Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

BAKARA 258

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    BAKARA 258

    258- Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti; o da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. (O zaman) İbrahim: "Şüphe yok, Allah Güneş'i doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir" deyince, o inkarcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

    Allahın mulk verdiği kimse nemrud mu yoksa hz.ibrahimmi ?

    #2
    Ynt: BAKARA 258

    http://www.islamkutuphanesi.com/turk...mizan2/all.htm

    Buradan tam açıklamaya bakabilirsiniz; ben bir kesit aktarayım..

    Al­lah ken­di­si­ne hü­küm­dar­lık ver­di, di­ye...

    Cüm­le­nin ifa­de tar­zı, bi­ze şöy­le bir sö­zü çağ­rış­tı­rı­yor: "Fa­lan ada­ma iyi­lik et­tim di­ye, o ba­na kö­tü­lük et­ti." Bu tür bir sö­zü söy­le­yen kim­se de­mek is­ti­yor ki: "Ona iyi­lik yap­mış ol­mam, onun da ba­na iyi­lik yap­ma­sı­nı ge­rek­ti­ri­yor. Ama o, iyi­li­ği­me kö­tü­lük­le kar­şı­lık ver­di ve ba­na kö­tü­lük yap­tı." Arap­lar: "İyi­lik et­ti­ğin kim­se­nin şer­rin­den kork." der­ler. Şa­ir der ki:

    "İh­ti­yar­lı­ğın­da ço­cuk­la­rı Ebu Ğay­lan'ın iyi­lik­le­ri­ne

    Si­nim­ma­r'ın­ki­ne ben­zer bir kar­şı­lık ver­di."[179]

    Do­la­yı­sıy­la "Al­lah, ken­di­si­ne mülk ver­di, di­ye" cüm­le­si­nin ori­ji­na­li­nin ba­şı­na se­be­bi­yet bil­di­ren "lam" tak­dir edil­di­ğin­de, bir şe­yin, zıd­dı olan bir baş­ka şe­yin ye­ri­ne ko­nu­lu­şu tar­zın­da bir ifa­de iş­le­vi­ni gö­rür. Bu tür ifa­de­ler­le gü­dü­len amaç ya­pı­lan şi­ka­ye­tin da­ha et­ki­li ol­ma­sı­nı sağ­la­mak­tır. Bu ba­kım­dan, Nem­rud'un bu tar­tış­ma­da ser­gi­le­di­ği sal­dır­gan ve taş­kın tu­tum, an­cak yü­ce Al­lah'ın ken­di­si­ne sal­ta­nat ni­me­ti­ni bah­şet­miş ol­ma­sı­nın zıd­dı şek­lin­de ge­rek­çe­len­di­ri­le­bi­lir. Ne var ki, yü­ce Al­lah ta­ra­fın­dan an­cak iyi­lik bah­şe­dil­di­ğin­den ve ken­di­si­ne sal­ta­nat ve­ril­di­ğin­den, bu ilâhî ba­ğış il­let ye­ri­ne kon­muş­tur. Böy­le­ce, Nem­rut'un Al­lah ta­ra­fın­dan ken­di­si­ne bah­şe­di­len ni­met­le­re nan­kör­lük et­ti­ği vur­gu­lan­mış olur. Şu ayet-i ke­ri­me de, bu tarz ifa­de­le­re bir ör­nek­tir: "Ni­ha­yet Fi­ra­vun ai­le­si, onu ken­di­le­ri için bir düş­man ve üzün­tü ko­nu­su ol­sun di­ye sa­hip­siz gö­rüp al­dı­lar." (Ka­sas, 8) Nem­rut'a sal­ta­nat ve mülk veril­miş ol­ma­sın­dan sö­z e­dil­me­si­nin al­tın­da ya­tan in­ce­lik bu­dur.

    Bir di­ğer in­ce­lik de şu­dur: Bu ifa­de, Nem­rut'un id­di­a­sı­nın ba­şın­dan be­ri çü­rük ol­du­ğu­nu gös­te­rir. O, Al­lah ta­ra­fın­dan ken­di­si­ne bah­şe­di­len bir mül­ke da­ya­na­rak ilâh­lık id­di­a­sın­da bu­lu­nu­yor­du. Ya­ni sa­hip bu­lun­du­ğu mülk da­hi ken­di­si­ne ait de­ğil­di. O, Rab­bi­nin ni­me­ti sa­ye­sin­de oto­ri­te­ye, ege­men­li­ğe ka­vuş­muş Kral Nem­rut­tu. Tek ba­şı­na, ya­lın bir fert ola­rak dü­şü­nül­dü­ğün­de, be­lir­gin bir sı­fa­tı, par­mak­la gös­te­ri­len bir özel­li­ği bu­lun­ma­yan sı­ra­dan bir in­san­dı. Bu yüz­den is­min­den sö­z edil­mi­yor, sa­de­ce "Rab­bi ko­nu­sun­da İb­ra­him'le tar­tış­ma­ya gi­ren..." di­ye işa­ret edi­li­yor. Bu­nun­la gü­dü­len amaç, şah­sı­nın ba­sit­li­ği­ni ve fonk­si­yo­nu­nun önem­siz­li­ği­ni vur­gu­la­mak­tır.

    Sa­hip ol­du­ğu mül­kün Al­lah ver­gi­si ola­rak ni­te­len­di­ril­me­si­ne ge­lin­ce, da­ha ön­ce­ki bö­lüm­ler­de, bu­nun bir sa­kın­ca­sı­nın ol­ma­dı­ğı­nı be­lirt­tik. Çün­kü top­lu­ma ege­men ol­mak an­la­mın­da mülk, öte­ki ik­ti­dar ve güç tür­le­ri gi­bi yü­ce Al­lah'ın bah­şet­ti­ği bir ni­met­tir. Al­lah'ın di­le­di­ği­ne öz­gü kıl­dı­ğı bir ba­ğış­tır. İn­sa­nın fıt­ra­tı­na bu duy­gu yer­leş­ti­ril­miş­tir. Fıt­ra­tı ge­re­ği oto­ri­te­yi ta­nır. Bu­nu is­ter, ar­zu­lar. Şa­yet bu ni­met yer­li ye­ri­ne ko­nul­sa, bu oto­ri­te hak­ke­de­nin elin­de ol­sa ni­me­te ve mut­lu­lu­ğa dö­nü­şür. Yü­ce Al­lah bir ayet­te şöy­le bu­yu­rur: "Al­lah'ın sa­na ver­di­ğiy­le ahi­ret yur­du­nu ara." (Ka­sas, 77) Eğer Al­lah ta­ra­fın­dan bah­şe­di­len sal­ta­nat ni­me­ti, sal­dır­gan­lı­ğa, hak­sız­lık ara­cı­na dö­nüş­tü­rü­lür­se, dos­doğ­ru yol­dan sap­tı­rı­cı bir ol­gu hâlini alır­sa, fe­la­ke­te ve yı­kı­ma yo­l a­çar. "Al­lah'ın ni­me­ti­ni de­ğiş­ti­ren­le­ri ve ka­vim­le­ri­ni yı­kım ve azap yur­du­na kon­du­ran­la­rı gör­me­din mi?" (İb­ra­him, 28) Da­ha ön­ce söy­le­di­ği­miz gi­bi, her şey ulu Al­lah'a nispet edi­lir. Ama O'nun şa­nı­na ya­ra­şır bir tarz­da ol­ma­sı ko­şu­luy­la. Ya­ni her şe­yin gü­zel ta­ra­fı Al­lah'a nispet edi­lir. Çir­kin ve kö­tü yön­le­ri de­ğil.

    Bu açık­la­ma ile, ba­zı tef­sir bil­gin­le­ri­nin, "Al­lah, ken­di­si­ne hü­küm­dar­lık ver­di, di­ye" cüm­le­sin­de­ki "za­mir" İb­ra­him'e (a.s) dö­nük­tür." Kas-te­di­len "mülk" ise, İb­ra­him Pey­gam­be­r'e (a.s) bah­şe­di­len mülk­tür. Ni­te­kim yü­ce Al­lah bir ayet­te şöy­le bu­yu­ru­yor: "Yok­sa on­lar, Al­lah'ın ken­di faz­lın­dan in­san­la­ra ver­dik­le­ri­ni mi kıs­ka­nı­yor­lar? Doğ­ru­su Biz, İb­ra­him ai­le­si­ne ki­ta­bı ve hik­me­ti ver­dik; on­la­ra bü­yük bir mülk de ver­dik." (Nisâ, 53) Yok­sa, Nem­rud'un sa­hip bu­lun­du­ğu mülk kas­te­dil­mi­yor. Çün­kü onun mül­kü zo­ra, zor­ba­lı­ğa ve gü­na­ha da­ya­nı­yor­du. Böy­le bir mül­kü Al­lah'a nispet et­mek ca­iz de­ğil­dir." şek­lin­de­ki de­ğer­len­dir­me­le­ri­nin yan­lış­lı­ğı da or­ta­ya çı­kı­yor.

    Bu de­ğer­len­dir­me­ye iliş­kin açık­la­ma­la­rı­mız şöy­le­dir:

    1) Kur'ân-ı Ke­rim'in bu tür bir mül­kü yü­ce Al­lah'a nispet et­ti­ği­nin ör­nek­le­ri çok­tur. Ör­ne­ğin Fi­ra­vun ha­ne­da­nın­dan iman et­miş bir şah­sın di­lin­den şöy­le hi­ka­ye edi­lir: "Ey kav­mim, bu gün mülk si­zin­dir, yer­yü­zün­de hü­küm sa­hi­bi kim­se­ler­si­niz." (Mü'min, 29) Bir ayet­te Fi­ra­vun'un şöy­le de­di­ği hi­ka­ye edi­lir (Fi­ra­vu­n'un bu sö­zü­nün hi­ka­ye edil­me­si içe­ri­ği­nin onay­lan­ma­sı an­la­mı­na ge­lir): "Ey kav­mim, Mı­sır'ın mül­kü be­nim de­ğil mi?" (Zuh­ruf, 51) Yü­ce Al­lah şöy­le bu­yu­ru­yor: "Mülk O'nun­dur." (Te­ğa­bun, 1) Bu­ra­da yü­ce Al­lah her tür­lü mül­kü ken­di­ne öz­gü kı­lı­yor. Şu hâlde, yer­yü­zün­de va­ro­lan bü­tün mül­kün kay­na­ğı yü­ce Al­lah'tır.

    Bir ayet­te Hz. Mu­sa'nın (a.s) di­lin­den şöy­le bu­yu­ru­lu­yor: "Rab­bi­miz, şüp­he­siz sen, Fi­ra­vun ve ön­de ge­len çev­re­si­ne bir çe­ki­ci­lik ver­din." (Yûnus, 88) Ka­run'la il­gi­li ola­rak şöy­le bu­yu­ru­lur: "Biz ona öy­le ha­zi­ne­ler ver­miş­tik ki, anah­tar­la­rı, bir­lik­te dav­ra­nan güç­lü bir top­lu­lu­ğa ağır ge­li­yor­du." (Ka­sas, 76) Bir ayet­te de Pey­gam­be­r efendimize (s.a.a) şöy­le hi­tap e­di­lir: "Ken­di­si­ni tek ola­rak ya­rat­tı­ğı­mı ba­na bı­rak ki Ben ona ala­bil­di­ği­ne ge­niş kap­sam­lı bir mal ver­dim... ve sa­yı­sız imkân ve fır­sat­la­rı önü­ne ser­dim. Son­ra, da­ha art­tır­mam için ta­mah eder." (Müd­des­sir, 11-15) Bu­na ben­zer birçok aye­ti ör­nek gös­te­re­bi­li­riz.

    ...
    "Biz aşkı neynevada öğrendik hani o ihanet diyarında zulme meydan okuyarak baş kaldıran kızıl güllerle."

    Yorum

    YUKARI ÇIK
    Çalışıyor...