Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

    33- "Evlerinizde oturun, ilk cahiliye dönemi kadınlarının açılıp-saçılması gibi açılıp-saçılmayın. Namaz kılın, zekat verin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Ey ehl-i beyt (Ey Peygamberin ev halkı) şüphesiz Allah sizden pisliği giderip sizi tertemiz yapmak ister. '


    "Evlerinizde oturun."

    Ayetin orjinalinde geçen (Vakarna) kelimesi fiilinden türemiş ve ağırlaşmak, oturmak anlamına gelir. Fakat bu kesinlikle sürekli evlerde oturacakları ve hiçbir zaman dışarı çıkmayacakları anlamına gelmez. Bu, ha-yatlarında aslolanın evler olduğuna ilişkin latif bir işarettir. Onların yeri evlerdir, onların dışındakiler içinde ağırlaşmadıkları, sürekli kalmadıkları geçici şeylerdir. O tür yerlerde ihtiyaç duydukları kadar kalır sonra da asıl yerlerine dönerler.

    Ev kadının sığınağıdır. Orada yüce Allah'ın dilediği şekliyle asıl kişiliğini bulur: Bu sayede çirkinleşmeden, sapmadan, lekelenmeden, yüce Allah'ın fıtratına uygun olarak hazırladığı görevinin dışındaki alanlarda boşuna çırpınıp yorulmadan tertemiz bir hayat sürdürür.
    "İslam, aile için gerekli olan atmosferi hazırlamak, orada doğan yavruların güvenli bir ortamda gelişmelerini sağlamak için evin geçimini erkeğe yüklemiştir. Annenin zavallı yavrucağıza gönül huzuru içinde vakit ayırabilmesi, gerekli emeği sarf edebilmesi, annenin yuvaya gerekli olan sevgi, şefkat ve huzurlu bir düzen verebilmesi için ailenin maddi geçimini erkeğe farz kılmıştır. Çünkü iş ve kazanç peşinde koşan, bunun sonucu bitkin düşen, hareketleri iş saatleri ile sınırlı bulunan, tüm gücünü ve enerjisini işi için harcamak zorunda olan bir annenin eve gerekli olan kokuyu, havayı vermesi mümkün değildir. Ev içindeki küçüklerin hakkı olan bakım ve gözetimi gereği gibi yapması imkansızdır. Memur ve işçi kadınların evlerindeki atmosfer otel ve hanlarınkinden farksızdır. Oralarda ev havası bulunmaz. Çünkü gerçek bir evi ancak kadın oluşturabilir. Bir yerde kadın olursa ev kokusu yayılabilir. Evin o huzur veren sıcaklığını ancak anne sağlayabilir. Vaktini, emeğini ve ruhsal enerjisini işine harcayan bir kadın, veya bir eş ya da bir anne evin havasına sadece bitkinlik, yorgunluk ve bezginlik katar.

    "Kadının çalışmak için evin dışına çıkması ev için bir felakettir. Fakat zorunlu durumlarda bu gerekebilir. Fakat böyle bir şeye gerek duymadan geçimlerini sağlamak mümkünken insanların isteyerek böyle bir yola başvurmaları kötülüğün kol gezdiği, dejenere olmuş sapık çağlarda ruhlara, vicdanlara ve akıllara isabet eden bir lanettir."

    Kadının iş haricinde evin dışına çıkması. Erkeklerle içiçe eğlencelere dalmak için sokağa çıkması. Kadınlı erkekli balolara, parti ve toplantılara katılması ise, insanlığı hayvanların düzeyine indiren bir bataklığa yuvarlamaktır.

    Kuşkusuz Peygamber efendimiz döneminde kadınlar yasal bir engelleme söz konusu olmaksızın Peygamberimizin mescidinde namaz kılmak için evlerinden dışarı çıkarlardı. Ama o zaman iffet vardı, kalplerde Allah korkusu yer etmişti. Ayrıca kadınlar namaz için evlerinden dışarı çıktıkları zaman örtülerine bürünürlerdi. Hiç kimse onları tanımazdı. Vücutlarının baştan çıkarıcı yerlerini göstermezlerdi. Bununla beraber Hz. Aişe r.a Peygamber efendimizin vefatından sonra kadınların namaz için evlerinden dışarı çıkmalarını hoş karşılamamıştır.
    Buhari ve Müslim'de Hz. Aişe'den aktarılan şöyle bir söz vardır: "Mü'minlerin kadınları, Peygamber efendimizle birlikte sabah namazını kılar sonra da evlerine dönerlerdi. Fakat örtülerine bürünürlerdi ve hiç kimse sabahın alacakaranlığında onları tanımazdı."

    Yine Buhari ve Müslim'de Hz. Aişe'nın şöyle dediği anlatılır: Eğer Resulullah kadınların şimdi yaptıklarını görseydi, İsrailoğullarının kadınlarının mescidlerinden alıkonuldukları gibi onları da mescidlere gelmekten alıkordu." Hz. Aişe'nin sağlığında kadınlar ne yapıyorlardı acaba? Peygamberimizin onları mescide gelmekten alıkoyacağını düşünmesine neden olacak ne gibi bir davranış sergilemişlerdi? Ya bugünlerde gördüklerimiz karşılaştırıldığında onların yaptıklarının bir önemi kalır mı acaba?"İlk cahiliye dönemi kadınlarının açılıp-saçılması gibi açılıp-saçılmayın."Bu yasaklama, evlerinde oturmalarına ilişkin emirden sonra, dışarı çıkmak zorunda kaldıkları durumlar içindir.


    Cahiliye döneminde kadınlar açılıp saçılırlardı. Ne varki, cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçılmasına ilişkin olarak tüm anlatılanlar günümüzün çağdaş cahiliyesindeki açılıp saçılmalarla karşılaştırıldığında çok basit kalıyor veya daha iffetli gibi görünüyor.
    Mücahid şöyle der: Kadın evinden çıkar erkekler arasında dolaşırdı. İşte cahiliye döneminin açık sapıklığı buydu.

    Katade ise şöyle der: Kırıtan ve şivekâr bir yürüyüşleri vardı. Yüce Allah bunu yasakladı.

    Mukatil b. Hayyan ise "Açılıp-saçılmaktan maksat şudur: Onlar başlarına örtülerini atarlardı ama uçlarını bağlamazlardı. Böylece gerdanlıkları, küpeleri ve boyunları bütünüyle görünecek şekilde açıkta kalırdı. İşte ayette söz konusu edilen açılıp saçılma budur."
    İbn-i Kesir de tefsirinde şöyle der: Cahiliye döneminde kadın göğsünün üzerinde herhangi bir örtü olmaksızın erkekler arasında dolaşırdı. Bazan boyun, saçlarının uçları ve kulağındaki küpeler açıkta kalırdı. Bu yüzden yüce Allah mü'min kadınlara bedenlerini örtmelerini ve dikkat çekici davranışlardan kaçınmalarını emretti.


    İşte Kur'an-ı Kerim'in ele alıp düzelttiği cahiliye dönemi açılıp saçılmalarına bazı örnekler. Bununla islam toplumunun cahiliyenin kalıntılarından arındırılması, tahrik edici unsurların, baştan çıkarıcı etkenlerin toplumdan uzaklaştırılması, aynı şekilde toplumun âdâbının, düşüncesinin, duygu ve zevkinin yükseltilmesi hedeflenmiştir.


    Zevkini diyoruz, çünkü çıplak bir bedenin baştan çıkarıcı çekiciliğinden duyulan insani zevk ilkel ve kaba bir zevktir. Hiç kuşkusuz bu zevk, huzur veren utanmanın, güzelliğinden, ruh güzelliğinden, iffet ve duygu güzelliğinden alınan zevkin yanında çok aşağı bir düzeyde kalır.


    Bu ölçü, insanlık düzeyinin yüceliğini ve ilerlemişliğini öğrenmek bakımından yanılmazdır. Çünkü utanma, haya duyma güzeldir. Hem de gerçek ve yüce bir güzelliktir. Ancak bu üstün güzelliği kaba cahili zevke sahip kimseler algılayamaz. Onlar çıplak etin güzelliğinden başkasını göremezler, açık-saçık etin baştan çıkarıcı fısıldamasından başkasını duyamazlar.


    Kur'an-ı Kerim cahiliyenin açık-saçıklığına işaret ediyor ve bu açık-saçıklığın bir cahiliye kalıntısı olduğu mesajını veriyor. Cahiliye dönemini geride bırakanların bunları aşmalarının gerektiğini duygu, düşünce ve davranış biçimlerinin cahiliyeninkinden üstün olması gerektiğini vurguluyor.


    Cahiliye zaman içindeki belli bir dönem değildir. Cahiliye belli bir hayat düşüncesi olan belli bir toplumsal durumdur. Bu düşünce ve bu durum herhangi bir zamanda herhangi bir yerde ortaya çıkabilir. Bir yerde bunların ortaya çıkması cahiliyenin varlığının kanıtıdır.


    Bu ölçüden hareketle anlıyoruz ki, şu anda biz, insanlık bakımından aşağının aşağısı bir bataklığa yuvarlanmış, kaba duygulu, hayvan düşünceli, kör bir cahiliye döneminde yaşıyoruz. Böyle bir hayatı yaşayan ve yüce Allah'ın insanlar için kirden, pislikten arınma, ilk cahiliye hayatından kurtulma aracı kıldığı temizlik ve arınma yöntemlerine başvurmayan bir toplumda temizliğin, bereketin ve arınmışlığın söz konusu olamayacağını anlıyoruz. Bu yüzden yüce Allah -temiz, arı ve aydınlık bir hayat yaşamalarına rağmen- en başta Peygamber efendimizin ehl-i beytinin bu yöntemleri uygulamasını istiyor.


    Kur'an-ı Kerim Peygamber efendimizin hanımlarını bu yöntemlere yöneltiyor, ardından kalplerini yüce Allah'a bağlıyor, bakışlarını aydınlık ufka yükseltiyor. Onlar yollarını aydınlatan nuru, bu aydınlık ufkun merdivenlerini tırmanmaları için gerekli olan yardımı buradan alıyorlardı:

    "Namaz kılın, zekat verin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin."Allah'a kulluk, toplumsal hayat tarzından ve hayatta uyulan ahlâk kurallarından soyutlanamaz. Allah'a kulluk sözünü ettiğimiz aydınlık düzeye yükselmenin yoludur, yolcu için gerekli olan yol azığıdır. Şu halde insana destek ve yol azığı bahşeden Allah'a bağlılık kaçınılmazdır.


    Kalbin arınıp temizlenmesi için Allah'a bağlanmak şarttır. Ferdin insanların geleneklerinin, toplumun göreneklerinin, çevrenin baskısının üstüne çıkabilmesi; insanlardan, toplumdan ve çevreden daha üstün ve daha doğru bir yolda olduğunu düşünmesi için Allah'a bağlılık zorunludur. Budurumdaki bir fert kendisinin gördüğü nura doğru başkalarına öncülük etmeye layıktır. Yoksa başkalarının onu karanlıklara ve cahiliyeye sürüklemeleri uygun değildir. Çünkü Allah'ın yolundan saptıkça hayat, cahiliye bataklığında boğulur.

    İslam, bir çok ibadet şekillerinden, davranış ve ahlâk kurallarından, yasa ve düzenlemelerden oluşan bir bütündür. Ama bütün bunları inanç çerçevesi içinde birleştirir. Bunların her birinin inanç sisteminin gerçekleşmesinde üstlendiği bir rolü vardır. Hepsi de aynı amaca yönelik olarak bir ahenk oluştururlar. İşte bu bütünlük ve ahenk bu dinin genel yapısını meydana getirirler. Bunlar olmaksızın bu dinin yapısı meydana gelmez çünkü.

    Peygamber efendimizin saygın ev halkına (ehl-i beyt) yönelik duygusal, ahlaki ve davranış kuralları ile ilgili direktiflerin sonunda namaz kılmaya, zekat vermeye ve Allah'a ve Peygamberine uymaya ilişkin bir,emrin yer alması da bu yüzdendir. Çünkü ibadet ve itaat olmaksızın bu direktiflerin hiçbiri yerine gelmez, amacına ulaşmaz. Kuşkusuz bütün bunlar bir hikmete, bir amaca ve bir hedefe yöneliktir:"Ey ehl-i beyt! Şüphesiz Allah sizden pisliği giderip sizi tertemiz yapmak ister."Bu ifadede bir çok mesaj var. Hepsi de şefkat, sevgi ve dostluk yüklü. Burada yüce Allah evi nitelendirmeden, kime ait olduğunu belirtmeden "ehl-i beyt" diye isimlendiriyor onları. Sanki şu yeryüzünde bu nitelendirmeyi hakkeden tek ev buymuş gibi. Bu yüzden "el-beyt" dendimi tanınmış, bilinmiş, belirtilmiş demektir. Kâbe için de böyle denir.


    Beytullah, Allah'ın evi. O da el-beyt, Beytul haram (dokunulmaz ev) olarak isimlendirilmiştir. Peygamber efendimizin evinin bu şekilde nitelendirilmiş olması, yüce Allah'ın ona kazandırdığı büyük bir saygı, onur ve seçkinliktir.


    Yüce Allahşöyle diyor: "Ey ehl-i beyt! Şüphesiz Allah sizden pisliği giderip sizi tertemiz yapmak ister."İfadede, yükümlülüğün nedeninin ve hedefinin açıklanmasından dolayı Peygamberimizin ehl-i beytine yönelik bir iltifat vardır. Bu iltifat, onlara şu mesajı veriyor: Yüce Allah bizzat onlarla ilgileniyor, onları temizlemek, pisliği gidermek istiyor. Bu, doğrudan doğruya şu evin halkına yönelik yüce bir gözetimdir. Bu sözleri söyleyenin kim olduğunu düşündüğümüz zaman... Şu evrenin Rabbi... Bütün evrene "Ol" deyince, hemen "olu-veren"... Ulu ve kerem sahibi Allah... Her şeyi boyunduruğu altına alıp kont-rol eden... Her şeyden üstün olan... Caydırıcı güce sahip olan... Her şeyden büyük olan Allah... Bu sözleri söyleyenin kim olduğunu düşündüğümüz zaman, ehl-i beyte yönelik bu büyük lütfun boyutunu kavrarız.

    Yüce Allah bunu, yüceler aleminde, şu yeryüzünde; her bölgede ve her an, her saniye okunan, milyonlarca kalbin onunla ibadet ettiği, milyonlarca dudağın onunla hareket ettiği kitabında söylüyor.

    Sonu itibariyle yüce Allah bu emir ve direktifleri ehl-i beytten pisliğin giderilmesi ve onların arınması için araç olarak sunuyor. "Tathir" kelimesi "Tatahhur kelimesinden gelir. Pisliği gidermek ise, insanların bizzat başvurdukları pratik hayatlarında uyguladıkları yöntemlerle gerçekleşir. İslamın yolu budur. Vicdanda bilinç ve takva... Hayatta da davranış ve hareket... Bunların ikisi bir araya gelince islam tamamlanır. İslam'ın bu hayattaki hedef ve amaçları bunların ikisi ile gerçekleşir.

    Peygamber efendimizin eşlerine yönelik bu direktiflerin sonu başlangıçta-ki gibi bağlanıyor. Burada da tıpkı başlangıçtaki gibi bulundukları saygın yerleri, başka kadınlardan ayrıcalıklı oluşları, Peygamber efendimizin yanındaki yerleri, yüce Allah'ın kendilerine büyük bir nimette bulunarak evlerini Kur'an Ve hikmetin indiği, nur, hidayet ve imanın parladığı bir makam haline getirmesi hatırlatılıyor
    http://www.youtube.com/watch?feature...;v=JSmUw3OzKq0

    NUSAYRİ YALANI

    Yorum


      #17
      Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

      67- Ey Peygamber, Rabbin tarafından sana indirilen mesajı duyur. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçisi olma görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah kafirleri doğru yola iletmez.


      Burada Peygamberimize kesin ve kararlı bir emir verildiğini görüyoruz. Ondan Rabbinin kendisine indirdiği mesajı olduğu gibi duyurması, bu sırada doğru sözü haykırırken hiçbir yan endişenin hesabını yapmaması isteniyor. Mesele bu kadar yalın ve kesin. Yoksa Peygamber duyurma görevini gerektiği gibi yapmamış, iyilik yükümlülüğünün gereğini yerine getirmemiş olur. O'nu insanlardan koruyacak olan, insanlara karşı sakındıracak olan bizzat yüce Allah'tır. Koruyucusu Allah olana, zavallı insanlar ne yapabilirler ki?

      İnanca ilişkin doğru söz kekelenerek söylenmemeli, evelenip gevelenmemelidir. Tersine açık açık, dobra dobra söylenip duyurulmalıdır. Bu sözün karşıtları varsınlar, ne isterlerse söylesinler. Bu sözün düşmanları varsınlar, ne dilerlerse yapsınlar. İnanca ilişkin doğru söz, insanların keyiflerini pohpohlamayı, insanların arzularını, hatırlarını gözetmeyi amaçlamaz. Onun tek gözettiği şey, haykırılmak ve böylece tüm gücü ile kalplere işleyerek oralarda etkili olmaktır.

      İnanca ilişkin doğru söz haykırılınca, hidayete yatkın kalplerin en ücra köşelerine kadar işler. Fakat eğer kekelenerek, kem-küm edilerek söylenirse iman etme yeteneği taşımayan katı kalpleri yumuşatamaz. Oysa kimi zaman hak davetçisi, gerçeği yumuşatarak, ya da allandırıp pullandırarak bu katı kalplerden olumlu karşılık alabileceğini umar.

      "Allah, kâfirleri doğru yola iletmez."

      O halde doğru söz kesin, kestirip atıcı, kapsamlı ve eksiksiz söylenmelidir. Hidayet ve sapıklık, kalplerin bu doğru söze açık olup olmamasına, bu sözü içlerine sindirmeye yetenekli olup olmamalarına bağlıdır; yoksa hak sözün zararına ya da hak söz konusunda yapılacak olan yumuşatmalara, yağcılıklara bağlı değildir.
      İnanca ilişkin gerçeği kesin ve dobra dobra haykırmak, sertlik ve kabalık anlamına gelmez. Bilindiği gibi Peygamberimize, insanları Rabbinin yoluna çağırırken düşündürücü, etkileyici ve tatlı öğüt verici bir dil kullanması emrediliyor. Kur'an-ı Kerim'in farklı direktifleri arasında çelişki olmaz. Gerçeği açık ve kesin bir dille haykırmak ile, etkileyici ve tatlı öğüt verici bir üslup kullanmak, birbirleri ile bağdaşmaz şeyler değildir. Çünkü duyurma ve tanıtmanın yolu ve yöntemi ile içeriği ve konusu ayrı ayrı şeylerdir.

      Amaç inanca ilişkin gerçeği söylerken yağcılığa sapmamak, gerçeğin ortalarında buluşmaya razı olan bir uzlaşmacılığa yeltenmemektir. Çünkü inanca ilişkin gerçekler ortalamacı çözümlere elverişli değildirler.
      Peygamberimiz (salât ve selâm üzerine olsun) çağrı ve duyurma çalışmalarının ilk günlerinden itibaren, her zaman etkileyici ve öğüt verici bir dil kullanmayı prensip edinmişti. Bununla birlikte inanç konusunda açık ve net konuşmayı da hiç ihmal etmemişti.

      Nitekim kendisine karşısındakilere,
      "Ey kâfirler, ben sizin taptığınız ilahlara tapmam" demesi emredilmişti (Kadirun Suresi, 1) Böylelikle kafirlere gerçek sıfatları ile seslenme netliğini gösteriyor, inancını açık-seçik bir dille ortaya koyuyor, kendisine önerilen uzlaşmacı çözümü peşinen reddediyor, karşısındakilerin istediği gibi bir yağcılığa girişip onların yağcı reaksiyonlarına muhatap olmaya tenezzül etmemiş oluyordu. Onlara, "Eğer yolunuzda, inanç sisteminizde bir takım ufak-tefek değişiklikler yaparsanız aramızda mesele kalmaz" demiyordu.
      Tersine onlara yollarının katışıksız bir eğri yol olduğunu, kendisinin ise tam doğru yolu temsil ettiğini söylüyordu. Başka bir deyimle gerçeği yüksek perdeden, olduğu gibi ve kesinkes haykırıyor, fakat konuşurken kaba, kırıcı bir dil kullanmaktan özenle kaçınıyordu.

      İşte bu sûrede dile gelen ilahî s
      esleniş ve ilahî emir. Okuyalım: [/size]'[/size]"Ey Peygamber, Rabbin tarafından sana indirilen mesajı duyur. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçisi olma görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah kâfirleri doğru yola iletmez."Bu seslenişin öncesi ve sonrası açıkça gösteriyor ki, amaç, Kitap Ehli'ne inanç sistemlerinin gerçek mahiyetini, bu inanç sistemleri sebebi ile hak etmiş oldukları sıfatın ne olduğunu açıkça duyurmaktır, din, inanç sistemi ve iman bakımından boşluğa yuvarlanmış birer hiç olduklarını yüzlerine vurmaktır. Çünkü onlar, "Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbleri tarafından indirilmiş olan Kur'an'ı benimseyip pratik hayatlarına yansıtmıyorlar. Bundan dolayı Kitap Ehli oldukları, belirli bir inanç sistemine, belirli bir dine sahip oldukları biçimindeki iddiaları, realite ile çelişen kuru bir davadan ibarettir.
      http://www.youtube.com/watch?feature...;v=JSmUw3OzKq0

      NUSAYRİ YALANI

      Yorum


        #18
        Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

        Eklemeler için teşekkürler

        siz bu iki açıklamayı ilmi buluyor musunuz? Örneğin ayetleri Peygamberin s.a.a. nasıl açıkladığına dair bilgi vermiş mi? Peygamberin s.a.a. ayetleri nasıl açıkladığıyla hiç ilgilenmiş mi yoksa kendi reyiyle mi tefsir etmiş?

        Yorum


          #19
          Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

          [quote author=Qom u aşk link=topic=23913.msg160540#msg160540 date=1347119927]
          Eklemeler için teşekkürler

          siz bu iki açıklamayı ilmi buluyor musunuz? Örneğin ayetleri Peygamberin s.a.a. nasıl açıkladığına dair bilgi vermiş mi? Peygamberin s.a.a. ayetleri nasıl açıkladığıyla hiç ilgilenmiş mi yoksa kendi reyiyle mi tefsir etmiş?
          [/quote]


          tefsirler ikiye ayrılır malum, dirayet ve rivayet tefsiri diye..


          bu acıdan bakarsanız anlarsınız..


          ben fizilali ne zaman okusam inanın bana ufkum açılıyor, hele ki şu kırmızı ile cizdigim kısım anlatmaya yetiyor, yazarın ne olup olmadıgını..
          http://www.youtube.com/watch?feature...;v=JSmUw3OzKq0

          NUSAYRİ YALANI

          Yorum


            #20
            Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

            evet ben de kitaptan hep aynı yerleri çizmişim. önemli yerleri çizerdim. tamam mertçe anlatacağız. ama neyi?

            olaya duygusallığın ötesinde akılca bakmalıyız. yoksa duygusallık ve yaptığından haz alarak yapan nice inanç sahipleri var ki cehennemlik. mesela budistler hristiyan dailer hariciler, bunlarda öyle inandığını mertçe anlatanlar var ki şaşırmamak elde değil. ve adam yaptığını hak sanıp onunla gurur duyuyor ve hiç bir şeyden korkmuyor

            mesele ne haz, ne cesaret ne inadığını açıkça haykırmak!

            bizim konuştuğumuz hangi inanç haktır !

            Biz Ehlibeytsiz inanç hak değildir diyoruz. Bunu da tüm ekollerin kitaplarından delil getirerek hak diye anlatıyoruz. Sadece Ehlibeyt takipçileri Peygambere itaat etmekteler diğerleri Peygamberin sünnetine bidatları sokmuşlar Kur'an'ı kendi reyleriyle tefsir etmişler diyoruz.

            Örneğin burdaki ilk ayette Seyyid Kutub'un edebiyatı ve anlatmayı çıktığımızda, ki Kur'an'da Allah ne diyor diye bakmalıyız. örneğin bu Ehlibeyt kimdir diye baktığımızda, Seyyid kutuba göre Ehlibeytin Peygamber s.a.a. hanımları olduğunu görürüz. Merhum Ehlibeytin Peygamberin s.a.a. eşleri olduğunu sanmış. Ama bunu nereden almış bu görüşe nereden ulaşmış açıklamıyor.

            Sizce bu şimdi hak mıdır? Allah Ey Ehlibeyt sizi tertemiz kılmayı murad ediyoruz dediğinde kimmiş ki bu Ehlibeyt de Allah onları temizlemeyi murad etmiş ne yapmışlar da tüm müslümanları temizlemeyi isteyen Allah burada özel olarak Ehlibeyti zikretmiş? Ayeti anlamak için bu soruları sorup cevaplamak şart değil mi?

            Yorum


              #21
              Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

              Dirayet tefsirinden kastın eğer Peygamberin s.a.a açıklamalarını göz ardı edip kendi reyiyle tefsir etmekse ve bunu mübah görüyorsan ve dahası bu tefsirler Peygamberin s.a.a açıklamalarına zıtsa! o zaman ne olacak? Edebiyat ve hamasi nutuklar o zaman kurtarır mı tefsiri?

              Yorum


                #22
                Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

                ayette zaten peygamber hanımlarından bahsedıyor ayetın gelişide devam edişide peygfamber eşleriyle alakalı kimden bahsetsin senden mi ?
                http://www.youtube.com/watch?feature...;v=JSmUw3OzKq0

                NUSAYRİ YALANI

                Yorum


                  #23
                  Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

                  "Ey Peygamber hanımları! Eğer Allah'tan sakınıyorsanız sizler herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Sözü yumuşak, tatlı bir eda ile söylemeyin ki, kalbinde hastalık bulunan kimse kötü şeyler ümit etmesin, daima ciddi ve ağır başlı söz söyleyin. "
                  "Evlerinizde oturun, ilk cahiliye dönemi kadınlarının açılıp-saçılması gibi açılıp-saçılmayın. Namaz kılın, zekat verin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin. Ey ehl-i beyt (Ey Peygamberin ev halkı) şüphesiz Allah sizden pisliği giderip sizi tertemiz yapmak ister.
                  http://www.youtube.com/watch?feature...;v=JSmUw3OzKq0

                  NUSAYRİ YALANI

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

                    Peygamber'in bu konuda açıklamalarına ihtiyaç yok yani! iyi de Peygamber s.a.a'ın eşleri tek evde değildi. Ayette evlerin halkı demiyor ki ev halkı diyor. bir başka açmaz Peygamber eşlerine ait meskenden söz ederken Hucurat (odalar) kelimesini kullanıyor! Eğer burda onlardan söz etseydi o zaman Ey Ehli Hucurat demesi gerekmez miydi? Peygamber s.a.a'in eşleri ayrı ayrı evlerde oturmuyordu ki beyt densin. yani onların müstakil evleri yoktu. Mescidin kenarında her birinin odaları vardı. bu yüzden odalar anlamında hucurat deniyordu Peygamber eşlerinin meskenlerine...

                    Yani ayetin lafzı senin ve Kutub'un dediğine aykırı

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

                      bir ayette iki farklı kesime hitap olmaz mı diyorsun?

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

                        Bir ara site gitti umarım cevabın gelmemesi ondan kaynaklıdır?

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

                          Dirayet tefsiri (akılla ve bilimsel incelemeyle zamanın şartlarına göre Kur'an'ı tefsir etmek deniyor. Seyyid Kutub neden ayetteki bu lafızsal incelemeyi yapmamış? Hadi Peygamberin s.a.a hadisleri onu ilgilendirmiyor. Hani aralarında çürükler var ya! o yüzden bu ayeti tefsir ederken hepsini kaldırıp atmış. Ama ayetin görüldüğü gibi kelime tahlili var neden reyiyle (aklıyla) bunu düşünmemiş?

                          Böyle ayetteki kelimeleri arap edebiyatçısı biri olarak incelemeyen birisinin tefsiri güvenilir midir? Rivayet almayacaksın, dirayet tefsiri yapıyorum diye ama aklını kullanıp soru da sormayacaksın ayetteki kelimeleri tahlil etmeyeceksin. bu nasıl tefsir denmez mi yazarına da okuruna da?

                          kardeş arapça bilmeyebilirsin. ama dediğimi anlamayacaksın anlamına da gelmez. bak sana yukardaki mesajımdakini ispatlayayım.

                          şu linkte kelime kelime türkçesi var arapçaların:

                          http://www.kuranmeali.org/49/hucurat..._mealleri.aspx

                          إِنَّ الَّذِينَ يُنَادُونَكَ مِن وَرَاء الْحُجُرَاتِ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ

                          İnnellezîne yunâdûneke min verâil hucurâti ekseruhum lâ ya’kılûn(ya’kılûne).

                          1. inne : muhakkak
                          2. ellezîne : onlar, o kimseler, olanlar
                          3. yunâdûne-ke : sana seslenirler
                          4. min verâi : arkasından
                          5. el hucurâti : odalar
                          6. ekseru-hum : onların çoğu
                          7. lâ ya'kılûne : akıl etmiyorlar, akıl etmezler
                          Muhakkak ki sana odaların dışından seslenenlerin çoğu akıl etmezler.

                          bu ayet Peygamber eşlerinin odasındayken dışardan bağıran görgüsüz bedeviler hakkında inmiştir. Burada Peygamber eşlerinin kaldığı meskenden hucurat diye söz ediyor.

                          Oysa Ahzab suresi ayetine bakalım:

                          وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا

                          Ve karne fî buyûtikunne ve lâ teberrecne teberrucel câhiliyyetil ûlâ ve ekımnes salâte ve âtînez zekâte ve atı’nallâhe ve resûleh(resûlehu), innemâ yurîdullâhu li yuzhibe ankumur ricse ehlel beyti ve yutahhirekum tathîrâ(tathîran).

                          1. ve karne : ve karar kılın, oturun
                          2. fî : içinde
                          3. buyûti-kunne : sizin (bayanların) evleriniz
                          4. ve lâ teberrecne : ve (ziynetlerinizi, süslerinizi) açığa vurmayın
                          5. teberruce : açığa vurma, belli etme
                          6. el câhiliyyeti : cahiliyye, cahillik
                          7. el ûlâ : evvelki, önceki
                          8. ve ekımne es salâte : ve namazı ikame edin
                          9. ve âtîne ez zekâte : ve zekâtı verin
                          10. ve atı'nallâhe (atı'ne allâhe) : ve Allah'a itaat edin
                          11. ve resûle-hu : ve onun resûlü
                          12. innemâ : sadece, yalnız
                          13. yurîdullâhu (yurîdu allâhu) : Allah istiyor
                          14. li yuzhibe : gidermek
                          15. an-kum : sizden
                          16. er ricse : günah
                          17. ehle el beyti : ehli beyt, ev halkı
                          18. ve yutahhire-kum : ve sizi temizliyor
                          19. tathîren : temiz, tertemiz olarak
                          Ve evlerinizde karar kılın (oturun). Evvelki cahiliyye zamanındaki gibi (ziynetlerinizi) açmayın. Namazı ikame edin ve zekâtı verin. Allah ve O'nun Resûl'üne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sadece sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz temizlemek istiyor.

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

                            herhalde bahseder iki kişiye, ayetin gelişine bak peygamberın eşlerinden bahsediyor, onları ovuyor, sonrasında ise bir sesleniş var, benim anlamadıgım senin hanımın (varmı yokmu bılmıyorum ) senin ehlin degil mi ?


                            tahrim suresinde ne diyor, ya eyyuhellezine amenu gu en fusekum ve ehli kum nara (kendınızı ve aile halkınızı oyle bir ateşten koruyun ki )


                            ne oluyor burda ki ehli sadece torunmu ? sadece damadınmı? sadece tek bir kızın mı ? osman r.a iki hanımıda giriyormu mesela bunun ıcıne ?



                            http://www.youtube.com/watch?feature...;v=JSmUw3OzKq0

                            NUSAYRİ YALANI

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

                              ehli Rasul demiyor, deseydi o zaman özel bir anlam olduğunu düşünmek zorunda değiliz. Hucurat ayetinde Peygamber eşlerinin kaldığı mekanın hucurat olduğunu bildiren Rabbimiz eğer Peygamber s.a.a.'in eşlerinden söz etseydi bu kelimeyle ya da kendi eşleri olsaydı o zaman imrae kelimesini kullanırdı.

                              bizim ehlimiz kadınlarımızdır deyişi de mutlak anlamda ehlimiz olacağı anlamında değildir. bir insanın ehli her ne kadar eşleri gibi dursa da bu arızi sonradan olma geçici bir ilişkiden kaynaklanan bağdır. yani insanın karısı ile olan ehillik ilişkisi nikah bağına dayalı sonraki bir ilişki olup asli bir ilişki değildir. Ama kişinin çocuklarıyla hatta torunlarıyla olan ilişkisi öyle değildir. Çocuk ve torunları doğuştan ailedendir ve hiç bir zaman da boşama gibi bir halle atılıp ehli olmaktan çıkarılamazlar.

                              İşte ayette bundan dolayı yer ev anlamında hucurattan değil de "beyt"ten söz ederken, yine Peygamber hanımlarının içine girmemesi için eş anlamına gelen zevce kelimesini kullanmıyor. bakın Ahzab 50. ayette Peygamber eşlerinden söz ederken zevce kelimesini kullanıyor. Çünkü Peygamberle eşlerinin ilişkisi ehillik ilişkisi gibi arızi olan ilişki olmayıp zevcelik (eşlik) nikaha bağlı olan ilişki söz konusuydu. Burada da Peygamber (s.a.a) eşlerinden söz ederken, onlar çoğul olduğundan nisa (kadınlar) kelimesi kullanılıyor. 33. ayete gelince bu farlı tabir kullanıyor. Şimdi düşünün:
                              İnsanlar Ebubekir ve Ömer Ebu Süfyan gibi farklı kabilelerin kızlarının Peygamber eşi olması nedeniyle onlarda fazilet görüyorlar. Allah da onları uyarıyor, işte siz diğer kadınlar gibi değilsiniz, ama takvalı olduğunuz durumda onlar gibi değilsiniz. Siz Peygamber s.a.a. gibi bir şahsiyetin onurunu temsil ettiğiniz için şahsınızdan daha çok hata yaptığınızda Peygamber zan altında kalır ona leke gelir diye uyarılıyorlar. Sonrasında da Ehlibeyt! Allah sadece sizden her tür kiri gidermek istiyor diyor. Bu durumda demek ki farklı bir kesim ortaya çıktı denmez mi? Denir. Burada bu iki kesimin birlikte anılmasının nedeni insanların Peygamber eşi diye onlara fazilet yüklemesin fazilet yüklenecek kişi Ehlibeyt yani bir evin halkıdır deniyor.

                              Bu tek evin (çünkü beyt tekildir çoğulu buyûttur) hangi ev olduğunu hadislerde açıkça görüyoruz. Peygamber s.a.a. bu evi halkın kafasına kazımak için bu ayetin inişinden sonra 6 ay boyunca her sabah namaz vakti girince Fatma s.a'nın evine gidiyor. Ve onlara sesleniyor Ey Ehlibeyt (ey Evin Halkı) Allah sizi tertemiz kılmak istiyor hadi namaza kalkın!. bu altı ay sürüyor hadislere göre. Niçin Peygamber s.a.a. aynı hitapla o gece kaldığı eşinin odasından diğer eşlerinin odasına giderek bağırmıyor, onları Ehlibeyt diye tanıtıcı bir hitapta bulunmuyor da sadece Ali a.s.'ın evine gidiyor?

                              Ve yine bizim yukarıda kişinin eşiyle ilişkisinin arızi olduğu asıl ehillik ilişkisinin ise çocukları ve torunlarıyla olan ilişkisi olduğunu açıkça hadislerde görmekteyiz. Örneğin Sahihi Müslim'de geçen bir hadiste Sahabeye soruyorlar: Onun zevceleri (eşleri) Ehlibeytten (onun Âlinden/ailesinden) değil miydi diye: Ravi diyor ki: Hayır onun eşleri Ehlibeytinden değildi. Nitekim kişi eşiyle zamanın bir bölümünde birlikte olur sonra onu boşayınca o kadın gider ailesi/ehli babası olur. Peygamberin ehli, onun boşayamayacağı çocukları soyu idi.

                              Ve bir başka hadis: Bu ahzab suresi ayeti Peygamberin s.a.a eşlerinden Ümmü selem annemizin evinde nazil olur. Nuzul sırasında Peygamber s.a.a siyah bir örtü alır altına serer. Üstüne kendisi oturur karşısına kızı Fatımayı, sağ dizlerine Hasan Hüseyini, arkasına Ali a.s'ı oturtur. üzerlerine örtüyü örter ve der ki RAbbim bunlar benim Ehlibeytimdir onları her türlü kötülükten koru. O zaman bu ayet gelir. bunun üzerine olay sırasında kapıda duran Ümmü Seleme Annemiz, Ey Resul ben de geleyim örtünün altına Allah beni de arındırsın. der. Çünkü anlar ki temizlenme ve Peygamberin duası kapsamında olanlar sadece o örtünün altındakilerdir. Ümmü seleme bu yüzden demez ki beni de günahlardan ve hür tür pislikten arındırsın bana da dua et, der ben de örtünün altına geleyim. Peygamber s.a.a bu mümkün olmadığından bunu kabul etmez. Ancak ümmü seleme Ehlibeytten olamamayı helak nedeni olarak görür korkar ve bunun üzerine Peygamber s.a.a ona endişe etmemesini onun da hayırlı bir eş olduğunu bildirir. Ona sen bana hayırlısın faydalısın, bunlarsa ümmet boyutunda temizlenenler anlamında söyler.

                              İşte bu hadislerin varlık nedeni Ehlibeyt diye ayrı bir fazilet makamını göstermek olduğundan Halifelerin hadis düşmanlığı bundan kaynaklandı. İlk üç halife hadis yazımını ve naklini bu yüzden yasakladılar: "bize Kur'an yeter" diye bu yüzden söylediler. yoksa kendilerinin Ehlibeyt diye faziletli kimselerin önüne geçtikleri ortada bir tehdit olarak duracak hem vicdanlarını hem tahtlarını tehdit edecekti.! Bu yüzden bu hadislerin kayda geçirilmesine razı olmadılar. yazılmış hadisleri bile yaktırdılar...

                              Biz ayetleri önce lafızları sonra onların iniş nedenleri ve daha önemlisi Peygamberin s.a.a. açıklamalarıyla birlikte anlama çalışmasına girmediğimizce doğru anlama ulaşabilir miyiz?

                              Bu sizin kafanızdaki açmaz aslında konuyla ilgili hadislere bakmadığınızdan kaynaklanıyor.

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: Seyyid Kutub'u Rahmetle Anıyoruz

                                Halife Osman'ın eşlerinin konumuna gelince.

                                bakın eğer bunları konuşurken bana bunlar hadis ben ayetlere inanırım siz konuları hadislerle açıklıyorsunuz diyecekseniz hiç girmeyelim. Önce bana ayetlerden (geçtim eşlerinin durumunu) Peygamber s.a.a zamanında Osman diye birinin varlığını ispatlayın ben de size Osman'ın eşleri durumunu açıklayayım. Eğer Kur'an dışı rivayetlerden Osman diye birinin varlığını öğrenmiş ve ona inanmışsanız o halde Kur'an dışı rivayetlerden bilgi kabul ediyorsunuz demektir. Zaten bize Kur'an yeter diyenler halt etmişlerdir. Çünkü Kur'an'da Peygamber s.a.a zamanından tek kişinin adı geçer o da Zeyd'tir. Bi Peygamber bi Zeyd var sadece onu kabul edebilir sadece Kur'an diyen inkarcılar!

                                biz sizin onlardan olmadığınız ve Kur'an dışı rivayetlerden de bilgi kabul ettiğinizi gördük. Çünkü osman dediniz. O halde biz de size Kur'an dışı ancak sahih rivayetlerden Osman'ın eşleri durumunu açıklayalım.

                                Sünnilerin muteber hadisçileri var kütübü sitte (6 kitap) yazarları. bunlardan Nesei'nin kitabı var El hasaisi Aleviyye (Ali a.s.'ın özel vasıfları) Nesei, Şam'a gelir ve orada insanların yanlış uydurma hadislere bağlanarak Ehlibeyti yanlış tanıdıklarını görür. Ve Sünen'ine Ehlibeyt hadislerini almaz ve bunları El topladığı El Hasaisini derler. Bu kitapta İmam Ali a.s'dan nakille: Peygamberin tek damadı benim!

                                bu sözün açıklaması olarak rivayetlere baktığımızda şu hakikati görürüz. Peygamberin Ümmü gülsüm ve Rukiyye adında kızları yoktur. Bu kızlar Peygamberin kızları değildir. Peygamberimizin eşi Hz. Hatice Annemiz'in Hale adında bir kız kardeşi vardır. Hale Adiy kabilesinden biriyle evlenir. Sonra bu adamdan ayrılır (sanırım) temim kabilesinden başka biriyle evlenir. Evlendiği bu adamın bir başka karısı vardır ve ondan olma Ümmü Gülsüm ve Rukiyye adında iki kızı vardır. Bu kızlar hem annesi hem de babası ölünce Hale'ye kalırlar. Hale fakir olduğundan kardeşi Hatice'ye sığınır. Ve bir süre sonra o da ölür. Kızlar Hatice annemize bir emanet olarak kalır. Hz. Hatice Peygamberimiz s.a.a. ile evlenince kızlar da birlikte Peygamber evine gelmişlerdir. Annemiz Hatice'nn dul sanılmasının nedeni de bu kızlar sebebiyledir. Oysa o dul değildi. Bu kızların Peygamberin (s.a.a) kızları sanılmasının da nedeni araplarda evlatlık alınan çocuklar öz çocukları sayılır şeklindeki cahiliye geleneği nedeniyledir.

                                Peki evlatlık da olsa Resul neden Osman'a bu kızları verdi? bu da kızların kendi istekleri nedeniyle olmalıdır. Nitekim evlatlığı Zeynep'in Ebu Cehille evlenmesi de böyledir.

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X