Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Velayet Bayramı Gadiri Hum

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Velayet Bayramı Gadiri Hum

    [b][color=black]
    Resul-i Ekrem’in (s.a.a) Mekke’den hicreti ve bu mukaddes şehri terk edişi İslam tarihinde dönüm noktası sayılır ve bu hicretten sonra Resulullah (s.a.a) Mekke’ye sadece üç defa yolculuk etmiştir.
    İlk seferini hicretin 8. Yılında Hudeybiyye Antlaşması’ndan sonra gerçekleştirdi. Allah Resulü (s.a.a) Umre Haccı yapmak amacıyla Mekke’ye girdi ve müşriklerle yaptığı antlaşma gereği de ziyaretinden hemen sonra Mekke’yi terk etti.
    İkinci seferini hicretin 9. Yılında Mekke’nin fethinden sonra gerçekleştirdi. Mekke, küfür, şirk ve karanlık cahiliye törelerinden iyice arındıktan sonra Allah Resulü (s.a.a) Taif’e gitti. Taif yolculuğu dönüşünde Mekke’ye giderek umre yaptı ve sonra da Medine’ye döndü.
    Resul-i Ekrem (s.a.a) Mekke’ye üçüncü ve son seferini ise Haccet’ul Veda olarak gerçekleştirdi. Yüce İslam Peygamberi (s.a.a) hicretin 10. Yılında ilk kez resmi ve aleni olarak hacca gideceğini Müslümanlara duyurdu. Resulullah (s.a.a) bu yolculuğunda iki önemli hedefi gerçekleştirmek istiyordu. O önemli iki hedef, İslam’ın henüz Müslümanlar için net ve eksiksiz bir şekilde açıklanmayan hükümleriydi. O hükümlerden biri hac farizası diğeri ise Resulullah’tan (s.a.a) sonraki hilafet ve velayet sahibinin Müslümanlara tanıtılmasıydı.

    Hac Yolculuğunun Başlangıcı

    Tüm Müslümanların hacca davet edilmesinden sonra muhacirler, ensar, Mekke ve Medine civarında yaşayan kabileler ve hatta Yemen ve diğer beldelerdeki Müslümanlar da hac hükümlerinin detayını bizzat Allah Resulü’nden (s.a.a) öğrenmek ve Allah Resulü (s.a.a) ile birlikte hac farizasına katılıp bu şerefe nail olmak amacıyla Mekke’ye doğru akın etmeye başladılar. Buna ilave olarak Allah Resulü (s.a.a) bu yıl kendisinin son kez Müslümanlarla birlikte hac seferi yapacağına işaretler etmişti. Bu haber, bütün Müslümanların bir araya toplanıp hacca gitmelerinde etkili bir faktör olabilirdi.
    Yaklaşık 120 bin kişilik Müslüman bir grup (ki katılımın bundan daha fazla olduğu da belirtilmiştir) hac merasimi için bir araya geldi. Tarihi kayıtlarda sadece bu rakamın 70 binini Allah Resulü’ne eşlik eden Medineli Müslümanların oluşturduğu göze çarpmaktadır. Öyle ki Müslümanlar Medine’den başlayarak Mekke’ye kadar susmadan “Lebbeyk” sloganlarıyla hareket ettiler.
    Allah Resulü (s.a.a) Zilhicce ayına birkaç gün kala Medine’den çıktı ve on gün süren bir yolculuktan sonra Zilhicce’nin beşinde Salı günü Mekke’ye girdi.
    Daha önceleri Yemen ve Necran halkını İslam’a davet etmek, humus, zekât ve cizye toplamak amacıyla Allah Resulü (s.a.a) tarafından o bölgeye gönderilen Emirülmüninin Hz. Ali’de (a.s) yaklaşık 12 bin kişilik kalabalık Müslüman bir grupla Yemen’den Mekke’ye hareket etti.
    Hac günlerinin gelmesiyle Resulullah (s.a.a) Zilhicce’nin 9. Günü Arafat’a gitti ve sonra da hac amellerini sırasıyla yerine getirdi. Resul-i Ekrem (s.a.a) her ameli yaptığı sırada haccın vacip ve müstahab amellerini de ayrıntısıyla Müslümanlara açıklıyordu.

    İlk Hitap Mina’da

    Arafat’ta ilahi emir nazil oldu ve Allah Resulü’ne (s.a.a) peygamberlerin (a.s) ilimlerini ve sırlarını Hz. Ali’ye (a.s) intikal etmesini ve onu kendisinden sonraki halife ve önder olarak Müslümanlara tanıtmasını emretti.
    Bunun üzerine yüce İslam Peygamberi (s.a.a) Mina’da ilk hutbesini okudu, aslında bu hutbe “Gadir Hutbesi’nin” alt yapısını oluşturmak için atılan bir adımdı. Resulullah (s.a.a) bu hutbesinde Müslümanların canlarının, mallarının ve haysiyetlerinin toplumsal önemine işaret etti. Daha sonra gönülleri kaynaştırmak ve Müslümanlar arasında ülfeti ve kardeşliği sağlamak ve kalplerden kin duygularını gidermek amacıyla cahiliye döneminde haksız yere dökülen kanları ve gasp edilen malları bağışladı. Sonra da Müslümanları kendisinden sonra ihtilafa düşmekten ve birbirlerine karşı kılıç çekmekten sakındırdı.
    Burada Allah Resulü (s.a.a) açıkça şöyle buyurdu: “Eğer ben aranızda olmazsam Ali başkaldıranların karşısında duracaktır.” Sonrada tarihi Sakaleyn Hadisi’ni okudu ve şöyle buyurdu: “Aranızda paha biçilmez iki değerli emanet bırakıyorum ki eğer bu ikisine sarılırsanız benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz: biri Allah’ın kitabı, diğeri ise ıtratım yani Ehlibeyt’imdir.”
    Allah Resulü (s.a.a) hutbesinde bu ashabından bazılarının kıyamet günü cehenneme atılacağına işaret etti. Bu hutbede dikkat çeken hususlardan biri de şuydu; Hz Ali (a.s) arka saflarda duran Müslümanların konuşmaları işitip anlamaları için Resulullah’ın (s.a.a) sözlerini yüksek sesle tekrarlıyordu.

    İkinci Hitap: Mina Hif Mescidi

    Mina’daki vakfenin üçüncü gününde yine Allah Resulü (s.a.a) Müslümanların Hif Mescidi’ne toplanmalarını emretti. Müslümanlar toplandıktan sonra hazret orada bir hutbe okudu. Konuşması sırasında Müslümanlardan kendisini can kulağıyla dinlemelerini, sözlerini ezberlemelerini ve orada hazır olmayan Müslümanlara da iletmelerini açık bir ifadeyle vurguladı.
    Resulullah (s.a.a) bu konuşmasında İslam önderinin işlerinde ihlâsı gözetmesini, Müslümanlara şefkatli olmasını, tefrika çıkarmamasını ve bütün Müslümanların ilahi kanunlar karşısında eşit olduklarını bildirdi. Bu konuşmalarından sonra tekrar hilafet meselesini hatırlatarak “Sakaleyn Hadisi”ni okudu ve bir kez daha “Gadir-i Hum” zeminini hazırladı.

    Emirülmüminin Lakabı

    Cebrail (a.s) Mekke’de “Emirülmüminin” lakabını sadece Hz. Ali’ye (a.s) özgü bir sıfat olarak Allah tarafından getirdi. Gerçi bu lakap daha öncesinde de o hazret için tayin edilmiş özel bir lakaptı.
    Resul-i Ekrem’in (s.a.a) emri üzerine ashabın tamamı tek tek Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna gelerek ona “Esselamu Aleyke Ya Emirelmüminin”diyerek selam verdiler. Böylece Allah Resulü (s.a.a) kendi hayatı döneminde Hz. Ali’nin (a.s) halife olduğuna dair Müslümanlardan şahadet aldı.

    Gadir-i Hum’a Aleni ve Resmi Davet

    Allah Resulü’nün (s.a.a) hac için Mekke’ye gerçekleştirdiği ilk ve son yolculuğunda orada bir müddet ikamet etmesi beklenirken hazret beklenenlerin aksine hac amellerini yaptıktan sonra münadisi Bilal Habeşi’ye halka şöyle duyurmasını emretti: “yarından itibaren sakatlardan başka kimse Mekke’de kalmayacak ve herkes yarın buradan hareket edecek ve belirlenen tarihte Gadir-i Hum’da toplanacaktır!”
    Medine, Mısır, Irak ve Necdlilerin yollarının ayrıldığı ve Cuhfe’den biraz ötede yer alan Gadir-i Hum Allah tarafından seçilmiş bir mekândı. Bu bölge, içinde su kuyusu ve yaşlı ağaçlar barından bir yerdi. Hâlihazırda da Gadir-i Hum, Mekke’ye 220 km. uzaklıkta ve Cuhfe’den Mekke’ye 2 mil uzaklıkta tanınmış bir bölgenin adıdır. Gadir Mescidi ve Emirülmüminin Hz. Ali’nin (a.s) velayet makamına seçildiği mekân günümüzde ziyaretçilerin ibadet ve ziyaret mekânı olarak ziyaret edilmektedir.
    Allah Resulü’nün (s.a.a) 10 yıl sonra Mekke’ye ziyarete gitmesi ve hac amelleri biter bitmez derhal orayı terk etmesi, oradaki Müslümanların ziyaretine gelip sorularını sormalarını beklemeden ayrılması ve ayrıca Müslümanların Gadir-i Hum’da hazır olmalarını emretmesi oldukça dikkat çekici ve Müslümanlar için de merak konusuydu.
    Resulullah’ın (s.a.a) Mekke’den hareket ettiği günün sabahı Peygambere (s.a.a) eşlik eden Müslümanların sayısı 120 binden (başka bir rivayete göre de 180 bin) fazla olduğu tahmin edilmektedir. Hatta kimileri, istikametleri kuzeye olmayan Yemenli Müslümanların da Gadir’e kadar Peygambere (s.a.a) eşlik ettiklerini kaydetmişlerdir.
    Ortamın Hazırlanması ve Hutbenin Detayları
    Gadir-i Hum’u da içine alan bir bölge olan “Keraul Gamim’e” vardıklarında Allah Resulü (s.a.a) yönünü Gadir-i Hum’a çevirdi ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar, Allah’ın davetçisinin çağrısına kulak verin; ben Allah’ın resulüyüm.”
    Aslında bu cümle, önemli bir mesajın iletilmesinin zamanının gelip çattığını bildiriyordu.
    Sonra Allah Resulü (s.a.a) münadisine Müslümanlara şunları duyurmasını emretti: “Cemaatin tamamı burada dursun, önde gidenler geriye dönsünler ve geride kalanlar gelip katılsın” böylece kalabalık cemiyet yavaş yavaş önceden tayin edilen bu yerde bir araya geldi. Yine Allah Resulü (s.a.a) hiç kimsenin orada bulunan ağaçların altına gitmesine izin vermedi.
    Bu emirden sonra bütün binek hayvanları durduruldu, önde gidenler geri döndüler ve bütün Müslümanlar Gadir-i Hum’da durdu ve herkes kendisi için duracak bir yer seçti ve bilahare ortalık sakinleşti.
    Öylesine yakıcı bir sıcak vardı ki Müslümanlar hatta Resul-i Ekrem (s.a.a) bile elbisesinin bir köşesiyle başını kapatmış, bir köşesini de ayaklarının altına sermişti. Bazıları da dayanılmaz çöl sıcağından abalarını ayaklarına sardılar.
    Diğer taraftan Allah Resulü (s.a.a) Selman, Ebuzer ve Mikdad’ı yanına çağırdı ve onlara yaşlı ağaçların olduğu yere gidip orayı hazırlamalarını emretti. Onlar Resulullah’ın (s.a.a) emri üzerine ağaçların altındaki dikenleri temizlediler, rahatsız edici taşları topladılar ve yerlere su dökerek süpürdüler. İki ağaç arasındaki dalların üzerini cemiyetin iki tarafına da eşit olacak ve Allah Resulü’nün (s.a.a) cemaati görecek ve sesini herkesin işitebileceği şekilde örtülerle kapattılar. Tüm bunlara rağmen uzakta kalanların konuşmaları anlamaları ve işitmeleri için Rabia b. Ümeyye b. Halef, Resulullah’ın (s.a.a) sözlerini Müslümanlara tekrar ediyordu.

    Resulullah (s.a.a) ve Emirülmüminin (a.s) Kürsüye Çıkıyor!


    Bekleyişler bitti, ilkönce Resulullah’ın (s.a.a) münadisi ezan okudu ve öğlen namazı cemaatle ikame edildi.
    Cemaat namazından sonra insanlar Resulullah’ın (s.a.a) kürsüye çıkmasını sabırsızlıkla bekliyordu. Resulullah (s.a.a) minbere çıktı ve Emirülmüminin Ali’yi (a.s) yanına çağırdı, ondan minbere çıkmasını ve sağ tarafında durmasını istedi. Resulullah (s.a.a) hutbeye başlamadan önce Emirülmüminin Ali (a.s) bir basamak aşağıda sağ tarafta durdu.
    Allah Resulü (s.a.a) kalabalık cemiyetin sağına soluna baktı ve cemaatin iyice toplanmasını bekledi. Cemaat dinlemeye hazır olduktan sonra Allah Resulü (s.a.a) son kez evrensel ve tarihi “Gadir Hutbesi’ne başladı.

    Kürsüde İki Önemli Girişim


    Hutbe esnasında Resulullah (s.a.a) dikkate değer iki önemli şey yaptı;

    1-Ali b. Ebu Talib’in (a.s) Eli Resulullah’ın (s.a.a) Ellerinde

    Resulullah (s.a.a), konuşmasının başlarında hilafet ve velayet makamının önemine değindi. Ardından Emirülmüninin Ali’nin (a.s) velayet ve hilafeti konusunda en küçük bir şüphe ve soruya mahal vermemek ve bu doğrultuda yapılacak her türlü çalışmaları geçersiz kılmak için ilk önce bu konuya sözlü işaretlerde bulundu. Daha sonra ameli olarak Hz. Ali’nin (a.s) velayet ve hilafetini tüm Müslümanlara duyurdu. Hazret şöyle buyurdu: “Kuran’ın batınını ve tefsirini size ancak elini tutup kaldıracağım kişi bilir ve açıklar.”
    Sonra Allah Resulü (s.a.a) buyruğunu fiili olarak İslam ümmetine gösterdi ve Hz. Ali’nin (a.s) elini tutarak havaya kaldırdı. Bu sırada Emirülmüninin Hz. Ali (a.s) ellerini Resulullah’ın (s.a.a) mübarek yüzüne doğru açtı ve böylece o yüce şahsiyetlerin elleri gökyüzüne doğru yükseldi. Sonra Allah Resulü (s.a.a) Emirülmüminin Ali’yi (a.s) yerinden kaldırdı, öyle ki Hz. Ali’nin (a.s) ayakları Resulullah’ın (s.a.a) dizlerinin hizasına kadar kalktı. Hatta toplanan kalabalık cemaat o güne kadar o iki yüce şahsiyetin kimse tarafından görülmeyen koltukaltındaki beyazlığı gördüler. İşte o halde yüce İslam Peygamberi (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlası/önderi isem Ali’ de onun mevlası/önderidir.”

    2-Kalbi ve Şifahi Biat


    Resulullah’ın (s.a.a) bir diğer icraatı ve girişimi şuydu; orada toplanan kalabalık cemiyetin tek tek biat etmeleri imkânsızdı. Diğer taraftan da insanların çeşitli bahaneler ileri sürerek biatten yüz çevirmeleri ve netice de oradaki biatin her hangi bir lüzum getirmediği gibi birtakım olasılıkların bertaraf edilmesi için Allah Resulü (s.a.a) konuşmasının sonlarında şöyle buyurdu: “Ey Müslümanlar, şu kısıtlı zaman ve kalabalık cemiyetle insanların teker teker biat etmeleri imkânsızdır. O halde hep birlikte benim söyleyeceklerimi tekrar edin ve şöyle deyin: “Biz, Allah tarafından Ali b. Ebu Talib (a.s) ve onun soyundan gelecek imamlar hakkında Allah tarafından bize ilettiğin ilahi emre itaat ediyor ve ona razı oluyoruz, can kulağıyla, dilimiz ve ellerimizle senin bu davetine biat ediyoruz… Kalbimizden, canımızdan, dilimizden, benliğimizden ve ellerimizden bu hususta onlar için bizden biat alınmıştır. Eliyle biat etme imkânı olan etsin, imkânı olmayanlar ise diliyle bu dediklerime ikrar etsin!”
    Görüldüğü gibi daha sonraları çeşitli bahanelerle bu tarihi biat olayı tevil edilip, örtbas edilmesin diye Allah Resulü (s.a.a) Müslümanların söyleyeceği ifade ve cümleleri bizzat kendisi belirliyor. Resulullah’ın (s.a.a) gösterdiği özel gayret, velayet ve hilafet makamının ne kadar önemli olduğunun açık göstergesidir. Resulullah’ın (s.a.a) sözleri bitince Müslümanlar hazretin sözlerini tekrar ederek velayet ve hilafet konusunda umumi bir biate imza attılar.

    Erkeklerin Biati

    Resulullah’ın (s.a.a) hutbesi bittikten sonra kalabalık cemiyet Allah Resulü’ne (s.a.a) ve Emirülmüminin Ali’ye (a.s) doğru akın ettiler ve ellerini onların ellerine koyarak biat ettiler. Müslümanlar hem Resulullah’ı (s.a.a) hem de Emirülmüminin Ali’yi (a.s) tebrik ediyor ve mutluluklarını dile getiriyorlardı. Onların sevinç ve biatine Alla Resulü (s.a.a) şu cümleyle cevap veriyordu: “Bizi tüm âlemlere üstün kılan Allah’a hamd olsun.”
    Tarihin ifade ve ibaresi şöyledir: hutbe sona erdikten sonra Müslümanların “evet, işittik. Allah ve Resulü’nün (s.a.a) emri üzerine canımızla, kalbimizle, elimiz ve dilimizle itaat ediyoruz” sesleri yükseldi. Sonra Allah Resulü (s.a.a) ve Emirülmüminin Ali’nin (s.a.a) etrafına toplandılar ve adeta biat etmek için birbirleriyle kıyasıya yarışıyor ve o hazretlere biat ellerini uzatıyorlardı.
    Umumi biatin daha sağlam yapılması için ve kalabalık cemiyetin biatlerini düzenli bir şekilde yapmaları amacıyla Resulullah (s.a.a) Müslümanlardan iki büyük çadır kurmalarını istedi. Çadırlardan birini kendisine tahsis ederek orada oturdu ve hazret oraya oturduktan sonra Müslümanların etrafına toplanmalarını emretti.
    Daha sonra Müslümanlar kalabalık gruplar halinde Resulullah’ın (s.a.a) oturduğu çadıra gelerek hazrete biat ediyor ve tebriklerini dile getiriyorlardı. Daha sonra da Emirülmüminin Ali’nin (a.s) içinde oturduğu çadıra giderek hazrete “Emirülmüminin” diye selam veriyor ve biat ederek bu yüce makamdan dolayı onu tebrik ediyorlardı.
    Dikkate değere ve ilgi çekici husus şuydu: Hiçbir savaş zaferinde ve diğer münasebetlerde hatta Mekke’nin fethinde bile Allah Resulü’nün (s.a.a) “Beni tebrik edin, beni tebrik edin! Çünkü Allah, beni nübüvvete Ehlibeyt’imi ise imamet makamına mahsus kılmıştır” cümlelerini sürekli tekrarladığı işitilmiş ve nakledilmiş değildir. Gadir-i Hum günü Resulullah (s.a.a) bu cümleleri sık sık tekrarlıyordu.
    Resulullah’ın (s.a.a) bu hassasiyeti ve tutumu büyük bir fethin, küfür ve nifak cephesinin bozguna uğratılmasının belirtisidir. Biat merasimi üç gün boyunca görkemli bir şekilde devam etti ve bu süre içinde Allah Resulü (s.a.a) Gadir-i Hum’da ikamet etti.
    Burada çarpıcı tarihi bir olaya değinmek çok yerinde olacaktır;
    Gadir-i Hum’da Emirülmüminin Ali’ye (a.s) ilk biat edenler ve bu işte kendilerini diğerlerinden öne geçirenler herkesten önce biatlerini bozup, ahitlerini ayaklar altına atan kimselerdi. Biatlerini bozan asiler şunlardı: Ebubekir, Ömer, Osman, Talha ve Zübeyr. Bu şahsılar Resulullah’tan (s.a.a) sonra birbiri ardınca Emirülmüminin Ali’nin (a.s) karşısına dikilerek Gadir’deki ahitlerini unutarak biatlerini bozdular.
    Daha ilginç olanı ise Ömer’in biatten sonra şu cümleleri söylemesiydi: “İftihar duy ve bu makam sana mübarek olsun ey Ebu Talib’in oğlu! Ne mutlu sana ki bugün hem benim hem de tüm mümin erkek ve kadınların mevlası oldun!”
    İkiyüzlü ve bozguncuların gerçek çehresini bir kez daha ortaya çıkaran diğer bir olay şuydu; Resulullah’ın (s.a.a) emrinden sonra oradaki bütün Müslümanlar soru sorup itiraz etmeden Emirülmüminin Ali’ye (a.s) biat ediyorlardı ancak kendilerini herkesten daha öne atıp biat eden Ebubekir ve Ömer biatten önce itiraz edercesine: “Acaba bu emir Allah tarafından mı yoksa onun Resulü’nden taraf mı gelmiştir? dediklerinde Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bu emir, Allah ve Onun Resulü (s.a.a) tarafındandır” buyurdu ve ekledi: Ali’nin Allah ve Resulü (s.a.a) tarafından Emirülmüminin/önder olması haktır.”

    Kadınların Biati

    Resulullah’ın (s.a.a) emri üzerine biat için su kabı hazırlandı ve ortaya bir perde çekildi. Su kabının yarısı perdenin bir tarafında diğer yarısı da öteki tarafta kalacak şekilde ortaya bırakıldı. Kadınlar ellerini su kabının bir yarısına Emirülmüminin Ali’de (a.s) diğer yarısına koydu. Böylece kadınlar da bu umumi biatte üzerlerine düşen sorumluluklarını yerine getirdiler.
    Yine Resulullah’ın (s.a.a) emri üzerine kadınlar da o hazrete tebrik arz ettiler, Resulullah (s.a.a) bu hususta eşlerini daha çok ikaz etti ve biate herkesten fazla önem vermelerini emretti.
    Tarihin eşsiz kadını Hz. Fatımatü’z-Zehra (s.a) da büyük Gadir Hum olayında hazırdı. Aynı şekilde Resulullah’ın (s.a.a) bütün eşleri de bu önemli tarihi merasime katılanlar arasında yer almaktaydılar.

    Sihab İmamesi/Sarığı

    Bu biat merasiminde Resulullah (s.a.a) adı “Sihab” olan imamesini iftihar tacı olara Emirülmüminin Ali’nin (a.s) mübarek başına koydu. İmamenin son ucunu Ali’nin (a.s) omzuna attı ve şöyle buyurdu: “İmame, Arap’ın tacıdır.”
    Emirülmüminin Ali’de (a.s) bu hususta şöyle buyuruyor: “Resulullah (s.a.a) Gadir-i Hum günü başıma bir imame koydu, imamenin bir tarafını omzuma attı ve şöyle buyurdu: Allah-u Teâlâ Bedir ve Huneyn’de savaşlarında başlarında böyle imameleri olan melekleriyle bana yardım etti.”

    Gadir-i Hum Şiiri

    Heyecan verici ve görkemli Gadir-i Hum merasimine Hassan b. Sabit’in okuduğu muhteşem şiiri ayrı bir heyecan kattı. Hassan, Resulullah’a: Ey Allah’ın Resulü (s.a.a)! Bu önemli gün anısına Ali b. Eu Talib (a.s) hakkında bir şiir okumama müsaade eder misiniz?!” diye arz etti.
    Resulullah (s.a.a): “Oku, Allah’ın bereketiyle” buyurdu. Bunun üzerine Hassan şöyle dedi: “Ey Kureyşin büyükleri! Resulullah’ın (s.a.a) izni ve şahadetiyle sözlerimi dinleyin!
    Sonra orada şiirini okudu ve bu şiir Gadir-i Hum adına tarihi bir belge ve kalıcı bir kanıt olarak kayıtlara geçti. Biz de bu kutlu münasebet anısına şiiri sizlerle paylaşıyoruz:
    “Bilmediniz mi peygamberiniz Muhammed (s.a.a) Hum ağaçları yanında durdu nidaya:
    Cebrail getirmiştir rabbi katından; sen güvendesin o halde gevşeklik etme ve ilet onlara rablerinin indirdiğini.
    Eğer iletmezsen rabbinin emrini, çekinirsen insanlardan ve korkarsan düşmanlardan o zaman ilahlarından geleni iletmiş sayılmazsın!
    Sonra kaldırdı Ali'nin sağ elini, yükseltti sesini;
    İçinizden sözümü ezberleyip, unutmayan her kimin mevlası isem, benden sonra Ali'dir onun mevlası.
    Ben Ali'nin velayetine razı oldum ancak!
    O halde ya Rabbi! Dost ol Ali'ye dost olana! Düşman kesil ona düşmanlık edene!
    Ya Rabbi, dolunay misali karanlıkları aydınlatan imamlarına yardım edenlere yardım et!
    Ve ey Rabbim, Ali'yi küçük düşüreni küçült; hesap günü için durduklarında kendin cezalandır onları!”
    İşte burada Resulullah (s.a.a) sağ eliyle Ali’nin (a.s) ellerini tutarak havaya kaldırdı ve yüksek bir sesle şöyle buyurdu: “İçinizden sözlerimi hafızasında saklayıp unutmayan kimin mevlası isem benden sonra da Ali onun mevlasıdır.-ben sadece- kendimden sonra onun velayet ve hilafetine razıyım. Ya Rabbi! Ali’yi seveni sende sev ve ona düşmanlık edene ona düşman ol! Ya Rabbi! Karınlık gecelerde dolunay misali ışık saçan hidayet edici bir imama yardım edenlere yardım et! Allah’ım, onu küçük düşürenleri küçük düşür ve kıyamet günü hesap vermek için kalktıklarında kendin cezalandır!”

    Cebrail (a.s), Gadir-i Hum’da

    Resulullah’ın (s.a.a) hutbesinden sonra vuku bulan ve hücceti herkese tamamlayan olaylardan biri de etrafa hoş kokular saçan oldukça güzel görünümlü bir adamın belirmesiydi. O, Müslümanların yanında durmuş, şöyle diyordu: “Allah’a and olsun ki böylesine bir günü asla görmedim. (Resulullah) ne kadar da amcasının oğluna (biat)i vurguladı ve onun için Müslümanlardan ahit aldı ve bu ahdi ancak Allah’ı ve Resulü’nü inkâr edenden başkası bozmaz. Onun ahdini bozanın vay haline!”
    Burada Ömer, Resulullah’ın (s.a.a) yanına gelerek şöyle dedi: “Bu adamın ne dediğini işittin mi?” Resulullah (s.a.a): “Onu tanıdın mı?” diye sorunca “Hayır, tanımadım” dedi Ömer. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “O, Ruhu’l Emin; Cebrail’di. Dikkat et bu ahdi bozmayasın, eğer bunu yaparsan Allah, Resulü, melekler ve müminler senden beraat ederler.”

    Gadir-i Hum Olayı İlahi Bir Emirdir!


    Haris Fehri vakası, Gadir-i Hum’da mucizevî bir olay olarak tarih kayıtlarına işlendi. Haris Fehri, üçüncü günün son saatlerinde yanına 12 kişi alarak Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna geldi ve şöyle arz etti: “Sana üç soru sormak istiyorum: Allah’ın birliğine şahadet ve kendi peygamberliğini Rabbinden mi getirdin yoksa kendinden mi? Acaba namaz, zekât, hac ve cihadı Allah katından mı getirdin yoksa bunlar kendinden midir? Acaba hakkında “Ben kimin mevlası isem Ali’de onun mevlasıdır” dediğin Ebu Talib oğlu Ali’nin velayeti/önderliğini Allah tarafından mı bildirdin yoksa kendinde mi söyledin?”
    Allah Resulü (s.a.a) onu her üç sorusuna da şu cevabı verdi: “Allah bunu bana vahyetmiştir, benimle Allah arasındaki vasıta Cebrail’dir. Ben Allah’ın mesajının açıklayıcısıyım ve onun izni olmadan hiçbir haberi bildirmem.”
    Haris şöyle dedi: “Allah’ım, eğer Muhammed’in (s.a.a) dedikleri hak ve senin tarafından ise üzerimize gökyüzünden taşlar yağdır veya elim bir azapla bizi cezalandır!”
    Haris, sözlerini bitirip yoluna devam etmeye başlamıştı ki aniden gökyüzünden kafasına bir taş düştü. Taş, Haris’in başından girip makatından çıktı ve oracıkta can verdi. Bir başka rivayete göre: gökyüzünde katı bir bulut belirdi ve şimşekler çakmaya başladı. Bulutlardan çıkan bir yıldırım Haris ve yanındaki 12 kişiyi yakıp küle çevirdi.
    Bu olaydan sonra “İsteyen biri, istedi gelip çatacak azabı. O azabı ki kâfirlerin başından defedecek yok.” (Maaric-1-2. Ayetler) ayeteri indi. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) ashabına: “acaba gördünüz ve işittiniz mi?” buyurunca ashap, “evet, gördük ve işittik” diye şahadet etti.
    Bu olaya şahit olan Müslümanlar Gadir-i Hum vakasının vahye dayalı ilahi bir emir olduğunu anladılar.

    Gadir-i Hum Merasiminin Bitişi

    Böylece üç gün devam eden tarihi Gadir-i Hum biati sona erdi ve o günler “Eyyamul Velayet/Velayet günleri” olarak zihinlere işlendi. Arap kabileleri ve grupları, Peygamberleriyle vedalaşıp, onun hak vasisine biat edip tanıdıktan sonra büyük bir İslami maarif birikimiyle kendi vatanlarına doğru hareket ettiler. Bu tarihi olaydan sonra Allah Resulü’de (s.a.a) Medine’nin yolunu tuttu. Gadir-i Hum vakası kısa bir zamanda şehirlere yayıldı ve tüm İslam toprakları bu haberi işitti. Böylece hikmet sahibi yüce Allah hüccetini tüm Müslümanlara tamamlamış oldu.

    Bizleri Ali b. Ebu Talib (a.s) ve onun soyundan olan imamların (a.s) velayetine sarılıp, bağlanan kullarından kılan Allah’a hamd olsun!


    Kaynaklar:
    -Biharul Envar
    -ez-Zeria
    -Ravzatul Vaizin
    -el-İhticac
    -el-Yakin
    -el-Adedul Kaviyye
    -et-Tahsin
    -es-Sıratul Mustakim
    -Nehcul İman
    -el-İkbal
    -İsbatul Hudat
    -Keşful Muhim
    -Esrar-i Gadir

    #2
    Ynt: Velayet Bayramı Gadiri Hum

    Allah razi olsun ondortmasum kardesim.Uzun zamandir göremiyorduk sizi umarim bundan sonra bu kadar uzun süreli uzak kalmazsiniz sitemizden.

    Yorum


      #3
      Ynt: Velayet Bayramı Gadiri Hum



      Bu yazı Üstâd Hizbullah HAKVERDİ‘nin Aşura Kültürü’nün İmam Humeyni’deki Tecellileri isimli kitabından iktibas edilmiştir.

      “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler (nankörler) topluluğuna hidayet etmez!” [Maide(5): 67]

      Veda Haccı dönüşünde, Cuhfe mevkiinde ve Ğadir-i Hum vadisinde nazil olan bu ayet-i kerime üzerine, Resullulah (sav), dağınık halde bulunan yüzbinin üzerindeki sahabe topluluğunu toplayarak bir hutbe irâd etmiştir . Ğadir-i Hum günü denen ve Ehl-i Beyt tarafından bayram olarak kabul edilen bu günde, Resul-ü Ekrem (as), ezcümle şöyle buyurmuştur:

      “… Sizin mevlanız (veliniz) kimdir? Eshabı ise; ‘Bizim velilerimiz Allah ve Resulü’dür!’ diye cevap verdi. Peygamberimiz (as) de: ‘Ey insanlar’. Benim, mü’minlere öz nefislerinden önce geldiğimi!… biliyorsunuz, değil mi?…’ diye sordu. Onlar: ‘Evet!’ dediler.. Bunun üzerine, Resul-ü Ekrem (as), Hz. Ali (as)’nin elinden tutup: ‘İşte, ben kimin mevlası isem, Ali de O’nun ‘mevlası ‘dır! Allah ‘ım!; ona dost olana dost ol!.. Düşman olana da düşman ol!… Ona yardım edene yardım et!…’ diyerek, Allah’a yalvardı. Ömer bin Hattab, Hz. Ali ile karşılaşınca: ‘Ey İbn-i Ebi Talib! Ne mutlu sana!… Sen, sabahladığında da, akşamladığında da erkek ve kadın bütün mü’minlerin mevlasısın!’ diyerek onu (Hz. Ali’yi) kutladı!“…[*] …
      Yüzbinden fazla büyük bir topluluğun huzurunda irâd edilen ve eşi ender bir mütevatir haber olan bu mübarek hadis-i şerif, maalesef ümmetin çok büyük kesimi tarafından göz ardı edilmiş, hiç değilse te’vil yoluyla gerçek anlamından ve mecrasından saptırılmaya çalışılmıştır. [**]

      [**]“Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da, gerçekten biziz!” [Hicr(15): 9] Ayet-i kerimesi ile, tahriften korunmuş bulunan Yüce Kur’an-ı Kerim’in bir kısım ayetleri, zaman zaman bazı zevat tarafından (bilerek veya bilmeyerek) mana / anlam tahrifine (te’vil yoluyla) uğramış, bundan dolayı da korunmuş olan Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetleri, ya anlaşılmayan-muğlak-mübhem duruma getirilmiş, ya da tam ters ve yanlış istikamete çevrilmiştir…
      “Mevedded, Velayet, Tathir, Kıyam, Kevser, Emanet, Ulu’l-Emr, Eimme-i Hûda” gibi.. daha bir çok ayetler, bunun küçük birer örnekleridir… Hatta, bir kısmını, Resul-ü Ekrem (sav) doğrudan doğruya tefsir ettiği ve ‘Bu ayet, şu konu hakkındadır!’ dediği ve bunu da ısrarla belirttiği halde, yine de kastedilen İlâhî anlamı kabule bazı insanlar (o da önde gelen bir kısım ulema) bir türlü yanaşmamış, değişik taktiklerle ve mantık oyunlarıyla, yanlış yolda yürümeye devam etmişlerdir…
      “De ki: Eğer siz, Allah’ı seviyorsanız, bana ittiba edin. Ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret etsin! Allah Ğafur’dur, Rahim’dir. De ki: Allah’a ve Resulü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah, kâfirleri (nankörleri) sevmez!” [Al-i lmran(3): 31-32];
      “Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için, kendi işlerinde (bile) seçim hakları yoktur…” (Ahzab: 36); “…Peygamber size ne verirse artık onu alın; sizi neden nehyederse, ondan uzak durun!…” (Haşr: 7) gibi.. nice ayet-i kerimeler, o kadar ikaz ettiği ve tehditlerde bulunduğu halde!…

      —[*]Tirmizî: Menakib/19; (Terc): 6/267; îbn-i Mâce: Mukaddime/11; (Terc); 1/197,210; Keşf ül-Hafa: 2/274; Müsned-i Ahmed: 1/84, 118, 119, 152, 321; 4/281, 368, 370, 372; 5/347, 366, 419; Dürr’ül Mensur: 2/293; İbn-i Kesir: 12/6525; 13/7100; Mefatih’ul-Ğayb (terc): 9/157; İslam Tarihi (A: Koksal): 10/313;…
      www.islamidavet.com
      Gadr-i Hum Bayramı İslam Ümmetine Mübarek olsun.
      Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
      Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

      Yorum


        #4
        Ynt: Velayet Bayramı Gadiri Hum

        amin cümlemize. bu gzel paylaşımlar için Allah razı olsun

        Yorum

        YUKARI ÇIK
        Çalışıyor...
        X