Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Ramazan Ayı Rahmettir!

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ramazan Ayı Rahmettir!


    Rahmet Ayı Ramazan

    “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Ta ki korunasınız.” [Bakara-183]
    “O Ramazan ayı ki, Kur’an onda indirilmiştir…” [Bakara-185]

    Ramazan, lügatte, Yaz sonunda, sonbaharın başında yağıp yeryüzünü tozlardan arındıran, temizleyen yağmur, güneşin ısısının şiddetinden kızgın yerde yalın ayak yürümek, yanmak, kılıcın iki taş arasında bilenerek keskinleştirilmesi, bir de Allah’ın güzel isimlerinden bir isim anlamlarına gelir. Dolayısıyla hadislerde de geldiği üzere bu mübarek aya sadece Ramazan denilmesinden sakındırılmış ve “Ramazan Ayı” denilmesi tavsiye edilmiştir.

    Şehru’t-Temhis (Temizlenme Ayı)

    İmam Zeynelabidin (a.s) Sahife-i Seccadiye adlı kitapta mübarek Ramazan ayını karşılama ve mübarek aya giriş duasında bu ayı “Şehru’t-Temhis” yani temizlenme ayı olarak nitelemiştir. Ragıb İsfehani şöyle yazar: “Mehs” bir şeyin ayıp ve kusurdan kurtulması anlamına gelir. “Temhis” (Temizlemek) arındırma ve temizleme demektir. Ramazan ayı, nefsi günahlardan arındırma, ayıpları, kusurları bertaraf etme ve nefsin günahlardan uzaklaşma ayıdır. Ramazan ayı, kalbi çirkeflerden arındırmak ve kalbe sefa kazandırma ayıdır. Kinleri, öfkeleri, şehvetleri, ukdeleri, küskünlükleri ve diğer rezil ahlaki sıfatları kalpten söküp atma ayıdır. Özü günahların şerrinden kurtarma ve temizleme, kurtuluş ve saadet vadisinde hareket edenlerin safına katılma ayıdır mübarek Ramazan. Kalbi ve ruhu kınanmış sıfatlardan temizleme ve nefsi terbiye etme ayıdır. Yine İmam Seccad (a.s) mübarek Ramazan ayına veda duasında şöyle buyuruyor: “Selam olsun sana ey kalplerin (ibadetle) yumuşayıp tevazu ettiği ve günahların (istiğfar ve tövbeyle) azaldığı komşu! Selam olsun sana! Nice büyük günahları yok ettin ve nice ayıpların ve çirkinliklerin üzerini örttün!”

    Şehru’l Mağfire (Mağfiret ve Bağışlanma Ayı)

    Aziz İslam Peygamberi (s.a.a) mübarek Ramazan ayının fazileti hakkında şöyle buyuruyor: “Ramazan ayı, Allah’ın (azze ve celle) ayıdır ve Ramazan mağfiret ayıdır.” [1]
    Abdurrahman b. Beşir, İmam Ali b. Hüseyin’den (a.s) rivayet eder ki İmam (a.s) buyurdu: “Bu ay (Ramazan) mağfiret ve bağışlanma ayıdır.”[2]
    Mağfiret ve bağışlanma, insanın bu mübarek ayda Allah’ın azap ve cezasından güvende olmaya liyakat kazanması, dua ve itaatle Allah’ın (azze ve celle) taksiratından geçmesini sağlaması ve günahlarını affetmesidir. İstiğfar, amel ile söz bütünlüğünü gerektirir. Söz, ameli teyit etmelidir. Bu ayda bunun için daha fazla çaba gösterilmeli ve duada Allah’tan yardım istenmelidir.
    İmam Cafer Sadık (a.s) mutahhar babalarından (a.s) şöyle nakleder: İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Ramazan ayında çokça istiğfar ve dua edin ki dua belayı sizden uzaklaştırır ve istiğfar günahlarınızı yok eder.” [3]
    Aziz İslam Peygamberi (s.a.a) şöyle buyurdu: Yüce Allah (azze ce velle) Ramazan ayının başından sonuna kadar istiğfar eden yok mu; günahını bağışlayayım?!”
    Yine Resul-i Ekrem (s.a.a) bir başka yerde şöyle buyurmuştur: “Allah’ın melekleri Ramazan ayının her gece ve gündüzünde oruç tutanlar için istiğfar ederler.” [4]
    İmam Cafer Sadık (a.s) dedesi Resul-i Ekrem’den (s.a.a) şöyle nakleder: “Kim Ramazan ayında oruç tutar, şehvetini kontrol eder, dilini korur ve insanlara eziyet etmekten sakınırsa Allah (azze ve celle) onun bütün günahlarını bağışlar.” [5]
    Resul-i Ekrem (s.a.a) Şabaniyye Hutbesi’nde şöyle buyuruyor: “Bedbaht kimse bu ayda Allah’ın mağfiret ve bağışlamasından mahrum kalan kimsedir.”
    Bir başka rivayette Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayında bağışlanmak istemeyen kimse hangi ayda bağışlanır ki!” [6]
    Hişam b. Hakem diyor ki İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Ramazan ayında bağışlanmayan kimse önümüzdeki yılın Ramazan ayına kadar bağışlanmaz, ancak bu kimse (bağışlanmak istiyorsa) Arafat’ta hac merasimlerine katılsın!” [7]

    Şehru’l Itk (Ateşten Kurtulma Ayı)

    Resul-i Ekrem (s.a.a) Ramazan ayının önemi hakkında şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayı, Allah’ın (azze ve celle) ayıdır ve o ateşten kurtulma ayıdır.” [8]
    İmam Zeynelabidin (a.s) de her gün okuduğu Ramazan ayı duasında bu ayı “Ateşten kurtulma ayı” olarak nitelemiştir. [9]
    Resul-i Ekrem (s.a.a) Ramazan ayının ateşten kurtuluş ve özgürlük ayı olması hakkında şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayına ateşten kurtulup özgürlüğe kavuşma ayı denmiştir. Çünkü bu ayda her gece ve gündüz altı yüz kul ateşten kurtulup özgürlüğe kavuşmaktadır. O ayın sonunda da tıpkı öncesi gece ve gündüzlerinde kullar bağışlandığı gibi bağışlanırlar.” [10]
    Yine bir başka hadiste Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: “Kim Ramazan ayında oruç tutar, şehvetini kontrol eder, dilini korur ve başkalarına eziyet ve rahatsızlıktan sakınırsa Allah-u Teâlâ onu cehennem ateşinden kurtarır ve özgürlüğüne kavuşturur.” [11]
    Oruç aynı zamanda iradenin bağımlılıklardan, zafiyetlerden, acziyetten sıyrılma ve özgürleşme eylemidir. Rabbin rızası ile buluşmak için bir irade ortaya koymaktır. Hedeflenen ise Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanmak, O’nun izzeti ile izzet kazanmak, nuru ile nurlanmak, rahmetiyle kalp sefası kazanmak ve Allah’ın boyası ile daha bir güzel boyanmak arzusudur.
    İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Hz. Musa b. İmran (a.s) Allah-u Teâlâ ile konuşmasında Rabbine şöyle sordu: Ya Rabbi! Gündüzleri senin hoşnutluğun için oruç tutan kimsenin mükâfatı nedir? Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu: Ey Musa! Onun mükâfatı benim cennetim ve kıyamet gününün korkusundan güvende kalmak ve cehennem ateşinden kurtulmaktır.” [12]

    Şehru’l İnabe (Tövbeyle Allah’a dönüş ayı)

    Resu-i Ekrem (s.a.a) Ramazan ayının vasfederken şöyle buyuruyor: “Ramazan ayı Allah’a dönüş ayıdır.” [13]
    İmam Ali b. Hüseyin Zeynelabidin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bu Ay inabe ve Allah’a dönüş ayıdır.” [14]
    Ragıb İsefahani Müfredat adlı eserinde “inabe” kelimesinin açıklamasında şöyle diyor: “en-Nevb” bir şeyin başka bir şeyden sonra dönüşüdür. Allah’a inabe; tövbe ve ihlâslı bir amelle Allah’a dönmektir.
    İmam Humeyni (r.a) Kırk Hadis Şerhi adlı eserinde tevbe ile inabe arasındaki farkı şöyle beyan etmektedir: “Bil ki tevbe önemli ve güç bir menzildir. Tevbe, günahlar ve uygunsuz davranışlardan sonra, nefis ve ruhaniyet nurunun tabiat zulmetiyle örtüldükten sonra tabiattan nefis ruhaniyetine doğru dönülmesidir.
    Bu özet bilginin detayı ise şöyledir: Nefs, fıtratın başlangıcında her türlü kemal, cemal ve nurdan uzaktır. Aynı şekilde bunların karşıtlarından da uzak bir haldedir ve mutlak çizgilerden arınmış, boş bir sayfa gibidir. Üzerinde ne ruhani kemalden eser vardır ne de bunun karşıtından, ama özünde her türlü makama ulaşabilmenin kabiliyet nuru mevcuttur. Fıtratı doğruluk üzere ve mayası da zatî nurlarla yoğrulmuş haldedir. Bu nedenle günaha yöneldiğinde gönlünde bir karartı ortaya çıkar ve günah oranı arttıkça da bu karartı ve zulmet artar. Sonunda gönül tamamen kararır, fıtrat nuru söner ve ebedi mutsuzluğa duçar olur. Ama eğer henüz karanlık bütün gönlü sarmadan gaflet uykusundan uyanılır ve “yakza” (uyanma) aşamasından “tevbe” aşamasına geçilir ve inşallah ileride özetle zikredilecek şartlarıyla birlikte bu makamdan nasiplenecek olursa, bu durumda karanlıktan ve zulmetten aslî fıtrat nuruna ve zatî ruhaniyete döner. Adeta yeniden o kemalattan ve zıtlarından arınmış boş bir sayfa haline döner. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Günahtan tövbe eden kişi hiç günahı olmayan kişi gibidir.”
    O halde, tövbe; tabiat hükümlerinden, ruhaniyet ve fıtratın hükümlerine geri dönüştür. “İnabe” ise fıtrat ve ruhaniyetten Allah’a dönmek ve nefis evinden asıl hedefe hicret etmektir. O halde tövbe aşaması inabe aşamasından daha önceliklidir, ama bu hususun ayrıntılarına girmek konumuzun dışında kalmaktadır. “
    İmam Zeynelabidin (a.s) Ramazan ayının her günü okuduğu duasında Allah’tan şöyle istiyor: “Allah’ım! Bana inabeyi (Allah’a dönüşü) rızk olarak ver!”

    Şehru’t-Tahur (Temizlik ve Arınma Ayı)

    Dördüncü İmamımız Hz. Zeynelabidin (a.s) Sahife-i Seccadiye adlı eserde Ramazan ayının gelip çatması hakkında okuduğu duada bu mübarek ayı “Şehru’t-Tahur” olarak adlandırmıştır.

    Ragıb İsfehani Müfredat adlı eserinde “Tahur” kelimesini şöyle mana eder: Taharet (temizlik) iki kısımdır; cismin temizliği ve ruhun temizliği. Tahur, Feul ölçüsünde olup lügatte ya tıpkı “vuzu/abdest ve vekud/yakıt” gibi mastardır, ya da isimdir; tıpkı “Fatur” gibidir ki iftar verilen şeyler için isimdir, ya da “Resul” gibi sıfattır. Şafii ve öğrencileri Tahur lafzının zahirini “mathar/temizlenme yeri” anlamında mana etmeleri yanlıştır. Çünkü Feul, “Ef’ale ve Faale”den bina edilmez, sadece feale’den bina edilir. Tahir (temizleyen) iki türlüdür; bir manası şudur: taharet, kendisinden başkasına sirayet etmez, örneğin elbise, elbise bizatihi temizdir ancak başka bir şeyi temizlemez. Öteki taharet ise hem tahareti kendiliğindendir ve hem de tahareti başkasına sirayet eder. Dolayısıyla Allah-u Teâlâ suya da bu yüzden “Tahur” demiştir. Çünkü hem kendisi temizdir hem de başka bir şeyi temiz eder.
    Ramazan ayı, temizlenme, arınma ve tehzip ayıdır. Bir başka tabirle hem kendisi temizdir ve hem de diğerlerini temizler, kendi temizliğini başkalarına da intikal eder. Bu mübarek ayda Rahman, kullarını rahmet pınarıyla yıkayarak onlara ayrı bir ruh temizliği ve özel bir kalp sefası bahşeder. Taharetin yeni bir mevsimi kulların yüzlerine açılır.
    Emirü’l-Müminin Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Ramazan ayının hilalini gördüğünde şöyle de: Allah’ım! Senden bu ayın hayrını ve taharetini (temizliğini) istiyorum!” [15]
    İmam Zeynelabidin (a.s) Ramazan ayının veda duasında şöyle buyuruyor: “Selam olsun sana! Çünkü bereket ve iyiliklerine bize geldin, çirkef ve günahlarımızı yıkadın!”

    Şehru’l Bereket (Bereket Ayı)

    Aziz İslam Peygamberi (s.a.a) Ramazan ayını vasfederken şöyle buyuruyor: “Ramazan ayı, Allah’ın (azze ve celle) ayıdır ve o bereket ayıdır.” [16]
    Ragıb, Müfredat kitabında şöyle diyor: “Bereket, Allah’ın hayır ve iyiliğinin bir şeyde sabit olmasıdır ve mübarek, kendisinde hayır barındıran şeye denir.
    Ramazan ayı, hayır ve bereketlerin merkezi ve mihveridir. Birçok rivayetlerde bu ay “Mübarek Ay” olarak vasfedilmiştir. Selman-i Farisî (r.a) şöyle diyor: “Resul-i Ekrem (s.a.a) Şaban ayının son gününde şöyle buyurdu: Ey insanlar! Ramazan ayı, mübarek ay sizi kuşattı…” [17]
    Bir başka yerde Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Şu Ramazan ayı, mübarek bir aydır, o ayda oruç tutmayı Allah-u Teâlâ vacip kılmıştır. Bu ayda Allah’ın rahmet kapıları açılmış ve şeytanların elleri zincirlere vurulmuş, bağlanmıştır.” [189]
    İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayı gelip çattığında Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyuruyordu: “Ya Rabbi! Ramazan ayında bizlere bereket ver! Bu ayın oruç ve namazlarını eda etmekte bizlere yardım et ve bu ayda amellerimizi kabul et!”
    Haris Nazri diyor ki: İmam Cafer Sadık (a.s) Şaban ayının sonunda şöyle buyuruyordu: Allah’ın Kuran’ı nazil ettiği mübarek ay geldi çattı.” [19]
    Ebu Muhammed b. Musa Telakubra şöyle naklediyor: İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurdu: Ramazan ayın gelip çattığında şöyle de: Allah’ım! Mübarek Ramazan ayı, Kuran’ın nazil olduğu ay geldi çattı. Senden istiyorum ki beni bu ayda bağışla, bana merhamet et ve beni cehennem ateşinden kurtar!” [20]

    Allah-u Teâlâ, bizleri bu rahmet, bereket ve mağfiret ayın feyizlerinden yararlanan salih kullarından kılsın! Âmin

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------

    [1] Biharu’l Envar, c.96, s.340
    [2] Usul-u Kâfi, c.4, s.77
    [3] Biharu’l Envar, c.96, s.378-Emali; Şeyh Saduk, s.37
    [4] Biharu’l Envar, c.96, s.348 ve 365
    [5] Aynı kaynak s.355
    [6] Aynı Kaynak s.356
    [7] Vesailu’ş-Şia, c.7, s.237
    [8] Aynı Kaynak, s.340 ve 375
    [9] Vesailu’ş-Şia c.7, s.237
    [10] Biharu’l Envar c. 96, s.381, 356, 364
    [11] Aynı Kaynak
    [12] Aynı kaynak
    [13] Aynı Kaynak, s.340
    [14] Men La Yehzaruhu’l Fakih c.2, s.105
    [15] Usul-u Kâfi, c.4, s.76
    [16] Biharu’l Envar c. 96, s.366, 342, 340
    [17] Aynı Kaynak
    [18] Aynı Kaynak
    [19] Biharu’l Envar c. 96, s.383
    [20] Biharu’l Envar c. 97, s.326



    #2
    Ynt: Ramazan Ayı Rahmettir!

    [b]
    Sahife-i Seccadiye'den Dualar (İmam Zeynelabidin a.s)

    Hilale Baktığı Zaman Okuduğu Dua

    وَكانَ مِنْ دُعائِهِ عَلَيْهِ السَّلامُ إِذا نَظَرَ إِلَى الْهِلالِ
    أَيُّهَا الْخَلْقُ الْمُطيعُ الدّائِبُ السَّريعُ، الْمُتَرَدِّدُ في مَنازِلِ التَّقْديرِ، الْمُتَصَرِّفُ في فَلَكِ التَّدْبيرِ. آمَنْتُ بِمَنْ نَوَّرَ بِكَ الظُّلَمَ، وَأَوْضَحَ بِكَ الْبُهَمَ، وَجَعَلَكَ آيَةً مِنْ آياتِ مُلْكِهِ، وَعَلامةً مِنْ عَلاماتِ سُلْطانِهِ، وَامْتَهَنَكَ بِالزِّيادَةِ وَالنُّقْصانِ، وَالطُّلُوعِ وَالاُْفُولِ، وَالاِْنارَةِ وَالْكُسُوفِ، في كُلِّ ذلِكَ أَنْتَ لَهُ مُطيعٌ، وَإِلى إِرادَتِهِ سَريعٌ.
    سُبْحانَهُ ما أَعْجَبَ ما دَبَّرَ في أَمْرِكَ، وَأَلْطَفَ ما صَنَعَ في شَأْنِكَ! جَعَلَكَ مِفْتاحَ شَهْر حادِث لاَِمْر حادِث.
    فَأَسْاَلُ اللّهَ رَبّي وَرَبَّكَ، وَخالِقي وَخالِقَكَ، وَمُقَدِّري وَمُقَدِّرَكَ، وَمُصَوِّري وَمُصوِّرَكَ، أَنْ يُصَلِّىَ عَلى مُحَمَّد وَآلِه، وَأَنْ يَجْعَلَكَ هِلالَ بَرَكَة لا تَمْحَقُهَا الاَْيّامُ، وَطَهارَة لا تُدَنِّسُهَا الاْثامُ، هِلالَ أَمْن مِنَ الاْفاتِ، وَسَلامَة مِنَ السَّيِّئاتِ، هِلالَ سَعْد لا نَحْسَ فيهِ، وَيُمْن لانَكَدَ مَعَهُ، وَيُسْر لا يُمازِجُهُ عُسْرٌ،
    وَخَيْر لايَشُوبُهُ شَرٌّ، هِلالَ أَمْن وَإِيمان، وَنِعْمَة وَإِحْسان، وَسَلامَة وَ إِسْلام.
    أَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَاجْعَلْنا مِنْ أَرْضى مَنْ طَلَعَ عَلَيْهِ، وَأَزْكى مَنْ نَظَرَ إِلَيْهِ، وَأَسْعَدَ مَنْ تَعَبَّدَ لَكَ فيهِ، وَوَفِّقْنا فيهِ لِلتَّوْبَةِ، وَاعْصِمْنا فيهِ مِنَ الْحَوْبَةِ، وَاحْفَظْنا فيهِ مِنْ مُباشَرَةِ مَعْصِيَتِكَ، وَأَوْزِعْنا فيهِ شُكْرَ نِعْمَتِكَ، وَأَلْبِسْنا فيهِ جُنَنَ الْعافِيَةِ، وَأَتْمِمْ عَلَيْنا بِاسْتِكْمالِ طاعَتِكَ فيهِ الْمِنَّةَ، إِنَّكَ الْمَنّانُ الْحَميدُ، وَصَلَّى اللّهُ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ.

    Ey, belirlenen yörüngelerde hızla dolaşan itaatkâr yaratık! Ben, seninle karanlıkları aydınlatan; belirsizleri açığa çıkaran; seni mülkünün ayetlerinden bir ayet, saltanatının alametlerinden bir alamet kılan ve büyüyüp küçülmen, doğup batman, aydınlanıp kararman ile seni hizmete alan kimseye inanmış bulunuyorum. Tüm bu durumlarda sen ona itaat etmekte; iradesine hemen teslim olmaktasın.
    Her eksiklikten münezzehtir O! Seninle ilgili yönetimi ne kadar ilginç, hakkında öngördüğü düzen ne kadar incedir! O, seni yeni bir iş için yeni bir ayın anahtarı kılmıştır.
    Beni ve seni yaratan, beni ve seni yöneten, bana ve sana şekil veren Rabbim ve Rabbin Allah’tan istiyorum ki, Muhammed ve âline salât etsin ve seni, günlerin etkisizleştiremeyeceği kutluluk, günahların kirletemeyeceği temizlik hilali; afetlerden güvende olma, kötülüklere bulaşmama hilali; içinde uğursuzluk olmayan mutluluk, beraberinde zahmet getirmeyen bolluk, zorlukla karışmamış kolaylık, şerre bulaşmamış hayır hilali; emniyet, iman, nimet, ihsan, sağlık ve İslam hilali kılsın.
    Allah’ım, Muhammed ve âline salât eyle ve bizleri, üzerlerine hilal doğan en hoşnut, hilale bakan en temiz ve bu ayda sana kulluk sunan en mutlu kimselerden kıl. Bu ayda bizleri tövbeye muvaffak et; günahtan ve emirlerine karşı gelmekten koru; nimetlerine şükretmeye alıştır; bağışıklık kalkanlarıyla donat ve kâmil bir şekilde sana itaat etmeye muvaffak ederek nimetlerini bizlere tamamla. Hiç kuşkusuz, sen, büyük nimetler sahibisin, övgüye layıksın. Allah, Muhammed’e ve onun tertemiz âline salât etsin.

    Ramazan Ayı Girdiğinde Okuduğu Dua

    وَكانَ مِنْ دُعائِهِ عَلَيْهِ السَّلامُ إِذا دَخَلَ شَهْرُ رَمَضانَ
    اَلْحَمدُ لِلّهِ الَّذي هَدانا لِحَمْدِهِ، وَجَعَلَنا مِنْ أَهْلِهِ، لِنَكُونَ لاِِحْسانِهِ مِنَ الشّاكِرينَ، وَلِيَجْزِيَنا عَلى ذلِكَ جَزَاءَ الْمُحْسِنينَ.
    وَالْحَمْدُ لِلّهِ الَّذي حَبانا بِدينِهِ، وَاخْتَصَّنا بِمِلَّتِهِ، وَسَبَّلَنا في سُبُلِ إِحْسانِهِ، لِنَسْلُكَها بِمَنِّهِ إِلى رِضْوانِهِ، حَمْداً يَتَقَبَّلُهُ مِنّا، وَيَرْضى بِهِ عَنّا.
    وَالْحَمْدُ لِلّهِ الَّذي جَعَلَ مِنْ تِلْكَ السُّبُلِ شَهْرَهُ، شَهْرَ رَمَضانَ، شَهْرَ الصِّيامِ، وَشَهْرَ الاِْسْلامِ، وَشَهْرَ الطَّهُورِ، وَشَهْرَ التَّمْحيصِ، وَشَهْرَ الْقِيامِ (الَّذي أُنْزِلَ فيهِ الْقُرْآنُ هُدىً لِلنّاسِ وَبَيِّنات مِنَ الْهُدى وَالْفُرْقانِ).
    فَأَبانَ فَضيلَتَهُ عَلى سائِرِ الشُّهُورِ، بِما جَعَلَ لَهُ مِنَ الْحُرُماتِ الْمَوْفُورَةِ، وَالْفَضائِلِ الْمَشْهُورَةِ، فَحَرَّمَ فيهِ ما أَحَلَّ في غَيْرِهِ إِعْظاماً، وَحَجَرَ فيهِ الْمَطاعِمَ وَالْمَشارِبَ إِكْراماً، وَجَعَلَ لَهُ وَقْتاً
    بَيِّناً، لايُجيزُ جَلَّ وَ عَزَّ أَنْ يُقَدَّمَ قَبْلَهُ، وَلا يَقْبَلُ أَنْ يُؤَخَّرَ عَنْهُ.
    ثُمَّ فَضَّلَ لَيْلَةً وَاحِدَةً مِنْ لَياليهِ عَلى لَيالي أَلْفِ شَهْر، وَسَمّاها لَيْلَةَ الْقَدْرِ (تَنَزَّلُ الْمَلائِكَةُ وَالرُّوحُ فيها بِإِذْنِ رَبّهِمْ مِنْ كُلِّ أَمْر ) سَلامٌ دائِمُ الْبَرَكَةِ إِلى طُلُوعِ الْفَجْرِ عَلى مَنْ يَشاءُ مِنْ عِبادِهِ بِما أَحْكَمَ مِنْ قَضائِهِ.
    أَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَأَلْهِمْنا مَعْرِفَةَ فَضْلِهِ، وَإِجْلالَ حُرْمَتِهِ، وَالتَّحَفُّظَ مِمّا حَظَرْتَ فيهِ، وَأَعِنّا عَلى صِيامِهِ بِكَفِّ الْجَوارِحِ عَنْ مَعاصيكَ، وَاسْتِعْمالِها فيهِ بِما يُرْضيكَ، حَتّى لا نُصْغِىَ بِأَسْماعِنا إِلى لَغْو، وَلا نُسْرِعَ بِأَبْصارِنا إِلى لَهْو، وَحَتّى لانَبْسُطَ أَيْدِيَنا إِلى مَحْظُور، وَلا نَخْطُوَ بِأَقْدامِنا إِلى مَحْجُور، وَحَتّى لاتَعِىَ بُطُونُنا إِلاّ ما أَحْلَلْتَ، وَلا تَنْطِقَ أَلْسِنَتُنا إِلاّ بِما مَثَّلْتَ، وَلا نَتَكَلَّفَ إِلاّ ما يُدْني مِنْ ثَوابِكَ، وَلا نَتَعاطى إِلاّ الَّذي يَقي مِنْ عِقابِكَ، ثُمَّ خَلِّصْ ذلِكَ كُلَّهُ مِنْ رِياءِ الْمُرائينَ، وَسُمْعَةِ الْمُسْمِعينَ، لانُشْرِكُ فيهِ أَحَداً دُونَكَ، وَلا نَبْتَغي بِهِ مُراداً سِواكَ.
    أَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَقِفْنا فيهِ عَلى مَواقيتِ الصَّلَواتِ الْخَمْسِ بِحُدُودِهَا الَّتي حَدَّدْتَ، وَفُرُوضِهَا الَّتي فَرَضْتَ، وَوَظائِفِهَا الَّتي وَظَّفْتَ، وَأَوْقاتِهَا الَّتي وَقَّتَّ. وَأَنْزِلْنا
    فيها مَنْزِلَةَ الْمُصِيبينَ لِمَنازِلِهَا، الْحافِظينَ لاَرْكانِهَا، الْمُؤَدّينَ لَها في أَوْقاتِها عَلى ما سَنَّهُ عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ صَلَواتُكَ عَلَيْهِ وَآلِهِ في رُكُوعِها وَسُجُودِها، وَجَميعِ فَواضِلِها عَلى أَتَمِّ الطَّهُورِ وَأَسْبَغِهِ، وَأَبْيَنِ الْخُشُوعِ وَأَبْلَغِهِ.
    وَوَفِّقْنا فيهِ لاَنْ نَصِلَ أَرْحامَنا بِالْبِرِّ وَالصِّلَةِ، وَأَنْ نَتَعاهَدَ جيرانَنا بِالاِْفْضالِ وَالْعَطِيَّةِ، وَأَنْ نُخَلِّصَ أَمْوالَنا مِنَ التَّبِعاتِ، وَأَنْ نُطَهِّرَها بِإِخْراجِ الزَّكَواتِ، وَأَنْ نُراجِعَ مَنْ هاجَرَنا، وَأَنْ نُنْصِفَ مَنْ ظَلَمَنا، وَأَنْ نُسالِمَ مَنْ عادانا، حاشا مَنْ عُودِىَ فيكَ وَلَكَ، فَإِنَّهُ الْعَدُوُّ الَّذي لانُواليهِ، وَالْحِزْبُ الَّذي لانُصافيهِ، وَأَنْ نَتَقَرَّبَ إِلَيْكَ فيهِ مِنَ الاَْعْمالِ الزّاكِيَةِ بِما تُطَهِّرُنا بِهِ مِنَ الذُّنُوبِ، وَتَعْصِمُنا فيهِ مِمّا نَسْتَأَنِفُ مِنَ الْعُيُوبِ، حَتّى لا يُورِدَ عَلَيْكَ أَحَدٌ مِنْ مَلائِكَتِكَ إِلاّ دُونَ ما نورِدُ مِنْ أَبْوابِ الطّاعَةِ لَكَ، وَأَنْواعِ الْقُرْبَةِ إِلَيْكَ.
    أَللّهُمَّ إِنّي أَسْأَلُكَ بِحَقِّ هذَا الشَّهْرِ، وَبِحَقِّ مَنْ تَعَبَّدَ لَكَ فيهِ مِنِ ابْتِدائِهِ إِلى وَقْتِ فَنائِهِ، مِنْ مَلَك قَرَّبْتَهُ، أَوْ نَبِىٍّ أَرْسَلْتَهُ، أَوْ عَبْد صالِح اخْتَصَصْتَهُ، أَنْ تُصَلِّىَ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَأَهِّلْنا فيهِ لِما وَعَدْتَ أَوْلِياءَكَ مِنْ كَرامَتِكَ، وَأَوْجِبْ لَنا فيهِ ما أَوْجَبْتَ لاَِهْلِ الْمُبالَغَةِ في طاعَتِكَ، وَاجْعَلْنا في نَظْمِ مَنِ اسْتَحَقَّ الرَّفيعَ الاَْعْلى بِرَحْمَتِكَ.
    أَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَجَنِّبْنَا الاِْلْحادَ في تَوْحيدِكَ، وَالتَّقْصيرَ في تَمْجيدِكَ، وَالشَّكَّ في دينِكَ، والْعَمى عَنْ سَبيلِكَ، وَالاِْغْفالَ لِحُرْمَتِكَ، وَالاِْنْخِداعَ لِعَدُوِّكَ الشَّيْطانِ الرَّجيمِ.
    أَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَإِذا كانَ لَكَ في كُلِّ لَيْلَة مِنْ لَيالي شَهْرِنا هذا رِقابٌ يُعْتِقُها عَفْوُكَ، أَوْ يَهَبُها صَفْحُكَ، فَاجْعَلْ رِقابَنا مِنْ تِلْكَ الرِّقابِ، وَاجْعَلْنا لِشَهْرِنا مِنْ خَيْرِ أَهْل وَأَصْحاب.
    أَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَامْحَقْ ذُنُوبَنا مَعَ إِمْحاقِ هِلالِهِ، وَاسْلَخْ عَنّا تَبِعاتِنا مَعَ انْسِلاخِ أَيّامِهِ، حَتّى يَنْقَضِىَ عَنّا وَقَدْ صَفَّيْتَنا فيهِ مِنْ الْخَطيئاتِ، وَأَخْلَصْتَنا فيهِ مِنَ السَّيِّئاتِ.
    أَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَإِنْ مِلْنا فيهِ فَعَدِّلْنا، وَإِنْ زُغْنا فيهِ فَقَوِّمْنا، وَإِنِ اشْتَمَلَ عَلَيْنا عَدُوُّكَ الشَّيْطانُ فَاسْتَنْقِذْنا مِنْهُ.
    أَللّهُمَّ اشْحَنْهُ بِعِبادَتِنا إِيّاكَ، وَزَيِّنْ أَوْقاتَهُ بِطاعَتِنا لَكَ، وَأَعِنّا في نَهارِهِ عَلى صِيامِهِ، وَفي لَيْلِهِ عَلَى الصَّلاةِ وَالتَّضَرُّعِ إِلَيْكَ، وَالْخُشُوعِ لَكَ، وَالذِّلَّةِ بَيْنَ يَدَيْكَ، حَتّى لا يَشْهَدَ نَهارُهُ عَلَيْنا بِغَفْلَة، وَلا لَيْلُهُ بِتَفْريط.
    أَللّهُمَّ وَاجْعَلْنا في سائِرِ الشُّهُورِ وَالاَْيّامِ كَذلِكَ ماعَمَّرْتَنا، وَاجْعَلْنا مِنْ عِبادِكَ الصّالِحينَ (الَّذينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فيهَا خَالِدُونَ)، (وَالَّذينَ يُؤْتُونَ ما آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلى رَبِّهِمْ راجِعُونَ) وَمِنَ الَّذينَ (يُسارِعُونَ فِى الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَها سابِقُونَ).
    أَللّهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ في كُلِّ وَقْت وَكُلِّ أَوان، وَعَلى كُلِّ حال، عَدَدَ ما صَلَّيْتَ عَلى مَنْ صَلَّيْتَ عَلَيْهِ، وَأَضْعافَ ذلِكَ كُلِّهِ بِالاَْضْعافِ الَّتي لا يُحْصيها غَيْرُكَ، إِنَّكَ فَعّالٌ لِما تُريدُ.


    Hamd Allah’a ki, kendisine hamd etmenin yolunu bize gösterdi ve bizi hamd ehlinden kıldı ki, ihsanına şükredenlerden olup iyilik yapanların mükâfatını alalım.
    Hamd Allah’a ki, bize dinini armağan etti, şeriatiyle bize minnet koydu ve ihsan yollarını bize tanıttı ki, nimetiyle o yolları kat ederek rızvanına ulaşalım. Öyle bir hamd ki, bizden kabul buyursun ve onunla bizden hoşnut olsun.
    Ve hamd Allah’a ki, oruç ayı, İslam ayı, temizlenme ayı, arınma ayı ve kıyam ayı olan Ramazan ayını bu yollardan biri kıldı. “İnsanlar için hidayet kaynağı olan, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delillerini içeren Kur’an’ı bu ayda indirdi.” (Bakara/185)
    Ona tanıdığı ayrıcalıklar ve faziletlerle diğer aylara olan üstünlüğünü ortaya çıkardı. Büyüklüğünü bildirmek için diğer aylarda helal ettiğini bu ayda yasakladı; ona belli bir vakit belirleyerek ondan öne geçirilmesine veya sonraya bırakılmasına müsaade etmedi.
    Sonra da, gecelerinden belli bir geceyi bin aydan üstün kıldı ve onu Kadir Gecesi olarak adlandırdı. “O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh her iş için inerler.” (Kadir/4) Esenliktir o gece; fecr doğuncaya kadar, sağlam kazası gereği kullarından dilediği için bereketi devam eder.
    Allah’ım, Muhammed ve âline salât eyle ve bu ayın değerini bilip saygısını gözetmeyi, bu ayda yasakladığın şeylerden kaçınmayı bize ilham et. Uzuvlarımızı günahlardan koruyup seni hoşnut eden şeylerde işleterek bizi bu ayda oruç tutmaya muvaffak et. Öyle olsun ki, kulaklarımızla boş şeyler dinlemeyelim; gözlerimizi eğlenceye dikmeyelim, ellerimizi sakıncalı bir şeye uzatmayalım; ayaklarımızı harama açtırmayalım; karnımıza helal ettiğinden başkası girmesin; dilimiz senin açıkladığından başkasını konuşmasın; bizi sevabına yaklaştıracak amelden başkası için zahmete düşmeyelim; azabından koruyacak amelden başkasını yerine getirmeyelim. Sonra da bütün bunları, riyakârların gösterişinden ve ün tutkunlarının ün hevesinden arındır ki, işlerimizi yalnızca senin için yapalım; senden başka bir amacımız olmasın.
    Allah’ım, Muhammed ve âline salât eyle ve bizi bu ayda, çizdiğin sınırlarıyla, koyduğun farzlarıyla, koştuğun şartlarıyla ve belirlediğin vakitleriyle (günlük) beş namazın vakitlerine vâkıf et. Bizi namazın yüce mertebelerine ulaşan, erkânını koruyan, onu vaktinde kılan, rükûunu, secdesini ve tüm üstün amellerini kulun ve Resulünün -salâvatın ona ve âline olsun- getirdiği gibi en kâmil ve kapsamlı taharetle, en açık ve belirgin huşuyla yerine getiren kimselerden kıl.
    Bu ayda bizi, akrabalarımızla iyilik ve ihsan üzere ilişki kurmaya; komşularımıza ikram ve bağışta bulunmaya; mallarımızı vebal olmaktan kurtarmaya; zekâtını ayırarak temizlemeye; bize dargın-küskün olanların gönlünü almaya; haksızlık yapanlara karşı insaflı olmaya; asla dost edinemeyeceğimiz, barış içinde yaşayamayacağımız senin düşmanlarının dışında, bize düşmanlık edenlerle barışmaya; bizleri günahlardan temizleyecek, kötülüklerden koruyacak, meleklerin bile yapamayacağı temiz amellerle sana yaklaşmaya muvaffak et.
    Allah’ım, bu ayın hürmetine ve bu ayın evvelinden sonuna kadar sana ibadet eden mukarreb melekler, mürsel peygamberler ve salih kulların hürmetine senden istiyorum ki, Muhammed ve âline salât edesin. (Allah’ım,) Bu ayda bizi, kullarına vaad ettiğin saygınlığa ehil kıl; sana itaat etmekte âdeta yarışan kullarına vereceğin şeyleri bize de ver ve rahmetinle, bizi en yüksek makamı hak edenlerin arasına kat.
    Allah’ım, Muhammed ve âline salât eyle ve bizi tevhidinde şirke düşmekten, övgünde kusur etmekten, dininde kuşkulanmaktan, yolunda körlüğe duçar olmaktan, senin için gerekenden gaflet etmekten ve düşmanın olan kovulmuş şeytana aldanmaktan koru.
    Allah’ım, Muhammed ve âline salât eyle ve içinde bulunduğumuz bu ayın her gecesinde affınla (cehennemden) salıvereceğin, rahmetinle bağışlayacağın kulların varsa, bizi onlardan eyle ve bizi bu ayın en iyi ehli ve ashabından kıl.
    Allah’ım, Muhammed ve âline salât eyle ve Ramazan hilalinin gözlerden kaybolup gökyüzünden silinmesiyle günahlarımızı da sil; günlerinin sıyrılmasıyla veballerimizi bizden sıyır. Ramazan bitince hatalardan arınmış, kötülüklerden temizlenmiş olalım.
    Allah’ım, Muhammed ve âline salât eyle ve bizi bu ayda, eğrilirsek düzelt; kayarsak doğrult; şeytan bize musallat olursa bizi ondan kurtar.
    Allah’ım, bu ayı sana ibadet etmemizle doldur; vakitlerini sana itaat etmemizle süsle; gündüzlerinde oruç tutmaya, gecelerinde namaz kılıp dua etmeye, bağışlanmak için ağlayıp sızlamaya muvaffak et bizi; gündüzleri gafletimize, geceleri kusur ettiğimize tanık olmasın.
    Allah’ım, hayatta olduğumuz sürece diğer aylar ve günlerde de bizi böyle olmaya muvaffak et. Bizi, “Firdevs’e varis olup orada sürekli kalacak olan” (Mü’minun/11), “Rablerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri çarparak veren” ve “iyiliklere koşuşup iyilik için yarışan” (Mü’minun/60-61) salih kullarından kıl.
    Allah’ım, her zaman, her an ve her halükârda, salât ettiğin kimselere ettiğin tüm salâtların sayısıca, tüm o salâtların, senden başka kimsenin sayamayacağı kadar kat kat fazlasıyla Muhammed ve âline salât eyle. Hiç kuşkusuz, sen, dilediğini yaparsın.

    Ramazan Ayıyla Vedalaştığında Okuduğu Dua

    [color=blue]وَكانَ مِنْ دُعائِهِ عَلَيْهِ السَّلامُ في وِداعِ شَهْرِ رَمَضانَ
    أَللّهُمَّ يا مَنْ لا يَرْغَبُ فِي الْجَزاءِ، وَيَا مَنْ لا يَنْدَمُ عَلَى الْعَطاءِ، وَيا مَنْ لا يُكافِئُ عَبْدَهُ عَلَى السَّواءِ، مِنَّتُكَ ابْتِداءٌ، وَعَفْوُكَ تَفَضُّلٌ، وَعُقُوبَتُكَ عَدْلٌ، وَقَضاؤُكَ خِِيَرَةٌ، إِنْ أَعْطَيْتَ لَمْ تَشُبْ عَطاءَكَ بِمَنٍّ، وَإِنْ مَنعْتَ لَمْ يَكُنْ مَنْعُكَ تَعَدِّياً، تَشْكُرُ مَنْ شكَرَكَ وَأَنْتَ أَلْهَمْتَهُ شُكْرَكَ، وَتُكافِئُ مَنْ حَمِدَكَ وَأَنْتَ عَلَّمْتَهُ حَمْدَكَ، وَتَسْتُرُ عَلى مَنْ لَوْ شِئْتَ فَضَحْتَهُ، وَتَجُودُ عَلى مَنْ لَوْ شِئْتَ مَنَعْتَهُ، وَكِلاهُما أَهْلٌ مِنْكَ لِلْفَضيحَةِ وَالْمَنْعِ، غَيْرَ أَنَّكَ بَنَيْتَ أَفَعالَكَ عَلَى التَّفَضُّلِ، وَأَجْرَيْتَ قُدْرَتَكَ عَلَى التَّجاوُزِ، وَتَلَقَّيْتَ مَنْ عَصاكَ بِالْحِلْمِ، وَأَمْهَلْتَ مَنْ قَصَدَ لِنَفْسِهِ بِالظُّلْمِ، تَستَنْظِرُهُمْ بِأَناتِكَ إِلَى الاِْنابَةِ، وتَتْرُكُ مُعاجَلَتَهُمْ إِلَى التَّوْبَةِ، لِكَيْلا يَهْلِكَ
    عَلَيْكَ هالِكُهُمْ، وَلا يَشْقى بِنِعْمَتِكَ شَقِيُّهُمْ، إِلاّ عَنْ طُولِ الاِْعْذارِ إِلَيْهِ، وَبَعْدَ تَرادُفِ الْحُجَّةِ عَلَيْهِ، كَرَماً مِن عَفْوِكَ يا كَريمُ، وَعائِدَةً مِنْ عَطْفِكَ يا حَليمُ.
    أَنْتَ الَّذي فَتَحْتَ لِعِبادِكَ باباً إِلى عَفْوِكَ وَسَمَّيْتَهُ التَّوْبَةَ، وَجَعَلْتَ عَلى ذلِكَ الْبابِ دَليلاً مِنْ وَحْيِكَ لِئَلاّ يَضِلُّوا عَنْهُ، فَقُلْتَ تَبارَكَ اسْمُكَ: (تُوبُوا إِلَى اللّهِ تَوْبَةً نَصُوحاً عَسى رَبُّكُمْ أَنْ يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيِّئاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنّات تَجْري مِنْ تَحْتِهَا الاَْنْهارُ يَوْمَ لا يُخْزِي اللّهُ النَّبِىَّ وَالَّذين آمَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعى بَيْنَ أَيْديهِمْ وَبِأَيْمانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنا أَتْمِمْ لَنا نُورَنا وَاغْفِرْ لَنا إِنَّكَ عَلى كُلِّ شَىْء قَديرٌ).
    فَما عُذْرُ مَنْ أَغْفَلَ دُخُولَ ذلِكَ الْمَنْزِلِ بَعْدَ فَتْحِ الْبابِ، وَإِقامَةِ الدَّليلِ؟
    وَأَنْتَ الَّذي زِدْتَ فِي السَّوْمِ عَلى نَفْسِكَ لِعِبادِكَ، تُريدُ رِبْحَهُمْ في مُتاجَرَتِهمْ لَكَ، وَفَوْزَهُمْ بِالْوِفادَةِ عَلَيْكَ وَالزِّيادَةِ
    مِنْكَ، فَقُلْتَ تَبارَكَ اسْمُكَ وَتَعالَيْتَ: (مَنْ جاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثالِها وَمَنْ جاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلا يُجْزى إِلاّ مِثْلَها) وَقُلْت: (مَثَلُ الَّذينَ يُنْفِقُونَ أَمْوالَهُمْ في سَبيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّة أَن

    Yorum


      #3
      Ynt: Ramazan Ayı Rahmettir!

      Allah’ım, ey (nimet verdiği kimselerden) karşılık beklemeyen, ey hiçbir zaman bağışta bulunduğuna pişman olmayan ve ey, kuluna ameline eşit olarak karşılık vermeyen! Nimetin başlangıçtır; affın lütuftur; cezalandırman adalettir; öngördüğün hayırdır. Verdiğin zaman bağışını minnetle karıştırmazsın; esirgediğin zaman esirgemen zulüm değildir. Şükredene, şükrü sen ilham ettiğin halde, karşılık verirsin; hamd edene, hamdi sen öğrettiğin halde, mükâfat verirsin; öylelerinin kötülüklerini örtüyorsun ki, dileseydin rüsvay ederdin; öylelerine bağışta bulunuyorsun ki, dileseydin mahrum bırakırdın. Çünkü her ikisi de rüsvay olmayı ve mahrum bırakılmayı hakketmişti. Ne var ki sen, işlerini lütuf üzere bina etmişsin; kudretini affetmekle gösterirsin; karşı geleni hilimle karşılarsın; kendine zulümle kasdedene süre tanırsın; sana dönmeleri için onlara mühlet verirsin, onları hemen cezalandırmayıp tövbe fırsatı tanırsın ki, helak olanlarının sana karşı bir kanıtları olmasın; bedbaht olanları ancak defalarca mazur görülüp aleyhlerinde bir-çok kanıt biriktikten sonra bedbaht olsunlar. Tüm bunlar, affından ve kereminden kaynaklanmakta, şefkatinden ileri gelmektedir; ey Kerîm, ey Halîm.
      Sen, (öyle şefkatli) bir mâbudsun ki, affına ulaşmaları için kullarına tövbe adında bir kapı açmışsın; şaşmasınlar diye vahyinden bir delil dikmişsin o kapıya. Kutludur ismin, buyurmuşsun ki: “İçten bir tövbeyle Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz, sizin kötülüklerinizi örter ve sizi (ağaçlarının) altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamber’i ve onunla birlikte inananları utandırmaz; nurları, önlerinden ve sağlarından gider; derler ki: Rabbimiz, nurumuzu bizim için tamamla ve bizi bağışla. Hiç kuşkusuz, sen her şeye kadirsin.” (Tahrim/8)
      Şimdi, sen bu kapıyı açmış, delilini de önüne dikmiş olduğun halde, o ağırlanma mahalline (cennete) girmekten gaflet edenin mazereti olabilir mi?!
      Sen öyle (cömert) bir mâbudsun ki, kullarından alacağın şeyin kıymetini artırarak onu paha biçilmez kılarsın. Kullarının seninle ticarette kâr etmelerini, sana gelerek fazlasıyla kazanıp kurtuluşa ermelerini istiyorsun çünkü. İsmin kutlu ve yücedir, buyurmuşsun ki: “Kim iyilik getirirse, ona, onun on katı vardır; kim de kötülük getirirse, ancak onun misliyle cezalandırılır.” (En’am/160) Yine buyurmuşsun ki: “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir tane gibidir ki, her başakta yüz tane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir.” (Bakara/261) Yine buyurmuşsun ki: “Kendisi için kat kat artırması üzere Allah’a güzel bir borç verecek olan kimdir?” (Bakara/245)
      Ve iyilikleri kat kat artıracağına ilişkin Kur’an’da indirdiğin diğer ayetler...
      Sen o yüce mâbudsun ki, kullarına gayb âleminden öyle gerçekler bildirmiş, onları öyle şeylere özendirmişsin ki, eğer bildirmeseydin, gözleriyle onları görmez, kulaklarıyla onları duyup kavrayamaz, düşünceleriyle onlara ulaşamazlardı. Buyurmuşsun ki: “Beni anın, sizi anayım; bana şükredin ve sakın bana nankörlük etmeyin.” (Bakara/152) Yine buyurmuşsun ki: “Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük edecek olursanız, hiç kuşkusuz, azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim/7) Yine buyurmuşsun ki: “Beni çağırın, size icabet edeyim. Hiç kuşku yok, büyüklük taslayıp bana ibadet etmekten kaçınanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min/60)
      Böylece, seni çağırmayı (duayı) ibadet, terkini de büyüklük taslamak olarak adlandırmış ve terki için aşağılanarak cehenneme girmeyi vaad etmişsin.
      Böyle olunca, onlar da nimetinle seni andılar; ihsanınla sana şükrettiler; emrinle seni çağırdılar; kat kat fazlasını almak üzere senin için sadaka verdiler ki, gazabından kurtulup hoşnutluğunu kazansınlar.
      Senin, kullarına yaptığını, bir yaratık diğer bir yaratığa yapmış olsaydı, iyilik vasfını alır, minnettarlıkla anılır ve mümkün olan her dille övülürdü. O halde, hamdına doğru giden bir yol, hamdını ifade edecek bir kelime ve hamdınla ilgili bir anlam var oldukça hamd sana özgüdür.
      Ey, kullarına ihsan ve lütufta bulunarak onların övgüsünü kazanan; onları nimet ve bağışına boğan; bize olan nimetlerin ne kadar yaygın, ne kadar boldur; özel lütufların ne kadar çoktur! Bizi, seçtiğin dine, hoşnut olduğun İslam’a, kolaylaştırdığın yola hidayet ettin; katındaki yakınlığa, indindeki saygınlığa ulaşmada gözlerimizi açtın.
      Allah’ım, sen, o görevlerin seçkinlerinden, o farzların özellerinden birini Ramazan ayı kıldın. Bir nur olan Kur’an’ı o ayda indirerek, o ayda imanı (imanın gerektirdiği amelleri) kat kat artırarak, o ayda (geceleri ibadete) kalkmayı teşvik ederek ve içindeki bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesini ululayarak onu diğer aylardan ayırdın; tüm zamanlar ve asırların içinden onu seçtin ve onu yılın diğer vakitlerinden üstün kıldın. Sonra da onun vasıtasıyla bizi diğer ümmetlerden üstün kıldın; onun fazileti için öteki dinlerin mensuplarını değil, bizi seçtin. Biz de emrinle gündüzünde oruç tuttuk; yardımınla gecesinde ibadete kalktık; belki oruç tutup ibadete kalkmakla rahmetin halimize şamil olur, bu vesileyle sevabını kazanırız diye. Çünkü sen, katından umulanla dolusun; fazlından istenilen hususunda cömertsin ve sana yaklaşmak isteyene pek yakınsın.
      Bu ay, gerçekten de beğenimizi kazanarak aramızda kaldı; bizimle iyilikle birliktelik yaptı ve bize âlemlerin en üstün kazancını kazandırdı. Sonra da vakti dolunca, süresi bitince, sayısı tamamlanınca biz-den ayrılıp gitti. Şimdi biz, ayrılığı bize çok zor olan, bırakıp gitmesi bizi üzüp ürküten, ahdini bozmamamız, saygısını gözetmemiz, hakkını ödememiz gereken biri gibi onunla vedalaşıyoruz. Ve diyoruz ki:
      Selam sana, ey Allah’ın en büyük ayı ve ey Allah’ın dostlarının bayramı.
      Selam sana, ey bizimle birlikte olan vakitlerin en değerlisi ve ey günler ve saatler içinde en iyi ay.
      Selam sana, ey arzuların yaklaştığı, amellerin dağıldığı ay.
      Selam sana, ey varlığı pek değerli, yokluğu can yakıcı dost; ayrılığı üzücü olan ümit kaynağı.
      Selam sana ki, gelişinle bizi sevindirdin, mutlu ettin; gidişinle bizi üzdün, canımızı yaktın.
      Selam sana ki, kalpler sende yumuşar, günahlar azalır.
      Selam sana ki, şeytana karşı bize yardım eder, iyilik yollarını bizim için kolaylaştırırsın.
      Selam sana ki, cehennem ateşinden kurtulanlar sende çok olur; hürmetini gözeten saadete erişir.
      Selam sana ki, günahları silmekte, ayıpları örtmekte üstüne yok.
      Selam sana ki, suçlulara çok uzundun; inananların gönlünde pek heybetliydin.
      Selam sana ki, günler seninle rekabet edemez.
      Selam sana ki, her yönden esenlik olan bir aysın.
      Selam sana ki, birlikteliğin bıkkınlık getirmez; muaşeretin kınanmaz.
      Selam sana ki, bize bereket getirdin; bizden günahların kirini yıkayıp giderdin.
      Selam sana ki, seninle vedalaşmamız bıkkınlıktan, orucunu terk etmemiz yorgunluktan değildir.
      Selam sana ki, vaktinden önce aranırsın; kaybetmeden önce üzüntün yaşanır.
      Selam sana ki, bereketinle birçok kötülük bizden uzaklaşır; birçok hayır bize ulaşır.
      Selam sana ve içindeki bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesine.
      Selam sana ki, dün sana pek düşkün iken yarın özleminle yanıp tutuşacağız.
      Selam sana ve artık mahrum kaldığımız faziletine; elimizden alınan geçmişteki bereketlerine.
      Allah’ım! Biz, bu ayla şereflendirdiğin; bedbahtların, onun vaktini bilmeyip bedbahtlıkları yüzünden faziletinden mahrum kaldığı bir zamanda lütfünle ondaki ibadetlere muvaffak ettiğin, bu ayın ehli kullarınız. Onunla tanışmak için bizim seçilmemizin, ondaki ibadetlere hidayet edilmemizin velisi sensin. Hakkını ödeyemedikse de onda tuttuğumuz orucu, kıldığımız namazı, az da olsa yaptığımız iyilikleri senin yardımına borçluyuz.
      Allah’ım, o halde kötülüğümüzü ikrar, ihmalkârlığımızı itiraf etmekle birlikte iyi işlerimizin övgüsü sana aittir. İçten gelen bir pişmanlık, gerçeği ifade eden bir mazeret bildirmekle katından, o ayda kaybettiğimiz faziletleri bizim için telafi etmeni diliyoruz. Allah’ım, o ayda senin hakkını ödeyemediğimiz için bizi mazur gör; ömrümüzü önümüzdeki gelecek ramazana ulaştır. Ulaştırdıktan sonra da layık olduğun kulluğu sunmakta, o ayın hak ettiği itaati yerine getirmekte bize yardım et ve bizi zamanın aylarından bu iki ayda (bu ve gelecek ramazanda) hakkını ödeyebilecek iyi işlere muvaffak eyle.
      Allah’ım, Muhammed ve âline salât eyle ve bu ayda işlediğimiz küçük ve büyük suçları, içine düştüğümüz günahları, bilerek veya unutkanlıkla kendimize yaptığımız zulümleri ya da başkalarına ettiğimiz hakaretleri bize bağışla; örtünü kaldırarak bizi rüsva etme; bu ayda düşmanlarımızı halimize sevindirme; kınayanların dilini üzerimize uzun etme; tükenmeyen şefkatin, eksikliği olmayan lütfünle bu ayda bizden yadırgadığın şeylere kefaret olacak, onları bağışlatacak amellere muvaffak et bizi.
      Allah’ım, Muhammed ve âline salât eyle ve bu ayın gitmesiyle başımıza gelen musibeti telafi et; bayram ve iftar günümüzü bizim için mübarek eyle ve bu günü, geçirdiğimiz en hayırlı, affını en çok çekici, günahı en iyi silici gün kıl.
      Allah’ım, bu ayın sıyrılmasıyla bizi de günahlarımızdan sıyır; onun çıkmasıyla bizi de kötülüklerimizden çıkar. Bizi onunla en çok mutlu olanlardan, onda payı en bol olanlardan ve ondan en fazla nasip alanlardan kıl.
      Allah’ım, kim bu aya hakkıyla riayet ettiyse; hürmetini hakkıyla koruduysa, gerektiği gibi hükümlerini yerine getirdiyse, layık olduğu gibi günahlardan sakındıysa, hoşnutluğunu kazanacak, rahmetini cezbedecek bir amelle sana yaklaştıysa, kudretinle aynısını bize de nasip et; fazlınla onun kat kat fazlasını bize ver. Çünkü senin fazlın eksiksizdir; hazinelerin kesinlikle azalmaz; ihsanının kaynakları asla kurumaz ve bağışın minnetsiz, tertemiz bağıştır.
      Allah’ım, Muhammed ve âline salât eyle ve bize, kıyamet gününe kadar onu oruç tutanların, onda sana ibadet edenlerin tümüne vereceğin sevap kadar sevap yaz.
      Allah’ım, mü’minler için bayram ve sevinç günü, İslam ümmeti için toplanma, bir araya gelme günü kıldığın bu iftar günümüzde, işlediğimiz tüm günahlardan, geçmişteki tüm kötü işlerimizden, gönlümüzden geçen tüm kötü düşüncelerden, tekrar günaha dönme düşüncesi olmayan, bir daha hata yapmamaya azmeden biri olarak, şek ve şüpheden arınmış, halis bir tövbeyle tövbe edip sana yöneliyoruz. Bu tövbeyi bizden kabul buyur; bizden razı ol ve bizi bu hal üzre sabit kıl.
      Allah’ım, içimizde cehennem azabına karşı öyle bir korku, cennet sevabına karşı öyle bir özlem meydana getir ki, tüm varlığımızla ibadetin tadını, günahın üzüntüsünü duyalım. Katında bizi, sevgini kazanan, itaate dönüşlerini kabul buyurduğun tövbe edenlerden kıl, ey adillerin adili.
      Allah’ım, babalarımızı, annelerimizi ve şimdiye kadar gelip geçen, kıyamete kadar gelecek olan tüm dindaşlarımızı bağışla.
      Allah’ım, mukarreb meleklerine salât ettiğin gibi peygamberimiz Muhammed ve âline salât eyle. Mürsel peygamberlere salât ettiğin gibi ona ve âline salât eyle. Salih kullarına salât ettiğin gibi ona ve âline salât eyle. Onların hepsine ettiğin salâttan üstün bir salâtla ona ve âline salât eyle. Öyle bir salât ki, bereketi bizi kuşatsın, faydası bize ulaşsın ve sayesinde duamız kabul olsun. Hiç kuşkusuz, sen, kapısına gelinen en kerim, kendisine güvenilen en yeterli ve ihsanı dilenilen en cömert zatsın ve sen her şeye kadirsin.



      Yorum


        #4
        Ynt: Ramazan Ayı Rahmettir!


        Ramazan Bayramı Namazını Kıldıktan Sonra Ayağa Kalkıp Kıbleye Yönelerek ve Cuma Günleri Okuduğu Dua


        46
        وَكانَ مِنْ دُعائِهِ عَلَيْهِ السَّلامُ في يَوْمِ الْفِطْرِ إِذَا انْصَرَفَ مِنْ صَلوتِهِ قامَ قائِمًا
        ثُمَّ اسْتَقْبَلَ الْقِبْلَةَ، وَفي يَوْمِ الْجُمُعَةِ، فَقالَ:

        يا مَنْ يَرْحَمُ مَنْ لا يَرْحَمُهُ الْعِبادُ، وَيا مَنْ يَقْبَلُ مَنْ لا تَقْبَلُهُ الْبِلادُ، وَيا مَنْ لا يَحْتَقِرُ أَهْلَ الْحاجَةِ إِلَيْهِ، وَيا مَنْ لا يُخَيِّبُ الْمُلِحِّينَ عَلَيْهِ، وَيا مَنْ لا يَجْبَهُ بِالرَّدِّ أَهْلَ الدّالَّةِ عَلَيْهِ، وَيا مَنْ يَجْتَبي صَغِيرَ ما يُتْحَفُ بِهِ، وَيَشْكُرُ يَسيرَ ما يُعْمَلُ لَهُ، وَيا مَنْ يَشْكُرُ عَلَى الْقَليلِ، وَيُجازِي بِالْجَليلِ، وَيا مَنْ يَدْنُو إِلى مَنْ دَنا مِنْهُ، وَيا مَنْ يَدْعُو إِلى نَفْسِهِ مَنْ أَدْبَرَ عَنْهُ، وَيا مَنْ لا يُغَيِّرُ النِّعْمَةَ، وَلا يُبادِرُ بِالنَّقِمَةِ، وَيا مَنْ يُثْمِرُ الْحَسَنَةَ حَتّى يُنَمِّيَها، وَيَتَجاوَزُ عَنِ السَّيِئَةِ حَتّى يُعَفِّيَهَا، انْصَرَفَتِ الامالُ دونَ مَدى كَرَمِكَ بِالْحاجاتِ، وَامْتَلاََتْ بِفَيْضِ جُودِكَ أَوْعِيَةُ الطَّلِباتِ، وَتَفَسَّخَتْ دوُنَ بُلُوغِ نَعْتِكَ الصِّفاتُ. فَلَكَ الْعُلُوُّ الاَْعْلى فَوْقَ كُلِّ عال، وَالْجَلالُ الاَْمْجَدُ فَوْقَ كُلِّ جَلال، كُلُّ جَليل عِنْدَكَ صَغيرٌ، وَكُلُّ شَرِيف في جَنْبِ شَرَفِكَ حَقيرٌ.

        خابَ الْوافِدُونَ عَلى غَيْرِكَ، وَخَسِرَ الْمُتَعَرّضونَ إِلاّ لَكَ، وَضاعَ الْمُلِمُّونَ إِلاّ بِكَ، وَأَجْدَبَ الْمُنْتَجِعُونَ إِلاّ مَنِ انْتَجَعَ فَضْلَكَ.

        بابُكَ مَفْتُوحٌ لِلرّاغِبينَ، وَجُودُكَ مُباحٌ لِلسّائِلينَ، وَإِغاثَتُكَ قَريبَةٌ مِنَ الْمُسْتَغيثينَ، لايَخيبُ مِنْكَ الاْمِلُونَ، وَلا يَيْأَسُ مِنْ عَطائِكَ الْمُتَعَرِّضونَ، وَلا يَشْقى بِنِقْمَتِكَ الْمُسْتَغْفِرُونَ.

        رِزْقُكَ مَبْسوطٌ لِمَنْ عَصاكَ، وَحِلْمُكَ مُعْتَرِضٌ لِمَنْ ناواكَ. عادَتُكَ الاِْحْسانُ إِلَى الْمُسيئينَ، وَسُنَّتُكَ الاِْبْقاءُ عَلَى الْمُعْتَدينَ، حَتّى لَقَدْ غَرَّتْهُمْ أَناتُكَ عَنِ الرُّجُوعِ، وَصَدَّهُمْ إِمْهالُكَ عَنِ النُّزُوعِ، وَإِنَّما تَأَنَّيْتَ بِهِمْ لِيَفيئوا إِلى أَمْرِكَ، وَأَمْهَلْتَهُمْ ثِقَةً بِدَوامِ مُلْكِكَ، فَمَنْ كانَ مِنْ أَهْلِ السَّعادَةِ خَتَمْتَ لَهُ بِها، وَمَنْ كانَ مِنْ أَهْلِ الشَّقاوَةِ خَذَلْتَهُ لَها، كُلُّهُمْ صائِرُونَِ إِلى حُكْمِكَ، وَأُمُورُهُمْ آئِلَةٌ إِلى أمْرِكَ، لَمْ يَهِنْ عَلى طولِ مُدَّتِهِمْ سُلْطانُكَ، وَلَمْ يُدْحَضْ لِتَرْكِ مُعاجَلَتِهِمْ بُرْهانُكَ.

        حُجَّتُكَ قائِمَةٌ لا تُدْحَضُ، وَسُلْطانُكَ ثابِتٌ لا يَزُولُ، فَالْوَيْلُ الدّائِمُ لِمَنْ جَنَحَ عَنْكَ، وَالْخَيْبَةُ الخاذِلَةُ لِمَنْ خابَ مِنْكَ، وَالشَّقاءُ الاَْشْقى لِمَنِ اغْتَرَّ بِكَ، ما أَكْثَرَ تَصَرُّفَهُ في عَذابِكَ؟ وَما أَطْوَلَ تَرَدُّدَهُ في عِقابِكَ؟ وَما أَبْعَدَ غايَتَهُ مِنَ الْفَرَجِ؟ وَما أَقْنَطَهُ مِنْ سُهُولَةِ الْمَخْرَجِ؟ عَدْلاً مِنْ قَضائِكَ لا تَجُورُ فيهِ، وَإِنْصافاً مِنْ حُكْمِكَ لا تَحيفُ عَلَيْهِ. فَقَدْ ظاهَرْتَ الْحُجَجَ، وَأَبْلَيْتَ الاَْعْذارَ، وَقَدْ تَقَدَّمْتَ بِالْوَعيدِ، وَتَلَطَّفْتَ فِي التَّرْغيبِ، وَضَرَبْتَ الاَْمْثالَ، وَأَطَلْتَ الاِْمْهالَ، وَأَخَّرْتَ وَأَنْتَ مُسْتَطيعٌ لِلْمُعاجَلَةِ، وَتَأَنَّيْتَ وَأَنْتَ مَلِيءٌ بِالْمُبادَرَةِ، لَمْ تَكُنْ أَناتُكَ عَجْزاً، وَلا إِمْهالُكَ وَهْناً، وَلا إِمْساكُكَ غَفْلَةً، وَلاَ انْتِظارُكَ مُداراةً، بَلْ لِتَكُونَ حُجَّتُكَ أَبْلَغَ، وَكَرَمُكَ أَكْمَلَ، وَإِحْسانُكَ أَوْفى، وَنِعْمَتُكَ أَتَمَّ، كُلُّ ذلِكَ كانَ وَلَمْ تَزَلْ، وَهُوَ كائِنٌ وَلا تَزالُ.

        حُجَّتُكَ أَجَلُّ مِنْ أَنْ تُوصَفَ بِكُلِّها، وَمَجْدُكَ أَرْفَعُ مِنْ أَنْ يُحَدَّ بِكُنْهِهِ، وَنِعْمَتُكَ أَكْثَرُ مِنْ أَنْ تُحْصى بِأَسْرِها، وَإِحْسانُكَ أَكْثَرُ مِنْ أَنْ تُشْكَرَ عَلى أَقَلِّهِ، وَقَدْ قَصَّرَ بِىَ السُّكُوتُ عَنْ تَحْميدِكَ، وَفَهَّهَنِي الاِْمْساكُ عَنْ تَمْجيدِكَ، وَقُصاراىَ الاِْقْرارُ

        بِالْحُسُورِ، لا رَغْبَةً يا إِلهي بَلْ عَجْزاً، فَها أَنَا ذا أَؤُمُّكَ بِالْوِفادَةِ، وَأَسْأَلُكَ حُسْنَ الرِّفادَةِ.

        فَصَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَاسْمَعْ نَجْواىَ، وَاسْتَجِبْ دُعائي، وَلا تَخْتِمْ يَوْمي بِخَيْبَتي، وَلا تَجْبَهْني بِالرَّدِّ في مَسْأَلَتي، وَأَكْرِمْ مِنْ عِنْدِكَ مُنْصَرَفي، وَإِلَيْكَ مُنْقَلَبي، إِنَّكَ غَيْرُ ضائِق بِما تُريدُ، وَلا عاجِز عَمّا تُسْأَلُ، وَأَنْتَ عَلى كُلِّ شَىْء قَديرٌ، وَلا حَوْلَ وَلا قُوَّةَ إِلاّ بِاللّهِ الْعَلِىِّ الْعَظيمِ.


        Ey, kulların acımadığı kimseye acıyan; ey, kentlerin kabul etmediği kimseyi kabul eden; ey, kendisine muhtaç olanları küçültmeyen; ey sürekli kendisinden bir şeyler isteyenleri nasipsiz bırakmayan; ey, kendisine doğru kılavuzluk edenleri reddetmeyen; ey, ithaf olunan küçük şeyi de kabul buyuran; ey, hoşnutluğunu kazanmak için yapılan az ameli de ödüllendiren; ey, az amele büyük karşılık veren; ey kendisine yaklaşana yaklaşan; ey kendisinden yüz çevireni kendisine doğru çağıran; ey nimeti değiştirmeyen, cezalandırmakta acele etmeyen; ey, iyiliği kat kat artıran, kötülüğü bağışlayıp ortadan kaldıran! Arzular, kereminin sonuna ulaşmadan hacetlerine kavuştu; dilek kapları bol bağışınla hemen doluverdi; sıfatlar, seni anlatamadan dağılıp gitti. Çünkü her yücenin üstünde en yüce yücelik ve her ululuğun üstünde en onurlu ululuk sana aittir. Her büyük, senin katında küçüktür; her onurlu, senin onurunun yanında hakirdir.

        Senden başkasına gidenler eli boş geri döndüler; senden başkasını arayanlar hüsrana uğradılar; senden başkasına konuk olanlar mahvolup gittiler ve senin fazlından nimet isteyenlerin dışında diğer nimet isteyenler kıtlığa duçar oldular.

        Kapın isteyenlerin yüzüne açık; ihsanın dileyenler için mubah; imdadın imdat isteyenlere yakındır. Sana ümidi olanların ümitleri boşa çıkmaz; ihsanını isteyenleri mahrum bırakmazsın; mağfiretini dileyenleri azabına duçar etmezsin.

        Sana karşı gelip muhalefet edenlerden rızkını esirgemezsin; seninle düşmanlık edenlere hilminle davranırsın; kötülük yapanlara iyilik yapmak âdetindir; haddi aşanlara mühlet vermek sünnetindir. O kadar mühlet verirsin ki, mühletine aldanarak, hakka geri dönmez, batıldan el çekmezler. Oysa sen, emrine dönmeleri için onlara mühlet verir; saltanatının sürek-liliğine güvendiğin için onları hemen cezalandırmazsın. Sonuçta; saadet ehlinden olanları saadete kavuşturur, şekavet ehlinden olanları şekavetle baş başa bırakırsın. Hepsi de sonunda hükmüne dönecek, emrine boyun eğecektir. Uzun süre onlara mühlet verişin saltanatını gevşetmez; onları cezalandırmakta acele etmeyişin aleyhlerindeki açık kanıtını geçersiz kılmaz.

        Kanıtın dimdik ayaktadır, geçerliliğini kaybetmez. Saltanatın sabittir, zevali olmaz. O halde, sürekli azap, senden yüz çevirenindir; hor edici ümitsizlik, senden ümidini kesenindir ve en kötü bedbahtlık, müsamahana aldananındır. Böyle biri azabında ne de çok bocalayıp duracak; cezanı çekmesi ne de uzun sürecek; kurtuluşla arası ne de uzak, içinde bulunduğu durumdan çıkması ne de zor olacak! Bütün bunlar, adil yargınla, insafa dayalı hükmünle olacak, kim-seye zerre kadar zulmedilmeyecek. Çünkü sen daha önce kanıtlarını sergilemiş, mazeretlere yer bırakmamışsın; cehennemden korkutmuş, cennete teşvik etmişsin; örnekler vermiş, kıssalar anlatmışsın; uzun süre mühlet vermiş, cezalandırmayı geciktirmişsin; oysa hemen cezalandırmaya kadirdin. Süre tanıman âcizlikten, mühlet vermen gevşeklikten, azap etmekten sakınman gafletten, beklemen iyi geçinme isteğinden değildir. Böyle yapıyorsun ki, kanıtın daha açık, keremin daha kâmil, ihsanın daha bol, nimetin daha eksiksiz olsun. Bu, şimdiye kadar böyle olmuş, böyle devam edecek.

        Kanıtın bütünüyle anlatılmaktan çok daha yüce; büyüklüğün künhüyle belirlenmekten çok daha yüksek; nimetin tamamıyla sayılmaktan çok daha fazla ve ihsanın en azının bile şükrü yerine getirilmekten çok daha büyüktür. Suskunluk, seni övme gücünü almış benden; çekingenlik, seni ululamaktan âciz kılmış beni. Yapabileceğim en fazla şey, Tanrım, aczimi itiraf etmektir. Bu yüzden kapına gelmiş, ihsanını dilenmekteyim.

        O halde, Muhammed ve âline salat eyle ve râz u niyazımı işit; duamı kabul buyur; günümü başarısızlıkla sonuçlandırma; isteklerim hususunda reddetme beni; katından ayrılışıma ve tekrar sana dönüşüme değer ver. Hiç kuşkusuz, sen, dilediğini yapmakta güçlük çekmez, istenenden âciz kalmazsın. Çünkü sen, her şeye kadirsin. Günahlardan sakınmamız, itaate güç bulmamız ancak yüce ve büyük Allah’ın yardımıyladır.



        Yorum

        YUKARI ÇIK
        Çalışıyor...
        X