İnsanlık aleminde, ilim ufuklarının tamamen kararmış olduğu bir zamanda, pek fakir ve güçsüz görünen İslam topluluklarının, orijinal bir medeniyet ortaya koyabilmelerinin sebebi neydi? Beşer hayat ve düşünüşünü çok derinden etkileyen bu tarihi-sosyal hadise, karakter itibariyle nasıl bir özellik arzetmekteydi?
Maddi ve manevi kültür olgularıyla, ilmi disiplinlere dayanan İslam medeniyeti, hiç şüphesiz ki, "ilim medeniyeti" karakteri arzetmektedir. İlim ise, "ilmi düşünce" ve "ilmi araştırma metodu" demektir. İlmin ve tekniğin kaynağı, bu metottur. İşte bütün insanlığın, gelişmesi için çağlar boyu muhtaç olduğu "bilimin aracı" budur. İslam alimleri, bu "bilimsel metodoloji"yi uygulayarak; bugün de hayretle karşılanacak sonuçlar elde ettiler.
Şurası kesindir ki, İslam ilminin önemi; göz kamaştırıcı sonuçlarından ziyade; kullandığı "ilmi düşünce metodu"; yani "ilmi düşünce prensipleri"nden ileri gelmektedir. İslam medeniyetinin gelişme ve yükselişinin ana kaynağı; pozitif çalışma alışkanlığı ve düşünce olgunluğudur. İslam medeniyetinin sırrı, buradadır. İslam medeniyetinin, ortaya koyduğu "ilmi metodoloji"; bugün kullandığımız, yarın da kullanmaya muhtaç olduğumuz usuller ve metotlardır.
İnsanlığın, teknik imkanlardan mahrum olduğu ilkel bir çağda; mekanik aletlerin icadı ve en basitinden bir saatin yapılması, son derece önemlidir. Çünkü bu makineler, daha önce misli yapılmış şeyler değildir. Astronomik aletler, yine öyle... Ancak, o günkü saat veya başka bir makine, bugünkü elektronik makineler karşısında elbette basit birşey kalır. O halde İslam medeniyetinin büyüklüğü, nereden gelmektedir? Şuradan: Çünkü, o çağlarda saati yapan düşünce, sadece saati değil, bütün mekanik harikaları ortaya çıkaran ilmi prensipleri ve araştırma metotlarını kullanıyordu.
İslam ilim medeniyetinin ürünü olan "ilmi düşünüş" ve "ilmi zihniyet"i; İslam öncesi veya çağdaşı hiçbir medeniyette görmek mümkün değildir. O gün beşer alemi; ilmi tavır ve hareket şekillerinden, tamamen mahrum bulunmaktaydı. İslam medeniyeti ile çağdaş olan Hıristiyan-Avrupa; skolastik zihniyet içinde bocalamaktaydı. "Judeo-Grek-Hıristiyan" sacayağına dayanan Batı, akıl dahil bütün bilgi vasıtalarını inkar etmekteydi. Maddenin, fiziki-kimyevi değişimini, gök cisimlerini, hastalıkları ve bütün sosyal hadiseleri, "sihirli bir takım kuvvetler"e bağlamakta ve "sahihliği kaybolmuş İncil"e havale etmekteydi.
Maddi ve manevi kültür olgularıyla, ilmi disiplinlere dayanan İslam medeniyeti, hiç şüphesiz ki, "ilim medeniyeti" karakteri arzetmektedir. İlim ise, "ilmi düşünce" ve "ilmi araştırma metodu" demektir. İlmin ve tekniğin kaynağı, bu metottur. İşte bütün insanlığın, gelişmesi için çağlar boyu muhtaç olduğu "bilimin aracı" budur. İslam alimleri, bu "bilimsel metodoloji"yi uygulayarak; bugün de hayretle karşılanacak sonuçlar elde ettiler.
Şurası kesindir ki, İslam ilminin önemi; göz kamaştırıcı sonuçlarından ziyade; kullandığı "ilmi düşünce metodu"; yani "ilmi düşünce prensipleri"nden ileri gelmektedir. İslam medeniyetinin gelişme ve yükselişinin ana kaynağı; pozitif çalışma alışkanlığı ve düşünce olgunluğudur. İslam medeniyetinin sırrı, buradadır. İslam medeniyetinin, ortaya koyduğu "ilmi metodoloji"; bugün kullandığımız, yarın da kullanmaya muhtaç olduğumuz usuller ve metotlardır.
İnsanlığın, teknik imkanlardan mahrum olduğu ilkel bir çağda; mekanik aletlerin icadı ve en basitinden bir saatin yapılması, son derece önemlidir. Çünkü bu makineler, daha önce misli yapılmış şeyler değildir. Astronomik aletler, yine öyle... Ancak, o günkü saat veya başka bir makine, bugünkü elektronik makineler karşısında elbette basit birşey kalır. O halde İslam medeniyetinin büyüklüğü, nereden gelmektedir? Şuradan: Çünkü, o çağlarda saati yapan düşünce, sadece saati değil, bütün mekanik harikaları ortaya çıkaran ilmi prensipleri ve araştırma metotlarını kullanıyordu.
İslam ilim medeniyetinin ürünü olan "ilmi düşünüş" ve "ilmi zihniyet"i; İslam öncesi veya çağdaşı hiçbir medeniyette görmek mümkün değildir. O gün beşer alemi; ilmi tavır ve hareket şekillerinden, tamamen mahrum bulunmaktaydı. İslam medeniyeti ile çağdaş olan Hıristiyan-Avrupa; skolastik zihniyet içinde bocalamaktaydı. "Judeo-Grek-Hıristiyan" sacayağına dayanan Batı, akıl dahil bütün bilgi vasıtalarını inkar etmekteydi. Maddenin, fiziki-kimyevi değişimini, gök cisimlerini, hastalıkları ve bütün sosyal hadiseleri, "sihirli bir takım kuvvetler"e bağlamakta ve "sahihliği kaybolmuş İncil"e havale etmekteydi.
Yorum