Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Hamd Allah’a mahsustur ki övenler onu hakkıyla övemez, sayanlar nimetlerini sayamaz, çalışıp çabalayanlar hakkını eda edemezler. Salât ve selam âlemlere rahmet ve ümmete nimet olarak gönderilen Muhammed b. Abdullah’a olsun. Yine Allah’ın salât ve selamı ümmetin imamı ve mürşidi, Mustafa’nın (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) vasisi Ali b. Ebu Talib ve onun on bir hak halifesi ve özellikle âlemin kurtarıcısı, Kaim-i Al-i Muhammed (s.a.a) İmam Mehdi’ye (Aleyhisselam) olsun!
Yıllardan beri kitap, dergi, dini sohbetler ve televizyon gibi çeşitli yazılı ve görsel dokümanlar aracılığı ile Hz. Ali'nin (Aleyhisselam) fedakâr ve samimi ashabının ismini hepimiz duymaktayız.
Emirü’l-Müminin Hz. Ali (Aleyhisselam) yer yer övgüyle anlatıp görmeyi arzuladığı ashabının hayatı ve onları İmam Ali (Aleyhisselam) nezdinde değerli kılan özellikleri bende derin bir merak uyandırdı. Sonra Hz. Ali (Aleyhisselam) dostları ve Şia’larının da benim gibi o büyük mücahit ve kahraman ashabın hayatını okuyup ibret verici dersler almak istediklerini düşündüm. Bu düşünceyle Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) ashabı hakkında yazılmış Şia ve Ehlisünnet kaynaklı Arapça, Farsça ve Türkçe kitaplara müracaat ettim.
Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) hayat ve siresine dikkatlice baktığımızda Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) döneminden hemen sonra ve zahiri hilafetinden önce ve sonraki dönemlerinde etrafında toplanan ashabının genel manada üç gruptan oluştuğunu görmekteyiz;
1-Emirü’l-Müminin Hz. Ali’nin(Aleyhisselam) sadık, vefalı, imanlı ve bilinçli bir şekilde imamet ve velayetine boyun eğmiş, sıcak, soğuk, hastalık ve yorgunluk demeden gece gündüz o yüce zatın emrine amade olanlar. (Malik, Ammar, Salman, Ebuzer...)
2-İkinci grup bir müddet İmam Ali’nin (Aleyhisselam) yanında bulunup daha sonra çeşitli nedenlerden dolayı inzivaya çekilmiş o hazretin ne lehine ne de aleyhinde faaliyet göstermeyenler.
3-Üçüncü grup ise bir dönem Hz. Ali’yle (Aleyhisselam) cihat meydanlarında savaş ve barış meydanlarında irtibat halinde olup fakat bir müddet sonra şeytan vesveselerine kapılıp dünya makam ve ziynetlerine aldanarak ciddi bir şekilde Hz. Ali'ye (Aleyhisselam) muhalif olanlardır. (Talha, Zübeyr, Şimr...)
Hz. Ali (Aleyhisselam) Nehcü'l-Belağa‘da bu üç gruptan bahsetmiştir.
Emirü’l-Müminin (Aleyhisselam) hayatının son günlerinde Malik Eşter ve Ammar Yasir gibi vefalı ve sadık dostlarını methederek şöyle buyurdu: “Nerede doğru yolda yürüyüp hak üzere giden kardeşlerim? Ammar nerede? İbni Teyhan nerede? Nerede iki şahadet sahibi (Huzeyme b. Sabit)? Nerede onlar gibi ölüm için ahitleşen ve başları zalimlere gönderilen kardeşlerim?“
Sonra eliyle mübarek sakalını tutup uzun bir müddet ağladıktan sonra şöyle devam etti: “Ah olsun Kur’an’ı okuyup hükümlerini uygulayan, farzlarını düşünüp ifa eden, sünnete hayat verip bidati öldüren, cihada çağrıldığında icabet eden, imamlarına bağlanıp itaat eden kardeşlerim!“
Bir başka hutbesinde de ikinci ve üçüncü grup ashabının iman, itikat ve samimiyetlerinden rahatsızlığını şöyle dile getiriyor: “Ey mertlere benzeyen namertler, çocuklar gibi gelgeç akıllılar, gerdekteki kadınlar gibi akılları fikirleri tam olmayanlar ve daldan dala konanlar! Keşke sizi görmeseydim ben, keşke sizi tanımasaydım. Vallahi sizi tanıyışım pişmanlıkla, gam ve hüzünle sonuçlandı.
Allah sizi öldürsün! Kalbimi kan, göğsümü de öfkeyle doldurdunuz, her nefeste bana yudum yudum kan içirdiniz...“
Saygı değer okuyucular hizmetinize sunulan bu eserde Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) o üç grup ashabından sadece birinci grubun hayat ve sirelerini değerli üstatların kalemlerinden aktarmaya çalıştık.
Bu kitabın hazırlanmasında müracaat ettiğimiz kitaplar arasında üzerinde uzun yıllar çalışılmış zahmetler çekilmiş, Kum İlimler Havzası üstatlarından, üstat Seyyid Asker Nazimzade Kummi‘nin Ashab‘u İmam Ali (Aleyhisselam) adlı eseri esas alınmıştır.
Minnet sahibi Allah’tan hidayet ve hoşnutluğunu temenni ederim.
Saygıdeğer okuyucular! Bu kitap, garip ve mazlum Ehlibeyt (Aleyhisselam) dostlarının, İmam Ali'nin (Aleyhisselam) ashabını kısaca da olsa tanımaları gibi bir hayra vesile olması ümidiyle kaleme alınmıştır.
Bu kitabın hazırlanmasında bizleri teşvikleriyle ve dualarıya yardımcı olan değerli âlim arkadaşlarıma ve müminlere canı gönülden teşekkür eder, hepsine Yüce Allah'tan bereketli ömürler niyaz ederim.
Okuyucularımızın kitabı hiçbir önyargı taşımaksızın okuduktan sonra yapacağı her türlü yapıcı eleştirilerine açık olduğumuzu ve bunların hizmet azmimiz ve kalitesine yansıyacağını ifade ediyoruz.
Hz. Ali (Aleyhisselam) ashabının o yüce ve güzide ahlâki vasıflarıyla süslenme ümidiyle...
Kerim Uçar
1 Ramazan 1429
2 Eylül 2008
1-AMMAR YASİR
Ammar, Yasir b. Kenabet b. Kays Enbes’in oğlu olup Mezhec Kabilesi’ne mensuptu. Künyesi Ebu Yakzan‘dır.
O, Peygamber efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) ve Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) büyük sahabelerinden ve Erkan’ı Erbea’dandı.
Ammar’ın babası Yasir ve annesi Sumeyye, İslamiyeti ilk kabul edenlerdendi. Oysa Kureyş’in işkencelerine maruz kalarak İslam yolunda ilk şehadet derecesine ulaşanlardı.
Ammar 34 yaşında Müslüman oldu ve annesi ile birlikte Müslüman olduklarını ilk açıklayanlardandı.
Ammar, İslam’ın ilk başlangıcında Kuba Mescidi’ni yaptı. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) Müslümanlar arasında kardeşlik akti okurken Ammar ile Huzeyfe Yemani’yi kardeş etti.
Bu temiz ve pak hanedan, İslam yolunda Mekkelilerin işkencelerine ve zulümlerine maruz kaldı. Babası ve annesi bu yolda şehid oldu ve kendisi ise takiye ederek canını kurtardı.
Ammar, Habeşe ve Medine’ye hicret etmiş, iki kıbleye namaz kılan Müslümanlardandı. O, Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) tüm savaşlarına katılmış ve Yemame Savaşı’nda kulağı koparak gazilik şerefine nail olmuştur.
Abdullah b. Ömer şöyle diyor: Yemame Savaşı’nda Ammar’ın yüksek bir tepeye çıkarak: “Ey Müslümanlar! Cennetten mi kaçıyorsunuz! Ben Ammar’ı Yasir’im, yanıma gelin, sözlerini dinleyin.” Bu esnada kulağının kopmuş ve yerde hareket ettiğini gördüm.
İbni Ömer sonra şöyle devam etti: Ammar uzun boylu, geniş omuzlu biriydi. O, ağarmış saçlarını boyardı.
Ammar, üçüncü halife Osman’ın muhaliflerindendi. Osman’ın muhaliflerine yardım ederdi. Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) sadık ve fedakâr yaranlarındandı. Cemel ve Sıffin savaşlarına katılmıştı. Sıffin Savaşı’nda 90 küsür yaşlarındayken Muaviye tarafından şehit edildi.
Hz. Ali (Aleyhisselam) Ammar’a gusül vermeden elbisesiyle defnetti. Hadis kitaplarından Ammar Yasir’in Said ve Muhammed adlarında iki oğlunun olduğu ve onlarda 62 hadis rivayet edildiği nakledilmiştir.
AMMAR’IN MÜSLÜMAN OLUŞU
Ammar, Müslüman oluşunu şöyle anlatır: “Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) ile görüşmek üzere Erkam’ın evine gittim. Mushab b. Senani Rumi’yi evin önünde beklerken gördüm. Ona niçin buraya geldiğini sordum. O da bana aynı soruyu sordu.
Bunun üzerine ona, Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) sözlerini dinlemeye geldim diye cevap verdim.
O da, ben de Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) sözlerini dinlemek için buraya geldiğini söyledi. Birlikte Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) huzuruna çıktık. Resul-i Ekrem (s.a.a) bizi Müslümanlığa davet etti. Bizde davetini kabul ederek İslam dinini seçtik. O gün akşama kadar Peygamberin (s.a.a) yanından ayrılmadık, karanlık çöktükten sonra korku ve endişe içinde evlerimizin yolunu tuttuk.”
AMMAR VE AİLESİNİN İŞKENCELERE KARŞI SABIRLARI
Ammar’ın, babası ve annesi zikredildiği gibi İslam yolunda büyük işkence ve zulümlere maruz kalmış ve bu uğurda saberederek imanlarından ve inançlarında bir an bile taviz vermediler.
Ammar’ın anne ve babası yüce İslam yolunda kahramanlık ve fedakârlıklarıyla şehadet şerbetini içerek isimlerini tarihin iftiharat dolu sayfalarına yazdırdılar. Kureyşliler Mekke’de yeni Müslüman olanlara, akrabası olmayanlara ve kimsesizlere fiziki ve psikolojik işkenceler uygulayarak onları İslam ve inançlarından vazgeçmeye zorluyorlardı. Ammar hanedanı da Mekke’de kimsesiz ve yanlız oldukları için ruhi ve fiziki işkencelere maruz kalıyorlardı.
Ammar’ın anne ve babası Mekke’nin kavurucu yaz sıcağında sıcak kumların üzerine yatırılarak çeşitli fiziki işkencelere maruz bırakılıyorlardı.
Resul-i Ekrem (s.a.a) yanlarından geçerken onları bu büyük işkence karşısında sabra davet eder ve Allah’ın sadık vaadiyle cennetle müjdeleyerek şöyle buyuruyordu: “Ey Yasir hanedanı! Sabredin, vaat edilen cennet sizin içindir.” Bir başak rivayette şöyle nakledilmiştir: Vaktiyle Peygamber efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) Ammar’ın yanından geçerken müşriklerin onu ateşe atmak istediklerini gördü. Bu durum Peygamberi (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) derinden etkiledi, gaybi güçle Ammar’a inayet ederek şöyle buyurdu: “Ey ateş! Hz. İbrahim’i (Aleyhisselam) yakmadığın gibi Ammar’ı da yakma ve ona serin ol.” Hazretin duasıyla ateş Ammar’ı yakmadı.
Kur’an-ı Kerim‘de Ammar hakkında birçok ayet nazil olmuştur; “Ateşte yanacak olan kâfirler mi hayırlı? Yoksa ahiretten sakınarak, Rabbinin rahmetini umarak, geceleri secde ederek, kıyamda durarak, gönülden ibadet eden mi daha hayırlı?”
AMMAR YASİR PEYGAMBER EFENDİMİZİN (S.A.A) YANINDA
Abdullah b. Abbas Resul-i Ekrem’den (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle nakleder: “Ammar, tepeden tırnağa imanla doldurulmuş, eti ve kanı imanla yoğrulmuştur.”
Hz. Ali (Aleyhisselam) Resul-i Ekrem’den (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle nakleder: “Allah Ammar‘ı baştan ayağa imanla donatmış, eti ve kanını imanla yoğurmuştur. Ammar hakkın peşinden giderdi. Asla ateş Ammar’ı yakmaz… “
Yine Ayşe Allah Resulünden (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle nakleder: “Ammar hak ile hakta Ammar iledir, hak nerede olursa Ammar’da oradadır. Ammar’ın katili ebedi cehennemde kalacaktır.”
Resul-i Ekrem’den (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle nakledilmiştir: “Cennet üş kişi görmeye müştakır.” Bu sırada Ebubekir içeri girdi, adamın biri Ebubekir’e dedi: “Sen ümmetin sıddıkı ve Pegamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) mağara arkadaşısın, cennetin müştak olduğu o üç kişiyi Peygambere sen sor.”
Ebubekir sormaktan çekindi, kendi kendine; “Eğer ben o üç kişiden bir olmazsam rezil olurum” diye düşündü. Bu sırada Ömer içeri girdi, adamın biri Ömer’e şöyle dedi: “Ey Eba Hafsa! Sen ümmetin farukusun, melekler senin ağzın ile konuşur, Allah Resulü’ne cennetin müştak olduğu o üç kişinin kimler olduğunu sen sor!” Ömer, o üç kişiden bir olmayacağından korktuğu için sormaya cesaret edemedi.
Bu sırada Hz. Ali (Aleyhisselam) içeri girdi. Aynı adam Hz. Ali’ye (Aleyhisselam) dedi: “Ya Ebal Hasan! Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) buyurdu ki: Cennet üç kişiyi görmeye müştaktır. O üç kişinin kimler olduğunu Allah Resulü’ne sorar mısın?” dedi.
Hz. Ali (Aleyhisselam); “Sorarım, dedi ve eğer o üç kişiden biri olursam yüce Allah’a şükredeceğim.”
Hz. Ali (Aleyhisselam) Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) yanına gelerek şöyle arz etti: Cennetin müştak olduğu o üç kişi kimlerdir? Resul-i Ekrem (Sallellahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle buyurdu: “Ey Ali (Aleyhisselam) sen onların ilkisin, ikincisi Salman, üçüncüsü Ammardır.”
AMMAR MEDİNE VE KUBA MESCİTLERİNİN YAPIMINDA
Ammar Yasir, büyük bir ciddiyetle dini ve toplumsal faaliyetlerde bulunuyordu. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) Kuba’ya varınca şöyle buyurdu: “Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) namaz vakitlerinde cemaatı bir araya toplayacak ve çalışmalar yapabileceği bir mekân yapmamız gerekir.” Ammar yalnız başına etraftan taşlar toplayarak Kuba mescidinin inlasını başlattı. Böylece Ammar İslam’ın başlangıcında ilk mescidi bina eden şahıs unvanını aldı.
Ammar Medine mescidinin yapımında herkesten daha çok zahmet çekerek büyük bir aşk ve istekle çalışıyordu. Ebu Said Hudri şöyle naklediyor: “Medine mescidi yapımında biz taşları tek tek taşıyorduk. Ancak Ammar iki kişinin işini yapıyordu ve Resul-i Ekrem’de (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) onun mübarek yüzünün tozunu ve toprağını temizler ve hakkında şöyle buyururdu: “Ey Sümeyye’nin oğlu! Kendine dikkat et! Sen azgın ve zalim bir topluluk tarafından öldürüleceksin!”
AMMAR KUFE VALİSİ
Ammar, halifelerin de saygı duyduğu bir şahsiyetti. İkinci halife Ömer b. Hattab Ammar’ı Kufe valiliğine atayarak şöyle bir mektup yazdı: “Ben Ammar’ı vali ve İbni Mesud’u da size öğretmen olarak gönderiyorum. Bu ikisine uyun ve itaat edin. Zira bu ikisi Resulullah’ın en büyük sahabelerindendirler.” Fakat Ömer bir müddet sonra Ammar‘ı görevden alarak başkasını yerine atadı. Bir grup Ammar’a şöyle sordu: Valilikten alındığın için rahatsız oldun mu? Ammar şöyle cevap verdi: “Allah’a yemin ederim ki valiliğe atandığıma hiçbir zaman sevinmemiştim ki azledildiğimde de üzüleyim.”
AMMAR’IN OSMAN’A İTİRAZI
Osman’ın dönemi bidatlerin ve yolsuzlukların çoğaldığı bir dönemdi. Bu dönemde bidatler ve yolsuzluklar had safhaya ulaşmış ve liyakatsiz kişiler vali olarak atanmıştı. Ne yazık ki bu iş normal bir hale gelmişti. Öyle ki halk Osman’ın aleyhine ayaklandı. Osman’a karşı ayaklananların en başında gelenlerinden biri de Ammar Yasir’di. O bu yolda çok işkence gördü. Allame Emini Ensabu’l Eşraf adlı eserden şöyle nakleder: Devlet bütçesinde az miktarda altın vardı. Osman onu bütçeden alarak akrabalarına ve yakın dostlarına paylaştırdı. Bunun üzerine halk bu olayı duyunca Osman’a itirazda bulunarak suçladılar. Gördükleri haksızlıktan dolayı onu ağır bir dil ile eleştirerek tepkilerini dile getirdiler. Osman bu durum karşısında sinirlenerek şöyle dedi: “Bu mallar Allah’ındır, insanlar isteselerde istemeselerde o maldan ihtiyacım kadarını alır ve istediğim kimselere veririm.”
Orada İmam Ali‘de (Aleyhisselam) bulunuyordu. İmam (Aleyhisselam) ayağa kalkarak şöyle buyurdu: “Eğer durum söylediğin gibiyse bunu yapmana müsaade etmeyiz ve sana engel oluruz.”
İmam Ali’den (Aleyhisselam) hemen sonra Ammar ayağa kalktı ve şöyle dedi: “Allah’a andolsun ki, bu işe ilk ben karşı çıkarım.”
Osman, İmam Ali’nin (Aleyhisselam) ve Ammar’ın bu sözlerinden rahatsızlık duyunca Ammar’a şöyle dedi: “Ey çirkin kadının oğlu! Bana karşı küstahça davranıyorsun!”
Daha sonra askerlerine emir verdi ve Ammar’ı Daru’l İmare’ya götürdüler. Daru’l İmare’de Ammar’a işkence ettiler ve o kadar dövdüler ki cansız bedeni yere yığılıverdi. Ardından onu Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) hanımı Ümmü Seleme’nin evine götürdüler.
Ammar kendine gelince öğle, ikindi ve akşam namazları kaza olmuştu. Kaza olan namazlarını kıldıktan sonra şöyle dedi: “Yüce yaratan Rabbime şüküreler olsun! Bu Allah yolunda gördüğüm ilk işkence değil.”
HALKIN AMMAR’IN SÜRGÜN EDİLİŞİNE İTİRAZI
Ammar’ın Osman’ın adaletsiz tutumlarına karşı itirazları devam ediyordu. Osman ise Ammar’a ne kadar işkence etse de itirazlarının devam edeceğini görünce onu sürgün etmekten başka çaresinin kalmadığını gördü. Fakat bu çirkin emelini uyguladığı zaman halkın itirazlarıyla karşı karşıya kalacağından habersizdi. Osman Ebuzer’in Rebeze’de şehadet haberini alınca onu rahmetle andı. Ammar bunu duyunca şöyle dedi: “Evet, Allah Ebuzer’e rahmet etsin, bizim elimizden kurtuldu.”
Ammar’ın bu sözü Osman’a ağır gelince Ammar’ın ensesine vurdu ve şöyle dedi: “Onu Rebeze’ye sürdüğüm için pişman olduğumu zannetme! Seni de Rebeze’ye göndereceğim.”
Bunun üzerine Beni Mahzum kabilesi Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) yanına giderek Osman’ın Ammar’ı sürgün etmemesi için onunla konuşmasını ve ona engel olmasını istediler. Hz. Ali‘de (Aleyhisselam), Osman ile görüşürek şöyle dedi: “Ey Osman! Allah’tan kork! Ümmetin en salih ve iyilerinden birini sürgün etmiştin, o da sürgünde öldü ve şimdi de onun gibi birini mi sürgün edeceksin?”
Osman ve Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) arasında şiddetli tartışma geçti. Osman, Hz. Ali’ye (Aleyhisselam) şöyle dedi: “Sen herkesten daha çok sürgün edilmeyi hak ediyorsun!”
Bunun üzerine Hz. Ali (Aleyhisselam) şöyle buyurdu: “Beni sürgün edebilirsin, önemli değil.”
Ammar’ın sürgün haberini Ensar ve Muhacir duyunca Osman’ın etrafına toplanarak şöyle dediler: “Böyle ahlak dışı bir davranış olmaz, sana kim itiraz etmeye kalkışıyorsa onu hemen sürgün ediyorsun! Bu zulümün ve tutumun böyle devam etmez!”
Osman halkın şiddetli itirazlarıyla karşı karşıya kalınca bu tutumundan ve Ammar’ı sürgün etmekten vazgeçti.
AMMAR, İBNİ MES’UD’UN VASİYETİNE AMEL ETTİĞİ İÇİN İŞKENCE GÖRÜYOR!
Tarih kitaplarında şöyle nakledilmiştir: Ammar üçüncü halife Osman’ın emriyle defalarca işkencelere maruz kalmıştır.
Yakub-i şöyle nakleder: Ammar, Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) büyük sahabesi Abdullah İbni Mesud’un vasiyeti üzerine İbni Mes’ud’un ölümünü Osman’dan gizlemek zorunda kaldı.
Osman, Medine’de yeni bir mezar görünce “bu kimin mezarıdır?” diye halka sordu. “Bu mezar İbni Mes’ud’un mezarıdır” dediler.
Bunun üzerine Osman sinirlenerek şöyle dedi: Benim haberim olmadan onu nasıl defnedebilirler.
İbni Mesud, bunu sizden gizlemesi için Ammar’a vasiyet etmiştir. Bu yüzden Ammar’da sizden habersiz onu defnetti.
Belazuri şöyle naklediyor: Osman, Ammar‘ı İbni Mes’ud’un vefatını gizlediği için o kadar dövdü ki Ammar sonunda fıtık oldu.
VELAYET VE İMAMET SAVUNUCUSU AMMAR
Ammar Yasir’in mücadelesi, çabaları ve hizmetleri Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) dönemiyle sınırlı kalmamıştır. O, Peygamber efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) vefatından sonra canı pahasına İmam Ali’nin (Aleyhisselam) yanında yer almış ve ihlâs ile hizmet etmiştir.
Üç halife döneminde Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) yanında yer alarak konuşmalarıyla Hz. Ali’yi (Aleyhisselam) destekliyordu. Hiçbir zaman Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) emirlerine itaat etmekte bir an olsun kusur etmedi.
Ammar, Hz Ali’nin (Aleyhisselam) hilafet döneminde Cemel ve Sıffin savaşlarına katılarak Muaviye tarafından şehit edildi.
Bu yüce şahsiyet Sıffin savaşında Şam ordusunun arasında şüpheye düşmesine neden olduğu için Şam ordusundan bir kısım Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) ordusuna katıldılar.
Ammar’ın mübarek kanı Sıffinde hakkı batıldan ayırdı.
Muaviye’nin batıl olduğunu ve İmam Ali’nin (Aleyhisselam) ise hak olduğunu gelecekteki nesillere ulaştırmış oldu.
1-Ebubekir’in Hilafetine İtirazı
Resul-i Ekrem’den (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) sonra hile ve zorla iktidara geçen Ebubekir’e, Peygamberin (Sallellahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) en yakın ve önde gelen 12 sahabesi itiraz etti.
O on iki kişiden biri de Ammar’dı. Ebubekir’e şöyle itirazda bulundu: “Ey Kureyşliler! Ey Müslümanlar! Eğer biliyorsanızsa ne mutlu size yok eğer bilmiyorsanızsa iyi dinleyin! Peygamberinizin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) Ehlibeyt‘i (a.s) onun hak vasisi ve halifesidir. Onun yerine geçmeye başkalarından daha çok layıktırlar. Onlar dinin eminleri, koruyucuları ve ümmetin hayrını isteyenlerdir.
Sahibiniz Ebubekir‘e deyin ki, birliği bozmadan ve parçalanmadan, gücünüzü kaybetmeden, fitneler başgöstermeden, ihtilaf çıkmadan hakkı sahiplerine geri versin. Ey cemaat! Çok iyi biliyorsunuz ki Haşim oğulları, Allah ve Resulünden sonra sizin veliniz ve önderiniz ancak ve ancak Hz. Ali’dir. (Aleyhisselam) Ali’nin (Aleyhisselam) yiğit, züht, takva, ilim ve zamanın şartlarına bilgelik yönünden herkesten daha üstün olduğunu Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) bildirmiştir. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) kapısı dışında mescide açılan kapıların tamamını kapattı. Sizler onun aziz kızını istemenize rağmen o kızını Hz. Ali’yle (Aleyhisselam) evlendirdi.
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle buyurdu: “Ben ilmin şehri Ali’de onun kapısıdır. O halde ilim ve hikmet öğrenmek isteyen o kapıdan içeri girsin. Sorununuz olunca onun yanına gidiyorsunuz, o da sorunlarınızı çözüyor, onun size hiçbir zaman ihtiyacı olmadı ve kıyamete kadarda olmayacaktır. Şüphesiz ki o sizden üstündür. Size ne oldu da o hazreti yapayalnız bıraktınız, onun hakkını zayi ettiniz ve ahiretinizi dünyanıza tercih ettiniz.
Ey insanlar! O hazret Allah tarafından halife seçilmiştir. Onun hakkını geri verin.”
2-Ammar Şurada Hz. Ali’yi (Aleyhisselam) Savunuyor
İkinci halife Ömer b. Hattab ölümünden önce hilafet konusunu yakın müşavirleriyle konuştuksan sonra şöyle dedi: Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) dünyadan göçerken altı ashabından razıydı. Bu altı kişi Ali, Osman, Talha, Zübeyr, Sad b. Ebu Vakkas ve Abdurrahman b. Avf’ı idi. Ömer, halife seçimi için bu altı kişinin kurulacak olan şurada yer almasını istedi. Ömer, Ebu Talha Ensari’yi huzuruna çağırdı ve ona şöyle dedi: “Beni defnettikten hemen sonra Şura’da olan altı kişi senin evinde toplansınlar halife seçsinler. Eğer beş kişi ittifak eder de bir kişiyi seçerlerse ve içlerinden biri de muhalefet ederse o bir kişinin boynunu vur. Ama dört kişi ittifak eder ve iki kişi de muhalefet ederse o iki muhalifin boynunu vurdur. Eğer üç kişi kabul eder üçü de karşı çıkarsa Abdurrahman b. Avf’ın olduğu tarafı tercih edin diğerlerinin boynunu vurun.”
Ammar Yasir Şurada Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) halife olması için çok zahmet çekti. Ancak her ne kadar İmam Ali’nin (Aleyhisselam) halife olması için uğraştıysa da halife muhaliflerden seçildi.
3-Hz. Ali’ye (Aleyhisselam) Edilen Biatte Ammar’ın Rolü
Ebu Muğnif El-Cemal kendi eserinde şöyle naklediyor: Osman öldürüldükten sonra Ensar ve Muhacir Mescidi Nbevi’de toplanmış, halifenin kimin olacağı konusunu tartışıyorlardı. Ammar, Ebul Heysem Teyhan, Rafaet b. Malik, Malik b. Eclan ve Ebu Eyyub Ensari gibi önde gelen sahabeler Hz. Ali’yi (Aleyhisselam) halife seçmek istiyorlardı.
Bu esnada Ammar Yasir halka şöyle hitap etti: “Ey Ensar topluluğu! Dün Osman’ın ne kadar hatalar yaptığına yakından şahit oldunuz, bu gün aynı hataya düşmeyin. Allah’a andolsun ki, Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) geçmişi herkesten daha parlak ve bu işe herkesten daha layıktır.”
Orada hazır bulunan kalabalık halk şöyle dedi: Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) halife olmasına biz de razıyız.
Halkın hepsi bir ağızdan İmam Ali’nin halife olmasına razıyız diye bağırmaya başladılar. Hep birlikte İmam Ali’nin (Aleyhisselam) evine doğru hareket ettiler. Halk İmam Ali’ye (Aleyhisselam) topluca biat ettiler.
Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) Hilafetinden Sonra Ammar’ın Rolü
Hz. Ali (Aleyhisselam) iktidara gelince Ammar Yasir İmam Ali’nin (Aleyhisselam) iktidar başında kalması için olağanüstü çaba gösteriyor ve canla başla çalışıyordu. Bunun kanıtı Cemel ve Sıffin savaşlarında gösterdiği büyük fedakârlıklar örneğiydi.
Hz. Ali (Aleyhisselam) Cemel savaşından önce Kufe valisi Ebu Musa Eş’ari’ye iki defa mektup yazarak Kufe halkının savaşa kaltılmasına engel olmamasını istedi. Ebu Musa Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) mektuplarını umursamadan halkın savaşa katılmasına engel oldu. İmam Ali (Aleyhisselam), İmam Hasan (Aleyhisselam) ve Ammar Yasir’i Kufe‘ye gönderdi. İmam Hasan (Aleyhisselam) babası Emirü’l-Mümin Ali’yi (Aleyhisselam) öven bir konuşma yaptı. Ardından da Ammar Yasir ayağa kalkarak Allah’a hamd-ü sena, Peygambere (s.a.a) selat ve selam gönderdikten sonra şöyle dedi: “Ey Kufe halkı! Peygamberinizin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) kardeşi ve amcasının oğlu sizleri Allah’ın dinine yardım etmeye çağırıyor. Allah sizleri iki şeyle imtihan etti; bir defasında dini inancınız ile sonra da anneniz Ayşe ile sınadı sizleri. Dini inancınız farzdır ve her şeyden önde gelir. Cemel savaşında Ammar Yasir yaşlı olduğundan dolayı fiziki olarak olarak askerlerin en güçsüz ve zayıflarındandı.
Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) ordusundan Elba b. Heysem, Hind b. Amr-ı Cemeli, Zeyd b. Suham gibi müminleri şehit eden Ayşe’nin ordusunda yer alan yiğit ve cesur Amır b. Yesrib-i Ayşe’nin devesinin yılarını bıraktı ve Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) ordusundan kendisine karşı koyacak rakip istedi. Ammar onun karşısına karşısına çıktı. Ammar ile Yesrib sıkı bir savaşa başladı. Yesrib’in kılıncı Ammar’ın kalkanına sıkıştı. Ammar bunu değerlendirerek onu bir kılınç darbesiyle yere serdi. Yesrib, yaralanıp yere düşünce Ammar ayağından tuttu ve sürükleyerek Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) huzuruna getirdi ve Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) emriyle de onu öldürdü.
Hz. Ali (Aleyhisselam) Ayşe‘nin ordusundan insanların öldürüldüğünü görünce Malik ve Ammar’ı çağırarak onlara şöyle buyurdu: “İkiniz gidin, Ayşe’nin devesini öldürün, o deve hayatta olduğu müddetçe fitne ateşi sönmeyecektir. Çünkü onlar o deveyi kendilerine kıble edindiler.”
Ammar ve Malik Eşter Ayşe’nin bindiği devenin yanına yaklaşarak deviyi öldürdüler. Devenin öldürüldüğünü gören askerler Ayşe’yi yalnız bırakıp firar ettiler. İmam Ali (Aleyhisselam) fitnenin tekrar baş göstermemesi için Muhammed b. Ebubekir’i Ayşe‘nin yanına gönderdi. Muhammed b. Ebubekir ablası Ayşe’yi Abdullah b. Half Hazai’nin evine götürdü.
Ammar Yasir’in Sıffin Savaşındaki Rolü
Ammar Sıffin savaşında da İmam Ali’nin (Aleyhisselam) yer aldı. O İslam ordusuna yaptığı ateşli konuşmalarla askerleri ruhi ve manevi olarak savaşa hazırlıyor, düşman ordusundaki askerleri ise ruhi ve manevi olarak çökertiyordu.
Hz. Ali (Aleyhisselam) Sıffin savaşından önce Ensar ve Muhacirlerle meşveret etti. Onlar düşüncelerini ve görüşlerini İmam Ali’ye (a.s) bildirdiler. Ammar Şam ordusuyla savaşmayı destekleyerek şöyle dedi: “Ey Emirü’l-Müminin! Hiç vakit kaybetmeden, fitne ateşi alevlenmeden önce onlarla savaşmamız için izin ver. Ancak önce onları saadet ve hidayete davet edelim, eğer kabul ederlerse kurtuluşa erenlerden olurlar, kabul etmeyip savaş yolunu seçerlerse o zaman Allah’a andolsun ki, onlarla cihat etmek bizi Allah’a yaklaştırır ve bize keramet bahşeder.”
Ammar Sıffin’de Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) ordu komutanlarından biriydi. O savaşta adamın biri Ammar’a şöyle dedi: Ey Ebul Yakzan! Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle buyurmamış mıydı; İnsanlar İslamiyeti kabul edinceye kadar onlarla savaşın, Müslüman olduktan sonra kanları, malları ve canları güvence altına alınmış olur. Artık onlara dokunulmaz.”
Ammar ona şöyle cevap verdi: “Evet, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) naklettiğin hadisi buyurmuştur. Ancak Allaha yemin ederim ki onlar müslüman olmadılar, onlar sadece görünüşte Müslüman oldular, güç ve asker toplayana kadar küfürlerini kalplerinde gizlediler.”
Keşşi ve diğer meşhur tarihçiler Ebul Bahtari’den şöyle naklederler: Sıffın savaşında bir kâse süt getirip Ammar Yasir’e verdiler. Ammar tebessüm ederek sütü aldı ve şöyle dedi: “Resulullah (Sallellahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) bana şöyle buyurmuştu k dünyada en son içeceğin bir kâse süt olacaktır.”
Ammar bu hadisi naklettikten hemen sonra savaş meydanına gitti ve savaşta Muaviye ordusu tarafından hicri 38 yılında 94 yaşında şehit edildi.
Hak Ve Batılın Ölçüsü Ammar
Ammar’ın şehadetinden sonra, Hz.Ali’nin (Aleyhisselam) hakkaniyetinde şüphesi olanlar bu olaydan sonra İmam Ali’nin (Aleyhisselam) safına katıldılar.
Huzeyme b. Sabit’in oğlu Amare Cemmal Sıffın savaşlarına katılmıştı. Ancak bu savaşta tarafsız kalmıştı. O, sürekli şöyle diyordu: “Bu savaşta Ammar Yasir şehit düşene kadar elime kılıç almayacağım, Ammar’ın şehadetiyle hangi grubun hak olduğu anlaşılacak ve hüccet tamamlanacaktır. Zira Peygamber’den (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) Ammar’ın zalim, azgın ve sapık bir grup tarafından şehit edileceğini duydum.”
Huzeyme, Ammar’ın şehadetinen sonra şöyle dedi: “Şimdi hakkı ve batılı çok iyi tanıdım.” Huzeyme kılıcını eline alarak savaş meydanına gitti, büyük bir cesaret örneği gösterdi ve kahramanca çarpışarak yüce şehadet derecesine ulaştı.
Hz. Ali (Aleyhisselam) Ammar’ın Naaşı Başında
Ammar’ın şehadet haberi Hz. Ali’ye (Aleyhisselam) ulaştı. Bunun üzerine Hz. Ali (Aleyhisselam) savaş meydanında Ammar’ın mübarek naaşını aramaya koyuldu. Hazret, Ammar‘ın cansız mübarek naaşını yerde görünce yere oturdu ve bağrına basarak ağladı. Ardından üzüntüsünü şu şiir ile dile getirdi: “Ey ölüm! Beni beni terk etmeyeceksin, beni rahatlat, tüm azizlerimi benden aldın. Sanki sen dostlarıma zarar vermek için gönderilmişsin.”
Ammar şehadetinden önce şöyle vasiyet etti: “Beni kanlı elbiselerimle defnedin ki kıyamette bu zalim cemaate hücceti tamamlayacağım.”
Emirü’l-Müminin Ali (Aleyhisselam) Ammar’ın mübarek naşına kanlı elbiseleriyle namaz kıldıktan sonra defnetti.
Hamd Allah’a mahsustur ki övenler onu hakkıyla övemez, sayanlar nimetlerini sayamaz, çalışıp çabalayanlar hakkını eda edemezler. Salât ve selam âlemlere rahmet ve ümmete nimet olarak gönderilen Muhammed b. Abdullah’a olsun. Yine Allah’ın salât ve selamı ümmetin imamı ve mürşidi, Mustafa’nın (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) vasisi Ali b. Ebu Talib ve onun on bir hak halifesi ve özellikle âlemin kurtarıcısı, Kaim-i Al-i Muhammed (s.a.a) İmam Mehdi’ye (Aleyhisselam) olsun!
Yıllardan beri kitap, dergi, dini sohbetler ve televizyon gibi çeşitli yazılı ve görsel dokümanlar aracılığı ile Hz. Ali'nin (Aleyhisselam) fedakâr ve samimi ashabının ismini hepimiz duymaktayız.
Emirü’l-Müminin Hz. Ali (Aleyhisselam) yer yer övgüyle anlatıp görmeyi arzuladığı ashabının hayatı ve onları İmam Ali (Aleyhisselam) nezdinde değerli kılan özellikleri bende derin bir merak uyandırdı. Sonra Hz. Ali (Aleyhisselam) dostları ve Şia’larının da benim gibi o büyük mücahit ve kahraman ashabın hayatını okuyup ibret verici dersler almak istediklerini düşündüm. Bu düşünceyle Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) ashabı hakkında yazılmış Şia ve Ehlisünnet kaynaklı Arapça, Farsça ve Türkçe kitaplara müracaat ettim.
Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) hayat ve siresine dikkatlice baktığımızda Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) döneminden hemen sonra ve zahiri hilafetinden önce ve sonraki dönemlerinde etrafında toplanan ashabının genel manada üç gruptan oluştuğunu görmekteyiz;
1-Emirü’l-Müminin Hz. Ali’nin(Aleyhisselam) sadık, vefalı, imanlı ve bilinçli bir şekilde imamet ve velayetine boyun eğmiş, sıcak, soğuk, hastalık ve yorgunluk demeden gece gündüz o yüce zatın emrine amade olanlar. (Malik, Ammar, Salman, Ebuzer...)
2-İkinci grup bir müddet İmam Ali’nin (Aleyhisselam) yanında bulunup daha sonra çeşitli nedenlerden dolayı inzivaya çekilmiş o hazretin ne lehine ne de aleyhinde faaliyet göstermeyenler.
3-Üçüncü grup ise bir dönem Hz. Ali’yle (Aleyhisselam) cihat meydanlarında savaş ve barış meydanlarında irtibat halinde olup fakat bir müddet sonra şeytan vesveselerine kapılıp dünya makam ve ziynetlerine aldanarak ciddi bir şekilde Hz. Ali'ye (Aleyhisselam) muhalif olanlardır. (Talha, Zübeyr, Şimr...)
Hz. Ali (Aleyhisselam) Nehcü'l-Belağa‘da bu üç gruptan bahsetmiştir.
Emirü’l-Müminin (Aleyhisselam) hayatının son günlerinde Malik Eşter ve Ammar Yasir gibi vefalı ve sadık dostlarını methederek şöyle buyurdu: “Nerede doğru yolda yürüyüp hak üzere giden kardeşlerim? Ammar nerede? İbni Teyhan nerede? Nerede iki şahadet sahibi (Huzeyme b. Sabit)? Nerede onlar gibi ölüm için ahitleşen ve başları zalimlere gönderilen kardeşlerim?“
Sonra eliyle mübarek sakalını tutup uzun bir müddet ağladıktan sonra şöyle devam etti: “Ah olsun Kur’an’ı okuyup hükümlerini uygulayan, farzlarını düşünüp ifa eden, sünnete hayat verip bidati öldüren, cihada çağrıldığında icabet eden, imamlarına bağlanıp itaat eden kardeşlerim!“
Bir başka hutbesinde de ikinci ve üçüncü grup ashabının iman, itikat ve samimiyetlerinden rahatsızlığını şöyle dile getiriyor: “Ey mertlere benzeyen namertler, çocuklar gibi gelgeç akıllılar, gerdekteki kadınlar gibi akılları fikirleri tam olmayanlar ve daldan dala konanlar! Keşke sizi görmeseydim ben, keşke sizi tanımasaydım. Vallahi sizi tanıyışım pişmanlıkla, gam ve hüzünle sonuçlandı.
Allah sizi öldürsün! Kalbimi kan, göğsümü de öfkeyle doldurdunuz, her nefeste bana yudum yudum kan içirdiniz...“
Saygı değer okuyucular hizmetinize sunulan bu eserde Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) o üç grup ashabından sadece birinci grubun hayat ve sirelerini değerli üstatların kalemlerinden aktarmaya çalıştık.
Bu kitabın hazırlanmasında müracaat ettiğimiz kitaplar arasında üzerinde uzun yıllar çalışılmış zahmetler çekilmiş, Kum İlimler Havzası üstatlarından, üstat Seyyid Asker Nazimzade Kummi‘nin Ashab‘u İmam Ali (Aleyhisselam) adlı eseri esas alınmıştır.
Minnet sahibi Allah’tan hidayet ve hoşnutluğunu temenni ederim.
Saygıdeğer okuyucular! Bu kitap, garip ve mazlum Ehlibeyt (Aleyhisselam) dostlarının, İmam Ali'nin (Aleyhisselam) ashabını kısaca da olsa tanımaları gibi bir hayra vesile olması ümidiyle kaleme alınmıştır.
Bu kitabın hazırlanmasında bizleri teşvikleriyle ve dualarıya yardımcı olan değerli âlim arkadaşlarıma ve müminlere canı gönülden teşekkür eder, hepsine Yüce Allah'tan bereketli ömürler niyaz ederim.
Okuyucularımızın kitabı hiçbir önyargı taşımaksızın okuduktan sonra yapacağı her türlü yapıcı eleştirilerine açık olduğumuzu ve bunların hizmet azmimiz ve kalitesine yansıyacağını ifade ediyoruz.
Hz. Ali (Aleyhisselam) ashabının o yüce ve güzide ahlâki vasıflarıyla süslenme ümidiyle...
Kerim Uçar
1 Ramazan 1429
2 Eylül 2008
1-AMMAR YASİR
Ammar, Yasir b. Kenabet b. Kays Enbes’in oğlu olup Mezhec Kabilesi’ne mensuptu. Künyesi Ebu Yakzan‘dır.
O, Peygamber efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) ve Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) büyük sahabelerinden ve Erkan’ı Erbea’dandı.
Ammar’ın babası Yasir ve annesi Sumeyye, İslamiyeti ilk kabul edenlerdendi. Oysa Kureyş’in işkencelerine maruz kalarak İslam yolunda ilk şehadet derecesine ulaşanlardı.
Ammar 34 yaşında Müslüman oldu ve annesi ile birlikte Müslüman olduklarını ilk açıklayanlardandı.
Ammar, İslam’ın ilk başlangıcında Kuba Mescidi’ni yaptı. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) Müslümanlar arasında kardeşlik akti okurken Ammar ile Huzeyfe Yemani’yi kardeş etti.
Bu temiz ve pak hanedan, İslam yolunda Mekkelilerin işkencelerine ve zulümlerine maruz kaldı. Babası ve annesi bu yolda şehid oldu ve kendisi ise takiye ederek canını kurtardı.
Ammar, Habeşe ve Medine’ye hicret etmiş, iki kıbleye namaz kılan Müslümanlardandı. O, Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) tüm savaşlarına katılmış ve Yemame Savaşı’nda kulağı koparak gazilik şerefine nail olmuştur.
Abdullah b. Ömer şöyle diyor: Yemame Savaşı’nda Ammar’ın yüksek bir tepeye çıkarak: “Ey Müslümanlar! Cennetten mi kaçıyorsunuz! Ben Ammar’ı Yasir’im, yanıma gelin, sözlerini dinleyin.” Bu esnada kulağının kopmuş ve yerde hareket ettiğini gördüm.
İbni Ömer sonra şöyle devam etti: Ammar uzun boylu, geniş omuzlu biriydi. O, ağarmış saçlarını boyardı.
Ammar, üçüncü halife Osman’ın muhaliflerindendi. Osman’ın muhaliflerine yardım ederdi. Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) sadık ve fedakâr yaranlarındandı. Cemel ve Sıffin savaşlarına katılmıştı. Sıffin Savaşı’nda 90 küsür yaşlarındayken Muaviye tarafından şehit edildi.
Hz. Ali (Aleyhisselam) Ammar’a gusül vermeden elbisesiyle defnetti. Hadis kitaplarından Ammar Yasir’in Said ve Muhammed adlarında iki oğlunun olduğu ve onlarda 62 hadis rivayet edildiği nakledilmiştir.
AMMAR’IN MÜSLÜMAN OLUŞU
Ammar, Müslüman oluşunu şöyle anlatır: “Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) ile görüşmek üzere Erkam’ın evine gittim. Mushab b. Senani Rumi’yi evin önünde beklerken gördüm. Ona niçin buraya geldiğini sordum. O da bana aynı soruyu sordu.
Bunun üzerine ona, Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) sözlerini dinlemeye geldim diye cevap verdim.
O da, ben de Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) sözlerini dinlemek için buraya geldiğini söyledi. Birlikte Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) huzuruna çıktık. Resul-i Ekrem (s.a.a) bizi Müslümanlığa davet etti. Bizde davetini kabul ederek İslam dinini seçtik. O gün akşama kadar Peygamberin (s.a.a) yanından ayrılmadık, karanlık çöktükten sonra korku ve endişe içinde evlerimizin yolunu tuttuk.”
AMMAR VE AİLESİNİN İŞKENCELERE KARŞI SABIRLARI
Ammar’ın, babası ve annesi zikredildiği gibi İslam yolunda büyük işkence ve zulümlere maruz kalmış ve bu uğurda saberederek imanlarından ve inançlarında bir an bile taviz vermediler.
Ammar’ın anne ve babası yüce İslam yolunda kahramanlık ve fedakârlıklarıyla şehadet şerbetini içerek isimlerini tarihin iftiharat dolu sayfalarına yazdırdılar. Kureyşliler Mekke’de yeni Müslüman olanlara, akrabası olmayanlara ve kimsesizlere fiziki ve psikolojik işkenceler uygulayarak onları İslam ve inançlarından vazgeçmeye zorluyorlardı. Ammar hanedanı da Mekke’de kimsesiz ve yanlız oldukları için ruhi ve fiziki işkencelere maruz kalıyorlardı.
Ammar’ın anne ve babası Mekke’nin kavurucu yaz sıcağında sıcak kumların üzerine yatırılarak çeşitli fiziki işkencelere maruz bırakılıyorlardı.
Resul-i Ekrem (s.a.a) yanlarından geçerken onları bu büyük işkence karşısında sabra davet eder ve Allah’ın sadık vaadiyle cennetle müjdeleyerek şöyle buyuruyordu: “Ey Yasir hanedanı! Sabredin, vaat edilen cennet sizin içindir.” Bir başak rivayette şöyle nakledilmiştir: Vaktiyle Peygamber efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) Ammar’ın yanından geçerken müşriklerin onu ateşe atmak istediklerini gördü. Bu durum Peygamberi (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) derinden etkiledi, gaybi güçle Ammar’a inayet ederek şöyle buyurdu: “Ey ateş! Hz. İbrahim’i (Aleyhisselam) yakmadığın gibi Ammar’ı da yakma ve ona serin ol.” Hazretin duasıyla ateş Ammar’ı yakmadı.
Kur’an-ı Kerim‘de Ammar hakkında birçok ayet nazil olmuştur; “Ateşte yanacak olan kâfirler mi hayırlı? Yoksa ahiretten sakınarak, Rabbinin rahmetini umarak, geceleri secde ederek, kıyamda durarak, gönülden ibadet eden mi daha hayırlı?”
AMMAR YASİR PEYGAMBER EFENDİMİZİN (S.A.A) YANINDA
Abdullah b. Abbas Resul-i Ekrem’den (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle nakleder: “Ammar, tepeden tırnağa imanla doldurulmuş, eti ve kanı imanla yoğrulmuştur.”
Hz. Ali (Aleyhisselam) Resul-i Ekrem’den (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle nakleder: “Allah Ammar‘ı baştan ayağa imanla donatmış, eti ve kanını imanla yoğurmuştur. Ammar hakkın peşinden giderdi. Asla ateş Ammar’ı yakmaz… “
Yine Ayşe Allah Resulünden (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle nakleder: “Ammar hak ile hakta Ammar iledir, hak nerede olursa Ammar’da oradadır. Ammar’ın katili ebedi cehennemde kalacaktır.”
Resul-i Ekrem’den (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle nakledilmiştir: “Cennet üş kişi görmeye müştakır.” Bu sırada Ebubekir içeri girdi, adamın biri Ebubekir’e dedi: “Sen ümmetin sıddıkı ve Pegamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) mağara arkadaşısın, cennetin müştak olduğu o üç kişiyi Peygambere sen sor.”
Ebubekir sormaktan çekindi, kendi kendine; “Eğer ben o üç kişiden bir olmazsam rezil olurum” diye düşündü. Bu sırada Ömer içeri girdi, adamın biri Ömer’e şöyle dedi: “Ey Eba Hafsa! Sen ümmetin farukusun, melekler senin ağzın ile konuşur, Allah Resulü’ne cennetin müştak olduğu o üç kişinin kimler olduğunu sen sor!” Ömer, o üç kişiden bir olmayacağından korktuğu için sormaya cesaret edemedi.
Bu sırada Hz. Ali (Aleyhisselam) içeri girdi. Aynı adam Hz. Ali’ye (Aleyhisselam) dedi: “Ya Ebal Hasan! Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) buyurdu ki: Cennet üç kişiyi görmeye müştaktır. O üç kişinin kimler olduğunu Allah Resulü’ne sorar mısın?” dedi.
Hz. Ali (Aleyhisselam); “Sorarım, dedi ve eğer o üç kişiden biri olursam yüce Allah’a şükredeceğim.”
Hz. Ali (Aleyhisselam) Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) yanına gelerek şöyle arz etti: Cennetin müştak olduğu o üç kişi kimlerdir? Resul-i Ekrem (Sallellahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle buyurdu: “Ey Ali (Aleyhisselam) sen onların ilkisin, ikincisi Salman, üçüncüsü Ammardır.”
AMMAR MEDİNE VE KUBA MESCİTLERİNİN YAPIMINDA
Ammar Yasir, büyük bir ciddiyetle dini ve toplumsal faaliyetlerde bulunuyordu. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) Kuba’ya varınca şöyle buyurdu: “Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) namaz vakitlerinde cemaatı bir araya toplayacak ve çalışmalar yapabileceği bir mekân yapmamız gerekir.” Ammar yalnız başına etraftan taşlar toplayarak Kuba mescidinin inlasını başlattı. Böylece Ammar İslam’ın başlangıcında ilk mescidi bina eden şahıs unvanını aldı.
Ammar Medine mescidinin yapımında herkesten daha çok zahmet çekerek büyük bir aşk ve istekle çalışıyordu. Ebu Said Hudri şöyle naklediyor: “Medine mescidi yapımında biz taşları tek tek taşıyorduk. Ancak Ammar iki kişinin işini yapıyordu ve Resul-i Ekrem’de (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) onun mübarek yüzünün tozunu ve toprağını temizler ve hakkında şöyle buyururdu: “Ey Sümeyye’nin oğlu! Kendine dikkat et! Sen azgın ve zalim bir topluluk tarafından öldürüleceksin!”
AMMAR KUFE VALİSİ
Ammar, halifelerin de saygı duyduğu bir şahsiyetti. İkinci halife Ömer b. Hattab Ammar’ı Kufe valiliğine atayarak şöyle bir mektup yazdı: “Ben Ammar’ı vali ve İbni Mesud’u da size öğretmen olarak gönderiyorum. Bu ikisine uyun ve itaat edin. Zira bu ikisi Resulullah’ın en büyük sahabelerindendirler.” Fakat Ömer bir müddet sonra Ammar‘ı görevden alarak başkasını yerine atadı. Bir grup Ammar’a şöyle sordu: Valilikten alındığın için rahatsız oldun mu? Ammar şöyle cevap verdi: “Allah’a yemin ederim ki valiliğe atandığıma hiçbir zaman sevinmemiştim ki azledildiğimde de üzüleyim.”
AMMAR’IN OSMAN’A İTİRAZI
Osman’ın dönemi bidatlerin ve yolsuzlukların çoğaldığı bir dönemdi. Bu dönemde bidatler ve yolsuzluklar had safhaya ulaşmış ve liyakatsiz kişiler vali olarak atanmıştı. Ne yazık ki bu iş normal bir hale gelmişti. Öyle ki halk Osman’ın aleyhine ayaklandı. Osman’a karşı ayaklananların en başında gelenlerinden biri de Ammar Yasir’di. O bu yolda çok işkence gördü. Allame Emini Ensabu’l Eşraf adlı eserden şöyle nakleder: Devlet bütçesinde az miktarda altın vardı. Osman onu bütçeden alarak akrabalarına ve yakın dostlarına paylaştırdı. Bunun üzerine halk bu olayı duyunca Osman’a itirazda bulunarak suçladılar. Gördükleri haksızlıktan dolayı onu ağır bir dil ile eleştirerek tepkilerini dile getirdiler. Osman bu durum karşısında sinirlenerek şöyle dedi: “Bu mallar Allah’ındır, insanlar isteselerde istemeselerde o maldan ihtiyacım kadarını alır ve istediğim kimselere veririm.”
Orada İmam Ali‘de (Aleyhisselam) bulunuyordu. İmam (Aleyhisselam) ayağa kalkarak şöyle buyurdu: “Eğer durum söylediğin gibiyse bunu yapmana müsaade etmeyiz ve sana engel oluruz.”
İmam Ali’den (Aleyhisselam) hemen sonra Ammar ayağa kalktı ve şöyle dedi: “Allah’a andolsun ki, bu işe ilk ben karşı çıkarım.”
Osman, İmam Ali’nin (Aleyhisselam) ve Ammar’ın bu sözlerinden rahatsızlık duyunca Ammar’a şöyle dedi: “Ey çirkin kadının oğlu! Bana karşı küstahça davranıyorsun!”
Daha sonra askerlerine emir verdi ve Ammar’ı Daru’l İmare’ya götürdüler. Daru’l İmare’de Ammar’a işkence ettiler ve o kadar dövdüler ki cansız bedeni yere yığılıverdi. Ardından onu Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) hanımı Ümmü Seleme’nin evine götürdüler.
Ammar kendine gelince öğle, ikindi ve akşam namazları kaza olmuştu. Kaza olan namazlarını kıldıktan sonra şöyle dedi: “Yüce yaratan Rabbime şüküreler olsun! Bu Allah yolunda gördüğüm ilk işkence değil.”
HALKIN AMMAR’IN SÜRGÜN EDİLİŞİNE İTİRAZI
Ammar’ın Osman’ın adaletsiz tutumlarına karşı itirazları devam ediyordu. Osman ise Ammar’a ne kadar işkence etse de itirazlarının devam edeceğini görünce onu sürgün etmekten başka çaresinin kalmadığını gördü. Fakat bu çirkin emelini uyguladığı zaman halkın itirazlarıyla karşı karşıya kalacağından habersizdi. Osman Ebuzer’in Rebeze’de şehadet haberini alınca onu rahmetle andı. Ammar bunu duyunca şöyle dedi: “Evet, Allah Ebuzer’e rahmet etsin, bizim elimizden kurtuldu.”
Ammar’ın bu sözü Osman’a ağır gelince Ammar’ın ensesine vurdu ve şöyle dedi: “Onu Rebeze’ye sürdüğüm için pişman olduğumu zannetme! Seni de Rebeze’ye göndereceğim.”
Bunun üzerine Beni Mahzum kabilesi Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) yanına giderek Osman’ın Ammar’ı sürgün etmemesi için onunla konuşmasını ve ona engel olmasını istediler. Hz. Ali‘de (Aleyhisselam), Osman ile görüşürek şöyle dedi: “Ey Osman! Allah’tan kork! Ümmetin en salih ve iyilerinden birini sürgün etmiştin, o da sürgünde öldü ve şimdi de onun gibi birini mi sürgün edeceksin?”
Osman ve Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) arasında şiddetli tartışma geçti. Osman, Hz. Ali’ye (Aleyhisselam) şöyle dedi: “Sen herkesten daha çok sürgün edilmeyi hak ediyorsun!”
Bunun üzerine Hz. Ali (Aleyhisselam) şöyle buyurdu: “Beni sürgün edebilirsin, önemli değil.”
Ammar’ın sürgün haberini Ensar ve Muhacir duyunca Osman’ın etrafına toplanarak şöyle dediler: “Böyle ahlak dışı bir davranış olmaz, sana kim itiraz etmeye kalkışıyorsa onu hemen sürgün ediyorsun! Bu zulümün ve tutumun böyle devam etmez!”
Osman halkın şiddetli itirazlarıyla karşı karşıya kalınca bu tutumundan ve Ammar’ı sürgün etmekten vazgeçti.
AMMAR, İBNİ MES’UD’UN VASİYETİNE AMEL ETTİĞİ İÇİN İŞKENCE GÖRÜYOR!
Tarih kitaplarında şöyle nakledilmiştir: Ammar üçüncü halife Osman’ın emriyle defalarca işkencelere maruz kalmıştır.
Yakub-i şöyle nakleder: Ammar, Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) büyük sahabesi Abdullah İbni Mesud’un vasiyeti üzerine İbni Mes’ud’un ölümünü Osman’dan gizlemek zorunda kaldı.
Osman, Medine’de yeni bir mezar görünce “bu kimin mezarıdır?” diye halka sordu. “Bu mezar İbni Mes’ud’un mezarıdır” dediler.
Bunun üzerine Osman sinirlenerek şöyle dedi: Benim haberim olmadan onu nasıl defnedebilirler.
İbni Mesud, bunu sizden gizlemesi için Ammar’a vasiyet etmiştir. Bu yüzden Ammar’da sizden habersiz onu defnetti.
Belazuri şöyle naklediyor: Osman, Ammar‘ı İbni Mes’ud’un vefatını gizlediği için o kadar dövdü ki Ammar sonunda fıtık oldu.
VELAYET VE İMAMET SAVUNUCUSU AMMAR
Ammar Yasir’in mücadelesi, çabaları ve hizmetleri Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) dönemiyle sınırlı kalmamıştır. O, Peygamber efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) vefatından sonra canı pahasına İmam Ali’nin (Aleyhisselam) yanında yer almış ve ihlâs ile hizmet etmiştir.
Üç halife döneminde Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) yanında yer alarak konuşmalarıyla Hz. Ali’yi (Aleyhisselam) destekliyordu. Hiçbir zaman Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) emirlerine itaat etmekte bir an olsun kusur etmedi.
Ammar, Hz Ali’nin (Aleyhisselam) hilafet döneminde Cemel ve Sıffin savaşlarına katılarak Muaviye tarafından şehit edildi.
Bu yüce şahsiyet Sıffin savaşında Şam ordusunun arasında şüpheye düşmesine neden olduğu için Şam ordusundan bir kısım Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) ordusuna katıldılar.
Ammar’ın mübarek kanı Sıffinde hakkı batıldan ayırdı.
Muaviye’nin batıl olduğunu ve İmam Ali’nin (Aleyhisselam) ise hak olduğunu gelecekteki nesillere ulaştırmış oldu.
1-Ebubekir’in Hilafetine İtirazı
Resul-i Ekrem’den (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) sonra hile ve zorla iktidara geçen Ebubekir’e, Peygamberin (Sallellahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) en yakın ve önde gelen 12 sahabesi itiraz etti.
O on iki kişiden biri de Ammar’dı. Ebubekir’e şöyle itirazda bulundu: “Ey Kureyşliler! Ey Müslümanlar! Eğer biliyorsanızsa ne mutlu size yok eğer bilmiyorsanızsa iyi dinleyin! Peygamberinizin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) Ehlibeyt‘i (a.s) onun hak vasisi ve halifesidir. Onun yerine geçmeye başkalarından daha çok layıktırlar. Onlar dinin eminleri, koruyucuları ve ümmetin hayrını isteyenlerdir.
Sahibiniz Ebubekir‘e deyin ki, birliği bozmadan ve parçalanmadan, gücünüzü kaybetmeden, fitneler başgöstermeden, ihtilaf çıkmadan hakkı sahiplerine geri versin. Ey cemaat! Çok iyi biliyorsunuz ki Haşim oğulları, Allah ve Resulünden sonra sizin veliniz ve önderiniz ancak ve ancak Hz. Ali’dir. (Aleyhisselam) Ali’nin (Aleyhisselam) yiğit, züht, takva, ilim ve zamanın şartlarına bilgelik yönünden herkesten daha üstün olduğunu Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) bildirmiştir. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) kapısı dışında mescide açılan kapıların tamamını kapattı. Sizler onun aziz kızını istemenize rağmen o kızını Hz. Ali’yle (Aleyhisselam) evlendirdi.
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle buyurdu: “Ben ilmin şehri Ali’de onun kapısıdır. O halde ilim ve hikmet öğrenmek isteyen o kapıdan içeri girsin. Sorununuz olunca onun yanına gidiyorsunuz, o da sorunlarınızı çözüyor, onun size hiçbir zaman ihtiyacı olmadı ve kıyamete kadarda olmayacaktır. Şüphesiz ki o sizden üstündür. Size ne oldu da o hazreti yapayalnız bıraktınız, onun hakkını zayi ettiniz ve ahiretinizi dünyanıza tercih ettiniz.
Ey insanlar! O hazret Allah tarafından halife seçilmiştir. Onun hakkını geri verin.”
2-Ammar Şurada Hz. Ali’yi (Aleyhisselam) Savunuyor
İkinci halife Ömer b. Hattab ölümünden önce hilafet konusunu yakın müşavirleriyle konuştuksan sonra şöyle dedi: Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) dünyadan göçerken altı ashabından razıydı. Bu altı kişi Ali, Osman, Talha, Zübeyr, Sad b. Ebu Vakkas ve Abdurrahman b. Avf’ı idi. Ömer, halife seçimi için bu altı kişinin kurulacak olan şurada yer almasını istedi. Ömer, Ebu Talha Ensari’yi huzuruna çağırdı ve ona şöyle dedi: “Beni defnettikten hemen sonra Şura’da olan altı kişi senin evinde toplansınlar halife seçsinler. Eğer beş kişi ittifak eder de bir kişiyi seçerlerse ve içlerinden biri de muhalefet ederse o bir kişinin boynunu vur. Ama dört kişi ittifak eder ve iki kişi de muhalefet ederse o iki muhalifin boynunu vurdur. Eğer üç kişi kabul eder üçü de karşı çıkarsa Abdurrahman b. Avf’ın olduğu tarafı tercih edin diğerlerinin boynunu vurun.”
Ammar Yasir Şurada Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) halife olması için çok zahmet çekti. Ancak her ne kadar İmam Ali’nin (Aleyhisselam) halife olması için uğraştıysa da halife muhaliflerden seçildi.
3-Hz. Ali’ye (Aleyhisselam) Edilen Biatte Ammar’ın Rolü
Ebu Muğnif El-Cemal kendi eserinde şöyle naklediyor: Osman öldürüldükten sonra Ensar ve Muhacir Mescidi Nbevi’de toplanmış, halifenin kimin olacağı konusunu tartışıyorlardı. Ammar, Ebul Heysem Teyhan, Rafaet b. Malik, Malik b. Eclan ve Ebu Eyyub Ensari gibi önde gelen sahabeler Hz. Ali’yi (Aleyhisselam) halife seçmek istiyorlardı.
Bu esnada Ammar Yasir halka şöyle hitap etti: “Ey Ensar topluluğu! Dün Osman’ın ne kadar hatalar yaptığına yakından şahit oldunuz, bu gün aynı hataya düşmeyin. Allah’a andolsun ki, Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) geçmişi herkesten daha parlak ve bu işe herkesten daha layıktır.”
Orada hazır bulunan kalabalık halk şöyle dedi: Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) halife olmasına biz de razıyız.
Halkın hepsi bir ağızdan İmam Ali’nin halife olmasına razıyız diye bağırmaya başladılar. Hep birlikte İmam Ali’nin (Aleyhisselam) evine doğru hareket ettiler. Halk İmam Ali’ye (Aleyhisselam) topluca biat ettiler.
Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) Hilafetinden Sonra Ammar’ın Rolü
Hz. Ali (Aleyhisselam) iktidara gelince Ammar Yasir İmam Ali’nin (Aleyhisselam) iktidar başında kalması için olağanüstü çaba gösteriyor ve canla başla çalışıyordu. Bunun kanıtı Cemel ve Sıffin savaşlarında gösterdiği büyük fedakârlıklar örneğiydi.
Hz. Ali (Aleyhisselam) Cemel savaşından önce Kufe valisi Ebu Musa Eş’ari’ye iki defa mektup yazarak Kufe halkının savaşa kaltılmasına engel olmamasını istedi. Ebu Musa Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) mektuplarını umursamadan halkın savaşa katılmasına engel oldu. İmam Ali (Aleyhisselam), İmam Hasan (Aleyhisselam) ve Ammar Yasir’i Kufe‘ye gönderdi. İmam Hasan (Aleyhisselam) babası Emirü’l-Mümin Ali’yi (Aleyhisselam) öven bir konuşma yaptı. Ardından da Ammar Yasir ayağa kalkarak Allah’a hamd-ü sena, Peygambere (s.a.a) selat ve selam gönderdikten sonra şöyle dedi: “Ey Kufe halkı! Peygamberinizin (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) kardeşi ve amcasının oğlu sizleri Allah’ın dinine yardım etmeye çağırıyor. Allah sizleri iki şeyle imtihan etti; bir defasında dini inancınız ile sonra da anneniz Ayşe ile sınadı sizleri. Dini inancınız farzdır ve her şeyden önde gelir. Cemel savaşında Ammar Yasir yaşlı olduğundan dolayı fiziki olarak olarak askerlerin en güçsüz ve zayıflarındandı.
Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) ordusundan Elba b. Heysem, Hind b. Amr-ı Cemeli, Zeyd b. Suham gibi müminleri şehit eden Ayşe’nin ordusunda yer alan yiğit ve cesur Amır b. Yesrib-i Ayşe’nin devesinin yılarını bıraktı ve Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) ordusundan kendisine karşı koyacak rakip istedi. Ammar onun karşısına karşısına çıktı. Ammar ile Yesrib sıkı bir savaşa başladı. Yesrib’in kılıncı Ammar’ın kalkanına sıkıştı. Ammar bunu değerlendirerek onu bir kılınç darbesiyle yere serdi. Yesrib, yaralanıp yere düşünce Ammar ayağından tuttu ve sürükleyerek Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) huzuruna getirdi ve Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) emriyle de onu öldürdü.
Hz. Ali (Aleyhisselam) Ayşe‘nin ordusundan insanların öldürüldüğünü görünce Malik ve Ammar’ı çağırarak onlara şöyle buyurdu: “İkiniz gidin, Ayşe’nin devesini öldürün, o deve hayatta olduğu müddetçe fitne ateşi sönmeyecektir. Çünkü onlar o deveyi kendilerine kıble edindiler.”
Ammar ve Malik Eşter Ayşe’nin bindiği devenin yanına yaklaşarak deviyi öldürdüler. Devenin öldürüldüğünü gören askerler Ayşe’yi yalnız bırakıp firar ettiler. İmam Ali (Aleyhisselam) fitnenin tekrar baş göstermemesi için Muhammed b. Ebubekir’i Ayşe‘nin yanına gönderdi. Muhammed b. Ebubekir ablası Ayşe’yi Abdullah b. Half Hazai’nin evine götürdü.
Ammar Yasir’in Sıffin Savaşındaki Rolü
Ammar Sıffin savaşında da İmam Ali’nin (Aleyhisselam) yer aldı. O İslam ordusuna yaptığı ateşli konuşmalarla askerleri ruhi ve manevi olarak savaşa hazırlıyor, düşman ordusundaki askerleri ise ruhi ve manevi olarak çökertiyordu.
Hz. Ali (Aleyhisselam) Sıffin savaşından önce Ensar ve Muhacirlerle meşveret etti. Onlar düşüncelerini ve görüşlerini İmam Ali’ye (a.s) bildirdiler. Ammar Şam ordusuyla savaşmayı destekleyerek şöyle dedi: “Ey Emirü’l-Müminin! Hiç vakit kaybetmeden, fitne ateşi alevlenmeden önce onlarla savaşmamız için izin ver. Ancak önce onları saadet ve hidayete davet edelim, eğer kabul ederlerse kurtuluşa erenlerden olurlar, kabul etmeyip savaş yolunu seçerlerse o zaman Allah’a andolsun ki, onlarla cihat etmek bizi Allah’a yaklaştırır ve bize keramet bahşeder.”
Ammar Sıffin’de Hz. Ali’nin (Aleyhisselam) ordu komutanlarından biriydi. O savaşta adamın biri Ammar’a şöyle dedi: Ey Ebul Yakzan! Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) şöyle buyurmamış mıydı; İnsanlar İslamiyeti kabul edinceye kadar onlarla savaşın, Müslüman olduktan sonra kanları, malları ve canları güvence altına alınmış olur. Artık onlara dokunulmaz.”
Ammar ona şöyle cevap verdi: “Evet, Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) naklettiğin hadisi buyurmuştur. Ancak Allaha yemin ederim ki onlar müslüman olmadılar, onlar sadece görünüşte Müslüman oldular, güç ve asker toplayana kadar küfürlerini kalplerinde gizlediler.”
Keşşi ve diğer meşhur tarihçiler Ebul Bahtari’den şöyle naklederler: Sıffın savaşında bir kâse süt getirip Ammar Yasir’e verdiler. Ammar tebessüm ederek sütü aldı ve şöyle dedi: “Resulullah (Sallellahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) bana şöyle buyurmuştu k dünyada en son içeceğin bir kâse süt olacaktır.”
Ammar bu hadisi naklettikten hemen sonra savaş meydanına gitti ve savaşta Muaviye ordusu tarafından hicri 38 yılında 94 yaşında şehit edildi.
Hak Ve Batılın Ölçüsü Ammar
Ammar’ın şehadetinden sonra, Hz.Ali’nin (Aleyhisselam) hakkaniyetinde şüphesi olanlar bu olaydan sonra İmam Ali’nin (Aleyhisselam) safına katıldılar.
Huzeyme b. Sabit’in oğlu Amare Cemmal Sıffın savaşlarına katılmıştı. Ancak bu savaşta tarafsız kalmıştı. O, sürekli şöyle diyordu: “Bu savaşta Ammar Yasir şehit düşene kadar elime kılıç almayacağım, Ammar’ın şehadetiyle hangi grubun hak olduğu anlaşılacak ve hüccet tamamlanacaktır. Zira Peygamber’den (Sallallahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) Ammar’ın zalim, azgın ve sapık bir grup tarafından şehit edileceğini duydum.”
Huzeyme, Ammar’ın şehadetinen sonra şöyle dedi: “Şimdi hakkı ve batılı çok iyi tanıdım.” Huzeyme kılıcını eline alarak savaş meydanına gitti, büyük bir cesaret örneği gösterdi ve kahramanca çarpışarak yüce şehadet derecesine ulaştı.
Hz. Ali (Aleyhisselam) Ammar’ın Naaşı Başında
Ammar’ın şehadet haberi Hz. Ali’ye (Aleyhisselam) ulaştı. Bunun üzerine Hz. Ali (Aleyhisselam) savaş meydanında Ammar’ın mübarek naaşını aramaya koyuldu. Hazret, Ammar‘ın cansız mübarek naaşını yerde görünce yere oturdu ve bağrına basarak ağladı. Ardından üzüntüsünü şu şiir ile dile getirdi: “Ey ölüm! Beni beni terk etmeyeceksin, beni rahatlat, tüm azizlerimi benden aldın. Sanki sen dostlarıma zarar vermek için gönderilmişsin.”
Ammar şehadetinden önce şöyle vasiyet etti: “Beni kanlı elbiselerimle defnedin ki kıyamette bu zalim cemaate hücceti tamamlayacağım.”
Emirü’l-Müminin Ali (Aleyhisselam) Ammar’ın mübarek naşına kanlı elbiseleriyle namaz kıldıktan sonra defnetti.
Yorum