Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Ehlibeyt imamları (as) namaza önem vermelerine karşın Bir kısım Aleviler uzak!

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ehlibeyt imamları (as) namaza önem vermelerine karşın Bir kısım Aleviler uzak!

    BİSMİHİ TEALA
    HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S) OLSUN
    RABB'İMDEN ECİRLERİNİZİN YÜCE OLMASINI DUA EDERİM

    Selamun Aleykum kardeşlerim;


    İbâhiyye ve İbadet Özürlü Alevilik

    Ehlibeyt imamlarının namaza bu denli önem vermelerine karşın Anadolu Aleviliğinin namazı görmezden gelmesinin nedeni nedir?

    Talip Xeylani

    [color=rgb(51, 51, 51)]Bismihi Teala![/color]

    Hz. Ali ile Muaviye arasında gerçekleşen Sıffin savaşının en çetin muharebe gecelerinden birinde Leylet’ul-Harır’de, savaşın, amansız şekilde sürmesine ve bizzat Hz. Ali aleyhisselam da savaşa katılmasına ve şiddetle çatışmasına rağmen teheccüt namazını bile terk etmedi ve meydanda gece namazını kıldı. (Bihar’ul-Envar c. 41, s. 147.1)

    [color=rgb(51, 51, 51)]Yine Sıffin savaşında bir başka gün, [/color]İbn-i Abbas, Hz. Ali aleyhisselam’ın meydanın ortasında bir yandan savaşırken ara sıra göğe baktığını gördü; İmam’a yaklaşarak ne yapıyorsunuz? dedi İmam ‘güneşe bakıyorum ki, öğle olduysa namaz kılayım’ dedi. İbn-i Abbas şaşkınlıkla “Acaba savaşın bu kızgın zamanı namaz kılmak olur mu?! Muharebe, namaz kılmamıza engeldir” dedi. Ama İmam Ali (Allah’ın selamı ona olsun) “Biz sadece namaz için onlarla savaşıyoruz” dedi...” [Bihar’ul-Envar c. 83, s. 23.]

    Kerbela’da Hz. Hüseyin (Allah’ın selamı ona olsun) ile Yezid’in ordusu karşı karşıya gelmişti; Aşura gününün öğle vaktiydi. O gün sabah erkenden Kerbela kahramanları, düşmanın kalabalık ordusuna ve kendi sayılarının az oluşuna bakmayarak, en zor şartlarda bile mümin kimsenin hak ve İslam yolunda her türlü fedakarlığa hazır olması ve Allah yolunda her şeyini vermekten çekinmemesi gerektiğini göstermek için eşsiz bir yiğitlik destanı sergiliyorlardı. Bazıları şahadet şerbetini içmiş ve geri kalanlar da Hz. Hüseyin ile birlikte tüm varlıklarıyla düşmana karşı savaşmaktaydılar. İmam’ın ordusundan olan Ebu Semame Seydavi Hz. Hüseyin’e yaklaşarak şöyle dedi:“Canım sana feda olsun. Düşmanlar bize yaklaşmış bulunuyorlar; ama ben şehit olmadan onlar sana dokunamazlar; seni şehit edemezler. Allah’a kavuşmadan önce öğle namazımı seninle kılmak istiyorum” dedi.

    İmam, başını kaldırıp göğe baktı ve “Namazı hatırlattın; Allah seni namaz kılanlardan etsin. Evet, şimdi namaz vaktidir; düşmandan namaz için muharebeye ara verilmesini isteyin” dedi. Düşman bu isteği kabul etmedi. Buna rağmen, İmam (Allah’ın selamı ona olsun) henüz şehit düşmemiş olan ashabıyla İslam’da muharebe vakti için belirlenen şekilde namazlarını kılmaya başladılar. Bu halde İmamı korumak için ashaptan bir grup, düşmanın önünde durup kendi canlarını siper ettiler. İmam ve ashabı namazlarını bitirdiklerinde önde durup canlarını siper eden vefalı ashaptan bazıları aldıkları ok yaralarıyla yere serilip şehadete erişmişlerdi.” [Bihar’ul-Envar c. 45, s. 21]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Zalim Abbasi Halifesi Me’mun bir plan çerçevesinde birkaç defa İslam aleminde o güne kadar eşine rastlanmayan toplantılar düzenlemiş ve birçok mezhep ve dinlerin büyük bilginlerini bir araya getirerek İmam Rıza aleyhisselam ile tartışmalarını kararlaştırmıştı; onun gayesi bu yolla İmam’da ilim yönünden bir eksiklik yakalayıp İmam’ın manevi ve ilmi makamına gölge düşürmekti. Ama İmam Rıza (Allah’ın selamı ona olsun) Allah’ın verdiği vehbi ilimle o toplantıya davet edilen bilginlerin tüm sorularına cevap vererek hepsini delillerle ikna edip susturmuştur.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Tarihte nakledildiğine göre, bu toplantılardan biri esnasında, [/color]İmam Rıza (Allah’ın selamı ona olsun!) namaz vakti olunca Memun’a yönelerek ‘Namaz vakti olmuştur’ dedi ve namaz için toplantıya ara verilmesini istedi; bu sırada büyük bir bilgin olan İmran, İmam ile konuşmaktaydı. İmran, İmam’a “benim cevabımı yarıda bırakma; kalbim yumuşamıştır ve senin sözlerini kabul etmeye hazırlıklıyım” diyerek ricada bulundu, ama İmam bu isteği kabul etmedi ve namaz kılıp geri dönerim” diye karşılık verdi ve sonra namaz için ayağa kalktı. [Bihar’ul-Envar c. 10, s. 313]

    İmam Sadık, dört gün sabahtan öğleye kadar öğrencilerinden biri olan Mufazzal’a tevhit hakkında özel olarak ders veriyordu. Ama namaz vakti olur olmaz derse ara veriyor ve namaz kılıyordu. [Bihar’ul-Envar c. 3, s. 89]

    [color=rgb(51, 51, 51)]İmam Cafer Sadık (Allah’ın selamı ona olsun) vefat zamanı yaklaşınca tüm akraba ve yakınlarını çağırarak onlara şöyle demiştir:
    [/color]“Bizim şefaatimiz, (Biz Ehli Beyt’in şefaati) namaza önem vermeyen kimseye ulaşmaz.” [Cami-ul Ahadis. c. 2, s. 25]


    Yine buyurmuştur ki:
    “Hesap anında her şeyden önce, kul namaz yönünden hesaba çekilir; eğer namazı kabul olursa, diğer amalleri de kabul olur; eğer namazı reddedilirse, diğer amelleri de reddedilir.” [Cami-ul Ahadis. c. 2, s. 4]


    Hz. Ali (Allah’ın selamı ona olsun) okuduğu bir duada şöyle diyor:
    “Allah’ım ben sana cehennemin azabının korkusundan veya cennete olan özentiden ibadet etmiyorum. Seni kulluk edilmeye ve ibadet olunmaya layık bulmuşum; sana bu yüzden ibadet ediyorum. [Seyyid Muhammed Kazim Yezdi El-Urvet’ul-Vuska Fasil: 21 (Niyet Bölümü]


    Ehlibeyt imamlarının namaza bu denli önem vermelerine karşın Anadolu Aleviliğinin namazı görmezden gelmesinin nedeni nedir?

    Yavuz Sultan Selimin Ehlibeyt’in yazılı kaynaklarını imha etmesi sonrasında Anadolu Aleviliği bir çok batıni kökenli heterodoks mezhep ve anlayışların istilasına açık hale geldi. Bu batıni akımların birçoğu ibadetlere karşı mesafe koymuştu.[color=rgb(51, 51, 51)] Anadolu Aleviliğini en çok etkileyen batıni akımların başında İbahiye Ekolü geliyordu. Anadolu Aleviliğini bu denli etkileyen İbahiye nedir?[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]İbâhilik, müstakil bir mezhep olmaktan ziyade, çeşitli bid'at mezheplerinde görülen ve genellikle İslâm öncesi kültür kaynaklarından beslenen bozguncu ve sapık bir anlayış niteliğindedir. Bu nedenle, İbahiye’yi; Mu'tezile, Şia, Havaric ve Ehl-i Sünnet gibi müstakil bir mezhep olarak değil de, bir takım yıkıcı ve bozguncu maksatlara ulaşmak üzere çeşitli sapık mezhepler tarafından kullanılan bir anlayış ve görüş olarak ele almak daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Temelini dini mükellefiyetlere, emir ve yasaklara karşı keyfî bir tutumda bulan bu görüş; genellikle, Batıniler tarafından bir temel esas olarak benimsenmiştir. Sözü edilen keyfi tutum, yıkıcılığını genellikle te'vil maskesi altında sürdürmüştür. Sistemli bir şekilde ilk olarak Mutezile âlimlerince kullanılan ve daha sonra da, belli bir nisbette Ehl-i Sünnet kelâmcıları tarafından uygulanan ve bu anlamda müsbet bir tutum olarak değerlendirilen te'vil metodu. çok aşırı ve sistemsiz bir şekilde Bâtinîler, bazı mutasavvıflar tarafından, art niyetlerine bir sığınak olarak kullanılmıştır.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Bu aşırı gruplar gayr-i İslâmî niyetlerini, siyâsi ve ticarî heveslerini te'vil metodunu istismar etmek suretiyle meşrulaştırmaya çalışmışlardır.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]İnsanın dini mükellefiyetlere güç yetiremeyeceğini, kişinin dünya nimetlerinden yararlanmaması için hiç bir sebebin bulunamayacağını iddia eden ve bu nedenle de helâl-haram şeklindeki bir ayrımı kabul etmeyen ibâhî anlayış, bu şekliyle bir çeşit nihilizmi andırmaktadır.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Her türlü ahlâki kayıttan uzak, zevk verici iler şeyi hoş gören ve sınırsız bir hürriyet içerisinde dilediğini yapan bir insan... İşte ibâhîlerin hayata bakış tarzı budur. [/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Kötü gayelerini gerçekleştirmek için, te'vil metodunu akıl almaz bir şekilde saptırarak kullanan ibâhîlerin, görüşlerine mesned olarak çokça yararlandıkları Kur'an ayetlerinden birisi şudur: [/color]"Sana yakın gelinceye kadar Rabbine ibadet et" (el-Hicr, 15/99).[color=rgb(51, 51, 51)] Bu ayette gecen ve ''ölüm'' anlamına gelen "yakîn'' kelimesini "kesin ilim" veya "te'vili bilmek" şeklinde yorumlayan bâtinî dâiler, dinî mükellefiyetlerin belli bir seviyeden sonra son bulacağı şeklinde sapık bir kanaata vardılar ve bu doğrultuda propagandada bulundular.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]İbâhîlerin bu konudaki görüşü şudur: "Bir insan sevgi ve aşkın son haddine ulaşır, kalbi saf hale gelir ve münafıklık bahis konusu olmadan imanı küfre tercih eder duruma ulaşırsa; emir, nehiy ve dinî mükellefiyetler ondan sakıt olur. Büyük günah işledi diye Allah böylelerini cehenneme sokmaz... Bu mertebeye ulaşan insanlardan bedenî ve zahirî ibadetler düşer. Böyle kimselerin ibadeti, tefekkürden ibaret olur"[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Bazı sufîler, riyazet ve nefis terbiyesiyle elde etmiş oldukları keşif ve iyi haller neticesinde, kendilerinden ibadetlerin sakıt olduğu zannına kapıldılar. Onlar şöyle demişlerdir: "Biz daima huzur-ı ilâhîyi müşahede etmekteyiz. Rukü' ve sücûttan maksat, gâfil olan kalbi huzura getirmek ve Allah sözünü hatırlamaktır. Biz bir an dahi Allah'tan gafil değiliz... Artık bizim ibadete ihtiyacımız yoktur"[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]İbâhiliği benimseyen bazı batınî fırkalar, şer'î esasları, İslâm öncesi motiflerden kaynaklanan sapık düşünceler doğrultusunda te'vil ettiler. Düşüncelerini yaymak için, dini emirleri hiçe saydılar.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]İnsan ve yaratılışın arzu ettiği her şeyi mubah gören ve günah mefhumu diye bir şey kabul etmeyen İbahiyeci batinîler bu görüşlerini desteklemek üzere; [/color]"de ki, Allah'ın kulları için çıkardığı güzel rızıkları ve ziyneti kim haram kılmıştır" (el-Araf, 7/32)[color=rgb(51, 51, 51)] mealindeki ayeti delil getirmişlerdir. Ayetleri tamamen kendi heva ve heveslerine göre yorumlayan İbahiler, sadece bu ayeti değil, daha bir çok ayeti gerçek anlamından saptırarak kullanmışlardır.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]İbahilerden bir grup, insan kaderinin önceden belirlendiğini, bu nedenle, iyiye ulaşmak ve mutlu olmak için ibadet etmenin veya kötülüklerden kurtulmaya çalışmak için çaba harcamanın anlamsız olduğunu iddia etmiştir.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Diğer bir grup ise, Allah'ın rahmet ve cömertliğinin herşeyi kuşattığını söyleyerek, ibadet etmeyi gereksiz görmüşlerdir. Bazıları da, Allah'ın ibadetlere ihtiyacı yoktur, düşüncesinden hareketle ibahiyeciliğe varmışlardır.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]el-Bağdâdî, ibâhîleri ikiye ayırmaktadır. Birincisi, İslâm'dan önce mevcut olanlar. Bunlara örnek olarak, haramları helâl sayan ve insanların malda ortaklığını ileri süren Mazdekiye'nin adını zikretmektedir. İkincisi ise, İslâm döneminde ortaya çıkan ve Babekiyye ile Maziyariyye adlarında iki fırkaya ayrılan el-Hurrem diniyyedir.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Bazı ibahiye yanlıları, dindeki emir ve yasakların amacı, kişiyi tanrısal yolda (sülük) belli bir amaca (vusul) ulaştırmaktır. Bu amaç gerçekleşince artık birer araç olan emir ve yasakların sıkıntısına katlanmaya gerek kalmaz. Böylece, en yüksek amaç olan tanrısal gerçeği kavrama (marifetullah) aşamasına ulaşan sufilere (muhakkikun) her şey helal ve mubah olur.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Görüldüğü gibi, İbahilik İslâm'ın ruhuyla taban tabana zıttır. Genelde, batınîlik, gulat ve bazı tasavvuf muhitlerinde görülen ve mezhepler tarih kaynaklarında ilhadla eşit tutulan ibahiyeci görüş, temelini Mecusîlik, Mazdekîlik ve Zervanîlik gibi gayri İslâmi mezheplerde bulmaktadır.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Mazdekizmde üç asıl öğe vardır: Su, ateş ve toprak. Işığı ve ondan oluşanları yaratan tanrı, karanlığı ve ondan olanları yaratan şeytandır. Krallar kralı olarak nitelendirilen Mutlak Tanrı en üst dünyadaki tahtında (kursu) oturur. Onun önünde dört kuvvet vardır: 1) Yargılama (Tamyiz), 2) Anlayış-Anlama (Fahm ) 3) Saklama-koruma (hıfz), 4) Sevinç-keyif (sürur) Krallar kralı, bu kuvvetleri önündeki şu dört kişiye vermiştir: 1) Mobada mobad (başyargıç) 2) Herbad (anlamayı, fehmi yönlendiren) 3) Serpahhad (başkumandan), 4) Ramishgar (sevinç, eğlence ustası)[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Bu dört gücün sahipleri, 12 ruhsal gücün çevirdiği dairenin içindeki 7 vezirle dünyayı yönetirler. Bu dört güç, yediler ve onikiler bir kişide toplandığı takdirde o kişi tanrılaşır ve artık dinsel görevlere bağlı kalınmaz. Mutlak Varlık, mutlak adını (İsm-i Azam) oluşturan harflerin gücüyle krallığını sürdürür. Bu harflerden bazı şeyler anlayacak duruma erişen insanlar, büyük sırrı (al-sırr al-akbar) keşfetmiş olurlar. Bundan yoksun olanlar körlük, bilgisizlik, sıkıntı-kasvet ve ihmalkarlık içinde kalacaklardır.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]"Üç elemana hakim olan dört güç, yediler ve onikiler bir kişide toplandığı takdirde o kişi tanrılaşır ve artık dinsel görevlere bağlı kalınmaz" yönündeki inanç ibahiye ekolünün temel dayanağı olmuştur.[/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]İbahiye ekolünün Anadolu Aleviliğine sirayet etmesi sonucunda da ibadet özürlü bir Alevilik algısı oluşmuştur. Bu anlayışı savunanlara söylenecek tek söz, 12 imamlarımız seyrüsülük yolunda bizden daha mı az mesafe katettiler? Onlar takva öncüleri olmalarına ve de ahzab süresinin 33. ayeti celilesi mucibince masum olmalarına karşın ömürlerinin sonuna dek namazı, orucu, haccı, zekatı ve diğer ibadi yükümlülükleri yerine getirdiler. Öyle ki İmam Zeynelabidin (as) çokça namaz kıldığından kendisine "imam seccad" lakabı verilmiştir.
    [/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Selam ve dua ile![/color]

    [color=rgb(51, 51, 51)]Talip XEYLANİ[/color]

    http://www.tahahaber.com/haber/1951-...zurlu-alevilik

    Allah'a emanet olun...


    #2
    Ynt: Ehlibeyt imamları (as) namaza önem vermelerine karşın Bir kısım Aleviler uzak!

    İbahiye diye bir ekolün olduğunu ilk defa duydum, bu Alevi halkımıza gerçeği gördürtecek bir bilgi olabilir, paylaştığınız için sağolun hocam...
    Elhamdülillâhillezi hedanâ li hâzâ vemâ künnâ linehtedî levlâ en hedanallah.. (7 / A'RÂF - 43)

    Yorum

    YUKARI ÇIK
    Çalışıyor...
    X