Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

    a) Taberî, hicrî otuz beşinci yılın olaylarının başında şu rivayeti nakleder:

    Seyf Atiyye'den ve o da Yezid Fak'asî'den şöyle nakleder: Yemen'in Sen'a ahalisinden Yahudi Abdullah b. Saba siyah bir kadının oğlu olup Osman'ın hilâfeti döneminde Müslüman olmuş ve insanları saptırmak için uzun yolculuklar yapmıştır. İlk önce Hicaz'a, sonra Basra'ya, oradan Kûfe'ye ve sonra da Şam'a gitmiştir. Fakat Şam ahalisi sözlerini kabul etmeyerek onu şehirden kovmuştur!

    Abdullah sonunda Mısır'a gidip oraya yerleşmek zorunda kaldı. O, Mısır'da toplantılar düzenleyerek halka karışıyor, onlarla konuşup şu konuları aktarıyordu: Hz. İsa'nın (a.s) döneceğine inandıkları hâlde Muhammed'in döneceğini inkâr eden insanlara şaşırıyorum. Oysa Allah Tealâ buyuruyor ki: Hiç şüphesiz, sana Kur'ân'ı farz kılan, seni dönülecek yere elbette döndürecektir. Ve Muhammed bu ricat ve dönüşe İsa'dan daha lâyıktır. İnsanlar da onun sözünü kabul ettiler. Böylece İbn Saba oturup hakkında konuşmaları için ricat meselesini insanların arasında söz konusu etti. Bir müddet sonra İbn Saba şu meseleyi söz konusu ediyor: "Bin tane peygamber gelmiştir ve her birinin vasisi vardı; Ali de Muhammed'in vasisidir!" Daha sonra sözlerini şöyle tamamlıyor: Muhammed peygamberlerin, Ali de vasilerin sonuncusudur. Peygamber'in vasiyetini dinlemeyip Resulullah'ın vasisi Ali'ye saldırarak haksız olarak ümmetin başına geçen kimseden daha zalim kim var?!" Sonra diyor ki: "Osman haksız olarak hükümete geçti. Resulullah'ın vasisi burada hazır olan Ali'dir. O hâlde kıyam ederek bunu herkese duyurun ve insanları uyandırın. Bu harekette marufu emretme ve münkerden sakındırma hususunda ilk önce başınızdakileri eleştirin ki halk size meyletsin; o zaman onları istediğiniz hedefe yönlendirin!" Abdullah b. Saba daha sonra her tarafa temsilciler gönderdi ve İslâm topraklarının köşe bucağında üzerinden fesat kokusu gelen herkese mektuplar yazdı. Onlar da gizli bir şekilde onun hedefini izlediklerini söyleyerek marufu emretme ve münkerden sakındırma adı altında ülkenin dört bir yanına mektuplar yazarak başlarındakilerin kötülükleriyle çirkin hareketlerini onlara anlattılar. Fikirdaşları da aynı işi yaptılar; böylece herkes kendi şehrinde yaptıklarını diğer şehirlere haber verdi, onlar da bu haberleri insanlara okudular. Nihayet bu haberler Medine'ye ulaşarak her tarafta yayıldı. Onlar bu can ve başla çalışmalarında hedeflerinin ne olduğunu söylemiyorlardı. İnsanlara söyledikleriyle içlerinde olanlar arasında çok büyük bir fark vardı!

    Sonunda Medine halkı dışında herkes durumlarının diğer şehirlerin halkının durumundan daha iyi olduğuna inandı. Diğer şehirlerin haberleri Medine'ye ulaşınca Medine halkı buna inanmayarak "Biz böyle bir emniyet ve huzur içindeyken diğer şehirlerin insanları bu kadar azap mı çekiyor?" dediler. Öyle ki sonunda Medine halkının Osman'ın yanına giderek şöyle dediklerini yazarlar: "Ey Emirü'l-Mü-minin! İnsanlardan bize ulaşan sana da ulaştı mı?" Osman, "Hayır vallahi!" dedi, "halkın emniyet ve rahatlığı hakkında iyi haberlerden başka bir şey duymadım." Onlar, "Ama bize ulaştı." Dediler ve sonra bildiklerini Osman'a söylediler. Osman dedi ki: "Siz her zaman benim yanımdaydınız, müminlerin yar ve yardımcısısınız; ne yapmamı istersiniz?" Onlar, "Bizce güvenilir adamlarını diğer şehirlerde olup bitenleri sana getirmeleri için oralara göndermelisin." dediler. Osman onların önerisini yerine getirmek için Osman b. Mesleme'yi çağırarak Kûfe'ye, Usame b. Zeyd'i Basra'ya, Ammar b. Yasir'i Mısır'a, Abdullah b. Ömer'i Şam'a ve önde gelen diğerlerini diğer yerlere gönderdi. Bu elçiler gönderildikleri şehirlerde görevlerini yerine getirdikten sonra Ammar Yasir'den önce Medine'ye dönerek, kavmin ileri gelenlerinin veya avam halkın söylediği endişelendirici bir şeyle karşılaşmadıklarını söylediler! Hepsi görüş birliği içerisinde işlerin Müslümanların istedikleri gibi gittiğini ve yalnızca adaleti uygulamada valilerin sertlik gösterdiklerini haber verdiler. Halk uzun bir zaman Ammar'ın gelmesini bekledi; öyle ki sonunda onun öldüğünü veya öldürüldüğünü sandılar!

    Fakat Abdullah b. Sa'd b. Serh'in mektubu Ammar'ın durumunu açıklığa kavuşturarak onları bu endişeden kurtardı. Abdullah mektubunda şöyle yazmıştır: "Mısır halkından bir grup Ammar'ın etrafına toplanmış, onu kendilerine yaklaştırarak onunla yakın ilişkiler kurmuştur. Ammar'ın etrafında toplananların arasında Abdullah b. Sevda, Halid b. Mulcem, Sevdan b. Hemran, Kenane b. Buşr gibi kimseler göze çarpmaktadır...!"

    Yorum


      #17
      Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

      b) Zehebî de hicrî otuz beşinci yılın olaylarında sözünün başlangıcında Seyf'ten şu iki rivayeti nakleder:
      Tarihu'l-İslâm, Zehebî, c.2, s.122-128.


      1- Seyf b. Ömer, Atiyye'den, o da Yezid Fek'asî'den şöyle rivayet eder:

      İbn Sevda Mısır'a gidince bir müddet Kenane b. Buşr'un ve bir müddet de Sevdan b. Hemran'ın yanında ve sonunda da Gafikî'nin yanında kaldı. Gafikî'den cesaret alarak onunla konuştu. Gafikî sonra onu Halid b. Mulcem'in, Abdullah b. Rezin'in ve onun fikirdaşlarının yanına götürdü. İbn Saba onunla da konuştu, fakat vasiyet konusunda onların kendisiyle aynı düşünmediklerini gördü...

      Yorum


        #18
        Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

        2- Zehebî, Ammar Yasir'in Mısır'a gidişini Seyf'in dilinden şöyle nakleder:

        Seyf, Mubeşşir'den, o da Sehl b. Yusuf'tan ve o da Muhammed b. Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan şöyle nakleder: Ammar Yasir, Mısır'a gitti. Babam onun gelişini haber aldı. Ammar'ın geldiğini söylediklerinde beni onun yanına gönderdi. Ben Ammar'ın yanına giderek görevimi yerine getirdim. Başında eski ve kirli bir sarık olan Ammar kalkarak benimle birlikte babamın yanına geldi. Sa'd, Ammar'ı görünce dedi ki: "Yazıklar olsun sana ey Eba Yekzan! Sen bizim yanımızda iyi bir kişi olarak meşhurdun; şimdi ne oldu ki Müslümanlar arasında fitne ve fesat çıkarmak için çalıştığını ve onları Emirü'l-Müminin Osman'a karşı ayaklanmaları için tahrik ettiğini

        duyuyorum; sen aklını mı kaçırdın?!" Ammar, Sa'd'ın bu sözlerini duyunca öfkeyle başındaki sarığını çıkararak yere vurup, "Ben başımdan sarığımı çıkardığım gibi Osman'ı hilâfetten aldım!" dedi. Sa'd rica ederek şöyle dedi: "Yazıklar olsun sana! Yaşlanıp kemiklerinin içi boşalınca ve hayatının sonunda İslâm'ın kaydından kurtularak hiç azığın olmadan dinden mi çıktın?!" Ammar öfkeyle yerinden kalkarak Sa'd'a sırt dönüp giderken

        şöyle dedi: "Sa'd'ın vesvesesinden Allah'a sığınırım." Sa'd, Ammar'a cevaben Kur'ân'ın, "Haberin olsun, onlar fitnenin (tâ) içine düşmüşlerdir." ayetini okuduktan sonra dedi ki: "Allah'ım! Osman'ın sabır ve merhametinin mükâfatı olarak kendi yanında onun yüceliğini artır!" Ammar dışarı çıkınca Sa'd bana dönerek öyle şiddetli bir şekilde ağladı ki göz yaşları sakalını ıslattı. Sonra dedi ki: "Fitne selinden kurtulan kimdir?!" Oğlum, Ammar'dan duyduklarını hiç kimseye söyleme, onları kendi içinde tut. Çünkü ben halkın onu bahane ederek diğerlerine ulaştırıp fitne yaratmalarından korkuyorum. Oysa Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Yaşlılık nedeniyle cahilliğe ve düşüncesizliğe düşmesi dışında daima hak Ammar'ladır!" Şimdi o zaman ulaşmış, yaşlılık belirtileri ortaya çıkmış cahil ve akılsız olmuştur!" Osman'a karşı kıyam edenlerden diğer biri de Muhammed b. Ebu Bekir'di. Salim b. Abdullah'tan Muhammed b. Ebu Bekir'in neden kıyam ettiğini sorduklarında onun şöyle cevap verdiğini anlatırlar: "Onun kıyam etmesine öfkesi ve hırsı sebep oldu. Bundan önce onun İslâm'da bir makamı ve mevkisi vardı. Fakat diğerleri onu aldattılar; o da tamahına kurban oldu. Onun hükümette bir hakkı vardı; ama Osman onu bu haktan mahrum etti."


        Yorum


          #19
          Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

          c) Taberî de hicretin otuzuncu yılı olaylarında Ebuzer Gıfârî hakkında şöyle yazar: Tarih-i Taberî, Avrupa baskısı, c.1, s.2858-2859.

          Seyf Atiyye'den, o da Yezid Fek'asî'den İbn Sevda'nın Şam'a gittiğinde Ebuzer'le görüşerek ona şöyle dediğini nakleder: "Ey Ebuzer! Mal, "Allah'ın malıdır!" diyen Muaviye'nin sözüne şaşırmıyor musun?! Elbette ki her şey Allah'ındır. Fakat o bu sözüyle Müslümanları mal ve servetlerinden uzak tutarak her şeyi kendine almaya çalışmaktadır!" Ebuzer, İbn Sevda'nın bu sözünü duyunca Muaviye'nin yanına giderek, "Ne hakla Müslümanların malını kendi malın bilmektesin?!" dedi. Muaviye dedi ki: "Ey Ebuzer! Allah sana merhamet etsin. Biz Allah'ın kulları değil miyiz? Mal ve servet Allah'ın mal ve serveti, varlıklar O'nun varlıkları ve emir de O'nun emri değil midir?" Ebuzer, "Öyleyse artık o sözleri tekrarlama!" dedi. Muaviye, "Ben, mal, Allah'ın malı değildir demeyeceğim, aksine mal Müslümanlara aittir, diyeceğim." dedi. Ebu Derda da İbn Sevda'yla görüşmesinde ona dedi ki: "Sen kim oluyorsun; vallahi ben senin bir Yahudi olduğunu sanıyorum!" Ubade b. Samit de İbn Sevda'yla görüşünce onun yakasını tutarak çeke çeke Muaviye'nin yanına götürüp, "Vallahi! Ebuzer'i sana gönderen budur!" dedi. Ebuzer, Şam'da Abdullah b. Saba'yla görüştükten sonra birtakım tebliğlerde bulundu.

          Bu cümleden şöyle diyordu:

          "Ey güçlüler! Zavallılarla eşitliği gözetin. Altın ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar ise, onlara da acıklı bir azabı müjdele. Bunların üzerlerinin cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak." Ebuzer sürekli bu sözleri tekrarlıyordu. Nihayet fakirlerle zayıfları aldatarak kendi safına geçirdi ve onlar da zenginlere karşı aynı sözleri söyleyerek onları mallarını infak etmeye mecbur ettiler. Sonunda zenginler usanarak Muaviye'ye şikâyete gittiler. O da Osman'a bir mektup yazarak: "Ebuzer beni zor bir duruma düşürdü ve şöyle şöyle etti!" dedi. Osman, Muaviye'ye şöyle cevap yazdı: "Fitne yavaş yavaş baş gösterdi, çok geçmeden tüm çehresini meydana koyacaktır. O hâlde sen bu irinli yaranın başını açma! Ebuzer'e yol azığı vererek bir kılavuzla birlikte bana gönder. Elinden gel diğince ona yumuşak davran, halkı da yatıştır; böyle yapacak olursan işleri ele almış olursun." Bunun üzerine Muaviye, bir kılavuzla Ebuzer'i Medine'ye gönderdi. Ebuzer Medine'ye ulaşıp Medine'nin sınırının Sel' bölgesine ulaştığını görünce, "Medine halkını hikâyelerde söylenen hesapsız savaşlar ve can yakıcı savaşlarla müjdele!" dedi. Osman'ın yanına gittiğinde halife ona şöyle sordu: "Ey Ebuzer! Şamlılara ne yaptın ki sözlerinden usandılar?!"

          Ebuzer olup bitenleri Osman'a anlatarak, "Mal, Allah'ın malıdır." diye söylenmesi ve yine zenginlerin bütün malları kendi yanlarında toplamaları doğru değil!" dedi. Osman dedi ki: "Gerekeni emretmek, insanları takvalı olmaya ve sakınmaya veya insanları çalışmaya ve orta yolu tutmaya davet etmek benim vazifemdir." Ebuzer, "O hâlde müsaade et de Medine'den dışarı çıkayım. Çünkü Medine artık benim kalacağım yer değil!" dedi. Osman, "Medine'den çıkınca bundan daha kötüsünü yapmayacak mısın?!" dedi. Ebuzer şöyle cevap verdi: "Resulullah (s.a.a) Medine evleri Sel'a ulaştığında bana oradan çıkmamı emretti!" Bunun üzerine Osman, "Resulullah'ın sana emrettiğini yerine getir." dedi. Böylece Ebuzer Medine'den çıkarak Rebeze'ye gidip orada bir mescit yaptı. Osman da ona birkaç deveyle iki köle göndererek "Medine'yi tamamen terk etme, ara sıra Medine'ye gel de tekrar bedevî sayılmayasın!" dedi. Ebuzer de Osman'ın bu önerisini kabul etti!

          Yorum


            #20
            Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

            Osman'ın Hilâfeti Dönemindeki Kargaşalarla İlgili Seyf'in Rivayetlerinin İncelemesi

            Seyf bu ve benzeri rivayetleri Osman'ı, Muaviye'yi, Mervan'ı Ümeyye Oğulları halifelerini ve Velid, Sa'd b. Ebî Sarh gibi komutanlarla Emevîlerin diğer ileri gelenlerini savunmak için uydurmuş, onun uydurma hikâyeleri o dönemin kargaşa ortamında dillere düşmüş ve oradan da kuru ağaçlar üzerine düşen bir ateş parçası gibi muteber İslâm kaynaklarına geçmiştir. Şimdi daha geniş bilgi için, geçen rivayetlerde Seyf'in çeşitli uydurma ve tahriflerinden birkaç örneğe değinelim. Geçen Rivayetlerde Seyf'in Yalan ve Tahrifleri:

            Yorum


              #21
              Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

              1- Geçen Rivayetlerde Seyf'in Uydurmaları

              a) Geçen rivayetlerde Seyf'in uydurma râvileri şunlardır: Atiyye, Mubeşşir, Sehl b. Yusuf ve Yezid Fek'asî. Bunun beyanı ise şudur: Seyf, Atiyye'yi, Bilal b. Ebu Bilal Ehlalî Zabbî diye uydurmuş ve onun Sa'b isminde bir oğlu olduğunu da söylemiştir. Seyf, uydurma rivayetlerinin bir bölümünü Sa'b aracılığıyla babasından ve bazen de diğerlerinin dilinden nakletmiştir. Biz Seyf'in onlara isnat ettiği rivayetleri sayarak inceleyip Uydurma Râviler adlı kitabımızda kaydettik ve Seyf'in onlara isnat ettiği bazı rivayetlerle diğerlerinin rivayetlerini, Yüz Elli Uydurma Sahabe adlı eserimizde onun uydurma sahabelerinden biri olan Ka'kaa b. Amr'ın hayatında, yine Ala' Hadremî hikâyesinde Abdullah b. Saba adlı kitabımızın birinci cildinde mukayese ettik. Sehl b. Yusuf'un soyunu ise, "Sehl b. Yusuf b. Sehl b. Malik Ensarî" diye kaydeder. Biz bunların hayatını ve Seyf'in bunların adına uydurduğu rivayetlerin sayısını Uydurma Râviler adlı kitabımızda ve Seyf'in bunların dilinden naklettiği rivayetleri Yüz Elli Uydurma Sahabe adlı kitabımızda, Ka'kaa'nın hayatında inceledik. Mubeşşir'e gelince, Seyf onu Mubeşşir b. Fuzeyl diye adlandırmıştır. Biz Mubeşşir'i ve Seyf'in onun dilinden uydurduğu rivayetleri Abdullah b. Saba adlı kitabımızın birinci cildinde "Benî Sâide Sakifesi" bölümünde inceledik. Bunlardan sonuncusu Yezid b. Fak'asî'dir. Biz hadis, tarih, edebiyat, nesep ve tabakât kitaplarında ve hadis ilminin ileri gelenlerinin hayatında böyle bir isim bulamadık. Bu isim, dördü Tarih-i Taberî'de ve biri de Zehebî'nin Tarih-i İslâm'ında olmak üzere sadece Seyf'in beş rivayetinde geçmektedir. Sanki Allah Tealâ böyle birini sadece Seyf b. Ömer'in râvisi olmak için yaratmıştır! İşte bu nedenle biz bunu Seyf b. Ömer'in uydurma râvilerinden saydık.

              b) Seyf geçen rivayetlerde, râvilerin dışında Gafikî ve diğer bazı kişileri de uydurmuştur; biz sözün uzamasını istemediğimizden onun uydurmalarını ve bunların uydurma olduklarına dair inkâr edilmez delilleri göstermeyi gerekli görmüyoruz. Yine geçen rivayetlerde Seyf şu hikâyeleri de uydurmuştur:

              Yorum


                #22
                Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

                Birincisi: Osman'ın hilâfeti dönemindeki kargaşalarda Abdullah b. Saba'nın faaliyeti. Böyle bir kişini uydurma olduğunu anlamak için bu rivayetleri, Ahadîsu Aişe adlı eserimizin birinci ve üçüncü cildindeki sahih rivayetler ve olaylarla karşılaştırmak yeterlidir.

                İkincisi: Bu uydurma olayların arasında, Resulullah'ın sahabeleri olan Ebuzer'le Ammar'ın, Seyf'in uydurduğu Yemen ahalisinden Abdullah b. Saba isminde Yahudi bir kişiye uyduklarını, sahabe ve tâbiînden bir grubun da bu ikisini izlediğini söylemiş ve onların hepsine "Sabaîler" ismini vermiştir!

                Üçüncüsü: Osman'ın, diğer yerlerden gelen şikâyetlerle ilgilenmeleri için çeşitli şehirlere memurlar gönderdiğini ve onları şöyle böldüğünü uydurmuştur: Kûfe'ye Muhammed Mesleme'yi, Basra'ya Usame b. Zeyd'i, Mısır'a Ammar b. Yasir'i, Şam'a Abdullah b. Ömer'i. Seyf, Ammar b. Yasir dışında bütün memurların memuriyet bölgelerinden geri dönerek o bölgelerin ahalisinin teşekkür ve memnuniyetini Osman'a bildirdiklerini; fakat Ammar'ın Abdullah b. Saba'ya uyarak Mısır'da fesat ve kargaşa yaratmak için onun yanında kaldığını uydurmuştur! Seyf, bu rivayetleri bütün ayrıntılarıyla kendi kafasından uydurmuştur ve böyle efsaneleri ondan başka hiçbir tarihçinin eserlerinde bulmak mümkün değildir. Bu alandaki sahih rivayetler, "Ahadîsu Aişe" adlı eserimizde Belazurî'nin Ensabu'l-Eşraf'ından naklettiklerimizdir.

                Dördüncüsü: Seyf, Ebuzer Gıfârî'yle Muaviye'nin hikâyesini uydurmuş ve bu konudaki doğru rivayetleri tahrif etmiştir. Biz bu konudaki sahih rivayetleri, Ahadîsu Aişe adlı kitabımızda naklettik.

                Beşincisi: Seyf, Osman'la valileri arasında gidip gelen mektuplar gibi diğer hikâyeleri de uydurmuştur.

                Yorum


                  #23
                  Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

                  2- Geçen Rivayetlerde Tahrif Örnekleri

                  a) İsimlerde Tahrif


                  Seyf, Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) katili Abdurrahman b. Mulcem'in ismini, Halid b. Mulcem ve Nehrevan Savaşı'nda Haricîlerin başlarından olan Abdullah b. Veheb Sabaî'nin ismini de Abdullah b. Saba diye değiştirmiş ve tahrif etmiştir. Biz bunu Abdullah b. Saba adlı kitabımızın ikinci cildinde, Tashif ve Tahrif bölümünde ispatladık.

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

                    b) Rivayette Tahrif

                    Ubâde b. Samit'in Muaviye'yle görüşmesi rivayetini tahrif etmiştir; biz bu rivayetin sahihini Ahadîsu Aişe adlı eserimizde kaydettik. Yine ric'at meselesiyle ilgili rivayeti de tahrif ederek bunu İbn Saba' nın kendi kafasından uydurduğunu ve böyle bir şeyin asla mümkün olmadığını iddia etmiştir. Kur'ân ve sünnetten buna karşı bir delil getirmek istersek bu konudaki sözümüz uzayacaktır. Dolayısıyla bu alanda bir rivayetle yetiniyoruz: Resulullah (s.a.a) vefat edince Ebu Bekir Sunuh'taki evindeydi. Fakat orada olan Ömer sürekli şöyle diyordu: Münafıklardan bir grup Peygamber'in öldüğünü yaymışlardır. Hayır, Peygamber ölmemiştir; o, kırk gün kırk gece Allah'ın yanına giderek kavminden gaip olan ve öldüğünü yaymalarından sonra dönüp gelen Musa b. İmran gibi Allah'ın yanına gitmiştir! Vallahi Resulullah da ricat edecektir (dönecektir)...

                    Yine Seyf "vasiyet" rivayetini tahrif etmiş ve gördüğünüz gibi onu Yahudi Abdullah b. Saba'ya isnat etmiştir. Ve yine Resulullah'ın (s.a.a) Ammar hakkındaki rivayetini tahrif ederek onun Ammar hakkında şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Ammar, yaşlılıktan dolayı aptal ve cahil olmadıkça hak ile birliktedir!" Sa'd b. Ebî Vakkâs'ın da, "Ammar yaşlanmıştır." dediğini dile getirmiştir. Oysa aşağıdaki hadis Resulullah'ın (s.a.a) Ammar hakkındaki görüşünü çok iyi bir şekilde beyan etmektedir: Abdullah b. Mes'ud'un Resulullah'tan (s.a.a) şöyle naklettiği söylenir: İnsanların arasına ihtilâf düşünce hak Sümeyye'nin oğlu iledir. Tarih-i Zehebî, c.2, s.179; Tarih-i İbn Kesir, c7, s.270.

                    Yine İbn Sa'd'ın Tabakat'ında Hz. Ali'nin (a.s) Ammar'ın mateminde şöyle dediği geçer:

                    Ammar hak ile ve hak da Ammar iledir. Tabakat, İbn Sa'd, Beyrut baskısı, c.3, s.262. Seyf b. Ömer, Ammar hakkındaki bu hadisleri tahrif etmiş ve bunlara, "Yaşlılıktan dolayı aptal ve cahil olmadıkça" sözünü eklemiştir. Resulullah'ın (s.a.a) Ammar hakkındaki hadislerinden biri de İbn Hişâm'ın Mescidu'n-Nebî'nin yapımı rivayetinde kaydettiği şu hadistir: Bu arada biri Ammar'ı rahatsız etti. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Ammar'dan ne istiyorlar? Ammar onları cennete davet ediyor, onlar ise onu cehenneme! Ammar benim gözümle burnum arasındaki derim gibidir; böyle bir makama ulaşmış olan bir kimseyle uğraşmayın."

                    İbn Hişâm bu hadisi kaydederken Ammar'ı rahatsız edenin kim olduğunu söylememiştir. Fakat Ebuzer (öl. 770 hk.) Sire-i İbn Hişâm'a yazmış olduğu şerhte onun Osman b. Affan olduğunu söylemiştir. Biz, "Ahadîsu Aişe" adlı eserimizde bunun tafsilatını kaydettik.

                    Fakat Resulullah'ın (s.a.a) Ebuzer hakkında şöyle buyurduğu bir gerçektir: Ebuzer'den daha doğru konuşan bir kimsenin üzerine gökyüzü gölge etmemiş ve yeryüzü de üzerinde bulundurmamıştır. Sünen-i İbn Mâce, mukaddime, bölüm.11, hadis: 156; Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-Menakıb, "Menakıbu Ebuzer (r.a)" babı; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.2, s.163, 175, 223 ve c.5, s.351, 356 ve c.6, s.442; Tabakat, İbn Sa'd, Avrupa baskısı, c.4, k. 1, s.168.


                    Yorum


                      #25
                      Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

                      Kargaşalar Meselesinde Seyf'in Rivayetleriyle Diğerlerinin Rivayetlerinin Mukayesesi

                      Zehebî kendi Tarih'inde Osman'ın hilâfeti dönemindeki fitne ve olayları şöyle kaydeder: Tarih-i Zehebî, c.2, s.122.

                      Zuhrî der ki: Osman hilâfet kürsüsüne oturunca hilâfetinin ilk altı yılında hiç kimse onu ve işlerini eleştirmedi. Halk onu Ömer'den daha fazla seviyordu. Çünkü Ömer halkı sıkıyordu. Ama Osman halife olunca insanlara karşı yumuşak davrandı ve onların sorunlarıyla ilgilendi. Fakat Osman, hilâfetinin ikinci altı yılında halkın sorunlarıyla ilgi-lenmiyor, işleri yakınlarıyla akrabalarına bırakıyordu. Meselâ özel bir hükümle Mısır veya Afrika'nın ganimetlerinin humusunu Mervan'a bağışladı! Umuma ait servet ve malları kendi yakınlarına bırakarak diğer Müslümanları ondan mahrum etti ve "Allah'ın emriyle sıla-ı rahim yaptım." diye bu işine bir gerekçe bulmaya çalıştı! Osman malları halktan alıp ve sonra onu beytülmalden borç olarak kendisi alarak şöyle derdi: "Ebu Bekir'le Ömer kendilerine düşeni beytülmalden almıyorlardı, fakat ben onları beytülmalden alarak kendi akrabalarım arasında bölüştürürüm." Halk ise bunu kabul etmedi. Ve yine dediğimiz gibi takvalı bir kişi olan Umeyr b. Sa'd'ı Humus valiliğinden alarak Şam'la birlikte oranın valiliğini Muaviye'ye verdi. Amr b. As'ı Mısır valiliğinden alarak yerine İbn Ebî Serh'i atadı. Ebu Musa Eş'arî'yi Basra valiliğinden alarak yerine Abdullah b. Amir'i atadı. Muğire b. Şu'be'yi Kûfe valiliğinden alarak yerine Said b. As'ı geçirdi. İşte bu amelleri yüzünden insanlar itiraz ederek onun karşısında durdular. Bu nüshadaki Muğiyre b. Şube yanlıştır; doğrusu Sa'd b. Ebî Vakkas'tır.

                      Zuhrî der ki: Osman, aralarında Ammar b. Yasir'in de bulunduğu sahabenin ileri gelenlerinden bir grubu çağırtarak onlara şöyle dedi: "Sizlerden bir şey soracağım ve bana doğruyu söylemenizi istiyorum. Allah için söyleyin, Resulullah'ın (s.a.a) Kureyş'i diğer insanlara ve Hâşim Oğulları'nı da diğer Kureyşlilere tercih ettiğini kabul ediyor musunuz?" Onlar susarak bir şey söylemeyince Osman bu kez dedi ki: "Cennetin anahtarları benim elimde olsaydı şüphesiz onları Ümeyye Oğulları'na verir ve böylece hepsinin cennete girmesini sağlardım!" Cennetin anahtarları Osman'ın elinde değildiyse de beytülmalin anahtarları onun elindeydi.

                      Burada, Osman'ın hilâfetinin son dönemlerinde Mısır, Şam, Kûfe ve Medine'de Ümeyye Oğulları halifeleriyle valilerinin -tarihçilerin değindiği- kötü amellerini veya şahsen Osman'la etrafındakilerin tertemiz sahabeyle tâbiîne karşı çirkin davranışlarını anlatma fırsatımız yoktur. Fakat buna rağmen, sadece Osman'la akrabalarının Resulullah'ın (s.a.a) ashabının gözleri önünde Ebuzer Gıfârî'ye yaptıklarının bir bölümüne değinmekle yetiniyoruz.

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

                        Ebuzer, Hac Mevsiminde Mina'da

                        Ebu Kesir babasından naklen şöyle der: Cemre-i Vusta'da Ebuzer'le görüştüm. Orada halk onun etrafını sarmış soru soruyor, fetva istiyordu. O sırada bir adam Ebuzer'in karşısına geçerek, "Sana meseleleri cevaplandırmamanı ve fetva vermemeni emretmediler mi?!" dedi. Ebuzer başını kaldırıp ona bakarak dedi ki: "Sen benim takipçim misin?!" Sonra boynunun arkasını işaret ederek şöyle devam etti: "Kılıcınızı buraya koysanız bile, ben başım kopmadan önce Resulullah'tan (s.a.a) duyduğum bir kelimeyi bile söylemeye fırsatım olduğunu düşünsem, şüphesiz onu söyleyeceğim." Sünen-i Daremî, c.1, s.137; Tabakat, İbn Sa'd, c.2, s.354.

                        Buharî bu rivayeti tam olarak kaydetmemiştir. O diyor ki: Ebuzer boynunun arkasını işaret ederek şöyle dedi: "Kılıcınızı buraya koysanız bile beni öldürmenizden önce Resulullah'tan (s.a.a) duyduğum bir kelimeyi söyleyebileceğimi düşünsem şüphesiz onu söylerim." Sahih-i Buharî, Kitabu'l-İlim, "el-İlmu Kable'l-Kavli ve'l-Amel" babı, c.1, s.16.

                        İbn Hacer Fethu'l-Barî adlı kitabında bu konunun açıklamasında şöyle yazar: "Ebuzer'i muhatap alan o kimse Kureyş'tendi. Onu fetva vermekten engelleyen ise Osman b. Affan'dı." Fethu'l-Bârî, c.1, s.170.

                        Daha sonra bu olayın şerhinde şöyle yazar: "Ebuzer'in, 'bir kelime' sözü az bir konuyu kapsamına aldığı gibi çok konuyu da içerir. Ebuzer bu sözle, her durumda tebliğ edeceğini ve hatta öldürülecek olsa bile tebliğden vazgeçmeyeceğini söylemek istemektedir." İbn Hacer, Ebuzer'in sözünü, "Resulullah'tan (s.a.a) duyduğu her şeyi bir tek kelime bile olsa insanlara söyleyecek ve öldürülse bile bu vazifeden vazgeçmeyecek." diye tefsir etmiştir. Zehebî'nin Tezkiretu'l-Huffaz adlı eserinde şöyle geçer: Kureyşli bir adam Ebuzer'in karşısına geçerek, "Emirü'l-Müminin sana fetva vermemeni emretmedi mi?..." dedi. Tezkiretu'l-Huffaz, Zehebî, c.1, s.18.

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

                          Mufazzal kardeşim Allah sizden razı olsun gerçekten çok faydalı bilgiler bunlar ilgi ile takip ediyorum
                          En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 03.08.2020, 00:30.
                          Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
                          İmam Ali (a.s)

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

                            Ebuzer Beytü'l-Haram'da

                            Hâkim Müstedrek'inde kendi senediyle Heneş Kinanî'den şöyle nakleder: el-İsabe'de, Haneş'in Gıffar'dan bir kişi olduğu geçer.

                            Ebuzer'in elini Kâbe'ye yaslayarak insanlara şöyle dediğini duydum:

                            Ey insanlar! Beni tanıyanlar benim kim olduğumu bilir, beni tanımayanlar ise bilsinler ki ben Ebuzer'im. Ben Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "Ehlibeyt'imin misali Nuh'un gemisi gibidir; ona binen kurtuldu, ondan ayrılıp sapan ise boğuldu." Müstedreku's-Sahihayn, c.2, s.343. Hâkim bu hadisin Müslim'in şartıyla sahih olduğunu söyler.

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

                              Ebuzer Mescid-i Nebi'de ve Diğer Yerlerde

                              Yakubî, Ebuzer'in hâkim güce karşı çıkışını kendi Tarih'inde şöyle kaydeder: Osman'a, Ebuzer'in Mescid-i Nebi'de oturup, insanlar etrafını sarınca onlara birtakım konuları anlatarak onun (Osman'ın) hakkında dokunaklı ve imalı sözler söylediğini veya mescidin kapısında durarak halka hitaben şöyle dediğini haber verdiler: Ey insanlar! Beni tanıyanlar tanırlar, tanımayanlar da bilsinler ki ben Ebuzer Gıfârî'yim, ben Cündeb b. Cünade-i Rebezî'yim. "Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini, İmran ailesini âlemler üzerine seçti. Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyetti. Allah işitendir, bilendir." Âl-i İmrân, 33

                              Ey insanlar! Muhammed (s.a.a) Nuh, İbrahim âilesi ve İsmail soyunun seçkinidir ve hidayet edici aile Muhammed'dendir. O, onların yücesinin yücesidir; onlar öyle kişilerdir ki kavimleri arasında fazilet ve üstünlük kazanmışlardır, Bizim aramızda yükselmiş gökyüzü, perdesi çekilmiş Kâbe, kendisine yönelinen kıble, parlak güneş, gökte gezen ay, yol gösteren yıldızlar, yağı her tarafı ışıldatan ve herkese bereketini ulaştıran zeytin ağacı gibidirler. Muhammed, Adem'in ve peygamberlerin kendisiyle üstün kılındıkları şeyin mirasçısıdır ve Ali b. Ebu Talib de Muhammed'in (s.a.a) vasisi ve ilminin mirasçısıdır. Ey peygamberlerinden sonra şaşkın gezen ümmet! Bilin ki, eğer Allah'ın öne geçirdiği kimseyi öne geçirip O'nun geriye bıraktığı kimseyi geride bıraksaydınız, velâyet ve veraseti Resulullah'ın (s.a.a) ailesine bıraksaydınız, şüphesiz başınızın üstünden ve ayağınızın altından yararlanırdınız. Hayır ve bereketler her taraftan size yönelir, Allah dostları zavallı olmaz,
                              Allah'ın farzlarından bir bölümü yok olup gitmez ve Allah'ın hükmünü uygulamada iki kişi arasında ihtilâf çıkmazdı. Çünkü gerçek bilgi onların yanındadır. Fakat yaptıklarınızı yaptığınız için çirkin amellerinizin sonucunu tadın ki,
                              "Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp evrileceklerini pek yakında bileceklerdir!"

                              Yakubî bundan sona kendi Tarih'inde şöyle kaydeder: Osman, Ebuzer'in kendisini kötülediğini ve değiştirdiği Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini veya Ebu Bekir'le Ömer'in yönetim tarzını insanlara anlattığını öğrenince onu Şam'da olan Muaviye'nin yanına gönderdi! Ebuzer Şam'da da boş durmadı. Ebuzer, mescitte oturup o sözlerini orada da söylüyor, insanlar da etrafında toplanarak sözlerini dinliyorlardı. Nihayet dinleyicilerinin sayısı çoğaldı ve büyük bir halka oluşturdular...

                              Bunun peşinden Yakubî'nin söyledikleri özetle şöyledir:

                              Muaviye Osman'a bir mektup yazarak, "Sen Ebuzer'i buraya göndermekle Şam'ı da kendine karşı bozdun!" dedi. Bunun üzerine Osman, Muaviye'ye, "Ebuzer'i havutsuz bir devenin üzerine oturtarak Medine'ye gönder." diye yazdı! Ve böylece Ebuzer, bu uzun yolculuk boyunca bacakları kötü bir duruma düştüğü hâlde Medine'ye geri gönderildi! Osman, Ebuzer'le ilk karşılaşmasında aralarında geçen birtakım tartışmalar sonucu onun Rebeze'ye sürülme fermanını verdi! Kûfe valisi Velid b. Ukbe'yle Resulullah'ın (s.a.a) sahabesi İbn Mes'ud arasında da buna benzer bir sürtüşme medyana gelmiş, bunun üzerine Osman, İbn Mes'ud'u Medine'ye çağırtmış ve onunla ilk karşılaşmalarında sert bir şekilde onu yere vurmalarını emretmiş ve bunun sonucunda da onun ölmesine sebep olmuştur. Osman, Resulullah'ın (s.a.a) sahabesi Ammâr b. Yasir'e de benzeri şekilde davranmıştır! Her üç alanda daha fazla bilgi için bk. Ahadîsu Aişe.

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

                                Osman'ın Hilâfetinin Son Dönemlerindeki Kargaşa Ortamından Özet

                                Osman, Emevî valilerini Müslümanlar ve beytülmal hususunda serbest bırakmıştı. Halk başlarındaki valilerin zulmünden usanıp ona şikâyet edecek olsalardı önemsemez, şikâyetlerine bakmazdı. Nihayet ona karşı ayaklanarak haklarını almak için kıyam ettiler. Osman'a karşı kıyamda, Temim Oğulları Talha'yı hilâfete oturtmak ve Zübeyir ailesi de Zübeyir'i hilâfete geçirmek ümidiyle Osman'la ters düşüp, ona karşı düşmanlık ettiler! Bunların dışında ve Ümeyye Oğulları'ndan başka hemen hemen bütün ensar ve Resulullah'ın (s.a.a) ashabının hepsi Emirü'l-Müminin Ali'yi (a.s) tebliğ etmekteydi. Sonunda kıyam edenler, ensarın ve diğerlerinin desteğinden mahrum kalan Osman'ı ortadan kaldırarak Ali'ye (a.s) biat edip onu hilâfete geçirdiler. Talha'yla Zübeyir de çoğunluğa uyarak diğer sahabelerin başında Ali'ye (a.s) biat etmek zorunda kaldılar. Fakat İmam Ali (a.s) beytülmali Müslümanlar arasında eşit bir şekilde bölüştürünce kendilerini diğerlerinden üstün gören tabaka buna çok kızıp ona itiraz etti; bunların başlarını da Talha ve Zübeyir çekmekteydi! Talha ve Zübeyir çok geçmeden Ümmü'l-Müminin Aişe'ye gittiler. Ümeyye Oğulları da onların etrafında toplanarak Osman'ın kanının intikamını almayı bu fitnelerine bahane ettiler! Ahdini bozan bu insanlar Basra üzerine yürüyerek orayı ele geçirdiler ve oradan İmam Ali'ye (a.s) karşı büyük bir ordu seferber ettiler. İmam Ali (a.s) de bu fitneyi yatıştırmak için Medine'den çıkarak Basra şehri dışında onların ordusuyla karşılaştı. Sonunda iki ordu arasında Cemel Savaşı diye meşhur olan savaş patlak verdi. Aişe'nin ordusundan bazıları öldürüldü, teslim olan diğerlerini de İmam Ali (a.s) affetti. Osman dönemindeki halkın kıyamı, Emirü'l-Müminin Hz. Ali'ye (a.s) biat edilmesi ve Basra'da vuku bulan Cemel Savaşı özetle böyleydi. Biz bu konudaki rivayetleri "Ahadîsu Aişe" adlı eserimizin ikinci cildinde genişçe kaydettik.

                                Seyf'in Uydurma Rivayetleriyle, Kargaşa Döneminin Sahih Rivayetlerinin Mukayesesi Seyf der ki:
                                Yemen'in Sana ahalisinden siyah bir cariyenin oğlu olan Abdullah b. Saba ismindeki Yahudi, Osman'ın hilâfeti döneminde zahiren Müslüman olmuştu. O, Medine, Şam, Kûfe, Basra ve Mısır gibi büyük İslâm şehirlerini gezerek insanlara Resulullah'ın ricat edip döneceğini, Ali'nin Resulullah'ın vasisi olduğunu, Osman'ın onun hakkını gasbettiğini, dolayısıyla ona karşı kıyam ederek hakkı ondan alıp asıl sahibine vermek gerektiğini söylüyordu! Resulullah'ın (s.a.a) tertemiz sahabesinin ileri gelenlerinden olan ve Sabaîler denilen Ammar Yasir, Ebuzer Gıfârî, Hucr b. Adiy ve benzeri onlarca insan onun sözlerine inanarak onun önderliğini kabul etti. Yahudi İbn Saba, bunları, marufu emredip münkerden sakındırma adı altında insanları davet etmek, valileri eleştiren mektuplar yazıp insanları onlara karşı ayaklandırmak için öğretmişti; nitekim onlar da böyle yaptılar! Ammar b. Yasir de Peygamber'in buyurduğu gibi yaşlanmış ve aptallaşmıştı; Ebuzer Gıfârî de aynı şekildeydi! Sonuçta Sabaîler, yani sahabelerle tâbiîn, İbn Saba'nın emirlerine uyarak insanları Medine'ye çektiler ve Osman'ı evinde öldürerek Ali'ye (a.s) biat ettiler! Ama Talha'yla Zübeyir, Osman'ın kanını istemek için Basra'ya gittiler; Ali de onların peşinden oraya doğru hareket etti. İki ordu Basra şehri dışında birbirleriyle karşılaşarak müzakere edip sulh yolunu aradılar; böylece sulhu savaşa ve kan dökmeye tercih ettiler. Fakat arzularının suya düştüğünü gören Sabaîler, işlerinin sonundan korkuya kapıldılar. Bu nedenle bir hile düşünerek geceleyin iki ordunun içine sızdılar. Sabah olunca iki taraftan şiddetli ok yağmurları başlattılar. İki ordunun komutanlarından hiçbiri Sabaîlerin hilelerinden haberdar olmadığından onların bu hareketi iki ordunun birbirlerine saldırmalarına sebep oldu. Sonunda da aralarındaki okçuların kim olduğunu kimse anlayamadı! Ve nihayet Seyf, Cemel Savaşı'nın böyle başladığını ve İmam Ali'nin zaferiyle sonuçlandığını söylemektedir! Seyf, bu rivayetleri yüzlerce düzmece rivayetin arasından ve uydurma râvilerinin dillerinden nakletmektedir. Geçen rivayetlerde isimleri belirtilen sahih rivayetlerine işaret ettiğimiz râviler bu cümledendir. Oysa Taberî, İbn Esîr, İbn Kesir, İbn Asâkir, İbn Haldun ve diğer meşhur bilginler, Seyf b. Ömer'in zındıklıkla suçlandığını, bilginlerin onu yalancı diye tanıttıklarını, güvenilir görmeyip sözlerine itina edilemeyeceğini söylediklerini biliyorlardı. Biz bütün bunları, Abdullah b. Saba adlı kitabımızda onların birçoğundan naklettik. Yine bu bilginler o rivayetlerin hangilerinin sahih olduğunu bildikleri hâlde söylemek istemiyorlardı. Kendileri de bunu hiç çekinmeden söylemiş ve sahih hadisleri "sıradan insanların bunları duymaya güçleri yetmez." bahanesiyle gizlemişlerdir! Keşke bu bilginler, diğer birçok rivayetlerde yaptıkları gibi bu konuda sadece sahih rivayetleri gizlemekle yetinseydiler de sahih hadisler yerine yalan hadisler nakletmeseydiler ve kesinlikle yalan ve temelsiz olduğunu bildikleri uydurma rivayetleri halka anlatmasaydılar. Bu bilginler, Seyf b. Ömer'in, Ammar, Ebuzer, İbn Mes'ud, Hucr b. Adiy ve diğer onlarca sahabe ve tâbiîne isnat ettiği bütün şeylerin yalan ve iftira olduğunu çok iyi biliyorlardı. Ve yine Seyf'in, "Sahabenin ileri gelenleri bir Yahudi'yi izlediler ve o Yahudi, onlara Müslümanları birbirlerine düşürmelerini, bilmeden her işi yapmalarını ve onların arasında fesat, fitne ve kargaşa çıkarmalarını emretti." Şeklindeki sözü tamamen yalan ve iftiradır! Böyle hurafelere inanan beyinler kahrolsun! Onlar, Seyf'in dediğine göre, halife Osman'ın fitne ve fesadı körükleyen böyle bir Yahudi'nin varlığından habersiz olduğunu nasıl kabul edebilirler?! Nasıl olur da Ammar b. Yasir'le Ebuzer Gıfârî, Ali'nin Resulullah'ın (s.a.a) vasisi olduğunu söyleyen bu Yahudi'nin iddiasını Emirü'l-Müminin Ali'den (a.s) sormamış olabilirler?! Bilmem bunlar bu yalanları nasıl kabul ettiler? Hilâfet Ekolü bilginlerinin Seyf'in bu uydurmalarını doğrulayacaklarına inanmıyorum? Asla! Böyle bir şey kesinlikle olamaz! Çünkü onlar Seyf'in düzmece ve iftiralarının yalan olduğunu biliyorlardı ve bilmektedirler. Avam halkın bu hurafe efsanelere nasıl inandıklarına şaşırıyorum. Seyf'in düzmecelerini yayan bilginler bütün bunların yalan ve iftira olduğunu bilmektedirler; buna rağmen yine de, yalanlarını, dönemin hâkim güçlerinin eleştiri oklarına hedef oldukları konularda onları savunma adına gizlemiş ve yine insanların eleştirisine sebep olan Halid b. Velid'in, sahabe Malik b. Nüveyre'yi öldürerek aynı gece onun karısıyla ilişkide bulunuşuna karşı yaptığı izahtan dolayı bu zındığın rivayetlerini seçmişlerdir! Basra valisi olduğu dönemlerde Muğire b. Şu'be'nin suçlanışı veya Sa'd b. Ebî Vakkâs'ın Ebu Mihcen'den şarap içme haddini kaldırışı ya da şarap içmesi yüzünden Velid b. Ukbe'nin kırbaçlanışı gibi her biri halifelerle onların valileri ve akrabaları için utanç ve eleştiri kaynağı olan rivayetleri riyakârca düzeltmeye çalıştığı için Seyf'in rivayetleri Ehlisünnet tarafından seçilmiştir. Böyle bir durumda Hilâfet Ekolü'nün ileri gelen bilginleri para ve güç sahiplerini savunma ve suçlanan hâkim gücü temize çıkarma adına bu zındığın İbn Mes'ud, Ebuzer ve Ammar gibi tertemiz ve yoksul sahabelere attığı iftiralarını yaymayı önemsememektedirler.

                                Çünkü onlar için önemli olan, halifelerle valilerin, yakınlarının ve etrafındakilerin eleştirilmesine sebep olan şeylerin avam halktan gizli kalmasıdır ki bu da ancak Seyf'in uydurma ve düzmecelerini yaymakla mümkündür! Çünkü bu şekilde hem onlar amaçlarına ulaşmış olurlar ve hem de Seyf zındıklığı doğrultusunda Resulullah'ın (s.a.a) temiz sahabesini alçak ve değersiz göstermekle ve İslâm tarihinde değersiz yalan ve iftiraları yaymakla öteden beri tasarladığı arzusuna kavuşmuş olurdu! Osman'ın öldürülmesinin sebepleri hakkında "Biz bunun sebeplerinin birçoğunu söylemekten sakınıyoruz; çünkü öyle sebepler vardır ki onları görmezlikten gelmek icap eder." diyen Taberî'nin bu sözünden anlaşılan şudur: Taberî'nin, sahih rivayetleri gizlemesinin sebebi, hâkim gücün avam halkın arasında kınanmasına sebep olacak utanç verici rivayetlerin varlığıdır; nitekim daha önce de onun "Ve onlar avam halkın duymaya güç yetiremeyeceği şeylerdir." Dediğini nakletmiştik! Kısacası, bu gibi gizlemelerle Resulullah'ın (s.a.a) hadisleri, sireti ve Ehlibeyti ile ashabının tutum ve davranışları tahrif edilmiş, sahih rivayetler düzmece ve uydurma rivayetlere dönüştürülmüştür. Seyf bunları, içindeki zındıklıktan dolayı yapmış, bilginler de onun bu uydurma rivayetleri içinde hâkim gücü, halifelerle valileri ve akrabalarını savunabilecekleri bir nokta buldukları için tepeden tırnağa yalan olduklarını bildikleri hâlde sahih rivayetlerin yerine dillere düşürmüşlerdir! Hilâfet Ekolü'nün bu türden gizlemelerine çok fazla rastlanmaktadır.


                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X