Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

    V. TAKIYYE’NIN SÜRESI

    Imâmiyye Si’asına göre takiyye’nin ne zamana kadar geçerli oldugu
    kaynaklarda gayet net bir sekilde ifade edilmistir. Mesela, Imam Rıza’nın “Verâsı
    olmayanın dini, takiyye’si olmayanın da imanının olmayacagını” söylemesi üzerine,
    bunun ne zamana kadar böyle oldugu sorulmus, onun da, “bilinen vakte kadar, yani
    Kâim’imizin ortaya çıkacagı vakte kadardır. Kâim’imizin ortaya çıkmasından önce
    takiyye ile amel etmeyi terk eden bizden degildir”187 cevabını verdigi rivayet edilmistir.
    Kuleynî, Ali b. Hüseyin’den su rivayeti nakleder: “Allâh’a yemin olsun ki,
    Kâim ortaya çıkmadan önce, bizden ayrılan yani takiyye’yi terk eden kisi, daha
    kanatları düzelmeden yuvadan uçan kus yavrusu gibidir. Çocuklar, onu eline alıp
    oynarlar” diyerek takiyye’yi vaktinden önce terk edeni kus yavrusuna benzettigi rivayet
    edilmistir.188
    Nitekim, Ibn Bâbeveyh, takiyye’nin vâcip oldugunu belirttikten sonra onun
    Kâim’in ortaya çıkacagı güne kadar kaldırılmasının caiz olmadıgını ve takiyye’yi daha önce terk edenlerin Allâh’ın dininden ve Imâmiyye mezhebinden çıkmıs, Allâh ve
    Rasûlüne ve imamlara muhalefet etmis olacagını bildirmistir.189
    Görüldügü üzere Si’î kaynaklara göre, takiyye dinî bir akidedir ve onu terk
    eden namazı terk edenle aynı konumdadır. Vâciptir ve Kâim’in ortaya çıkacagı ana
    kadar terk etmek caiz degildir. Yoksa onu terk eden Allâh’ın ve Imâmiyyenin dininden
    çıkmıs olur. Bununla birlikte kendilerinin ve taraftarlarının canlarını korumak,
    dünyalarına ve dinlerine bir zarar, bir kötülük gelmesini engellemek için takiyye’nin
    sart oldugunu savundukları kaydedilirken, diger taraftan da Ali b. Ebî Tâlib’in, “iman,
    sana zararı dokunacak bir yerde dogrulugu, fayda temin edecek olan yalana tercih
    etmendir” seklindeki vecizesi yan yana durabilmektedir.
    Bazı fakihlere göre, takiyye davetin basladıgı islamın ilk dönemlerinde
    uygulanabilir bir ruhsattı, simdi ise takiyye ile amel etmek uygun düsmez. Fakat
    agırlıklı görüs, ikrahın (zorlamanın) oldugu her zaman ve zeminde sartlarına göre
    takiyyenin caiz oldugudur.190 Râzî Âl-i Imrân suresinin, “ancak onlardan sakınmanız
    müstesnadır...” . ayetinin tefsirinde; takiyyenin kıyamete kadar
    kullanılabilir bir ruhsat olmasının daha dogru bir görüs oldugunu belirtir. Çünkü insanın
    gücünün yettigi kadar canına gelebilecek tehlikelerden kendini koruması
    zorunluluktur.191 Bazı bilginler de bu konuya delil olarak, Hz. Peygamberin Ammar b.
    Yâsir’e verdigi “Tekrar ederlerse sen de dedigini tekrar et.” 192seklindeki cevabını,
    zorunluluk hali oldugu müddetçe takiyyenin kullanılabilir bir ruhsat olduguna delil
    olarak ileri sürmüslerdir.

    Yorum


      #17
      Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

      VI.TAKIYYE UYGULAMALARI

      Takiyye’yi her alana tesmil eden Imâmiyye mezhebinin konuyu hemen hemen
      bütün akaid kitaplarına aldıkları görülmektedir.193 Dolayısıyla kaynaklarda bu konudaki örnekler oldukça fazla olmasına ragmen biz çalısmamızın hacmini dikkate alarak konu
      ile ilgili birkaç örnekle iktifa edecegiz.
      Üçüncü asrın tanınmıs Si’î alimlerinden Ebû Muhammed Hasan b. Musa en-
      Nevbahtî (v. 317/929), Ömer b. Rebah’tan su rivayeti nakleder: “Ebû Ca’fer’e bir
      mesele sordum, cevap verdi. Sonra bir baska sene yine aynı meseleyi sordum,
      birinciden farklı bir cevap verdi. Ebû Ca’fer’e, “Cevabın bu mesele hakkında bir önceki
      sene verdigin cevaba uymuyor.” dedigimde Ebû Ca’fer, “Olabilir, cevabımız takiyye
      icabı verilmistir” dedi. Bu cevap, benim Ebû Ca’fer ve imâmeti hakkında
      süphelenmeme sebep oldu. Daha sonra Ebû Ca’fer’in taraftarlarından olan Muhammed
      b. Kays isimli kimseye rastladım. O’na Ebû Ca’fer’le aramızda geçenleri söyle anlattım:
      “Ebû Ca’fer’e bir meseleyi sordum bana cevap verdi. Bir baska sene aynı seyi
      sordugumda, daha önceki cevabının tersini söyledi. O’na niçin böyle cevap verdigini
      sordugumda, takiyye icabı öyle yaptıgını söyledi. Allah biliyor ki, ben o meseleyi O’na,
      verecegi fetva ile amel etmek için samimiyetle sormustum, baska bir amacım yoktu.
      Üstelik ben bu haldeyken, bana karsı takiyye yapmasına bir sebep de yoktu.” Bunun
      üzerine Muhammed b. Kays, “Belki yanında takiyye yapması gereken bir kimse vardı”
      dediginde, “Hayır, onun yanında sorusu olan benden baska kimse yoktu; fakat o, her iki
      cevabı da rasgele vermistir, geçen sene verdigi cevabı hatırlayamadıgı için aynı cevabı
      veremedi” dedim.”194
      Muhammed b. Yakub el-Kuleynî (v. 329/941) “el-Kâfî” isimli eserinde
      Muhammed b. Müslim’den su nakilde bulunur: “Ebû Abdillâh’ın (besinci imam
      Muhammed Bâkır’ın ogludur) yanına vardım. Yanında Ebû Hanîfe vardı. Ona, “canım
      sana feda olsun, garip bir rüya gördüm” dedim. Bana, “Ey Müslim’in oglu, iste onu
      bilen burada oturuyor” dedi ve eliyle Ebû Hanîfe’yi isaret etti. Bunun üzerine ben,
      “rüyamda evime gitmistim, o sırada zevcem bana karsı gelerek üzerime bir ceviz attı,
      dogrusu bu rüya beni çok sasırttı” dedim. Ebû Hanîfe, “Sen zevcenin miras
      meselelerinde ona karsı çıkıyorsun ve bu konuda ihtilaf ediyorsunuz; siddetli bir
      sıkıntıdan sonra insâallah istedigine kavusacaksın” dedi. Bunun üzerine Ebû Abdillâh,
      “dogru söyledin ya Ebâ Hanîfe” dedi.
      Ebû Hanîfe çıkıp gittikten sonra Ebû Abdillâh’a, “canım feda olsun sana, bu
      Nâsıbî’nin tabirinden hoslanmadım” dedim. Ebû Abdillâh, “Üzülme, ne onların tabiri
      bizim tabirimize, ne de bizim tabirimiz onların tabirlerine uyar; senin rüyanın tabiri
      söyledigi gibi degildir” dedi. Ben, “Canım sana feda olsun, ona, hatalı oldugu halde,
      ‘dogru söyledin’ demen ve bunun üzerine yemin etmenin sebebi nedir?” diye sordum.
      Ebû Abdillâh, “Evet, onun hatada isabet ettigine dair yemin ettim” dedi.”195
      Yine aynı eserde bir âyetle ilgili olarak su rivayet dikkati çekmektedir. “Musa
      b. Useym söyle der: “Ebû Abdillâh’ın yanında idim. Bir kimse ona, Allâh’ın kitabından
      bir âyetle ilgili bir soru sordu, o da cevap verdi. Sonra bir baskası gelerek aynı âyet
      hakkında sordu, ona birinciye verdigi cevabın tam tersini söyledi. Bu bana öyle
      dokundu ki, kalbimin adeta bıçaklarla dograndıgını hissettim. Kendi kendime, bir vav
      harfinde bile hata etmeyen Ebû Katâde’yi Sam’da bıraktım da böyle büyük hatalar
      yapan bir kimsenin yanına geldim dedim. Ben böyle düsünürken bir baskası daha geldi
      ve ona aynı ayeti sordu. Bu sefer her iki cevaptan farklı bir cevap verdi. O zaman
      kalbim rahatladı ve bunun bir takiyye oldugunu anladım.”196
      Görüldügü üzere Imâmiyye mezhebi’nde Takiyye uygulamaları yalnız ictihadî
      alanlarla sınırlı olmayıp nasslarla sabit muhkem olan alanlarda da görülebilir. Mesela
      Seleme b. Muhriz’den su rivayet nakledilir: “Ebû Abdillah’a bana vasiyet eden bir
      ermani’nin öldügünü söyledim. “Ermani”nin ne oldugunu sordu. Onun daglarda
      yasayan bir Nebati oldugunu, öldügünde terikesini bana vasiyet ettigini ve geride yalnız
      bir kızı oldugunu söyledim. Bana, terikenin yarısını al, dedi. Bu haberi Zürare’ye
      söyledigimde, o senden takiyye yapmıs, malın tamamı kıza aittir, dedi. Bunun üzerine
      tekrar Ebû Abdillah’ın yanına gittim. O’na, “Allah sana hayırlar versin, dostlarımız,
      senin bana karsı takiyye yaptıgını söylüyorlar”, dedim. O, hayır, Allah’a yemin olsun ki
      sana karsı takiyye yapmadım fakat kefil olmandan korktum, bunu hiç kimse anladı mı,
      dedi. Hayır, dedim. Ebû Abdillah bana, kıza malın kalanını da ver, dedi.”197
      Daha önce de deginildigi gibi, takiyye prensibinin Si’a’daki imâmetle irtibatı
      oldugu gibi, bedâ anlayısıyla da yakın iliskisi vardır. Onlar, bu iki kavram (imâmetbedâ)
      sayesinde imamlarından hiçbirisinin asla yalan söylemediklerine inanırlar.198

      Yorum


        #18
        Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

        VII.TAKIYYE’YI KABUL EDENLERLERLE REDDEDENLERIN GÖRÜSLERININ MUKAYESESI

        Takiyyeye elestirel bir açıdan bakan Ali Seriati, “Takiyye, benim ve atalarımın
        dinidir” seklindeki Imam Ca’fer’e atfedilen rivayeti elestirir ve Takiyyenin bir din degil,
        pratik bir taktik oldugunu söyler. Ayrıca Serîatî, konunun ironik hale gelisini su misalle
        anlatır: “Takiyyeye inanmıs bir adam, o kadar “takiyye-zâde”dir ki, “Bayım, evinizin
        adresi nedir?” diye soruldugunda rengi uçmus, son derece takiyye yapmıs, inancını
        gizlemis, görüsünü söylememistir. Artık görüsünün ne oldugunu, ne gibi bir inanç
        tasıdıgını bile hatırlamaz.”199
        Mûsa el Mûsevî de konuyla ilgili söyle demektedir: “Takiyyeyi halis siî
        anlayısında ifade edildigi gibi, siî kitaplarında belirtildigi, Imâmiyye mezhebinden bazı
        alimlerin benimsedigi ve Büyük Kaybolus (Gaybet-i Kübra)’ dan baslayarak günümüze
        kadar devam ettigi sekliyle düsünmem çok zor bir meseledir. Hiç süphe yok ki bu
        takiyye Siîlerin diger islamî fırkalardan uzak kalmasına sebep olmus ve onlara aslında
        berî oldukları, bir takım mesnetsiz kulplar takılmasına sebep olmustur. Siîlerin takiyye
        ile tanınması ve her seyde hakikati gizlemekle suçlanmaları sebebiyle bu töhmet ve
        mübalagalara karsı savunulmaları çok zorlasmıstır. Içimi yakan ve kalbimi dilhûn eden
        husus da takiyyenin avamı da asarak mezhep liderlerinin kalbine yerlesmesidir. Iste
        Siîleri bu liderlerin pençesinden kurtarmaya çagırmamız buradan kaynaklanmaktadır.
        Dînî bir lider, takiyye adı altında halka karsı sözünde ve isinde aldatma yolunu
        seçmisse, umum halkın salahı beklenebilir mi?200
        Çagdas alimlerden Gölpınarlı takiyye’nin ne bir gizli teskilatı amaçlayan inanç,
        ne de miskince bir boyun egis olmadıgını söyledikten sonra takiyye’nin dini, dindasları,
        hatta furû’da ihtilaf olsa bile iman bakımından Tevhide, Nübüvvete ve Meâd’a inanan Müslümanların vahdetini korumak için, mü’minin zorda kalınca kullanacagı bir kalkan
        oldugu görüsünü savunmustur.201
        Bediüzzaman, Siilerin Hz. Ali'ye isnat ettikleri "takiyye" teorisini kesin sekilde
        reddeder. Sii teorisyenlere göre Hz. Ali ilk üç halifenin hilafetleri zamanında onlar ile
        çekismek istemedigi için onlara tabi imis gibi davranmıstır. Aslında onların hilafetlerini
        mesru kabul etmemektedir. Ancak ilk üç halifeden çekindigi için hilafet hakkının
        kendisine ait oldugunu ifade edememistir. Bediüzzaman, Hz. Ali'nin Islâm tarihinde
        cesaret ve ilmiyle tanındıgını hatta "Esedullah" (Allah'ın aslanı) lakabını haklı olarak
        tasıdıgını belirtir. Ayrıca ilk üç halife zamanında Hz. Ali'nin kendisine fıkhî konularda
        danısılan seyhülislam konumunda oldugunu ifade eder. Bu yüzden Hz. Ali'nin takiyye
        metoduyla ilk üç halife ile iyi geçiniyormus gibi görünmesi onun ne sahsiyetiyle
        bagdasır ne de itikadıyla. Hatta Hz. Ali'ye takiyye isnat etmenin onun degerini
        düsürmek ve onu su-i ahlak ile itham etmek manasına geldigini ifade eder. 202
        Son yıllarda Sünnî iken Siîligi tercih eden Muhammed et-Ticânî es-Semâvî
        takiyye konusunda olabildigince Sünni kaynaklardan deliller getirir ve bu konuda söyle
        der;203 “Ehl-i Sünnet de kıyamete kadar takiyyeyi caiz görür, Gazali'nin deyimiyle, bazı
        yerlerde yalan konusmak aslında farzdır veya Ebubekir Razi'nin itiraf ettigi gibi, ilim
        ehli alimlerin çogunlugunun görüsü, zor durumda küfrü izhar etmenin caiz oldugudur.
        Buhari'nin deyimiyle de zahirde yüzüne gülüp batında lanet etmek de ashabın sünnetine
        muhalif degildir. Suyuti'nin deyimiyle de halktan korktugu zaman, Allah'ın emrine karsı
        gelmeyi gerektiren sözler söylemek caizdir. O halde Ehl-i Sünnet'in kendilerinin itikat
        edip, caiz ve hatta farz oldugunu kendi sihah ve müsnetlerinde naklettikleri bir inançtan
        dolayı Sia'ya itiraz etmek hakları yoktur. Sia'nın bu husustaki inancına Ehl-i Sünnet de
        inanıyor”.204
        Görüslerini asagıdaki düsüncelerle pekistirmeye gayret eden Ticânî, sözlerine
        söyle devam etmektedir; “Sia, yalnızca Emevi ve Abbasi hükümetlerinden gördükleri
        zulüm ve baskılardan dolayı takiyye ile digerlerinden daha çok amel etmek zorunda kalmıstır. O dönemlerde birisinin zalim yöneticiler tarafından en kötü bir sekilde
        öldürülmesi için onun Ehl-i Beyt'e olan sevgisinin bilinmesi yeterliydi. Bu nedenle de
        onların, Ehl-i Beyt imamlarının emri üzerine takiyye ile amel etmeleri zorunlu idi”. 205
        Ehl-i Sünnetin Emevî ve Abbasîler döneminde herhangi bir baskıya maruz
        kalmadıgını ileri süren Ticânî, bu konuda da sunları dile getirmektedir; “Takiyye Ehl-i
        Beyt imamlarının kendilerinden veya dostlarından tehlikeleri defedip, canlarını
        korumak ve inançlarından dolayı Ammar b. Yasir'in karsılastıgı iskenceden daha feci
        sekilde iskenceye tabi tutulan mü'minleri kurtarmak için kullandıkları bir silahtır. Ama
        böyle bir sorun Ehl-i Sünnet için söz konusu degildi. Zira onlar genellikle bastaki
        yöneticilerle tam bir uyum içerisinde bulunuyorlardı. Genel anlamıyla, Ehl-i Sünnet
        mezhebine uydugu içim kimse zalim yöneticiler tarafından sorguya çekilmemis, tehdit,
        iskence ve benzeri seylerden uzak kalmıstır. Buna binaen onların takiyyeyi inkar edip,
        amel edenlere itirazda bulunmaları garipsenecek bir sey degildir. Dolayısıyla Beni
        Ümeyye ve Beni Abbas hükümdarlarının da Sia'yı bu siperlerinden çıkarmak için onları
        bu inanç yüzünden horlamaları tabii bir seydir.206
        Ticânî, takiyyenin Ehl-i Sünnet'in iddia ettigi gibi bir çesit münafıklık
        olmadıgını, aksine takiyyenin imanın kendisi oldugunu, zira münafıklıgın iman izhar
        edip küfrü gizlemek oldugunu söylemektedir.207 Oysa takiyye, imanı gizleyip küfrü
        veya inanmadıgı baska bir inancı dilde izhar etmektir. Bu ikisi arasında çok büyük bir
        fark vardır.208 Münafıklık hakkında, Allah-u Teala buyurmustur ki:"Inananlarla
        bulustular mı, inandık derler. Seytanları ile yalnız kaldılar mı, süphe yok ki, biz
        sizinleyiz, biz ancak onlarla alay etmedeyiz, derler."209. Yani zahirde kendini imanlı
        gösterip bâtında küfrü gizlemek nifaktır.210
        Takiyye’nin, Sîa’da uygulanma biçimiyle yeni bir sey olmadıgı gibi akıl ve
        dinle çelisen bir bidat de olmadıgı ileri sürülmüstür. Islam’dan önce de sonra da felsefe ve ahlak bilginlerinin uzun uzun takiyye hakkında söz söyledikleri, ancak takiyye adı ile
        degil de “Vasıtanın gaye ile uyumu” gibi baslıklar adı altında konunun tartısıldıgı ifade
        edilmektedir. Doguda batıda fıkıh bilginleri “mesrû bir amaca gayr-i mesrû bir vasıta ile
        ulasılmasının dogru olup olmadıgını tartısmıslardır. Usulcüler de “muhtemel zararın
        def’i için iki zarardan daha hafifinin islenebilecegi görüsünde ittifak etmislerdir. Bütün
        bu tartısmalar isim olarak olmasa da içerik olarak Imamiyye’deki takiyye anlayısını
        vurguladıgı, sadece üslup ve isimlendirmede farklılık oldugu savunulmustur. Ayrıca
        takiyye’nin dogudan batıya bütün siyasilerinin vazgeçemedikleri bir politik yol oldugu
        iddia edilmistir.211
        Âyetullah Nâsır Mekârim Sirâzî de, “takiyye, yani insanın inancını gizlemesi
        olayı, yobaz ve tutucu düsmanlar karsısında ırz, namus, can ve malın korunması için
        gerekli ve geçerli bir durumdur. Inancın açıklanmasının hiçbir hayır ve fayda
        saglamayacagı böyle yerlerde insanların hayatını tehlikeye düsürmenin anlamsız oldugu
        ortadadır, gerekli anlar için Müslümanın canı korunmalıdır. Bu nedenledir ki Imam
        Sadık hazretlerinin: ‘Takiyye, müminin savunma kalkanıdır.’ dedigini ileri
        sürmektedir. 212
        Yine O, görüslerine delil olarak sunları ifade etmektedir. Keza, Ammar-ı
        Yasir'in (r.a) müsriklere karsı takiyyede bulunması ve Hz. Resulullah'ın (s.a.v.) onun bu
        davranıslarını onaylaması, bütün Müslümanlarca bilinen ve takiyye’nin yeri ve sartlarını
        gösteren en güzel örneklerden biridir.”213
        Savaslarda orduların uyguladıgı kamuflaj taktikleri, savas sırlarının gizli
        tutulması...vb. uygulamalar insan hayatında takiyye’nin bariz örnekleri olarak
        gösterilmistir. Çünkü takiyye, açıklanmasının hiçbir fayda saglamayacagı gibi, zarar ve
        tehlikeye de yol açabilecek bir gerçegin açıklanmamasından ibarettir. Sadece Sia’ya
        mahsus degil, bütün dünya Müslümanları, hatta akl-ı selim sahibi herkes için apaçık
        geçerli bir akıl ve mantık hükmü oldugu da iddia edilmistir. 214 Bu açık gerçege ragmen bazı kimselerin, bunu Sia’ya mahsus bir hüküm gibi
        lanse etmesi, hatta hem Kur'an'da hem hadiste açıkça hükmü bulunan ve hem bizzat Hz.
        Resulullah’ın (s.a.v.) hem sahabesi ve hem de akl-ı selim sahibi herkesçe uygulanan ve
        uygulanması lazım gelen böylesine sarih bir hükmü ve ser'i taktigi adetâ "olumsuz bir
        davranıs ve menfi bir tutum" gibi göstermeye çalısması, Sîa’ya karsı adalet ölçüleriyle
        hareket etmemelerinden kaynaklandıgı ifade edilmistir.215
        Takiyye’nin Kur’an-ı Kerim’de mevcut bir ilke olduguna ve dolayısı ile bunu
        benimsemesinden dolayı Imâmiyye Sîa’sının elestirilemeyecegine iliskin itiraza söyle
        cevap verilmistir: Kur’an’da ikrah ve icbar altında bulunan Müslümanların kafirlere
        karsı takiyye uygulamasına cevaz verilmektedir. Halbuki Imâmiyye takiyye’yi sadece
        kafirlere karsı degil, kendi mezhebinden olmayan bütün Müslümanlara karsı da
        uygulamaktadır. Kabul edilmeyen ve Kur’an’a aykırı bulunan nokta burasıdır.216
        Daha önceleri Siî iken açıka Sünnîligi benimsedigini söylememekle beraber,
        Siîligin Sünnîlik ile uyusmadıgı temel noktalarda Siîligi tenkit ederek ismen olmasa da
        anlayıs bakımından Sünnîlige intisap eden Mûsa el-Musevî’ye göre;217 usûl-i dîn’den
        sayılmamasına ragmen Siî kaynaklarda müstakil olarak ele alınan takiyye, bedâ, rec’at
        konuları da yozlasma dönemlerinin ürünüdür. 218 O’nun takiyye konusundaki görüsü
        söyledir: Her ne kadar bazı Siî alimler takiyye’yi “kisinin malına ya da canına zarar
        gelmesi halinde gerçek inancın gizlenmesidir” diyerek yumusatmaya çalısıyorlarsa da
        tatbikatta takiyye bu anlamda uygulanmamıs, olur-olmaz yerde ve ölçüsüz biçimde
        gerçegin gizlenmesi seklinde anlasılagelmistir. Bu anlayısın Sîa’ya sonradan
        yerlestiginde süphe yoktur. Zira Imamların bu anlayıstan uzak oldukları asikardır. Hz.
        Ali gibi bir kimsenin takiyyeye basvurdugu nasıl iddia edilebilir? Hz. Hasan takiyye’ye
        basvuracak olsaydı Muaviye ile sulh yapar mıydı? Yezid’e karsı ayaklanan ve bu
        hususta canını veren Hz. Hüseyin’in hayatında takiyye’nin yeri var mıdır? Medine’de binlerce ögrenci ile tedrisat yapan Muhammed Bâkır ve Ca’fer Sâdık’ın takiyye yaptıgı
        iddia edilebilir mi?219 diye sormaktadır.
        Sîa grupları ileri sürdükleri görüslerin dogrulugunu ispat etmek ve tesirini
        artırmak için o görüsleri imamlarına nispet ettikleri iddia edilmistir. Basta Hz. Ali
        olmak üzere bu degerli zevatın, iddia edilenin aksini söyleyip yaptıkları isbat edilince
        de, Sîa uleması, takiyye prensibini ileri sürer ve imamların asıl kanaatlerinin kendi
        söyledikleri gibi oldugunu, ancak tehlikeden korunmak (takiyye) için degisik kanaat
        izhar ettiklerini iddia ederler. Böylece takiyye, mücbir bir sebep ve muteber bir kaide
        olmaksızın, nassların ve metinlerin te’vili için bir vesile haline getirildigi
        görülmektedir.220
        Çagımız yazarlarından Prof. Dr. Ihsan Ilahi Zâhir “Sîa’nın Kur’an, Imamet ve
        Takiyye Anlayısı” adıyla dilimize çevrilen eserinde221müstakil bir bölüm halinde ele
        aldıgı takiyye’yi “Sîa ve Yalan” bölüm baslıgı ile sunmaktadır. Aynı bölümün bas
        tarafında “Siîlik yalan mahsulü oldugundan, Siîler ‘yalan’ a takdis ve ta’zim süsü
        verdiler ve ona kendi isminden baska bir isim takarak “takiyye” adını verdiler
        222demektedir ki bu cümlesiyle bile Prof. Zahir’in tavrını kavramak mümkündür. Sîa
        inancında takiyyen’nın din ve seriat demek oldugunu en muteber Siî kaynaklardan ve
        en güvenilir imamlarından iktibaslarla ortaya koyan yazar, gerek Kur’an gerek
        hadislerde bu anlayısa müsamaha etmeyen hükümlerin bulundugunu da yine misalleri
        ile belgelemektedir. Kuleynî’den yaptıgı nakillerle Sîa imamlarından Ebû Abdillah’ın
        aynı mecliste birbiri ardına gelen ve bir ayetin tefsirini soran üç ayrı kisiye birbirini
        tutmaz üç ayrı cevap verdigini ve Siîlerin bunu takiyye yani din kabul ettiklerini
        bildiren Zahir, “insaflı kisiler bu konuda ne derler? Bu nasıl bir takiyyedir? Bu tenakuz
        ve tezatlara, onları hangi kötülük sevketmistir? Bununla hangi musibetten
        kurtulmuslardır? Dinî ve dünyevî meselelerde, böyle bir itikada sahip olan kimseye
        güvenilebilir mi? Böyle bir insan Kitap ve Sünnet’e inanır mı?223diye sormaktadır.

        Iste bütün bu sebeplerden dolayı Siîlerle diyalog kurmanın da imkansız oldugunu belirten yazar “onların ne zaman takiyye ile amel edip ne zaman etmediklerini bilebilmek imkansızdır” demektedir.

        Yorum


          #19
          Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

          SONUÇ

          Islâm’ın ilk dönemlerinde, müsriklerin özellikle kabile desteginden mahrum
          Müslümanlara, kölelere ve fakirlere yeniden putperestlige dönmeleri için yaptıkları
          iskenceler, tarihi kaynaklar içerisinde yerini almıs birer hakikat levhası olarak
          durmaktadırlar. Islam davetinin Ilk dönemlerde Iskencelere maruz kalan
          Müslümanlardan bazılarının iskence sonucu ölmesi, Ammar b. Yasir’in de müsriklerin
          isteklerini görünüste yerine getirmis olması, Islam tarihinde ortaya yeni bir durum
          çıkarmıstır.
          Buna göre kafirlerin istegine zahiren boyun egip onların isteklerini, kalbi
          imanla dopdolu oldugu halde, yaptıklarını benimsememek sartıyla hayatını korumak
          için dil ile ifade edebilecegine ayet ve hadislerle izin verilmistir ki takiyyenin Asr-ı
          Saadet’teki durumu budur.
          Hz. Osman döneminde baslayıp, onun sehit edilmesiyle tırmanısa geçen fitne
          ve toplumsal karısıklıklar sonucunda ortaya çıkan birtakım olayların hiziplesmelere,
          gruplasmalara ve mezheplerin tesekkülüne sebep oldugu bilinmektedir. Ilk mezhep
          (fırka) olarak ortaya çıkan ve Hz. Ali karsısında aldıkları yenilgi sonucu yöneldikleri
          takiyyeyi de ilk kullananların Hâricîler oldukları ve bu konuyu kendi aralarında
          tartıstıkları görülmektedir.
          Bilindigi üzere Siîler tarih boyunca en çok baskı altında tutulan, takip ve
          sindirmeye en çok maruz kalan topluluk olmuslardır. Bu bakımdan diger topluluklardan
          daha çok takiyye’yi benimsemisler ve muhaliflerin fikirlerini dil ile paylasmakla
          kalmayıp, aynı zamanda zahiren hasmın fikirleri dogrultusunda hareket etme
          mecburiyetini de getirmislerdir.
          Böylece takiyye Si’a elinde yeni bir anlam kazanarak, temel doktrin (akide)
          haline getirilmistir ki, Imâmiyye’nin takiyye anlayısının bu merkezde oldugu
          bilinmektedir.
          Sonuç olarak hasımlarının hücumları ve Si’î alimlerin verdikleri cevapların
          anaforuna kapılmadan konuya imkan ölçüsünde dısardan baktıgımızda, takiyye, asırlar boyu gerek alimler, gerekse halk kitleleri olarak Si’a’nın benimsedigi, pratikte her
          zaman tatbik ettigi bir anlayıs olmustur. Sadece baskılara maruz kaldıklarında degil, en
          güçlü siyasî iktidarlara sahip oldukları (Fâtımîler ve Safevîler) devirlerinde de takiyye,
          vazgeçemedikleri bir anlayıs olmustur. Öyle ki, ileri sürdükleri herhangi bir görüsün,
          aksinin ispat edilmesi karsısında, asıl kanaatin gizlendigini ve takiyye yapıldıgını
          söylemektedirler. Böyle olunca da nerede gerçegi izhar edip nerede takiyye yaptıklarını
          tespit etmek hemen hemen imkansızlasmaktadır. Dolayısıyla Siî’ler, takiyye’yi bir
          politika ve manevra aracı olarak da kullanmıslardır.
          Imâmiyye’nin, akâidin aslî konuları içinde yer almamakla birlikte inanç
          esasları söz konusu edilince de basvurulan bir ilke durumundaki takiyye prensibi, bu
          mezhebin gerçek veçhesiyle anlasılması yolunda ortada duran en büyük engel olarak
          görülmektedir.
          Öte yandan birçok âyet ve hadisten, müslümanın daha üst bir degeri ihlal
          etmedikçe, muhtemel bir zarara karsı önlem almak üzere söz ve davranıslarıyla gerçek
          inanç ve düsüncesini gizlemek durumunda kalabilecegi anlasılmaktadır. Su var ki,
          bunun sadece o hal ile sınırlı, zaruretten dogan istisnaî bir yol oldugu, amacı dısına
          tasırıldıgında, mâkul sınırları astıgında ve süreklilik kazanma egilimine girdiginde,
          kaçınılmak istenen zararlardan çok daha büyük zararlar getirecegi, karakter
          bozukluguna yol açacagı ve beserî iliskilerde güveni sarsacagı, bunun ise islâmî
          ilkelerle bagdasmayacagı unutulmamalıdır.

          Yorum


            #20
            Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

            Bazı Siî alimler, Kur’an’ın sarahatinde görüslerini destekleyen ifadelerin
            bulunmaması nedeniyle usûl’üd-dîn’i, usûl’üd-dîn ve usûl’ül-mezhep seklinde ikiye
            ayırmıslardır. Daha çok son birkaç asırda yasayan alimlerce gelistirilen bu anlayıs, her
            ne kadar bütün Siî alimlerince benimsenmis degilse de zaman zaman atıflara konu teskil
            etmektedir.
            BUNA ŞİA'DAN, ALİM, MÜÇTEHİT İSMİ VE ESERLERİNİN İSİMLERİNİ VEREREK DELİL SUNABİLİR MİSİNİZ? BUNU CİDDİ ANLAMDA MERAK ETTİM? ÇÜNKÜ İLK DEFA DUYDUĞUM SÖZLER.

            Yorum


              #21
              Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

              Takiyye Konusunda En Doğru bilgilere aşağıdaki linklerden ulaşınız.

              http://www.kevsernet.com/s_ve_c/100.htm
              http://www.kevsernet.com/s_ve_c/101.htm
              http://www.kevsernet.com/s_ve_c/125.htm

              Yorum


                #22
                Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

                [quote author=zeydiyye link=topic=14075.msg89431#msg89431 date=1276532204]
                SONUÇ

                pratikte her
                zaman tatbik ettigi bir anlayıs olmustur. Sadece baskılara maruz kaldıklarında degil, en
                güçlü siyasî iktidarlara sahip oldukları (Fâtımîler ve Safevîler) devirlerinde de takiyye,
                vazgeçemedikleri bir anlayıs olmustur. Öyle ki, ileri sürdükleri herhangi bir görüsün,
                aksinin ispat edilmesi karsısında, asıl kanaatin gizlendigini ve takiyye yapıldıgını
                söylemektedirler. Böyle olunca da nerede gerçegi izhar edip nerede takiyye yaptıklarını
                tespit etmek hemen hemen imkansızlasmaktadır. Dolayısıyla Siî’ler, takiyye’yi bir
                politika ve manevra aracı olarak da kullanmıslardır.
                [/quote]

                bu sözünü dayandıracak bir kaynak, delil, kanıt biliyormusun?

                Yorum


                  #23
                  Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

                  [quote author=zeydiyye link=topic=14075.msg89430#msg89430 date=1276532079]
                  Halbuki Imâmiyye takiyye’yi sadece
                  kafirlere karsı degil, kendi mezhebinden olmayan bütün Müslümanlara karsı da
                  uygulamaktadır.[/quote]

                  şia hangi durumda bunu caiz görüyor? sadece kandırmak içinmi? yoksa müslüman olduğunu idda eden alçak eline silah, roket alıp üzerine geldiğindemi?

                  [quote author=zeydiyye link=topic=14075.msg89430#msg89430 date=1276532079]
                  Çagımız yazarlarından Prof. Dr. Ihsan Ilahi Zâhir “Sîa’nın Kur’an, Imamet ve
                  Takiyye Anlayısı” adıyla dilimize çevrilen eserinde221müstakil bir bölüm halinde ele
                  aldıgı takiyye’yi “Sîa ve Yalan” bölüm baslıgı ile sunmaktadır. Aynı bölümün bas
                  tarafında “Siîlik yalan mahsulü oldugundan, Siîler ‘yalan’ a takdis ve ta’zim süsü
                  verdiler ve ona kendi isminden baska bir isim takarak “takiyye” adını verdiler
                  222demektedir ki bu cümlesiyle bile Prof. Zahir’in tavrını kavramak mümkündür. Sîa
                  inancında takiyyen’nın din ve seriat demek oldugunu en muteber Siî kaynaklardan ve
                  en güvenilir imamlarından iktibaslarla ortaya koyan yazar, gerek Kur’an gerek
                  hadislerde bu anlayısa müsamaha etmeyen hükümlerin bulundugunu da yine misalleri
                  ile belgelemektedir. Kuleynî’den yaptıgı nakillerle Sîa imamlarından Ebû Abdillah’ın
                  aynı mecliste birbiri ardına gelen ve bir ayetin tefsirini soran üç ayrı kisiye birbirini
                  tutmaz üç ayrı cevap verdigini ve Siîlerin bunu takiyye yani din kabul ettiklerini
                  bildiren Zahir, “insaflı kisiler bu konuda ne derler? Bu nasıl bir takiyyedir? Bu tenakuz
                  ve tezatlara, onları hangi kötülük sevketmistir? Bununla hangi musibetten
                  kurtulmuslardır? Dinî ve dünyevî meselelerde, böyle bir itikada sahip olan kimseye
                  güvenilebilir mi? Böyle bir insan Kitap ve Sünnet’e inanır mı?223diye sormaktadır.[/quote]

                  sanırım yalancı ve iftiracılarından demek istiyordunuz. okuduk o Yezit yavrusunun kitabını. inşaAllah onunda foyasını çıkarırız ortaya. değil İhsanın kitabından alıntılar yapan sizler, İhsanın kendisi o iftira dolu kitabı ile hortlayıp gelse bir şey yapamazsınız. şunu iyice kafanıza sokun! şia Muaviye, Yezid, Harun gibi aşağılık şahısların, zalim sultanların zulmüne karşı direndi ve bugünlere geldi ise inşaAllah bugünden sonra da durmadan irerleyecektir. ister İhsan gelsin, ister ibni Teymiyye, ister Muaviye, ister Yezid gelsin

                  ALİNİN ŞİALARI GALİP GELECEK OLANLARIN TA KENDİLERİDİR

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

                    Şia muthıs baskıların oldugu Ali taraftarlarının olduruldugu ıskenc edıldıgı zamanda dogdu.Yani adam senı oldurecekse nasıl saklamayasın kendını.

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

                      Kuleynî’den yaptıgı nakillerle Sîa imamlarından Ebû Abdillah’ın aynı mecliste birbiri ardına gelen ve bir ayetin tefsirini soran üç ayrı kisiye birbirini tutmaz üç ayrı cevap verdigini ve Siîlerin bunu takiyye yani din kabul ettiklerini bildiren Zahir, “insaflı kisiler bu konuda ne derler? Bu nasıl bir takiyyedir? Bu tenakuz ve tezatlara, onları hangi kötülük sevketmistir? Bununla hangi musibetten kurtulmuslardır? Dinî ve dünyevî meselelerde, böyle bir itikada sahip olan kimseye güvenilebilir mi?
                      Iste bütün bu sebeplerden dolayı Siîlerle (caferilerie) diyalog kurmanın da imkansız oldugunu belirten yazar “onların ne zaman takiyye ile amel edip ne zaman etmediklerini bilebilmek imkansızdır” demektedir.
                      Vesselam...

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

                        cok agır konusuyorsun zeydiyye senı anlayamıyorum.o zaman nıye humeynıyı se vıyorsun

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

                          caferi degılmıydı yani o ?

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

                            imam humeyniyi devrim yaptığı ve dolayısıyla mehdinin gelmesini geciktirdiği için tekfir edenlerde kendilerinin caferi olduğunu söyler

                            imam humeyni ne o gün kendisine karşı çıkanlar ne de bugünkü safevi şiaları ile aynı itikadda değildi

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

                              Bu sitedeki Şiaların hepisi (zeydiyye hariç) Ali Şiasıdır elhamdulillah. Hepsi İmam Humeyninin sözlerine uyar, ama bazıları takiyye ve iki yüzlülük yaparak İmamın resmini avatarına bırakır, İmamın inancının aleyhine hiç utanmadan sıkılmadan yazılar yazıyor.
                              Eğer doğru sözlü ise gelsin buradakilerin Safevi Şiası olduğunu ispatlasın. Eğer bizler Safevi Şiası olursak İmam Humeyni de ona göre Safevi Şiası olmalıdır, çünkü biz ona taklit etmişiz ve onun sözünün dışına çıkmamışız. Masum İmamları da bunlar Safevi Şiası yaparlar, Allah müslümanları bunların şer ve iftiralarından korusun.
                              عاشق اگر رنگی از معشوق نگیرد در عشق خودش صادق نیست

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: TAKİYYE NEDİR ? NE DEĞİLDİR?

                                ağzından hakaret ve küfür eksik olmayan ahbari alimine selam olsun (furkan-63)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X