Neden ehli-shia ehli-sünnetten 15 dakika sonra iftarini aciyor veya namazini kiliyor?
Ehli Beyt imamlarından elde bulunan sahih hadislere göre akşamın oluşunun ölçüsü güneşin batı ufuklarında gözden kayboluşu değildir. Güneşin gözden kayboluşuyla birlikte, doğu ufuklarındaki güneşin ışınlarının oluşturduğu parıltı ve kızıllığın kaybolması da gerekir. Başka bir ifadeyle güneş batı tarafında olduğunda, ışınları karşı tarafa yansır ve doğu tarafının yüksek yerlerinde örneğin yüksek dağların başında güneş ışıklarından oluşan kızıllık gözükür; eğer doğu tarafında yüksek bir dağ ve benzeri bir şey olmasa bile güneş ışınlarının etkisi sonucu doğunun gök ufuklarında bu kızıllık görülür. Güneş, yerin hareketi sonucu batı ufuklarında aşağı indikçe söz konusu parıltı ve kızıllık da karşı taraftan yani doğudan batıya doğru çekilir; güneş tam batınca bu kızıllık insanın baş tarafından geçerek batıya doğru kayar ve böyle olduğunda güneşin tam olarak battığı anlaşılır yani şer'i ölçülere göre akşam olur. Oysaki Ehl-i sünnette yaygın olan görüş şu ki, akşam namazının vakti güneşin gözlerden kaybolmasıyla başlar. Hatta bazı Ehl-i sünnet alimleri batı tarafında bir dağ olur da güneş dağın diğer tarafına geçme sonucu gözlerden kaybolursa bunu bile akşamın olması için yeterli bilmişlerdir. Ama Şia uleması arasında yaygın olan görüş bunun aksinedir. Şia uleması, Ehli Beyt imamlarından gelen sahih hadislere dayanarak akşam namazının vaktinin yukarıda açıklandığı üzere güneşin tam batışı, yani doğudaki kızıllığın insanın başının üzerinden batıya geçmesiyle gerçekleştiğine inanırlar. Sahib-i Cevahir bu görüşün şia uleması arasında fetva, amel ve nakil yönünden mutlak şekilde meşhur olduğunu nakleder. (Cevahir'ul Kelam c. 7 s. 109) . Kuleyni Furu el-Kafi'de (c. 1 s. 77) ve Tusi Et-tehzib'de (c1 s. 141) İmam Muhammed Bakır'dan (Allah'ın selamı ona olsun) şöyle nakleder:
"Şu taraftaki yani doğudaki kızıllık yok olunca güneş hem yerin doğusundan hem de batısından batmıştır."
Yine Şeyh Hurr-i Amuli Vesailu'ş-Şia'da (c.3, s. 129) Abdullah b. Vezzah'tan şöyle nakleder:
"Ben İmam Musa Kazım'a (Allah'ın selamı ona olsun) yazdım ki, Güneş gözden kayboluyor. Akşam (karanlığı) başlıyor; sonra akşam (karanlığı) çoğalıyor. Güneş de artık gözlerimizden kayboluyor. Ama dağın başında bir kızıllık beliriyor. Bizim bulunduğumuz bölgedeki müezzinler ezan okuyorlar. Acaba böyle olduğunda ben namazımı kılayım mı? Oruca niyetli isem orucumu açayım mı? Yoksa dağın başındaki kızıllığın gitmesini mi bekleyeyim? İmam Musa Kazım (Allah'ın selamı ona olsun) bana şöyle yazdı: Ben kızıllık gidinceye kadar senin beklemeni ve dinin için daha ihtiyatlı olan şeyi tutmanı (gerekli) görüyorum."
Bu hususta bir çok hadis vardır biz bu kadarıyla yetindik. Şüphesiz bu hadisler Ehl-i Beyt'e uymayı gerekli bilen her kes için hüccettir.
Ehli Beyt imamlarından elde bulunan sahih hadislere göre akşamın oluşunun ölçüsü güneşin batı ufuklarında gözden kayboluşu değildir. Güneşin gözden kayboluşuyla birlikte, doğu ufuklarındaki güneşin ışınlarının oluşturduğu parıltı ve kızıllığın kaybolması da gerekir. Başka bir ifadeyle güneş batı tarafında olduğunda, ışınları karşı tarafa yansır ve doğu tarafının yüksek yerlerinde örneğin yüksek dağların başında güneş ışıklarından oluşan kızıllık gözükür; eğer doğu tarafında yüksek bir dağ ve benzeri bir şey olmasa bile güneş ışınlarının etkisi sonucu doğunun gök ufuklarında bu kızıllık görülür. Güneş, yerin hareketi sonucu batı ufuklarında aşağı indikçe söz konusu parıltı ve kızıllık da karşı taraftan yani doğudan batıya doğru çekilir; güneş tam batınca bu kızıllık insanın baş tarafından geçerek batıya doğru kayar ve böyle olduğunda güneşin tam olarak battığı anlaşılır yani şer'i ölçülere göre akşam olur. Oysaki Ehl-i sünnette yaygın olan görüş şu ki, akşam namazının vakti güneşin gözlerden kaybolmasıyla başlar. Hatta bazı Ehl-i sünnet alimleri batı tarafında bir dağ olur da güneş dağın diğer tarafına geçme sonucu gözlerden kaybolursa bunu bile akşamın olması için yeterli bilmişlerdir. Ama Şia uleması arasında yaygın olan görüş bunun aksinedir. Şia uleması, Ehli Beyt imamlarından gelen sahih hadislere dayanarak akşam namazının vaktinin yukarıda açıklandığı üzere güneşin tam batışı, yani doğudaki kızıllığın insanın başının üzerinden batıya geçmesiyle gerçekleştiğine inanırlar. Sahib-i Cevahir bu görüşün şia uleması arasında fetva, amel ve nakil yönünden mutlak şekilde meşhur olduğunu nakleder. (Cevahir'ul Kelam c. 7 s. 109) . Kuleyni Furu el-Kafi'de (c. 1 s. 77) ve Tusi Et-tehzib'de (c1 s. 141) İmam Muhammed Bakır'dan (Allah'ın selamı ona olsun) şöyle nakleder:
"Şu taraftaki yani doğudaki kızıllık yok olunca güneş hem yerin doğusundan hem de batısından batmıştır."
Yine Şeyh Hurr-i Amuli Vesailu'ş-Şia'da (c.3, s. 129) Abdullah b. Vezzah'tan şöyle nakleder:
"Ben İmam Musa Kazım'a (Allah'ın selamı ona olsun) yazdım ki, Güneş gözden kayboluyor. Akşam (karanlığı) başlıyor; sonra akşam (karanlığı) çoğalıyor. Güneş de artık gözlerimizden kayboluyor. Ama dağın başında bir kızıllık beliriyor. Bizim bulunduğumuz bölgedeki müezzinler ezan okuyorlar. Acaba böyle olduğunda ben namazımı kılayım mı? Oruca niyetli isem orucumu açayım mı? Yoksa dağın başındaki kızıllığın gitmesini mi bekleyeyim? İmam Musa Kazım (Allah'ın selamı ona olsun) bana şöyle yazdı: Ben kızıllık gidinceye kadar senin beklemeni ve dinin için daha ihtiyatlı olan şeyi tutmanı (gerekli) görüyorum."
Bu hususta bir çok hadis vardır biz bu kadarıyla yetindik. Şüphesiz bu hadisler Ehl-i Beyt'e uymayı gerekli bilen her kes için hüccettir.
Yorum