Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Hayat nedir ?..

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Hayat nedir ?..



    " Muhammed her zaman Evangelizm in üstüne cikiyor.O insani Allah saymiyor ve kendini de Allah ile bir tutmuyor.Müslümanlarin Allah dan Baska ilahi yoktur Ve Muhammed O'nun peygamberidir.Burada hic bir Muamma ve sir yoktur. " ( Lev Nikolayevic TOLSTOY )



    Önce Hastanin Önem vermedigi kücük isaretler belirir,sonra bu isaretler daha SIK tekrarlanir ve zamanla kurtulmanin imkansiz oldugu bir istirap haline gelir.Aci giderek büyür ve hasta düsünmeye vakit bulamaz olur.O zaman sunu fark eder ki,kendisinin saglik icinde yasarken pek fazla önemsemedigi sey aslinda dünya da onun icin en önemli seydir:

    Yani, ÖLÜMDÜR !..


    ....." Yasantim sanki durmustu,sadece nefes aliyor,yiyor,iciyor ve uyuyordum.Ancak bunlari yapiyorum
    diye yasadigimdan bahsetmem mümkün degildi;cünkü ruhumu rahatlatacak ve aklimi tatmin edecek bir
    arzum yoktu,aslinda sunu da cok iyi biliyordum ki,bir arzum oldugunda onu gerceklestirsem de
    gerceklestirmesem de sonunda bir sey degismiyecekti.

    Yasamayi sürdürüyordum ama bu sadce yasam fonksiyonlarimi sürdürmekten ibaretti.Bir ucurumun basina
    gelmistim ve önümde yok olustan baska bir sey olmadigini cok iyi görüyordum.Ulastigim sonuca
    kayitsiz kalmam imkansiz oldugu gibi,önümde yanlizca aci gercegin durdugunu görmemek icin gözlerimi
    kapatmam da imkansizdi...Yasadigim Tam bir perisanlikti.

    Bir seyyahla onun cölde karsilastigi yirtici hayvanlari anlatan Sark ( dogu ) masalini kim bilmez ki
    ?..
    Seyyah yirtici bir hayvandan kendini kurtarmak icin kendini kurumus bir kuyuya atar.Tam o anda
    kuyunun dibinde onu yutmak icin agzini acmis bekleyen bir ejderha görür.Yirtici hayvan tarafindan
    parcalanmamak icin yukariya cikmaya cesaret edemiyen ama ejderha tarafindan yutulmamak icin asagiya
    da atliyamayan bu zavalli seyyah,Kuyunun duvar taslari arasinda boy vermis bir dali yakalar ve ona
    simsiki tutunur.

    Az sonra elleri uyusmaya baslar ve kendisini her iki tarafta da bekliyen felaketin kucagina
    düsecegini anlar;ancak dali hala simsiki tutmaktadir. O sirada bir kac farenin onun tutundugu dalin
    cevresinde dolasmakta ve ve dali kemirmekmekte oldugunu görür.Dal kopacak ve o da canavarin agzinin
    ortasina düsecektir.

    Seyyah bunu görünce artik hic kurtulma ümidinin kalmadigini anlar.Caresizlik icinde cevresine
    bakinirken,Dalin yapraklarinda Bal damlalari görür;dilini uzatir ve bunlari yalamaya baslar.

    Iste ben de aynen bu seyyahin bir benzeriydim.Ölüm ejderhasinin kacinilmaz bir sekilde beni
    bekledigini beni parcalamaya hazir oldugunu bildigim halde Son bir ümitle hayatin dallarina
    tutunuyordum ve bu azaba niye düstügümü de aklim bir türlü almiyordu.Bana o güne kadar teselli
    vermis olan bali yalamayi deniyordum;ancak bal artik tat vermez olmustu.ölüm ejderhasi agzini acmis
    beni yutmak icin beklerken,yasamin kemirgen fareleri de tutundugum dali kopartmaya calisiyordu.Bense
    artik sadece kendilerinden Kacamiyacagim o ejderha ile fareleri görüyor,gözümü onlarin üzerinden
    ayiramiyordum.Üstelik Bu bir masal degildi;gercegin takendisiydi. Bu aksinin Ispatlanamiyacagi ve
    herkesin algiliyabilecegi bir gercektir.

    Soru: Nicin yasiyorum ?

    :Sonsuz büyük bir makanda,sonsuz zaman icinde sonsuz kücük parcaciklar,sonsuz kücük bilesimler
    icinde degisirler ve eger bu degisimlerin yasalarini kavriyamamissan,yer yüzünde nicin yasadigini da
    kavriyamamissindir.

    Ayni sekilde düsünce aninda kendi kendime söyle diyordum:" bütün insanlik onu yöneten manavi
    ilkelere ve ideallere dayanarak gelisiyor.Bu idealler dinler de Bilimlerde sanatlarda,devlet
    sekillerinde ifadesini buluyor.Bu idealler gittikce yükselmekte ve insanlikta gittikce daha yüksek
    mutluluga tirmanmaktadir.Ben de insanligin bir parcasiyim bu nedenle benim görevim,insanligin
    ideallerini ögrenmek ve bunlarin gerceklestirilmesine katkida bulunmaktir. "

    Zihin gücümün zayif oldugu siralarda bu cevapla yetindim.Ancak Yasamin sorusu icimde tüm netligi ile
    uyanir uyanmaz,Bu teoride birden bire yikiliverdi.Bilimlerin insanligin kücük bir bölümünün
    arastirilmasindan cikardigi ve genel gecer sonuclar olarak sunmaya calistigi vicdansiz
    vurdumduymazligi ile insanligin ideallerinin yer aldigi bu felsefenin bir cok yönünün karsitliklar
    yigini olmasi bir yana,bu felsefenin aptalca demiyeyim ama sasilacak noktasi suydu:

    Her Insanin Karsisina cikan " ben neyim ? " ve " Nicin yasiyorum "... ya da " Benim Görevim ne ?"
    sorularini cevaplandirmak istiyorsak önce su soruyu Cözmemiz gerekiyor:

    Bizim yanlizca cok kücük bir zaman diliminde,cok kücük bir parcasini bildigimiz O bütünün ve
    insanligin varliginin anlami nedir ?..

    Insan Bunu yanitliyabilmek icin öncelikle bu bahsi gecen sirlarla dolu insanligi,yani daha kendini
    bile kavrayamamis insanlardan kurulu insanligin ne oldugunu kavramak zorundadir.

    Kendine nasil yasamaliyim sorusunu samimeyetle soran insan,deneysel bilimlerin bu soruya verdigi "
    Sonsuz evrendeki zaman ve birlesme imkanlari bakimindan sonsuz parcaciklari arastir;sonra kendi
    hayatini anliyacaksin " seklindeki Cevapla nasil tatmin olmuyorsa ayni insan su cevapla da
    yetinmiyecektir:

    "Baslangicini ve sonunu hic bilmedigimiz ve belkide en kücük parcacigini bile tanimadigimiz
    insanliga ait bütün yasam anlayislarini arastir; iste o zaman kendi yasaminin anlamini
    kavrayacaksin..


    ( Lev Nikolayevic TOLSTOY ,Muhammed )
    Hayat da en Hakiki Mürsit ilimdir ( Hz. Ali )

    #2
    Ynt: Hayat nedir ?..

    HIC OLABILMEK ICIN:

    Hastalik yaslilik ve ölümü hic görmemis ve onlarin ne oldugunu bilmeyen genc mutlu prens Sakya muni
    bir gezinti sirasinda Görünüsü perisan disleri dökülmüs salyalari akan bir ihtiyara rastlar.O zamana
    kadar Ihtiyarligin ne oldugunu bilmeyen prens saskinlik icinde arabacisina bunun ne oldugunu adamin
    nasil olupta bu acinasi itici hale düstügünü sorar.Bunun bütün insanlarin ortak kaderi oldugunu
    kendisi Kral oglu olsa bile ayni seyin kendi basina gelmesinin de mukadder oldugunu ögrenince
    gezisine devam edemez ve bu konuda düsünmek icin geri dönmek ister.Tek basina bir köseye cekilerek
    günler boyunca düsünür ve anlasilan sonunda bir teselli bulur.Cünkü yine keyifli ve mutlu olarak bir
    geziye cikar.Bu defa karsisina vucudu sisler icinde gücsüz gözlerinin feri sönmüs hasta bir adam
    cikar.O güne kadar hastaligi hic bilmeyen Prens arabayi durdurur ve arabaciya bunun ne oldugunu
    sorar.Bunun hastalik oldugunu herkesin basina gelebilecegini,saglikli ve mutlu bir kral olan
    kendisinin bile ayni hastaliga yakalanabilecegini ögrenince yine nesesini ve cesaretini
    kaybeder,geri dönmeyi emreder.Daha önce oldugu gibi yine düsüncelere dalarak teselli arar.Aradigi
    teselliyi bulur ki ücüncü kez geziye cikar.Bu ücüncü gezisinde yine bir manzara ile karsilasir .bir
    seyin insanlar tarafindan tasinmakta oldugunu görür arabaciya sorar:

    -Bu nedir ?..
    -Bir Cenazedir efendim
    -Cenaze ne demek ?Bu herkesin sonudur.
    -Prens ölüye yaklasir,örtüyü acar yüzüne bakar.
    -Simdi ne yapacaklar onu diye sorar
    -Onu gömecekler
    -Niye ?
    -Cünkü artik kesinlikle canlanmayacak ve gelecekte ondan sadece pis bir koku ve kurtcuklardan baska
    hic bir seykalmayacak.

    -Ve Bu insanlarin Kaderi öyle mi ?Benim de mi ?Beni de gömecekler benden geriye de pis bir koku ve
    kurtcuklardan baska bir sey kalmiyacak öyle mi ? Beni de kurtcuklar mi yiyecek ?

    -Evet
    -Geri dönelim artik gezmek istemiyorum ve bir daha bunu istemiyecegim.

    Sakya Muni bu defa teselli bulamadi ve yasamin en büyük dert oldugu sonucuna vardi.Bütün gücünü
    kendini ve baskalarini bundan kurtarmaya harcadi.Yasamdan öyle kurtulsunlar kiölümden sonra hic bir
    bicimde tekrarlanmasin ve yasam kökünden kazinmis olsun.

    Yasamin sorularina cevap verdigi zaman Insan bilgeliginin cevaplari bu dogrultudadir.


    Sokrates:"Maddi hayat bir derttir ve yalandir.Bu yüzden maddi hayatin yok edilmesi bir mutluluktur
    ve biz bunu dilemeliyiz " der.



    Schopenhauer:"Hayat olmasi gereken bir seydir ama bir derttir.Hiclige gecis ise hayattaki tek
    mutluluktur " der.


    Hz. Süleyman:"Dünyada ki her sey delilik ve bilgelik,zenginlik ve yoksulluk,sevinc ve aci;bunlarin
    hepsi bostur,HICTIR.Insan ölüp gider ve ardinda hic bir sey kalmaz ve bu sacmadir" der.


    Buda:"Istirabin acinin gücten düsmenin ihtiyarligin ve ölümün kacinilmazliginin bilinci ile yasanmaz
    insan kendini hayattan ve hayatin her imkanindan kurtarmak zorundadir " der.


    Bilimlerin Icinde dolasmam beni caresizlikten kurtaramadigi gibi,bu caresizligimi daha da
    arttirdi.bu bilimlerden biri yasamin sorularina hic cevap vermedi. Bir baska bilim ise digerinin
    tersine soruma dogrudan cevap vererek benim caresizligimi onayladi ve bana gösterdi ki,Ulastigim
    sonuc benim yanilmisligimin,benim hastalikli ruh halimin meyvesi degil.Yani benim dogru düsündügümü
    ve insanligin dahileri ile ayni sonuclara vardigimi onayladi.

    bunda yanilma yok;her sey bos ve ölüm yasamdan cok daha iyi:Insanin yasamdan kendini mutlaka
    kurtarmasi gerek hic dogmamis olan ise ne mutlu.

    Cözümü bilim de bulamamistimve bu cözümü yasamda aramaya baslamistim;umudum onu cevremdeki
    insanlarda bulabilmekti.Böylece insanlari gözlemlemeye basladim.Beni caresizlige sürükliyen bu
    sorulara karsi diger Insanlarin nasil tavir takindiklarini merak ediyordum.Peki.Ögremim seviyeleri
    ve yasam tarzlariyla bana benziyen bu insanlar nasil bir cevap bulmuslardi ?Gördüm ki benim
    cevremdeki bu insanlar icinde bulundugumuz bu korkunc durumdan kurtulmak icin dört farkli cikis yolu
    bulmuslardi

    birinci cikis yolu Bilgisizlik yoluydu ve bu yol sundan ibaretti:

    Hayatin bir bela ve sacmalik oldugunu bilmek ve kavramamak

    Ikinci cikis yolu ise Epikürcü cikis yoluydu Bu düsüncenin esasi suydu:

    Insan Hayatin Umutsuzlugunu bilse de onun sundugu nimetleri tatmaktir.

    Benim cevremdeki insanlarin cogunlugu yasama imkanini ancak böyle buluyordu.Icinde bulunduklari
    sartlar ise onlarin dertten cok nimet kazanmasini sagliyor ve ahlaki duyarsizliklari sayesinde
    unutma imkani buluyorlardi.Bu ahlaksizlik ve duyarsizliklarina ragmen iyi durumda olmalari ise
    sadece Rastlantidir.

    Cagimiz Insanliginin büyük bölümü böyle düsünmekte böyle hisetmektedir.Bu insanlardan bazilarinin
    düsünce ve hayal güclerinin felcini felsefe diye ilan etmeleriyse bu Insanlari yasamin sorunlarini
    görmemek ici bali yalamayi sürdürenler gurubundan ayirmaz. benim bu insanlara da uymam mümkün
    degildi.onlarin Hayal gücünün duyarsizligi bende olmadigi icin,yapay olarakta bunu
    sagliyamazdim.Gözlerimi onlari bir kere görmüs olan herhangi bir insan gibi,farelerden ve ejderhadan
    ceviremezdim.

    Ücüncü Cikis yolu ,güc ve enerjinin cikis yoluydu esasi suydu:

    Insan Hayatin dert ve sacmalik oldugunu anlayinca ONU YOK ETMELIDIR !..

    Dördüncü Cikis yolu ise Zayiflk yoluydu ve bunun esasi suydu:

    Insan yasamin dert ve sacmalik oldugunu kavradigi ve bu yasamdan bir sey cikmayacagini bildigi halde
    onu sürdürmeye son vermez.

    bu gurubun insanlari Ölümün hayatdan daha iyi oldugunu bilirler.Fakat onlar yanilgilarina bir an
    önce son vererek kendilerini öldürecek akillica davranma gücüne sahip olmadiklari icin,sanki bir
    seyler bekliyorlar gibi davranirlar;Bu zayifligin yoludur;cünkü ben daha iyi olani biliyorsam ve
    buna gücüm de yetiyorsa kendimi daha iyi olana vermekten neden geri kalacaktim ?

    Iste ben bu guruptaydim.

    Benim Gurubumun Insanlari kendilerini O korkunc celiskiden cesitli sekillerle kurtariyorlardi.Aklimi
    ne kadar zorlasamda,bu dördüncü cikis yolunun yanina bir besinci yol koyamiyordum.Sadece bazi
    careler vardi.Bu carelerden biri yasamin sacmali ve dert oldugunu bos oldugunu ve bu yasami
    sürdürmemenin daha iyi bir yol oldugunu kavramamakti.Fakat bunu bilmemek benim icin mümküm
    degildi.Bunu bir kere görmüstüm ve bilmemezlikten gelemez ve gözlerimi bundan ceviremezdim..
    Hayat da en Hakiki Mürsit ilimdir ( Hz. Ali )

    Yorum


      #3
      Ynt: Hayat nedir ?..

      ALLAH razi olsun güzel bir paylasim

      Yorum


        #4
        Ynt: Hayat nedir ?..

        Insan Hayatin dert ve sacmalik oldugunu anlayinca ONU YOK ETMELIDIR !..

        Bu satirlar Ateizm e vurulmus büyük bir darbedir.
        Bilgeligin hayat hakkinda vardigi sonuc:

        Hayatin bir dert ve sacmalik oldugudur.
        Cünkü sonunda ölüm var ve ne yaparsaniz yapin ölüm ile yaptiklarinizin bu dünya da size hic bir faydasi olmayacaktir.

        O halde Ateist olanlarin hayatlarina son vermeleri ahlakli bir davranis olacaktir.

        Yoksa bu perisanlikta yasamak tamamen ahlaksizliktir.

        O halde Davalarinda sadiklardan iseler Ölümü dilesinler..
        Hayat da en Hakiki Mürsit ilimdir ( Hz. Ali )

        Yorum


          #5
          Ynt: Hayat nedir ?..

          Simdi hayat hakkinda ve bu yazi hakkinda kardeslerimin fikirlerini bekliyorum..
          Hayat da en Hakiki Mürsit ilimdir ( Hz. Ali )

          Yorum


            #6
            Ynt: Hayat nedir ?..

            Allah razi olsun...

            eh yani baska ne bekleyebilirdik ki
            yasamin yalnizca maddi bir takim funksiyonlardan olustugunu düsünen zihniyet icin bu funksiyonlarin durdugu an hersey, bütn cabalar bitmistir!
            inanan insanlar icinse caba bu maddi dünya icin degildir
            kayiplar,kazanclar, acilar, tatlilar, hep bu maddi dimenziyonun öteki yüzü icin gecerli ve anlamlidir.
            böyle olunca bir ateist, ya yasami boyu, kendisinden baska hic bir canlinin hakkini gözetmeyecek, yalnizca kendi isteklerini elde etmek icin sonuna kadar sömürecek yani ahlaksizlik edecek
            ya da intihar edip kurtulacak

            ücüncü bir alternatif daha var ama onuda kabul etmemek icin zaten bu sacma yoldalar!


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #7
              Ynt: Hayat nedir ?..

              Ikinci care Hayati oldugu gibi kabullenmek ve gelecegi düsünmemektir.Ancak ben bunuda
              yapamazdim.Ihtiyarlik ve ölümün var oldugunu bildigim halde Sakya-Muni gibi geziye gidemezdim.Yasam
              gücümün cok güclü olmasina ragmen kisa bir süre icin bana zevk veren anlik tesadüflerden
              hoslanmiyordum.

              Ücüncü care yasamin bir bela ,delilik oldugunu anladiktan sonra ona son vermek Intihar etmekti.Bunu
              kavramistim ama sebebini bende bilmem kendimi öldürmeyi hic denemedim.

              Dödüncü care hz. süleyman in ve Schopenhauer in durumunda yasamak,yasam denilen seyin bana yapilan
              aptalca bir saka oldugunu bilmek ama yine de yasamaktir.Yikanmak,giyinmek,yemek yemek,konusmak,hatta
              kitap yazmaktir.Bu benim icin igrenc bir seydi aci ve istirap doluydu ama yine de yasamimi
              sürdürdüm.

              Aklim yasamin akilsizca bir sey oldugunu kabul etmisti.Eger daha yüksek bir akil yoksa ki yoktur ve
              varligi hic bir seyle ispatlanamaz o halde bence akil yasamin olusumunu meydana getirir.Akil olmazsa
              benim icin yasam da olmaz.Fakat bu akil eger yasamin sebebi ise yasami nasil inkar edebiliriz ki ?
              Ya da ben Tam tersine yasam olmazsa benim aklim da olmaz;yani akil yasamin yaratigidir.Yasam her
              seydir.Akil yasamin meyvesidir ve bu akil bu yasami inkar etmektedir. Bu Noktada dogru olmayan bir
              seyin var oldugun his ediyorum.

              Yasamin bos oldugunu gözlemlemek Öyle büyük bir akillilik degil.Bu düsünce eski caglardan beri dile
              getirilir;hem de en basit insanlar tarafindan bile.Fakat bu insanlar yinede yasamislardir ve
              yasiyorlar.Herkes nasil oluyrda yasamayi sürdürüyor ve yasamin akla uygunlugundan bir an olsun süphe
              etmiyor bunu anlamiyorum.

              Bilgelerin bilgelikleriyle onaylanmis olan bilgim bana sunu Göstermisti ki,dünyada var olan canli
              cansiz ger sey son derece bilgeceydi;yanlizca benim durumum cok aptalcaydi.Bu ahmaklar yani
              insanlarin büyük cogunlugu dünyadaki canli cansiz tüm varliklarin yapisi hakkinda en ufak bir seyi
              bile bilmeden yasiyorlardi.Fakat Bu insanlar sonucta yasiyorlardi ve yasamlarinin son derece akla
              uygun olarak düzenlenmis olduklarina inaniyorlardi.

              bütün Bu düsünceler aklima su soruyu getirdi: " Ya Henüz bilmedigim bir sey varsa ? "

              Cehaletde iste aynen böyle calisir.Cehalet Hep ayni seyi söyler ve eger bilmedigi bir sey karsina
              cikarsa onun sacma oldugunu söyler.Aslinda insanlik bir bütündür;yani yasamis olan ve yasayan tüm
              insanlar sanki hayatin anlamini kavramis gibi davranirlar.Cünkü onu kavramamis olsalardi
              yasayabilmis olamazlardi.

              bilmedigimiz ne kadar kesin olsa da,yine yasamin anlamini ögrenmeyi bahsetmedi bizlere.Yasayan
              bütün insanlar Milyonlarca insan yasamin anlamindan hic süphe etmiyor.

              en karanlik caglardan bu güne gelinceye kadar yasamin bos ve anlamsiz oldugunu bana ispat eden o
              görüsleri tasiyan tüm insanlar,buna ragmen yasamis ve yasama yinede bir anlam vermislerdir.

              Benim icimdeki ve cevremdeki her sey,maddi ve maddi olmayan ne varsa,hepsi onlari yasam hakkindaki
              bilgilerinin meyvesidir.Zekamin Bu yasami yargilama ve lanetlemeye yarayan araclari benim tarafimdan
              degil onlar tarafindan meydana getirilmistir.

              Ben dogdum egitildim,büyüdüm.Onlara demiri yeryüzüne cikardi ve isledi,onlar ormani acmayi
              ögretti,onlar inekleri ve atlari ehlilestirdi,onlar ekin ekmeyi ögretti,onlar birlikte yasamayi
              ögretti,Onlar yasantimizi saglam bir bicime soktu,Onlar bana konusmayi düsünmeyi yazi yazmayi
              ögretti.yiyip icmem giyinmem ve ders görüp egitilmem onlar sayesinde oldu

              Onlarin eseri olan ben yine onlarin düsünce ve sözleri ile düsünerek onlara diyorum ki:

              Bunlarin hepsi bos ve anlamsizdir. " BUNDA BIR YANLISLIK VAR " diyordum kendi kendime.
              Fakat Bu yanlislik neydi,Iste onu bulamiyordum.
              Hayat da en Hakiki Mürsit ilimdir ( Hz. Ali )

              Yorum


                #8
                Ynt: Hayat nedir ?..

                ......."Yakinimdaki Insanlarin olusturdugu cevreye baktigimda,o soruyu anlamayan bir cok insan
                görmüstüm.Soruyu anlamis ya da anlamaya calisan bir cok insan ise yasamin sarhoslugu icinde onu
                susuturmustu.Diger yandan onu anlayan ve yasamlarina son verenler ile ne kadar kacmaya calissalar
                da,en sonunda onu anlayan ve yasamlarini caresizlik icinde sürdürme zayifligini gösterenler de
                vardi.Bu tahsilli zengin ve avare insanlardan olusan ve benim de dahil oldugum dar cevrenin bütün
                insanlik demek oldugu yanilgisi icinde yasamistim.Bir zamanlar yasamis ve simdi yasamakta olan
                milyonlarca insan,birer insan degil sanki birer hayvandi



                Tahsililerin ve bilgililerin temsil ettigi sekliyle,yani akil yoluyla elde edilen bilgi,yasamin
                anlamini inkar etmektir.Insanligin büyük bölümü ise bu anlami akla dayandirilmamis bilgide
                görmektedirler.Akla dayandirilmamis bu bilgi ise inanctir.Yani benim Red etmem gerektigine inandigim
                inanc.

                Bir ya da üclü bir Tanri ya,dünya nin 6 günde yaratilmis olduguna,Seytan a,melege ve benim aklimi
                kaybetmedigim sürece kabul etmiyecegim her seye duyulan inanc

                Icinde bulundugum durum dehset vericiydi.Biliyordum ki akla dayali bilgi yolunu izledigimde yasami
                inkardan baska bir sey bulamiyacaktim.Akla dayali Bilgiden cikan sonucda suydu hayat Bir beladir ve
                insanlar bunu bilirler.Yasamamak Insanlarin elindedir.Fakat onlar yinede yasadilar ve
                yasiyorlar.Bende hayatin anlamsiz bir sey bir bela oldugunu cok iyi bildigim halde yasdim ve
                yasiyorum.Yasamin anlamini kavramak icin kendimi akildan kurtarmaliyim;yani bu anlam olmadan var
                olmayan akildan.Inancdan cikabilecek en iyi sonuc buydu.

                Icine düstügüm celiskilerle beraber iki yol aciliyordu önümde: ya benim akla yatkin dedigim sey
                benim düsündügüm kadar akla yatkin degildi,Ya da bana sacma olarak görünen sey düsündügüm kadar
                sacma degildi.


                Böylece akla dayali bilgi nin ilerleyisini gözlemlemeye basladim.
                Hayat da en Hakiki Mürsit ilimdir ( Hz. Ali )

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Hayat nedir ?..

                  Akla dayalı bilginin ilerleyişini gözlemlediğimde ve sonuçlarını
                  kontrol ettiğimde, ortaya çıkan sonuçları tamamıyla
                  doğru buldum. Hayatın bir hiç olduğu sonucu kaçınılmaz
                  olarak karşıma çıkıyordu. Ben niçin yaşayayım? Benim bir
                  gölgeyi andıran yok oluşlu yaşamımdan gerçeğe ve ölümsüzlüğe
                  dair ne çıkar? Bu ölümsüz dünyada benim ölümlü
                  varlığımın anlamı nedir? Bu gibi soruları cevaplandırmak
                  için hayatı araştırmaya kalkışıyordum.

                  Yaşadığım bütün sorularımın çözümü, anlaşılacağı üzere
                  beni tatmin etmiyordu. Çünkü benim sorum ilk bakışta
                  her ne kadar yalın görünse de, ölümlüyü ölümsüzlük yoluyla
                  açıklamaya ya da tersine daveti kapsıyordu. Kendime soruyordum:
                  "Benim yaşamımın zaman, sebep ve mekân dışı
                  anlamı nedir? Yaşamımın zamana, sebebe ve mekâna bağlı
                  anlamı nedir?" Derin ve zahmetli bir düşünme eyleminden
                  sonra cevabım her defasında şu oluyordu: "Hiç!" Gözlemlerimde
                  hep ölümlüyü ölümlüyle, ölümsüzü ölümsüzle karşılaştırmıştım.
                  Bunu başka türlü de yapamazdım; çünkü bundan
                  başka yapılabilecek bir şey yoktu. Bundan dolayı vardığım
                  sonuç olması gerektiği gibiydi: "Kuvvet kuvvettir, sonsuzluk
                  sonsuzluktur, hiçlik hiçliktir." Bundan başka bir sonuca
                  ulaşmam mümkün değildi. "Nasıl yapmalıyım?" sorusunu
                  nasıl sorarsam sorayım, onun cevabı "Allah'ın yasasına
                  göre!" olacaktır. "Benim şimdiki hayatımdan ne çıkar?"
                  "Sonsuz azap ya da sonsuz mutluluk." "Ölümün mahvetmediği
                  anlam nedir?" "Sonsuz olan Allah ile birleşmedir; cennettir."
                  Böylece şunu zorla kabul etme durumuna geldim: O
                  döneme kadar bana göre biricik ve kesin sayılan akla dayalı
                  bilginin yanında, bütün insanlığın akıl dışı bir başka bilgisi
                  vardı. Bu bilgi, insana yaşamak ve yaşamını sürdürmek imkânı
                  veren yaratıcının kurgusuna olan inançtı.
                  İnancın bütün akıl dişiliği benim için o güne kadar ne
                  ise, öyle kaldı; fakat onu kabul etmek zorunda kaldım. Çünkü
                  yalnızca o, insanlığın yaşamın anlamına dair sorduğu sorulara
                  cevaplar buluyor ve bunun sonucunda da yaşama imkânı
                  sağlıyordu.
                  Akla dayalı bilgi beni hayatın saçma bir şey olduğunu
                  kabullenmeye sürüklemişti; yaşamım durmuş, donuklaşmış
                  ve ben de onu yok etmek arzusuna kapılmıştım. İnsanlara,
                  bütün insanlığa bakıyordum ve görüyordum ki, insanlar
                  yaşıyorlardı. Üstelik yaşamın anlamını bildiklerini iddia
                  ediyorlardı. Sonra kendime baktığımda görüyordum ki, ben

                  yaşamın anlamına dair sorulara cevaplar bulduğum sürece
                  yaşıyordum. Diğer insanlara olduğu gibi bana da yaşamın
                  anlamını ve yaşama imkânını inanç vermişti.
                  Başka ülkelerin insanlarına, çağdaşlarıma ve ölmüşlere
                  baktığımda, yine aynı şeyi görüyordum. İnsanlığın başlangıcından
                  itibaren, yaşamın olduğu her yerde, yaşama imkânını
                  ve iradesini inanç veriyordu. İnancın ana çizgileriyse her
                  yerde hep aynıydı.
                  Hayat da en Hakiki Mürsit ilimdir ( Hz. Ali )

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Hayat nedir ?..

                    'Allah'ı bulmak gerek'

                    İnanç hangi cevapları verirse versin ve bu cevapları kime verirse versin, inancın verdiği her cevap insanın ölümlü varlığına sonsuzluk anlamı katıyordu; yani acılarla, fedakârlıklarla ve ölümle yok olmayan bir anlam. Bu demektir ki, yaşamanın anlamı ve imkânı yalnızca inançta bulunabilir.

                    Peki inanç nedir? Şunu kavradım ki, inanç yalnızca görülmeyen varlıkların açığa çıkması, yalnızca vahiy değildir. (Bu, inancın özelliklerinden yalnızca birinin tanımıdır.) İnsanın Allah ile ilişkisi değildir. (Önce inancı sonra Allah'ı tanımlamak gerekir. Yani, Allah aracılığıyla inancı değil.) Dinî kabul, inancın çoğunlukla insanın Allah ile ilişkisi ve insana söylenmiş olan şeylerin kabul edilmesi olarak anlaşılır. Oysa inanç,
                    insan yaşamının ya da anlamının öğrenilmesidir. O sayede insanın kendi varlığını yok etmeyerek yaşamını sürdürdüğü şeydir. İnanç, yaşamın gücüdür. İnsan yaşıyorsa, bir şeylere de inanıyordur Eğer ona bir şeylerin yaşamayı emrettiğine inanmasa, o zaman yaşayamaz. İnsan, ölümlünün bir gölgeden ibaret olduğunu kavrıyorsa, o zaman sonsuz olana inanmak zorundadır. Çünkü inançsız yaşanamaz. Bugün bütün o
                    iç çatışmalarımın başlangıcını ve gidişatını hatırladığımızda ürperiyorum. İnsanın yaşayabilmesi için ya sonsuz olanı görmemesi ya da bir cevaba ulaşmış olması gerekir. Benim böyle bir cevabım vardı ama ölümlüye inandığım sürece ona ihtiyaç duymuyordum. Akılla onu sınamaya başladığımda,aklın ışığı karşısında o zamana kadar geçerli olan bütün
                    açıklamalar silinip gitti ve ölümlüye inanmaya son verdiğim
                    zaman geldi artık. Bildiğim şeylerin akla yatkın temellerine
                    dayanarak, kendime yaşamın anlamını verebilecek bir açıklama
                    çıkarmaya başladım. Fakat bir açıklama bulmak mümkün
                    olmuyordu; insanlığın en seçkin bilgeleri ve dehâlarıyla
                    aynı sonuca ulaşıyordum:
                    Cevabı deneysel bilimlerde aradığımda ne yapmıştım?
                    Ne için yaşamakta olduğunu bilmek istemiş ve bu amaç
                    için benim dışımda olan her şeyi araştırmıştım. Farklı konularda
                    pek çok şey öğrenmiştim ama asıl ihtiyaç duyduklarıma
                    dair hiçbir şey bulamamıştım.
                    Cevabı felsefî bilimlerde aradığımda ise, benimle aynı
                    durumda olan ve niçin yaşıyorum sorusuna cevap bulamayan
                    yaratıkların düşünce yapısını araştırmıştım. Tabiî ki kendimin
                    de bildiği şeyden başkasını öğrenememiştim; yani, insanın
                    hiçbir şey bilemeyeceğini.
                    "Ben neyim?" Cevap: "Ölümlü olanın bir parçası." İşte, bütün mesele bu kelimelerde saklı.

                    İnsanlık, her zekî çocuğun kendiliğinden ağzından dökülebilecek
                    bu basit soruyu, sanki benden önce kimse sormamış gibi kendine soruyordu. Hayır, bu soru insanlar var edildiği ilk andan beri sorulmuş
                    ve cevap aranmıştır. İnsanlar var edildiği andan, daha en baştan belliydi ki, bu sorunun çözümü için ölümlüyü ölümlüyle, sonsuzu da sonsuzla ölçmek hep yetersizdir. İnsanlık, yaratıldığı andan bugüne kadar ölümlünün sonsuzla ilişkisini aramış ve bunu kelimelere dökmüştür.
                    Ölümlünün sonsuzla karşılaştırıldığı yaşamın anlamını içeren bütün o kavramları -Allah, özgürlük, iyilik vs.- hepsini mantıkî bir incelemeden geçirelim. Bu kavramlar aklın eleştirisini kaldıramazlar. Çok korkunç değilse bile, bizim kibir ve avuntuyla kendimizi kandırmamız çok gülünç ve çocukça bir şey değil midir? Hani saati parçalayıp zembereğini
                    bozan, onu bir oyuncak gibi kullanan ve sonra da "Saat
                    artık niye çalışmıyor?" diye şaşıran çocuklar gibi.
                    Sonlu ile sonsuz arasındaki çelişkinin çözümü kaçınılmaz
                    ve çok önemlidir. Aynı şekilde yaşamı mümkün kılan,
                    yaşama dair soruların cevabı da öyle. Her yerde, her zamanda
                    ve bütün milletlerde bulduğumuz bu yegâne çözümü bu çözüm, içinde insanların yaşamlarının kaybolduğu bir zamanın sonucudur; benzerini bir daha bulamayacağımız kadar güç bir çözüm- sırf herkese özgü olan ve cevap bulamadığımız o soruyu tekrar sormak için sorumsuzca yıkıyoruz.

                    Sonsuz bir Allah kavramı; ruhun kutsallığı kavramı; insanî şeylerin kutsallığı kavramı; insanî şeylerin Allah'la birlikteliği; ruhun niteliği ve iyi ile kötü konusundaki insan tasarımları, işte bütün bunlar, insan düşüncesinin uçuk sonsuzluğunda ortaya getirilmiş kavramlardır. Onlar olmazsa yaşamın kendisi de olmaz.

                    İnsanlığın bütün bu düşünce emeğini bir yana atarak, her şeyi yeni baştan ve kendi düşüncelerime göre kurmak istiyordum.
                    O zamanlar böyle düşünüyordum. Bu düşüncelerin temelleri içimde zaten mevcuttu. Şunu artık iyice kavramıştım ki: İnancın verdiği cevaplarda insanların en derin bilgeliği saklıydı ve akla dayanarak onları yadsımaya hakkım yoktu. Bu cevaplar sadece ve sadece yaşamın sorusuna cevap veriyordu.
                    Hayat da en Hakiki Mürsit ilimdir ( Hz. Ali )

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Hayat nedir ?..

                      Hıristiyanlığı Kabul Edemiyorum

                      Artık her türlü inancı kabullenmeye hazırdım. Ancak bu kabulleniş bana pek huzur vermiyordu. Bir inancı kabullenirken ondan istediğim şey benden aklın inkârını istememesi ve bir yalan olmamasıydı. Budizm'i ve İslâmiyet'i kutsal kitaplarına müracaat ederek incelemeye başladım; her şeyden önce kutsal metinlerden ve çevremde yaşayan dindar
                      insanlardan başlayarak Hıristiyanlığı incelemeye koyuldum.

                      Doğal olarak her şeyden önce kendi çevremdeki inançlı insanlara yöneldim. Ardından bilginlere, Ortodoks ilâhiyatçılara, papazlara, yaşlılara, yeni akıma mensup Ortodoks ilâhiyatçılara ve hatta yeni Hıristiyanlar diye nitelenenlere yöneldim; hani şu "Mutluluk, ruhun kurtuluşu inancına bağlıdır." diye vaaz edenlere. Bu dindar insanlara bağlandım ve onları yaşamın anlamını içinde gördükleri inançlarının nelerden ibaret olduğu konusunda sorguya çektim.

                      Akla gelebilecek her türlü itirafta bulunduğum ve her türlü zihniyet kavgasından uzak durduğum hâlde, bu insanların inancını kabul edemiyordum. Onların inanç diye nitelendirdikleri ve kabullendikleri şeyin bir açıklama değil, daha ziyade yaşamın anlamının bir çeşit yok edilişi olduğunu gördüm. Onlar, beni inanca götüren yaşam sorusunu cevaplamak adına inançlarına sımsıkı bağlanmış değillerdi; tam
                      tersine bana yabancı olan başka inanış ve amaçlar için bağlanmışlardı.
                      Bu insanlarla bir araya her gelişimde içimi dolduran umuttan sonraki o duyguyu, yani dehşetin, eski çaresizliğimin içine geri dönüşün o azap verici duygusunu unutamıyorum.

                      İnanç öğretilerini bana ne kadar sık ve ayrıntılı anlatıyorlarsa,
                      ben de onların karmakarışık kafalarını o kadar iyi tanıyor ve onların inancında yaşamın anlamına dair cevapları bulma ümidimi tamamen kaybediyordum. Bana itici gelen, inanç öğretilerinin açıklanmasında bana hep yakın gelen gerçeklere bir çok yararsız ve mantıksız şeyler karıştırmaları meselesi değildi; bu insanların yaşamlarının da aynı benimki
                      gibi olması beni itiyordu. Onlarla benim aramdaki tek fark, inanç öğretilerinin gösterdiği ilkelere yaşamlarının hiç de uymuyor olmasıydı. Çok net olarak görüyordum ki, onlar da yanılıyorlardı ve onlar da tıpkı benim gibi tek bir yaşam anlamına sahiptiler: Ömür elverdiği sürece yaşamak ve elin ulaştığı her şeyi almak. Bunu çok iyi kavramıştım.

                      Çünkü, eğer sahip olmakla feragat, acı ve ölüm korkusunu yok edecek
                      bir zihniyetleri olsaydı, bunlardan korkmazlardı. Sonuçta benim çevremin insanları ve dindarları da aynı benim gibi refah ve bolluk içinde yaşıyorlardı işte. İşlerini büyütmeye,ya da ellerinde tutmaya çalışıyorlar, feragatten, acıdan, ölümden korkuyorlar ve aynı benim gibi, öteki inançsızlar gibi yaşıyorlardı. İsteklerini doyurarak, inançsızlardan daha kötü değilse bile en az onlar kadar kötü yaşıyorlardı. Hiçbir
                      görüş beni onların inançlarının doğruluğuna inandırmazdı.


                      Bana yokluğun, hastalığın ve ölümün verdiği korkuyu yok edecek bir yaşam duygusuna sahip olduklarını açıklayacak davranışlar gerekliydi; ancak o davranışlar beni onların samimiyetine inandırabilirdi. Fakat bu türlü davranışları benim çevremdeki inançlı kişilerde görmüyordum.

                      İlginçtir ki, bu davranışları çevremdeki en inançsız denilebilecek insanlarda görüyordum.
                      Böylece benim için bazı şeyler açıklığa kavuştu. Bu insanların
                      inancı benim aradığım inanç değildi. Onların inancı inanç değil, sadece hayatın Epikürcü zevklerinden biriydi.

                      Anlamıştım ki, bu inanç insana teselli veremezdi; belki ancak
                      ölüm döşeğinde pişmanlık duyan birine yararlı olabilirdi.
                      Ancak insanların o büyük çoğunluğuna bir fayda getiremezdi; yani başkalarının emeğini sömürerek zevk almak üzere yaratılmamış, bütün insanlık yaşayabilsin, yaşamını sürdürebilsin diye yaşamı var etmek üzere yaratılmış insanlara bir fayda getirmesi mümkün değildi.

                      Yaşama bir anlam vermek için uğraşan milyarlarca insan, bunların dışında gerçek bir inancın ve imanın bilgisine sahip olmak zorundalar.

                      "Yaşamın anlamı nedir?" şeklindeki sorum ve "Bir dert!" şeklindeki cevap tamamen doğruydu. Yanlış olan şuydu: Sadece bana yönelen cevabı, ben genel olarak yaşama aktarıyordum. Kendi kendime "Yaşantımın anlamı nedir?"
                      diye sormuş ve cevabı almıştım: "Bir dert ve bir anlamsızlık!"

                      Şüphesiz benim yaşam biçimim, yani şımarıklık, zevk ve sefa dolu bir yaşam, anlamsız ve kötüydü gerçekten. Bu yüzden "Yaşam kötü ve anlamsızdır." cevabı genel olarak insan yaşamına değil, benim yaşamıma aitti. Daha sonraları Hıristiyanlıkta bulduğum gerçeği, yani insanların ışıktan çok karanlığı sevdiğini, karanlık işlerle uğraşanların ışıktan nefret
                      ettiklerini ve yaptıkları işlerin aydınlığa çıkmasından korktukları için de ışığa doğru ilerlemediklerini kavradım.

                      Açık ve net olan bir gerçek vardı: "Yaşamın anlamını kavramak için her şeyden önce yaşamın anlamsız ve kötü olmaması gerekiyordu." Ben ne diye uzun bir süre böyle apaçık bir gerçeği görmeden dolaşmıştım, bilemiyorum. İnsan eğer insanlığın yaşamı hakkında düşünmek ve konuşmak isterse, birkaç asalağın yaşamı üzerinde değil, insanlığın yaşamı üzerinde düşünmek ve konuşmak zorundadır. Bu gerçek
                      2x2=4 gibi bir gerçektir. Bunu ben görememiştim. Çünkü
                      2x2=4 olduğunu kabul etseydim, kendimin iyi olmadığını
                      kabul etmek zorunda kalacaktım. Oysa kendimi iyi hissetmek benim için 2x2=4'ten daha önemli ve daha gerekliydi.

                      Ancak şimdi, iyi insanları sevmeye başladıktan ve kendimi
                      nefrete lâyık bulduktan sonra, gerçeği kabul ediyordum. Benim
                      için her şey artık açıklığa kavuşmuştu.

                      Bir kuş uçtuğu, yem topladığı ve yuva kurduğu sürece yaşamını sürdürür. Kuşların bu yaşam çabalarını görünce onların duyduğu sevinçten sevinç duyuyorum. Keçi, tavşan, aslan; hepsi de beslenmek, çoğalmak ve yavrularını beslemek zorunda oluşlarına imkân veren yaşam şartlarının içinde bulunmaktalar. Biliyorum ki, eğer onlar bunu yapıyorlarsa mutludurlar ve yaşamları kendi yaşam kurgulan içinde
                      tutarlı ve mantıklıdır. Peki, insan ne yapmak zorunda? O da
                      yaşamın içinde tıpkı hayvanlar gibi mücadele etmek zorunda. Aralarında yalnızca bir fark var; eğer insan yaşamı tek başına alt etmek isterse mahvolur.

                      İnsan, yaşamı sadece kendisi için değil, herkes için alt etmek zorunda. Eğer bunu yapıyorsa mutludur, yaşamı da mantıklıdır.
                      Peki, ya ben bugüne kadarki otuz yıllık bilinçli yaşamım süresince ne yaptım? Bırakın başkaları için mücadele etmeyi, kendim için bile mücadele etmedim. Bir asalak olarak yaşadım ve kendime "Yaşamanın amacı nedir?" diye her sorduğumda şu cevabı aldım: "Amaçsız!"


                      Dünya yaşamı, herhangi bir iradeye göre gerçekleşmektedir. Biri, dünyanın varlığıyla ve bizim yaşamlarımızla kendine özgü bir eser gerçekleştirmektedir. Bu iradenin anlamını kavramak ümidine sahip olmak istiyorsak, her şeyden önce onun isteklerini yerine getirmek, bizden isteneni yapmak zorundayız. Eğer benden isteneni yapmazsam, bu durumda benden istenen şeyi asla kavrayamam. Bunun sonucunda da hepimizden, bütün bir insanlıktan isteneniyse hiç kavrayamam
                      Hayat da en Hakiki Mürsit ilimdir ( Hz. Ali )

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Hayat nedir ?..

                        Dinî kabul, inancın çoğunlukla insanın Allah ile ilişkisi ve insana söylenmiş olan şeylerin kabul edilmesi olarak anlaşılır. Oysa inanç,
                        insan yaşamının ya da anlamının öğrenilmesidir. O sayede insanın kendi varlığını yok etmeyerek yaşamını sürdürdüğü şeydir. İnanç, yaşamın gücüdür.


                        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                        Yorum

                        YUKARI ÇIK
                        Çalışıyor...
                        X