Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Ak Partili eski bakandan “şok” Suriye tespitleri!

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ak Partili eski bakandan “şok” Suriye tespitleri!

    Suriye’de bombalar neredeyse Esad’ın sarayının yanında patlatılmaya başladı. Suriye Savunma Bakanı ve yardımcısının hayatını kaybettiği olaydan sonra Ahmet Davutoğlu’nın beyanatı “tarihe geçecek” nitelikteydi. Davutoğlu, intihar saldırısının ardından, “Suriye’ye karşı daha sert tedbirler alınmalı!” diyordu. Ne demek daha sert? “Ey isyancılar! Şimdi gidin Esad’a haddini bildirin” mi demek istiyor?
    Türkiye’nin dış politikası “kan” kokuyor.
    Sağduyunun ve diplomatik nezaketin tamamen dışına çıkmış bir mahalle kabadayılığını “dış politika” olarak uyguluyoruz.
    “Türkiye’nin de yoğun gayreti ile!” Suriye’de geçtiğimiz yıl 2-3 kişinin ölümü ile başlayan olaylar bugün 80-90 kişinin öldüğü bir sınıra dayandı.
    Bunun adı başarı ise “bravo!” deriz yani.
    Suriye’de bir iç savaş başladı, başlayacak. Türkiye dostluğunu, tecrübesini, komşuluk gücünü, tarihi misyonunu kullanıp Esad’ın ülkesinde bazı değişikliklerin yapılmasını sağlamak yerine, ABD’nin verdiği emir gereği “vurun bu şerefsizin kellesini!” politikasını uyguladı.
    Bu politikanın ne gibi yanlış sonuçlar vereceğini ortaya koyanlardan biri de AKP’nin eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış.
    Yakış, Akşam gazetesine verdiği mülakatta çok önemli açıklamalarda bulunuyor ve “Türkiye oyun kurucu olabilirdi, bu şansını kaybetti” diyor.
    Şöyle diyor Yakış:
    “Türkiye, Esad’la bütün köprüleri atmadan da bu işi yapabilirdi. Bu mümkündü. Suriye’de şimdiki yönetimin tabanı, nüfusun yüzde 8-10’u teşkil eden Alevilerden oluşuyor. Yüzde 12 kadar da Hıristiyan vardır, onlar çoğu zaman azınlık psikozu içinde Alevilerle birlikte hareket ederler. İkisi birlikte yüzde 20 eder. Nüfusun geri kalan yüzde 80’i Sünni. Dolayısıyla demokratik bir seçim yapıldığında bu yüzde 80’lik kitle iktidara gelecektir ve o tarihe kadar Esad’ın yaptığı zulmün hesabını pek tabii ki soracaklardır.
    Oyun kurucu olma imkânını elimizden kaçırdık. Şimdi o rolü İran’la Rusya oynuyor. Eğer Suriye’de oyun kurucu olma gücünü kaybedersek Ortadoğu’da da kaybederiz. Türkiye, Ortadoğu’da bir bölgesel güç olma istikametinde adımlar atan bir ülkedir. Ama Ortadoğu’da biri İran, diğeri de Mısır olmak üzere Türkiye’nin çok güçlü rakipleri var. Türkiye, Ortadoğu’da bu büyük aktörlerle rekabet halinde. Onun için Suriye’den başlayarak ayağı kaydığı zaman günün birinde o rolü yeniden üstlenecek duruma gelmesi daha zor olacaktır.
    Ben Esad’ın düşmesi meselesini deprem tahminine benzetirim. Önümüzdeki üç gün içinde de gerçekleşebilir, otuz yıl içinde gerçekleşmeyebilir de. ‘Bahse girer misin?’ diye sorsanız, girmem. Çünkü uluslararası politikada bahse girmek diye bir kavramın yeri yoktur.
    Diplomaside çok temel bir kural vardır: Yumurtaların hepsini aynı sepete koymayacaksınız. Eğer yumurtaların hepsini Beşşar Esad’ın kısa bir zamanda düşeceğini varsayan sepetin içine koyarsak, bunun sonucu şu olur: Kısa zamanda düşebilir ve onun nimetlerinden yararlanabilirsiniz. Ama bu iş uzun zamana yayılırsa, Türkiye-Suriye ilişkileri bundan zarar görür. Kürt boyutu var, PKK boyutu var, Ortadoğu’ya olan ticaretimiz boyutu var. Öte yandan şu sıralarda çok daha önemli dış politika sorunlarımız var. Benim kanaatimce en önemli dış politika sorunumuz Kıbrıs sorunudur, Ermenistan ile ilişkilerdir. İç politikada en önemli sorunumuz PKK’dır. Bu öncelikli konular gündemimizde dururken enerjimizi başka alanlarda tüketmememiz gerekir…
    Suriye’deki nüfusun yüzde 10’u Kürtlerden oluşuyor. Tabii şimdiye kadar konuştuklarımız hep ‘Esad gitsin’ varsayımına dayanıyor. Ama Esad gittikten sonra ne olacak meselesini de düşünmeye başladığımız zaman orada daha karmaşık bir senaryo ortaya çıkıyor.
    Öteki Arap Baharı ülkelerinden farklı olarak, Suriye’de rejimin yani siyasi kadronun, ordunun, polis teşkilatının ve istihbarat örgütünün kaderi birbirlerine çok daha sıkı bağlı. Biri düşerse hepsi birden düşecektir. O zaman ülkeyi ayakta tutan unsurlar çökmüş olacak. Sadece Ulaştırma Bakanlığı, Gümrük Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı’yla ülke yönetilmez. Askeriye, siyasi klik, emniyet ve istihbarat bunlar çöktüğü zaman onların yerine işleyebilir bir mekanizma konulamazsa ülkenin kaos içine düşmesi kaçınılmaz olacak. Şimdi günde 200 kişi ölüyor, o zaman günde 500 kişi ölmeye başlayacak. Bu kaos ortamı içinde bir otonomi arayışı içine girmeye en hazır kesim de Kürtlerdir. Ülkenin kuzey doğusunda Kamışlı şehri vardır. Kamışlı, bizim Nusaybin’le bir şehrin iki mahallesi gibi iç içe geçmiştir. Dolayısıyla orada bir Kürt otonom bölgesi oluşursa, Türkiye’nin o otonom bölgeyle nasıl geçineceği önemli. Bunun içinde PKK’lı unsurların da aşağı yukarı yarı yarıya rol aldığı bir otonom bölgeden bahsediyoruz. O zaman Türkiye’nin PKK ile mücadelesi biraz daha zorlaşabilir.”
    AKP’li eski Dışişleri Bakanı, Esad sonrası Suriye’sini çok güzel özetliyor:
    “İç savaş, günde 500 ölü, Kürt otonom bölgesi.”
    Yani Türkiye, kendi elleriyle kendi sonunu hazırlıyor.
    Ben demiyorum, AKP’li bakan söylüyor!Muharrem Bayraktarhttp://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12002386/ak-partili-eski-bakandan--sok--suriye-tespitleri/muharrem-bayraktar
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X