Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Nade Aliyyen Duası

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Nade Aliyyen Duası

    bi sünni sitede şu bilgileri gördüm ama incelemedim daha müsait vakitte inceleyeceğim inşaAllah.. aynen aktarıyorum..

    HAZRETİ ALİ (RADİYALLAHU ANHU)


    [Dört Büyük Halife Kitabı (Şemsüddîn Ahmed Efendi)

    24. Menkıbe: Hazret-i Ali (Kerremallahu veche)'nin şân-ı şerifleri hakkında inen ayet-i kerimeler bildirilmektedir.



    1. Bir kısım alimler buyuruyor ki: Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu) mescidde namaz kılıyordu. Bir dilenci dua etti ve bir şey istedi. Hazret-i Ali rûku'a varmıştı. Mübarek parmağındaki yüzüğü dilenci için çıkarıp bıraktı. Bu iş Hakk Teâlâ Hazretlerine makbul gelip Maide suresinin 55. ayet-i kerimesini gönderdi. Bu ayet-i kerimede:

    "Sizin yâriniz ancak Allah'tır, O'nun Peygamberi'dir. Allah'ın emirlerine boyun eğici olarak namazını dosdoğru kılan zekatını veren o mü'minlerdir" buyurulmaktadır.

    Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'nin o an için evinde hiç yiyeceği yoktu. Namaz bitince dilenciye bu yüzüğü ekmekle sat, parayla değil ağırlığınca ekmek iste dedi. Bir yahudi başka bir memlekette bu yüzüğe müşteri oldu, yahudi ekmekle tarttı. Bir şehrin ekmeğini satın aldı, yüzük ağır geldi. Yedi tane körük kurdurdu, yüzüğü ısıtıp madenini araştıracaktı. Yedi demirci körüğüde ateş yaktırdı. Yüzüğü ısıtamadı, yüzük yine buz gibi idi. Yalancı şahit tutup yüzüğü benden arap çalmış dedi. O memleketin adetince hırsızlık edenin kolunu kırarlardı. Kolunu kırdılar. Arap kalben Hazreti Ali'ye çağırdı bu çağırma Hazreti Ali'ye ayan oldu. Düldül'e binip o memlekete gitti, şahitleri mahkeme yapan, hakimi şehrin halkından karşı koyanın hepsini kırdı. Arabı oraya şah yaptı ve kendi memleketine döndü. Aşağıdaki kaside Hazreti Ali'nin bu yaptıklarının kaside ile nazm ile dile getiren kasidedir. Hazreti Ali'nin her yaptığının arkasında böyle bir şeyler çıkıyor. İlk defa çok basitmiş gibi görünüyor sonunda herkesi hayrete düşürecek şekilde işler meydana çıkıyor. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) bile her şeye akıl yetirdim, Ali'nın sırrına bir de arının sırrına akıl yetiremedim buyuruyor. Halk arasında Sır Ali sırrı, aramızda Ali sırrı olarak kalsın derler. Çünkü Hazreti Ali'nin sır olarak bilinmeyen anlaşılmayan bunun gibi hikmetli işleri, sözleri hareketleri çoktur. Kaside şöyledir:



    Kapıya geldi bir Arab,

    Ya Ali! Ben açım dedi.

    Halimden haberin olsun

    Ben nan'a muhtacım dedi.

    Geldi Ali'nin yazığı,

    Baktı kalmamış azığı, (yiyeceği)

    Çıkardı Hatem yüzüğü

    Al bunu nân'a (ekmeğe) ver dedi.

    Arab Hatem yüzüğü aldı,

    Bilinmedik şehre vardı,

    Yüzüğü bir cıfıt gördü,

    Bunu bana ver sen dedi.

    Yorgunum yoldan gelirem

    Bir gece mihman oluram,

    Yüzüğü nan'a verirem

    Mizan terazi kur dedi.

    Cıfıt bir çileye geldi,

    Şol mizan terazi kurdu,

    Bir şehrin nan'ını koydu,

    Kalkmaz bu yüzük zor dedi.

    Arab yeldi yelkendi,

    Kırk kantar kömür döktürdü,

    Yedi yerden körük çektirdi,

    Kızmaz bu yüzür kâr dedi.

    Hazreti Ali hırsa geldi,

    Tüyleri hırkayı deldi,

    Kadıyı müftüyü kırdı

    Arab sen burda kal dedi.



    2. Hazret-i Abbas ve Talha (Radıyallahu anhu) arasında bir münazara olmuştu. Hazret-i Abbas hacılara su dağıttığı için çok sevap aldığını söyledi. “Abdü'd-Dâr“ kabilesinden olan Hazret-i Talha, Beyt-i Şerif'in anahtarını elinde tuttuğunu, istediği gece orada kalacağını söyleyerek daha faziletli olduğunu idida etti. Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu) :

    - Siz ne diyorsunuz, ben sizden on ay evvel bu işlere yönelmişim, siz o zaman buralarda yoktunuz, buyurdu.

    Hakk Teâlâ Tevbe sûresinin 19. ve 20. ayet-i kerimelerini gönderdi. Bu ayet-i kerimelerde Allah'u Teâlâ:

    "Siz hacı sakalığını, Mescid-i Harâm'ın imarını Allaha, ahiret gününe inanan, Allah yolunda cihad eden kimse (lerin amelleri) gibi tuttunuz? Bunlar (bu iki sınıf) Allah yanında bir olmazlar. Allah zalimler güruhuna hidayet vermez iman edenlerin Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşanların Allah yanında derecesi çok büyüktür. Kurtuluşa (dünya ve ahiret saâdetine) erenlerde işte onların ta kendileridir" buyurmaktadır.

    İşte Kur'an-ı Kerim'de hacılara su sakalığı yapıp, Kabe'nin anahtarını elinde tutmak Allah yolunda cihada atılan kimselerin amelleri gibimidir? Hazreti Ali (Radiyallahu anhu): Ben bunun on ay evvel sırrına vakıf oldum. En büyüğü Allah yolunda cihada atılmaktır. Onun için ben cihada atılıyorum. Kimse olmazsa yalnız başıma cihada gidiyorum demesini Allahu Teala ayetle tasdik ediyor. işte bu hepsinden yüksektir.

    Yalnız zikrullah eden, Allah yanında yalnız harbe giren gibidir. (Kırk Mevzuda Kırk Hadis Kitabı, Hadis No: 7, Sayfa: 267; Ramuzu'l-Ehadis, Hadis No: 3567) O kadar sevgilidir hemde yalnız zikrullah etmenin üstünlüğü hem yalnız harp etmenin üstünlüğünü Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) bize haber veriyor.

    "Mü'minin kalbi Allah'ın evidir." (Marifetname, Sayfa: 971)

    "Mü'min Kâ'be'den efdaldır." (Râmûz'ul-Ehâdis, Hadîs No: 4323)

    "Bana yerlerim göklerim geniş gelmedi, mü'min kulumun kalbi geniş geldi." (Enver'ül-Aşıkîn, Sayfa: 14; Mevâhib-i Ledünniyye, Cild 1, Sayfa: 447; Müzekkî'n-Nüfus, Sayfa: 43, 427)

    Bunlarıda düşünürsen hakiki mü'minden Kâbe geride kalıyor. Allah'u Teâlâ ben Kâbe'deyim demedi. Ben mü'minin kalbindeyim dedi. Ka'be'ye aşırı saygı Kabe için değil Ka'be'ye olan emir içindir. Kabe'ye olan emir için Ka'be'ye o kadar saygı olurda bu kadar hadisi kudsilerle Allahu Teala sevdiklerini bizzat kendi sözleri ile söylerse niçin insanı kamile Kabe gibi daha fazla saygı gösterilmesin. Ama şart muhakkak insanı kamil olması lazımdır. O zatlarda Allahu Teala emrettiği için Kabe'ye gitmeye ve haccetmeye mecburur. Yoksa rast gele övülen kimselere hadisi kudsilerdeki sözlere uymayanlara değildir. O gibiler hakkında ben onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı ben olurum (Sahih-i Buhari Tecrîd-i Sarih, Cild 12, Hadis No: 2042) Bu olunca o mazharlar kendisinde olmalı.

    Allah yolunda ömür boyu ordularla beraber olup savaşan tek başına kafir memleketlerine gidip savaşan ömrünü savaşla geçiren Hazreti Ali'dir. Mışır şahı Mukavkıs'ın çok yakın akrabaları kale kumandanı idi. Kitapta bunlara Cendebe ile Reselgül der. Müslümanlardan kırk kişi esir almışlar zindanda idi. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'e bu haberi getirdiler. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Hazreti Ali'yi çağırdı. 500'de ashab kattı siz gidin müslümanları kurtarın orayı'da fethedin dedi haberi getiren Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'e:

    - Ya Resullah! Sen ne yapıyorsun? 500 kişi onların üzerine gönderilmez onların kuvveti gücü çok fazla deyince Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) onların gücünü bastırmaya Ali yeter. Ben 500 sahabeyi yine tebdir olarak gönderiyorum dedi. Yolda giderlerken Cendebe-Reselgül bunlar bir beyin aşiretini vurup kırıp yağma etmişler bunlarda Reselgül ile harbe gidiyorlar. Baştan ayağa kırmızı giyililer idi, onun için kitapta kırmızı diye söyler. Kırmızı kölesini 500 islam askerine gönderdi. Kim sor bak dedi sordu geldi. Bunlar Muhammedilermiş dedi. Kırmızı bunların hiç birini sağ bırakma hepsini öldür, köle geldi müslüman askerine daldı bir çok kimseleri şehid etti. Hazreti Ali vurdu kendini öldürdü bunu gören kırmızı ata bindi. Hazreti Ali'ye hamle yaptı. Hazreti Ali hamlesini beğenmişti, çok güçlü idi. Müslüman etmek için kılıcın tersi ile vurdu, düşürdü. Ve müslüman etti beraber gidip Reselgül'ün Mukavkıs'ın kalelerini aldılar. Kırk müslümanı kurtardılar. Siret-i Nebi'de ki Hazreti Ali'nin harpleri bu tür harplerle doludur.

    İşte Kur'an-ı Kerim'de de hacılara su sakalığı yapıp Kabe'nin anahtarını elinde tutmak, Allah yolunda harbe, cihada atılan gibi midir? buyruluyor. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'nin ben bunu çok evvel biliyorum demesini Allahu Teala tasdik ediyor.

    Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem):

    - Ya Ali! Senin yüzünden iki kavim cehennemlik olacak.

    - Ya Resulullah! O zaman beni öldürmek lazım. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem):

    - Senin bir kabahatin yok Hazreti Ali bu iki kavim kimlerdir? Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) birisi seni seviyoruz diye ifrata kaçan Allah'tır, peygamberdir diyen millettir. Onlar Rafızıdır. (Mir'at-ı Kainat, cild 1, Sayfa: 710)

    İkincisi müslüman görünüp sana düşman olan kavimdir bunlar tarihteki Emeviler halk arasındaki deyimi ile Yezid'lerdir. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'i seviyoruz derler. Yaptıklarının hepsini kısıtlarlar Hazreti Ali'yi ve onun evlatlarını evladı Resulü hiç sevmezler, kıymetde vermezler. İmam Hüseyin'i şehid eden Yezid'e hak verirler. Bu tür alimlerimiz şimdi çoktur, milletimiz alimlerden bunu sorsunlar. Hazreti Ali'yi tam hakkı ile sevmeyenin sözüne bakmasınlar.

    Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) hadis-i şeriflerde buyuruyor ki:

    Ali'yi sevmek imandandır. (Dört Büyük Halife Kitabı (Şemsüddin Ahmed Efendi), Sayfa: 276)

    Ya Ali! Sen ve ben bu ümmete babayız. (Hacı Muhammed Bilal-i Nadir Hazretlerinin vaaz bandından alınmıştır.)

    Hazreti Ali'ye Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem):

    - Bu gelen Arab'ın seyyidi Efendisidir dedi.

    Arabın Seyidi deyince gelmiş ve gelecek arabların hepsi:

    - Ya Resululah! Arabın seyyidi sen değil misin? Ben bütün alemlerin efendisi, seyyidiyim. (Sure-i Enbiya, Ayet 107; Berika, Cild 2, Sayfa: 90; Dört Büyük Halife kitabı (Şemsüddin Ahmed Efendi, Sayfa: 240) Ali ise Arabın Seyyididir buyurdu.

    Ali'yi seven Ali'nin yolunda tam gidene günah zarar etmez. (Dört Büyük Halife Kitabı (Şemsüddin Ahmed Efendi, Sayfa: 276) Günah işlemez ki zarar etsin.

    Ali'nin eti etimden kanı kanımdan. (Dört Büyük Halife kitabı, Sayfa: 257; Menkıbe, 13 benzeri)

    Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'e:

    - Hepsini övdün Ali'yi niçin övmüyorsun?

    - Ali bendendir. insanın kendi kendini övmesi doğru değildir. Ben Ali'yi översem ben beni övmüş olacağım. (Dört Büyük Halife Kitabı (Şemsüddin Ahmed Efendi), Sayfa: 274, Menkıbe 15)



    Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in beşer olmadığını, yanılmayacağını iddia edenlere:



    Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor ki:

    Ben köle gibi yer köle gibi otururum. (Kimya-i Saadet, Sayfa: 543, Ramuzu'l-Ehadis, Hadis No: 1780)

    Bende bir insanım, bende beşerim. (Kimya-i Saadet, Sayfa: 30) yanılırım.

    ....Allah'ın rahmeti bürümedikçe benim amelimde beni kurtaramaz. (Berika, Cild 4, Sayfa: 240) Bu konu ilerde geniş açıklanacaktır.



    3. Katâde (Radıyallahu anhu) buyuruyor: Müşrikler, Resûlulah (Sallallahu aleyhi vesellem) için:

    - Bakalım getirdiği dine karşılık birşey isteyecek mi? " diye meclislerinde konuşmaları sebebiyle Hakk Teâlâ Şûrâ süresinin 23.cü ayeti kerimesini gönderdi. Bu ayet-i kerimede:

    (Habibim) de ki: "Ben bu Tebliğime karşı akrabalıkta sevgiden başka hiç bir mükâfat istemiyorum. Kim bir güzellik kazanırsa biz onun bu hususta ki güzelliğini arttırırız. Çünkü Allah, çok yargılayıcıdır buyuruldu.

    Şimdi cum'a namazında hutbede para istemek Cum'adan çıkınca caminin dışında para istemek. Cum'adan çıkınca caminin dışında makbuzla para toplamak hutbede kurban derisi veya parasını istemek farzmış gibi söyleniyor. Halbuki bunlar Allah'u Teâlâ'nın menettiği Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi Vesellem)'in yasakladığı şeydir. Camiye girerken çıkarken içinde sırf Allah'u Teâlâ'yı düşünmek ona huzur etmek lâzımdır. Hele hutbe namazdır. Hutbede Allah'tan Resûlullah'tan onun cihar-ı yar'larından ve Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi Vesellem)'in ailesinden çocuklarından torunlarından Hazret-i Ali (Radiyallahu anhu)'den söylenir, övülür. Şimdi bunlar kalkmış, söylenmiyor. Hocalar nasıl milletten para koparabiliriz diye düşünüyorlar.. Hoca'da bu fikir bu olunca cemaatte olanların kalbinde almak, satmak, yemek, içmek vs… olur ve Allah sevgisi hiç kalblerine girmez. Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi Vesellem) buyuruyor.

    "Ahir zamanda camiler cemaatle dolu olur. İçinde mü'min yoktur." (İhyâu Ulumi'd-Dîn, Cild 1, Hadîs No: 411, Sayfa: 416)

    Mü'min yok demek müslüman olmazsa zaten camiye gelmez. Hakiki Kâmil mü'min yok demektir.

    Hadis-i Şerif: «Her kim Kur'an-ı Kerim'i öğretme karşılığında bir ok yayı alırsa cehennemde o yay ateş olarak boynuna geçirilir.» (Kütüb-i Sitte, Cild 17, Hadis No: 6666)

    Yani Kur'an-ı Kerim'de öğretme karşılığında kesin olarak hiç bir şey istenmez kesim kesilmez. Allahu Teala için verilir, verende Kur'an-ı Kerim öğrettiğinin karşılığını veriyorum demez hediye veriyorum der. O niyetle verilmesinde ve alınmasında bir mahzur yoktur hediyeninde büyüğü-küçüğü olmaz.

    Bilâl Babam buyurdu:

    "Dünya sevgisi uyuz bir köpeğe benzer.” ( Marifetname, Sayfa: 542 benzeri) Hem köpek hemde uyuz. Bu sevilir mi? Sevilmez. Ondan daima uzak durulur. bu dünya işine çalışmasın demek değildir. Fakat Allah sevgisini bastıracak dünya sevgisi olmasın demektir. Dünya işine çalışan kalbinde Allah sevgisinden başka bir şey yoksa çok iyi, çalışmasının ona zararı yoktur. Hiç dünyaya çalışmayan kalbi, gönlü, niyeti para kazanmak, mal yeme, içme ise hiç çalışmasada o dünya ehlidir. O biri dünya işine çalışsa Allah sevgisi başta olursa o dünya ehli değildir.

    Hadîs-i Şerif:

    "Dünya mel'undur. İçindekilerde mel'undur.» (Tam İlmihal, Sayfa: 30; Râmûz'ul-Ehâdis, Hadîs No: 2485) Bu mel'unluğu Allahu Teala'nın sevgisine rakib olduğundandır.

    Hadis-i Şerif: «İki sevgi bir gönülde olmaz.» (Envarü'l-Aşıkîn, Sayfa: 448) Bir gönülde en başta ya Allah sevgisi ya dünya sevgisi olmalıdır.

    "Siz ahiretinize çalışırsanız dünyalığınız sizi kendiliğinden bulur." (Hacı Muhammed Bilal-i Nadir Hazretlerinin vaaz bandından alınmıştır.)

    Sen okula devam edersen, çalışıp başarılı olursan yaşamın için gerekli olan her şeyini burs verip devlet karşılar. Aynı onun gibi sende ahiret işine okula sebat ettiğin gibi sebat edip çalışırsan bu dünyadaki ve ahiretteki bütün ihtiyaçlarını Allah'u Teâlâ karşılar. Ben çalışıyorumda benimkini karşılamıyor diyenlere: Sen burs alacak şekilde çalışmıyorsun, burs alamazsın derler aynı onun gibidir.

    Ata sözü:

    "Sebat olmayan yerde meram neticesiz kalır."

    Sa'id bin Cübeyr (Radıyallahu anhu) Abdullah İbn Abbâs'dan (Radıyallahu anhu) Resûl-i Ekrem'in yakınlarının Hazret-i Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (Radıyallahu anhu) olduğunu rivayet etmiştir. Resûl-i Ekrem'in bu yakınlarını hiç bir sebeble sevmemek, doğru değildir.



    4. Mücadele Suresinin 12. ayet-i kerimesi de Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu) şanındadır. Bu ayet-i kerimede Hakk Teâlâ:

    "Ey İman edenler! Siz Peygambere mahrem bir şey arzetmek istediğiniz zaman (bu) mahrem konuşmanızdan evvel sadaka verin. Bu, sizin için daha hayırlı, daha temizdir. Fakat bulamazsanız şüphe yok ki Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir." buyurmaktadır.

    Bu Allahu Teala'nın emri olunca hakiki bir alime mahrem bir soru soracak kimse o alimden çok utanır ve özür diler. Bunun için Allahu Teala alimden evvel benden utanın, benden özür dileyin buyuruyor. O da bir fakire sadaka vermektir, bu tabidir ki zenginlere mahsustur.

    Mücâhid (Radıyallahu anhu) diyor ki, bu ayet-i kerime ile yalnız Hazret-i Ali bin Ebu Talib (Radıyallahu anhu) amel ederdi. Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)'a her münâcât yaptığında, önce bir sadaka verirdi.

    Abdullah İbn-i Ömer (Radıyallahu anhu) buyuruyor ki: "Hazret-i Ali'de bulunan üç şeyin ben de olmasını, kırmızı tüylü siyah gözlü çok develerimin olmasından daha çok severdim. O üç şeyden biri:

    - Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)'in temiz kerimesi Hazret-i Fâtıma'yı ona vermesidir.

    İkincisi:

    - Hayber gazasında Resûl-i Ekrem'in sancağı ona vermesidir.

    Üçüncüsü :

    - Resûlüm'e bir şey söyleyeceğimiz zaman, önce sadaka veriniz. Ayet-i kerimesiyle amel edenin yalnız Hazret-i Ali olmasıdır."

    Rivâyet edilmiştir ki: Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'nin bir dinâr altını vardı. Bundan birer dirhem sadaka vermek sûretiyle Resûl-i Ekrem'den on mes'eleyi gizlice sordu. Bu sorular şunlardır:

    1- Yâ Resûlullah! Hakk Teâlâ hazretlerine nasıl ibadet edeyim?

    - Sıdk ve safâ ile.

    2- Yâ Resûlullah! Cenab-ı Hakk'tan ne isteyeyim?

    - Dünya da ve âhirette afiyet ve mağfiret iste.

    3- Yâ Resûlullah! Ben ne yapıp, ne işleyeyim?

    - Hakk Teâlâ'nın ve Resûlünün emirlerini yapmaktır.

    4- Yâ Resûlullah! neyi yapmakla kurtulurum?

    - Helâl yemek ve doğru söylemek ile.

    5- Yâ Resûlullah! Hakk nedir?

    - Ömrünün sonuna kadar, İslâm'ı ve Kur'an'ın emirlerini yapmaktır.

    6- Yâ Resûlullah! Şâd olmak nedir?

    - Cennettir.

    7- Yâ Resûlullah! Rahatlık hangi şeydedir?

    - Cenâb-ı Hakk'ın Didârı'nı görmektedir. (Sure-i Vakıa, Ayet 7-12)

    8- Yâ Resûlullah! Fesât nedir?

    - Hakk Teâlâ'ya şirk koşmak, kâfir olmaktır.

    9- Yâ Resûlullah! Vefâ nedir?

    - Kelime-i şehâdet getirmektir.

    #2
    Ynt: Nade Aliyyen Duası

    (10 cu soru ve cevabı kitapta bulunamadı.)

    Bu gibi soruları Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'e soran ve onunla amel eden Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'dir. Resulullah ile arasında gizlidir. Ashabtan Ebu Hüreyre (Radiyallahu anhu) buyuruyorki:

    - Ben Resullulah'tan duyduğumun hepsini söylesem bu halk benim boynunu vururlar. (Kütüb-i Sitte, Cild 11, Hadis No: 4129; Sahih-i Buhari Tecrîd-i Sarih, Cild 1, Hadis No: 100) O zatınki ayrı, Hazreti Ali (radiyallahu anhu)'ninki ayrıdır. Yani birisi tamamen gizli hiç açıklanmaz birisi onun kadar gizli değil sadece ehline söylenir.

    Bilal Babam buyurdu:

    - Ben bildiklerimin hepsini bu ihvanlara söylemiyorum, havsalası kabul etmez inkara gider dinden çıkarlar diye korkuyorum. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'inki de aynıdır.

    Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) İslâm'iyetin ilk zamanlarında Mekke halkı arasında o derece idi ki, kime bir söz söylemek istese, kendisinden kaçarlardı. Böylece (hâşâ) Resûlullah'ı küçük düşürmek isterlerdi. Hususen Fussılet sûresinin 26. ayet-i kerimesinde kâfirler Kur’an-ı Kerim için, dinlemeyiniz, lâğv ediniz. (Yani bunlar boş sözlerdir, faidesizdir, çirkin sözlerdir diyerek, yüksek sesle okuyanı bastırıncaya kadar bağırınız.) buyurulmaktadır.

    Sonra Hakk Teâlâ Resûlinin derecesini yükselterek:

    - O'nun sözünü işitebilmeniz için, önce sadaka vermeniz lazımdır buyurdu. Daha sonra Hucûrât sûre'sinin 4. ayet-i kerimesini göndererek:

    - Resûlümü evinden çıkması için, dışarıdan çağırmayınız! buyurdu. Daha sonra Hucûrât sûresinin 2. ayet-i kerimesi ile :

    - Seslerinizi Resûlümün sesinden yüksek tutmayınız! buyurdu. Daha sonra Hakk Teâlâ, Resûlullah'ın Mekke'de durmasına mani olan Mekkelilere karşılık Necm sûresinin 9. ayet-i kerimesinde bildirilen, Cebrail (Aleyhis-selâm)'in ve diğer bütün mukarrep meleklerin ulaşamadıkları "Kâ'be Kavseyn" makamı ile Resûlini şereflendirdi.

    İşaret: Yalan yere yemin eden, Harem-i şerifte avlanan veya namaz ve orucunda kusurları olanlar, fakirlere bir şey vererek Allah'u Teâlâ'nın rızasına kavuşmaya çalışmalıdırlar. Bu, fakirler için büyük bir makamdır.

    Fukara-i Sabirin olan fakirler Allahu Teala yanında o kadar sevgili oluyor ki ona verilen hayır sebebiyle bütün mü'minlerin günahı affoluyor. Hadis-i Şerif'te: Kevserin başına ümmetimden ilk gelenler tozlu barınaklardan çıkarlar. Varlıklı kadınlar kendiler ile evlenmezler. Saçları, başları dağınık kimselerdir. (Sünen-i ibn-i Mace, Cild 10, Hadis No: 4303) Haccın en makbulü ihramda uzun müddet durmaktır. İhramda iken traş olunmaz, tırnak kesilmez, yıkanılmaz, saç-sakal taranmaz. Hasılı uzun müddet kalırsa çok kirli, pismiş gibi olur bu farzdadır.

    Hadis: «Mü'min pis olmaz.» (Sünen-i İbn-i Mace, Cild 2, Hadis No: 534; Mülteka, Cild 1, Sayfa: 56) Ancak kirlenir.

    «Müşriklerin hepsi pistir.» (Sure-i Tevbe, Ayet 28)Ne kadar yakınsada.

    Temizlik imandandır.

    Temizlik imanın yarısıdır. (Ramuzu'l-Ehadis, Hadis No: 2690) Dinimizde her ikisini tutmaklada büyük zat olanlar vardır.



    6. Casiye sûresinin 21. ayet-i kerimesinde: yoksa kötülükleri kazananlar, kendilerin, imân edipde iyi amel (ve hareket) lerde bulunanlar gibi mi yapacağız, dirim ve ölümleri bir mi olacak sandı (lar)? hükmede geldikleri (bu) şey ne fena! buyurulmaktadır.

    Bu ayet-i kerime Hazret-i Ali (Kerremallahu veche)'nin şân-ı şerifinde inmiştir. Zira imânı sağlam, bütün işleri Hakk Teâlâ Hazretlerine yakışır, beğenilmiş, riyasız idi. Müşrikler ona: " Dedikleriniz doğru çıksa bile, Allah'u Teâlâ bizi dünyada olduğu gibi yine sizden üstün kılar" derlerdi.



    7. Ahzab sûresinin 33. ayet-i kerimesinde Hakk Teâlâ ehl-i beyt için:

    -"(Vekar ile) evlerinizde oturun. Evvel ki (devri kadınların kırıla döküle, süslerini göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin, namazı dosdoğru kılın. Zekatı verin, Allah'u Teâlâ'yı ve Resûlüne itaat edin. Ey ehl-i Beyt (Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in aileleri, çocukları, torunları) Allah sizden ancak kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister."buyurmaktadır.



    * * *





    [Dört Büyük Halife Kitabı (Şemsüddîn Ahmed Efendi)]

    25. Menkıbe : Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu) hakkında ki hâdisi şerifler bildirilecektir.



    1. Sa'id bin Cübeyr, Abdullah bin Abbas (Radıyallahu anhum) 'dan rivayet ediyor; Ra'd sûresinin 7. ayet-i kerimesinde:

    "Sen (Habibim) ancak bir münzirsin ( sonunun kötü olduğunu insanlara haber verensin.) Her kavminde bir hidayet rehberisin buyurulmaktadır. Bu ayet-i kerime gelince Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem):

    - Korkutucu benim, Ali yol göstericidir. Ya Ali! Doğru yolda gidenler senin rehberliğinde giderler buyurmuştur.



    2. Rebi'a bin Nâcid (Radıyallahu anhu), Hazret-i Ali'den rivayet ediyor: Bir gün Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) beni çağırdı:

    - Ya Ali! sen İsa (Aleyhis-selâm) gibisin. Yahudiler ona buğuz ettiler. Validesi Meryem Hazretlerine hâşâ iftira ettiler. (Allah'a şirk koştular. Sana da aynısını yapıp Ali Allah'tır diyenler olacak. Onun gibi şirk koşacaklar.) Nasâra yani Hiristiyanlar da onu çok sevdiler ve kendi makamından yükseğe çıkardılar buyurdu.

    Halkın birazı sana iftira edip buğz edecekler kendileri müslüman görünüp senin sözlerini küçümseyecekler. Bunlar halk arasında Yezidlerdir tarihte Emevilerdir. Şimdi bu şahsen bazı Kur'an kursu hocalarından üç tanesi ile ayrı yarı zamanlarda karşılaştım Hazreti Ali'yi Hazreti imam Hüseyin'i küçümseyip Yezid'i övüyorlar. Halkımız bunları iyi araştırsın sorsun, öğrensin ve ikaz olsun, onları da ikaz etsin. Müslüman uyanık olmalıdır. Çünkü din hepimizin dinidir.

    Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu) buyuruyor ki: Halkın çoğu benim için felakete giderler. Bir kısmı beni çok sevip Ashâb-ı Kirâm'a buğz ederler. (Rafızılar) Ben onları sevmem. Bir kısmıda bana buğuz edip Ashâb-ı Kirâm'ı severler. (Bunlar emeviler, yezidler) Bu iki kısım insanlarda cehennemliktir. Ben Peygamber değilim. Bana vahy gelmez. Ancak gücüm yettiği kadar kitab yani Kur'ân-ı Kerim ile amel ederim. Sizlere, Allahu Teâlâ'ya itaate dair olan emirlerini yapmanız vaciptir. İsteseniz de istemeseniz de yapmanız lazımdır. Size masiyet, günah ile emredersem, itaat etmeyiniz. Zira bana itaat, ma'ruflardadır.

    Allahu Teala'nın emr ettiği şeyleri emrettiğim yasakladığı şeyleri yasakladığım zaman bana itaat edin. Buna maruflarda denir. Bunların dışına çıkar aksini söylersem bana itaat etmeyin demektir.



    3. Kays bin Hâris rivayet ediyor. Bir kişi Muaviye bin Ebi Süfyân (Radıyallahu anhu)'dan bir mes'ele sordu. Hazret-i Muaviye (Radıyallahu anhu):

    - Var, Hazret-i Ali'den sor. O, benden iyi bilir, dedi. O kişi:

    - Bu mes'ele de senin cevabını istiyorum, senin cevabını Hazret-i Ali'nin cevabından çok seviyorum, dedi. Hazret-i Muaviye:

    - Sen yalan söylüyorsun, sen kötü düşünceli bir kimsesin dedi. Sonra Hazret-i Muaviye o kişiye, kalk! Allah ayaklarına kuvvet vermesin dedi. O kişinin ismini kendi divanından sildi.

    Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)'ın ilimde üstün, mükerrem tuttuğu kimseyi sevmiyorsun. Resûl-i Ekrem, Hazret-i Ali için: Ya Ali! sen benimle Hârun ve Mûsâ (Aleyhis-selâm) gibisin. Ancak benden sonra Peygamber gelmez (Hayatü's-Sahabe, Cild 2, sayfa: 477; Sünen-i Tirmizi, Cild 6, Hadis No: 3976; Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 701) buyurmuştu. Çok kere Hazret-i Ömer'in onunla meşveret ettiğini gördüm. Bir mes'elede müşkülü olunca:

    - "Hazret-i Ali burada mıdır? " diye sorardı.

    Hazreti Ali ile Hazreti Muaviye ikiside harb etmeyip İslam kanı dökülmesin diye dört ay savaş yapmaktan vazgeçtiler. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

    - 19 kişiyi mahkeme yapalım, Kur'an-ı Kerim'in hükmünce ceza görsün sen halife dedi. Hazreti Muaviye:

    - Öldürülen Hazreti Osman hem benim amcamın oğlu hem de Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in halifesi, dört cihar-ı yar'dan. Onun ölümüne sebeb olan 19 kişiyi bana teslim et öldüreyim, sen halife ol dedi. İkisincede halifelik mühim değil bu 19 kişi mühimdir.

    Dört ay süresince her cuma namazını Hazreti Muaviye'nin askeride Hazreti Ali'nin askeride Hazreti Ali'nin arkasında kıldılar. O bir cuma'ya kadar münaşaka devam eder. Bazı kimseler bilerek veya bilmeyerek yanlış konuşup «bunların aralarındaki hilafet davasıdır» derler yanlıştır.

    Hazreti Ali'nin huzurunda Hazreti Muaviye'ye sövdüler. Hazreti Ali Hazreti Muaviye'ye söveni huzurundan kovdu. Hazreti Ali'ye:

    - O kadar kayırıyorsan niçin harb ediyorsun dediler. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) dedi ki:

    - Hazreti Muaviye' de de bir hak var buyurdu. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) ashabın en büyüklerinden, Hazreti Muaviye ashabın orta hallılarındandır. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) ashabın umumunu kasd edip:

    - Ya Rabbi! Benim evladımı kim severse sen onları sev, kim onlara buğuz ederse sen onlara buğz et. (Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 592)



    4. Sâ'd bin Ebi Vakkas (Radıyallahu anhu) anlatıyor: Bir gün Hazret-i Muaviye (Radıyallahu anhu) yanıma gelmişti. Bir sırası gelip Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'den bahsetti. Ben de:

    - Eğer Hazret-i Ali'de bulunan üç faziletten birisi bende olsaydı, bana dünyadan ve içindekilerden sevgili gelirdi, dedim. Bu üç şey şunlardır:

    1- Resûlullah'tan işittim. Beni seven, Ali'yi sever (Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 700) buyurmuştu.

    2- Bir defa daha işittim. Hayber gazasında:

    - Yarın bu sancağı bir kimseye vereceğim. Allah ve Resulü onu sever O da Allah ve Resulunü sever buyurmuştu. Ertesi gün sancağı Hazreti Ali'ye vermişti.

    3- Yine Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)'dan işittim:

    - Yâ Ali! Sen benimle, Hârun Mûsâ (Aleyhis-selâm) gibisin. Ancak benden sonra Peygamber gelmeyecektir buyurmuştur.

    Yani benden sonra Peygamber gelse sen benim yanımda yardımcı peygamber olarak Musa'nın yanındaki Harun gibi peygamber olurdun demektir.



    5- Cabir bin Abdullah (Radıyallahu anhu) rivayet ediyor: Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)'den işittim: Mi'raç gecesi göklerde hicâblardan, perdelerden geçtim. Perdelerin arkasında birisi:

    - "Ya Muhammed! Senin baban İbrâhim en güzel babadır. Senin kardeşin Ali ibn-i Tâlip ne güzel kardeştir. Ona hayır vasiyet et!" dedi, buyurmuştur.

    Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:

    - Herkes çiftleşsin ahiret kardeşi yapacağım. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) tek kaldı.

    - Ya Resulullah! Benim kardeşim kimdir? diye sordu.

    Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem):

    - Ya Ali sen benim dünya ahiret kardeşimsin buyurdu. (Dört Büyük Halife Kitabı, Şemsüddin Ahmed Efendi, Sayfa: 257; 16. Menkıbe)

    Hasan-ı Basri (Rahmetullahu aleyh) Enes bin Malik (Radıyallahu anhu)'den rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem ve Nebiyyi Muhterem (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdular ki:

    - Cennet üç kimseye müştâktır (aşıktır, şiddetle arzu eder) Bunlar Ali (bin Ebi Tâlip), Ammâr (bin Yaser) ve Selman (-ı Farisi)'dir. (Radıyallahu anhu)



    6. Amil b. Şürahbil eş-Şâ-bî diyor ki: Cemel Va‘kasında Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu) Zeyd bin Serhân (Radıyallahu anhu)'ı gördü. Kanlar içinde yatıyordu. Hazret-i Ali Zeyd'in başucuna geldi.

    - Ya Zeyd! Allahu Teâlâ sana rahmet etsin. Ben seni i'timâda şayan ve iki işli bilirim. Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) seni meth buyurmuş, Cennet ile müjdelemişti, dedi. Zeyd Hazretleri elini kanlar içinden çıkardı.

    - Ya Emire'l-mü'minin! Resûl-i Ekrem, seni de cennet ile müjdeledi. Gösteriş için veya dünya tamaı için değil, cenk etmek, safları birbirine vurmak ve hasımları helak etmek için senin yanında bulunmadım. Sultan-ı Kâinat (Aleyhi Efdalü's-salevat ve't- tahiyyat):

    - Ali iyilerdendir. Bagileri, isyan edenleri öldürür. Ona yardım eden kazanır. Yardım da bulunmayan iyi şeylerden uzak kalır, sürülmüşlerden olur" buyurmuştu.

    Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) kendine tabi olmayıp, Hazreti Muaviye'ye asker olan bu zatı yaralı vaziyette görünce böyle söyledi. O zat da: Ya Ali seninle beraber olup safları birbirine vurup karşı tarafta harb etmediğime pişmanım çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) senin hakkında: Ali iyilerdendir ona yardım eden kazanır, yardımda bulunmayan işi şeylerden uzak kalır buyurmuştu.»

    Yine Uhud cenginde Peygamberimiz (Sallallahu aleyih vesellem)'i korumak için Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in üzerine atılan kollarını ve bacaklarını kestiren kendi canlarından Resulullah'ın canını üstün tutan bir çok defalar cennetlikle müjdelenen Zübeyr ile Talha (Radiyallahu anhu) Hazreti Muaviye'nin askerinin içinde idiler. Hazreti Ali savaşta kazandı, sulhta yenildi. Bunu Allah yaptı çünkü öyle olması müslümanlar hakkında iyi idi. Sebebine gelince Hazreti Muaviye ile harp ederken kendinin 17 kumandanı kendini haksız görüp kendine kılıç çektiler. Hazreti Ali'nin niyeti harbe devam etmekti. Melik-i Ejder'in:

    - Ya Ali! Bana izin ver hem Muaviye askeri hem bunlarla savaşır yener, yine zafere ulaşırım demesini Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) kabul etmedi. Hazreti Muaviye ile harbe giderken yine Hazreti Ali'nin sözlerini kabul etmeyen yolda Hazreti Ali'ye, isyan edenler ile Hazreti Ali Nehrevan cengini yaptı. O Nehrevan cengi artıkları olanlar aralarında fedai seçip Hazreti Ali'ye Hazreti Muaviye'ye, Amr İbnil As'a suikast düzenlediler. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) şehid düştü, Hazreti Muaviye yaralandı, kurtuldu. Amr ibn'il As'ın yerine odur diye başkasını öldürdüler. Bunu tam bir düşünürsen Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) savaşı kazansa Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'den sonra bunların Hazreti Ali'nin ordusu içinde taraftarları çoktu. Yine aynısını hem halife olacaklar hem aynı fitneyi o zamandada daha fazlası ile yapacaklardı. Nitekim Hazreti Ali'den çok sonra aynısı oldu. Bunu çok iyi bilen Hazreti Ali savaş yapma, savaşı kazanma imkanı varken Hazreti Muaviye yaptılarınında harb hilesi, kendilerini şaşırtmak birbirlerine düşürmek için olduğunu bildiği halde benim tarafım iş başına geçip benden sonrakileri zor duruma düşürmesin diye kendi askerine sinirlenip hem de küsüp bir daha geri gelmemek üzere Küfe'ye gitti. Küfe'de kendi askeri kumandanları yanına gelip her ne kadar minnet rica ettilerse de kabul etmedi. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Hazreti Ali hakkında:

    - Bir zaman gelecek çok öfkeleneceksin yapacağın şeyleri yapıp yapmamakta karar veremeyeceksin, öfke kafandan kalbine gelecek, ağzından diline gelecek dilinin ucunda söyleyeceğin sözleri söylemekten vaz geçip tekrar yutacaksın, tekrar yapılanlara öfkelenecek yine dilinin ucuna gelecek, şöyle yapayım böyle yapayım diyeceksin yine yutacaksın. En sonu her şeyden vaz geçip küsüp Kufe'ye gideceksin hiç bir şeyede karışmayacaksın dediği öfke kendi askerine oldu. Hazreti Muaviye'nin askerinide yukarda yazdığımız yaralılarını o kadar kayırıyordu.



    7. Amr bin Cümû (Radıyallahu anhu) anlatıyor: Bir gün Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)'ın huzurlarında idim.

    - Ya Amr! buyurdular.

    - Lebbeyk Yâ Resûlullah, dedim.

    - Cennetin direğini göstermemi istermisin? buyurdular.

    - İsterim Ya Resûlullah, dedi. O sırada Ali bin Ebi Tâlip (Radıyallahu anhu) oradan geçiyordu.

    - Bu kişi ve onun Ehl-i Beyt'i, (evladları, evladı Resul olanlar) Cennet'in direğidir buyurdular.

    Şimdi Yezid'e hak veren Hazreti ali, Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin'i haksızmış gibi gösteren alimlerimin Allah ve Resulullah huzurunda nasıl olacaklarını iyi düşünmek lazım. Onlarında ayıkması lazım.



    Ol Hasan Hazretlerine zehir içirdi ol eşkıya.

    Hem Hüseyin oldu susuzluktan şehid-i kerbela.

    Bunlardır aslı nesli Ali Resûl Mustafa.

    Ben onun aline evladına kurban olayım.

    Niyazi MISRİ



    8. Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu) rivayeti ile Habib-i Ekrem bir hadîs-i şerifte şöyle buyurdular:

    - Mi'râc gecesinde Cebrâil(Aleyhis-selâm) benim elimden tutup, Cennetin süslü bir derecesinde oturdu. Bir ayva önüme koydu. Alıp kokladım. Elimde döndürürken iki parça oldu. İçinden, daha güzelini görmediğim bir hûri meydana geldi. Bana selâm verdi. Selâm'ını aldım.

    - Sen kimsin? dedim.

    - Benim ismim Râdiyye Merdiyye'dir. (O Allah'tan razı Allah'ta ondan razı (Sure-i Tevbe, Ayet 103) manasındadır. Cenneti Naimdeki huriler; onlara Allahu Teala «Hur'il-İyn» diye buyuruyor. (Sure-i Duhan, Ayet 54) Bunları Allahu Teala bir anda küçültür, bir meyve içerisine koyar istenildiği an meyvadan çıkar, büyür, huri olur. Yani bir ufak odada yüzbin o huriden durabilir. Bunun gibi dünyada olmayan bir çok şeyler cenneti Naimde olacak.

    Hadis-i Şerif: «Bir huri ile yetmişbin sene kalacak. Ailesi şimdi yanımda idi hiç zaman geçmedi zanedecek. (İmam-ı Şa'rani «Ölüm-Kıyamet-Ahiret», Hadis No:554, Sayfa: 323)

    Hakk Teâlâ beni üç şeyden yarattı. Üst kısmım anberden, orta kısmım kâfurdan, aşağı kısmım da misk'dendir. Ab-ı hayat ile yoğruldum. Hakk Teâlâ bana "ol!" buyurdu, vucuda geldim. Kardeşin Ali ibn Ebi Tâlip için yaratıldım, dedi.

    Ebû Zer Gıfâri (Radıyallahu anhu)'nin rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhe vesellem):

    - Benden ayrılan Allahu Teâlâ'dan da ayrılır. Yâ Ali! Senden ayrılan benden de ayrılır buyurmuştur.

    Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'den ve ehli beytinden ayrılan Allah ve Resulünden ayrılmıştır, Allah ve Resulü'nün en şiddetli düşmanıdır.

    Enes Bin Mâlik (Radıyallahu anhu)'in rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte: Ali İbn Tâlip'i hatırlamak, anmak ibadettir, buyurmuştur.

    Yorum


      #3
      Ynt: Nade Aliyyen Duası

      Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'yi ve yaptıklarını düşünmek, onun hakkında inen ayetleri düşünmek, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in sözlerini düşünmek ibadettir.

      Câbir bin Abdullah (Radıyallahu anhu) rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte de: Hakk Teâlâ Cennet kapısının üzerine gökleri ve yerleri yaratmadan ikibin yıl önce, Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah Aliyyün nasıru Resûlillah, yazmıştır buyurmuştur. (Nasıru hem yardımcı hemde yardım etmek için Allahu Teala tarafından çok büyük kolaylıklar verilmiş manasındadır. ) Burada kelime-i tevhidden sonra Hazret-i Ali'nin, Resûlullah'ın yardımcısı olduğu bildirilmektedir.



      9. Abdullah İbn Mes'ut (Radıyallahu anhu) anlatıyor: Birgün Sultân-ı Kâinât (Aleyhi efdalü's-selavât ve ek-melü't-tehıyyât) Hazretlerinin huzurunda idim. " Hazret-i Ali (Kerremallahü Veche) hakkında ne buyuruyorsunuz?" diye soruldu.

      Hikmet (ilim) on kısma bölündü. Dokuz kısmı Ali bin Ebi Tâlib'e verildi. Bir kısmıda diğer insanların hepsine verildi, buyurdu. (Ramuzu'l-Ehadis, Hadis No: 4141)

      Bilal Babam bir vaazında şöyle buyuruyor: Hadis-i şeriflerle Allahu Teala bazı şeyleri on'a ayırıp dokuzu şurda birisi şurda diye söylüyor. Biz o hadisleri araştırıyoruz, bulduklarımızın kaynaklarını yazıyoruz.

      Hadis-i Şerif: «Cimrilik on'a ayrılır, Dokuzu faris (acem)'dedir. Biri diğer insanlar arasında taksim edilmiştir. (Ramuzu'l-Ehadis, Hadis No: 2271)

      Hasedlik kıskınçlık ondur dokuzu ulemada birisi diğer nasta. Cömertlik ondur dokuzu Sudan'da birisi diğer nasta. (Hacı Muhammed Bilal-i Nadir Hazretlerinin vaaz bandından alınmıştır.)



      10. Zeyne'l-Abidin Ali bin Hüseyin, dedesi Ali bin Ebi Tâlib (Radıyallahu anhu)'den rivayet ediyor:

      - Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) bana bin çeşid ilim talim buyurdu. Her ilmin de bin şeklini öğretti. [Böylece Hazret-i Ali'nin bir milyon çeşid ilmi Resûlullah'tan öğrendiği anlaşılır.)

      Bu hadislerin hepsinden de anlaşıldığına göre Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in maneviyat, ledün ilminin tek varisi Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'dir. Kur'an-ı Kerim'de Hızır (Aleyhis-selam)'ın Musa (Aleyhis-selam)'a öğrettiği ilim o ilmidir ledün ilmidir. O ilmi Hızır (Aleyhis-selam) gemiyi delme, oğlan çocuğunu boğazlama, yıkık duvarı yapma ile (Sure-i Kehf, Ayet 71, 74, 77) Musa (Aleyhis-selam)'a öğretmiştir. Bu ilmin aynısı Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'de fazlası ile vardır. Aynı o ilmin daha üstününü Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'ye okutarak, söyleyerek değil yaşayarak, yaşatarak öğretti. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'de bir milyon çeşit ilmi bir anda Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'ye öğretti.

      Zamanımızda bazı kimselerin havsalasına sığmayacağı için misal veriyorum: Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'nin kalbine Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Allahu Teala'nın izin ve yardımı ile Allahu Teala'nın her haline, her sırrına vakıf olup görecek bilecek, yaşayacak, öğrenecek manevi televizyon koydu. Bir televizyonu bir yere getirmek bir an meselesidir. Televizyon ömür boyu her şeyi gösterir, söyler. Maneviyat ledün ilmide böyledir. Bunun hepsi Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'de tamamdır. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

      - İlim bir noktadır, çoğu cahilleredir.

      (Ene noktatin tahtel ba)

      Ben B'nin altındaki noktayım. buyurdu.

      - Bu ne demektir diye Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'ye sordular, buyurdu ki:

      - Kur'an-ı Kerim'in tümünün özeti Sure-i Bakara'da, Sure-i Bakara'nın özeti başındaki Elham Fatiha suresinde, Fatiha'nın özeti başındaki Bismillahirrahmanirrahiym'de, Bismillahirrahmanirrahiym'in özeti B harfinde, B harfinin özeti altındaki noktasındadır. İşte Ben oyum buyurdu.



      11. Abdullan İbn Abbâs (Radıyallahu anhu) bildiriyor. Bir gün Fahr-i Alem (Sallallahu aleyhi vesellem) dışarı çıktı. Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'nin elini kendi mübarek eli ile tuttu.

      - Dikkat ediniz! Buna buğz eden, Allah'a ve Resûlüne buğz etmiş olur. Buna muhabbet eden, Allah'a ve Resûlüne muhabbet etmiş olur buyurdu. (Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 700)



      12. Yine Abdullah İbn Abbas (Radıyallahu anhu) bildiriyor. Resûl-i Ekrem bir hadîs-i şerifte:

      - İbrâhim'e hilm'de, (yumşaklıkta) Nuh'a hikmet'te, (Allahu Teala'nın verdiği gizli ilimde) Yusuf'a çektiği sıkıntılarda bakmak isteyen, Ali İbn Ebi Tâlib'e baksın! buyurdular (Aleyhimüssalâtü vesselâm.)

      Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'yi resimlerde ata bindirir çatal kılıç elinde kafirleri kovalıyor, kaleleri alıyor, kılıçla hücum yerine gösteriyor emir veriyor gibi gösterip anlatırlar bunların hepsi yanlıştır.

      Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) gösterişten övünmeden çok fazla sakınan bir kimse idi. Yaptığı savaşlarda düşman ne kadar çok, şartlar ne kadar ağır olursa olsun kaçan düşmanı kovalamazdı. Başka sahabeler kovalardı. Yine Hazreti Ali'nin adeti hiç bir savaştan kaçtığı, geri döndüğü görülmemiştir. Karşısına çıkan ordu veya ferd ya kaçmış kurtulmuş, ya ölmüş kurtulmuş, yada müslüman olmuş kurtulmuştur.

      Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'ye:

      - En son neyi seversin sorusuna; Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

      - Sayısız sayılamayacak kadar çok düşmanla ağır şartlar altında savaşmayı kısın en soğuk buzlu zamanında üşüyerek abdest almayı buyurdu. Üçüncüyüde söyledi ama hatırımda kalmadı.

      Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) savaşlarında bir tek Uhud harbinde yenildi. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) bu savaşta Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'yi Medine-i Münevvere'ye bekçi olarak bırakmıştı. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) bu harpte kuyuya düştüğünde çok sıkıldı. O anda Cebrail (Aleyhis-selam) geldi ve «Nade Ali» duasını getirdi. Bu dua şudur:

      «Nade Aliyyen mazharil acaib tecidhü avnen leke finnevâib lî ilallahi hacetiy külli hemmin ve ğammin seyenceliy bi Nübüvvetike ya Muhammed bi vilayetike ya Aliyyü ya Aliyyü ya Aliy Edrikniy ve aleyye mahviliy.»

      Bilal Babam umuma ait okunabilmesi için «Edriknâ ve aleynâ mahvilî» diye okuturdu.

      Bu duanın açıklaması:

      Euzübillahimineşşeytanirracım Bismillahirrahmanirrahiym.

      Nade Aliyyen mazharil acaib: Ali'ye çağır acaibler zuhur etsin.

      Tecidhü avnen leke finnevaib: En sıkıntılı zamanında onu sana yardımcı bulursun.

      Lî ilallahi hacetiy: Benim Allahu Teâlâ'ya hacetim ve sıkıntılarım var.

      Küllü hemmin ve gammin: Bütün sıkıntılarımın gitmesi için.

      Seyencelî bi Nübüvvetike ya Muhammed: Bunların hepsi Ali'nin gelmesi ve sana yardım etmesi, seni kurtarması, senin Nübüvvetinin (peygamberliğinin) yüzü, gözü hürmetine olacak.Buradan ilerisi Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in sözüdür.

      Ya Aliyyü ya Aliyyü ya Aliy edrikniy ve aleyye mahviliy: Ya Ali, ya Ali, ya Ali! Beni idrak et, benden tarafa dön, beni kurtar dedi. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) bu sesi Medine-i Münevvere'de şehre düşman baskın yapmasın diye beklerken duydu ve atına atlayıp derhal oraya yetişti. Kafirleri kuyunun başından uzaklaştırdı. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'i kuyudan çıkarttı.

      Bir insan çok sıkıştığı zamanlarda bu Nade Ali duasını 25, 51, 101, 150 defa okursa Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'nün ve Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in o sıkılan kişiye manevi yardımı yetişir. O sıkıntıdan onu kurtarır. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) hürmetine Hazreti Ali ve maneviyatı yetişir. Duada aynıdır

      Evvelden beri bazı alimlerimiz Nade Ali duasının olmadığını onun uydurma olduğunu söylerler. Halbuki zamanımızda yanı duayı her gün 150 defa abdestli, güzel huzur ile okuyan onbinlerce kişinin en zor, en müşkül, en mühim işleri halloluyor, denemesi bedavadır.

      Hazreti Ali Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'i Uhud dağında hacıların en fazla ziyaret ettiği sarp çıkılması zor yere götürdü yolun üzerine durdu. Kafirler hücum yapamıyorlar tek tek gelenin hepsini Hazreti Ali öldürüyordu. Hazreti Ali'nin elindeki kılıç kırıldı. peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) kendi kılıcı olan zülfikarı Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'ye verdi. Hazreti Ali her geleni vurup düşürüyordu, kimse gelemez oldu. Ortada tek harb eden Hazreti Ali , tek kılıçta zülfikar idi. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) zafere ulaştı. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

      «La feta illa Ali, la seyfi illa zülfikar»

      Ali'den başka feth edici yoktur, ortada harb eden yoktur, zülfikardan başka kılıç yoktur. Fethedip savaşı kazanan tek Ali, tek zülfikardır dedi.

      Enes bin Mâlik (Radiyallahu anhu) anlatıyor: Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)'ın yüksek huzurlarında bulunuyorduk. Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu) gelip, geride bir yerde oturdu. Server-i Alem, Hazret-i Ali'yi çağırdı. Hazret-i Ali ileri geçip Resûl-i Ekrem'in önüne oturdu.

      - Ya Ali! Allah'u Teâlâ seni benim üzerime dört haslet ile mükerrem (üstün) kıldı, buyurdu. :

      - Ya Resûlullah. Bu dört şeyi beyan buyurur musunuz? dedik. Kabul edip :

      - Allah'u Teâlâ ona Fatıma gibi bir hanım, (Peygamber kızı) Hasan ve Hüseyin gibi iki oğul (Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in torunları) ve bir kayın peder nasip buyurdu. (Hazreti Ali'nin kayın babası Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'dir.) Bana ise bunlar nasip olmadı, buyurdular.

      Tıpkı Musa (Aleyhis-selam)'ın Allahu Teala ile konuştuğu gibi.

      Musa (Aleyhis-selam) Allahu Teala'ya:

      - Ya Rabbi! Sen mi büyüksün ben mi büyüğüm? dedi.

      - Bu nasıl söz ya Musa! Tabii ki ben büyüğüm. Musa (Aleyhis-selam):

      - Benim Rabb'ım var. O bana her şeyimde yardım eder. Senin Rabbın yok dedi. Yani Allahu Teala'nın büyüklüğünü dolaylı yolla anlatıyor. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'de kendinin büyüklüğünü Hazreti Ali'ye dolaylı yolla anlatıyor. Senin hanımın gibi bana hanım nasib olmadı. O hanım Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in kızı Fatıma'dır. Senin evlatların gibi bana evlat nasıb olmadı. Bunlar Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) torunlarıdır. Senin kayın pederin gibi bana kayın peder nasib olmadı. Bunun üçündende benden yükseksin. Çünkü onun kayın pederi Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'dir ondan da üstün kimse yoktur.



      13. Sa'id bin Cübeyr, Abdullah ibn Abbas (Radıyallahu anhu)'ın elinden tutmuş gidiyorlardı. Zemzem kuyusunun yanında bir kısım kimseler oturmuş, Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'ye dil uzatıyorlardı. Abdullah İbn Abbâs Hazretleri:

      - Beni onların yanına götürün, dedi. Yanlarına gittik.

      - İçinizde Allaha ve Resûlüne yakışmayan sözler söyleyen varmıdır? buyurdu. Oradakiler:

      - Hayır, bizim aramızda Allah'a ve Resûlüne yakışmayan sözler de bulunan kimse yoktur, dediler.

      - İçinizde Ali İbn Ebi Tâlib'e dil uzatan, ona yakışmayan sözlerde bulunan var mı? buyurdu.

      - Evet, vardır, dediler.

      - Ben şehâdet ederim ki, Resûl-i Ekrem Hazretlerinden bu kulağımla işittim: Ali'ye kötü söz söyleyen, bana söylemiş gibidir. Bana dil uzatan Allah'u Teâlâ'ya da dil uzatmış olur. Allah'u Teâlâ, kendisine yakışmayan sözde bulunanları, dil uzatanları, yüzleri üzerine cehennem ateşine atacaktır, buyurdu.



      14. Atıyyetü'l-Üfi diyor ki: Cabir bin Abdullah'ın (Radıyallahu anhu) huzuruna varmıştık. İhtiyarlamış, kaşları gözlerini örtmüş idi.

      Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'yi sevme hususunu sorduk:

      - Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) 'ın zamanında bir kimsenin münafık olduğunu, Hazret-i Ali'ye buğz ve düşmanlık etmesinden anlardık, cevabını verdi.

      Müslümanlık iddiasında olanlardan şimdi de Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'ye buğz eden beğenmeyen benimsemeyen kimseler birde Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'ye Peygamberdir. Peygamberimiz'den ileridir. Hâşâ Allah 'tır, diyenler var. Bunlar kıyamete kadar sapkın, şaşkın, delalette, hidayetten mahrum kimselerdir.


      15. Şa'bi (Radıyallahu anhu) diyor ki, Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'yi gördü:

      - Resûl-i Ekrem'in huzurunda insanların makamı bakımından en üstününe, yakınlık bakımından en yakınına ve en çok kanaat edene bakıp mesrur olmak isteyen Ali ibn Ebi Tâlib'e baksın, buyurdu.



      16. Aişe-i Sıddika (Radıyallahu anhu) buyuruyor ki: Resûl-i Ekrem'e:

      - İnsanların en üstünü kimdir? diye sordu.

      - Ebu Bekir Sıddık'tır, buyurdular.

      - Ondan sonra kimdir? dedim.

      - Ömer b. Hattâb'dır, buyurdular.

      - Ondan sonra kimdir? dedim.

      - Osman bin Affân'dır, buyurdu.

      Fatımatü'z-Zehra (Radıyallahu anhu):

      - Ya Resûlullah! Ali hakkında hiç birşey buyurmadınız, dedi.

      - Ey canım kızım! Ali benim nefsim demektir. Kendini beğenen kendisi hakkında söz söyleyen kimse gördün mü? buyurdu.

      Ali'yi översem ben beni övmüş olacağım, Ali ben demektir. Kendi kendini övmekte hatalıdır. Ali ben ben Ali farkımız yok.

      * * *



      17. Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)'dan üç yaş büyük olan en küçük amcası Abbas'ın oğlu Abdullah Abdullah bin Abbas (Radıyallahu anhum) bir hadîs-i şerif bildiriyor. Bu hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem:

      - Ben ilmin terâzisiyim. Ali terâzinin kefeleri, Hasan ve Hüseyin ipleri, Fatıma kefelerin asıldığı demiri ve benden sonra gelen halifelerde düşey demiridir. Bu terâzi ile dostlarımızın amelini tartarlar, buyurmaktadır.

      Onu tam hakkıyla sevip onun yolunda tam yürüyen onların hepsine hürmet saygı gösteren kimsenin o terazi günahlarını ağır getirmez, sevabını ağır getirir. Çünkü terazinin tümü kendinden taraftır.

      Bilâl Babam buyurdu: Nübüvvet ağacının kökü Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'dir. Bedeni ashablardır. Dalları tarikât Pirleri ve mezheb imâmları, yaprakları ve meyvaları diğer mü'minler ve müslümanlardır. Bir ağacın yaprakları çiçekleri ve meyvaları en sonraya gelir. Bu ümmmeti Muhammad'de en sonraya gelir.



      18. Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Allah'u Teâlâ'nın, başlarındaki saçları tamamen dökülen kimseler gibi günahlardan temizlediği kavmin evveli Ali bin Ebi Tâlib'dir, buyurduğunu Muâz bin Cebel (Radıyallahu anhu) bildirmiştir.

      Allahu Teala Hazreti Ali'yi yaratmazdan evvel bütüp yapacağı günahları bağışlayıp temizliyor. Peygamberlerin aynı olduğu malumdur. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'ninde peygamber varisi olduğu malumdur. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in: «Benim ümmetimin uleması Ben-i İsrail Peygamberleri gibidir» ( Berika, Cild 1, Sayfa: 58; Mir'at-ı Kainat, Cild 2, Sayfa: 619) dediği o da malumdur.



      19. Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu) rivayet ediyor: Habib-i Ekrem Nebiyyi Muhterem (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:

      - Mûsâ bin İmrân (Aleyhisselâtü vesselâm) [Musa (Aleyhis-selam) İmran soyundan geldiği için imran ismi ile anılıyor. Bu söylenilen zat Musa (Aleyhis-selam)'dır.] kardeşi Hârûn (Aleyhis-selâm) vefat edince:

      - Ya Rabbi! Sen kardeşimi af buyur! diye dua buyurdu. Hakk Teâlâ'da vahy ile, önce ve sonra gelen bütün insanların af olmasını isteseydin, hepsini af ederdim. Yalnız Hüseyin bin Ali Ebi Tâlib'i şehid edeni, intikamımı alacağım için af etmezdim buyurmuştur.


      Allahu Teala Musa (Aleyhis-selam)'a:

      - Ya Musa o an bir kişinin affı için dua ettin Adem (Aleyhis-selam)'dan kıyamete kadar gelenlerin hepsinin affı için dua etseydin yalnız Ali'yi namazda şehid edeni affetmezdim hepsini kabul ederdim.

      Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'nin derecesinin büyüklüğünü ona zerrelerin zerresinin, o zerrelerin zereresi kadar küçümseyip beğenmeyip, benimsemeyip hor görenin Allah yanında affolunmayacağını düşünmek lazımdır. Çünkü bu zamanede Yezid'i savunup Hazreti Ali'yi ve evlatlarını küçümseyen, Yezid'i haklı gören alimlerimiz çok var. Onun için Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) hakkındaki bu ve benzeri sözleri, ayetleri, hadisleri bu hususta değerlendirmek lazımdır. Bu Hadis-i Şerife göre sadece Hazreti Ali'ye buğz ile dünyanın hepsi ibadetçi ve Allahu Teala'ya muti olup çalışsa sadece Hazreti Ali'yi sevmese hepsinin cehenneme gideceğini anlatıyor. Aksini düşünürsen onun yaptıklarını kendine bir baş tacı numune bilip dört cihar-ı yar'la birlikte bütün ashabla birlikte olmak üzere Hazreti Ali'ye de sevgi, saygı, hürmet olursa o Allah yanında kurtulabileceğine işarettir. Dört cihar-ı yar'a, ashablara ve bunlar gibi diğerlerine sevgi olmazsa Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'ye sevgi yok demektir.

      İmam Hüseyin'i şehid eden Muaviye'nin oğlu Yezid'i savunan:

      - Sen niçin Yezid'i savunuyorsun? diye sıkıştırılınca:

      - Haaaa biz o Yezid'i demedikte ashabta bir yezid var onu dedik diyenlere derim ki:

      - Bütün halk arasında konuşulan ve herkesin iddiası İmam Hüseyini şehid eden Yezid onu söylüyor. Siz de aleyhinde söylemenizde onu kasd edip söylüyorsunuz. Sıkılınca biz o yezidi demedik te ashabtan bir yezid var onu dedik diyorsunuz. O ashabtaki Yezid ile İmam Hüseyin'in Kerbela'da şehid olmasıyla ne alakası var? Bu sözlerinizde milleti nisbeten çok azda olsa kandırırsınız. Ama Allahu Teala'yı kandıramazsınız bir insan Firavunu, Nemrud'u övse sonra sıkıştırılınca ben o firavunu demedim de bir müslüman firavun var onu dedim. Ben o Nemrud'u demedim de bir müslüman Nemrud var onu dedim demeyle kimi kandırabilir?

      Yine Hazret-i Ali, Resûl-i Ekrem'den rivayet etmiştir: Mûsâ (Aleyhis-selâm) Hakk Teâlâ'dan Hazret-i Hüseyin'in ruhunu ziyaret etmek istedi. Yetmiş bin melek ile ziyaret etti. Abdullah İbn Abbâs'ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem: " Hakk Teâlâ Beni, İsrâil'e Peygamberlerine olan su-i zanları ve buğzları sebebi ile yağmur vermedi. Bu ümmettende Ali bin Ebi Tâlib'e düşmanlık edilince yağmur yağdırmaz." buyurmuştur.

      Yağmur duası yapacaksın ve Allahu Teala'ya yalvaracaksın. Allahu Teala'nın duanı kabul etmesi için onun en sevdiği Hazreti Ali'ye buğuz, kin beslersen Allahu Teala duanı kabul etmez ve yağmuru keser. Bu dünyadaki yağmuru kesince ahirette onlara rahmetini kesmez mi? Allahu Teala'nın rahmeti Resulullah'ın şefaatı kesilince sen hacı ol, hoca ol, şeyh ol, meşayıh ol, müderris ol ne olursan ol yerin ebedi durağın cehennem olur.



      20. Câbir bin Abdullah'ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem'de:

      - Ali bin Ebi Tâlib'in bu ümmet üzerindeki hakkı, babanın oğlu üzerindeki hakkı gibidir, buyurmuştur.

      Yine Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) aynı mahiyette ki diğer bir hadisinde de şöyle buyuruyor:

      «Ya Ali Sen ve ben bu ümmete babayız»



      21. Mûaz bin Cebel (Radıyallahu anhu)'in rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte Resûllulah (Sallallahu aleyhi vesellem):

      - Ali İbn Ebi Tâlib'i sevmek bir hasenedir. (Allah yanında büyük iyiliktir.) Onun yanında (Ona yaptığı) hiç bir günahın zararı olamaz. Ona buğz etmek seyyiedir (çok kötüdür). Hiç bir hasene, (iyilik) o günah oldukça faide vermez, buyurmuştur.

      Hazreti Ali'yi hakkı ile seven kimse günah işlemezki zarar versin. Yine Hazreti Ali'yi sevmeyenin hiç bir iyi ameli kendini cennete götürmez. Çünkü Hazreti Ali'yi tam seven günah işlemez ki zarar versin demektir. Hem Ali'yi seviyorum diyor hem de günah işliyorsa o kimse Ali'yi sevmemiştir demektir.



      22. Abdullah İbn Abbâs (Radıyallahu anhu) rivayet etmiştir:

      Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) Ali bin Ebi Tâlib'in sevgisi, günahları, ateşin odunu yediği gibi yok eder, buyurmuştur.

      Hadis-i Şerif: "Ali'yi sevmek imandandır, Ali'ye buğz etmek küfürdendir.” (Dört Büyük Halife Kitabı (Şemsüddin Ahmed Efendi), Sayfa: 256)

      Yukarda yazdığımız hadis aynı hadisin benzerini söylüyor. Bilal Babam buyurdu:

      «Beni bilerek bana tam buğz edip düşman olana o yeter. Beni de tam sevene o yeter.» buyurmuştur.

      Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'nin ki de aynı manadadır.

      Hadis-i Şerif: «Alimi seven beni sevdi, beni seven Allah'ı sevdi Allah'ı sevenin yeri cennettir. Alime buğz eden bana buğz etti, bana buğz eden Allah'a buğz etti, Allah'a buğz edenin yeri cehennemdir.» (Envarü'l-Aşıkîn, Sayfa: 436)



      23. Enes bin Malik (Radıyallahu anhu) Habib-i Ekrem'den rivayet ediyor:

      - Ben ilim şehriyim, Ali bu şehrin kapısıdır, Muâviye'de bu kapının halkasıdır, buyurduğunu haber vermiştir.

      Bu hadisin devamı diğer bir hadiste şöyledir:

      Ali ile Muaviye arasında bir harb olacak o harb savaş, o ilim şehrinin kapısını çalmaktır. Bir kapıya tokmakla vurup çalarsan büyük bir ses çıkarır. Misafir geldi diye kapıyı açarlar. O savaş o kapı'nın tokmağını taktakısını, şak şakasını vurup çalmaktır. Onun için her kim Hazreti Muaviye ile Hazreti Ali arasındaki olan savaşı en ince noktasına kadar inceler. Tam teferruatı ile okursa o kimseye ilim açılır. Çünkü ilim şehri Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem); kapısı Hazreti Ali; tokmağı Hazreti Muaviyedir, sen onu okuyup ayırd etmeden tam anlamda o kapıyı çalamazsın. O kapı size açılmaz. Sende o Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in manevi ilim şehrinden nasib alamazsın demektir. kulaktan duyma halk arasında taraflı söylenen sözlere bakma. Ayetleri, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in hadislerini yazıyorum bunları tam oku ona göre karar ver. Hadiste:

      «Benim ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz.» (Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 592)

      Hadisin o bir tarafını düşünürsen hangisine kin, buğz ederseniz hidayetten mahrum kalırsınız. Hazreti Muaviye'de ashabtır. Ona buğz etmek Allah'ın hidayetinden yardımından geri kalmaktır. Allah'ın yardımından geri kalan cennete giremez.

      - Ya Resulullah! Seninde mi amelin seni kurtarmaz. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem):

      - Benim de amelim beni kurtaramaz. Allah'ın rahmeti bürümedikçe. (.Berika, Cild 4, Sayfa: 240)

      Hazreti Muaviye (Radiyallahu anhu)'yi öven Hadis-i Şerifler çoktur bunları ilerde çıkacak kitablarımızda yazacağız inşallahu Teala.

      Ancak gerçek olan şey Hazreti Ali ashabın en büyüklerinden Kur'an-ı Kerim'de ve Hadis-i şerifler'de Allahu Teala ve Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) çok aşırı derecede övmüştür. Hazreti Muaviye ise çok sevdiğin bir çocuk uçurumun başında hemen düşecek onu uçuruma düşürmemek için çocuğun babası elinden sımsıkı tutar düşürmez. Hazreti Muaviye'de Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) yanında aynıdır. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in:

      Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in Muaviye'ye:

      - Allah'ım Muaviye'ye kitap, hesab ilmini öğret, onu azabtan koru. (Mir'at-ı Kainat, Cild 2, Sayfa: 6) dediğinden ve benzeri hadisi şeriflerinden anlaşılan böyledir. (Muaviye (Radiyallahu anhu) ile ilgili geniş açıklama ilerde çıkacak olan bölümlerimizde yazılacaktır.)

      Hazreti Muaviye Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in kayınbiraderi olup bacısının yanına serbest gelir, yer içerdi. Yine gelmiş yemek yiyordu. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem):

      - Muaviye'ye çağırın dedi.

      - Ya Resulullah yemek yiyor dediler. Biraz sonra:

      - Muaviye'ye bana çağırın dedi. Yine:

      - Ya Resulullah yemek yiyor dediler yemekten sonra geleceğim dedi, dediler. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem):

      Yorum


        #4
        Ynt: Nade Aliyyen Duası

        - Bu ne kadar çok yemek yemek dedi ve şaka mahiyetinde Allah karnını doyurmasın dedi. Duası kabul oldu ondan sonra Muaviye Hazretleri çok yemek yer, doymazdı, çok şişmandı. Bunu Hazreti Muaviye'ye beddua olarak söyledi diyenlerin sözleri yanlıştır. Çünkü diğer Hazreti Muaviye hakkındaki hadisleri incelersen hepsi dua mahiyetindedir.

        Hazreti Ali'ye gelince iki kişi iddiaya girdi. Birisi:

        - Ali her yemekten sonra sırt üstü yatar, bu gün onu sırt üstü yatırmayacağım dedi. O biri:

        - Ali'yi yemekten sonra sırt üstü yatmasını kati surette terk ettiremezsin dedi. O zat Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) yemeği yer yemez:

        - Ya Ali! Seni Resulullah hemen çağırıyor dedi. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

        - Benimi dedi, sırt üstü yattı ve kalktı acele Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in yanına gitti. Hazreti Ali'nin Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in sözüne bağlılı ve anında yerine getirmesi ile Hazreti Muaviye'nin ki böyledir. (Bu bölümü ilerde çıkacak kitaplarımızda geniş açıklayacağız.)

        Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) Hazreti Muaviye'nin ve yine kendi ile başka zaman harb eden Hazreti Aişe'nin ordularına müslümandır diye kılıç çekmedi askerine verdiği emir öldürmeye değil yaralamaya, esir almaya çalışın idi. Hazreti Muaviye ile birinci savaşta kazandı. Sulhta Hazreti Ali'nin sözünü tutmadılar, kaybettiler. Hazreti Ali istese idi yine savaşa devam eder kendi askerinden isyan edenleri Muaviye'nin askerini kırar, istediğini yapardı. Aynı şeyi teklif eden kumandanlarından Melik-i Ejder'e daha fazla islam kanı dökülmesini istemiyorum varsın davayı biz kaybetmiş olalım zararı yok dedi.



        25. Mü'minlerin annelerinden Ümm-i Seleme (Radıyallauhu anha) rivayet ediyor: Resûl-i Kâinât bir hadîs-i şerifte:

        - Ali ve onun fırkası kıyâmet gününde kurtulanlardandır, buyurmuştur.



        26. Selmân'ı Farsî'nin (Radıyallahu anhu), bildirdiği bir hadîs-i şerifte: Benim sır sahibim Ali bin Ebi Tâlib'dir buyurmuştur. (Halk arasında sır Ali sırrıdır derler.)



        26. Ebû Zer Gaffârî (Radıyallahu anhu)'nin bildirdiği bir hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem):

        - Ali benim ilmimin kapısıdır. (Kenzü'l-İrfan, Hadis No: 128, 133, 137; Berika, Cild 2, Sayfa: 91) Bildirmem lazım gelen şeyleri ümmetime açıklayıcıdır. Benden sonra onu sevmek imândandır. Ona buğz etmek nifaktandır. (münafıktandır) Ona bakmak rahmettendir. Onun muhabbeti ibadettir, buyurmuştur.



        Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) zamanında münafıklar Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'e ümmet olup Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'e düşmanlık beslerlerdi. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) Peygamberimiz (Sallallahu aleyih vesellem)'in ledün ilminin varisi, maneviyat ilminin kapısı olunca aynı Peygamberimizinkine benzemesi lazım. Onun için Hazreti Ali'nin askerinin bir kısmı kendi yoluna canını feda ediyor, bir kısmı münafık oluyor. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in de ashablarının bir kısmı Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) yolunda canlarını feda ediyor bir kısmı sözlerini küçümsüyor düşmanlık besliyor. Hazreti Ali'nin bu halide Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in manevi ilminin varisi olduğunu gösteriyor. Ashabın varisleri Hazreti Ali'ye tam bağlı olanlar. münafıkların varisleri de Hazreti Ali'nin askeri olduğu halde ona tam düşman olanlardır.



        28. Ezvâc-ı tâhirattan Ümm-i Seleme (Radıyallahu anha) Sultân-ı Kâinât'tan (Aleyhi efdalü's-selâvat ve ekmelü't-tehiyyât) rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte: Kur'an Ali ile, Ali Kur'an iledir, buyurulmuştur.

        Yani Hazret-i Ali daima Kur'an-ı Kerim'in emir ve yasakları ile iş görür. Kur'an-ı Kerim'de onun rehberidir, imâmı'dır.

        Hazreti Muaviye ile Hazreti Ali arasında çıkan harbte Hazreti Muaviye savaşı kaybedince Hazreti Muaviye'nin ordu kumandanı Amr ibn-il As mızrakların başına Kur'an-ı Kerim taktırdı.

        - Biz sizi Allah'ın kitabı olan bu kitaba davet ediyoruz. Sulh olalım. Hazreti Ali'ye sordular, buyurdu ki:

        - O bir harb hilesidir. Harbe devam edin dedi. Bu sefer «insan öldürtüyor Kur'an-ı Kerim ayak altında kalıyor dediler. Hazreti Ali'ye aynı sözü söylediler. Buyurdu ki:

        - «Enel Kur'an» Kur'an benim bana bakın. Ben Kur'an'ın hükmü ayak altında tepelenmesin diyorum, siz yaprakları ayak altında tepelenmesin diyorsunuz. Yapraklarını harp sonu toplamak kolay hükmü tepelenirse toplanmaz. «Enel Kur'an, Kur'an benim» dediysede söz dinletemedi. Bu hadiste de aynısını söylüyor.



        29. Ebû Hüreyre (Radıyallahu anhum) rivayet ediyor: Habib-i Ekrem:

        - Patlıcan yiyiniz! o bir ağaçtır. Ben onu Me'va cennetinde gördüm. Allah'u Teâlâ'nın birliğine, benim Peygamber olduğuma Ali'nin de veli olduğuna şehâdet etti. Patlıcan yemek niyete göre değişir. Zarar niyeti ile yenirse, zarar verir. Şifa niyeti ile yenirse, şifa verir, buyurdu.

        Patlıcan konuşurmu diyenlere deriz ki:

        Ayet: «Yerde gökte canlı-cansız ne varsa Allah'ı zikreder.» (Sure-i İsra, Ayet 44)



        30. Huzeyfe b. Yemân (Radıyallahu anhu)'ın bildirdiği bir hadîs-i şerifte Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki:

        - Eğer insanlar Ali'ye Emirül-Mü'minin isminin ne zaman verildiğini bilselerdi, Ali'nin fadlını, üstünlüğünü inkar etmezlerdi. Hazret-i Adem (Aleyhisselâtü vesselam) ruh ile beden arasında iken Hakk Teâlâ:

        - Ben sizin Rabbinizim, Muhammed Peygamberinizdir, buyurduğu zaman ona Emirü'l-Mü'minin ismi verilmişti.

        Şeriat ilminde, zahir ilimde Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'den sonra milleti zahiren yönetmede Hazreti Ebu Bekir Sıddık (Radiyallahu anhu) ve sırasıyla öbürleri gelmektedir. Ama Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in ledün ilminde en büyük ve tek sahibi ve varisi Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'dir. Hutbede Hazreti Ali'yi söylerken şöyle denir:

        «Esedullahil melikil galib:

        Allah'ın aslanı her yerde galibtir. Ve mazharil acaib:

        Onun halinde çok acaiblikler vardır.

        İbn-i Ammin Nebiyyi: Nebi peygamberin kendinin amcasıdır.

        Zevci Fatımatüz-Zöhra: Fatımatüz-Zehra ailesi, zevcesidir.

        Varisi ulumin Nebeviyye: Resulullah'ın ilminin varisidir. En sonunda:

        Ve hüve ibn-i Ebi Talib: Ebi Talib'in oğludur (Radiyallahu anhü).

        Dört cihar-ı yar'ın her birisi böyle övülerek hutbe verilir biz sadece anlatmak için Hazreti Ali'yi yazdık.

        Madar vakıasında Madar sordu:

        - İçinizde Emir'ül mü'minin (mü'minlerin emiri) kimdir?

        Hazreti Ebu Bekir (radiyallahu anhu) Hazreti Ali'yi gösterdi. bu hadis-i şerife ve Hazreti Ebu Bekir'e göre Hazreti Ali «mü'minlerin emiri, cumhur reisi, padişahı demektir. Madarr'ın sorularının hepsine Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) cevap verdi. Hiç kimse bilemedi. (Madarr Vakıası ilerdi çıkacak kitablarımızda yazılacaktır. )

        Böyle olunca ilk Emiri'l-mü'minin Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'dır. İlk Peygamberin ismi Levh-i Mahfuz'da Muhammed Resûlullah diye yazıldı. Bunu göreyim diye bir Burak kırk bin sene ağladı. En son Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Peygamber olarak geldi. Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'ninkide aynıdır. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'nin Emirül-Mü'mininliği de, Ruhlar cesed arasında iken geldi. Emirül-Mü'minin olarak vefat etti. Peygamberlerin en sonu Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) hepsinden makbul, dört halifenin en sonu Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in ilminin bekçisi, varisi olup o yönde hepsinden makbuldür.

        Bu dünya da son halife olduğunu göze alarak Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'yi bazı alimler küçümsemek tarafındadırlar. Yarın mahşerde ilk dirilecek olan Ali ve benim, elimde liva-ül hamd sancağı olduğu halde önümde yürüyecektir. (Ramuzu'l-Ehadis, Hadis No: 3666)



        31. Ömer bin Hattâb (Radıyallahu anhu) Habib-i Ekrem'den:

        - Eğer gökleri ve yeri terâzinin bir kefesine, Ali'nin imânını da diğer kefesine koysalar, elbette Ali'nin imânı ağır gelir, hadîs-i şerifini rivayet buyurmuştur.

        Hadis-i Şerif:

        Ebu Bekir'in imânı gelmiş ve geleceğin imânına bedeldir. (Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 656; Dürret'ül-Vaizin, Cild 1, Sayfa: 369)

        Hazreti Ebu Bekir'in dünyaya gelmiş ve geleceğin imanı kadar imanı var. Hazreti Ali'ninkine gelince yerde, gökte melaikelerde içinde hepsinin imanına bedel deyince, Hazreti Ali'nin imanı da böyle olunca Hazreti Ebu Bekir'inkinden Hazreti Ali'nin ki fazladır.



        32. Abdullah İbn Abbas (Radıyallahu anhu)'ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte Server-i âlem (Sallallahu anhu):

        - Eğer bütün insanlar Ali bin Ebi Tâlib'in sevgisinde birleşselerdi, Allah'u Teâlâ cehennemi yaratmazdı, buyurmuştur.



        33. Bir hadîs-i şerifte : Eğer Ali yaratılmasa idi, Fâtımâ'ya münasib kimse bulunmazdı, buyurmuştur.



        34. Muâviye bin Hayde (Radıyallahu anhu) rivayet ediyor: Resûl-i Ekrem bir hadîs-i şerifte:

        - Kalbinde Ali bin Ebi Tâlib'e buğz eder halde ölen kimse, ister yahudi ister nîsrâni olsun farketmez, [yani Allah korusun imânsız gider] buyurulmuştur.



        35. Muâz bin Cebel (Radıyallhu anhu)'in bildirdiği bir hadîs-i şerifte Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem): Ali'nin yüzüne bakmak ibadettir. [Taberani ve Hâkim; Kenzü'l-irfan, Hadis No: 137) buyurmuştur.



        36. Ebu Berzeti'l-Eslemi (Radıyallahu anhu)'nin bir hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem buyuruyor ki: Allah'u Teâlâ bana husûsi bir aht [vasiyyet, güven verici söz] verdi. Bir kaç kere "- Bu husûsi ahdimi kabul ettin mi? " buyurdu. Ben de:

        -Kabul ettim Ya Rabbi! dedim. Sonra bu kabul ettiğim aht nedir Ya Rabbi diye sual ettim. Hakk Teâlâ bana vasıtasız (Cebrail (Aleyhis-selam) arada olmaksızın) olarak bu ahdin ne olduğunu bildirdi ve herkese haber vermemi emir buyurdu. Hakk Teâlâ bu ahdde buyurdu ki:

        - Ali hidayeti gösterici, doğru yolu işaret edicidir. Mü'min ve muvahhidlerin (ibadetçi, zikredenlerin) gözlerinin nûru, Müslümanların serveridir. Ben bütün kullarıma, benim birliğime inanmalarını ve senin de Peygamberim olduğuna ikrar etmeleri luzumlu kıldığım gibi, Ali'nin muhabbetini de bütün mü'minlere lazım kıldım. Onu seven beni ve seni de sevmiş olur. Hakiki dost olur. Ali'yi sevmeyen de hakiki düşman olur, buyurdu. (Dört Büyük Halife kitabından alınan ayet ve hadisler burada sona erdi.)


        ÖNCEKİ KONU KONULAR


        Yorum


          #5
          Ynt: Nade Aliyyen Duası

          Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) bile her şeye akıl yetirdim, Ali'nın sırrına bir de arının sırrına akıl yetiremedim buyuruyor

          Burda Peygamberi eksik, sahabeyi büyük gören sünni anlayışı sızma yapmış.. Peygamber s.a.s.'in akıl erdiremediğini Ali a.s. mı yapacak.. Demek ki gulat (Ali a.s. sevgisinde aşırılıklar) sadece şii diye tanınanlar (gerçekte şii değiller) arasında yokmuş, sünnilerin arasında da gulatlar varmış..

          2. Hazret-i Abbas ve Talha (Radıyallahu anhu) arasında bir münazara olmuştu. Hazret-i Abbas hacılara su dağıttığı için çok sevap aldığını söyledi. “Abdü'd-Dâr“ kabilesinden olan Hazret-i Talha, Beyt-i Şerif'in anahtarını elinde tuttuğunu, istediği gece orada kalacağını söyleyerek daha faziletli olduğunu idida etti. Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu) :

          - Siz ne diyorsunuz, ben sizden on ay evvel bu işlere yönelmişim, siz o zaman buralarda yoktunuz, buyurdu.

          Hakk Teâlâ Tevbe sûresinin 19. ve 20. ayet-i kerimelerini gönderdi. Bu ayet-i kerimelerde Allah'u Teâlâ:

          "Siz hacı sakalığını, Mescid-i Harâm'ın imarını Allaha, ahiret gününe inanan, Allah yolunda cihad eden kimse (lerin amelleri) gibi tuttunuz? Bunlar (bu iki sınıf) Allah yanında bir olmazlar. Allah zalimler güruhuna hidayet vermez iman edenlerin Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşanların Allah yanında derecesi çok büyüktür. Kurtuluşa (dünya ve ahiret saâdetine) erenlerde işte onların ta kendileridir" buyurmaktadır.

          Burda sanki bir kopukluk var gibi değil mi? Hz. Abbasla Talha fazilet yarışına girişiyorlar kabedeki görevleri nedeniyle, inen ayette kınama var zalimler güruhunu hidayete erdirmez buyuruyor.. işte bu kopukluk sadece şii kaynaklarla ya da sahabeyi masum görmeyen ve olanları olduğu gibi anlatan sansüre uğramamış sünni kaynaklarla aydınlanabiliyor.. Ancak sünniler örneğin burdaki gibi sansürlü kaynaklara bakarak olayın arasındaki kopukluk üzerinde durmazlar.. menkıbe biz anlayamayız derler geçerler, düşünmezler. Oysa ayetlerde hiç düşünmez misiniz buyurur ve böyle yerlerdeki kopuklukların üzerini örtmeyi değil üzerine gidip olayı aydınlatmayı emreder..

          "Yalnız zikrullah eden, Allah yanında yalnız harbe giren gibidir. (Kırk Mevzuda Kırk Hadis Kitabı, Hadis No: 7, Sayfa: 267; Ramuzu'l-Ehadis, Hadis No: 3567) O kadar sevgilidir hemde yalnız zikrullah etmenin üstünlüğü hem yalnız harp etmenin üstünlüğünü Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) bize haber veriyor."


          olayın doğruluğu kendi yerinde sabittir. yani zikri yerinde yaparsanız burdaki sevaba nail olursunuz ama burdaki anlayış sufilerin (sünni tasavvufçuların) zikri kutsayıp hakkından fazla değer atfederek cihadın ve diğer faziletli amellerin yerine koydukları ve cihadı da nefisle cihada indirgeyip zalim sultanlara karşı durmadıkları çok açık olarak tarihte gözlenmiştir..

          ""Mü'min Kâ'be'den efdaldır." (Râmûz'ul-Ehâdis, Hadîs No: 4323)

          "Bana yerlerim göklerim geniş gelmedi, mü'min kulumun kalbi geniş geldi." (Enver'ül-Aşıkîn, Sayfa: 14; Mevâhib-i Ledünniyye, Cild 1, Sayfa: 447; Müzekkî'n-Nüfus, Sayfa: 43, 427)

          Bunlarıda düşünürsen hakiki mü'minden Kâbe geride kalıyor. Allah'u Teâlâ ben Kâbe'deyim demedi. Ben mü'minin kalbindeyim dedi. Ka'be'ye aşırı saygı Kabe için değil Ka'be'ye olan emir içindir. Kabe'ye olan emir için Ka'be'ye o kadar saygı olurda bu kadar hadisi kudsilerle Allahu Teala sevdiklerini bizzat kendi sözleri ile söylerse niçin insanı kamile Kabe gibi daha fazla saygı gösterilmesin. Ama şart muhakkak insanı kamil olması lazımdır. O zatlarda Allahu Teala emrettiği için Kabe'ye gitmeye ve haccetmeye mecburur. Yoksa rast gele övülen kimselere hadisi kudsilerdeki sözlere uymayanlara değildir. O gibiler hakkında ben onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı ben olurum (Sahih-i Buhari Tecrîd-i Sarih, Cild 12, Hadis No: 2042) Bu olunca o mazharlar kendisinde olmalı.


          bunu biz zikretseydik vay halimizeydi.. Nitekim biz kendi içimizde bile bunu zikreden alevilere şiddetle karşı çıkmaktayız.. Alevilerden bir gurup mü'min kabeden değerlidir deyip Kabeyi tamamen dışlama eğilimine girmişlerdir. Her ne kadar bu mü'mini önemseme dahası kalb kırmama konusundaki hassasiyet onların kul hakkına çok titiz davranmalarına neden olmuşsa da, İslam düşmanları Kabeyi hafife almayı da onların arasında tek tük de olsa geliştirmiştir. Alevi görünen bazı kimseler bunu tüm İslami şiara teşmil ederek İslam'ın şeklini müslümanlardan tamamen uzaklaştırma işlevine girişmişlerdir..

          - Senin bir kabahatin yok Hazreti Ali bu iki kavim kimlerdir? Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) birisi seni seviyoruz diye ifrata kaçan Allah'tır, peygamberdir diyen millettir. Onlar Rafızıdır. (Mir'at-ı Kainat, cild 1, Sayfa: 710)

          Burda Rafizi kelimesinin kullanılması sultanlar gözetiminde ve onların hakimiyetini tesis için çalışan sünni müdahalesi ve eklemesidir. Çünkü Ehlibeyt İmamlarımız rafizi kelimesinin kendileri için kullanıldığını ifadeyle bu hususu şöyle beyan eder: Biz Rafiziyiz (Rafizi çıkan anlamına gelir. Sünniler burda olduğu gibi çıkan kelimesini dinden ve müslüman cemaaten ayrılıp çıkan anlamında kullanmaktadır) yani biz zalim Emevi ve Abbasilerin zulmüne boyun eğmedik onların dayattığı bidatlarla dolu dinlerine sadık kalmadık oradan çıkarak Peygamberin çizgisinde ısrar ettik. Ancak görüldüğü gibi sünni ulema da Abbasi ve Emevi zalimleriyle beraber olmuş Rafizilerin Ali a.s.'ı tanrı saydıklarını iddia etmekteler. Ve Ehlibeyt imamı da kendilerine rafizi dendiğini söylemekte.. Bu iki bilgi birleşince biz Emevi ve Abbasiler zamanında Ehlibeyt imamlarından halkı uzaklaştırmak için onlara ne yoğun ve tehlikeli bir bilgi saptırması ve iftirasında bulunulduğunu anlıyoruz..

          "İkincisi müslüman görünüp sana düşman olan kavimdir bunlar tarihteki Emeviler halk arasındaki deyimi ile Yezid'lerdir. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'i seviyoruz derler. Yaptıklarının hepsini kısıtlarlar Hazreti Ali'yi ve onun evlatlarını evladı Resulü hiç sevmezler, kıymetde vermezler. İmam Hüseyin'i şehid eden Yezid'e hak verirler. Bu tür alimlerimiz şimdi çoktur, milletimiz alimlerden bunu sorsunlar. Hazreti Ali'yi tam hakkı ile sevmeyenin sözüne bakmasınlar."


          bu sünni yorumun Abbasi zalimleri döneminde yapıldığı ortaya çıkmış bulunuyor. Çünkü Abbasi zulmünden söz edilmeyip Ali a.s. düşmanlığını Emeviseverlerle sınırlı tutuyor. Oysa diğer Ehlibeyt imamlarına yapılan zulümler Ali a.s.'a olan nefretle aynıdır. nasıl ki Peygambere olan itaatsizlik Allah'a itaatsizlik sayılıyorsa, 7. Ehlibeyt imamı Musa Kazım a.s.'dan itibaren Ehlibeyt İmamlarına zulmeden onları zehirleyerek şehid eden Abbasi zalimleri de Ali a.s'a zulmetmiş ve ondan nefret etmiş bulunuyorlar. Çünkü Peygamber s.a.a'in Allah'tan ayrı bir öğreti getirmediği gibi, diğer Ehlibeyt imamları da Ali a.s.'dan farklı bir öğreti için mücadele etmiş değiller.

          "- Hepsini övdün Ali'yi niçin övmüyorsun?

          - Ali bendendir. insanın kendi kendini övmesi doğru değildir. Ben Ali'yi översem ben beni övmüş olacağım. (Dört Büyük Halife Kitabı (Şemsüddin Ahmed Efendi), Sayfa: 274, Menkıbe 15)"


          burası da biz şiilerin, Ali a.s. ile Peygamberimiz aynı nefistendirler, nefis birliği inancımıza sünnilerin de inandığı sünni kaynakların da şahitlik ettiğinin delili..

          öyle hemen sünni kaynakları gözü yumuk okuyabileceğinizi ve onlarda da gerçeklerin yazdığını düşünüp kendinizi boş bırakmayın. Sünni kaynakları okuma her zaman dikkat ve titizlik ister. anında sapıtıverirsiniz. işte bu güzel bilgiden sonra hemen bakın ne geliyor:

          Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in beşer olmadığını, yanılmayacağını iddia edenlere:

          Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor ki:

          Ben köle gibi yer köle gibi otururum. (Kimya-i Saadet, Sayfa: 543, Ramuzu'l-Ehadis, Hadis No: 1780)

          Bende bir insanım, bende beşerim. (Kimya-i Saadet, Sayfa: 30) yanılırım.

          lafa geldi mi sünniler şiilerin Ali a.s.'ı çok sevdiğini ve Peygambere s.a.a. değer vermedikleri iftirasını atarlar. Oysa gördüğünüz gibi bu Peygambere iftira atma hususu onlara mahsustur. Peygamber yanılır hata edermiş..

          oysa ben beşerim ifadesi iradesiz melekler gibi Allah'a boyun eğen biri değilim manasında olup, onlardan daha üstünüm anlamındadır.. beni örnek alabilirsiniz benim sizin gibi yemek yiyen ihtiyaçları olan iradeli biri olduğumu görmüyor musunuz sizden tek farkım bana vahiy geliyor olmasıdır. ben de günahlara açık olduğum halde sizin gibi iradeli olduğum halde görüyorsunuz melekler gibi günahsız olabiliyorum. size de bu hal emredilmiştir yani günahlardan sakınmak. sakına biz insanız beşeriz günahlardan tamamen arınamayız diyerek günahlara kılıf ve bahane bulmayın.. şeklinde şeytan sizi aldatıp Allah'a isyana sürüklemesin. bu ayetlerle Peygamberin mesajı budur. yoksa günahların önünü açmak değildir. aksi halde beşer olmak günahlardan uzak kalamayacak yaratılış eksikliğiyse insanın günahlarından dolayı cezalandırılması ilahi adaletle nasıl bağdaşırdı?.. ya da günah işleyemediği için günahsız kalan meleklere, karşı günah işleyip sonra tevbe eden insanın ne üstünlüğü olurdu ki.. melekler de bizim irademiz olaydı biz de günah işleyip sonra tevbe ederdik demezler miydi..

          Ancak Emevi tahrifatından geçerek oluşmuş din olan sünni anlayış Peygamberi küçültüp sahabeyi yükseltme teorisi üzerine kurulmuştur. Emeviler böylece Peygamber s.a.a. gibi masum bir lidere alışmış olan müslümanların bu alışkanlığını tahrifle, sahabeyi de yükselterek günahsız imam olmayanların da yönetici olabileceği inancını yerleştirmek istediler. Böylece Ehlibeyt imamlarına bağlılık şart görülmeyecek ve masumların dışındakiler de halife olabilecekti.. ki bunu sağladılar. ve başınıza geçen adil de zalim de olsa ona itaat edin şeklindeki sünni anlayışa kadar bu tahrifat devam etti..
          ....Allah'ın rahmeti bürümedikçe benim amelimde beni kurtaramaz. (Berika, Cild 4, Sayfa: 240) Bu konu ilerde geniş açıklanacaktır.

          "3. Katâde (Radıyallahu anhu) buyuruyor: Müşrikler, Resûlulah (Sallallahu aleyhi vesellem) için:

          - Bakalım getirdiği dine karşılık birşey isteyecek mi? " diye meclislerinde konuşmaları sebebiyle Hakk Teâlâ Şûrâ süresinin 23.cü ayeti kerimesini gönderdi. Bu ayet-i kerimede:

          (Habibim) de ki: "Ben bu Tebliğime karşı akrabalıkta sevgiden başka hiç bir mükâfat istemiyorum. Kim bir güzellik kazanırsa biz onun bu hususta ki güzelliğini arttırırız. Çünkü Allah, çok yargılayıcıdır buyuruldu.

          Şimdi cum'a namazında hutbede para istemek Cum'adan çıkınca caminin dışında para istemek. Cum'adan çıkınca caminin dışında makbuzla para toplamak hutbede kurban derisi veya parasını istemek farzmış gibi söyleniyor. Halbuki bunlar Allah'u Teâlâ'nın menettiği Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi Vesellem)'in yasakladığı şeydir. Camiye girerken çıkarken içinde sırf Allah'u Teâlâ'yı düşünmek ona huzur etmek lâzımdır. Hele hutbe namazdır. Hutbede Allah'tan Resûlullah'tan onun cihar-ı yar'larından ve Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi Vesellem)'in ailesinden çocuklarından torunlarından Hazret-i Ali (Radiyallahu anhu)'den söylenir, övülür. Şimdi bunlar kalkmış, söylenmiyor. Hocalar nasıl milletten para koparabiliriz diye düşünüyorlar.. Hoca'da bu fikir bu olunca cemaatte olanların kalbinde almak, satmak, yemek, içmek vs… olur ve Allah sevgisi hiç kalblerine girmez. Peygamberimiz (Sallallâhu Aleyhi Vesellem) buyuruyor."


          sünni inanç, yöneticilerin zalim halkı soyan despot kırallar olacak şekilde bir din dizayn etmiştir. bakın bu paragraf bunlardan birisidir.

          Doğru Peygamber tebliğinin karşılığında hiç bir ücret beklemez istemez verileni kabul etmez. bu yüzden Peygamber ve al-ine sadaka almak haramdır. onlar buna tenezzül etmezler.

          Ancak bu, Peygamber s.a.a.'in sadece tebliğci olması durumundadır. yani sadece Allah'tan aldıklarını insanlara öğretmekle sınırlıdır. Ama Peygamber sadece tebliğci midir? O devlet başkanıdır. bunun gereği olarak zekat ve humus gibi ekonomik düzenlemeler olacaktır. Peygamberlerin varisleri olan imam ya da alimler de bu şekilde hareket ederler. yani sünni inanca göre, din anlatan cami hocalarının hiç parayla alakaları olmayacak. bu ne demektir, ekonomi zalim kırallların yiyici ve halkın kanını emenlerin idare ettiği bir alan olacak..

          yani Allah'ın dinin öğreten alimler devlet siyaset ekonomiyle ilgilenmeyecekler bu alanı zalimlere bırakacaklar ki onlar halkın canını çıkarsın.. onları toptan köleleştirip kendi lüks ve sefahatleri için bir düzen kursun..

          evet halktan camide para istenecek. her işin emeğin bir karşılığı olduğu gibi dini hizmetlerin de bir karşılığı olacak. Kur'an okumadan ve nafileleri öğretmeden dolayı ücret talep edilecek. ki böylece halkın gözünde dini işler hiç bir değeri olmayan teferruat din adamları hiç bir önemi olmayan bedava işlerle uğraşıyor konumunda olmayacaktır. din işleri bedava önemsiz işler görülürse o zaman din adamları da hiç bir iş yapmayıp onun bunun çalışanın sırtından geçinen beleşçiler gibi görülmekten uzak görülemez..

          işte sünni anlayış dini bu hala koyarak zalimlerin iktidarını tamamen sağlamlaştırmış ve ulemayı zalimlerin maaşları ve çanak yalayıcları onlara el avuç açan çaresiz şekle koymuştur..

          oysa Peygamberin s.a.a. izinden gidip asla bir karış bile ayrılmayan Ehlibeyt metkebi Kur'an ve Peygamberin s.a.a. oluşturduğu humus sistemini ve ekonomik düzenlemeyi, yöneticilerin Masum ya da onların emrindeki din adamları olmasının şart olduğu anlamına gelen imamet anlayışı sayesinde dine saygın konum vermiş oldular. ve halkı da zalim kıralların kan emiciliğinden despotluğundan vahşi pençelerinden kurtararak adalete kavuşturdular.. Elhamdulillah..

          "Yani Kur'an-ı Kerim'de öğretme karşılığında kesin olarak hiç bir şey istenmez kesim kesilmez. Allahu Teala için verilir, verende Kur'an-ı Kerim öğrettiğinin karşılığını veriyorum demez hediye veriyorum der. O niyetle verilmesinde ve alınmasında bir mahzur yoktur hediyeninde büyüğü-küçüğü olmaz."


          sonra da böyle formüllerle aç ulemanızı kurtarmak istersiniz. Çünkü hocaların yaptığı işler karşılığı hiç ücret alamayacağını söylerseniz o zaman bu işleri yapan kalmayacaktır. çünkü hocalar aç yaşayan melekler gibi değildir..

          ""Dünya sevgisi uyuz bir köpeğe benzer.” ( Marifetname, Sayfa: 542 benzeri) Hem köpek hemde uyuz. Bu sevilir mi? Sevilmez. Ondan daima uzak durulur. bu dünya işine çalışmasın demek değildir. Fakat Allah sevgisini bastıracak dünya sevgisi olmasın demektir. Dünya işine çalışan kalbinde Allah sevgisinden başka bir şey yoksa çok iyi, çalışmasının ona zararı yoktur. Hiç dünyaya çalışmayan kalbi, gönlü, niyeti para kazanmak, mal yeme, içme ise hiç çalışmasada o dünya ehlidir. O biri dünya işine çalışsa Allah sevgisi başta olursa o dünya ehli değildir.

          Hadîs-i Şerif:

          "Dünya mel'undur. İçindekilerde mel'undur.» (Tam İlmihal, Sayfa: 30; Râmûz'ul-Ehâdis, Hadîs No: 2485) Bu mel'unluğu Allahu Teala'nın sevgisine rakib olduğundandır."


          hayır İslami görüş bu deildir. İmam Ali a.s.'ın nehcül belağadaki ifadelerine göre dünya cennetin kazanıldığı, alimlerin ve abidlerin Allah'a secde ederek kulluklarını ifa ettikleri mukaddes bir yerdir. değerlidir. Allah rızası burada kazanılır. Dünya ve içindekiler mel'un deildir. Melunlar dünaya dört elle sarılan zalimler ve dünyayı onlara bırakan satılık alimlerdir onların şakşakçıları belamlarıdır. Oysa dünyayı Allah sınav yeri olarak yaratmış ve kullarını oraya sahip çıkmaları için emanet olarak onlara vermiştir. Hiç Allah kötü olan bir yeri emanet eder mi?..

          "Hadis-i Şerif: «İki sevgi bir gönülde olmaz.» (Envarü'l-Aşıkîn, Sayfa: 448) Bir gönülde en başta ya Allah sevgisi ya dünya sevgisi olmalıdır.

          "Siz ahiretinize çalışırsanız dünyalığınız sizi kendiliğinden bulur." (Hacı Muhammed Bilal-i Nadir Hazretlerinin vaaz bandından alınmıştır.)"


          sünni seküler ruhban inancını yaymakla görevli, Zalimlerin çanak yalayıcısı alim kılıklı belamları bu inançları zalim kırallara neden söylemiyorlar da parayı ve dünyanın yönetimini alimlerden alıp müslümanladan alıp halka dini ve ahireti tavsiye ediyorlar!!.. istiyorlar ki müslümanlar dünyadan ekonomiden el etek çeksin yönetimden uzaklaşsın camiye girsin ordan çıkmasın adalet zulüm onların neyine. dünya yönetimini zalimler ele geçirecekmiş geçirsin zaten değersiz bir şey ..

          şiada bu düşünce yok Elhamdulillah...

          "Mücâhid (Radıyallahu anhu) diyor ki, bu ayet-i kerime ile yalnız Hazret-i Ali bin Ebu Talib (Radıyallahu anhu) amel ederdi. Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)'a her münâcât yaptığında, önce bir sadaka verirdi.

          Abdullah İbn-i Ömer (Radıyallahu anhu) buyuruyor ki: "Hazret-i Ali'de bulunan üç şeyin ben de olmasını, kırmızı tüylü siyah gözlü çok develerimin olmasından daha çok severdim. O üç şeyden biri:

          - Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem)'in temiz kerimesi Hazret-i Fâtıma'yı ona vermesidir."


          gerçek olayları tahrifle, faziletli sözleri Ehlibeyt düşmanı Emevi taraftarlarına yamayan sapkın din adamlarına lanet olsun. bu olay İbn Ömerin dediği bir söz değildir. İbn Ömer madem o kadar Ali a.s. sevgisine sahipmiş neden ona biat etmemiş de gitmiş Yezid l.a.'in zalim valisi Haccacın ayağını öperek ona biat etmiş..

          Oysa Ali a.s.'dan öyle faziletler var ki onlardan birinin bende olmasını.. şeklindeki söz İbn Ömere değil İbn Abbas'la Sa'd bin Ebi Vakkasa aittir.. bu konu Nesei'nin el Hasaisi Aleviyye adlı kitabı başta olmak üzere Süneni tirmizi gibi sünni hadis kitaplarınca tescil edilmiştir..

          "7- Yâ Resûlullah! Rahatlık hangi şeydedir?

          - Cenâb-ı Hakk'ın Didârı'nı görmektedir. (Sure-i Vakıa, Ayet 7-12)"


          burda kastedilen Allah'ın zatı ise bu batıl bir inançtır..

          1. Mesajın kritiği tamamlanmıştır.. diğer mesajlara devam edeceğiz inşaAllah...

          Yorum


            #6
            Ynt: Nade Aliyyen Duası

            Sünniler kadar tas düssün basiniza diyesim geliyor bazen (siilere degil, Qum_u_ask gibilerine)

            Bu kadar gayretinizi baska seylere sarfetseydiniz kesin daha faydali ve basarili olurdunuz sia adina.
            Allah Bize Yeter!
            O Ne Güzel Vekildir...

            Yorum


              #7
              Ynt: Nade Aliyyen Duası

              bu kadar hakikatleri gördükten sonra hala inat edip şii olamamanızdan dolayı vay sizin halinize.. tercihiniz hiç de doğru deil.. ve bu sizi kurtaramayacak...

              size imametin hak olduğunu, imamlarımızın masum olduğunu onlara itaatin imanın şartı olduğunu bu sayfalarda ispatladık ve siz sessiz kaldınız.. buna rağmen Ehlibeyt mektebini gereksiz görmeniz, onların inancını anlatmayı, ve onların inancını ortadan kaldıran sünni inançları eleştrimeyi, (suçsuzlarmış gibi) sünnilerle uğraşma görmeniz de sizi temize çıkarmayacaktır.. Geniş mektepli olmak da size tercihlerinizde fayda sağlamayacak. Sadece imamlara ve zamanın imamına tabi olup tevella ve teberrra sahipleri kurtulacak. tabi delilleri gören sizin gibiler için konuşuyorum...

              bizim çabamız Ehlibeyt güneşini düşünen herkese göstermek. geçtiğimiz sünni yolların neden ve nereleri yanlış onları göstermek içindir..

              gördüğünüz gibi bizim delillerimiz sunnilerce de itiraf edilmekte ve sünnilerin sapma yolları açığa çıkmaktadır.. bundan ancak kendi tuttuğu yolun yanlışlığı nedeniyle başına gelecek felaketleri hissedenler rahatsız olabilir. neden şiiler bir rahatsızlık duymuyor..

              ama rahatsızlık sahibini gerçekler karşısında kurtaramaz da savunamaz da. siz de atalar dinini ve alışkanlığını bırakıp tertemiz Ehlibeyt mektebi olan şiaya gelin.. sizin gibi şiayı tanıyanların tek kurtuluş yolu budur...

              ves selam..

              Yorum


                #8
                Ynt: Nade Aliyyen Duası

                [quote author=Qom_u_aşk link=topic=20775.msg127283#msg127283 date=1308485743]
                bu kadar hakikatleri gördükten sonra hala inat edip şii olamamanızdan dolayı vay sizin halinize.. tercihiniz hiç de doğru deil.. ve bu sizi kurtaramayacak...

                size imametin hak olduğunu, imamlarımızın masum olduğunu onlara itaatin imanın şartı olduğunu bu sayfalarda ispatladık ve siz sessiz kaldınız.. buna rağmen Ehlibeyt mektebini gereksiz görmeniz, onların inancını anlatmayı, ve onların inancını ortadan kaldıran sünni inançları eleştrimeyi, (suçsuzlarmış gibi) sünnilerle uğraşma görmeniz de sizi temize çıkarmayacaktır.. Geniş mektepli olmak da size tercihlerinizde fayda sağlamayacak. Sadece imamlara ve zamanın imamına tabi olup tevella ve teberrra sahipleri kurtulacak. tabi delilleri gören sizin gibiler için konuşuyorum...

                bizim çabamız Ehlibeyt güneşini düşünen herkese göstermek. geçtiğimiz sünni yolların neden ve nereleri yanlış onları göstermek içindir..

                gördüğünüz gibi bizim delillerimiz sunnilerce de itiraf edilmekte ve sünnilerin sapma yolları açığa çıkmaktadır.. bundan ancak kendi tuttuğu yolun yanlışlığı nedeniyle başına gelecek felaketleri hissedenler rahatsız olabilir. neden şiiler bir rahatsızlık duymuyor..

                ama rahatsızlık sahibini gerçekler karşısında kurtaramaz da savunamaz da. siz de atalar dinini ve alışkanlığını bırakıp tertemiz Ehlibeyt mektebi olan şiaya gelin.. sizin gibi şiayı tanıyanların tek kurtuluş yolu budur...

                ves selam..
                [/quote]

                Hocam dediginiz gibi, İmamet vakıası üzerine ilmi münakaşa ahz edilemez...
                Zeten, Şia ile İmamet vakıası üzerine ilmi münakaşa etmek isteyen taife de galip çıkamaz..

                İmamet'in hak olduğunu kabul etmeyen kimse hakkında, VI. İmam Hz. Ca'fer-i Sadık (as) öyle anlamlı buyurmuştur ki:

                “Bir grup Müslüman, benim onların imamı olduğumu söylüyorlar. Allah Subhanehu ve Teala üzerine yemin olsun ki; ben onların imamı değilim. Allah Subhanehu ve Teala onlara lanet etsin. Ben her ne kadar onları örtmeye çalışıyorsam da onlar perdeyi yırtıyorlar. Ben, “Şöyle'' veya ''Böyle” diyorum. Onlar ise, “Maksat çarpıtarak ''falan filan” diyorlar. Ben, “Bana itaat eden kimsenin imamıyım.”

                [Bihar-ul Envar / c.2, s.80, h.76]
                Tevekkülle elde edilen sırlar; bir tek yakîn haddini bilenlere mahsustur.

                Hakikî Şialarımız da yakîn sınırını koruyanlardır, ki onlardan «Allah'ın varlığı sayesinde hiçbir şeyden korkmamaları»nı bekleriz!


                İmam Cafer-i Sadık (a.s)

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Nade Aliyyen Duası

                  Bu rivayette İmam Ali a.s.'ın lanet edip, bana imam diyorlar ben onların imamı değilim dedikleri, kimseler kimler? Onu her bakımdan imam sayıp yoluna canımızı verebilecek bilinç ve şuurda olan biz şiiler değildir öyle değil mi?. bunlar olsa olsa Ali a.s. ve Ehlibeytine imam deyip fıkıhta hadiste tefsirde itikatta başkalarına sünni mezheplere uyanları kastediyor olmalı..

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Nade Aliyyen Duası

                    Ashabtan Ebu Hüreyre (Radiyallahu anhu) buyuruyorki:

                    - Ben Resullulah'tan duyduğumun hepsini söylesem bu halk benim boynunu vururlar. (Kütüb-i Sitte, Cild 11, Hadis No: 4129; Sahih-i Buhari Tecrîd-i Sarih, Cild 1, Hadis No: 100) O zatınki ayrı, Hazreti Ali (radiyallahu anhu)'ninki ayrıdır. Yani birisi tamamen gizli hiç açıklanmaz birisi onun kadar gizli değil sadece ehline söylenir.


                    ilginç!. İmam Ali a.s.'ın: "Yeryüzünde insanların en yalancısı Devsli Ebu Hureyre'dir" şeklinde buyurduğu Ebu Hureyre ile İmam Ali a.s.'ı aynı tutan sünni zihniyte bakın.. Yani Peygamber s.a.a. Ebu Hureyreye de Ali a.s.'a verdiği gibi gizli bilgiler vermiş ve güya Ebu hureyre bunları herkese açıklamamış..

                    oysa işin aslına baktığımızda öyle değil.. Ebu Hureyre bir kere ilimde o kadar derin değil. duyduğunu yanlış duyuyor, yalan yanlış eksik olarak aktarıyor ve Annemiz Aişe sünni kitaplarda onu eleştiriyor. Örneğin uğursuzluk üç şeydedir hadisinde olduğu gibi..

                    Ebu Hureyre eğer ilimde derin olup Peygamber s.a.a.'in kendisine sır vereceği biri olaydı o zaman şu sözü söylemesi mümkün olmazdı:

                    Ben Ali a.s.'ın ardında namazdan hoşlanırım çünkü o daha efdaldir, ama Muaviyenin sofrasını tercih ederim çünkü o daha yağlıdır.

                    Ebu Hureyre, bana iki kap bilgi verilmiştir bir kısmını açıklıyor bir kısmından da geçiyorum eğer açıklamadığımı da açıklayaydım şu boğazımı keserdiniz dediği konular bile bile ilmi gizlemesidir. Halbu ki buharide aynı hadisin yanında çok hadis nakletmesinin Allah'ın kitabındaki Bakara suresindeki ilimden gizleyenler... tehdidi olduğunu söylüyordu.

                    O, ilmin kapısı ve hakkın döndüğü mekan olan İmam Ali a.s.'a karşısında Muaviyeyi desteklemiş ve Medinede fitne çıkaran.. hadisini Ali a.s.'ın Medinede fitne çıkarıp ilahi tehdide muhatap olduğunu belirterek Ali a.s. hakkında hadis uydurmuştur.. Gizlediği ilimi ise Ehlibeyti terk edip Emevilerin cinayetlerine ortak olduğu dönemlerde, Ehlibeytin faziletine dair gizlediği ilim idi.. eğer onları açıklasaydı Ehlibeyt düşmanı Emeviler nice hadisçileri (örneğin Nesei) olduğu gibi onu da katlederlerdi..

                    "Seslerinizi Resûlümün sesinden yüksek tutmayınız! buyurdu. Daha sonra Hakk Teâlâ, Resûlullah'ın Mekke'de durmasına mani olan Mekkelilere karşılık Necm sûresinin 9. ayet-i kerimesinde bildirilen, Cebrail (Aleyhis-selâm)'in ve diğer bütün mukarrep meleklerin ulaşamadıkları "Kâ'be Kavseyn" makamı ile Resûlini şereflendirdi."


                    burada nüzül sebebi gizlenmiş ve ayetin iniş amacı dışında kullanılma yapılmış. bu ayet Ebubekir ve Ömeri tehdit etmek için gelmişti. Çünkü o ikisi Peygamber s.a.a.'in huzurunda seslerini yükseltmişlerdi..

                    "6. Casiye sûresinin 21. ayet-i kerimesinde: yoksa kötülükleri kazananlar, kendilerin, imân edipde iyi amel (ve hareket) lerde bulunanlar gibi mi yapacağız, dirim ve ölümleri bir mi olacak sandı (lar)? hükmede geldikleri (bu) şey ne fena! buyurulmaktadır.

                    Bu ayet-i kerime Hazret-i Ali (Kerremallahu veche)'nin şân-ı şerifinde inmiştir. Zira imânı sağlam, bütün işleri Hakk Teâlâ Hazretlerine yakışır, beğenilmiş, riyasız idi. Müşrikler ona: " Dedikleriniz doğru çıksa bile, Allah'u Teâlâ bizi dünyada olduğu gibi yine sizden üstün kılar" derlerdi.



                    7. Ahzab sûresinin 33. ayet-i kerimesinde Hakk Teâlâ ehl-i beyt için:

                    -"(Vekar ile) evlerinizde oturun. Evvel ki (devri kadınların kırıla döküle, süslerini göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin, namazı dosdoğru kılın. Zekatı verin, Allah'u Teâlâ'yı ve Resûlüne itaat edin. Ey ehl-i Beyt (Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in aileleri, çocukları, torunları) Allah sizden ancak kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister."buyurmaktadır."


                    bir çok ayet adı müslüman kendileri münafık olanları eleştirmek için indiği halde Ehli sünnet, büyüklerine laf söylenmesin ve onların yerine Ehlibeyt geçmesin sonra sultanlara kul edemeyiz insanları.. diyerek bu ayetlerin iniş sebebi olarak müşrikleri göstermiştir. bir çok ayet münafıklar hakkında nazil olduğu halde müşrikler hakkında indiğine dair nüzul sebepleri uyudurulmuştur. böylece düşman hep dışta aranır olmuştur. tıpkı şu olayda olduğu gibi:

                    bir gün bir hırsız sokakta kapkaç yaparak bir bayanın çantasını kaptığı gibi kaçmaya başlar. kadının yanındakiler de düşerler peşine ve bağırmaya başlarlar yakalayın hırsız hırsız.. bir yandan da önlerinden koşan hırsızı gösterirler.. tabi tecrübeli hırsız hiç bunlara pabuç bırakır mı. gayet inandırıcı şekilde o da bağıranlara katılarak ileriyi işaret eder hem koşar hem de bağırır: yakalayın hırsız hırsız.. böylece hep hedef ilerde olmayan bir meçhuldür..

                    sünnilere göre tehlike, Peygamberi s.a.a. kızdıranlar, ona saygısızlık edenler, din düşmanları, hakkında kınayıcı ayet nazil olanlar hep uzaktakilerdir müslüman olmayan müşriklerdir, hiç bir zaman müslüman görünüp önde gelen sahabe gibi duranların olma ihtimalleri yoktur!..

                    "Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu) buyuruyor ki: Halkın çoğu benim için felakete giderler. Bir kısmı beni çok sevip Ashâb-ı Kirâm'a buğz ederler. (Rafızılar) Ben onları sevmem. Bir kısmıda bana buğuz edip Ashâb-ı Kirâm'ı severler. (Bunlar emeviler, yezidler) Bu iki kısım insanlarda cehennemliktir. Ben Peygamber değilim. Bana vahy gelmez. Ancak gücüm yettiği kadar kitab yani Kur'ân-ı Kerim ile amel ederim. Sizlere, Allahu Teâlâ'ya itaate dair olan emirlerini yapmanız vaciptir. İsteseniz de istemeseniz de yapmanız lazımdır. Size masiyet, günah ile emredersem, itaat etmeyiniz. Zira bana itaat, ma'ruflardadır.

                    Allahu Teala'nın emr ettiği şeyleri emrettiğim yasakladığı şeyleri yasakladığım zaman bana itaat edin. Buna maruflarda denir. Bunların dışına çıkar aksini söylersem bana itaat etmeyin demektir."


                    bu sözlerin sünnilerce uydurulup masum Ehlibeytten olan İmam Ali a.s.'a iftira atıldığını bilebilmek için öyle pek uzaklara gitmeye gerek yoktur. Aynı yazarın naklettiği belki bu yazıda bile bunun zıttına hadisler mevcuttur. Örneğin Hak Ali iledir, Ali Hak iledir, hak ne tarafa dönse Ali o taraftadır hadisi bunlardan biridir. Şimdi Ali a.s. ne dese hak olacaksa o zaman, insanlar böyle bir rehberin hangi söylediği yalan yanlış diye bakacaklar öyle mi? Ben ilmin şehriysem Ali onun kapısıdır, kim ilim isterse Ali'ye gitsin diyen Resul s.a.a.'in bu emrine mi bakacaklar insanlar yoksa bu kendini bilmezlerin uydurduklarına mı?. Ehlibeytin sarılacağımız iki değerli emanet olduğu hadisi de tabi yine meçhul bidatlar karışımı sünnet ayırt edicisi efendisine kurban edilmektedir..

                    şu cümleye bakın. ne kadar sloganik ne kadar cafcaflı: "Allahu Teala'nın emr ettiği şeyleri emrettiğim yasakladığı şeyleri yasakladığım zaman bana itaat edin. Buna maruflarda denir. Bunların dışına çıkar aksini söylersem bana itaat etmeyin demektir."

                    yani her şey o kadar açık ve Allah her yeni çıkan meseleyi Kur'an'da o kadar açık belirtmiş açıklamış ki insanlar oraya bakıp Ali a.s.'ın yanlışlarını tespit edecekler, de insanların bu bildiği Kur'an hakikatinden her ayetin ne için indiğinden tüm ayrıntılarıyla anlamından haberdar olan ve ben ölmeden bana Kitabullahtan ne isteseniz sorun diyen Ali a.s. bilmeyecek..

                    aynı yazarın Ali a.s.'ın ilminin yüceliği bilgilerine baktığınızda arada ne büyük bir çelişki olduğunuz bizzat siz kendiniz göreceksiniz. bize mahal kalmadan..

                    konunun bundan sonraki kısmına yazarın kendisi de inanmamakta olmalı ki, kendi sözlerini Ali a.s.'ın sözleriyle karıştırmış.. Ali a.s. mı yoksa kendi mi söylüyor belirsiz hale getirmiş:

                    "Hazreti Ali'nin huzurunda Hazreti Muaviye'ye sövdüler. Hazreti Ali Hazreti Muaviye'ye söveni huzurundan kovdu. Hazreti Ali'ye:

                    - O kadar kayırıyorsan niçin harb ediyorsun dediler. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) dedi ki:

                    - Hazreti Muaviye' de de bir hak var buyurdu. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) ashabın en büyüklerinden, Hazreti Muaviye ashabın orta hallılarındandır. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) ashabın umumunu kasd edip:"


                    siz görebildiniz mi burdaki cümlelerin hangisi Ali a.s.'a hangisi yazara ait?..

                    cehaletin saptırmanın bu kadarını görünce, buna inanan halkı varın siz düşünün.. güya Ali a.s. ve Muaviye birbirlerini çok sevdiklerinden birbirleriyle savaştılar demeye getiriyor.. bu aşağılık ruhlara bir gün biri öldüresiye girişse, bunları adamakıllı dövse.. sonrasında bunların eline bir kalem verseniz yazın bakalım o kimse hakkında sen neler hissediyorsun, o senin hakkında neler hissediyor.. desen.. acaba biz birbirimizi seviyoruz sevgimizin göstergesi birbirimizi öldürmek isteyişimizdir.. der değil mi!!!..

                    bu aşağılık ruhlar Peygamber s.a.a'e iftira atmaya, onun sözlerini çarpıtmaya Allah ayetlerini tahrife girişmekten korkmuyorlar Ali a.s.'a iftira etmekten mi korksunlar..

                    Peygamberin s.aa.. beddua ettiği yesin de doymasın dediği, Peygamberin s.a.a. sevdiği sayısız ashabla gözbebeği kardeşi ve torunlarının katili olan Muaviyeyi ashabın orta hallilerinden diyecek öyle mi o Hazret..

                    Osmanın katlinin azmettiricisi olan Muaviye ve Ali a.s. Nehcül Belağada bunu açıklıyorken, Muaviyenin Osmanın katillerini istediğine inanmış mı görünüyor bu habis ruhlu Emevi evlatları..

                    Maviye Osman'ın şer'i mirasçısı mıydı ki onun kanını talep edebiliyor? Şeriata göre öldürülen birinin kan diyetini onun mirasçılarının talep edebileceğini bilmeyece kadar cahil olan bu aşağılık güruhtan biz, Muaviyeye bunu talep senin şer'i hakkın mıdır diye sormalarını beklemiyoruz..

                    Kur'an sayfalarını mızrakların uçlarına geçirmekle neyi elde etmek istediklerini anlamalarını da..

                    Çünkü Ehlibeyt gemisine binmeyen herkesin boğulmaktan başka yolunun olmadığının bilincindeyiz Elhamdulillah..

                    "- Hazreti Muaviye' de de bir hak var buyurdu. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) ashabın en büyüklerinden, Hazreti Muaviye ashabın orta hallılarındandır. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) ashabın umumunu kasd edip:

                    - Ya Rabbi! Benim evladımı kim severse sen onları sev, kim onlara buğuz ederse sen onlara buğz et. (Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 592)"


                    bu ne perhiz bu ne lahana turuşusu!!.. hadise bakın, sanki Peygamber masal anlatmış ki kimse inanmasın!!. Ya da Peygamber evlatlarının katili Muaviye l.a. değil!!. bu ikisini yanyana yazıp milletle dalga geçen bu aşağılık anlayışı biz sünni olarak nitelemiyoruz artık. çünkü bunlar aşağılık Emevi lanetlikleri güruhundandır..

                    "
                    4. Sâ'd bin Ebi Vakkas (Radıyallahu anhu) anlatıyor: Bir gün Hazret-i Muaviye (Radıyallahu anhu) yanıma gelmişti. Bir sırası gelip Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'den bahsetti. Ben de:

                    - Eğer Hazret-i Ali'de bulunan üç faziletten birisi bende olsaydı, bana dünyadan ve içindekilerden sevgili gelirdi, dedim. Bu üç şey şunlardır:

                    1- Resûlullah'tan işittim. Beni seven, Ali'yi sever (Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 700) buyurmuştu."


                    Şamlıların dinini(!) Muaviye öğretiyordu. Ali a.s.'ı şehadeti şamda ilan edilirken, camide kendi taraftarlarının kılıcıyla öldürüldü şeklinde ilan ettirdi Muaviye habisi. heyecandan olmalı ki cami kelimesini sansür etmeyi akıl edememişler. bunu duyan şamlılardan biri, Ali (a.s.)'ın camide ne işi varmış ki!.. diyor.

                    yine Muaviye çarşamba günü, tellalının çağırdı ve bu günün cuma olduğunu ve halkın cumaya gelmesi gerektiğini duyurmasını söyledi. tellal denileni yaptı ve halk çarşamba günü mescide yığıldı cuma namazını kıldılar. bu olayı Muaviye Ali a.s.'a mektubunda şöyle dile getirdi: ben çarşamba ile cumasını ayırt edemeyen bir orduya sahibim onlara çarşambayı cuma gösterbiliyorum sen öyle pek dert etme .. anlamına gelen yazılar..

                    şimdi burada da benzer bir saptırmaca var. Muaviye Sad'a emrediyor Ali a.s.'a söv. Ancak Sad ben ona sövmem çünkü onda üç fazilet var ki.. diye hadisleri sıralıyor.. ancak olayın burdaki aktarılış sansürleme ve saptırılmasına bakın!.. bu habisten olayı okuyan birisi de sanacak ki Muaviye Ali a.s'dan sohbet ediyor Sad da onun faziletini dile getiriyor!.. Allah'ın laneti yalancıların üzerine olsun. Öyle yalan ki onlar Ehlibeyti katledenlerin hakim olup bu dini mahvetmeleri için insanları zehirlediler ektikleri fitne tohumlarıyla bu dini ve taraftarlarını bu gün kafirlerin oyuncağı haline getirdiler.

                    "- Herkes çiftleşsin ahiret kardeşi yapacağım. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) tek kaldı.

                    - Ya Resulullah! Benim kardeşim kimdir? diye sordu.

                    Resulullah (Sallallahu aleyhi vesellem):

                    - Ya Ali sen benim dünya ahiret kardeşimsin buyurdu. (Dört Büyük Halife Kitabı, Şemsüddin Ahmed Efendi, Sayfa: 257; 16. Menkıbe)"


                    ama bu güzel sözler sizin gibi habislerin ağzında hedeflerine ulaşmadığı gibi sizin kendinizi temiz gösterip pazarlamanıza yaradığından, kendisiyle batıl kastedilen hak söz haline gelmekte. Çünkü aynı sizler değil misiniz ki Ebubekirin Peygambere en yakın olduğunu iddia edip hilafeti ona devrettiğini söyleyenler!.. dünyadan bir dost edinecek olsaydım Ebubekiri edinirdim yalanını Peygambere s.a.a. iftira atanlar!..

                    "Hasan-ı Basri (Rahmetullahu aleyh) Enes bin Malik (Radıyallahu anhu)'den rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem ve Nebiyyi Muhterem (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdular ki:

                    - Cennet üç kimseye müştâktır (aşıktır, şiddetle arzu eder) Bunlar Ali (bin Ebi Tâlip), Ammâr (bin Yaser) ve Selman (-ı Farisi)'dir. (Radıyallahu anhu)"


                    bu cümleler de burdaki hasanı basri ve Enesin meşhur edilip sonra Ehlibeytin temsil hakkı bulunan dini onlara zimmetlemekten başka bir amaç taşımamıştır. Çünkü burca cennetle mücdelendiğini söylediğiniz bu güzide insanlardan Ammar ve Selman'ı aşeri mübeşşere (cennetle mücdelendiği iddia edilen on sahabe) arasında saymıyorsunuz. ve o hadisin de sahih olduğunu iddia ediyorsunuz.. hangisine inanacak cahil tabileriniz!!!..

                    "- Ali iyilerdendir. Bagileri, isyan edenleri öldürür. Ona yardım eden kazanır. Yardım da bulunmayan iyi şeylerden uzak kalır, sürülmüşlerden olur" buyurmuştu."


                    gördünüz mü demedim mi yazar kendini yalanlar bu yazıda diye.. Muaviyeyi iyileriden sayarken birden nasıl da bu cümle ile kendine zıtlaştı.. Allah beyinsiz bir güruhu hidayet edecek değildir..

                    "Hazreti Ali savaşta kazandı, sulhta yenildi. Bunu Allah yaptı çünkü öyle olması müslümanlar hakkında iyi idi. Sebebine gelince Hazreti Muaviye ile harp ederken kendinin 17 kumandanı kendini haksız görüp kendine kılıç çektiler. Hazreti Ali'nin niyeti harbe devam etmekti. Melik-i Ejder'in:

                    - Ya Ali! Bana izin ver hem Muaviye askeri hem bunlarla savaşır yener, yine zafere ulaşırım demesini Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) kabul etmedi.

                    Ali a.s. haklı idi, haksz olması mümkün değildi. Sulhta yenildi ibaresi yanlış. Çünkü ortada bir sulh yoktu. Ali a.s.'ın hakemiyete mecbur bırakılması vardı cahillerce.. Ali a.s. devam edin dediyse de Muaviyenin hilesi karşısında cahiller İmamet inancına sahip olmadıklarından savaşamadılar. Ve hakemiyette yenilginin sebebi Allah değildi. Allah yanlış bir iş yapmaz. şerri yapmaz. Ali a.s. imam ve haklı ise hakkını alamadığında ortada bir şer var demektir ki Allah böyle bir şerri yapmaz. Allah'a iftira atılmaktadır burada. ne adına! Muaviye lanetliğinin kurtarılması uğruna..

                    Aynı benzer bir çarpıtma, Ammar'ın sıffinde şehid edilmesi üzerine Muaviyece de yapılmakta. ama Muaviye bu yolunu takip eden habisler gibi olayı Allah'a atmamakta Ali a.s.'a yıkmakta idi. Ammar Ali a.s. 'ın safında Muaviye ordusunca şehid edilir. Ve herkes bilir ki Peygamber s.a.a. Ammar için sen en bağiy bir toplulukça şehid edileceksin. Ammarın şehadeti duyulunca Muaviye ordusu bu hadisi hatırlar ve kendilerinin bağy olduğunu görüp dağılmaya yüz tutar savaşı bırakırlar. Olayı hemen tevil eden Muaviye der ki: Ammarın katili biz değiliz. Onu Medinelerden kaldırıp buraya bizim kılıçlarımızn karşısına diken Ali (a.s.)dır. der. Bunu duyan Ali a.s. hemen cevabını verir: O zaman Amcam Hamza'nın katili de Müşrikler değil onu müşriklerin kılıçlarının karşısına diken Peygamber s.a.a. idi(!)..

                    Malik eşterin Muaviye çadırına kadar yanaştığı bir sırada geriden haber geldi. Muaviyenin casusları Ali a.s.'ı rehin aldılar, Muaviyeyi öldürürsen Ali a.s. da şehid edilmiş olacak.. Malik eşter bunun üzerine kahrından ölerek geri döndü.. Ama buradak saptırmaya bakın!.. Ali a.s. izin vermemiş!!.. O zamana kadar onca insanın kanını akıtan Ali a.s. habis Muaviye kanına kıyamamış!! öyle mi!!.. Bu lanetlik belam tipler kendi gözlerinde efendileri Muaviyenin Ali a.s. gözünde de adam olduğunu mu sanmaktalar!.. işte böyleyse bunun nedeni dünya malı ve mülkü için sultanların çanaklarını ve attığı bi iki kemiği yalama arzusundan başka nedir ki? Yoksa bunlar da Ehlibeyin rivayetlerini ve tarihini kabul ederler ve hakikati vicdanlarıyla zıt düşmeyecek şekilde beyan ederler de anlarlardı..

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Nade Aliyyen Duası

                      "]Hazreti Muaviye ile harbe giderken yine Hazreti Ali'nin sözlerini kabul etmeyen yolda Hazreti Ali'ye, isyan edenler ile Hazreti Ali Nehrevan cengini yaptı. O Nehrevan cengi artıkları olanlar aralarında fedai seçip Hazreti Ali'ye Hazreti Muaviye'ye, Amr İbnil As'a suikast düzenlediler. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) şehid düştü, Hazreti Muaviye yaralandı, kurtuldu. Amr ibn'il As'ın yerine odur diye başkasını öldürdüler. Bunu tam bir düşünürsen Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) savaşı kazansa Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'den sonra bunların Hazreti Ali'nin ordusu içinde taraftarları çoktu. Yine aynısını hem halife olacaklar hem aynı fitneyi o zamandada daha fazlası ile yapacaklardı.


                      Bu muaviye soyundan olan habis ruh şimdi de Ali a.s. ile Muaviyeyi kader ortağı yapıyor. Böylece sanki zamanın İmamı ve Meşru halifesine isyan eden bağy Muaviyenin hilelerle cehennemi boylamasından geçici olarak kurtulmasını hikmete dönüştürüyor. hariciler ile Savaşırken Ali a.s. iyi, hariciler haksız da Muaviyeyle savaşırken kötü (en azından talihsizlik olarak adlandırıyorlar) ama Muaviye de haksız değil!!!. bunun nedeni sakın İmam Ali a.s.'dan sonra Emevileri de çok uğraştırmış ve onlara da isyan etmiş haricilerden kaynaklanıyor olmasın.. Evet kütübü sittedeki Emevi ve haricilerle ilgili hadisleri inceleyen alimlerimiz şu sonuca ulaştılar: kütübü sittede haricilerin kötülüğünden söz edebilmek için İmam Ali a.s.'ın haricilerle yaptığı Nehrevan Savaşına 16 sayfa ayrılmış iken, Emevi ve Muaviyenin kötülüğünden söz eden Sıffin savaşı hakkında sadece 3 sayfa.. Neden acaba?..

                      Çünkü Ali a.s. üzerinden haricileri ve Peygamber s.a.a.'in onlarla ilgili hadisleri sayesinde Emevilerin başına bela olan Hariciler kötülenirken, onlardan daha çok Ali a.s.'ı uğraştırmış ve bu ümmeti gerçek anlamda belaya uğratmış olan ve haricileri de kullanarak Ehlibeyti saf dışı bırakmaya çalışan Emevilerin oluşturduğu Sıffin savaşı gizlenmektedir. Hakikatleri örtülerek müslümanların bu olayı ve Emevi fitnesini öğrenmeleri engellenmektedir.. Bu da sünni kütübü sittenin nasıl Emevilerce onaydan geçirildiğini ortaya koyan delillerden sadece biridir..

                      Nitekim Hazreti Ali'den çok sonra aynısı oldu. Bunu çok iyi bilen Hazreti Ali savaş yapma, savaşı kazanma imkanı varken Hazreti Muaviye yaptılarınında harb hilesi, kendilerini şaşırtmak birbirlerine düşürmek için olduğunu bildiği halde benim tarafım iş başına geçip benden sonrakileri zor duruma düşürmesin diye kendi askerine sinirlenip hem de küsüp bir daha geri gelmemek üzere Küfe'ye gitti. Küfe'de kendi askeri kumandanları yanına gelip her ne kadar minnet rica ettilerse de kabul etmedi.
                      bu iddia hakkında bir bilgi okumadım.. Ali a.s. kendisine yapılabilecek en büyük ihanet hile ve düşmanlıklardan bıkıp usanmıştı ki vurulduğunda Kabenin Rabbine and olsun ki kurtuldum demişti.. burada Muaviyenin yaptığı ihanetleri ve hileleri, savaş hilesi olarak küçük gösterip güya Peygamberin s.a.a. : savaş hiledir sözüyle temize çıkarmak isteyen zihniyeti görüyorsunuz.. bir yandan Ali a.s.'ı böyle Muaviyeyi kayırıyormuş pozisyonuna sokarken diğer yandan da Muaviyeyi şirin gösterme çabası.. Sanki Muaviye l.a. olmadığında din ortadan kayboluyormuşçasına bir çaba.. evet gerçekten de Muaviyeyi atsanız din gider ama bu din hangi din..

                      "Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Hazreti Ali hakkında:

                      - Bir zaman gelecek çok öfkeleneceksin yapacağın şeyleri yapıp yapmamakta karar veremeyeceksin, öfke kafandan kalbine gelecek, ağzından diline gelecek dilinin ucunda söyleyeceğin sözleri söylemekten vaz geçip tekrar yutacaksın, tekrar yapılanlara öfkelenecek yine dilinin ucuna gelecek, şöyle yapayım böyle yapayım diyeceksin yine yutacaksın. En sonu her şeyden vaz geçip küsüp Kufe'ye gideceksin hiç bir şeyede karışmayacaksın dediği öfke kendi askerine oldu. Hazreti Muaviye'nin askerinide yukarda yazdığımız yaralılarını o kadar kayırıyordu."

                      Peygamberimiz s.a.a Ali a.s. hakkında hiç bir zaman ne yapacağını bilemezsin dememiştir. ancak ondan övgü yücelik fazilet ve temizlikle söz etmiştir. İnsanların kurtuluşunu ona bağlanmakta göstermiş batışlarını da ona muhalefette olacağını söylemiştir. Ali a.s. kendi elinde kılıç varken, Hendekte Amr B. Ved yüzüne tükürmüşken onu öldürmekten vazgeçti. gitti dolaştı öfkesini yatıştırdı döndü onu öldürdü. O zaman durumu soranlara , biz Ehlibeyt Allah rızası dışında bir iş yapmayız. o bana tükürdüğünde öfkelendim eğer onu o halde öldürseydim kendi nefsim için öldürmüş olurdum ama gittim istiğfar edip öfkemi yatıştırdım ve sonra Allah için öldürdüm.. Ali a.s.'ın öfkesi de sevgisi de Allah içindi.. bunlarla iş yapacak biri değildi. ama burda öfkesinden dolayı napacağını bilemeyecek bir halde olaydı Peygamber ona itaati ayetle ortaya koymazdı: Maide 67, Nisa 41 İsra 71

                      Muaviyenin askerlerini kayırmasından dolayı ki bu savaşta 100binin üzerinde kişi öldü değil mi.. eğer burada kastedilen Zübeyr ise o zaten Peygamberin s.a.a hadislerini hatırlayıp sıffinde Muaviye yanında yer almamak için savaştan kaçmıştı..

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Nade Aliyyen Duası

                        - Bu kişi ve onun Ehl-i Beyt'i, (evladları, evladı Resul olanlar) Cennet'in direğidir buyurdular.

                        Şimdi Yezid'e hak veren Hazreti ali, Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin'i haksızmış gibi gösteren alimlerimin Allah ve Resulullah huzurunda nasıl olacaklarını iyi düşünmek lazım. Onlarında ayıkması lazım.


                        Yezidi bile bile başa geçiren, onun başa geçmesi için nice kelleleri ve İslami hükümleri ayaklarının altında çiğneyen Muaviye değil miydi? bir kötülüğe neden olmak onu yapmak gibidir hükmü Muaviyenin yaptıklarını bırakalım Yezidi başa geçirmesi nedeniyle nasıl bir lanete uğrayacağının ispatından başka nedir? Ancak burada Muaviyeye hz diyerek Ehlibeytin yerine çıkarılan kutsal sahabe imajının ve Emevi fitnesinin temizlenmesinin beyhude çabaları görülmektedir. Bu habis ruh Yezid l.a.'e çatarak onu başa geçiren Muaviyenin lanetliğini gizleyebileceğini sanmaktadır. Yezid bir İmam Hüseyni şehid ederken Muaviye hem buna neden olmuş hem de İmam Ali ve İmam Hasan a.s.'ın azmettiricisi olmuştur. O yezidden dha büyük lanetliktir..

                        "Ol Hasan Hazretlerine zehir içirdi ol eşkıya."

                        Hasan a.s.'a zehir içiren onun eşi idi. bu necis ruhu zehirleyen ise Muaviye.. İmam Hüseyn a.s.'ı şehid ettiren Yezid lanetlik olacak ama Muaviye hz. olacak öyle mi!!.

                        bunu ancak çelişkili olmayı varlığının sebebi gören kural yapan sünnilerden başkasında görmek mümkün mü acaba?..

                        "Ebû Zer Gıfâri (Radıyallahu anhu)'nin rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhe vesellem):

                        - Benden ayrılan Allahu Teâlâ'dan da ayrılır. Yâ Ali! Senden ayrılan benden de ayrılır buyurmuştur."


                        Ama sahabe hariç değil mi!!. onların ayrıcalıkları var.. Bu hadisi sahih görüp de sahabeye şamil kılmamak neden acaba!. dediğimiz gibi kutsal sahabe anlayışını oluşturup Ehlibeyti saf dışı etmekten başka nedir ki? dini Ehlibeytten almayıp sahabeden almaktan ve böylece istediği gibi zalim sultanlara yarayacak şekilde şekillendirmekten başka hangi amaç vardır ki..

                        Ali a.s. Sahabe ile yaşamadı mı ki Peygamber s.a.a. bunları sahabeye buyurmadı mı ki sakın Ali a.s.dan ayrılmayın diye..

                        düşünün bu hadisi sonrakiler için söyleyecek Peygamber de Sahabeye söylememiş olacak. yani şöyle demiş olacak:

                        Ey sahabe siz hariçsiniz bu dediklerimden ama bu sözlerimi sizden sonrakilere ulaştırın. Onlardan kim Aliye karşı çıkarsa bana karşı çıkmış olur sakın karşı çıkmasınlar. Ama siz karşı çıkabilirsiniz. Muaviyeye uyabilirsiniz. Yani Allah hucurat suresinde niçin yapmadığınızı başkasına söylersiniz dese de Sahabe bundan da istisnadır. Sahabe öyle kutsal bir nesildir ki hiç bir şer'i kural ayet ve benim sözlerim onlara işlemez.. ama sakın bunları sonrakilere iletmeyi unutmayın. onlar sizin dediğinizi tutsunlar ama gittiğiniz yoldan gitmesinler. Siz onlar için her ne kadar yıldız bile olsanız onlar sizi örnek almasınlar..

                        değil mi Peygamber böyle dedi(!)

                        bir insanın bu kadar tahrifatta utanması lazım.. ve bir beyinli biri çıkar da bu ne biçim din anlatma sen bizimle dalga mı geçiyorsun deyiverir diye korkması lazım.. bu kadar mı sürü bu sünniler!! ki böylelerine konuşma ve yazma hakkı veriyorlar..

                        yok ama burda amaç başka.. hem Muaviyeyi kurtarmak onun düzeninin yerleşmesini sağlamak hem de Ehlibeytin cezbediciliğinden uzak kalmamak, yani Ali sevgisini Muaviyenin zulüm ve cesetler üzerine yığdığı mazlumların etleri ve kanlarının üzerine kurduğu yeşil şam saltanat sarayını kurmaya kullanmak..

                        Allah'ın laneti Ehlibeyti böylesine hakaretle kullanabileceğini sananların üzerine olsun..

                        (Böylece alıntıdaki ikinci sayfadaki 1. mesajın tetkiki tamamlanmış oldu.) diğer iki bölüme yönelik tetkilerimiz sürecek inşaAllah..)

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Nade Aliyyen Duası

                          "Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'yi ve yaptıklarını düşünmek, onun hakkında inen ayetleri düşünmek, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in sözlerini düşünmek ibadettir.

                          Câbir bin Abdullah (Radıyallahu anhu) rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte de: Hakk Teâlâ Cennet kapısının üzerine gökleri ve yerleri yaratmadan ikibin yıl önce, Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah Aliyyün nasıru Resûlillah, yazmıştır buyurmuştur. (Nasıru hem yardımcı hemde yardım etmek için Allahu Teala tarafından çok büyük kolaylıklar verilmiş manasındadır. ) Burada kelime-i tevhidden sonra Hazret-i Ali'nin, Resûlullah'ın yardımcısı olduğu bildirilmektedir."


                          bu habis ruhluların bu sözlerine kanmak en büyük cehalettir. İmam Ali a.s.'ın şu sözünü hiç unutmamak şarttır:

                          "bu kendisiyle batıl hedeflenen hak sözdür".

                          yani bu habisler bu tür sözlerle bizim gönlümüzü fethedip doğrunun peşinde Ehlibeti seviyor ve onlara uyuyor görünmektedirler. bir insanın Ehlibeyte uyup uymadığı Ehlibeytle savaşta belli olur. Ali a.s. haklıydı ama hazret çektikleri Muaviye l.a. haksız değildi derse o insan habislerin en mel'unudur.. böyleleri Ehlibeytin faziletini ağızlarına alma hakkına sahip değillerdir. eğer ola ki necis ağızlarında bu sözleri görürsek o zaman acaba bunların ne hedefleri var diye düşünüp bu fitneyi keşfetmemiz gerekir..

                          gerçekte Ali a.s.'ı anmanın ibadet, onun Peygamberin bin bab ilmini öğrenen tek kişi olduğuna inanan birisi onunla savaşmış birine hz diyebilir mi? Bu hazineyi öldürmeye kalkmış ve nihayetinde savaş alanında öldürememiş ama haince tuzakla şehid ettirmiş, işi gücü de onun hükumetin etkisiz kılmakla geçmiş ömrünü onun Müslümanlara dinlerini öğretmekten geri bırakmakla harcamış lanetlik Emevileri övebilir mi!..

                          "Bu hadislerin hepsinden de anlaşıldığına göre Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in maneviyat, ledün ilminin tek varisi Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'dir. Kur'an-ı Kerim'de Hızır (Aleyhis-selam)'ın Musa (Aleyhis-selam)'a öğrettiği ilim o ilmidir ledün ilmidir. O ilmi Hızır (Aleyhis-selam) gemiyi delme, oğlan çocuğunu boğazlama, yıkık duvarı yapma ile (Sure-i Kehf, Ayet 71, 74, 77) Musa (Aleyhis-selam)'a öğretmiştir. Bu ilmin aynısı Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'de fazlası ile vardır. Aynı o ilmin daha üstününü Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'ye okutarak, söyleyerek değil yaşayarak, yaşatarak öğretti. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'de bir milyon çeşit ilmi bir anda Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'ye öğretti."

                          Biz Ehlibeyt mektebi bağlıları bunlara yürekten inanıyor ve kitaplarımızda bunları koruyoruz. yaşantımızı itikadımızı ve fıkhımızı buna göre kurmuşuz. Ancak bunu burda aktaran habislerin bunlara inanmadığını da pekala biliyoruz.

                          eğer inanıyorlarsa, ilmi ledünün tek sahibi Ali a.s.'ı yok etmek için varını yoğunu ortaya koymuş tüm hilelerini buna kurmuş olan lanetlik Emevi Muaviyeyi de reddetmesi gerekirdi.. ama gördüğünüz gibi Muaviye Ali a.s.'ı saf dışı bırakıp onu zulüm ve hile saltanatının önünde engel olmaktan kaldırdıktan sonra başladı övgüleri.. yani Muaviyeyi bunlar başa geçirdikten sonra Ali a.s.'ı övmeye başladılar..

                          niye daha önce Sıffin savaşında Ali a.s.'ın faziletlerini anlatmıyordunuz.. neden Muaviyenin savaştan sonra bile ömrü boyunca Ehlibeytten intikam için yapıp söylediklerini aktarmıyorsunuz. samimiyseniz Ali a.s.'ın faziletli olduğu hususunda ve bunları yapmıyorsanız o halde bildiklerinin tersini yapan hainlerden başka nesinzi ki!..

                          "Bir insan çok sıkıştığı zamanlarda bu Nade Ali duasını 25, 51, 101, 150 defa okursa Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'nün ve Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in o sıkılan kişiye manevi yardımı yetişir. O sıkıntıdan onu kurtarır. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) hürmetine Hazreti Ali ve maneviyatı yetişir. Duada aynıdır"


                          Rabbimizin hikmetinden asla sual olunmayacağı gibi onun Lutfuna da asla sınır çizilemez.. Ama şu da bilinmeli ki onun İstidraç denilen kabulleri ve verdikleri de vardır. yani Nadi Ali duası haktır. ve onu yapanlar layıksa bu isteklerine kavuşurlar. Ancak Ali a.s'ın düşmanlarına hz deyip onları da üstün insanlar olarak niteleyenler bu duadan fayda göremezler. Görseler bile bunun istidraç türünden bir fayda olması büyük olasılıktır.. buna dikkat etmek ve bu habis ruhluların tuzaklarına düşmemek için şarttır. Ama Rabbimiz ne yapacağın herkesten çok daha iyi bilir..

                          "Hazreti Ali Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'i Uhud dağında hacıların en fazla ziyaret ettiği sarp çıkılması zor yere götürdü yolun üzerine durdu. Kafirler hücum yapamıyorlar tek tek gelenin hepsini Hazreti Ali öldürüyordu. Hazreti Ali'nin elindeki kılıç kırıldı. peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) kendi kılıcı olan zülfikarı Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'ye verdi. Hazreti Ali her geleni vurup düşürüyordu, kimse gelemez oldu. Ortada tek harb eden Hazreti Ali , tek kılıçta zülfikar idi. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) zafere ulaştı. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

                          «La feta illa Ali, la seyfi illa zülfikar»

                          Ali'den başka feth edici yoktur, ortada harb eden yoktur, zülfikardan başka kılıç yoktur. Fethedip savaşı kazanan tek Ali, tek zülfikardır dedi."


                          bunu bir de ilk halife olmak kimin hakkıydı diye sorduğumuzda sizden duymak isterdik.. sanki hemen çark eder gibi görüyoruz sizin habis ruhunuzu.. o başka bu başka gibi..

                          Ali a.s.'da ne eksikti diğerilerinde ne fazlaydı da Hilafeti Ali a.s.'a layık görmüyorsunuz? eğer gerçekten bunlara inanıyorsanız, ledün ilmine tek layık Ali a.s idi, İslam Ali a.s'ın kılıcıyla yükseldi, Ali a.s.'dan başka savaşan ve onun kılıcından başka kılıç yoktu o halde Ebubekir nereden çıktı!..

                          "- Ben şehâdet ederim ki, Resûl-i Ekrem Hazretlerinden bu kulağımla işittim: Ali'ye kötü söz söyleyen, bana söylemiş gibidir. Bana dil uzatan Allah'u Teâlâ'ya da dil uzatmış olur. Allah'u Teâlâ, kendisine yakışmayan sözde bulunanları, dil uzatanları, yüzleri üzerine cehennem ateşine atacaktır, buyurdu."


                          eğer bu aktardığınız söze inanıyorsanız yine sizin güvendiğiniz kitaplarda Ali a.s.'a Muaviyenin sövdürdüğü (kütübü sittede) yazmakta. O halde bu hadisi Muaviyeye uygulayın.. hadi bakalım.. eğr doğru sözlü iseniz.. Ama siz sadece yalancısınız ve sadece hile peşindesiniz. Tıpkı uyduğunuz efendiniz Muaviye l.a. gibi..

                          "16. Aişe-i Sıddika (Radıyallahu anhu) buyuruyor ki: Resûl-i Ekrem'e:

                          - İnsanların en üstünü kimdir? diye sordu.

                          - Ebu Bekir Sıddık'tır, buyurdular.

                          - Ondan sonra kimdir? dedim.

                          - Ömer b. Hattâb'dır, buyurdular.

                          - Ondan sonra kimdir? dedim.

                          - Osman bin Affân'dır, buyurdu.

                          Fatımatü'z-Zehra (Radıyallahu anhu):

                          - Ya Resûlullah! Ali hakkında hiç birşey buyurmadınız, dedi.

                          - Ey canım kızım! Ali benim nefsim demektir. Kendini beğenen kendisi hakkında söz söyleyen kimse gördün mü? buyurdu.

                          Ali'yi översem ben beni övmüş olacağım, Ali ben demektir. Kendi kendini övmekte hatalıdır. Ali ben ben Ali farkımız yok.
                          "


                          Aişe de sizin gibiymiş demek ki.. Siz de onun zamanında yaşasaydınız Ali a.s. ile savaşırdınız.. Aişe madem diyor ki Ali a.s. Peygamberin nefsinden idi kendisi idi, o halde Cemelde kimle savaştı?.. Peygamberle savaşmş olmuyor mu? hangisine inananlım şimdi. eğer ikisine de inanacaksak o zaman Aişe bile bile Peygamberle mi savaşmış oluyor! Peki o zaman size soralım Aişe bile bile Peygamber s.a.a. ile savaştıysa durumu nedir!!..

                          "Bilâl Babam buyurdu: Nübüvvet ağacının kökü Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'dir. Bedeni ashablardır. Dalları tarikât Pirleri ve mezheb imâmları, yaprakları ve meyvaları diğer mü'minler ve müslümanlardır. Bir ağacın yaprakları çiçekleri ve meyvaları en sonraya gelir. Bu ümmmeti Muhammad'de en sonraya gelir."


                          ee hani Ehlibeyt? Ali a.s. nerede?.. işte budur. Sünnilerin hali budur. böylece bizim ta yukarıdan beri dediğimiz, biz bunlara inanıyoruz ama bu habis ruhlular inanmıyorlar dediğimiz ispatlanmış oldu değil mi!!. onca övgünün ardından Ehlibeyte dinde hiç bir yer yok!..

                          Allah'ın laneti yalancıların üzerine olsun!..

                          "- Ya Rabbi! Sen kardeşimi af buyur! diye dua buyurdu. Hakk Teâlâ'da vahy ile, önce ve sonra gelen bütün insanların af olmasını isteseydin, hepsini af ederdim. Yalnız Hüseyin bin Ali Ebi Tâlib'i şehid edeni, intikamımı alacağım için af etmezdim buyurmuştur."


                          Ya azmettiricisi olan Muaviye l.a.'i?

                          "Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'nin derecesinin büyüklüğünü ona zerrelerin zerresinin, o zerrelerin zereresi kadar küçümseyip beğenmeyip, benimsemeyip hor görenin Allah yanında affolunmayacağını düşünmek lazımdır. Çünkü bu zamanede Yezid'i savunup Hazreti Ali'yi ve evlatlarını küçümseyen, Yezid'i haklı gören alimlerimiz çok var. Onun için Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) hakkındaki bu ve benzeri sözleri, ayetleri, hadisleri bu hususta değerlendirmek lazımdır. Bu Hadis-i Şerife göre sadece Hazreti Ali'ye buğz ile dünyanın hepsi ibadetçi ve Allahu Teala'ya muti olup çalışsa sadece Hazreti Ali'yi sevmese hepsinin cehenneme gideceğini anlatıyor. Aksini düşünürsen onun yaptıklarını kendine bir baş tacı numune bilip dört cihar-ı yar'la birlikte bütün ashabla birlikte olmak üzere Hazreti Ali'ye de sevgi, saygı, hürmet olursa o Allah yanında kurtulabileceğine işarettir. Dört cihar-ı yar'a, ashablara ve bunlar gibi diğerlerine sevgi olmazsa Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'ye sevgi yok demektir."

                          ama Muaviye hariç değil mi? Ali a.s. ile savaşan Aişe ve Talha falan hariç.. ve yine Ali a.s.'ın 25 yıl boğazımda kemik gözümde diken sabrettim dediği üç halife yok.. bunlar Ali a.s.'a ve eşine zulmetmediler değil mi!..

                          Yezidin savunucusu yok ki zaten. dolayısıyla burda ona kötü denmesi pek bi şey kaybettirmiyor.. ama Muaviyeye hak ettiğini vermek, sünniler arasından uzaklaştırılmaya ve rantın kaybolmasına zalim sultanların kemiklerinden uzak kalmaya neden olmakta değl mi!!.

                          Yani Ali a.s.'ı sevmek nasıl diğer 3 halifeyi sevmeye bağlanmış akıl sır ermemekte.. Bu da Emevi fitnesinden başka bir sırla izah edileceğe benzemiyor..

                          "Yukarda yazdığımız hadis aynı hadisin benzerini söylüyor. Bilal Babam buyurdu:

                          «Beni bilerek bana tam buğz edip düşman olana o yeter. Beni de tam sevene o yeter.» buyurmuştur.

                          Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'nin ki de aynı manadadır.

                          Hadis-i Şerif: «Alimi seven beni sevdi, beni seven Allah'ı sevdi Allah'ı sevenin yeri cennettir. Alime buğz eden bana buğz etti, bana buğz eden Allah'a buğz etti, Allah'a buğz edenin yeri cehennemdir.» (Envarü'l-Aşıkîn, Sayfa: 436)"


                          bilal babam dediği de kimse?.. ve burda sevgisi emredilen sanki Ali a.s. değil de oymuş gibi zannetirilmektedir.. aynı saptırma "Alimi seven.." ifadesinde de var. Peygamberimiz Alimi derken burda "Âl-imi demek istiyor yani ailem olan Ehlibeytimi.. Ancak burda kendilerini alim sanan bu habis ruhlular kendilerinin kastedildiğini söylemek istiyorlar.. . ve böyle sanan ne cahiller bulunmakta tarikatlarda..

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Nade Aliyyen Duası


                            "23. Enes bin Malik (Radıyallahu anhu) Habib-i Ekrem'den rivayet ediyor:
                            - Ben ilim şehriyim, Ali bu şehrin kapısıdır, Muâviye'de bu kapının halkasıdır, buyurduğunu haber vermiştir.
                            Bu hadisin devamı diğer bir hadiste şöyledir:
                            Ali ile Muaviye arasında bir harb olacak o harb savaş, o ilim şehrinin kapısını çalmaktır. Bir kapıya tokmakla vurup çalarsan büyük bir ses çıkarır. Misafir geldi diye kapıyı açarlar. O savaş o kapı'nın tokmağını taktakısını, şak şakasını vurup çalmaktır. Onun için her kim Hazreti Muaviye ile Hazreti Ali arasındaki olan savaşı en ince noktasına kadar inceler. Tam teferruatı ile okursa o kimseye ilim açılır. Çünkü ilim şehri Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem); kapısı Hazreti Ali; tokmağı Hazreti Muaviyedir, sen onu okuyup ayırd etmeden tam anlamda o kapıyı çalamazsın. O kapı size açılmaz.


                            hakla batılın karıştırılması ve hakkın bile bile gizlenmesi denilen yöntem bu şekilde oluyormuş demek ki.. bakın hadisin devamı diye verilen bölüme!! hadis mi yazarın sözü mü birbirine tam olarak karışmış. ne kaynak var ne ilmi usul. kaldı ki kaynak bile olsa sanki birinci hadiste kaynak mı var.. yok sadece Enes b Malik rivayet ediyor diyor.. sanki Enesten bu beyefendi duydu da.. direk Peygamberden rivayeleri yapan bu habis ruhluların bu yaptığını çok mu görelim..

                            Büyük ihtimal bu hadis kütübü sittede bulunmayan bir uyduruk söz. ve ben ilim şehriysem.. hadisinin tahrifi olarak ona eklenmiş ve hadisin birinci bölümünü işlevsiz hale getiren bir söze dönüşmüş.

                            birinci bölümde ben ilim şehriysem Ali onun kapısı hadisi. kim ilim isterse Ali'ye gitsin hadisi. Peygamber s.a.a. olacak onca olaylarda müslümanların fitnelere ve Muaviyeye kanmaması için bu sözü söylüyor. Kur'an'da İsra 60da lanetlenen soy Emevilerin fitnesi karşısında müslümanların tutunacağı kopmaz dal Allah'ın yeryüzüne sarkttığı ip olarak Peygamberimiz s.a.a. Ehlibeyti onun da birinci imamı Ali a.s.'ı bırakıyor.

                            Çünkü O Nebi çok merhametli idi. değil müslümanların 18 ay boyunca (sıffinin süresi)100bininin üzerindekilerinin kanının haşa va haşa köpek gibi (muaviye ve yandaşlarının bu savaşı hiç önemsemeyip sangi piknike çıkmışlar gibi görmelerinden dolayıdır bu tabirimiz, müslümanları köpek gibi değersiz görmektedirler ki 100binden fazla müslümanın kanının dökücüsü olan Muaviyeye hz diyebiliyorlar) akıtılması değil, bir müslümanın en ufak bir sıkıntısının bile o Nebiye çok ağır geldiği Kur'an'ın ifadesidir. Bu yüzden Nebi s.a.a. insanlara sadece denenecekleri fitne olan Emevi soyunu göstermekle kalmadı. kalmaması da gerekir. bizzat o gayet gizli olarak gelip insanların ayağını kaydıran fitneden kime sığınarak emanda kalabileceklerini de bildirmekte kime uyacaklarını da bildirmekte.. ve bunun için kim ilim isterse Aliye a.s. gitsin buyurmakta..

                            eğer siz Ali a.s.'ın ilmine gitseniz Muaviyeyi katledilecek fitne başı olarak görürsünüz. Çünkü Ali a.s.'ın onunla savaşması bunu gösterir. yok eğer Ali a.s.'ın ilminin kapısı oluşu Muaviyeyle ilgili değilse Ali a.s.'ın hilafeti boyunca sürekli uğraştığı başka kim var ki onun karşısında kim durmuş ki ona karşı Ali a.s.'a müracaat edilsin. İlim savaş anında hangi cephede yer alacağımız kimi ne için katledeceğimiz konusunda işe yaramayacak kullanılmayacak da nerede kullanılacak..

                            ama bu Muaviye soyundan olan ve onunla haşredilecek olan habis ruhlular hadisin bu keskin ve net anlamını bulanıklaştırıp Maviyeyi bunun keskin kılıcından kurtarmak ve ardından gelecek olan zalim sultanların kapılarının önünde çanaklarını yalayabilmek için bir uydurma cümle daha ekliyorlar: Muaviye l.a. de bu kapının tokmağıdır. yani Ali a.s.'a gitmek için Muaviyeye baş vuracağız.. Muaviye izin verirse gideceğiz..

                            Muaviye ya da hangi zalim sultan insanların zulüm ve haksızlıkla asla uzlaşmayan onların hile fitne ve tuzaklarına kanmayıp bunları etkisiz kılan yanılmaz Ehlibeyte gitmemizi ister, istemiştir!!!..

                            Muaviye ile Ali a.s. arasında hangi alanda hangi benzeşmeler var ortak noktalar var ki Ali a.s. ilim şehrinin kapısı Muaviye l.a. ise onuın tokmağı oluyormuş!!..

                            Allah'ın laneti elbette kafirleri çepeçevre kuşatmıştır..

                            " Sende o Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in manevi ilim şehrinden nasib alamazsın demektir. kulaktan duyma halk arasında taraflı söylenen sözlere bakma. Ayetleri, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in hadislerini yazıyorum bunları tam oku ona göre karar ver. Hadiste:

                            «Benim ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz.» (Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 592)

                            demek cahil halk Muaviye l.a. ile Ali a.s. arasındaki zıtlığı görmüş ve bu söylentiler ayyuka çıkmış ki bu habis Muaviye köpeği bu işi engelleyebileceğini sanmakta.. "benden duy"muş!!!

                            Ashabın gökteki yıldızlar olduğu için mi Muaviye onları katleden savaşı başlattı. İsyan etti Ali a.s.'a meşru halifeye!. Madem hangisine uyarsak kurtuluyoruz o halde biz Ali'ye uyduk ve Muaviyenin katli caiz bir bağy olduğunu söylüyoruz neden size dokunuyor? yoksa sofranızı Muaviye ve onun zalim halefleri mi kurmuş durumda!!. Rızkı Allah'tan bilin bu zalimlerden değil.. Allah'a tapın bunlara değil..

                            Bu dediğiniz ashab yıldız hadisi kütübü sittede değil tis'ada bile yok. milleti neden kandırıyorsunuz. Hani sahih hadis kitapları 6 tane idi. neden oradaki hadislerle yetinmiyor da uydurma hadisleri kullanıyorsunuz. Neden kütübü sittede sahabenin Peygamber s.a.a.'ten sonra sapıp irtidat edip, mahşerde Peygamberin kevser havuzundan uzaklaştırılarak cehenneme sürüleceğine dair tüm sahih gördüğünüz hadis kitaplarındaki hadisleri açıklamıyor gizliyorsunuz yoksa siz:

                            "Ey kitap ehli, ne diye hakkı bâtılla karıştırıyor, gerçeği gizliyorsunuz? Halbuki biliyorsunuz da." Âl-i İmran 71

                            ayetiyle uyarılan güruhtan mısınız ki dini bozmak için tüm çabanızı harcıyorsunuz!!

                            Eğer sünni olsaydınız sünnilerce ittifakla sahih kabul edilen kütübü sitte hadis kitaplarından delil getirirdiniz. Ama değil o altı kitapta 9 kitapta bile olmayan uyduruk sözü Peygambere iftira atarak Cehennemdeki yerinizi hazırlıyorsunuz!!

                            okurlardan madem bu adamlar bu kadar habis ne diye bunlarla uğraşıyor bunlara cevap yetiştirmeye çalışıyorsunuz diyenleri duyar gibiyim..

                            evet bunlara cevap verilmezse bunlar yaydıkları fitnelerle ayakları kaydırıyorlar. sonra ortaya öyle bir nesil çıkıyor ki biz de Ali a.s.'ı seviyoruz neden Ali a.s.'ı kendinize aitmiş gibi görüyorsunuz diyen cahiller doluşuyor.. Bunlar eğer Ehlibeytten hiç söz etmeseler de mertçe biz Muaviye tarafıyız deseler Ehlibeyti seviyor maskesine bürünmeseler elbette bu kadar uğraşmamıza gerek kalmayacaktır. Ama belamın tarifi bu şekildedir. kuduz köpek gibi. nasıl kuduz köpek bir hayvanı ısırsa o mikrop onu aynen kendisi gibi kuduz yapar ve o da başkasını ısırırsa böylece bir insana bu mikrop geçse o da aynen öyle hayvan gibi oluyorsa, bu belam tipi din adamları da bu fitne kuduz mikrobunu aynen böyle yaymaktalar. ve toplumun tamamı bu fitne kuduz mikrobuyla kudurmakta.. sonra hakla batılı birbirinden ayırt edemeyen bir toplum oluşmakta.. bunun vebali hepimize değil mi!!.

                            "Hadisin o bir tarafını düşünürsen hangisine kin, buğz ederseniz hidayetten mahrum kalırsınız. Hazreti Muaviye'de ashabtır. Ona buğz etmek Allah'ın hidayetinden yardımından geri kalmaktır. Allah'ın yardımından geri kalan cennete giremez."


                            Eğer ashabın hepsini adil kabul etseniz siz Kur'an'daki ashabun nar ve ashabul cennet ifadesine ters düşmüş yine Peygamberin cehenneme sürülen ashabım dediği hadislere zıt davranmış olmaktasınız.. hem de sizin sahih kabul ettiğiniz kitaplarda geçmeyen uyduruk bir sözün peşine takıldığınızdan dolayı..

                            "- Ya Resulullah! Seninde mi amelin seni kurtarmaz. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem):
                            - Benim de amelim beni kurtaramaz. Allah'ın rahmeti bürümedikçe. (.Berika, Cild 4, Sayfa: 240)"


                            yani burda denmek isteniyor ki bakın Peygamber bile korkuyor siz sakının.. sahabeye karşı ölçülü olun. Muaviye sahabe.. tabi ancak kendi cahillerine geçecek batıl bir sözdür bu.. Çünkü Peygamber s.a.a.'in kurtulduğu tüm kitaplarda doludur.. ve kurtuluş sadece Peygamberin sevdiklerini sevmekle değildir. bunlardan önce gelen reddediş bölümü vardır. La İlahe, demek hiç bir ilah yoktur demektir. yani önce tüm sahtekarları temizlemeden yerine Allah'ı koymak tüm Peygamberin s.a.a. sahte izleyicilerinden teberri etmeden O hazretin gerçek izleyicilerine ulaşmak mümkün değildir. Ehlibeyt bu yüzden korunmuş diye ilan edilmiştir Kur'an ve mütevatir hadislerde.. Ehlibeyte sarılmak demek onların katillerine buğz etmek onlardan uzak durup zehirli fitnelerinden uzak durmak demektir.. aksi halde çok ortaklı bir din şirke düşülmüş olunur..

                            "Hazreti Muaviye (Radiyallahu anhu)'yi öven Hadis-i Şerifler çoktur bunları ilerde çıkacak kitablarımızda yazacağız inşallahu Teala."


                            uydurmanın önünde sınır mı var. üret üretebildiğin kadar. bir kere Ehlibeyti dinin temsilciliğinden attın mı artık seni tutacak, yaydığın fitnelere fitne diyecek karşı çıkacak kim kalır ki...

                            " Ancak gerçek olan şey Hazreti Ali ashabın en büyüklerinden Kur'an-ı Kerim'de ve Hadis-i şerifler'de Allahu Teala ve Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) çok aşırı derecede övmüştür. Hazreti Muaviye ise çok sevdiğin bir çocuk uçurumun başında hemen düşecek onu uçuruma düşürmemek için çocuğun babası elinden sımsıkı tutar düşürmez. Hazreti Muaviye'de Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) yanında aynıdır. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in:"

                            Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in Muaviye'ye:

                            insanda vicdan ölmeyen bir sorguçtur. yakasını bırakmak insanın. burda olduğu gibi. Muaviye konusunda yazarın yaydığı zehirler öylesine korkunç ki, bakın kendi vicdanını bile bırakmamış ve yazdıklarını kekeleyerek yazmış.. eli titremiş ve cümleler birbirine girmiş.. Allah azabınızı bol etsin..

                            "- Allah'ım Muaviye'ye kitap, hesab ilmini öğret, onu azabtan koru. (Mir'at-ı Kainat, Cild 2, Sayfa: 6) dediğinden ve benzeri hadisi şeriflerinden anlaşılan böyledir. (Muaviye (Radiyallahu anhu) ile ilgili geniş açıklama ilerde çıkacak olan bölümlerimizde yazılacaktır.)

                            şimdi bu sözü Peygambere iftira edenler cehennemdeki yerine hazırlanırken biz de bu sözün neden Peygambere ait olmasının mümkün olmadığını açıklayalım. gerçi çok açıktır ama hala kalpleri kılıflı olanlar varsa onlara da duyurumuzu yapalım ki suç bizden gitsin.. Muaviye konusunda uydurulan hadislerin bir çoğu için bu eleştiriler geçerlidir:

                            1- bu uydurma hadis sünnilerin sahih saydığı kütübü sitte değil kütübü tisa (9 hadis kitabı) da bile yoktur. Mir'atul kainat uyduruk bir kitaptır, kaynak değeri yoktur.

                            2- Peygamberimiz bu hadisi Muaviyeye ne zaman söylemiş ki? Muaviye Mekke fethinde müslüman olduğu kabul edilir. Çünkü öncesinde babası Ebu Sufyanla birlikte Mekkede yönetici idi.. Mekke Fethi Peygamberimizin Peygamberliğinin son yıllarında gerçekleşti. Peygamberimiz müşriklere dua etmez dolayısıyla müşrik olduğunda bunu etmemiştir. Eğer müslüman olduğunda bu duayı ettiyse o zaman Muaviyenin vahiy katibi olduğununa dair uydurmanızla çelişmiş olmuyor musunuz? Yani Muaviye müslüman olduğunda okuma yazması hesap kitabı yoktu ve Peygamberimiz ona dua etti bir kaç ay içinde okuma yazma öğrendi ve son inen ayetleri yazmaya mı başladı!.. Peki niçin? Maviye dini ne zaman öğrendi? o kadar inen 6000 ayeti, ibadetleri inanç esaslarını ne zaman öğrendi? Yoksa Peygamber s.a.a. ona diğer bilgileri öğrenmeden mi güvenip onu vahiy katibi yaptı?. bu ne hız, ne için, ve vahiy katibi üyelerinden kimi çıkardı da kadroya onu dahil etti? ya da sahabe arasında onca savaşlara katılanlar ve bilgin olanlar dururken onları itip de mi Muaviyeye bu duayı etti ve ona vahiy katipliğini verdi? Hani Peygamber s.a.a. adildi!!.. Yoksa o da mı sizin gibi saltanat ve güce tapan biriydi (haşa!!).

                            3- Her şeyi bilen Peygamber Ehlibeytinn başına nelerin geleceini de biliyordu bu meyanda.. ve Muaviyenin yapacaklarını da bildiği için Ammara seni azgın bağy bir kavim öldürecek buyurarak onların durumunu haber verdi.. bunları bilen Peygamber ümmetine çok şefkatli iken birden onları bir iç savaş çıkacak şekilde ikiye mi ayırdı!!. bu ne biçim şefkat!!.. O hazret s.a.a. mü'minlerin birbirleriyle vuruşmalarını yasaklayan ayetleri bilmiyor muydu ve onları uygulamak zorunda olan biri değil miydi?. bunları uygulamak için mi Muaviyeyi övdü!.

                            4- Ehlibeytini katletmeyi ve ona 80 yıl boyunca sövdürmeyi saltanatlarının varlık şartı gören bu lanetli Emevi soyu hakkında Peygamber onlara uyun diye onları teşvik mi etti! O zaman ümmetine ihanet etmiş sayılmaz mı? Ümmeti çözülmeyecek ihtilafların ve yönetim anlaşmazlıklarının içine iten Peygamber olur mu!..

                            "Hazreti Muaviye Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in kayınbiraderi olup bacısının yanına serbest gelir, yer içerdi. Yine gelmiş yemek yiyordu. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem):

                            - Muaviye'ye çağırın dedi.

                            - Ya Resulullah yemek yiyor dediler. Biraz sonra:

                            - Muaviye'ye bana çağırın dedi. Yine:

                            - Ya Resulullah yemek yiyor dediler yemekten sonra geleceğim dedi, dediler. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem):"


                            [/color]

                            Allah'a ve Peygamberine itaati kesin olarak emreden ayetler hiç önemli değil değil mi. şu ayet de:

                            Ey inananlar, sizi diriltecek, size can verecek şeylere çağırdıkları zaman Allah'a ve Peygambere icâbet edin ve bilin ki Allah, hiç şüphe yok, insanın kendisiyle kalbinin arasına girer ve hiç şüphe yok ki onun tapısında toplanacaksınız. Enfal 24..


                            bu olay bu şekilde değil. Muaviyeye geldi mi işi yumuşatarak tahrif ediyorlar kelimeleri bozuyorlar. bu hadis İbn Abbastan gelir. o der ki ben küçük bir çocuktum Peygamber geliyorken kapının ardına saklandım. O beni bulup çıkardı ve dedi git Muaviyeyi çağır. Gittim yemek yiyordu. dedi gelemem şimdi yemek yiyorum. geldim Peygambere durumu söyledim. bir süre sonra (yemeği bitirme süresi) beni yeniden yolladı git çağır, yine aynı cevap,.. bu durum üç kez tekrarlanınca yani Muaviye necis karnını Peygambere itaate terk edince Allah resulü beddua etti ve yesin de doymasın buyurdu..

                            yesin de doymasın bir tabirdir.. yani yemekten alacağı zevki doyma tatminliğine ulaşamasın.. demektir.. Ama gördüğünüz gibi Muaviyesever necisler bunu nasıl tahrif ediyorlar..

                            Allah'ın laneti yalancıların üzerine olsun diyoruz.

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Nade Aliyyen Duası

                              - Bu ne kadar çok yemek yemek dedi ve şaka mahiyetinde Allah karnını doyurmasın dedi. Duası kabul oldu ondan sonra Muaviye Hazretleri çok yemek yer, doymazdı, çok şişmandı. Bunu Hazreti Muaviye'ye beddua olarak söyledi diyenlerin sözleri yanlıştır. Çünkü diğer Hazreti Muaviye hakkındaki hadisleri incelersen hepsi dua mahiyetindedir.

                              Hazreti Ali'ye gelince iki kişi iddiaya girdi. Birisi:

                              - Ali her yemekten sonra sırt üstü yatar, bu gün onu sırt üstü yatırmayacağım dedi. O biri:

                              - Ali'yi yemekten sonra sırt üstü yatmasını kati surette terk ettiremezsin dedi. O zat Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) yemeği yer yemez:

                              - Ya Ali! Seni Resulullah hemen çağırıyor dedi. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu):

                              - Benimi dedi, sırt üstü yattı ve kalktı acele Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in yanına gitti.


                              bu tür adamlara şunu demek gerekiyor: Allah size sıkıştığınız zaman itaat etmeyip yemek yiyip keyif sürüyoruz diyecek adamlar versin..

                              yani sanki Peygamber s.a.a boş kalmış Muaviyeyle biraz sohbet edip gönlünü eğlendirmek istiyormuş başka hiç işi kalmamış gibi .. ve boş yere onu çağırıyor da Muaviye de yemek yiyoruz deyip üç kere onu reddediyor.. insan şaka yollu bile ve dengi bunu yapsa bile bu davranıştan alınır rahatsız olur.. kaldı ki Muaviye ile Peygamberimiz s.a.a. arasınd böylesine bir muhabbet yoktu. 23 yıllık risaleti boyunca Emevi ebu Suyfan ailesinden Peygamberimizin ve müslümanların çekmediği kalmamıştı.. Muaviyenin annesi hind Peygamberimiz s.a.a.'in ciğerini çiğ çiğ yiyen bir vahşiydi. Peygamber s.a.a. elbet adildi başkasının suçunu başkasına yansıtmazdı ama Hamzanın katili vahşiye güya git seni gözüm görmesin demesine rağmen onun ciğerini yiyen kadının oğluyla yanıma gelsin diye şakalaşıyor öyle mi? şaka değilse o zaman Peygamberin s.a.a. çağrısına itaat etmemek neyin nesidir? ki böylesine lakaytlığı pişkin pişkin onun hayrına dua diye tevile kalkışıp tahrif ediyorlar..

                              Oysa bu necis ruhluların kaynak gösterip hadis aldığı kaynaklardan daha muteber olan sünni hadis kitaplarında Peygamberimiz s.a.a. bir gün Ebu sufyanın deveye bindiğini önden Muaviyenin hayvanı çektiğini arkadan yezidin de onları takip ettiğini görünce buyurmuştur ki: binen çeken ve takip eden hepsi lanetliktir.. ki bu hususu dile getiren İsra suresinin 60. ayetidir..

                              Hazreti Ali'nin Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in sözüne bağlılı ve anında yerine getirmesi ile Hazreti Muaviye'nin ki böyledir. (Bu bölümü ilerde çıkacak kitaplarımızda geniş açıklayacağız.)


                              İmam Ali a.s. Resul s.a.a.'in çağırdığını duyar duymaz hemen fırlıyor Muaviye ise yemek yiyorum deyip üç kez Peygamber s.a.a. 'in çağrısına itaat etmiyor. sonra da bizim çok bilmiş necis ruhlu yazar Ali a.s. hemen fırladı Muaviye de böyledir diyor. ve peşini bırakmayan vicdanına karşın da bunu açıklama borcunu sonraya erteliyor.. Bu sahtekarlığa pes ve yuh doğrusu..

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X