Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Fatiha suresi 6 ve 7. ayetlerin Tefsiri

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Fatiha suresi 6 ve 7. ayetlerin Tefsiri

    AYETLERİN AÇIKLAMASI

    "Bizi doğru yola hidayet et. Kendilerine nimet verdiğin... kimselerin

    yoluna."


    Hidayet kavramının anlamı, "sırat=yol" kelimesini açıklarken

    açıklık kazanacaktır. Sırat, tarîk ve sebil, anlam olarak birbirine

    yakın kavramlardırlar. Yüce Allah, sıratı (yolu) müstakim (doğru)

    olmakla nitelendiriyor. Sonra bunun, Allah'ın nimet verdiği

    kimselerin izlediği yol olduğunu açıklıyor. Şu hâlde, niteliği bu olan

    ve kulların iletilme (hidayet) isteğine konu olan yol, ibadetin hedefidir.

    Yani, kul Rabbinden istiyor ki, kulluğu sırf bu yolun sınırları içinde

    kalsın.



    Bunun açıklaması şöyledir: Yüce Allah, kitabında insan türü için,

    daha doğrusu tüm varlıklar için, kendisine doğru yol alırlarken

    izleyecekleri yolu belirlemiştir. Yüce Allah bu hususla ilgili olarak

    şöyle buyuruyor: "Ey insan, muhakkak sen, Rabbine doğru varan

    bir yol üzerinde çabalayıp durmaktasın, nihayet O'na varacaksın."

    (İnşikak, 6) "Dönüş O'nadır." (Teğâbun, 3) "Dikkat edin, bütün işler

    sonunda Allah'a döner." (Şûrâ, 53) Bunun gibi daha birçok ayet

    açıkça gösteriyor ki tüm varlıklar, bir yolu kat etmekte ve yüce Allah'a

    doğru yol almaktadırlar.



    Sonra şu gerçeği ortaya koymuştur: Tek bir özelliğe sahip tek

    bir yol söz konusu değildir. Yol, ikiye ayrılmaktadır. Nitekim yüce

    Allah şöyle buyuruyor: "Ey Âdem oğulları! Ben size, 'Şeytana tapmayın,

    o sizin apaçık düşmanınızdır. Bana tapın, doğru yol budur.'

    diye? bir-dirmedim mi" (Yâsîn, 60-61)

    "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
    "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

    #2
    Ynt: Fatiha suresi 6 ve 7. ayetlerin Tefsiri

    Şu hâlde, bir doğru yol var, bir de onun ötesinde başka bir yol.

    Bir ayette şöyle buyuruluyor: "Ben pek yakınım. Bana dua ettiği

    zaman, dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da benim

    çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki

    doğru yolu bulmuş olurlar." (Bakara, 186) Bir diğer ayette de şöyle

    buyuruluyor: "Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk

    etmekten büyüklenenler, aşağılanarak cehenneme gireceklerdir."

    (Mü'min, 60) Böylece yüce Allah, kendisinin kullarına yakın olduğunu

    ve kendisine en yakın yolun kendisine yönelik ibadet ve

    dua yolu olduğunu açıklamıştır. Sonra inanmayanları nitelendirirken

    de şöyle buyurmuştur: "Onlar uzak bir yerden çağırılıyorlar."

    (Fussilet, 44) Burada, inanmayanların izledikleri yolun hedefe çok

    uzak olduğu belirtilmiştir.



    Bununla anlaşılıyor ki, Allah'a giden iki yol vardır: Biri yakın; ki

    bu, müminlerin yoludur. Diğeri de uzak; ki bu da başkalarının yoludur.

    Bu, bir yol ayrılığıdır. Bir başka yol ayrılığı daha var ki, yüce

    Allah şu ayette ona işaret etmektedir: "Bizim ayetlerimizi yalanlayan

    ve onlara inanmaya tenezzül etmeyenlere, göğün kapıları

    açılmayacaktır." (A'râf, 40) Hiç kuşkusuz, yolcuların yürüdükleri bir

    yol olmasaydı, kapı bir anlam ifade etmezdi. Şu hâlde, aşağıdan

    yukarıya doğru giden bir yol vardır.



    Yüce Allah, bir başka ayette de şöyle buyuruyor: "Kimin üstüne

    gazabım inerse, artık o düşmüştür." (Tâhâ, 81) İfadenin orijinalinde

    geçen "heva" fiili, aşağı doğru düşmek anlamını ifade eder.

    Şu hâlde, bir de aşağıya doğru yuvarlanırken de izlenen bir yol

    vardır. Sonra yüce Allah şöyle buyuruyor: "Kim küfrü imanla değişirse,

    artık dümdüz yoldan sapmış olur." (Bakara, 108) Burada yüce

    Allah "sapıtmıştır" diyerek doğru yoldan ayrılmayı şirk olarak nitelendirmiştir.



    Bu durumda, insanlar tuttukları yol itibariyle üç grup hâlinde

    değerlendirilmektedir:



    a) Yukarıya doğru yol alanlar. Bunlar, Allah'ın ayetlerine inanan,

    ona kulluk sunmada büyüklenmeyen kimselerdir.



    b) Aşağı doğru yol alanlar. Bunlar, Allah'ın gazabına uğramış

    kimselerdir.



    c) Yoldan sapmış olanlar. Bunlar şaşkındırlar, nereye gideceklerini

    bilmezler, sapıktırlar. "Kendilerine nimet verdiğin, gazaba

    uğramamış ve de sapmamış kimselerin yoluna." ifadesinin bu sınıflandırmaya yönelik bir işaret içerdiğini söylemek mümkündür
    "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
    "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

    Yorum


      #3
      Ynt: Fatiha suresi 6 ve 7. ayetlerin Tefsiri

      Doğru yol, kesinlikle diğer iki yol değildir. Bununla gazaba

      uğramışların ve sapmışların yollarını kastediyorum. Şu hâlde

      doğru yol, sözü edilen ilk yoldur. Yani büyüklük taslamayan

      müminlerin yoludur. Ancak yüce Allah bir ayette şöyle buyuruyor:

      "Allah inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle

      yükseltir." (Mücâdele, 11) Bu da gösteriyor ki, müminlerin yolu da

      kendi içinde derecelere ayrılmaktadır.



      Bunun izahı şöyledir: Her sapıklık şirktir, bunun tersi de doğrudur.

      Yüce Allah'ın şu sözü bu gerçeği dile getirmektedir: "Kim

      küfrü imanla değişirse, artık dümdüz yoldan sapmış olur." (Bakara,

      108) Yüce Allah'ın şu sözü de bu anlamı pekiştirir niteliktedir:

      "...'Şeytana tapmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır. Bana tapın,

      doğru yol budur.' Nitekim o, sizden birçok nesilleri saptırdı." (Yâsîn,

      60-62) Kur'ân-ı Kerim şirki zulüm, zulmü de şirk olarak nitelendirir.

      Kıyamet koptuktan sonra her iş sonuca bağlanınca, şeytanın

      itirafını bize aktaran ayet-i kerime de bu anlamı destekler mahiyettedir:

      "Ben, önceden beni Allah'a ortak koşmanızı da tanımamıştım

      zaten. Doğrusu zalimler için acı bir azap vardır." (İbrâhîm,

      22)



      Aynı şekilde şu ayet-i kerimede olduğu gibi zulüm de sapıklık

      olarak nitelendirilir: "İnananlar ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar,

      işte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır."

      (En'âm, 82) Bu anlamı, doğru yolu bulma ve sapıklık veya sapıklığı

      izleyen azaptan güvende olmanın zulmün bertaraf edilmesi ve

      imanın zulümle karıştırılmamasına bağlanmasından algılamak

      mümkündür. Kısacası sapıklık, şirk ve zulmün konumu birdir. Bunlar

      birbirlerinin vazgeçilmezleri, birbirlerinin pekiştiricileridirler. İşte,

      "Bunların her biri diğerini tanımlar veya her biri aynı zamanda

      diğeri demektir." derken bunu kastediyoruz. Ancak şunu da vurgulamak

      gerekir ki bu, anlam aşamasında değil, mısdak aşamasında

      böyledir.







      "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
      "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

      Yorum


        #4
        Ynt: Fatiha suresi 6 ve 7. ayetlerin Tefsiri

        Bunu bildikten sonra kesin olarak anlarsın ki, sapıkların yolundan

        ayrı bir yol olan "doğru yol"da kesinlikle şirk ve zulüm söz

        konusu olmadığı gibi, yine aynı kesinlikte sapma da söz konusu

        olmaz. Kalplerin derinliklerinde bir küfür veya yüce Allah'ın hoşnut

        olmadığı bir düşünce barınmaz. Bedenin organlarıyla bir günah fiili

        veya itaatte bir kusur işlenmez. İşte teori ve pratik olarak gerçek

        tevhit budur. Bu ikisinin arasında bir üçüncü yol yoktur. Haktan

        sonra, sapıklıktan başka ne var ki?



        Yüce Allah'ın şu sözü de bu açıklamayı pekiştirir niteliktedir:

        "İnananlar ve imanlarını bir zulümle karıştırmayanlar, işte güven

        onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır." (En'âm, 82) Bu ayette,

        doğru yolun güvenli olduğu vurgulanıyor, tam hidayet vaat ediliyor.

        Çünkü burada ism-i fail [muhtedûn=doğru yolu bulanlar] ifadesi

        kullanılmış ve ism-i failin geleceğe delâlet ettiğini söylüyorlar.

        Dikkat edilsin! Kuşkusuz, bu da doğru yolun niteliklerinden biridir.

        Daha sonra yüce Allah, doğru yolun sahipleri olan bu kendilerine

        nimet verilen kimseleri şöyle tanımlıyor: "Kim Allah'a ve Resul'e

        itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği

        peygamberler, sıddîkler (gerçekler, dosdoğru kullar), (amellere

        olan) şehitler ve sa-lihlerle birlikte olur ve onlar ne de güzel arkadaştır!"

        (Nisâ, 69)



        Yüce Allah bu ayette sözü edilen iman ve itaati, bu ayetten

        önce şöyle tanımlamıştır: "Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında

        çıkan anlaşmazlıklar hususunda seni hakem kılıp, sonra da verdiğin

        hükmü, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam anlamıyla

        kabullenmedikçe inanmış olmazlar. Eğer biz, kendinizi öldürün

        yahut yurtlarınızdan çıkın, diye bunu onlara farz etmiş olsaydık,

        içlerinden pek azı müstesna, bunu yapmazlardı. Hâlbuki kendilerine

        verilen öğüdü yerine getirselerdi, onlar için hem daha hayırlı,

        hem de (imanlarını) daha pekiştirici olurdu." (Nisâ, 65-66)

        Burada yüce Allah onları söz, davranış, iç ve dış görünüm olarak

        kulluk açısından sağlam ve noksansız olarak nitelendiriyor. Bu

        açıdan hiçbir hususu bu genellemenin dışında tutmuyor. Bununla

        beraber, bu son ayette niteliklerine işaret edilen müminleri, kendilerine

        nimet verilmiş olanların izleyicileri ve bağlıları olarak tanıtıyor

        ve onların safından aşağıdaki bir safta yer aldıklarını belirtiyor.

        Bunu "birlikte olur" tabiri ile "onlar ne de güzel arkadaştır!" ifadesinde

        anlıyoruz. Çünkü aynı derecede olmaları söz konusu olsaydı,

        "onlar, şu kimselerle birlikte olur." değil de, "onlar, şu kimselerdendir."

        buyurulması gerekirdi.




        "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
        "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

        Yorum


          #5
          Ynt: Fatiha suresi 6 ve 7. ayetlerin Tefsiri

          paylaşı için Allah razı olsun kardeşim

          Yorum

          YUKARI ÇIK
          Çalışıyor...
          X