Bismillahirrahmanirrahim,
Hani meşhur bir söz vardır. ‘Hayatımı yazsam roman olurdu’ .Benim hayatım öyle roman olacak türden olmasa da yaşadığım gerçekleri anlatmaya çalışacağım.18 yaşlarıma kadar ki yaşamımı Anadolu şehrinin bir ilçesin de geçirdim.Tabi bu süreçte din ile olan irtibatım pek kuvvetli değildi. Bundaki en büyük etken; ailenin ve çevrenin dindar bir çevre olmaması ve yegane değer olarak maddi şeylerin görülmesiydi.Böyle bir ortamı ve yaşımı dikkate aldığımızda yine de dindar sayılırdım.Dine olan meylimden dolayı kendi çabamla namaz sürelerini öğrenmiştim.Hatırladığım kadarıyla çevremde oruç tutmanın yaygın olması sebebiyle ramazan orucunu hep tutar ve ihmal etmezdim. Özellikle helal, haram konusuna bildiğim kadarıyla dikkat ederdim.Cuma namazlarını gizlidende olsa kılmak benim için sevinç vesilesiydi.Çünkü , çevremde benim yaşımdakilerin namaza gitmesi pek makbul görülmezdi. Bildiğim tek şey dini karşı bir isteğimin olmasıydı.Bu şehirde olmamın bana tek faydası günah ortamının çok yaygın olmaması sebebiyle büyük günahlara bulaşmamam olmuştur.O zamanlar tek amacım, okumak ve iyi bir gelecek sahibi olmaktı. Öğrencilikte ki başarılı bir lise hayatımdan sonra üniversite yıllarım başladı.Baskıcı bir toplum ve baskıcı ve maddiyatçı ailede yetiştiğim den dolayı düşünsel olarak özgür değildim.Bütün amacım bu baskılarında etkisiyle dünya yaşamıydı. Daha doğrusu tam olarak yaratanın benden ne istediğinin bile farkında değildim.Çünkü düşüncem sadece o noktaya yönelmişti,dinin ne olduğunu bilmememden dolayı yaşamı sadece maddiyattan ibaret biliyordum.Derken üniversite yılları başladı.Üniversitede mühendislik eğitimi alırken genelde burada okuyan insanlar, zengin aile çocukları belirli bir seviyede yaşantısı olan kimselerdi. Bu süreçte ortama ayak uyduramıyordum. Çünkü ben arada kalanlardandım!. Ne dindar bir yaşantım vardı.Nede öyle onların tabiriyle dolu,dolu, hareketli bir yaşamım vardı.Dindarların yaşantılarına sempati duyuyor fakat aile ve çevrenin baskısıyla bir türlü kabullenemiyordum. Diğer gurubun yaşamı beni cezp etmiyordu. Karakterime ,mizacıma ve değerlerime ters geliyordu.Bu arada bir bocalama ve bunalım süreci yaşamaya başladım.Okuldan kopmaya derslerimi ihmal etmeye başlamıştım.Bu bocalama sürecinde kendi dünyamla,kendimle hesaplaşmaya da başlayarak kendimle yüzleşiyordum.
Evet bu yaşam böyle gitmezdi, artık yolumu seçmeliydim.Ya ilahi yol yada şeytani bir yol.Dine olan sempatim ve yatkınlığım benim dini bir hayatı yaşama karar vermem de yardımcı oldu.Artık her şeyi göze almıştım, bütün baskılara ve dışlamalara direnecek gücü kendimde bulduğum an bu kararı verdim.Düşensel boyutta artık kararımı vermiştim. Sıra bunu pratiğe dökmeme gelmişti.Şöyle bir başımı kaldırıp etrafıma baktığımda bol miktarda dini yorumlarım olduğunu fark ettim.İyi de acaba bunlardan hangisi doğruydu. O insanların tabiriyle bu söylemlerin hepsi mi doğruydu?.Yoksa başka doğru var mıydı?Bunları bizzat kendim yaşayarak görmem lazımdı.Artık, arkadaş çevrem belli olmuştu. Dini hassasiyeti olan kişilerle irtibat kurmaya başlamıştım. Tabi ki otomotikmen artık bana davetler gelmeye ,toplantılara katılmam için teklifler gelmişti. Değişik zamanlarda, üniversitede bulunan guruplara takılmaya başladım.
Belli süreçlerde, ülkücüler,refahçılar, nurcular, kadriler v.b tabir edilen guruplara gittim. Ama bu gidişlerimin fazla uzun sürmedi. Buralarda aradığımı bulamamıştım nedense! . Bir şeyler eksikti ama neydi?Bilemiyordum.Aynı baskıcı zihniyetler buralarda vardı.Bireye fazla değer verilmiyordu. Hep benim yerime başkaları düşünecek ben de uyacaktım. Beni tatmin edecek dini anlayışı bulamamıştım.Din bu olmamalıydı diye düşünüyordum. Bu süreçte arayışlarım devam etmekteydi.Derken bu arada radikal tabir edilen söylemle tanışmıştım.Bu söylemler bana daha cazip gelmişi. Şahadet söylemleri hoşuma gidiyordu.Bir de hep baskı altında büyüyen birine böyle başkaldırıcı bir anlayış daha hoş gelmişti.Artık yolumu seçmiştim. Mistik düşünceli din anlayışından ziyade daha dinamik bir dini anlayış beni cezp ediyordu.Bu görüşün beni cezbeden tarafı da kişiye birey olarak değer verilmesiydi. Bir abi hegonmanyasın da olmak beni sarmıyordu. Zaten böyle bir anlayıştan kaçmıştım.
Hemşericilik kültüründe yetiştiğimiz için hemşerilerimizle diyalogum devam ederken,bu arada azeri üniversiteli biri ile bu vesileyle tanıştım.Tabi bana azeriler hakkında anlatılanlar pekte iyi ve olumlu şeyler değildi.Yani onların dinden uzak bir yaşam yaşadığı anlatılmıştı.Bu arkadaşım dindar birisiydi.Ben bununla tanıştıktan sonra bunu gözlemlemeye başladım. Bu arda o günün tabiriyle, hizbullahi arkadaşları da gelip gidiyordu bu vesileyle de onlarla tanışmıştım..Bu arkadaşım, değişikte olsa namazını kılıyordu,haramlardan uzak kalıyordu, kısacası dindar bir yaşamı vardı. Bu bana ilginç gelmişti.Derken bu arkadaşım bana birkaç kitap verdi okumam için bende hiç tereddüt etmeden kabul ettim.İlk okuduğum kitap ‘Nasıl hidayete kavuştum’ kitabıydı.Tabi kitabın ismi biraz tuhafıma gitmişti.Ne demek hidayet?bu tabir genellikle başkaları için kullanılırdı.Neyse be bu kitabı okudum ve hiç duymadığım şeyleri duymuştum.Anlatılanların hepsi yalan olamazdı.Bir yerlerde bir şeyler vardı ama nerde? ve nasıl?.Önceden benim taasubcu bir sünni anlayışımın ve yaşamımın olmaması ve kişileri tabulaştırmamam benim bu kitaptaki iddiaları hemen reddetmememe ve düşünmem,araştırmam gerektiğine sebep olmuştu. Bu arada üniversitede geçen üç yılımın sorunlu geçmesin den dolayı ,dine yönelmekle yavaş, yavaş kendime gelmeye başlayarak son sene içinde hem kendimi hem de dersleri toparlamaya başlamıştım.Arkadaş çevremde artık netlik kazanmıştı.Bu kitaptaki görüşler beni etkilemeye ve düşünmeye sevk etmişti. Artık bu söylemlerin üzerinde yoğunlaşmaya başladım.Arkadaşlardan değişik kitaplar alıp okumaya başlamıştım. Kitapları okurken kendimin de bir değer olduğunu anlamaya başlamam beni daha okumaya sevk ediyordu.Okudukça anladığım şey, benim kul olmam gereken sadece Allah’tı.Bu ne güzel bir şeydi sadece yaratana kul olmak. Ama baktım ki benliğimi Allah dışında herkese, herşeye kul yapmışlar.Biraz İslam tarihiyle ilgili kitaplar okumaya başladığımda gördüm ve anladım ki her şey bize anlatılanlar kadar toz-pembe değildir.Evet, bir yerde bir şeyler vardı!!.
Hani meşhur bir söz vardır. ‘Hayatımı yazsam roman olurdu’ .Benim hayatım öyle roman olacak türden olmasa da yaşadığım gerçekleri anlatmaya çalışacağım.18 yaşlarıma kadar ki yaşamımı Anadolu şehrinin bir ilçesin de geçirdim.Tabi bu süreçte din ile olan irtibatım pek kuvvetli değildi. Bundaki en büyük etken; ailenin ve çevrenin dindar bir çevre olmaması ve yegane değer olarak maddi şeylerin görülmesiydi.Böyle bir ortamı ve yaşımı dikkate aldığımızda yine de dindar sayılırdım.Dine olan meylimden dolayı kendi çabamla namaz sürelerini öğrenmiştim.Hatırladığım kadarıyla çevremde oruç tutmanın yaygın olması sebebiyle ramazan orucunu hep tutar ve ihmal etmezdim. Özellikle helal, haram konusuna bildiğim kadarıyla dikkat ederdim.Cuma namazlarını gizlidende olsa kılmak benim için sevinç vesilesiydi.Çünkü , çevremde benim yaşımdakilerin namaza gitmesi pek makbul görülmezdi. Bildiğim tek şey dini karşı bir isteğimin olmasıydı.Bu şehirde olmamın bana tek faydası günah ortamının çok yaygın olmaması sebebiyle büyük günahlara bulaşmamam olmuştur.O zamanlar tek amacım, okumak ve iyi bir gelecek sahibi olmaktı. Öğrencilikte ki başarılı bir lise hayatımdan sonra üniversite yıllarım başladı.Baskıcı bir toplum ve baskıcı ve maddiyatçı ailede yetiştiğim den dolayı düşünsel olarak özgür değildim.Bütün amacım bu baskılarında etkisiyle dünya yaşamıydı. Daha doğrusu tam olarak yaratanın benden ne istediğinin bile farkında değildim.Çünkü düşüncem sadece o noktaya yönelmişti,dinin ne olduğunu bilmememden dolayı yaşamı sadece maddiyattan ibaret biliyordum.Derken üniversite yılları başladı.Üniversitede mühendislik eğitimi alırken genelde burada okuyan insanlar, zengin aile çocukları belirli bir seviyede yaşantısı olan kimselerdi. Bu süreçte ortama ayak uyduramıyordum. Çünkü ben arada kalanlardandım!. Ne dindar bir yaşantım vardı.Nede öyle onların tabiriyle dolu,dolu, hareketli bir yaşamım vardı.Dindarların yaşantılarına sempati duyuyor fakat aile ve çevrenin baskısıyla bir türlü kabullenemiyordum. Diğer gurubun yaşamı beni cezp etmiyordu. Karakterime ,mizacıma ve değerlerime ters geliyordu.Bu arada bir bocalama ve bunalım süreci yaşamaya başladım.Okuldan kopmaya derslerimi ihmal etmeye başlamıştım.Bu bocalama sürecinde kendi dünyamla,kendimle hesaplaşmaya da başlayarak kendimle yüzleşiyordum.
Evet bu yaşam böyle gitmezdi, artık yolumu seçmeliydim.Ya ilahi yol yada şeytani bir yol.Dine olan sempatim ve yatkınlığım benim dini bir hayatı yaşama karar vermem de yardımcı oldu.Artık her şeyi göze almıştım, bütün baskılara ve dışlamalara direnecek gücü kendimde bulduğum an bu kararı verdim.Düşensel boyutta artık kararımı vermiştim. Sıra bunu pratiğe dökmeme gelmişti.Şöyle bir başımı kaldırıp etrafıma baktığımda bol miktarda dini yorumlarım olduğunu fark ettim.İyi de acaba bunlardan hangisi doğruydu. O insanların tabiriyle bu söylemlerin hepsi mi doğruydu?.Yoksa başka doğru var mıydı?Bunları bizzat kendim yaşayarak görmem lazımdı.Artık, arkadaş çevrem belli olmuştu. Dini hassasiyeti olan kişilerle irtibat kurmaya başlamıştım. Tabi ki otomotikmen artık bana davetler gelmeye ,toplantılara katılmam için teklifler gelmişti. Değişik zamanlarda, üniversitede bulunan guruplara takılmaya başladım.
Belli süreçlerde, ülkücüler,refahçılar, nurcular, kadriler v.b tabir edilen guruplara gittim. Ama bu gidişlerimin fazla uzun sürmedi. Buralarda aradığımı bulamamıştım nedense! . Bir şeyler eksikti ama neydi?Bilemiyordum.Aynı baskıcı zihniyetler buralarda vardı.Bireye fazla değer verilmiyordu. Hep benim yerime başkaları düşünecek ben de uyacaktım. Beni tatmin edecek dini anlayışı bulamamıştım.Din bu olmamalıydı diye düşünüyordum. Bu süreçte arayışlarım devam etmekteydi.Derken bu arada radikal tabir edilen söylemle tanışmıştım.Bu söylemler bana daha cazip gelmişi. Şahadet söylemleri hoşuma gidiyordu.Bir de hep baskı altında büyüyen birine böyle başkaldırıcı bir anlayış daha hoş gelmişti.Artık yolumu seçmiştim. Mistik düşünceli din anlayışından ziyade daha dinamik bir dini anlayış beni cezp ediyordu.Bu görüşün beni cezbeden tarafı da kişiye birey olarak değer verilmesiydi. Bir abi hegonmanyasın da olmak beni sarmıyordu. Zaten böyle bir anlayıştan kaçmıştım.
Hemşericilik kültüründe yetiştiğimiz için hemşerilerimizle diyalogum devam ederken,bu arada azeri üniversiteli biri ile bu vesileyle tanıştım.Tabi bana azeriler hakkında anlatılanlar pekte iyi ve olumlu şeyler değildi.Yani onların dinden uzak bir yaşam yaşadığı anlatılmıştı.Bu arkadaşım dindar birisiydi.Ben bununla tanıştıktan sonra bunu gözlemlemeye başladım. Bu arda o günün tabiriyle, hizbullahi arkadaşları da gelip gidiyordu bu vesileyle de onlarla tanışmıştım..Bu arkadaşım, değişikte olsa namazını kılıyordu,haramlardan uzak kalıyordu, kısacası dindar bir yaşamı vardı. Bu bana ilginç gelmişti.Derken bu arkadaşım bana birkaç kitap verdi okumam için bende hiç tereddüt etmeden kabul ettim.İlk okuduğum kitap ‘Nasıl hidayete kavuştum’ kitabıydı.Tabi kitabın ismi biraz tuhafıma gitmişti.Ne demek hidayet?bu tabir genellikle başkaları için kullanılırdı.Neyse be bu kitabı okudum ve hiç duymadığım şeyleri duymuştum.Anlatılanların hepsi yalan olamazdı.Bir yerlerde bir şeyler vardı ama nerde? ve nasıl?.Önceden benim taasubcu bir sünni anlayışımın ve yaşamımın olmaması ve kişileri tabulaştırmamam benim bu kitaptaki iddiaları hemen reddetmememe ve düşünmem,araştırmam gerektiğine sebep olmuştu. Bu arada üniversitede geçen üç yılımın sorunlu geçmesin den dolayı ,dine yönelmekle yavaş, yavaş kendime gelmeye başlayarak son sene içinde hem kendimi hem de dersleri toparlamaya başlamıştım.Arkadaş çevremde artık netlik kazanmıştı.Bu kitaptaki görüşler beni etkilemeye ve düşünmeye sevk etmişti. Artık bu söylemlerin üzerinde yoğunlaşmaya başladım.Arkadaşlardan değişik kitaplar alıp okumaya başlamıştım. Kitapları okurken kendimin de bir değer olduğunu anlamaya başlamam beni daha okumaya sevk ediyordu.Okudukça anladığım şey, benim kul olmam gereken sadece Allah’tı.Bu ne güzel bir şeydi sadece yaratana kul olmak. Ama baktım ki benliğimi Allah dışında herkese, herşeye kul yapmışlar.Biraz İslam tarihiyle ilgili kitaplar okumaya başladığımda gördüm ve anladım ki her şey bize anlatılanlar kadar toz-pembe değildir.Evet, bir yerde bir şeyler vardı!!.
Yorum