Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları (İbretle okunması gereken bir araştırma

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları (İbretle okunması gereken bir araştırma

    Muaviye'nin İş Başına Gelişinden İtibaren Şam Halkının İmam Ali'ye (a.s) Kin ve Düşmanlık Besleyişi

    Sakafî el-Garat adlı eserinde şöyle yazar: Muaviye'nin döneminde Ömer b. Sabit, Şam'da bir merkebe biner, civardaki köylere giderek halkı etrafında toplayıp şöyle derdi: "Ey insanlar! Ali b. Ebu Talib Akabe gecesi Resulullah'a suikast düzenlemek isteyen bir münafıktı, ona lânet edin!" Hiçbir şeyden haberi olmayan insanlar da onun sözünü kabul ederek Ali'ye lânet ederlerdi!! Ömer b. Sabit oradan başka bir köye gider ve orada da aynı işi yapardı!

    #2
    Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları

    Özetle Akabe Gecesi

    Hicretin 9. yılında, Resulullah (s.a.a) Tebûk Gazvesi'nden döndüğünde Şam, Mekke ve Medine kavşağının eteğinde kervan geçidindeki Hereşî Akabesi'ne ulaşınca, ordunun vadinin ortasından geçmesini emretti ve kendisi de geceleyin Hereşî geçidinden Medine'ye doğru yola koyuldu. Münafıklardan bazıları fırsatı ganimet bilerek o gece Resulullah'ın (s.a.a) devesini ürkütmek suresiyle Hz. Peygamber'i uçuruma yuvarlayıp ortadan kaldırmayı tasarladılar. Fakat bu suikast Hz. Peygamber'in (s.a.a) beraberinde hareket eden Ammar b. Yasir ve Huzeyfe tarafından etkisiz hâle getirildi. İmtau'l-Esma, Makrizî, s.477; Mu'cemu'l-Buldan, Hamevî, "hareş" kökü

    Muaviye'nin görevlisi, bu kalleşçe terörü Resulullah'ın (s.a.a) amcası oğluna isnat etmiştir!

    Yorum


      #3
      Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları

      Muaviye, Bunlarla Hangi Hedefi Güdüyordu?

      Kureyş'ten başkalarının, Ali b. Ebu Talib'e karşı bu davranışlarının sebebi hilâfetle peygamberliğin Haşim Oğulları'nda toplanmasını önlemek idi; ama bunun dışında Muaviye'yi tahrik eden şey, onun Haşim Oğulları'na karşı öteden beri kin duymasıydı. Şu rivayete dikkat edin: Zübeyir b. Bekkar el-Muvaffakiyyat adlı kitabında Mutrif b. Muğiyre b. Şu'be'den şöyle nakleder: Babamla birlikte Muaviye'yi görmek için Şam'a gittik. Babam Muaviye'nin yanına giderek onunla sohbet ediyordu. Dönünce de bize Muaviye'yi ve onun ne kadar akıllı olduğunu anlatır, orada gördüklerine hayret ederdi. Bir gece Muaviye'nin yanından döndüğünde, sessiz sedasız oturdu ve yemeğe el sürmedi. Bir müddet sonra, bizim bir hareketimize kırılmış olabileceğini düşünerek ona, "Bu gece neden üzgünsün?" diye sordum. Dedi ki: "Oğlum, ben en alçak ve hak bilmez kimsenin yanından geliyorum?" Ne olduğunu sorunca şöyle cevap verdi: "Muaviye'yle baş başa oturmuştuk, ona dedim ki: 'Ya Emirü'l-Müminin! Uzun bir ömür boyu yaşadın, yaşlandın; artık ne olursun hakkı yerine getir de bu yaşta hayırlı bir iş yap, Hâşimî kardeşlerinin elinden tutarak akrabalık hakkını yerine getir. Vallahi onlarda korkmana sebep olacak bir şey kalmadı. Bu hareketinle geriye iyi bir isim bırak; ayrıca sevap da alırsın!' Fakat Muaviye dedi ki: Neler söylüyorsun sen?! Benden sonra ismin iyi anılmasını nasıl ümit edebilirim?! O Teymli adam (Ebu Bekir) hükümeti ele geçirdi, adalete uydu da yapacağını yaptı. Fakat ölünce ismi de silinip gitti, şimdi sadece 'Ebu Bekir' diye anılır oldu. Ondan sonra Adiy kabilesinden o adam (Ömer) iş başına geçti, birtakım faaliyetlerde bulundu, on yıl çaba harcadı; fakat o da ölünce onun ismi de silinip gitti ve şimdi sadece (Ömer) diye anılır oldu. Fakat bu İbn Ebî Kebşe ismini 'Eşhedu enne Muhammeden Resulullah' diye günde beş vakit anmaktalar. Ey babasız! Böyle bir isim oldukça hangi amel ve hangi isim kalabilir?! Vallahi bu ismi defnedip tamamen ortadan kaldırmadıkça vazgeçmem!!" el-Muvaffakiyyat, s.576-577; Murucu'z-Zeheb, c.2, s.454; Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.463; Mısır baskısı, Muhammed Ebulfazl İbrahim incelemesi, c.5, s.129-130.

      Ebu Kebşe, Kureyş'in Resulullah'la (s.a.a) alay etmek için Hz. Peygamber'e taktığı lakaptır.


      Muaviye'nin ağzından çıkan bu feryat, Hâşim Oğulları'na beslediği köklü kininden kaynaklanmaktadır.

      Yorum


        #4
        Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları

        Muaviye, Hâşim Oğulları'na Neden Kin Besliyordu?

        Muaviye'nin, neden Hâşim Oğulları'na kin beslediğini anlamak için "Ehadis-i Ümmü'l-Müminin Aişe" kitabına müracaat etmemiz daha yerinde olur. Bu kitapta Muaviye'nin, Hâşim Oğulları'na kin beslemesinin sebebi genişçe açıklanmıştır. Muaviye bu kini, Uhud Savaşı'nda, Hâşim Oğulları'na karşı öfkeli kalbini yatıştırmak için Resulullah'ın amcası Hamza'nın ciğerlerini dişleriyle çiğneyen, ondan gerdanlık yapıp boynuna asan annesi Hind'den miras almıştır. Sonunda, Yezid b. Muaviye, Kerbela'da Resulullah'ın (s.a.a) evlâtlarını öldürüp, başlarını kesip, kadınlarını esir alarak Ebu Süfyan soyunun kinini yatıştırdı. Yezid'den sonra Ümeyye Oğulları'ndan Mervan ve Mervan boyu hükümeti ele geçirdi. Abdullah b. Zübeyir'in kendi hilâfeti döneminde Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyt'ine yaptıklarına değindikten sonra Mervan Oğulları'nın, sebep olduğu facialardan bir bölümünü inceleyeceğiz.

        Yorum


          #5
          Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları

          Zübeyir Oğlunun Politikası

          İbn Ebi'l-Hadid, İbn Zübeyir'in kendi hükümeti dönemindeki politikası hakkında şöyle yazar: Ömer b. Şubbeh, İbn Kelbî, Vâkıdî ve diğer râviler şöyle rivayet ederler: Zübeyir oğlu hükümete geçince kıldırdığı kırk cuma namazında Resulullah'a (s.a.a) salât göndermedi ve "Bazı kişilerin burnunu yere sürmek için onun ismini anmıyorum." dedi!! Muhammed b. Habib, Ebu Ubeyde ve Muammer b. Musenna'nın rivayetine göre İbn Zübeyir şöyle demiştir: "Onun ismi anılınca boyunlarını uzatıp havalara giren kötü bir ailesi var!" Said b. Cübeyr der ki: Abdullah b. Zübeyir, Abdullah b. Abbas'a, "Bu Resulullah'tan naklettiğin hadis, ne biçim bir hadistir?" dedi. İbn Abbas, "Hangi hadis?" diye sorunca, "Beni kınayan hadis." dedi. Dedi ki: Ben Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "Müslümanların en kötüsü komşusu aç olduğu hâlde doyuncaya kadar yiyen kimsedir!!" İbn Zübeyir dedi ki: "Siz Ehlibeyt'e karşı düşmanlığımı kırk yıldır göğsümde saklıyorum!!..." İbn Abbas rivayet ettiği bu hadiste İbn Zübeyir'in cimriliğine işaret eder. Yine Ömer b. Şubbe'nin Said b. Cübeyir'den şöyle rivayet ettiğini nakleder: Abdullah b. Zübeyir bir hutbe okuyarak, Ali'yi kötüleyip hakaret etmeye başladı. Zübeyir oğlunun sözleri Muhammed b. Hanefiye'ye (öl. 81 hk.) ulaşınca Abdullah b. Zübeyir'in konuştuğu yere gitti. Abdullah b. Zübeyir hâlâ konuşmaktaydı. Muhammed b. Hanefiye için bir sandalye getirdiler. Muhammed, Abdullah b. Zübe-yir'in hutbesini bölerek şöyle dedi: Ey Araplar! Yüzünüz kara olsun! Sizin gözlerinizin önünde Ali'yi mi kötülüyorlar?! Ali, düşmanlarına karşı Allah'ın eliydi, kâfirlere ve hakkını inkâr edenlere karşı emrinden bir yıldırımdı. Ali, onları kâfir olmaları sebebiyle ortadan kaldırdı, onlar da Ali'ye karşı kin ve düşmanlık beslediler ve amcası oğlu -Resulullah (s.a.a)- hayatta olduğu müddetçe ona karşı düşmanlık kılıçlarını gizlediler. Fakat yüce Allah, Resul'ünü kendi yanına çağırınca, insanlar ona karşı köklü düşmanlıklarını açığa vurdular ve bütün öfkelerini onun üzerine yönelttiler. Bazıları ona ait hakka el uzatarak onu o haktan mahrum ettiler. Bazıları onu öldürmek için suikast düzenlediler ve bazıları da ona iftiralar atmaya, küfretmeye başladılar!! Bugün onun evlâtlarının ve dostlarının gücü olsa, onların dirilerini öldürüp alçalttıktan sonra, bugün çürüyen bedenlerindeki kemiklerini kırar, kabirlerini yerle bir ederdi. Nitekim yüce Allah daha önce onları bizim elimizle azaplandırıp alçaltmış, bizi onlara galip edip kalbimize şifa vermişti. Vallahi Ali'ye, kâfir olandan başkası küfretmez; bu küfürle aslında Resulullah'a (s.a.a) küfretmiş olur ve sırrının bilin mesinden korkar, bu sebeple Ali'ye küfreder; ama maksadı Resulullah'tır (s.a.a)! Aranızdan uzun ömürlü olanınız, Resulullah'ın (s.a.a) onun hakkındaki şu buyruğunu duymuştur: "Ya Ali! Senin müminden başkası sevmez, sana münafıktan başkası düşman olmaz." Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bilecekler. Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, 57. hutbenin şerhi; Tarih-i Yakubî, c.2, s.262 -bu kaynakta daha tafsilatlı yazar-. İbn Zübeyir, hicrî 64 yılında Yezid b. Muaviye'den sonra Hicaz ve Irak'ta kendisine biat edilen, sonunda hicrî 67 yılında Haccac b. Yusuf tarafından öldürülen Abdullah b. Zübeyir el-Esedî'dir.


          İbn Ebi'l-Hadid der ki: "Abdullah b. Zübeyir, Ali'ye küfrediyor, hakkında çirkin şeyler söylüyor, düşmanlık güdüyor, hürmetini çiğniyordu!!" Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.358.

          Yakubî de der ki: Abdullah b. Zübeyir Hâşim Oğulları'na baskı yapıyor, onlara zulmediyor, onlara karşı düşmanlığını açığa vuruyordu. Öyle ki, hutbelerinde Muhammed'e salâtı atmıştı! Kendisine, "Niçin Muhammed'e (s.a.a) selâm göndermiyorsun?!" diye sorulunca dedi ki: "Onun kötü bir ailesi var; ona selâm gönderildiğinde sevinerek boyunlarını uzatır, başlarını havaya kaldırırlar! İbn Zübeyir, Muhammed b. Hanefiye'yi, Abdullah b. Abbas'ı ve Haşim Oğulları'ndan yirmi dört kişiyi halife diye kendisine biat etmeleri için tutuklamıştı. Onlar biatten sakınınca Zemzem odasına hapsetti ve kendisine biat etmedikleri takdirde onları yakacağına dair ortağı olmayan Allah'a yemin etti. Bunun üzerine Muhammed b. Hanefiye, Muhtar b. Ebu Ubeyd'e şöyle bir mektup yazdı:

          Bismillahirrahmanirrahim

          Muhammed b. Ali ve Resulullah'ın diğer ailesinden Muhtar b. Ebu Ubeyde ve diğer Müslümanlara. Ama sonra, Abdullah b. Zübeyir bizi tutuklayarak Zemzem odasına hapsetti ve kendisine biat etmediğimiz takdirde bizi yakacağına dair ortağı olmayan Allah'a yemin etti! O hâlde yardımımıza koş. Bunun üzerine Muhtar, onları kurtarmak için Ebu Abdullah Cedelî'yi dört bin atlıyla Mekke'ye gönderdi. Abdullah Cedelî Mekke'ye giderek odanın kapısını kırıp onları kurtardı. Abdullah, Muhammed b. Ali'ye, "İbn Zübeyir'i bana bırak." dediyse de Muhammed kabul etmedi ve "Ben, akrabalık bağını kesip beni öldürmek isteyen kimseye misilleme yapmam." dedi. Tarih-i Yakubî, c.2, s.261. Muhammed b. Hanefiyye, Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) oğludur. Muhammed, hicrî 81 yılında vefat etmişti.


          İbn Zübeyir'den Sonra Abdullah b. Zübeyir'in öldürülmesinden sonra, hilâfet koltuğu Emevîlerden Mervan soyunun eline geçti. Mervan soyu da Emirü'l- Müminin Ali (a.s) hakkında Muaviye'nin siyasetini sürdürdü.



          Yorum


            #6
            Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları

            Abdulmelik ve Oğlu Velid'in Dönemi

            İbn Ebi'l-Hadid bu konuda Cahiz'den Ebu Osman'ın şöyle dediğini nakleder: Fazileti, dirayeti, dürüstlüğü ve yüce bir makamı olan Abdulmelik Mervan, Ali'nin (a.s) fazilet, yüce makam ve mevkisini biliyordu ve halk arasında, minberlerde, hutbelerde açıkça Hz. Ali'ye (a.s.) lânet edip küfretmenin çirkin sonucunun kendisine döneceğini ve sonunda kendi isminin lekeleneceğinin bilincindeydi; çünkü ikisi de Abdumenaf Oğulları boyundandılar, kökenleri birdi. Fakat Abdulmelik Mervan, hükümetinin temellerini sağlamlaştırıp geçmişlerinin işlerini teyit etmek, Hâşim Oğulları'nın hükümette bir payı olmadığını bütün insanlara kabul ettirmek ve varlığıyla övündükleri önderlerinin ve ileri gelenlerinin düşük bir durumda olduğunu göstermek istediği için böyle davranıyordu. Böylece insanlar kendisine bağlandıkları, yolunu izledikleri ve eğilim gösterdikleri kimselerin hilâfet düzeninden uzak olduğunu ve hiçbir surette onu elde edemeyeceğini anlamış olacaklar. Yine Cahiz, Ebu Osman'dan şöyle nakleder: Tarihçiler, Velid b. Abdulmelik'in doğru dürüst Arapça telaffuz edeme diğini ve kelimelerin seslerini iyi çıkaramadığını söylerler. O,

            Ali'ye küfrederken kelimeleri yanlış çıkarır, ona
            "Hırsız oğlu hırsız." derdi! İnsanlar, Velid'in konuşmasındaki ritim hakkında diyorlardı ki: "Hangisinin daha şaşırtıcı olduğunu bilemiyoruz: Velid'in konuşma tarzı mı, Ali'ye hırsızlık isnat etmesi mi!" Velid, konuşmasında gerçekten yetersizdi. Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.58, 75, 85. Hicrî 86 yılında ölen Abdulmelik b. Mervan'a hicrî 65 yılında biat edildi. Ondan sonra ise oğlu Velid'e biat edildi.


            Velid'in konuşmada yetersizliğini bilmek için şu olaya dikkat etmek yeterlidir: Revh b. Zenbağ der ki: Bir gün Abdulmelik b. Mervan'ın yanına gittiğimde onu üzgün buldum. Abdulmelik bana dedi ki: "Birini Arapların başına geçirmek istiyorum; fakat hiç kimseyi bulamıyo-rum." Ben, "Öyleyse Arapların seçkini ve efendisi Velid ne güne duruyor, neden onu unutuyorsun?!" dedim. Bunun üzerine, "Ey İbn Zenbağ! Arapça konuşamayan birinin Araplara hükümet etmesi yakışmaz." dedi. Velid babasının sözlerini duymuş olacak ki derhal harekete geçerek nahiv bilginlerini toplayıp altı ay onlarla bir evde oturdu. Ama dışarı çıktığında Arapça konusunda eskisinden daha cahildi! Abdulmelik bunu görünce, "Velid'in kusuru daha fazlalaştı." dedi. Velid'in hayatı Zehebî'nin Tarihu'l-İslâm'ında, c.4, s.65'te geçer. Bu konuyu Zehebî Siyer-i A'lami'n-Nübelâ eserinde, birinci baskı, c.4, s.251'de, Abdulmelik Mevran için vezir konumunda olan Revh b. Zenbağ'ın hayatında kaydetmiştir. İbn Zenbağ hicrî 84 yılında vefat etmiştir.


            Yorum


              #7
              Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları

              Kureyş Siyasetinin İcrası Konusunda Haccac'ın Yaptıklarının Bir Bölümü

              İbn Ebi'l-Hadid bu konuda Haccac'ın bazı işlerine değinerek şöyle demiştir: Haccac -Allah ona lânet etsin- Ali'ye lânet okur ve diğerlerini de Ali'ye lânet okumaya zorlardı. Bir gün atına binmişti, biri önüne çıkarak dedi ki: "Ey emir! Ailem ismimi 'Ali' koyarak bana zulmetmiştir!!

              Benim ismimi değiştir ve bana bağışta bulun; ben fakir ve zavallının biriyim!" Haccac ona şöyle cevap verdi: "Yaklaşımdaki zarifliğin için adını falan koydum, falan işin sorumluluğunu da sana bıraktım; şimdi görevine koş!" Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.356.

              Mes'udî de şöyle kaydeder: Haccac'ın yakın ve samimi dostlarından Abdullah b. Hani, Yemen etrafındaki Evd Kabilesi'nin ileri geleni olup Haccac'ın bütün savaşlarına katılmış, Beytullah'ı yakarken Haccac'ın yanında yer almıştır. Haccac bir gün Abdullah b. Hani' ye, "Vallahi senin hakkını lâyık olduğun gibi yerine getirmiş değilim." dedi ve birini Fezare kabilesinden Esma b. Harice'nin peşine gönderdi. Esma gelince ona, "Kızını Abdullah b. Hani'ye nikâhla." dedi. Esma, "Hayır! Vallahi bu hakarettir!" dedi. Haccac bu cevabı duyunca, "Kırbaç getirin." Diye bağırdı! Esma çaresiz, "Kabul ettim, kızımı ona nikâhladım." dedi! Sonra Haccac'ın emri üzerine Yemanîlerin reisi Said b. Kays el-Hemdanî'yi getirdiler. Haccac ona da, "Kızını Abdullah b. Hani'ye nikâhla." dedi! Said, "O Evd kabilesindendir. Vallahi bu hakarettir; ben kızımı ona nikâhlamam." dedi. Haccac, "Kılıcı getirin." diye bağırdı!! Bu durumu gören Said, "Öyleyse müsaade edin de aileme danışayım." dedi. Ailesi, "Bu fasık seni öldürmeden kabul et." dediler! O da kabul etmek zorunda kaldı.

              Haccac sonra Abdullah'a dönerek dedi ki: "Ey Abdullah! Fezare kabilesinin ileri geleninin kızını ve Hemdan kabilesinin reisinin ve Kehlan boyunun önde geleninin kızını sana nikâhladım. Evd kabilesinin onlara üstünlüğü nedir?!" Bunun üzerine Abdullah dedi ki: "Ya emir! Allah ıslah etsin seni, böyle deme. Bizim öyle faziletlerimiz var ki, Araplardan hiçbiri onlara sahip değillerdi!" Haccac onların neler olduğunu sorunca, "Bizlerden hiç kimse Emirü'l-Müminin Osman'a küfretmemiştir!" dedi. Haccac, "Evet, vallahi bu iftihar kaynağıdır." dedi! Abdullah, "Bizden yetmiş kişi Sıffin Savaşı'nda Emirü'l-Müminin Muaviye'nin safında yer almış, sadece bir kişi Ebu Turab'ın yanında yer almıştır; vallahi onu da kötü bir adam olarak görmüyorum." dedi. Haccac, "Vallahi bu da bir fazilettir." dedi! Abdullah, "Kabilemizden hiç kimse Ebu Turab'ı seven ve onu mevlası bilen bir kadını nikâhlamamıştır." dedi! Haccac, "Vallahi bu da bir fazilettir." dedi! Abdullah yine, "Kabilemizin bütün kadınları Hüseyin öldürülürse on deve kurban keseceklerini adamış ve adaklarını da yerine getirmiştir!!" dedi. Haccac, "Vallahi bu da kendi başına bir fazilettir." dedi!! Abdullah, "Kabilemizden hiç kimse Ebu Turab'a lânet edip küfretmekten sakınmamış, buna onun oğulları Hasan'la Hüseyin'e ve anneleri Fâtıma'ya küfretmeyi de eklemişlerdir." dedi!! Haccac, "Vallahi bu da fazilettir." dedi!! Abdullah, "Güzellik açısından hiçbir Arap bize ulaşamaz." dedi! Burada Haccac gülerek, "Ey Abdullah! Bu birini söz konusu etmesen daha iyi olur." dedi! Abdullah Hani çok çirkin ve iğrenç biriydi; çopur, şaşı, ağzı eğri ve korkunç suratlıydı; Haccac onun için gülmüştü. Murucu'z-Zeheb, c.3, s.144 ve Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.357.

              İbn Sa'd, Tabakat'ında, Atiyye b. Sa'd b. Cunade el-Ufî'nin hayatında şöyle kaydeder:

              Haccac, Muhammed b. Kasım Sakafî'ye bir mektup yazarak, "Atiyye'yi çağırt. Ali b. Ebu Talib'e lânet edip küfretmeyi kabul etmezse, ona dört yüz kırbaç vur, saçıyla sakalını tıraş et." dedi! Muhammed b. Kasım itaat ederek Haccac'ın mektubunu Atiyye'ye okudu. Atiyye kabul etmeyince ona dört yüz kırbaç vurduktan sonra saçını ve sakalını tıraş etti! Tabakatu'l-Kübra, c.6, s.212-213 ve Avrupa baskısı, c.2, s.2494; Tehzibu't-Tehzib, c.7, s.224-226. Ve Takribu't-Tehzib'de, Atiyye'nin hadisini Buharî, Ebu Davud, Tirmizî ve İbn Mâce'nin kendi kitaplarında kaydettikleri geçer. Atiyye hicrî 111 yılında vefat etmiştir. Muhammed b. Kasım es-Sakafî, Fars topraklarındaki ordunun kumandanıydı. Haccac, hicrî 92 yılında Send bölgesinin fethini ona bıraktı. Muhammed orayı fethederek padişahını öldürdü. Şimdi Pakistan'ın şehirlerinden olan Karaçi ve Movlutan şehirleri onun fethettiği bölgelerdendir. Hilâfete Süleyman geçince Haccac'ın komutanlarını temizlemeye başladı. O zaman Muhammed b. Kasım da tutuklanarak zindana atıldı ve sonunda hicrî 92 yılında zindanda idam edildi.

              Yorum


                #8
                Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları

                Haccac'ın Kardeşinin Yaptıklarından Bir Bölümü

                Haccac'ın kardeşi Yemen hükümdarı Muhammed b. Yusuf da, kendi hâkimiyet bölgesinde Haccac'ın programlarını uyguluyordu. Zehebî, Hucru'l-Mederî'den özetle şöyle nakleder: Hucr der ki: Bir gün Ali b. Ebu Talib bana dedi ki:

                − Bana lânet etmeni emrettiklerinde ne yapacaksın?

                − Böyle bir şey olacak mı?!

                − Evet!

                − Siz ne yapmamı emredersiniz?

                − Bana lânet et; ama benden teberri etme.

                Nihayet bir gün Yemen valisi Haccac'ın kardeşi Muhammed b. Yusuf ona Ali'ye lânet etmesini emretti. Hucr dedi ki: "Emir bana Ali'ye lânet etmemi emretti, o hâlde ona (maksat Muhammed b. Yusuf'tur) lânet edin, Allah ona lânet etsin." Hucr'un lânet ederken nasıl bir incelikten yararlandığını bir kişiden başka kimse anlamadı.

                Tarih-i Zehebî, c.4, s.51-52, Muhammed b. Yusuf es-Sekafî'nin hayatında. Hücr b. Kays el-Hemdanî el-Mederî, Yemen'in Meder dağına nispet verilmiştir. İbn Hacer onun tâbiînden ve güvenilir olduğunu ve hadislerini Ebu Davud, Neseî ve İbn Mâce'nin naklettiğini kaydeder. Hayatı için bk. Tehzi-bu't-Tehzib, c.2, s.215 ve Takribu't-Tehzib, c.1, s.155.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları



                  Allah nasip ederse devamı gelecektir.

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları

                    Ömer b. Abdülaziz'in Hilâfeti Döneminde

                    Ömer b. Abdülaziz, Emevî hilâfetinin siyasetine karşı çıkarak Ali'ye (a.s) lânet ve küfredilmesinin terk edilmesini emretti. Yazarlar bu siyasetin değişimi hakkında yazılar yazmışlardır; meselâ İbn Ebi'l-Hadid, Ömer b. Abdülaziz'den şöyle nakleder: Ömer b. Abdulaziz'e (r.a) gelince, kendisi şöyle der: Ben çocuktum, Kur'ân'ı Utbe b. Mes'ud'un çocuklarının birinin yanında öğreniyordum. Bir gün çocuklarla oynarken Ali'ye lânet ediyorduk, tam o sırada hocam yanımdan geçti. Hocam bizim Ali hakkındaki bu çirkin sözlerimizi duyduktan sonra mescide gitti. Ben hocamdan ders almak için çocuklardan ayrıldım. Hocamın gözü bana takılınca namaza durdu. Namazını çok uzatmasından benden uzak durduğunu anladım. Nihayet namaz bitince suratını asarak baktı bana. Bunun üzerine durumun ne olduğunu sordum kendisine. Dedi ki: "Oğlum! Bugün sen Ali'ye mi küfrediyordun?" Ben, "Evet." dedim. Hocam, "Allah Tealâ'nın Bedir ashabından razı olduğunu bildirdikten sonra onlara öfkelendiğini ne zamandan beri anladı?" dedi. Ben, "Ali Bedir ashabından mıdır?" diye sordum. Hocam, "Yazıklar olsun sana, Bedir Savaşı'nda Ali'den başkası söz konusu muydu ki?" dedi. Ben, "Bundan böyle onun hakkında çirkin şeyler söylemem." dedim. Hocam, "Allah aşkına, bundan böyle ona küfretmeyecek misin?" dedi. Ben de, "Evet." dedim ve ondan sonra asla ona lânet etmedim. Şerhu Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, Muhammed Ebulfazl İbrahim incelemesi, c.4, s.58-59. Bu rivayeti İbn Asâkir Tarih-i Dımeşk kitabında, c.1, s.132'de, "Ömer b. Abdulaziz'in Hayatı" bölümünde kaydetmiştir. Ömer b. Abdulaziz, hicrî 99 yılında hilâfete geçmiş ve 101 yılında zehirlenerek öldürülmüştür.

                    O günden itibaren, cuma günleri mescitte oturup Medine valisi olan babamın hutbelerini dinliyor, dudaklarına bakıyordum. Sıra Ali'ye lânete ve küfretmeye gelince, onun yavaşça anlaşılmaz şeyler söylediğini görüyordum. O sırada onun ne söylediğini yalnız Allah bilirdi. Ben buna hayret ediyordum. Nihayet bir gün babama dedim ki: "Babacığım; sen halkın en fasihi, hutbe okumak konusunda insanların en üstünü olmana rağmen sıra bu adama lânet okumaya gelince nasıl oluyor da dilin tutuluyor?" Babam dedi ki: "Ey oğlum! Hutbemizi dinlemeye gelen Şamlılar ve diğerleri, babanın bu adamın fazileti ve üstün makamı hakkında bildiğini bilecek olurlarsa, hiçbiri bize itaat etmez!" Babamın bu sözleri içime oturdu; hocamın sözleriyle uyum içerisindeydi. Dolayısıyla o andan itibaren, bir gün hilâfete geçecek olursam bu çirkin geleneği kaldıracağıma dair Allah'a ahdettim. Allah hakkımda lütufta bulunarak beni hilâfete geçirince Ali'ye (a.s) lânet ve küfretme âdetini kaldırıp yerine, "Şüphe yok ki Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz." Nahl, 90. ayetini koydum ve ülkenin dört bir yanına ferman gönderip bunu yapmalarını emrettim. Bu rivayeti İbn Esîr kendi Tarih'inde, c.5, s.16'da özetle ve Mes'udî de kendi Tarih'inde, c.3, s.184'te kaydetmişlerdir.

                    O zamandan itibaren bu bir gelenek hâline geldi. Şerhu Nehc i'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, 57. hutbenin şerhi ve özetle Tarih-i Yakubî, c.1, s.305.

                    Kesir b. Abdurrahman, Ömer b. Abdülaziz'i ve onun Ali'ye lâneti yasaklayışını şiirinde şöyle över: Keşke küfretmeseydin Ali'ye, hakkında kötü söylemeseydin bir kulun Çirkin sözlerini kabul etmeseydin bir suçlunun Getirdiğin kanunla affederek örttün üzerini günahların Böylece rızasını kazandın her Müslümanın. el-Eğanî, c.9, s.250 (ed-Dar baskısı) rivayette ihtilâfla.

                    Ebu'l-Hasan Râzî (r.a) de şöyle der: Ey Abdülaziz! Eğer ağlayacak olsaydı gözüm Ümeyye Oğulları'ndan bir gence, sana ağlardım Her ne kadar ailen iyi ve temiz olmasa da Ben, tertemizsin diyorum sana! Münezzeh ettin bizi küfürden, çirkinlikten Mümkün olsaydı mükâfatlandırırdım seni ben. Divanından, 124 ve İbn Ebi'l-Hadid, c.1, s.357.

                    Fakat buna rağmen Ömer b. Abdülaziz'in çabası iki nedenden dolayı tam bir sonuç vermedi:

                    1- Müslümanlar, Emirü'l-Müminin Ali'ye (a.s) lânet ve küfretmeye alışmışlardı ve onu terk edilmez bir sünnet bilmekteydiler! İşte bu yüzden Hamevî ve Mes'udî'nin dediği gibi, Harran ahalisi gibi bazıları Ali'ye (a.s) lânet etmeyi bırakmadılar. Mes'udî der ki: Ömer b. Abdülaziz döneminde Emirü'l-Müminin Ali'ye (a.s) lânet yasaklanınca, Harran ahalisi bunu -Allah onları yok etsin- kabul etmeyerek cuma günü, "Ebu Turab'a lânet edilmeyen bir namaz, namaz değildir!" dediler ve tam bir yıl Ali'ye lânet etmeye devam ettiler. Murucu'z-Zeheb, Mes'udî, c.3, s.245 ve Mu'cemu'l-Buldan, "Harran" sözcüğü. Harran, Musul, Şam ve Türkiye arasında, İbn Teymiye'nin (öl. 728 hicrî)doğduğu şehirdir.

                    2- Emevî halifeleri, Ömer b. Abdülaziz'in ölümünden sonra tekrar bu çirkin âdeti hortlattılar; aşağıda bunu inceleyeceğiz. Hişâm b. Abdulmelik'in Hilâfeti Döneminde İbn Asâkir, Emevîlerin dostlarından Cüneyd b. Abdurrahman el-Harrî'nin torunu Cünade b. Amr'ın hayatında dedesi Cüneyd'den şöyle naklettiğini kaydeder: Maaşımı almak için Hevran'dan Dımeşk'e gitmiştim. Cuma günüydü, cuma namazını kıldıktan sonra mescidin ed-Derc adlı kapısından dışarı çıkınca, Ebu Şeybe Kass denilen saygıdeğer birinin halka hikâye anlattığını gördüm. Ben de onlara katıldım. Ebu Şeybe sözleriyle bizi öyle etkilemişti ki bazen seviniyor, bazen de kederlenip üzülüyor ve hatta ağlıyorduk. Sözleri bitince, "Şimdi sözümüzü Ebu Turab'a lânetle bitirelim, o hâlde hepiniz Ebu Turab'a lânet edin!" dedi. Ben sağ tarafımda oturan adama dönerek, "Ebu Turab da kim oluyor?!" diye sordum. Adam, "O, Resulullah'ın (s.a.a) amcası oğlu, kızının kocası, İlk Müslüman olan, Hasan'la Hüseyin'in babası Ali b. Ebu Talib'dir." dedi! Ben üzgün hâlde, "Hikaye anlatan bu adama ne oldu böyle?!" dedim ve koşarak ona yetiştim; omuzlarına bir kürk atmıştı. Kürkünü tutarak tokatlamaya, başını duvara vurmaya başladım. Adam bağırınca, mescidin yöneticileri yardımına koşup cübbemi boynuma bağlayarak beni çeke çeke Hişâm b. Abdulmelik'in yanına götürdüler. Ebu Şeybe benden önce davranıp bağırarak, "Ey Emirü'l-Müminin! Baksana; senin, babanın ve dedenin destancısının başına neler getirdiler!" dedi. Hişâm, "Kim incitti seni?!" diye sordu. Ebu Şeybe, bana işaret ederek, "Bu adam." dedi.

                    Hişâm, saygın kişilerin yanında oturmuş bir hâlde bana dönerek, "Ey Ebu Yahya! Ne zaman geldin?" diye sordu. Dedim ki: "Dün akşam geldim; hizmetinize gelmek istediysem de cuma namazı vakti olduğu için namaza kaldım, namazdan sonra mescidin edDerc kapısından çıkınca etrafındakilere konuşma yapan bu adamla karşılaştım. Ben de onların arasında oturarak onu dinledim. O, halkın dikkatini kendine çekmiş, korku ve ümitle ilgili konuşuyordu; biz de ona eşlik ediyorduk. Nihayet dua etti, biz de amin dedik. Sonunda, 'Sözümüzü Ebu Turab'a lânetle bitiriyoruz.' dedi. Ben Ebu Turab'ın kim olduğunu sorduğumda, 'İlk Müslüman, Resulullah'ın (s.a.a) amcası oğlu, Hasan'la Hüseyin'in babası ve Resulullah'ın (s.a.a) kızının kocası Ali b. Ebu Talib'dir.' dediler. Ey Emirü'l-Müminin! Resulullah'ın (s.a.a) damadı ve kızının kocası bir kenara dursun, vallahi, biri sana bu kadar yakın olan birine bile lânet etmiş olsaydı, kanını dökerdim!!" Hişâm, "Kötü bir iş yapmıştır." dedi ve sonra da Send bölgesinin valiliğine atadı beni. Daha sonra yanındaki arkadaşlarından birine şöyle dedi: "Burada böyle konuşmalar olmamalıdır, aksi takdirde hükümetimizi yerle bir eder." Hişâm, Cüneyd'i Send'e göndererek kendisinden uzaklaştırdı; böylece Cüneyd hayatının sonuna kadar orada kaldı.

                    Bir şair şiirinde şöyle söyler:


                    Bağış ile Cüneyd gittiler birlikte.

                    Bağış ile Cüneyd'e selâm olsun o hâlde!
                    Cünade b. Amr b. Cüneyd'in hayatı, İbn Bedran'ın Tehzibu Tarih-i Dımeşk'inde, c.3, s.410 kaydedilmiştir. Muhtasar-ı Tarih-i Dımeşk, İbn Manzur,c.6, s.117-118.

                    Emevî halifesi Hişâm b. Abdulmelik böyle davranıyordu; şimdi onun emrindekilerden birinin davranışlarını görelim. Halid b. Abudllah Kasrî'nin Davranışı Muberred, el-Kâmil adlı eserinde şöyle kaydeder: Hişâm b. Abudlmelik'in döneminde, Halid b. Abdullah Kasrî Irak valiliğine atanınca mescidin minberinde Ali b. Ebu Talib'e (a.s), "Allah'ım! Resulullah'ın kızının kocası, Hasan'la Hüseyin'in babası Ali b. Ebu Talib b. Abdulmuttalib b. Hişâm'a lânet et." şeklinde lânet okur, sonra halka dönerek, "Künyesini doğru söyledim mi?" diye sorardı. el-Kâmil, s.414, Avrupa baskısı. Basralı Muberred, Ebu'l-Abbas Muhammed b. Yezid el-Ezdî es-Sumalî, nahiv bilginlerinden, Arapça dilbilgisinin hafızıydı. O, Bağdat'ta ikamet etmiş ve hicrî 285 yılında vefat etmiştir. Hatib Bağdadî onun hayatını Tarih-i Bağdad adlı eserinde kaydetmiştir.

                    Halid b. Abdullah Kasrî Kimdir?

                    Ebu'l-Heysem Halid b. Abdullah Kasrî'nin annesi Hıristiyan bir kadındı. Müsteşrik De Huye'ye ait Taberî'nin Fihrist'inde, s.163'de böyle geçer.

                    Halid, halkın övgüsünü kazanmak için Müslümanların beytülmalini etrafındakilere bağışlamada oldukça eli açıktı. O, Abdulmelik'in oğulları Velid, Süleyman ve Hişâm döneminde Mekke valisi oldu, Hişâm'ın döneminde ise Irak hükümetine geçirildi. İbn Asâkir onun hakkında şöyle yazar: Halid, Mekke valisiyken, uzak bir noktadaki suyun yönünü çevirtirerek Mekke'ye su getirtti. Ve Zemzem suyu yakınında ona bir leğen bağlayarak şöyle konuşmaya başladı: "Buraya kadar tatlı bir su getirdim. Bu suyun, Ümmü'l-Hannas'a (siyah böceğe -maksat Zemzem suyudur-) benzer bir yanı yoktur." dedi. O, sürekli Ali b. Ebu Talib'e (a.s) küfrederdi. İbn Asâkir der ki: Halid, Ali (a.s) hakkında öyle şeyler söylüyor ki, aktarmamız yakışmaz... Halid bir hutbesinde şöyle dedi: "Vallahi, Emirü'l-Müminin bana yazacak olursa, Kâbe'nin taşlarını bir bir yerinden çıkarırım!" Sonunda Hişâm b. Abdulmelik, Halid'i Irak'taki valisi Seyf b. Ömer'in eline verdi. O da Halid'i hicrî 126 yılında işkenceyle idam etti. Muhtasar-ı Tarih-i Dımeşk, İbn Menzur, c.7, s.369-384.

                    İbn Hallikan, Halid'in annesinin ibadet etmesi için evinde bir kilise yaptığını söyler. İbn Hallikan, c.2, s.7; İbn Kesir, c.10, s.21 ve bazı rivayetleri Mes'udi'nin Murucu'z-Zeheb'inde, c.3, s.120, 174, 179 ve 280

                    Emevî hilâfeti var gücüyle halkın Ali b. Ebu Talib'i (a.s) iyi anmasını engellemeye çalışıyordu. Bu bağnazlık öyle bir noktaya ulaştı ki insanları, isimlerinin "Ali" olmasından bile sakındırıyorlardı. İbn Hacer'in bu konuda Ali b. Rebbah'ın hayatı ile ilgili yazdıklarına dikkat edecek olursak, bu konu daha da açıklık kazanacaktır:

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları (İbretle okunması gereken bir araştırma

                      Ümeyyeoğulları, İsmi "Ali" Olanları Öldürüyordu

                      Ümeyye Oğulları, bir çocuğun isminin "Ali" koyulduğunu haber aldıklarında hiç çekinmeden onu öldürürlerdi! Bunu duyan Rebbah, o hâlde çocuğumun ismi "Ali" değil, "Uleyy"- dir dedi. O Ali'ye düşmanlık besliyor, ismi Ali olanlara baskı yapıyordu! İbn Hacer der ki: Ali b. Rebbah "Bana Ali diyeni affetmem, benim adım Uleyy'dir." derdi! Tarih-i İbn Esîr, Mısır, birinci basım, c.7, s.18.

                      Ömer b. Abdülaziz'in ve biraz sonra gelecek olan Hişâm'ın rivayetinden anlaşılan şudur: Ümeyye Oğulları Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) yüce makam ve mevkisini bildiği hâlde ona lânet edip küfrederlerdi! İbn Ebi'l-Hadid der ki: Hişâm hac yaptı ve hacılara bir hutbe okuyup konuşma yapmaya başladı. Onun konuşmasının arasında birisi yerinden kalkıp, "Ey Emirü'l-Müminin! Halifeler bugün Ebu Turab'a lânet etmeyi sünnet bilirlerdi!" dedi. Hişâm bağırarak, "Kes sesini! Biz bunun için gelmedik." dedi! Makatilu't-Talibiyyîn, s.598-599.

                      Hişâm'ı, Arefe günü Emirü'l-Müminin Ali'ye (a.s) lânet etmekten sakındıran sebep, Medine'de cuma hutbesinde Abdülaziz'i, İmam Ali'ye (a.s) lânet ederken kelimeleri anlaşılmaz bir şekilde çıkarmaya zorlayan şeydir. Nitekim, daha önce değindiğimiz gibi bunu oğlu Ömer b. Abdülaziz'e şöyle beyan etmişti: "Ey oğlum! Hutbemizi dinlemeye gelen Şamlılar ve diğerleri, babanın bu adamın fazileti ve üstün makamı hakkında bildiğini bilecek olurlarsa, hiçbiri bize itaat etmez." Binaenaleyh, bu alanda Kureyş'in Emevî hilâfetinin siyaseti, Resul-i Ekrem'den (s.a.a) sonraki ilk Kureyş hilâfetinin siyasetinin devamıdır ve Ümeyye Oğulları'ndan sonra o siyasetin etkileri İslâm toplumunda kalmıştır. Bunların bazı örneklerini Abbas Oğulları'nın hilâfeti döneminde inceleyeceğiz inşallah.

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları (İbretle okunması gereken bir araştırma

                        Bu İncelemenin Sonucu

                        Kureyş, peygamberlikle hilâfetin Hâşim Oğulları'nda toplanmasını istemiyordu. Dolayısıyla Kureyş, Resulullah'tan (s.a.a) sonra Hâşim Oğulları'nın hilâfete geçmemesi veya Hz. Resulullah'tan (s.a.a), Kureyş'in başlarından birini kınayan, onların hilâfete ulaşmasını engelleyen, rakipleri, özellikle Hâşim Oğulları ve genel olarak ensar için fazilet beyan eden bir hadisin yayılmaması için var gücüyle Resulullah'ın (s.a.a) hayatı döneminde hadislerinin yazılmasını engelleyerek ileride hilâfet konusunda birileri hakkında bir nassın kalmasına mani olmaya çalıştı! Bu hedefle, Resulullah'ın (s.a.a) hayatının son anlarındaki vasiyetinin yazılmasını engellediler; oysa bu vasiyet hakkında, "Bu vasiyetime uyduğunuz zaman benden sonra asla sapmazsınız." diye vurgulamıştı. Fakat Kureyş, Resulullah'ın (s.a.a) Hâşim Oğulları'ndan birinin hilâfete geçmesi hakkında bir şeyler yazmasından endişelenerek onun yazılmasını engellediler; çünkü onlar peygamberlikle hilâfetin bir yerde toplanmasını istemiyorlardı!

                        İşte bu nedenle Kureyşli sahabe Ömer, kendisiyle aynı fikirde olan diğer Kureyşli muhacirlerle birlikte Resulullah'tan (s.a.a) sonra Kureyş'in Teym boyundan Ebu Bekir adına biat almak için bütün çabalarını harcadılar. Yine bu nedenle Kureyşli halife Ebu Bekir, Kureyşli Osman aracılığıyla hilâfeti eski dostu Kureyş'in Adevî boyundan Ömer'e bıraktı!

                        Yine bu sebeple Ömer var gücüyle Resulullah'ın (s.a.a) hadislerinin yazılıp yayılmasını önledi ve ashabın yazdıklarını da ateşe atarak yaktı. Bu konuda kendisine muhalefet edip Medine dışında Resulullah'ın hadislerini yayanları ise Medine'de zindana attı. http://www.welayet.com/index.php?topic=564.0

                        Yine bu sebeple Ömer birini bir yere vali tayin ettiğinde kendisi şahsen onu uğurlayıp "Sadece Kur'ân'ı tebliğ edin ve Muhammedden rivayeti azaltın; ben sizi izliyorum, dikkatli olun." diyordu! Tarih-i Taberî, c.5, s.19.

                        Yine bu nedenle Ebu Bekir'le Ömer, Hâşim Oğulları'ndan hiçbirini savaşlarda ordunun başına veya fethedilen şehirlere vali tayin etmiyordu!! Murucu'z-Zeheb, Mes'udî, c.2, s.321-322. Bu kitapta, ilk üç halife döneminde Haşim Oğulları'ndan hiçbirinin iş başına geçirilmediği vurgulanmıştır.

                        Ve yine bundan dolayı Ömer, altı kişilik şûrada Kureyşli Abdurrahman b. Avf aracılığıyla Kureyşli Emevî Osman'ın hilâfete geçmesinin plânını uyguladı. Ve yine bu nedenle Osman, Kur'ân'ı Resulullah'ın (s.a.a) hadislerinden ayırarak birkaç nüshada yazıp İslâm topraklarının çeşitli şehirlerine gönderdikten sonra, Kur'ân'la birlikte tefsir olarak Resulullah'ın (s.a.a) hadislerini yazmış olan diğer sahabîlerin Mushaflarını yaktı ve Kur'ân'ın yakılmasına karşı çıkan Abdullah b. Mes'ud'u Medine'ye çağırtarak dövmelerini ve beytülmalden aldığı aylığı kesmelerini emretti! Yazarın Kur'ânu'l-Kerim ve Rivayatu'l-Medreseteyn kitabı, "Osman"ın Dönemi bölümü.

                        Yine Osman, Resulullah'ın (s.a.a) hadislerini yayan Ebuzer'i halkın gözleri önünde Rebeze'ye sürdü! Bu kitabın orijinalinde, c.2, s.46 ve Nakşi Aişe Der Tarih-i İslâm kitabının birinci cildi.

                        Ve hasta yatağında yazdığı vasiyetinde Kureyşli Abdurrahman b. Avf'ı kendi yerine seçti!

                        Fakat Abdurrahman b. Avf, Osman'ın hayatı döneminde vefat edip de Osman yerine Kureyş'ten birini tayin edemeden öldürülünce, Müslümanlar işlerini kendileri ellerine alıp Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) etrafına toplandılar, işler ellerinden çıkan ve artık ellerinden bir şey gelmeyen Kureyş ileri gelenlerinin ardından Hz. Ali'ye biat ettiler. Fakat o günden dört ay sonra Kureyş kendine geldi ve her taraftan asker toplayarak hükümeti İmam Ali'nin (a.s) elinden çıkarmak ümidiyle Ümmü'l-Müminin Aişe, Talha ve Zübeyir önderliğinde Cemel Savaşı'nı başlattı. Sonra aynı hedefle ve Medine'den uzak olan insanları, Osman'ı Ali'nin öldürdüğüne ve hilâfeti bu şekilde ele geçirdiğine inandırmak için Sıffin Savaşı'nı açtılar. Medine'den uzak olan Müslümanlar dinî öğretilerini, Resulullah'ın (s.a.a), Ehlibeyt'inin ve ashabının siretini, ulaşabildikleri sahabelerden, Kureyş valilerinden ve onların taraftarlarından aldıklarından, İslâm'la ve Müslümanlarla ilgili olarak bu şahısların kendilerine öğrettiklerinden başka bir şey bilmiyorlardı ve bunlara başka bir yolla da ulaşamadıklarından dolayı Kureyş, bu yolla onları İmam Ali (a.s) hakkında yanıltabilmişti. Özellikle Sıffin Savaşı'nda Muaviye ordusu İmam Ali'nin (a.s) ordusu karşısında zayıf düşünce hileyle Kur'ân'ları mızraklara takarak İmam Ali'yle ordusunu Kur'ân'ın hakemliğine ve ardından da iki kişinin hakemliğine davet etti! "Hakemeyn" olayından sonra da, hakemlik konusunda Kureyşli Emevî sahabe Amr b. As'ın, Ebu Musa Eş'arî'ye oynadığı oyun İmam Ali'nin ordusuna, hakemlerin kabulünü ısrarla isteyen Kur'ân kârileriyle onların fikirdaşlarına ağır gelince, bütün Müslümanların kâfir olduğuna hükmettiler. İmam Ali'ye karşı ayaklanıp Nehrevan'da Hz. Ali'ye karşı savaştılar, İmam da onları büyük bir yenilgiye uğrattı. Fakat sonunda Hz. Ali de Kûfe mescidinin mihrabında onlardan biri tarafından şehit edildi. Bütün bu olaylar, Medine'den uzak olan insanların İmam Ali (a.s) hakkında doğru hükmedememelerine, gerçekleri karıştırmalarına ve onun hakkında yaydıkları aslı olmayan şeylere inanmalarına sebep oldu! Diğer taraftan, sadece İmam Ali'nin hilâfetine (çünkü Hâşim Oğulları'ndan İmam Ali'den başka hiç kimse İslâm dünyasına hükümet adayı değildi) muhalefet eden Kureyş'in, Hâşim Oğulları'ndan birinin başa geçmesini istemeyişi, İmam Ali'ye (a.s) dayattıkları iki savaş yüzünden bu muhalefet ve isteksizlik Emirü'l-Müminin Ali'ye (a.s) karşı şiddetli bir kin ve düşmanlığa dönüştü. O günden itibaren Kureyş'in Müslümanlara hükümeti, İmam Ali'ye (a.s) düşmanlık temeli üzerine kuruldu. İşte bu mesele, değinmekte olduğumuz Ümeyye Oğulları'nın hükümetinde de açık bir şekilde görülmektedir.

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları (İbretle okunması gereken bir araştırma



                          Allah nasip ederse devam edecektir.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları (İbretle okunması gereken bir araştırma

                            Günümüzdeki Ali taraftarlari sii'ler ise emevilerin tarafatari kimler ? sunnilermi ?
                            Allah Bize Yeter!
                            O Ne Güzel Vekildir...

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Tarihde Ali düşmanlığı ve Ali düşmanları (İbretle okunması gereken bir araştırma

                              [quote author=HiLaLNuR link=topic=1287.msg5284#msg5284 date=1234270059]
                              Günümüzdeki Ali taraftarlari sii'ler ise emevilerin tarafatari kimler ? sunnilermi ? [/quote]

                              Değeli kardeşim sorunuza bu başlıkta nasıl cevap vereceğimi bilmiyorum ama kısaca düşüncemi arzedeyim. Bu gün Vahhabi ve radikal selefilere kesinlikle günümüzün emevi fotokopisidir diyebilirim. Sünnilerin tamamı Emevileri takip ediyor diyemeyiz? Aksi halde takip etmeyenlere zulüm etmiş oluruz.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X