Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Neden Peygamber kelimesini kullanıyorsunuz ?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #46
    Ynt: Neden Peygamber kelimesini kullanıyorsunuz ?

    [quote author=gulistan_2 link=topic=12028.msg72949#msg72949 date=1266504146]
    mekteb-i shia kardesim
    tabiki sitenizde olan olayin buraya tasinmasi hos olmadi
    fakat hakkulbeyan kardesimizin sitenizi karalama cabasinda olduguna inanmiyorum
    zira ona sitenizdeki olayi hatirlatan bir baska kardesimiz olmustur, olay üzerine kardesimiz durumu bu sekilde aciklamak zorunda kalmistir
    her yerde, her an insanlar birbirlerini yanlis anlayabilir, kendince hakli sebepleride olabilir, bu duruma öfkelenmenize gerek yok bence
    [/quote]

    Öncelikle Bacıcan ben orda okudugumu dedim ordaki olayı demedim hakkulbeyanın kendisi dedi ve olay da bu konu yüüznden çıkmamıştı benim kastım olayı hatırlatmak delidi sadece şiamektebinde okuduğumu dedim.

    Ayrıca Hakkulbeyan siz ehlibeyti savundugunuz için atılmadınız zaten açıklanmış bu ve ayrıca size dedikleriniz doğru fakat uslubunuz yanlış denlildi diye kişileri küçümsüyerek bazı kelimeler sarf ettiniz o yüzden adminde sizi uyardı , ne ise bir daha cevap yazmıyacam, şunuda söylüyüm editlediğiniz yazıların yerine yazdığınız sözler bir ehlibeyt sevdalısına yakışmıyacak sözlerdir.Hz.Ali (a.s) bile sinirlendiğinde öyle cümlelrer sarf etmezdi ben hiç okumadım görmedim bir yerde sinirlendiği kişiler için hep ALLAH'a dua eder beddua lanet değil
    Vesselam
    YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
    YA DA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
    AMA ASLA İKİYÜZLÜ OLMA
    MEVLANA

    ιηѕαηℓαя уαℓαη кσηυşмαктα, нιℓєкαяℓıктα νє ιкιуüzℓüℓüктє σ кα∂αя υѕтαℓαşмışℓαякι şєутαηıη вυ кσηυℓαя∂αкι şöняєтι υηυтυℓυρ gιтмιş...

    Yorum


      #47
      Ynt: Neden Peygamber kelimesini kullanıyorsunuz ?

      [quote author=Seyyidi_Şuheda link=topic=12028.msg73046#msg73046 date=1266561149]
      [quote author=gulistan_2 link=topic=12028.msg72905#msg72905 date=1266495303]
      bu baslikta yazilmis olan hicbirsey mantiksiz görünmüyor
      takildigim tek nokta "peygamber" kelimesinin kasitli olmasi meselesi!
      iste bu noktada bize ciddi bir aciklama gerekiyor
      ki insaAllah bunuda mursel aydin hocamizdan ögrenecegiz
      [/quote]

      Öncelikle Bacıcan ben orda okudugumu dedim ordaki olayı demedim hakkulbeyanın kendisi dedi .

      Ayrıca Hakkulbeyan siz ehlibeyti savundugunuz için atılmadınız zaten açıklanmış bu ve ayrıca size dedikleriniz doğru fakat uslubunuz yanlış denlildi diye kişileri küçümsüyerek bazı kelimeler sarf ettiniz o yüzden adminde sizi uyardı , ne ise bir daha cevap yazmıyacam, şunuda söylüyüm editlediğiniz yazıların yerine yazdığınız sözler bir ehlibeyt sevdalısına yakışmıyacak sözlerdir çünkü karşınızdakide bir ehlibeyt aşığıdır
      Selam ve dua ile
      [/quote]

      KONUYU BEN KAPATTIKÇA SİZ DEVAM ETTİRİYORSUNUZ ;
      ama cevap yazayım ;

      TAM DA EHLİ BEYT SEVDALSINA yakışacak sözlerdir ;

      NEDEN Mİ ?
      Öncelikle atılma nedenim belli ;
      YUKARIDA UZUN UZUN yazdım ,okumadan yazmak bir MAĞRİFET Mİ OLDU ?
      YOKSA SİZ de yönetim kadrosunda mısınız ?
      Olayı ne kadar biliyorsunuz ?


      ALDIĞIM CEZA UYARI CEZASI FALAN DEĞİL ;
      ATILMA , kovulma cezası CEZASI
      AYIRCA SADECE ben değil HİÇ BİR KÖTÜ SÖZ SÖYLEMEMESİNE RAĞMEN

      HUBBULMUHİSN VE KATMER DE ATILDI ; kovuldu
      ONLAR NEDEN ATILDI ;
      3 kişi aynı kişi olduğu için ;

      SONRA DEDİM orada biz aynı kişiler değiliz
      İNANMADINIZ

      ALAH ADINA YEMİN ETTİM
      İNANMADINIZ

      DAHA NE YAPABİLİRDİM ;

      TEK BİR SÖZ KALDI

      ALLAH'IN LANETİ YALANCILARIN ÜSTÜNE OLSUN ;

      EVET OLSUN kim yalan söylüyorsa O'nun üstüne olsun sadece bu MEVZZUDA DEĞİL
      HER MEVZUUDA ,KİM HAKKI setresiyorsa
      KİM HAKKI KASTİ ÇARPITIYORSA ;
      KİM HAKKI SÖYLEMİYORSA ;

      BURADA YALANCI KİMSE ONA DIR BU DUA ;

      Ben olmadığımdan GÜNEŞİ GÖRDÜĞÜM KADAR AYI GÖRDÜŞÜM KADAR EMİNİM ;

      SİZE BU KADAR DOKUNDUYSA siz dönüpde bir NEFSİNİZE BAKIN
      NEDEN BU HAKSZILIĞI YAPTIK ;

      TEVBE EDİN DE YOL YAKINKEN HATANIZDAN DÖNÜN ;
      BU OLAYI mahkeme i KÜBRAYA BIRAKMAYIN :

      Beni sadece üslübüm nedeniyle atmadınız ;

      AYRICA TEKRAR SÖYLÜYORUM O KİŞİNİN YAZIDIĞI MESAJI EĞER EHLİBEYTE HAKARET İÇERMİYORSA BURAYA DA KOYUN ;

      Herkes okusun hakaret var mı YOk mu ?
      O yazıda TERBİYESİZ KELİMELERLE BİR HAKARET YOKTU ;

      KİBAR SÖZLERLE ÇOK AĞIR İTHAMLAR VARDI ;

      SZiler de İÇERİĞE DEĞİL ŞEKLE BAKTIĞINIZDAN
      BENi YANİ EHLİ BEYTE SAVUNAN BİR KİŞİYİ ATTINIZ ;
      O KİŞİDE HALA BÜYÜK İHTİMALLE HALA SİTENİZDE GEZİYORDUR ;
      (atıldığımdan beri bir kez girmeyi denedim onda da gerçekten atılmışmıyım diye ,bir daha da girmedim sitenize )


      DOLAYISI İLE EHLİBEYT HAYATINDA NE YAPMIŞ ;
      ÖNCE HAKKI ANLATMAYA ÇALIŞMIŞ ;
      İNANMAMIŞLAR ;
      SONRA ispat etmiş delileriyle ;
      İNANMAMIŞLAR ;
      Sonra Allah'ı şahid gösterereke şahidlik etmişler (fedek olayı )
      Şahidleri de sözleri de ŞAHİDLİKTEN SAYILMAMIŞ ;

      GEriye ne kalmış HERGÜN RESULALLAH'A ŞİKAYET ETMİŞ FATMA A.S

      SİTENİZDEN ATTIĞINIZ İÇİN BENİM BÖYLE BİR ŞANSIM DA YOK ;
      BENDE BUNU SÖYLEDİM ;

      Tam da ehlibeyte yakışır bir hareket ;

      BEN YALANCIYSAM BANA GELİR
      BAŞKASI YALANCIYSA ONA GİDER ;

      BU ARADA ben SADECE BU KONU İÇİN YALANCI DİYORUM ;
      Diğer insanları tanımam belki hayatlarında ÇOK ADİL VE ÇOK DOĞRU KİŞİLERDİR ;

      AMA BANA VE AİLEME YAPILAN ortada ;

      Nİtekim bir bardak suyun içine bir damla necaset damlasa o su içilmez ;
      insanda yalan konusunda BENCE ÇOK DİKKATLİ OLMALIDIR ;

      vesselam

      aRTık lütfen konuyu kapatın uzatıp devam etmeyelim
      HÜKMÜ ALLAH VERECEKTİR ;

      Nasılsa hepimiz öleceğiz ölüm uzak değil
      http://www.ehli-beyt.net

      http://www.kurancasozluk.com

      http://www.kuranbilim.com

      Yorum


        #48
        Ynt: Neden Peygamber kelimesini kullanıyorsunuz ?

        HUBBULMUHSİNDEN Allah razı olsun ki bu yazışmaları ve ilgili yazıyı SAKLAMIŞ ;

        Bugün KONUDA BAHSİ GEÇEN SİTEYE GİRİP ARATTIM AMA BULAMADIM BU KONUYU SİLİNMİŞ ;üzülüyordum ki
        Hubbul Muhsin bu konuyu kayıt ettiğini ifade ederek ; ilgili kayıtları yolladı ;

        işte sizlere YAZININ TAM METNİ VE BENİM VERDİĞİM CEVAPLAR ;

        ------------------------------------------------------------------------------
        s.a allah dostlari ben sunni mezhebindenin we ewlenicegim bayan arkadasim caferi evlendigimiz zaman benim mezhebime gecmesi gerekirmi

        (BU KONUYU AÇMA NEDENLİ SORULARI )
        ------------------------------------------------------------------------------------------------------------

        Aleykum Selam kardeş

        Siz neden caferi olmuyorsunuz?? onun mezhebine geçmiyorsunuz?

        (bu siteden bir kişinin cevabı )

        ---------------------------------------------------------------------------------
        A.S. Bu sorunun cevabı beni aşar ama İnşaAllah konuda ehil olan bir kardeşimiz bu konuda cevap yazar..........Selam ve dua ile............


        (buda siteden başka birinin cevabı )

        ------------------------------------------------------------------------------------------------------
        SONRA BU KİŞİNİN YAZDIĞI HAKARET İÇEREN MESAJ ŞUDUR ;




        On İki İmam'ın Yolu

        İran ve Türkiye'deki Alevilerin çoğu Caferiye mezhebinin mensuplarıdır. Bu mezhebe İsnâaşeriyye Şiası da denilir. Bu mezhebe göre imamet usulü'd-din'dendir. İlk İmam kabul ettikleri Hz. Ali'yi Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin takip eder. Daha sonra Hz. Hüseyin'in oğlu Ali Zeyne'l-abidin, Muhammed El Bakır ve oğlu Cafer Sadık imam olmuştur. Bundan sonra İmam Musa el-Kâzım'ın soyundan gelenler Oniki İmamı tamamlamıştır. İsnâaşeriye şiasına göre imamlar hatadan korunmuş sayıldıkları için davranışları sünnet olarak değerlendirilir.

        On iki imamdan Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Muhammed el Bakır ve Cafer es Sadık gibi imamlar Alevi-Sünni ayırımı olmaksızın herkes tarafından benimsenir.19 Bediüzzaman da, "azami imamların en mühimleri ve sair on iki eimme-i müçtehidin" yolunu "Alem-i İslamın cadde-i kübrası" şeklinde isimlendirir.20 Hz. Hüseyin'in soyundan gelen bu imamların-özellikle Zeynel Abidin ve Cafer-i Sadık-her biri manevi bir mehdi hükmüne geçerek, zulümatı dağıtıp Kur'an nurunu ve iman hakikatlerini yaymışlardır. (21)

        Bediüzzaman'ın On iki imama bakışı Alevi ve Sünniler arasında, yeni bir köprü niteliğindedir. Ehl-i Sünnet alimlerinin on iki imamın ikinci altısına mütereddit bakışları, Bediüzzaman'ın net ifadelerinde görülmemektedir. Bu da Alevi ve Sünniler arasındaki mesafenin daralmasını sağlayacak önemli bir faktördür.

        Hilafet kimin hakkı?
        Ehl-i Sünnet ve Aleviler arasında "medar-ı niza" meselelerden birisi, belki de en önemlisi, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) vefatından sonra yerine kimin halife olacağı meselesidir.

        Hz. Peygamberin vefatından sonra Ben-i Sâide avlusunda toplanan ensar ve muhacir Hz. Ebubekir'i halife seçmişti. Bu toplantıda Hz. Ali yoktu. Zübeyir b.Avvam, Mikdad bin Esved, Selman-ı Farisi, Ebu Zer, Ammar bin Yasir ve Ubey bin Ka'b (r.a.) Hz. Ali'nin yanında bulunuyorlardı. Bunların hepsi Hz. Ali'ye biat etmek için onun yanında toplanmışlar. Biat etmek için Hz. Ali'nin iznini bekliyorlardı. Bu sırada Hz. Abbas, Ebu Sufyan, gibi Müslümanlar Hz. Ali'ye biat etmek istedilerse de Hz. Ali herhangi bir fitneye sebep olmamak için buna izin vermemişti. (22)

        Hz. Ali altı ay, Hz. Fatıma'nın vefatına kadar Hz. Ebubekir'e biat etmemiştir. Hz. Ali'nin biat etmesinin gecikmesi, Alevi ve Sünniler arasında tartışılan meselelerdendir.

        Bu konuda Ehl-i Sünnet ve Cemaat, Hz. Ebubekir'in (r.a.) hilafete daha layık olduğu için geçtiğini belirtir. Şialar buna itiraz ederek "Hak Hz. Ali'nin (r.a.) idi. Ona haksızlık edildi. Umumundan en efdali Hz. Ali'dir (r.a.) derler. (23) Şiaların getirdikleri deliller dört ana grupta toplanabilir. Bunlar (a) Hz. Ali (r.a) hakkında varid olan hadis-i şerifler
        (b) Hz. Ali'nin (r.a.) "Şah-ı Velayet" ünvanıyla evliyanın çoğunluğunun ve tariklerin kaynağı olması
        (c) ilim şeceat ve ibadetle harikulade sıfatları
        (d) Hz. Peygamber'in (s.a.v.) ona ve ondan teselsül eden Al-i Beyte şiddeti alakası. (24)

        Bediüzzaman ehl-i Şia'nın bu delillerini tek tek analiz ederek, Hz. Ebubekir ve Hz. Ali'nin farklı özelliklerinin yaşanan sonucu ortaya çıkardığını açıklar. En başta şunu belirtmek gerekir: Hz. Ali ilk üç halife zamanında Medine'de ikamet ederek, dini ilimlerle uğraşmayı diğer görevlere tercih etmiştir. Kur'an ve hadis konusundaki derin ilminden dolayı, hem Hz. Ebubekir'in (r.a.) hem de Hz. Ömer'in (r.a.) özellikle fıkhi meselelerde fikrine müracaat ettikleri bir sahabi olmuştur. (25) Yirmi seneden fazla üç halifenin adeta "şeyhülislamlığını" yapması mevcut duruma itiraz etmediğini belirler. Ayrıca ilk üç halife zamanındaki fetihler ve düşmanla mücadele ile Hz. Ali (r.a.) zamanındaki vakıalar "hilafet-i İslamiye noktasında Şiaların davalarını cerh ediyor." (26) Bediüzzaman, Şialar'ın delillerinden olan;

        (a) Hz. Ali hakkında senâkârane hadislerin çok olmasını iki nedenle açıklar. Bunlardan birisi, Emeviler ve Hariciler Hz. Ali'ye (r.a.) haksız hücumda bulunduklarından, ehl-i Sünnet ve Cemaat Hz. Ali hakkındaki rivayetleri çok neşretmişler. Diğerine gelince, Hz. Peygamber (s.a.v.) peygamberlik nazarıyla, ileride Hz. Ali'nin (r.a.) başına gelecek üzücü olayları ve dahili fitneleri görmüş, Hz. Ali'yi (r.a.) meyusiyetten ve ümmetini Onun hakkında su-i zandan kurtarmak için, "Ben kimin dostuysam, Ali'de onun dostudur" gibi mühim hadislerle Ali'yi teselli ve ümmeti irşat etmiştir.

        (b) Hz. Ali'nin "şah-ı velayet" ünvanıyla evliyanın çoğunluğunun ve tariklerin kaynağı olması meselesine gelince, Hz. Ali'yi sevmek noktasında problem yok. Ehl-i Sünnet de Şialar da seviyor. Fakar Hz. Ali'nin "şah-ı velayet ünvanı onu, siyaset ve saltanattan ziyade, saltanat-ı maneviyeye layık kılıyordu. O siyasette başarılı veya layık olsaydı, siyasi hilafetin pek çok fevkinde olan manevi saltanatı kazanamayacak, üstad-ı küll hükmüne geçemeyecekti. (27)

        (c) Hz. Ali'nin ilim, şecaat ve ibadetle harikulade sıfatlara sahip olması özelliğini hilafet noktasından ele alırsak, şahsi kemalatı hilafet dönemindeki kamalatıyla beraber düşünülmelidir.

        Bu açıdan, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın şahsi kemalatları ile zaman-ı hilafetlerinin kemalatları terazinin bir kefesine Hz. Ali'nin şahsi kemalatı ve hilafet zamanındaki üzücü iç savaşlar, su-i zanlara maruz kalan hilafet mücahedeleri de diğer kefesine konulsa, elbette Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'ın kefeleri ağır gelir.

        (d) Şiaların Hz. Ali'ye ilk halifeliğe layık görmelerinin nedenlerinden birisi de, Hz. Peygamber'in Al-i Beyte gösterdiği alaka "cibilli karabet" veya "hissi şefkatten" kaynaklanmıyor. Belki, peygamberlik vazifesine sahip çıkacak nurani bir cemaatin menşeine alaka gösteriyordu.

        Ayrıca "salanat-ı dünyeviye aldatıcıdır. Al-i Beyt ise, hakaik-ı İslamiyeyi ve ahkam-ı Kur'aniyeyi muhafazaya memur idiler." (28) Bediüzzaman Ehl-i Şia'nın, Hz. Ali'nin ilk halife olmasına dair görüşlerini de açıklar. Eğer Hz. Ali ilk halife olsaydı, engel tanımayan, pervasız, kahraman, hiçbir şeyden korkmayan, çekinmeyen şecaatından dolayı, bir çok insanda ve kabilede rekabet damarını tahrik ederek tefrikaya neden olabilirdi. Ayrıca, fitnelerin ortaya çıktığı zamanda, Hz. Ali gibi cesaret ve feraset sahibi birisi halife olmasaydı. Fitnelere karşı dayanmak zor olurdu. (29)

        Hz. Ali takiyye mi yaptı?
        "Takiyye benim ve atalarımın dinidir. Takiyyeye uymayanın dini yoktur" ve "Durumumuzu ifşa eden onu inkar eden gibidir"30 sözlerini Hz. Cafer-i Sadık'a isnad eden Caferiler, takiyyeyi temel ilkelerini tamamlayan prensiplerden birisi olarak kabul etmişler, Hz. Ali ile ilgili bazı olayları takiyye ile yorumlamışlardır.

        Hz. Peygamberin vefatından sonra Hz. Ali'nin tavırları tartışma konusu olmuş. Aleviler, ilk halifeliğin Hz. Ali'nin hakkı olduğu halde Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer dönemlerinde, sesini çıkarmadığına, onlarla iyi geçinmeye çalıştığına, korktuğuna inanmışlardır. Şia ıstılahınca "takiyye" denilen bu yaklaşım esasen Hz. Ali'ye yakışmaz.

        Bediüzzaman böyle düşünenlere, "Acaba böyle kahraman-ı İslam ve ve esedullah ünvanını kazanan ve sıddıklerin kumandanı ve rehberi olan bir zatı riyakar ve korkaklık ile, sevmediği zatlara tasannukârane muhabbet göstermekle ve yirmi seneden ziyade havf altında mümaşaat etmekle, haksızlara tebaiyet kabul etmekle muttasıf görmek, ona muhabbet değildir. O çeşit muhabbetten Hz. Ali (r.a.) teberri eder." (31) diyerek Ehl-i sünnet alimleri gibi şu sonuca ulaşır.

        Eğer Hz. Ali ilk halifeleri hak görmeseydi, onları tanımaz ve itaat etmezdi. Haklı gördüğü için şeceatını hakperestçe kullanmıştır. Hz. Ali'den nakledilen sözler bunu doğrular niteliktedir. İbn Abd-ı Rabbih'in El-Ikdu'l-Ferid adlı eserinde nakledilen bir sözünde Hz. Ali şöyle der: "Ey Allah'ım! Ona ilk iman eden benim, yine Onu ilk yalanlayan ben olamam. Bende Hz. Peygamberin bir vasiyeti yoktur. Şayet böyle bir şey olsaydı ne Temim ne de Adiyy oğullarından birisini minberde bırakmazdım." (32)

        Sahabelerin muharebesinde kıyl ü kal etme(me)
        Alem-i İslam'da on üç asırdır ehl-i hakikatin içini sızlatan, iç muharebelerden bahsederek düşmanlıkları beslemek, ehl-i imana tahammülsüz elemler veriyor. Bundan dolayıdır ki başta "eimme-i Erbaa" ve "Ehl-i Beytin Eimme-i İsna Aşer olarak Ehl-i Sünnet" Müslümanlar içindeki o eski fitneyi karıştırmayı caiz görmemişler.(33)

        Bediüzzaman da, "Alem-i İslam'ın o dehşetli yarasını deşmek, düşünmek benim hususi meşrebimde tahammülümden ziyade elem veriyor."(34)diyerek, Ehl-i Beyt'e zulmedenlerin ahirette cezalarını çektiklerini, Ehl-i Beyt'in ise dünyadaki geçici sıkıntılarına mukabil sınırsız rahmete mazhar olduklarını belirtir. Bundan dolayı geçmişte Ehl-i Beyt'e zulmetmiş bir kişiyi, zemmetmenin Ehl-i Beyt'e bir yararı yok. Ayrıca "zem ve tekfir eğer haksız olsa büyük zararı var, eğer haklı ise hiç hayır ve sevap yok."(35)

        Bu hakikat ölmüş insanları boş yere kötülemenin anlamsızlığını ortaya çıkarıyor. Bu açıdan, ilm-i kelamın büyük allamesi Sadeddin-i Taftazani, "Yezide lanet caizdir" demiş, fakat "lanet vaciptir, hayırdır ve sevabı vardır" dememiş!

        İşte Ehl-i sünnet alimlerinin ve on iki imamın bu yaklaşımı Bediüzzaman'ın o zaman vukua gelen savaşlara bakışında temel ekseni oluşturmuş. Bu bakış açısında istenilen yaklaşım, ihtilaf ve düşmanlıkları artırıcı zem ve küfürlerden kaçınmaktır. Yoksa, sahabeler arasında vukua gelen olayları hiç anlatmamak, nisyan çukuruna atmak değildir. Risale-i Nur'da, medar-ı niza olan savaşlar bu açıdan ele alınmıştır.

        İslam Tarihinde Hz. Osman'ın şehadeti ile başlayan huzursuzluklar, birçok ihtilaf ve mücadelenin nedeni olacaktır. Hz. Osman zamanında başlayan karışıklıklarda felsefi temel olmadığı için çok önemli değildi. Birçok cemiyette bu tür kargaşalar olabilirdi.(36) Fakat, Hz. Osman'ın şehit edilmesi ardı arkası kesilmeyen Cemel, Sıffin savaşları, Hakem mes'elesi ve ardından Nehrivan muharebesi gibi olaylara kapı açtı.

        656'da Hz. Osman'ın katillerinin bulunması için bir araya gelen, Hz. Aişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr, Hz. Ali'nin elçisi Ka'ka'dan Hz. Osman'ın katillerinin halife tarafından bulunmasını istediler. Görüşmeler sonucu meseleyi sulh yoluyla halletmeye karar verdiler. Bu arada Müslümanların birlik olması asilerin huzurunu kaçırıyordu, iki taraf birleşirse kendilerini yok edebilirlerdi.

        Abdullah b. Sebe ve yandaşları sulha mani olmaya karar verdiler. Ertesi gün güneş doğmadan görevlendirilen kişiler aracılığıyla kargaşa oluşturup "Ehl-i Kûfe baskın yaptı," "Ehl-i Basra baskın yaptı" şayiasını yaydılar. Sonunda Abdullah b. Sebe ve yandaşları istediklerine kavuştular. Binlerce Müslüman'ın kanı aktı. Hz. Talha, Hz. Zübeyr gibi Aşere-i Mübeşşereden olan sahabeler şehit edildi.(37) Bu savaşta Hz. Aişe devenin üzerinde bulundu. Bediüzzaman Cemel savaşını, adalet-i mahza (38) ile adalet-i izafiyenin savaşı olarak analiz eder.

        Hz. Ali, önceki halifeler dönemindeki gibi adalet-i mahzayı esas aldı Hz. Aişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'de adalet-i mahzanın tatbiki müşkül olduğuna inanarak adalet-i izafiye yönünde içtihad yapmışlardı. Her iki tarafta Allah için içtihad etmişlerdi Bundan dolayı hem katil, hem maktul ehl-i cennet olmuşlardı. Hz. Ali içtihadında haklı olduğu halde,(39) her iki tarafta içtihad neticesi savaştığı için, "içtihad eden hakkı bulsa iki sevap var; bulmazsa bir nevi ibadet olan içtihad sevabı, olarak bir sevap alır, hatasından mazurdur."

        Hz. Ali yaşanan elim savaştan sonra, bir daha karışıklık çıkmaması için ülkede denetim kurmaya çalışıyordu. Mısır'a vali olarak tayin ettiği Muhammed b. Ebubekir, orada bir kargaşa ile karşılaştı. O sırada Şam valisi olan Hz. Muaviye, Mısıra gönderdiği Amr b. As aracılığıyla hakimiyetini tesis etmişti. Hz. Muaviye, Hz. Ali'nin biat çağrılarına olumlu cevap vermiyor ve Hz. Osman'ın katillerinin bulunmasını istiyordu. Barış için çabalar sonuç vermedi.(40) İki ordu Cemel savaşında yaklaşık 6-7 ay sonra 657'de Sıffin'de karşı karşıya geldiler. Savaşta gelişmeler Muaviye'nin aleyhine dönünce, Amr b. As'ın teklifi ile Kur'an sahifeleri mızrakların ucuna takıldı. Hz. Ali'nin ordusundan "Kur'an'ın hakem olması" istendi.

        Her ne kadar, Hz. Ali yapılanların bir hile olduğunu biliyor idiyse de, ordu Kur'an'a karşı savaşmak istemedi. Anlaşma hakemlere bırakıldı. Hz. Ali'nin hakemi Ebu Musa el Eş'ari ile Hz. Muaviye'nin hakemi, Amr b. As. yeni bir halife seçilmesinde anlaştılar. Fakat Muaviye'nin hakemi son anda hile yapınca anlaşmazlık giderilemedi. Bediüzzaman bu savaşın genel niteliğini hilafet ve saltanatın savaşı olarak görür.

        Hz. Ali, "ahkam-ı dini ve hakaik-i İslamiyeyi ve ahireti esas tutup, saltanatın bir kısım kanunlarını ve siyasetin merhametsiz mukteziyatlarını onlara feda ediyordu. Hz. Muaviye ve taraftarları ise, hayat-ı içtimaiye-i İslamiyeyi saltanat siyasetleriyle takviye etmek için, azameti bırakıp ruhsatı iltizam ettiler. Siyaset aleminde kendilerini mecbur zannedip, ruhsatı tercih ettiler, hataya düştüler"(41) Hz Muaviye'nin bu hatası alem-i İslamiyenin Hilafetten ayrılmasına ve uzun süre devam edecek olan saltanat devrinin başlamasına zemin hazırlayacaktır.

        Bu sırada, Hz. Ali'nin ordusundan ayrılan 12 bin kadar kişi, Abdullah b. Vehebi'r-Rasibi'nin emrinde hareket etmeye başladılar. Bunlar Hz. Ali ve Hz. Muaviye'nin hakem tayin etmekle hata ettiklerini düşünüyorlardı. Onlara göre hakiki hüküm sahibi Cenab-ı Hak olduğundan, hakem tayin edilmesi yanlıştı. Bu gerekçelerle Hz. Ali'den ayrılarak isyan ettiler. Hz. Ali'nin nasihatleri ile bir kısmı isyanı bıraktıysa da kalan 4.000 kişi ile savaşılmak zorunda kalındı. Nehrevan'da 658'de yapılan bu savaşlarla Harici tehlikesi giderildi. Fakat, yüzyıllardır süregelen Hz. Ali ve Âl-i Beyt muhalifi Vehhabiliğin temellerinin atılmasını sağlayacaktır.(42)

        Hz. Ali de bu gruptan Abdurrahman b. Mülcem tarafından, sabah namazında iken zehirli hançerle şehit edilecektir.(43)

        Hz. Ali'nin şehadetinden sonra, ordu Hz. Hasan'a biat etti. Hz. Hasan yaşadığı dönemin nezaketinden dolayı, Müslümanlar arasında kan dökülmesini önlemek için, 6 aylık hilafetinden sonra, Muaviye lehine hilafetten feragat eder.44 Hz. Hasan'ın hilafetten çekilmesiyle İslam tarihinde hilafet dönemi sona erer. Saltanat devri başlar. Bediüzzaman, Hz. Hasan'ın yarım kalan hilafetini "neşr-i hakaik-i imaniye"de Risale- i Nur'un tamamladığını belirtir.

        Hz. Muaviye vefat etmeden önce yerine geçmesini istediği oğlu Yezid halife olunca, Hz. Hüseyin biat etmedi. Bunu Duyan Kûfe'liler Hz. Hüseyin'i Kûfe'ye davet ettiler.

        Hz. Hüseyin 72 kişilik bir kafile ile Kûfe'ye giderken, yolda Yezid'in adamları tarafından kıstırıldı. Yezid'e biat etmesi istendi. Fakat Hz. Hüseyin bunu kabul etmeyince vicdanları sızlatan bir şekilde bir çok yakını ile beraber şehit edildi.(45)Bu olayın sene-i devriyesinde her yıl Aleviler tarafından çeşitli etkinlikler düzenlenir. Bütün Müslümanları vicdanen muazzeb eden, bu hadise Müslümanlar arsında ayrılıkların derinleşmesinde etkili olmuştur. Bediüzzaman Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in Emevilerle mücadelesini tahlil ederken, din ve milliyet savaşı olarak belirtir.(46)

        Çünkü Hz. Hasan ve Hüseyin Âl-i Beyt'i nurani silsilesinin başlangıcı olarak Hilafet-i İslamiyeyi temsil ederlerken, Emeviler Arap milliyetçiliğini temsil ediyorlardı. Bediüzzaman'ın savaşlara dair değerlendirmesi analizci olmuş, her olayı kendi içerisinde değerlendirmiştir. Bu olaylardan hiç birisi Ehl-i Sünnet ile Alevileri birbirinden uzaklaştırıcı olmaması gerektiğini savunmuştur. Bilakis ön yargısız yaklaşıldığı zaman arada anlaşamayacak hiç bir konu yoktur.

        Sonuç:

        Bediüzzaman,kendisinin tanımladığı Alevilik ile Ehl-i sünnet ve Cemaat arsında ayrılıkların giderilmesi gerektiğini savunmuştur. Özellikle bu zamanda, dinsizliğin yaygın olduğu bir devrede buna şiddetle ihtiyaç vardır. Zaten Aleviler ile Ehl-i sünnet arasındaki kopuklukta sun'i öğelerin etkisi çok fazladır. Meselâ, Ehl-i sünnet ve Cemaat adı altında Vahhâbîlik ve Haricilik fikri girdiği için, bazıları Hz. Ali'yi tenkit etmişler. Bu da Ehl-i sünnetin hesabına yazılmış. Bundan dolayı Aleviler Ehl-i sünnete karşı soğumaya başlamışlar. Yine, Alevilik adı altında yapılan yanlışlar, Ehl-i sünneti Alevilikten soğutmuştur. İşte bu tür rahatsızlıklardan sıyrılıp çıkabilmek için taraflar birbirine önyargısız yaklaşarak, empati sorununu aşmalıdırlar. Bu açıdan, Bediüzzaman'ın Alevilik hakkındaki düşünceleri ayrı bir öneme haizdir. Hakiki Aleviler, Haricilerin ve Vehhabilerin sözlerinin etkisinde kalıp Ehl-i sünnete karşı düşmanlık beslemekten vazgeçip, ittifak yolları aranmalıdır.

        Bediüzzaman'ın "Hubb-u Âl-i Beyt'i meslek yapan Aleviler ne kadar ifrat da etse, Rafızi de olsa, zındıkaya, küfrü mutlaka girmez" şeklindeki hüsn-ü zannı Ehl-i sünnet için önemli bir ölçü olsa gerektir. Aleviler ise, Bediüzzaman'ın, "Belki Ehl-i sünnet, Alevilerden ziyade Hz. Ali'nin taraftarıdırlar. Bütün hutbelerinde, dualarında Hz. Ali'yi layık olduğu sena ile zikrediyorlar." sözünü dikkate almalıdırlar. Bütün bunlar şu gerçeği ortaya çıkarıyor. Hem Ehl-i sünnet, hem de Alevilerin kendilerinden çok şey bulacakları Risale-i Nur Külliyatı ehl-i imanın bir buluşma platformu olmalıdır.



        ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

        S.A. Görüşlerinize katılıyorum...........

        (BU SİTEDEN BİR kişinin yazdığı mesaj )

        ----------------------------------------------------------------------------------------------------------

        değerli kardeş burası caferiler sitesi ve benim mezhebime geçmesi gerekiyor mu soruda bir defa hata var zaten hiçbir caferi tabi geçse bişey olmaz sölemez bir defa bence iyice siz öğrenin mezhebimizi ondan sonra karar verin kimin geçmesi lazım acaba iyice araştırın kendi mezhebinizide bizim mezhebide hayırlı günler dilerim....



        (BU SİTEDEN BİR kişinin yazdığı mesaj )

        ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

        bu HUBBULMUHSİNİN CEVABI

        Euzi billahi mineşşeytanirraciym.Bi ismi Allah-ir Rahman-ir Rahiym. Sizin evlilik mevzuundaki samimiyetinize inanmıyorum. ALLAH ve KİTABALLAHI şahit tutarak samimiyetinizi isbata davet ediyorum.

        --------------------------------------------------------------------------------------------

        BUDA BENİM CEVABIM



        Öncelikle bu hususta hubbul muhsin kardeşima katılıyorum ve sizi bu konuda Allah'ı ve ResulAllah'ı şahid göstererek bu hususta DOĞRU SÖZLÜ OLDUĞUNUZU İSPATA DAVET EDİYORUM .Yok sadece burada bir zihniyetin propagandasını yapmak için yazdıysanız da Allah size layık olduğunuzu verecektir .



        Yaptığınız alıntıdan ve sunum şeklinizden sizin ÖĞRENEMEK İSTEMEKTEN ÇOK ÖĞRETMEK İSTEMEYE çalıştığınızı seziliyor ki buda samimiyetsiz olduğunuzu düşündürüyor.



        Hz Hasan ile Hz Hüseyin efendimizin mücadelesine DİN VE MİLLİYET SAVAŞIDIR DEME CÜRRETİNİ GÖSTEREN BİR DÜŞÜNCEYLE aynı noktaya GELMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR. İFTİRALARINIZI KENDİNİZE SAKLAYINIZ .

        iSLAM DİNİNDE NE ZAMAN MİLLİYETÇİLİK vardır. İslam dini ÜMMET ÜZERİNE KURULMUŞTUR VE MİLLİYETÇİLİĞE BİREBİR TERS VE ZITTIR . İSLAM DİNİNDE OLMAYAN BİR KONUNUN HZ HASAN VE HZ HÜSEYİN EFENDİMİZE ATIF EDİLMESİ NE BÜYÜK BİR HAKARET NE BÜYÜK BİR İFTİRA .

        Allah hepinize yakında bunu gösterek , zaten RAHMAN 31. ayeti kerime bunu KURandAN delille ispatlıyor.



        sonra hz ALİ efendimize yapılan iftira o yazdığınız yazıda " o siyasette başarılı veya layık olsaydı, siyasi halifetin pek çok fevkinde olan manevi saltanatı kazanamayacak üstadı küll hükmüne geçemeyecekti "



        Bu nedir şimdi HZ ALİ'Yİ ÖVÜYORMUŞ GİBİ YAPIP HAKARET ETMEK DEĞİL Mİ?

        SİYASETİ BİR YALAN VE RİYA İLMİ OLARAK GÖRÜYORSANNIZ EVET HZ ALİ'NİN HİÇBİR ZAMAN İŞİ OLMAZ .AMA SİYASET ilmi tanım olarak

        Siyaset, belli bir toplumda çatışma halinde olan çıkarların uzlaştırılması faaliyetidir...



        Bu bağlamda bunu HAKK KAİDELERİ İÇİNDE ÖNLEYECEK TEK KİŞİ HZ ALİ VE EHLİ BEYTTİR.

        NEDENLERİNİ UZUN UZUN YAZAMAYACAĞIM AMA

        MUAVİYEYE HAZRET DİYEN , bu şekilde küstahça iftira atanlarla bizim işimiz olmaz.



        SORUNUZA GELİNCE SİZİN GİBİLERLE BIRAKIN EVLENMEYİ ,KONUŞMAK ARKADAŞ OLMAK BİLE CAİZ DEĞİLDİR.



        amaç MEZHEB OLSAYDI ,ŞEFAATCİNİZDE HANEFİ ,ŞAFİ VS.. OLURDU

        OYSAKİ ŞEFEATCİMİZ HZ. MUHAMMED MUSTAFA'DIR .

        BU NE DEMEK GEÇİN MEZHEBLERİ GELİN İSLAMA .


        ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

        DAHA sonra bu mesajım üstüne SİTEDEN BİRİ BENİM ADIMA BU KİŞİDEN ÖZÜR DİLEDİ

        OLAY BÖYLE OLMUŞTUR

        DAHA SONRAKİ KAYITLAR ELİMDE YOKTUR DEVAMINI YAZAMIYORUM ;
        Kayıtları olan varsa çıkarabilirler ;

        VESSELAM

        http://www.ehli-beyt.net

        http://www.kurancasozluk.com

        http://www.kuranbilim.com

        Yorum

        YUKARI ÇIK
        Çalışıyor...
        X