Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Camii İmamının İtiraf gibi Sözleri ...!

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Camii İmamının İtiraf gibi Sözleri ...!

    Kıble Dergisinden...

    Ben ki...

    Anadolu'nun muhtelif mahallerinde bir müddet imamlık görevinde bulunmam,kendisine cemaati tarafından kutsal kişi muamelesi reva görülüp, baş köşedeki kaba minberde yer gösterilen,tabiri caizse,cemaatin kalbur üstü addedip değer verdiği,kayrılmışlar zümresinden biriyim.

    Gerek talabeliğim,gerek imamlığım ve gerekse imamlık sonrası yaşamım müddetince,bana sanki partizanlık yapıyormuşum gibi gelen,üstelik araştırıp, sevip, seçip, beğenip kabullenmediğim,aynen bir çocuğa isim koyar gibi kalıtım yoluyla ab-i ecdattan bana intikal eden Hanefi mezhebim konusunda hakça ve edilce arayışa girmemin neticesinde kendi açımdan bir takım müspet aşamalar kaydetmiş bulunmaktayım.

    Şöyle ki...

    Dış cepheden bakıldığında ekmeğini yiyip karnımı doyurduğum,ihtiyaç ve iaşemi bu yolla temin ettiğim,saygınlık gördüğüm ulvi mesleğimin bir numaralı olan bağnaz,gelenekçi,fanatik toplumun kılıcını sallamak zorunda olduğumun farkındayım bende,susmayı tercih eden çoğu görevli din adamı gibi;ancak içimde taşıdığım ikinci bir dünyamın karmaşık alemi içerisinde özgürce ve akıllıca araştırıp,enine boyuna irdelediğimde ve aynı şekilde,bilinçli ya da bilinçsiz,gözden kaçırılan bazı bilinmeyenleri duymaya, bilmeye, kavramaya başladığımda, Peygamber sonrası tevhidi çizginin iki olmazsa olmazından biri olan Ehlibeyt mektebinin gerekliliğini sorguluyordum mütemadiyen,kendi kendime.

    "Peygamber'in şehrine Ali kapısından girmek" ne demek diye sormuştum önüme gelene de,bilirkişi saydıkları kelli felli nice alimlerden ve de manevi babalardan doyurucu bir yanıt alamamıştım,ta talebelik günlerimden bu yana. Üstelik itip-kakma ile karışık bir hayli de zılgıt yiyordum zaman zaman,"efendiye soru sorulmaz" diye üzerime çullanan çakırkeyif mürütlerin çoğundan!

    "Benim Ehlibeyt'im Nuh'un gemisi gibidir;bin kurtul,binme boğul!" diyen elçiler elçisinin kılıçtan da keskin bu ayan beyan sözü,aklettiğim müddetçe hep tedirgin etmiştir beni,ne demek istiyor acaba diye. Ne yapayım ki,cankurtaran bu gemiye ben de binebileyim diye hem de çok düşünmüşümdür,hem de çok sormuşumdur,arkasında bir bu kadar kelle sürükleyen ilim irfan sahibi efendi baba'lara.

    "Musa için Harun ne ise,benim içinde Ali o;ne var ki benden sonra bir peygamber gelmeyecek" dediğini duydum yine son Nebi'nin Ehlibeyt ile alakalı bir başka kadim sözünün birinde.

    "Gadir-i Hum" mu desem,"Al-i Aba" mı,"Sekaleyn" mi,"Ahzap 33" mü,ayete ve hadise dayanan Ehlibeyt'e ait buna benzer nice deliller arasında beyinciğim zonklayıp dururken,beni köklü arayışlara sevk edip karşıt cepheye imrendiren sadece karşının çekiciliği ve cazibesi olmadı bu meyanda elbette.Salim gözle bakıldığında toplumun içinde boğuştuğu dini,mezhebi ve meşrebi çelişkiler de kamçılıyordu haklı isyanımı, ak ile karayı yanyana koyup salim kafa ile bakabilme fırsatını yakaladıkça...

    Adilce yargılayayım,kenardan gazel okumayayım diye,objektif bir bakış açısı ile tarafsız olarak bakabileyim diye,etrafımda mevcudiyetlerini sürdürmekte olan kimi mezheplerle,hemen hemen pek çok tarikata kulak verdim önyargısız,atr niyetsiz tarafsız.

    Her bir grup bir ayrı kılık kıyafet şeklini,bir ayrı yaşam biçimini benimsemiş, Peygamber'in sünneti böyleydi diye.Sünnet adına tabak dibi sıyıranlar,alması farz boşaması sünnet diye avrat boşayanlar,sigarayı içki gibi haram,çay kahve gibi helal sayanlar,saç uzatanlar,saç kısaltanlar, bıyık kırpanlar,çeşit çeşit sakal ve de sarık şekli icat edip,kendi normlarına uymayanları tekfir ya da takbih edenler ve daha neler,neler...

    Bir zamanlar bir seyahatim esnasında uğradığım Yalovalı dindar hanımların,"Tesettüre girmesi gereken bir kadının giysisi çarşaf mı olmalı,pardösü mü;çarşaf olacaksa belden boğmalı,omuzdan tek parça mı olmalı;pardösü olacaksa yeşil mi mi olmalı kahverengi mi" diye,İsrailoğullarının kurban edilecek ineği sorguladıkları gibi,akla hayale gelmedik ekşili turşulu bir takım sorular üreterek birbirlerine girdikleribi görmüştüm,hayretler içerisinde.Sonradan anladım çarşafçıların,yeşilcilerin,kahverengiciledrin ya da gricilerin her bir grubun bir ayrı efendibaba'dan el aldıklarını,intisaplı olduklarını.

    Ayakta zikreden sıradan bir mürit,oturarak zikreden bir başka müridi aşk ve şevk yoksunu olmakla suçlarken,oturarak zikreden diğer mürit ayakta döneni zikir değil dans ediyorsun diye itham edebiliyordu rahatlıkla,avurtlarını şişire şişire!!Bu kadarcık ayrıntı bile birbirlerine sırtlarını dönüp ayrı ayrı yönlere gitmelerine vesile olabiliyordu bu insanların,ne yazık ki. Müdürle nühendisin bol olduğu bir fabrika camiinde aklıevvel hoca efendilerden birinin hilkat garibesi bir vaazına denk geldim bir seferinde, tesadüfen.

    "Böyle enterasan şeyler de tüm seni mi buluyor be adam;hadi buluyor diyelim,kaval dinler gibi dinle de geçsene sende diğer muhterem müminler gibi;senin nene gerek dinlediğini,okuduğunu,öğrendiğini akıl süzgecinden süzmeğe çalışıp,mantık mastarına vurmağa kalkışmak; kala kala bu işler sana mı kaldı zavallı" diye,zaman zaman da çok kızmışımdır kendime ya, neyse.

    "Şu oturduğunuz şehrin camiilerini dolaşıp kenaraına köşesine bir baktığınız oldu mu hiç?" diye başladı hocaefendi o dahiyane görüşlerinden birini açıklamaya ve şöyle devam etti: "Camiileri bir gezip bakarsanız,göreceksiniz ki,pek çoğunun ya tavanı çatlak,ya sıvası dökük,ya duvarı yarık. Bunun sebebi hikmetinin ne olduğunu hiç düşündünüz mü acaba?

    Çünkü Kur'an'da adına Ayete'l-Kürsi denen öyle ağır ve faziletli bölüm var ki,içerisinde tekrar tekrar okundukça camiinin taşları,tavanları,tahtaları dayanamıyor,şak şak olup yarılıyor da,siz vurdumduymaz gafil herifler zerre miktarı etkilenip kendiniz<e çeki düzen vermiyorsunuz bu mübarek ayetlerden,her ne hikmetse!!"


    Baktım ki,her konuda kükreyen,aslan kesilen,mürekkep yalamış,okumuş-yazmış amir-memur takımından en küçük bir itiraz belirtisi çıkmıyor.

    Müslüman gözüken hırsız müteahhit,inşaatın malzemesinden,demirinden veya çimentosundan çalmıştır da ondan.Mimar Sinan'ın bir şu kadar asırlık muhteşem camiilerinde hiç mi Ayete'l-Kürsi okunmuyor diye mırın kırın edecek oldum bulunduğum yerden,arka saflarda. Sert sert gözümün içine bakıp,göz belirtip dudak büken bir kaç kişi tarafından dışarı atılacaktım,sille tokat.

    Böyle de saçma sapan bir vaiz olurmuymuş canım diye gelebilir belki de,birilerinin aklına.O halde denk gelebilirseniz şayet, Kırıkkale Hurda San.AŞ nin çalışanlarına sorun mümkünse,böyle bir vaiz olmuş mu,olmamış mı?

    Buna benzer misallerle sözü uzatıp,zamanınızı almak istemiyorum kuşkusuz.Benim dilim yeterince dönmese de,arif olan ve de azıcık akleden bir insanın az kelamdan çok mana çıkaracağını bilirim evvel Allah.

    Sivas'tan beride doğduğumuz için babama,babamın babasına,çocuğuma,çocuğumun çocuğuna, tümümüzün alınlarına Hanefilik yazılmış iyi ki! Üç beş mil kadar ötede doğsaydık Şafii'ydik, Alevi'ydil, Caferi'ydik, Maliki'ydik, Selefi'ydik, yerine, bölgesine, ülkesine göre, söz gelimi.

    Bir ara bunu,mensubu bulunduğum ve bulunmakla doğumumdan ölümüme kadar şeref duyduğum dinim içinde düşünmedim değil Allah'ın doğrusu. Ancak, yeryüzünün her yerinden çıplak gözle rahatlıkla gözüken Kur'an-Mecid'in aydınlık ışığıyla,son Elçi'nin her yerden duyulan ve iliklere işleyen kadim sesi izale etmeye yetti de arttı bile,kavrayamadığına isyan etme hakkını kullanan şu ölümlü beynime.

    Şimdi...

    Babamdan bana miras kalan ve ne acıdır ki,avam tarafından din zannedilip en küçük kırıntısından bile taviz verilmek istenmeyen geleneksel mezhebim Hanefilik ile,araştırdığım,sevdiğim ve seçtiğim gönlümün mektebi Ehlibeyt arasında,tam sınır çizgisi üzerinde bağdaş kurmuş oturmaktayım,ömrümün yarıyı
    çoktan geçtiği şu son zamanlarımda;vücudumu tepeden tırnağa ikiye biçecek olsalar şayet,yarı tarafımsınırın bu yanına,öbür yarım öbür yana düşecek,tabiri caizse.Kalksam da,yeni emekleyen bir bebek gibi adımımı öbür tarafa azıcık atacak olsam,başımda haşa Allah kesilen "dört duvarcılar","doğrucular","hakç ılar" "çok bilmişçiler" "fıka-i naciyeciler" zümresi bitiveriyor demoklesin kılcı gibi,alim Allah.Bitiyor da,bizim hoca
    sapıttı,Alevi,şucu bucu oldu diye çır çır çığırıp,kimi morarıyor,kimi kızarıyor,kimi ter ter tepiniyor hırsından, deli gibi."Dört mezhep var sen hiç duymadın mı ulan?" diye,parmaklarını hırsla havaya kaldırıp gözüme sokacakmış gibi havada sallayan asabibir hoca efendinin,dört parmağından ayrı duran beşinci parmağını göstererek "mümkün olsa şu mereti keser atardım senin inadına!!" dediğini bilirim ben.

    Şimdi...

    Nebi'liğin tükendiği yerde,Nebi'lik bayrağının tek temsilcisi ve taşıyıcısı hakkına sahip olan Ehlibeyt mektebine soruyorum:

    Bir yanımdan bakıldığında neredeyse bir Şii gibiyim,şu son günlerimde mübalağa olmasın.Öbür yanımdan bakıldığında ise dar mı desem geniş mi,üzerime bir türlü uyduramadığım Sünni elbisesini çıkarıp atamadığım kolayca anlaşılır daha ilk bakışta.Şii'ce düşünüp,Sünni'ce uygulama yapan şaşkın biri olarak da nitelendirebilirsiniz siz beni haklı olarak.İki yanlı,iki yönlü olan,muallakta durur gibi duran ben,hiçbiri değilimde de ,bir hiç miyim acaba?

    Ben Şia'nın ikinci göbekten akrabasıyım,ya da en yakın kapı komşusuyum dersem,tarihin çöplüğünde eşine az rastlanan böye garip bir terime ad verip,bir tarafına not eder mi acaba,tarih boyunca sellere,afetlere,yağmalara, yalanlara,yangınlara yiğitçe göğüs geren,tarih kadar köklü,insan kadar şanlı Şia mektebi bunu,bilemem.

    Ya da:

    Kılıcım Hanefilik mezhebi ile ama,gönlüm seninle desem,samimiyetsiz ve tutarsız Kufe halkının İmam Hüseyin'e(as) oynadıkları kalleş bir oyunun bir benzerini tekrarlamış olur muyum,istemeden ve de bilmeden?

    En azından,ömrümün son demlerinde cenaze mi Şia mollarından herhangi biri defnetsin diye vasiyet etme yüzsüzlüğüne başvuracak olma mesela. Ali'ye rağmen Ali ile kavgaya tutuşmuş olan Zübeyr ile Talha'nın içler acısı vahim durumuna düşerim diye korkuyorum Allah korusun.Biliyorsunuz,onlardan biri tam öleceğini anladığı sırada,can havliyle Ali'nin adına Ali'nin askerlerinden birinin elini yakalayıp biat etmiş,aklanıp gitmişti aklı sıra, o büyük mahkemenin büyük hakiminin huzuruna.

    Zübeyr ile Talha'nın bahsini ederken Allah korusun dediğime alınıp kırıldınız mı yoksa azizler?Söz buraya gelmişken "Ali'yi inciten beni,beni inciten Allah'ı incitmiş olur" diyen Peygamber hadisi geldi de ister istemez burada aklıma,ondan.

    İşte böyle.

    Ekmeğini yediği yerin kılıcını salllamak zorunda kalan,bunu aşmayı becerse bile,tarih,toplum,bölge,boy,gelenek ve görenek engellerini aşamayıp duygusunu dışarı vuramayan nice Fevzi Hocalar var bu toplumda,biliyorum.

    Her şeye rağmen,yine de kabuğunu çatlatanlara,"ene"sine söz geçirenlere,putunu kırıp atmayı başaranlara benden selam olsun,selam olsun.

    FEVZİ GÜNER

    #2
    Ynt: Camii İmamının İtiraf gibi Sözleri ...!

    çok acıklı ve göz yaşartıcı bomba gibi..

    insanın duyguları gözlerinden akıyor sanki. hüzün bürümüş her bir satırı. ne içten duygularla yazıldıı belli. ben en iyisi gidip lavaboya biraz ağlayayımmm

    milletin içinde rezil olmayayım..

    "En azından,ömrümün son demlerinde cenaze mi Şia mollarından herhangi biri defnetsin diye vasiyet etme yüzsüzlüğüne başvuracak olma mesela. Ali'ye rağmen Ali ile kavgaya tutuşmuş olan Zübeyr ile Talha'nın içler acısı vahim durumuna düşerim diye korkuyorum Allah korusun.Biliyorsunuz,onlardan biri tam öleceğini anladığı sırada,can havliyle Ali'nin adına Ali'nin askerlerinden birinin elini yakalayıp biat etmiş,aklanıp gitmişti aklı sıra, o büyük mahkemenin büyük hakiminin huzuruna."


    ben de cenazemi kim gömecek diye düşünür dururum..

    Yorum


      #3
      Ynt: Camii İmamının İtiraf gibi Sözleri ...!

      maşallah Mufazzal kardeşim maşallah. :al.razı olsun kardeşim. tek kelimeyle müthiş. inanın okurken kendimi okuyorum sandım.bu kadarmı benzer bu kadarmı?
      En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 03.08.2020, 13:47.

      Yorum


        #4
        Ynt: Camii İmamının İtiraf gibi Sözleri ...!

        Ekmeğini yediği yerin kılıcını salllamak zorunda kalan,bunu aşmayı becerse bile,tarih,toplum,bölge,boy,gelenek ve görenek engellerini aşamayıp duygusunu dışarı vuramayan nice Fevzi Hocalar var bu toplumda,biliyorum.

        Ekmeğini yediği yerin kılıcını sallamaktan vazgeçip ehlibeyti idrak eden sünniler Muhammedi İslama ulaşırlarken, ekmeğini yediği yerin kılıcını sallamaya hevesli şiilerde Muhammedi İslamdan uzaklaşmaktadırlar. Türkiyede gayesini namüdrik türk milliyetçisi, vatan millet sakaryacı şiileri kastediyorum.
        Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
        Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

        Yorum


          #5
          Ynt: Camii İmamının İtiraf gibi Sözleri ...!

          Şia mezhebi uyduruk bir mezhep değildir ki temiz vicdanlarda yankı bulmasın, menfaatçi bir sun'i mezhep değildir ki işine yaramamış hiç bir çalışmada bulunmamış diye, pişman olmuşlara ama elinden bir şey gelmemişlere tevbe kapısını kapatsın..

          hakikati gören kabul eden, geceleri göz yaşlarıyla Rabbine yalvararak kendine bunu itiraf eden insanlar umarız ki Rabbleri katında bağışlanacaklardır.

          İmamların durumlarını bilirim. Başlarında sürekli müfettişler hazır durur günde beş kez onları teftiş ederler en ufak bir kafalarına geleneklerine bildiklerine uymayan davranış görseler hemen yukarıya teftiş ederler.. Sözde tabi olmakla övündükleri imamlarının gerçekte kendilerine tabi olduklarını hiç de görmek istemezler..

          Hakikati görmüş ve Ehlibeyt mektebini tanımış bir cami hocasının şiaya göre namaz kıldırması imkansız gibidir. Vaazlarında hutbelerinde sohbetlerinde de bu hakikat güneşinin ne kadarını açıklayabilir ki.. 5 vakit namazını camide kıldırmak zorunda olan bu hocalar bu kıldırdığım namaz olmadı deyip evde yeniden mi kılacaklardır? burası taklit mercilerimizin ilimleri içindedir. ancak bize göre bu caiz bile olsa insanın inandığı gibi yaşamadığında inancını koruyabilmesi çok zor da olsa, bu hayatın zilletinden hiç de rahat mutlu olabilecek değildir. Rabbim kolaylık versin..

          Yıllar yılı camide hocalık yapan bir imam, imam olarak tanınan bir imam yıllar yılı cenazeleri sünni inanç ve amel içinde kıldıran bir imam, kendi cenazesi için inandığı Ehlibeyt mektebine göre defnedilmesini istemesi, ancak bunun mümkün olmayacağından korkması çok doğal. Fevzi Hoca burada bu korkusunu Ali a.s.'a karşı savaşan ve bunu haksız olduğunu bile bile yapan birinin son andaki hazin ibret dolu davranışına benzetiyor. Rabbim o duruma düşürmez umarım Ehlibeyt dostlarını. Bulunduğu ortamda takiyye yaparak şiaya hizmet eden nice memurları yaptıklarına karşılık olarak Ehlibeyt mektebinin saf sahih inanç ve amelleri ile namazı kılınır ve Allah'ın sevdiği Aliyyen veliyyullah diyen Ali şialarınca dualarla uğurlanır. Ehlibeytin şefaatine emanet edilir umarız..

          Rabbimizin adaletinden lutfuna sığınmıyor muyuz hepimiz?..

          Yorum

          YUKARI ÇIK
          Çalışıyor...
          X