Esselamı aleykum ve rahmetullahı ve berekatuh
Sevgili ve saygı değer arkadaşlarım, normalde tanımadığım kimselere çok fazla bir şey anlatabilen biri değilimdir ama burayı bir aile yuvası gibi görmekteyim. O yüzden Allah’tan yardım diliyor ve sözlerime başlıyorum.
Ben İstanbul’da ikamet eden Sivaslı alevi bir ailenin çocuğuyum. Ortaokul ve lise yıllarımda elime geçen bazı kaynakları okuyup aklımdaki Aleviliği oturtmaya çalışıyordum. Çünkü çevremden duyduklarım öğrendiklerim hem bana şaşırtıcı geliyordu hem de asla yetinmiyordum bu bilgilerle. Örneğin; “Hz. Ali (aleyhisselam) camide şehit edildiği için aleviler camiye gitmez” cümlesini birçok yerde duyuyordum ama kalbim mutmain olmuyordu. Veya onların camisi var bizim cemevimiz, onlar ramazanda oruç tutar biz muharremde gibi söylemlerin gerçekten neden oluştuğunu merak ediyordum. Lise yıllarının sonlarına doğru 2 kitap okumuştum. Biri Halil Öztoprak isimli yazarın “Kuranda Hikmet Tarihte Hakikat, Kuranda Hikmet İncilde Hakikat” kitabı diğeri de “İlim Beldesinin Kapısı: Hz. Ali - Necip Fazıl KISAKÜREK” idi.
İlk kaynakta Alevilerin namaz kılmamasını muaviye ve arkadaşlarının yıllarca camilerde Ehl-i Beyt’e (a.s.) sebbetmelerini ve bu yüzden camilere gitmediğimizi belirtmişti. Daha sonra yazar camilerde kılınan namazın gösteriş için olduğunu ve bunun Allah katında kabul olamayacağını belirtip Kur’an dan bazı deliiler getirip gece namazının doğru namaz olduğunu belirtiyordu. Ayrıca Resulallah’ın (Sallallahu aleyhi ve alihi) bir mescidi yıktırdığından bahsediyordu, teferruata girmiyorum. Bunlar aklımı karıştırmaya yetti tabi ki. Zaten aklımda birçok soru vardı.Örneğin Dede diyordu ki önceleri köylerde Perşembe geceleri cem yapardık büyükşehirlere gelince toplanmak zor oluyor o yüzden pazarları yapıyoruz. Yani eğer bu ibadet Allah’ın emri ise zamanlarını nasıl değiştirebiliyorduk? Veyahut Kur’andaki salat dua ise herkes istediği zaman istediği duayı okuyup ibadeti yerine getirebiliyor muydu? Veya Muharrem ayında tuttuğumuz orucun 12 gün olmasında, o günlerde et yememe, sakal kesmeme vb. ritüeller Kur’an veya hadislerde var mıydı?
Yine de ben dedelerin ulu kişiler olduğuna ve 12 İmamların (a.s) yolundan gittiklerine inandığım için ikna olmasam da “bu sırlara ermek zordur”, “insan-ı kamil olanlar anlayabilir” vb. sözleri Ehl-i Beyt (a.s.) sevgisi ile büyüdüğüm için onlara saygısızlık etmemek için o anlık kabul ediyordum. Ancak gerek o zamanlar gerek üniversite yıllarımda “Alevilik islamın özüdür” diyen bir toplumun bu denli geri kalmasını sadece yıllardır uğradığı baskı ve zulüme bağlayamazdım. Evet çok ezildik, katledildik, inancımız tahrif edildi, bid’atler sokuldu ama biz neden araştıran bir toplum olamadık?
Daha fazla uzatmamak adına yaşadığım son bir yıla gelirsek deselerdi ki bu yıl şöyle değişimler yaşayacaksın hayatta inanmazdım.. Geçen yaz bu zamanlarda tatilden döndüğümde kendimi sorgulamaya başladım. Çünkü tatilde (ramazan olmasına rağmen) alkol almıştım ve döndüğümde çok pişman oldum. Kendi kişiliğime yapıma bunu yakıştıramadım ve yaşayışımı sorgulamaya başladım. Aralığın sonunda babaannem vefat edince bundan etkilendim. Yani hayatın ne kadar kısa olduğunu ve boşa geçirilmemesi gerektiğini insan bir yakını ölünce daha iyi anlıyor arkadaşlar. Ondan sonra da internetteki sitelerden nasıl namaz kılındığını buldum ve Ehl-i Sünnete göre kılmaya başladım. (Ne yazık ki o zamanlara kadar Caferi veya Şia hakkında doğru düzgün bilgim yoktu, düşünün aklımda kalan Aşura’lardaki zincir vurmaydı sadece). Sonra bir gün (Ocak gibiydi sanırım) öğretmen arkadaşlarımla sevdiğim din kültürü arkadaşımın evine misafir oldum. Konu yezid, muaviye, sıffin, cemel gibi olaylara gidince arkadaşım hz. Muaviye ashaptandır dedi ve o meşhur ashabım yıldızlar gibidir hadisi delil getirdi. Ben de o güne kadar hadis, rical ilminden bihaber olduğum için ben kesinlikle muaviyeye hazret demem dedim konu orada kapandı. Ama bu konu beni kamçıladı ve kendi kendime düşünmeye başladım. Dedim ki bir kişi hakkında insanlar bu kadar ayrılığa düşüyorsa yani sünnüler hazret diyip aleviler lanet ediyorsa mutlaka biri haklı biri haksızdır diye düşündüm. Çünkü mesela yezidi kimse sevmiyor veyahut Hz. Hüseyin (a.s.)ı iki mektep de sevmekte ama muaviye konusu tam bir ihtilaf arz etmektedir. Kendi kendime o güne kadar olduğu gibi hiçbir taassuba kapılmadan araştırıp sahih kaynaklarda muaviye ne yazıyorsa kabul edeceğime ve hangi mektep doğruysa onu benimseyeceğime söz verdim..
Yazdım Google muaviye ve başladım
Önce sünni kaynaklara denk geldim ve baktım ki kendi aralarında ihtilaflar var (bunları zikretmeme lüzum görmüyorum). Ve bir gün velayet.wordpress.com diye bir siteye denk geldim ve orada Seyyid Kemal El-Haydari’nin Mesail İmam Ahmed b. Hanben kitabından Muaviye’nin gayri müslim olarak öldüğünü beyan ettiğini görünce bayağı şaşırdım . Bu sitede yazan kişinin hep Ehl-i Sünnet kaynaklarından delil getirip muaviye hakkındaki rivayetleri görünce doğru tarafa yönlendiğimi hissettim. Diğer birçok konuda da karşı tarafın kaynaklarından cilt sayfa no ile delil getirerek ispat ettiği için doğru bir iş yaptığını anladım. Elbette ki kafamda birçok şüphe vardı ama o sitede şüphelerimin yüzde 90’ına yanıt bulunca çok mutlu oldum. Elmeddin arkadaşıma o yüzden çok şey borçluyum,kendisinden Allah razı olsun. Sitesinin saldırıya uğradığını görünce çok üzülmüştüm, birilerine gerçeklerin batacağı aşikardı zaten, neyse ki o değerli bilgileri arşivime kattığım için mutluyum. Kendisi beni tanımıyor ama inşallah bu yazımı okur
Daha sonra da Peşaver Geceleri’ni izledim ve e-kitap olarak okudum (asıl gerçek Aleviliği kabul ettiği an bu kitabı bitirdiğim andır) yine doğruya doğruyu, el-müracaatı okudum ve hala okumalarım devam ediyor,inşallah da devam eder.
Yazımı sonlandırmadan evvel şunun altını kalınca çizmek istiyorum ki Aleviler birilerinin uydurmalarıyla, tahrifleriyle, aldatmalarıyla yanlış yollara çekilmek istenmektedir. Ben buna kanaat getirdim ki aslında Alevilik= Caferilik=Şiilik.. Ama bunu Alevilerin ekserisi bilmiyor, ama gerçekten çoğunluğu masum ve mazlum olduğu için bilmiyor. Ehl-i Beyt (a.s.) sevgisinden sorgulamak istemiyor ama eminim ki o insanlara hakikat anlatılırsa kabul edeceklerdir. Yoksa günümüzde bakıyorum kimisi Alisiz Alevilik, yok sosyalist Alevilik, yok Alevilik dindir gibi abuk subuk laflarla kafa karıştırıyor. Biz öz kaynaklarımızı sunup doğru anlatırsak halkımız da hidayete erişecektir inşallah. Şahsen ben bunu yürekten istiyor ve bu konuda yapılacak çalışmalarda zamanım ve elimden gelen herşeyi yapmaya hazır olduğumu bildirmekteyim.
Çok yazdıysam mazur görün bunlar samimi ve yürekten gelen görüşlerimdi vesselamı aleykum ve rahmetullah..
Sevgili ve saygı değer arkadaşlarım, normalde tanımadığım kimselere çok fazla bir şey anlatabilen biri değilimdir ama burayı bir aile yuvası gibi görmekteyim. O yüzden Allah’tan yardım diliyor ve sözlerime başlıyorum.
Ben İstanbul’da ikamet eden Sivaslı alevi bir ailenin çocuğuyum. Ortaokul ve lise yıllarımda elime geçen bazı kaynakları okuyup aklımdaki Aleviliği oturtmaya çalışıyordum. Çünkü çevremden duyduklarım öğrendiklerim hem bana şaşırtıcı geliyordu hem de asla yetinmiyordum bu bilgilerle. Örneğin; “Hz. Ali (aleyhisselam) camide şehit edildiği için aleviler camiye gitmez” cümlesini birçok yerde duyuyordum ama kalbim mutmain olmuyordu. Veya onların camisi var bizim cemevimiz, onlar ramazanda oruç tutar biz muharremde gibi söylemlerin gerçekten neden oluştuğunu merak ediyordum. Lise yıllarının sonlarına doğru 2 kitap okumuştum. Biri Halil Öztoprak isimli yazarın “Kuranda Hikmet Tarihte Hakikat, Kuranda Hikmet İncilde Hakikat” kitabı diğeri de “İlim Beldesinin Kapısı: Hz. Ali - Necip Fazıl KISAKÜREK” idi.
İlk kaynakta Alevilerin namaz kılmamasını muaviye ve arkadaşlarının yıllarca camilerde Ehl-i Beyt’e (a.s.) sebbetmelerini ve bu yüzden camilere gitmediğimizi belirtmişti. Daha sonra yazar camilerde kılınan namazın gösteriş için olduğunu ve bunun Allah katında kabul olamayacağını belirtip Kur’an dan bazı deliiler getirip gece namazının doğru namaz olduğunu belirtiyordu. Ayrıca Resulallah’ın (Sallallahu aleyhi ve alihi) bir mescidi yıktırdığından bahsediyordu, teferruata girmiyorum. Bunlar aklımı karıştırmaya yetti tabi ki. Zaten aklımda birçok soru vardı.Örneğin Dede diyordu ki önceleri köylerde Perşembe geceleri cem yapardık büyükşehirlere gelince toplanmak zor oluyor o yüzden pazarları yapıyoruz. Yani eğer bu ibadet Allah’ın emri ise zamanlarını nasıl değiştirebiliyorduk? Veyahut Kur’andaki salat dua ise herkes istediği zaman istediği duayı okuyup ibadeti yerine getirebiliyor muydu? Veya Muharrem ayında tuttuğumuz orucun 12 gün olmasında, o günlerde et yememe, sakal kesmeme vb. ritüeller Kur’an veya hadislerde var mıydı?
Yine de ben dedelerin ulu kişiler olduğuna ve 12 İmamların (a.s) yolundan gittiklerine inandığım için ikna olmasam da “bu sırlara ermek zordur”, “insan-ı kamil olanlar anlayabilir” vb. sözleri Ehl-i Beyt (a.s.) sevgisi ile büyüdüğüm için onlara saygısızlık etmemek için o anlık kabul ediyordum. Ancak gerek o zamanlar gerek üniversite yıllarımda “Alevilik islamın özüdür” diyen bir toplumun bu denli geri kalmasını sadece yıllardır uğradığı baskı ve zulüme bağlayamazdım. Evet çok ezildik, katledildik, inancımız tahrif edildi, bid’atler sokuldu ama biz neden araştıran bir toplum olamadık?
Daha fazla uzatmamak adına yaşadığım son bir yıla gelirsek deselerdi ki bu yıl şöyle değişimler yaşayacaksın hayatta inanmazdım.. Geçen yaz bu zamanlarda tatilden döndüğümde kendimi sorgulamaya başladım. Çünkü tatilde (ramazan olmasına rağmen) alkol almıştım ve döndüğümde çok pişman oldum. Kendi kişiliğime yapıma bunu yakıştıramadım ve yaşayışımı sorgulamaya başladım. Aralığın sonunda babaannem vefat edince bundan etkilendim. Yani hayatın ne kadar kısa olduğunu ve boşa geçirilmemesi gerektiğini insan bir yakını ölünce daha iyi anlıyor arkadaşlar. Ondan sonra da internetteki sitelerden nasıl namaz kılındığını buldum ve Ehl-i Sünnete göre kılmaya başladım. (Ne yazık ki o zamanlara kadar Caferi veya Şia hakkında doğru düzgün bilgim yoktu, düşünün aklımda kalan Aşura’lardaki zincir vurmaydı sadece). Sonra bir gün (Ocak gibiydi sanırım) öğretmen arkadaşlarımla sevdiğim din kültürü arkadaşımın evine misafir oldum. Konu yezid, muaviye, sıffin, cemel gibi olaylara gidince arkadaşım hz. Muaviye ashaptandır dedi ve o meşhur ashabım yıldızlar gibidir hadisi delil getirdi. Ben de o güne kadar hadis, rical ilminden bihaber olduğum için ben kesinlikle muaviyeye hazret demem dedim konu orada kapandı. Ama bu konu beni kamçıladı ve kendi kendime düşünmeye başladım. Dedim ki bir kişi hakkında insanlar bu kadar ayrılığa düşüyorsa yani sünnüler hazret diyip aleviler lanet ediyorsa mutlaka biri haklı biri haksızdır diye düşündüm. Çünkü mesela yezidi kimse sevmiyor veyahut Hz. Hüseyin (a.s.)ı iki mektep de sevmekte ama muaviye konusu tam bir ihtilaf arz etmektedir. Kendi kendime o güne kadar olduğu gibi hiçbir taassuba kapılmadan araştırıp sahih kaynaklarda muaviye ne yazıyorsa kabul edeceğime ve hangi mektep doğruysa onu benimseyeceğime söz verdim..
Yazdım Google muaviye ve başladım


Yazımı sonlandırmadan evvel şunun altını kalınca çizmek istiyorum ki Aleviler birilerinin uydurmalarıyla, tahrifleriyle, aldatmalarıyla yanlış yollara çekilmek istenmektedir. Ben buna kanaat getirdim ki aslında Alevilik= Caferilik=Şiilik.. Ama bunu Alevilerin ekserisi bilmiyor, ama gerçekten çoğunluğu masum ve mazlum olduğu için bilmiyor. Ehl-i Beyt (a.s.) sevgisinden sorgulamak istemiyor ama eminim ki o insanlara hakikat anlatılırsa kabul edeceklerdir. Yoksa günümüzde bakıyorum kimisi Alisiz Alevilik, yok sosyalist Alevilik, yok Alevilik dindir gibi abuk subuk laflarla kafa karıştırıyor. Biz öz kaynaklarımızı sunup doğru anlatırsak halkımız da hidayete erişecektir inşallah. Şahsen ben bunu yürekten istiyor ve bu konuda yapılacak çalışmalarda zamanım ve elimden gelen herşeyi yapmaya hazır olduğumu bildirmekteyim.
Çok yazdıysam mazur görün bunlar samimi ve yürekten gelen görüşlerimdi vesselamı aleykum ve rahmetullah..
Yorum