Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Ebu Zehra'nın Mezhepler Tarihi kitabından alıntılar

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ebu Zehra'nın Mezhepler Tarihi kitabından alıntılar


    1-"İmamiyye mezhebi­ne bağlı olan kardeşlerimiz, İmam Cafer'in ancak Ehli Beyt'ten ri­vayet edilen hadiseleri kabul ettiğini ileri sürüyorlar, "İmam Zeyd" adlı kitabımızda tarihi delillere dayanarak, yukarıda da kısaca söy­lediğimiz gibi, Ehli Beyt mensuplarının diğer sahabe ve tabiilerle ilişkilerini büsbütün kesmediklerini isbat ettik. İmam Ali Zeynelâbidin, çağındaki sahabe ve tabiilerin toplantılarından ayrılmazdı. Onun, bütün müslümanlar arasında ve özellikle Ehli Beyt içerisin­de yüksek ve saygı gösterilen bir yeri vardı."

    Hocam burada ilişkinin kesilmediği ve hadis rivayet edildiği diğer sahabeden kastedilenler içinde ilk 3 halife gibiler var mıdır?


    2-"Kısaca şöyle söyliyebiliriz: İmam Cafer'in fıkhı ve mezhebi esas itibariyle diğer dört mezhebden uzak ve pek farklı değildir. Ya­ni o da, Ehli Sünnetten esaslar da ayrılmamıştır. Ancak İmam Cafer'e, ölümünden sonra bir takım iftiracılar bir çok şeyler isnad et­mişler ve bunları halk arasında yaymışlardır. O, sağ olsaydı elbet­te bu iftiraların hepsini reddederdi."

    Hocam bu iddiaya ne cevap verilir?


    #2
    Ebu Zehra'nın Mezhepler Tarihi kitabından alıntılar

    Bismillahirrahmanirrahim

    Muhterem kardeşim, önemli olan bu sözden neyin kastedildiğidir. Eğer bundan İmam Zeynü'l-Abidin'in veya diğer İmamların başkalarından ilmi istifadede bulunduğu ise, bunun hiç bir muteber (müşterek kabule şayan) delili olmadığı gibi realiteye aykırı olduğu da açıktır. Çünkü kimse herhangi birinin onlara bir şey öğrettiğini, öğretebildiğini ispatlayamaz.
    Ama eğer onların insanlarla diyalog içinde olduğunu, kapılarını her kese açık tuttuklarını ve ilim ve irfanlarından istifade etmek isteyen kimseyi reddetmedikleri ise, bu doğrudur. Nitekim o zamanlarda yaşayan bir çok alimden onlardan nasıl istifade ettikleri ve onları metheden sözler hem şia, hem de Sünni kaynaklarda nakledilmiştir. Eğer Ehlibeyt'in bilmediği hususlar olur da başkalarından bunu yararlanmaya muhtaç olduklarını farz edersek, o zaman Allah Resulü'nün insanları onlara sarılmaya emretmesi ve dalaletten korunma garantisi vermesi abes olurdu. Öyle ya onların kendisi başkalarına sarılmaya, başkalarından eksiklerini tamamlamaya muhtaçken, başkaları için nasıl dalaletten korunma garantisi olabilirler?
    Bahsettiğin üç halife, İmam Zeynü'l-Abidin veya İmam Cafer-i Sadık'ın zamanında yaşamıyorlardı ki?

    Yeri gelmişken arşivimden, bazı Sünni alimlerin Ehlibeyt İmaları hakkında söyledikleri bazı sözleri de içeren bir yazıdan bazı kesitleri buraya ilave etmem faydalı olur inşallah. Tabi bu sözlerin gereğini söz konusu alimlerin kendileri yerine getirmiş mi getirmemiş mi, o başa bir konu… Onu her kesin kendi feraset ve basiretine bırakıyoruz.

    1- İbn-i Hacer Mekki Sekaleyn hadisinden bahsederken, Kur'ân ve Ehl-i Beyt arasındaki benzerlik ve bu ikisine "Sekaleyn" denilmesinin sebebi hakkında şöyle diyor:
    "Resulullah (s.a.a) Kur'an ve Ehl-i Beyt'ini "Sekaleyn" diye adlandırmıştır. Zira her değerli, nefis ve gizli tutulan şeye "sekal" denir. Bu ikisi de böyledir. Çünkü onların her ikisi de ledünni ilimlerin, yüce sır, hikmet ve şer'i hükümlerin madenidirler. Bunun için Resulullah (s.a.a) insanları onlara tabi olmaya, onlara sarılmaya ve onlardan ilim öğrenmeye teşvik etmiş ve buyurmuştur ki: "Hamd Allah'a ki, hikmeti biz Ehl-i Beyt'te bırakmıştır…"
    Yine İbn-i Hacer şöyle yazıyor: "Takip edilmesi vurgulanmış kimselerin, Allah'ın Kitabı'nı ve Resulullah'ın Sünneti'ni eksiksiz olarak bilmeleri gerekir ki, ancak böyle kimseler Allah'ın Kitabı'ndan hiçbir zaman ayrılmazlar. Bu nedenle de diğer alimlerden üstün sayılırlar. Zira, Allah, Onları her türlü pislik ve günahtan uzaklaştırmıştır." (Savâik-ul Muhrika; s:151)
    Bunun için bazı yerlerde, Sekaleyn Hadisi'nin devamında şu cümle yer almıştır: "Onlardan, ne öne geçin ve ne de arkada kalın, sonra helak olursunuz. Onlara birşey öğretmeye kalkışmayın, Onlar daha iyi bilirler." (Savaik-ul Muhrika)

    2- İbn-i Asakir, "Tarih-i Dimeşk" adlı kitabının İmam Ali'nin (a.s) hayatı bölümünde kendi senediyle Ubeydet-üs Selmani'den şu rivayeti tahriç etmiştir:
    "Ben Abdullah b. Mes'ud'un şöyle dediğini duydum: "Eğer Allah'ın kitabını benden daha iyi bilen birisini bilseydim, bineklerle onu arardım."
    Bu arada birisi ona: "Sen Ali'ye (a.s) kıyasla nasılsın?" diye sorduğunda: "Ben ne biliyorsam onun yanında okuyup öğrendim." cevabını verdi.
    (Tarih-i Dimeşk, Tercemet-ül İmam Ali bölümü, c.3, s.25-26, hadis: 1409

    3- İbn-i Zazan da ondan şu rivayeti tahriç etmiştir: "Ben Resulullah'ın (s.a.a) yanında doksan sure okudum, ama Kur'an'ı Peygamber'den sonra insanların en hayırlısının yanında hatmettim." Bu arada ona: "O kimdir?" diye sorulduğunda: "Ali b. Ebi Talib'dir." cevabını verdi."
    (Tarih-i Dimeşk, Tercemet-ül İmam Ali bölümü, c.3, s.25-26, hadis: 1051 ve İbn-i Tavus'un eseri "Saad'üs Suud, s.285 ve El-Bihar, c.89, s.105)

    4- Yine o demiştir ki:
    "Kur'ân yedi harf üzerine inmiştir ve her harfin bir zahiri ve bir de batını vardır. Ali b. Ebi Talib'in yanında onun hem zahir ve hem de batın ilmi vardı."
    (Tarih-i Dimeşk, hadis:1048.)

    5- Hakim Haskani kendi senediyle Alkame'den tahriç ettiği bir hadiste Abdullah b. Mes'ud'un şöyle dediğini rivayet ediyor:
    "Ben Resulullah'ın (s.a.a) yanında idim, Ali (a.s) hakkında soruldu, Resulullah şöyle buyurdu:
    "Hikmet on cüz'e bölünmüştür. Ali'ye dokuz kısmı, diğer insanlara da bir kısmı verilmiştir." (Şevahid-üt Tenzil, c.1, s.105, hadis:146.)

    6- İbn-i Mes'ud'dan sonra sahabenin en keskin görüşlü ve parlak yüzlüsü, Kur'ân'ın tercümanı (müfessiri) ümmetin büyüğü, ilim ve maarifle coşup taşan denizi olan Abdullah b. Abbas geliyor ki onun, Kur'an'ın tefsiri hakkındaki bütün bilgilerini Hz. Ali'den (a.s) almış olduğunu görmekteyiz.
    O şöyle diyor:
    "İnsanların ilmi beş kısma bölünmüştür; onların dört payı Ali'ye bir payı da diğer insanlara verilmiştir. O bir payda da Ali onlarla ortak olup, hatta onlardan daha bilgilidir." (Tarih-i Dimeşk, Tercemet-ül İmam Ali, c.3, s.45-46.)

    7- İbn-i Tavus, Nakkaş tarikıyle İbn-i Abbas'tan naklettiği bir rivayette şöyle diyor:
    Resulullah (s.a.a), Ali'ye şöyle buyurdu: "İlim sana afiyet olsun ey Ebu-l Hasan, sen ilmi su gibi içtin, susuzluğunu giderdin," (Zehair-ul Ukba; s:78. El-Menakıb lil Havarzemi; s:41)

    8- Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ben ilim şehriyim, Ali onun kapısıdır. İlim isteyen kapıdan girmelidir." (Yenabi-ul Mevedde; s:82. El-Menakıb lil Havarzemi; s:40. Müstedrekği Hakim; c:3, s:127. Usd-ül Ğabe; c:4, s:22)

    9- Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey Ali! Ben ilim şehriyim, sen kapısısın. Şehre kapısından başka bir yerden girilebileceğini söyleyen, yalancıdır." (Yenabi-ul Mevedde; s:82)

    10- Peygamber (s.a.a) buyurdu: "Ben hikmet eviyim, Ali onun kapısıdır." (Yenabi-ul Mevedde; s:81)

    11- Salman Farisi, Resulullah'dan (s.a.a) şöyle rivayet ediyor: "Benden sonra halkın en bilgilisi Ali İbn-i Ebi Talib'dir." (Feraid-us Sımtayn; c:1, s:97)

    12- Abdullah şöyle rivayet ediyor: "Resululah'ın huzurundaydım. Ali'yi, kendisine sorduğumda şöyle buyurdu: "Hikmet on kısma ayrılmışdtr. Dokuz kısmı Ali'ye, bir kısmı da diğerlerine verilmiştir." (Feraid-us Sımtayn; c:2, s:94)

    13- Enes b. Malik rivayet etmiştir: Resulullah, Ali'ye şöyle buyurdu: "Benden sonra ümmetimin ihtilafa düştüğü şeyleri sen açıklayacaksın." (Müstedrek; c:3, s:122)

    14- Ebu Said Hudri'den rivayet edilmiştir. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Hüküm vermede ümmetimin en üstünü ve en bilgilisi Ali ibn-i Ebi Talib'dir." (El-Menakıb lil-Havarzemi; s:39)

    15- Salman Farisi, Resulullah'tan rivayet etmiştir: "Benden sonra, Ali ibn-i Ebi Talib, ümmetimin en bilgilisidir." (El-Menakıb lil Havarzemi; s:40)
    "Benim ve Muhammed'in (s.a.a) ashabının ilmi Ali'nin (a.s) ilmine oranla yedi deniz içersinde bir damla gibidir." (Sa'd-üs Suud, s.285.)

    16- Hz. Ali'den, sizin niçin diğer sahabelerden daha fazla hadis rivayetiniz var? diye sorulduğun da, şöyle dedi; "Ben, Resulullah'tan bir şey sorduğumda, cevap verir, sustuğum zamanda kendisi konuşmaya başlardı."
    (Tabakat-u İbn-i Sa'd; c:2, s:338. Ensab-ul Eşraf; c:2, s:98)

    17- Ali (a.s) bir hadiste şöyle buyuruyor: "Ben, her gün, her gece Resulullah'ın huzuruna varır, O'nunla her konuda konuşurdum. Sırının mahremiydim. Benden saklı bir şeyi yoktu. Ashab, Resulullah'ın benden başka kimseye böyle davranmadığını bilirdi. Sık sık evime gelirdi. Beraberliğimiz O'nun evinden çok benim evimde olurdu. Bazen evine gittiğimde, hanımlarını ayrı bir yere gönderir ve ikimiz kalırdık. Ama O, benim eve geldiğinde, benimle yalnız kalmak için, Fatıma ve çocuklarımdan hiç birine, bizi yalnız bırakın demezdi. O'na soru sorduğum zaman cevap verir, sorum tamamlanıp sustuğum zamanda, kedisi anlatmaya başlardı. Kendisine inen tüm ayetleri, bana okuyup öğretti ve ben kendi elimle onları yazdım. Ayetlerin tefsirini, nasih ve mensuhunu, muhkem ve mütaşabihini, husus ve umumunu bana öğretti; Onları, kavrayıp hıfzetme gücü bağışlaması için de, Allah'a dua etti. Benim için, bu duayı ettikten sonra hiçbir Kur'an ayetini ve yazdığım hiçbir ilmi unutmadım. Allah'ın, kendisine öğrettiği; helal ve haramları, emir ve nehiyleri, gecmişte vuku bulmuş şeyleri, gelecekte meydana gelecek olayları, kendinden önceki peygamberlere inen kitabları (bütün bunların hepsini) O da bana öğretti; ben de onları kavrayıp-belledim, birtek harfini dahi unutmadım. Daha sonra elini göğsüme koyup Allah'dan, kalbimi ilim ve nurla doldurmasını istedi. Ey Allah'ın Resulü, anam-babam sana feda olsun! Bana ettiğin o duadan sonra hiçbir şeyi hatta yazmadıklarımı bile unutmadım; acaba bundan sonrada unutacağım diye bir kaygınız var mı? "Hayır. Senin için böyle bir kaygım yok", dedi." (Kafi; c:1, s:338)

    18- Yine, Ali (a.s) buyuruyor ki: "Allah'a andolsun, nazil olan her ayetin ne hakkında, nerede ve kimin için indiğini biliyorum. Çünkü, Allah, bana bilen bir katb, natık bir dil ihsan etmiştir." (Tabakat (İbn-i Sa'd), c:2, s:338)

    19- İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
    "Allah-u Teala, Peygamberine tenzil ve te'vili öğretti. Allah'a andolsun ki, o da (onları) Ali'ye, Hz. Ali de bizlere öğretti." (Mir'at-ül Envar, s.15.)


    20- Kemalüddin Muhammed b. Talha Şafii (Ö: H. 654) "Metalib-us Seul" adlı kitabında (s.81) şöyle yazıyor:
    "İmam Sadık (a.s) Ehl-i Beyt'in büyüklerinden ve önde gelenlerinden olup birçok ilme sahipti. Her zaman dua ve ibadetle meşguldü; boş vakitlerinde ise özel dua ve zikirler okurdu. Zühd ve takva ehliydi. Çok Kur'an tilavet ederdi. Kur'an okurken ayetler üzerinde düşünür, tedebbür eder, onun uçsuz bucaksız ilim okyanusundan kıymetli inciler çıkarır ve gizli sırlarını keşfederdi. İşlerini belirli bir program üzere yapardı. Nefsini muhasebe ederdi. Onu görmek insana ahireti hatırlatır ve gönülleri okşayan sözleri, dinleyicileri dünyaya karşı meyilsiz ederdi. Onun yolunu izlemek, insanı cennete götürür. Nurlu siması Resulullah'ın (s.a.a) soyundan olduğunu gösterirdi. Davranış ve gidişatı onun risalet ve peygamberlik ailesinden olduğuna delalet ediyordu. Fazilet ve üstünlükleri sınırsızdır. Kalem onların hepsini saymaktan acizdir."

    21- "İbn-i Hacer" ismiyle meşhur olan Şahabuddin Ahmed Heysemi Mekki "es-Savaik-ul Muhrika" adlı kitabında şöyle yazmaktadır:
    "İnsanlar Cafer b. Muhammed'den (a.s) o kadar ilim kazanmış ve nakletmişlerdir ki, onun ünü her yeri almıştır, Uzun bir süre kervanların yükünü ondan alınan ilimler teşkil etmekteydi ve, muhaddisler o ilim ve bilgileri armağan olarak diğer yerlere götürüyorlardı."
    Muhammed Emin Bağdadi Süveydi "Sebaik-uz Zeheb" adlı kitabında (s.72) diyor ki:
    "Babası Muhammed Bâkır'ın (a.s) vasi ve mirasçısı olan İmam Sadık'tan (a.s), diğerlerinden nakledilmeyen ilim ve bilgiler nakledilmiştir. O, hadis ilminin önderlerinden idi."

    22- Ebu Muhammed Abdullah b. Sad-i Yemani Yafii (Ö: H. 768) "Mir'at-ul Cinan" adlı kitabında (c.1, s.304) şöyle diyor:
    "...Ona "Sadık" lakabı verildi, zira o hiçbir zaman ağzına yalan ve hakikat dışı bir söz almadı, tevhid konusunda ve diğer konularda oldukça değerli ve üstün sözler söyledi. Cabir b. Hayyan onun büyük ve meşhur öğrencilerindendir. Cabir, İmam'ın beş yüz ilmi risalesini içeren bin yapraklı bir kitap yazmıştır."

    23- "İbn-i Şehraşub" adıyla meşhur olan büyük fakih, şair, hatip ve yazar Reşidüddin Muhammed b. Ali Mazenderani, "Menakıb" adlı kitabında şöyle diyor:
    "Malik b. Enes'ten şöyle rivayet edilmiştir: "Cafer b. Muhammed'den (a.s) daha faziletli bir şahsiyeti hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak duymamıştır. Büyük bir ilme sahipti. İbadet, takva ve Allah'tan korkmada ondan üstün bir şahıs yoktu."

    24- "El-Emali" adlı kitabın seksen birinci meclisinde şöyle diyor:
    Ebu Hanife, "Fakihlerin en bilgilisi kimdir?" sorusuna Cafer b. Muhammed'dir" cevabını vermiştir. O şöyle derdi:
    "Mansur Abbasi onu (Cafer b. Muhammed'i) Irak'a getirttiğinde birini bana göndererek, Cafer b. Muhammed yüzünden başının derde girdiğini ve onu imtihan etmek için birtakım zor fıkhi meseleler hazırlamam gerektiğini bildirdi. Ben en zor meselelerden kırkını hazırlayarak Hire'de Mansur'un yanına gittim. Daha sonra Cafer b. Sadık'ı meclise getirdiler. Mansur beni ona tanıttı.
    İmam Sadık, "Onu tanıyorum" dedi.
    Mansur, da ona: "Soracağın bir şey varsa Ebu Abdillah'a (İmam Sadık'a) sor" dedi.
    Ben hazırladığım meseleleri bir bir soruyordum; o hemen cevabını veriyor ve: "Bu konuda senin görüşün şudur, Medine fakihlerinin görüşü budur ve bizim de görüşümüz budur. Bazen sizinle aynı görüşe sahibiz, bazen Medine fakihleriyle aynı görüşteyiz ve bezen de görüşümüz her iki görüşe muhaliftir" diyordu. Bu ise İmam Cafer Sadık'ın (a.s) bütün fıkhi görüşlere vakıf olup, ihtilaf konularını bildiğini, dolayısıyla fakihlerin en bilgilisi olduğunu göstermektedir."" (El-Emâlî, 81. Meclis)

    Yorum

    YUKARI ÇIK
    Çalışıyor...
    X