Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

    Kerbela aşıkları asla ölmez! tıpkı şehidler gibi. çünkü onlar kendilerini Kerbela aşkı yaşadıkça yaşatacak eserlerle sonsuza taşırlar.. Tıpkı şairimiz Fuzuli gibi. Bir Kerbela aşığı Ehlibeyt yolcusu Fuzuli şiirlerinden alıntılar yaptığımız bu kitabında aşk dolu inci kelimeler dizmiş.. Sanki bu aşk sadece bu incilerle ifade edilebilir dercesine... Aralarda açıklamalar yapmış. Duyguya bakıyorsunuz ki şiirde mi zirveye çıkmış nesirde mi bilemiyorsunuz.. Her yer buram buram duygu ve mazlumiyet kokuyor:

    Aşk yolunda can vermek ey gönüldeğildir ar
    Himmetin varsa eğer can ver dileğine var.
    Mutluluk salmiş sevgi pazarına inciyi,
    Onu satın alamaz canını sunmayanlar!

    O Hürr ibni Riyahi ne güzel hürdür.
    Birçok süngüler vurulduğunda o ne sabırlıdır.


    (s. 377)

    Ne bahtlıdır onlar ki, erdiler şehadete,
    İkbal ululuğiyle halkta da yüceldiler.
    Dünya malı yerine seçtiler Ahiret'i,
    Feyiz semeresiyle yücelere erdiler.


    (s. 378)

    Ben'im kılıç sahibi, gürz kement sahibi ben,
    Hasan oğlu Zübeyr'im.. Saldırcı ezelden,
    Resul hanedanının kulu kölesi ben'im
    Fatma Betül gözünün nuru kölesindenim.
    Fatma Betül gözünün nuru kölesindenim.
    Eğer Kafdağı ile karşı karşıya dursam,
    Karşımda aciz kalır Kafdağı da tastamam!

    ...

    Dünya tahtının sevincine itibar mı edilir?
    Onun hüküm yıldızında batış ihtimali var,
    Hoş şudur ki, Resul soyunun saadet göğünde doğlmalı,
    O soy güneşinin şereli bir yıldızı olmalı.


    (s. 380)

    Ben merhamet bahçesi, lutuf bahçesindeyim,
    Sapıklık sahrasının dikeninden haber vermeyin bana.
    Rahmet nurundan aydınlanmıştır saadet çıram,
    Pişmanlık ateşinin dumanından haber vermeyin bana.


    (s. 381)

    Dünyada her saadet zeval bulur mutlaka,
    Zeval yoktur Resul'ün soyu mutluluğunda!

    Düşman kılıcı fermandır, ecel haberi bildirir,
    Durmadan gelmektedir hicranı tedbir etmeye
    Açtı beden köküne bela okları pencereler,
    Can çıkıp cananın yanağına baksın, diye..


    (s. 383)

    Allah'a hamdolsun ki,
    Can akçesini saçtım aşkının yolunda ben,
    Dergahının önünde
    İtibar kazandım sana can vererekten!

    ...

    Demeyin ki,
    Düşman kılıcından şehide feyz erişmez.
    Düşman kılıc suyu Cennet'in saf ve serin suyu...
    Sen sanma kolay şeydir alçak hançerinin suyu,
    O su, ahbap gönlünün ateşini giderir.


    (s. 384)

    O mutlu kimseler yaşasınlar ki,
    Canının yoluna canlar saçtılar.
    Yalancı dünyaya meyletmeyerek,
    Beka devletini gibip seçtiler!

    Dünyayı terkeyleyen ölümden tasa duymaz,
    Yaşamaktan el çeken dertsize o zor gelir.
    Beka ülkesinde seyreden aşıklara,
    Bu sıkıntılı zaman
    Zindandır, dünya evi onlara darlık verir.


    (s. 385)

    Bu bela arsasında o yaya yiğit ben'im
    Ki saldırsam düşmanın azgın fili de korkar.
    Din şahı üzengisine yüz sürmüş piyadeyim,
    Ne çıkar, oyunumla mağlup olsa hiylekar.

    ...

    Canımı ben Kerbela'ya feda kıldım dönmem ben,
    Teslim ehliyim, Kerbela belasından dönemem.
    Dava baş vermektir aşk alanı içinde bana,
    Başım gitse, bu davadan hiç bir zaman dönemem!


    (s. 386)

    Gerçi zulüm kılıcı cahirde acı olur,
    Hakkın kılıcı fakat
    Zahirde ve batında kanlar içici olur.

    Herkesin maksudunu elde etmesi çağıdır,
    Herkesin dileğine kavuşması çağıdır.


    (s. 388)

    Alçak Felek her lahza koparır bir taze gül,
    Hasretler çekip feryat eder biçare bülbül.


    (s. 389)

    Ne hoştur o saat ki, yar yolunda verile can,
    Aşık vefa gösterip yarine ola kurban.

    ..

    Ne güzel arif ki, dünya ülkesinin serancamını bildi,
    Hayatından bir fayda bulamayıp ecel kadehini içti.


    (s. 390-391)

    Renkli yayı eline alınca, gül yanağın
    Ok yaralariyle lale rengini alır.
    Parçalansa göğüsler lale gibi ne ola?
    Gökkuşağı bahar mevsimine nişan olur.

    ...

    Her dem bela yelini dalgalandırır Felek,
    Her dem bir fidan boyu ayaktan düşürerek!

    ...

    Öyle bir cenk yaptı ki, devirleirn dönüşü,
    Dünyada görmemişti onun gibi döğüşü.


    (s. 392)

    Rahmet olsun ona ki, can verdi aşk yolunda
    Kalmadı gerilere bahane endişesi.
    Düşmanların zulmünden korkarak, çekinerek,
    Dost rızasını kazanmakta hiç kusur göstermedi.

    (s. 393)

    Gün geçtikçe arttı sıcaklığı kavganın,
    Kan çıktı gök yüzüne çölünden Kerbela'nın.

    Bu kesindir ki yakın dergahının dostları,
    Hoşnutluk bahçesinin kasrında gezer olur,
    Bu gerçektir ki, inatçı sultanın tabi'leri,
    Cehennem'in mihnetli zindanında oturur.


    (s. 394)

    İrfan ehlinde olsa görücü idrak gözü,
    Her işin semeresi ve faydası bilinir.
    Deme Haman haşmetle, Harun fakr ile göçtü,
    Şimdi gör ki, makbul olan ve olmayan kimdir!


    (s. 395)

    Ordunun tozu oldu kapkara bulut gökte,
    Ona yıldırm ve yağmur oldu kılıç, ok hem de,
    O nefir haykırışı Felek'te yankılandı.
    Ay'ın yüzü kanların nemleriyle donandı.
    Ten sarayı yaradan açılmış delik buldu.
    Nice canlar bedenden veda edip sıyrıldı.

    ...

    Ne hoş cenk meydanında, oan ta yükseklerden,
    Yakın Feth'in müjdesi gelir ölüm zamanı
    İhsan sofraslarından herkese hak verildi.
    Ya Gazi oldu, ya da şehitlikten pay aldı.

    Devran sarrafı şehitliğin feyizli dizine,
    Her lahza tane tane dizer şah incileri.
    Yanağına takarak o incileri sonra,
    Artar zalim zamanın gelinlik güzelliği.


    (s. 396-397)

    Cihan halkı bu olanları yad etsinler,
    Hem beğenerek ruhlarını şad etsinler,
    Can parasını sarfetmekten maksadım şu ki:
    Beni de onların sayısına dahil etsinler.

    ...

    Ben'im Habib Müzahir, Âl-i Resul'ün dostu
    Betul'ün kocasının soyuna imanlı kul.
    İstierim akan kanım saçılsın Hüseyn'e,
    Benim için ne mutlu hizmetim olsa kabul.


    (s. 398)

    Nesrine lale rengi verip göz kanlarından,
    Sevinç süsü arttırdı o Cennetin bağında.
    Kafur rengi ipliğe çekip tane tane inci.
    Birbirine sardırdı huriler yanağında.

    Şehidin pak tenini örtmeğe yeter kan perdesi.
    Ne olur gömülürse kefeninden ayrı o?..
    Bir şafaklı güneştir şehidin kanlı başı,
    Yerde savrulsa, nola, bedeninden ayrı o!

    Okuna kalkan tutmam belanın, geçtim candan,
    Ben denize batmışım,
    Ne korkum var yağmurdan, gökyüzünden yağanlardan?..


    (s. 399-400)

    Yorum


      #17
      Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

      Allah razı olsun ..Fuzuli Ehlibeyt aşıklarının değerini bilmemizi nasip eylesin bizlere

      Yorum


        #18
        Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

        ..."Amin" diyor ve devam ediyoruz...

        O Faris benim, hançer geçirici Türküm ben,
        Behram'a kılıcımdır traşla ayna tutan.
        Resul Hanedanına hizmetin bana yeter,
        Yeter kudret payesi, yeter o şeref, o şan!
        Mutluluk yoldaşımdır, ömür boyu tutmuşum,
        Ali oğlu Hüseyin hizmetini her zaman!

        (s. 402)

        Dünyanın arasına gelip de gitmeyen kim?
        Ömrünün sarayını zaman, viran etmeyen kim?

        ...

        Ateşten bir gürreydi toprağın her tarafı,
        Feleklerin yıldızı kızıl ateş mankal.
        Serap denizi her an dalgalanır, dururdu,
        Susuzlar suya hsret çeker, ağızlar kururdu.
        Cenk alanı olmuştu fitnenin ateş yeri,
        Işınlar kılıç olmuş, kıvılcım ok denizi!
        Güneş dünyaya sanki ateşini vermişti,
        Aleme gölgelerden ümitsizlik ermişti.


        (s. 405)

        Ey felek nedir böyle
        Şeriri aziz etmek, hor etmek şerefliyi?
        Muhalife ün vermek,
        Topraklara geçirmek sözü doğru kişiyi?
        Yalan sabahı gerçek sabahtan öne geçirmek neden?
        Velilik soyunu zulüm eliyle hep perişan etmek niçin?
        Nedendir Yezid'i toplum denizinde mutluluğa boğmak,
        Hüseyin'i susuz bırakıp
        Sözünde durmayanların zulmüyle ağlatmak?


        (s. 406)

        Ey Haşimi bahçesinde nazla büyüyen fidan,
        Nazenin vücudunu bela ile dertleme,
        Bela sebebiyledir Hakk'a anaşmak feyzi,
        Belaya asi olup o kadri kötü etme!

        Dostlar, Hakk'a yakınlık yurduna doğru gittiler,
        Hiç vakit geçirmeden onlara yetişmek gerek.
        Dostların sebatını kıskanma kılıcına sabretmek olmaz,
        Düşman kılıciyle
        Kıskançlık kılıcını hemen kaldırmak gerek!


        (s. 407)

        Ne yazık, ne acı ki, kemal göğü güneşi
        Felek'in cefasından
        Şeref yüceliğinden gördü sadece zeval,
        Güzel bakışlarından cihan sevinçli iken,
        Ecelin bağrdağından
        Yudum yudum içti ve cihanı sardı melal..

        (s. 408)


        Ben Akiyl'inoğluyum,
        Hüseyin'in en aciz, en hakir bir kölesi,
        Bana hor bakma öyle, ey muhalif kimse sen.
        Fani dünya sevinci benim muradım değil,
        İnsanların ve cinlerin Efendisinin
        Evlatlarından gelen sevigiyi isterim ben!

        ...

        Felek zulümleri açığa vurdu,
        Zamane, muhalif dönerek durdu.
        Cefa edenleri kıldı sevinçli,
        Vefa'nın ehlini ağlattı, yordu.


        (s. 409)


        Allah'a hamdolsun ki, gam, mihnet demi geçti,
        Şehadet şerbetini içmeye geldi nevbet!
        Din yolunda ölmekti gönlümün saadeti,
        Zaman acıyarak bahşetti o saadeti!


        (s. 410)

        Ne yazık ki birer birer hepsi gurup ettiler,
        O vefa göklerinin yıldızı bütün soldu.
        İkbal güllüklerinin taze gül fidanları,
        Kırılıp yeşil başı cefa dikenli oldu.


        (s. 411)

        Emel Kasrını devran, ah ki, viran eyledi,
        Ümit ehlini mahrumluk tuzağında esir eyledi.
        Hazanın zalim yeli namus bahçesinin gülünü,
        Afet gösterip açılmaktan pişman eyledi.
        İslamın kitabının cildiğini yırttı zaman,
        Dünya arsasında yapraklarını darmadağın eyledi.


        (s. 414)

        Hasan'ın ayrılığı derdine deva sensin,
        Senin sevgine karşı gönlüm rıza gösterme.
        Düşman zulmünü gören cenk meydanına girer,
        Benim bu sevgim sana tek zulmü reva görmez!

        ...

        Ey temiz evlat sana vasiyetim şudur ki,
        Can nakdini saçarak saadete eresin.
        Ömrün tadı kılmasın Hak'tan hiç gafil seni,
        Sen kendi şehitlik ikbalinde bilesin.


        (s. 415)

        Bir gülü bağlamıştı bir serviye zamane,
        Fakat servi razı olmadı gülle birliğine.
        Ayrılık ara yere saldı ateşli hicran,
        Servinin hasretini güle tattırdı her an.
        Felek her tel ipliğe iki inci dizmişti,
        Değişiklik olu da ipliğini kesmişti.
        İncileri uzak düşürdü birbirindne,
        Kaza sanki memurdu bu emre ebediyyen.


        (s. 416)

        Ben'im o:
        Hasan oğlu Kasım'ın doğruluk çimenliği gülü,
        Can incimi edeyim
        Hüseyin'in ayağının toprağına adak ben!
        Vefa bucağında muki, Hak yolunda konuğum,
        Hasan'ın emrine esir, Hüseyin'in rızasını isteyen!


        (s. 417)

        O Hayder-i Kerrar'ın budur inci, gevheri,
        Bir savaş isteyerek kılcını çekince,
        O kıskanç hançerini taşa, mermere çalar,
        Güneş şimşeği gibi parıl parıl edince.
        Boşlukta hızla uçan oklarının şehbazı,
        Kanat açıp avını tutmaya meyleylese,
        Ona bir an kavuşma hevesi tutturarak
        Ruh kuşu geri dönüp kapılır bu hevese!


        (s. 418)

        Ey ikbal atının üzengisi din zirvesinin hilali olan sen,
        Bineğinin nal süsü
        Yakin erbabının mihrabıdır!
        Şeriate uymaktır fermanına bağlanmak.
        Ey Mü'minlerin emiri,
        Seni bilmek, anlamak, imanın da aslıdır!

        ...

        Ey alçal felek,
        Zevk sevinç gelininin o güzel yanağına,
        Durmadan fena perdesi çekmek nedir?
        Bir içim su vermeden susuz ciğerler üstüne,
        Zulüm hançeri ve cefa kılıcı çekmek nedir?

        Nedir ey zalim felek, yari yardan ayırmak,
        Murad ehlini bela tuzağına esir eylemek?
        Eğer sana lazımsa her seveni sevdiğinden ayırmak,
        Zahmet çekip ne lazım bibiriyle tanıştırmak?


        (s. 420-421)

        Rahmet olsun ehl-i dillere ki, bilerek
        Rağbeti bu geçici dünyadan götürdüler.
        Merçe bel bağlayarak muhabbetin yolunda
        Ne dava ettilerse yerine getirdiler.


        "insan, gerçekten hüsran içindedir, ziyandadır" asr 2


        (s. 422)

        İnsan yaradılışı rahat ister, ibadet baştanbaşa mihnettir,
        Rahatı terkedenler, mihneti isteyenler daima mümtaz olur.
        Bu sebeple kafirlik kolaydır, İslamlık zor,
        Dünyada dinsizler çok, tevhitçiler az olur!


        (s. 423)

        Mümkün değildir ki, dünyada Hak ehli,
        Batıla inanç duyanlara mağlub olsun.
        Hak ehli öldürüse de, eğer öldürülse de
        Zaferi yoldaş eder ona akıl olu.
        Öldürmekten kaçınan, ondan ikrah eyleyen,
        O kimsedir ki, isteidği şehitlik değildir onun.


        (s. 424)

        Canan yoluda
        Can parasını harcayan görüş sahibi.
        Aşk meydanında,
        Aşıkların safında onlara serdar olur.
        Dilek menzilinin yolunu kapar ilgi bağı,
        Bağlılıkları terk rütmesi,
        En güzel ahlak olur.

        (s. 425)

        Yorum


          #19
          Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

          Artık yaklaştıkça İmam'ın a.s. şehadet anı, heyecanlar gam ve kederler zirveye taşınmaktadır. Tarih kulak kesmiş susmuştur. tüm saatler o katliam anına kurulmuşçasına bekler... bizimse bu yalın sözlerimiz Şair Fuzulininkileri bekleyen gönüllerimize sadece bir giriş şeklindedir. Şimdi Fuzuli'den dinlemenin vaktidir şiiri:

          Topluluk işlerinin tuzağına tutulan,
          Cennet güllüklerini seyre zaman bulamaz.
          Dünya zevkleri ile boş vakitler geçiren,
          Saadet makamında şerefli yer alamaz.

          Kerbela'dan almışlar makam yüceliğini,
          Zulüm ehli zillette, izzette vefa yari!
          Düşün hele yücelik damının merdiveni
          Mübarek Kerbela'nnın kumunun dalgaları!

          Her yıl cihanın halkı bir yere toplanarak
          Söylerler Kerbela'nın macera haberinden
          Hiç bir zaman bitmeyen ne tükenmez kıssadır,
          Aciz kaldı şerhinde ondan her haber veren!

          (s. 426)

          Can, rahmet bahçesini ister temaşa etmek,
          Gönül Cennet bezminden safayı arzu eyler.
          Bağrım yandı sıcağın artan şimşeklerinden,
          Ravzanın sebilinden bir parça şerbet diler.


          (s. 427)

          Benim Düldül'e binen Ali'nin can cevheri,
          Kanber'in sultanının Zülfikar sahibinin
          Benim şeref göğünün en şerefli yıldızı,
          Namlı Hayder'in oğlu Ebu Bekir, hem bilin.
          Benim, Fatma Betül'ün gözünün nuru, kulu
          O Hüseyin Ali'nin, o bahtlı serverin.
          Allah'a hamd olsun ki, benim imamım odur,
          Ben de yolunu seçtim onun ibadetinin.
          Muradım budur benim, ki rızasını alıp
          Canımın incisini ona saçayım hemin.

          (s. 428)

          Darüsselam (cennetin) yollarını seçerek
          Hayatla olan ilgi bağını kesip durdu.
          Meyledip Beka yurdu bahçesinin göğüne,
          Bu sıkıcı dünyadan ruh kuşunu uçurdu.

          ...

          Cefa ocağının ben incisi, cevheriyim,
          Aliyy-i Murtaza'nın oğu Osman'ım!
          Bütün dünya halkının baştayıcım, fakat
          Kerbela şahının yolunun tozudur şu canım.


          (s. 429)

          Her şehide gösterip Cennet'teki yerini
          O yeri dileyerek gönlünden gitti karar.
          İsmet ağaçlarını Cennette dikmek için
          Zamanın toprağından bir bir kopardı rüzgar!

          ...

          Ey yakınlık bahçesi fezası ebedi cennet olan
          Sensin din ve devletin padişahı! İmamsın İns ü Cin'e
          Hizmetinde bulunmak kurtuluş kapılarının kandili,
          Sana uymak, Cennet kapılarının anahtarı.


          (s. 430)

          Ferhad kazması ile dağları delmek ister,
          Kazmayla dağ taşının tükenmesi kolay mı?
          Sinek ve karınca ordusunu,
          Mümkün mü ortadan kaldırmak?..
          Diyelim ki, ejderha dem vurdu. Anka da kanat açtı.

          (s. 432)

          Fırsat bulup girenler Kerbela meydanına
          Ukba ferahlığiyle değişti dünya alemini!
          Kim ki, şehitlik şerbetini içip gaib oldu,
          Gayb alemini devran eyledi şehitlik alemini!

          ...

          Tanrı yakınlığında sürur bezmi kuruldu.
          Bilgi, şenlik camını nevbet ile içtiler.
          Devran eli şehadet ipliğine güç verdi,
          Dizildi o ipliğe inciler birer birer.


          (s. 433)

          Benim o serdar Abbas, düşmanı yakan yıkan
          Mustafa'ya uyan ben!
          Müminlerin emiri Haydar'ın sevgilisi,
          Eğer denize düşse ateş saçan kılıcımın gölgesi.
          Işığından her kater birer kıvılcım olur.
          Azmimin sancağı da
          Kandilinden ışıklar saçsa eğer toprağa,
          Işığından toprakta her zerre bir yıldız olur.


          (s. 434)

          Beni, el ve baldır kelimesi alıkoyamaz sabırdan,
          Dalsız, yemişsiz demde hurmalar eğilir mi?
          Bela meydanı eriyim, korkum yok uzvumun kesilmesinden,
          Himmet kanadiyledir kudret tepelerinde uçmalar!

          ...

          Vuslat çırası,
          Ayrılık ateşini daha çok alevlendirir.
          Susuzluğun yanışı,
          Duru suyun zevkini daha da fazlalatır.


          (s. 436)

          Gitti yasemin servim, o sevgili yaprağım,
          Kalp dinlendirenimdi,
          Benim gam yoldaşımdı, gönül süsleryenimdi.


          (s. 437)

          Arttı zulmün ey felek, haddi aştın, insaf et,
          Yeter kötüleri yücelttiğin, iyilere kolaylık et.


          (s. 438)

          Vah ki, o gül yanaklı cenge doğru ayrıldı,
          Şehri sahrayı bana gönlüm gibi dar kıldı.

          ...

          İleriye atılan şimşeğinin kartalı tanyelinden aldı karar,
          Feleği de şaşırttı o yürüyüş, o hızlar.
          Atı sürdü toprakta, nalın ince muh sesi,
          Gezici yıldızları gösterdi duran yıldızlar.
          Salvet güzelliğine aferinler yağdırıp,
          Felek saçtı tabakla inci inci yaldızlar.

          (s. 439)

          Ben'im, iki dünya şehzadesi, ben,
          Ki sıfatlarıma akıl hayrandır.
          Makamım kadrini anlatabilmek,
          İmkan sınırının dışında kalır.
          Doğuş çerağının nurlar vereni,
          İki dünya ay'ı Şah-ı Merdan'dır.
          Yüce atam benim Muhammed Mürsel,
          Varlığımın aslı Ali Umrandır.


          (s. 440)

          İnce gömlekten bile incinen nazik beden,
          Savaş yerinde nasıl demirden zırhı çeksin?
          İhsan, şefkat nimeti ile beslenen nazlı,
          Nasıl çeksin o zalim kimselerden zulüm, kin?

          (s. 441)

          Ayrılık girdabına düştüm, tanyeli acı,
          Anlat halimi benim, yarimi getir bana.
          Ecel celladı beni azmetti öldürmeğe,
          Yüce Tanrı için sen,
          Bildir yaralı gönlün halini o canana.
          Cismimde canım varken dileğim şudur benim,
          Yüzünün ışığından
          Kan yağdıran gözümü sen nurlandır daima!


          (s. 442)

          Peygamberlik bağının o ay yüzlü gülünü,
          Ölümün bulutları gizledi, ah ne yazık!
          İkbal bahçelerinin gül dalını şu rüzgar,
          Hazan değişimiyle çiğnedi, ah ne yazık!


          (s. 443)

          Ne yazık,
          Fanilik şarabını bela bezminde içti.
          Candan, cihandan göçtü muradını almadan!
          Ömür güllüğü hazan gördü bahar görmeden,
          Gurup etti ay yüzü bir dolunay olmadan!


          (s. 444)

          Belaya sabretmeyip her kim ki, sızlanırsa
          Bağışlama, ataya hiç de layık değildir!
          Küfür sahiplerinin musibetlerinden bilinir ki:
          Rahmete bela değil, ancak sabır vesiledir.


          (s. 445)

          Çok aşırı gamlara,
          Çok aşırı feryatla, aşırı ah şahittir,
          Gözyaşının çokluu gönül acısı miktarıncadır.
          Yabancı gazalarla
          Ölçülüp bilinir mi Ehl-i Beyt'in gazası?
          Çünkü herkesin gazasının büyüklüğü,
          Katledilenlerin miktarıncadır.

          (s. 446)

          (...Bölyece onun şehit olması ile yetmiş iki kişinin şehit olması tamamlanmıştı. Hasta olan Zeynel Abidin'de başka sağlar arasında Hz. Hüseyin'e yardımcı kimse kalmamıştı.
          Hz. Hüseyin kendi yalnızlığını görünce ciğerler yakan bir:
          -Ahhh... çekti. Şu anlamda bir şiir okudu

          Ne yazık, şu zaman evinde bir yar kalmadı,
          Ne gam yoldaşı, ne dost, bir vefadar kalmadı.
          Bela tuzağından ancak vefa ehli kurtuldu.
          Benden başka inleyen, bir ağlayan kalmadı.


          (s. 446-447)

          Yorum


            #20
            Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

            ...Bundan sonra Hz. Hüseyin, Zeynel Abidin'i önüne aldı. Ona dede ve atalarından yadigar kalan emanetleri teslim etti. Bunlar, Kelamullah, Fatıma'nın Mushaf'ı, Cifr-i Ebyaz, Cifr-i Cami, Kıyamet ilmi ve baki ilimlerdi ki, bunları İmamlardan başkasının zabtı mümkün değidir. Bunları ona teslim edip onu Vacibul-Vücud Hazretlerine teslim ve emanet etti:

            Aktı safa suyu bir bağdan bir bağa
            Nur intikal etti çerağdan çerağa!


            (s. 447)

            Babam, Allah tarafından halk içinden seçilmiş ve arınmış,
            Annem de öyle ve ben. o iki seçkinin oğluyum.
            Bir gümüş ki, altından yaratılmış
            Ben, iki altının oğlu olan o gümüşüm.
            Fatımatü'z-Zehra benim annem; babam da,
            Resullerin varisi, insin ve cinnin imamı..
            Halk içinde benim ceddeim gibi kimin ceddi var?
            Yahut benim büyüğüm gibi kimin büyüğü var? İşte ben,
            Şan göklerde bayrak gibi dalgalanan o iki kişinin oğluuyum,
            Altın içinde altın içinde altınım,
            Gümüş içinde gümüş içinde dümüşüm...

            ...


            O benim ki,
            Halis, temzi atamdır peygamberler çerağı,
            O himmet tepsinin güneşi,
            Istıfa (arınma) bağının da servisi!..
            O benim ki,
            Vücudum içincisinin madenidir Ali hem,
            O ki, hakikat erbabının şahı, evliyanın kandili!
            O benim ki,
            Yaradılış nurumun çerağıdır Fatıma
            Haya evinin nuru, saygı evi incisi!
            Adalet güllüğünün,
            İsmet bahçelerinin fidanıyım ben...
            Ey fesatçı kimseler,
            Nedir bana bu cevir, bu kadar cefa?
            Sitem taşları atıp yaprağımı döktünüz,
            Gurbette bıraktınız yemişsiz, yapraksız, yalnız beni..
            Şimdi de beni,
            Öldürmek dileğiyle azgınlık edersiniz!
            Böyle birinsan nası öldürülür?
            Hangi mezhepte benim katledilmem reva görülür?


            (s. 450)

            Öyle ki, çelik ile taştan ateş çıktığı gibi
            Kılıcı akıtırdı,
            Düşmanın bağrından kıpkızıl kanı
            Her tarafa düşman kanından seller akıtırdı,
            Seller üzerinde başlardan kabarcıklar yüzerdi.
            Kılıcının özünde yokluk tufanının dalgaları gizli,
            Mızrağının gölgesinde
            Azap halinin de manaları gizli.
            Atının cilvesinde göz nurunun hızı var,
            Rüya sultanının hamlesi,
            Koşma hızında aşikar!
            Şenlik rüzgarlarından
            Atı sanki bir dağdı!
            Kılıcı parlak şimşek!
            Güneş kılıcına kurban,
            Atına feda Felek.

            (s. 454)

            Gel ey sevgili oğlum.
            Vücudumla bu anda vedalaşmakta canım,
            Ayrılık belasından
            Kanlar döker şu ağlayan gözlerim!
            Benim halim zor değil, çünkü Hakk'a yakınlık buldum.
            Dünya gamı elinden,
            Kurtuluyor yakam.
            Senin için ağlarım ki,
            Zalim düşmanın zulmü hem zorlaştırır halini
            Hem de yakar gönülden benim hicranım seni!

            ...

            Belaya sabredelim, cevre şükür edelim,
            Bu tutum Yüce Rabbe varmanın tek yoludur!
            Bütün halka vaciptir belaya saygı duymak,
            Resul Ehl-i Beyt'inin o en yakını olur.

            (s. 455)

            Cebrail'in kanadıdır ismet evinin duvarı,
            Orada oturana.
            Şeytanın şerrinden zarar gelmez bir zaman.
            Ehl-i Beyt'in harimi Nuh gemisine benzer,
            Onun içinde olan korkar mı hiç Tufandan?..


            (s. 456)

            Böylece Kerbela Sultanı Hz. Hüseyin'in vasiyeti tamam olunca meydana çıktı:

            Geldi o dem ki, gamlı gönlümü şad edeyim,
            Ruh kuşumu pusulu tenden azat edeyim!
            Geldi o dem ki, mihnet evimi yakıp yıktı,
            Kudsi yurdda ebedi ev kurmaya gideyim!
            Geldi o dem ki, Rabbe anlatayım halimi,
            Islak göz, gamlı gönül ile feryad edeyim.


            (s. 457)

            Hayat kandiline
            Ecel sabahı verdi ıstırap,
            Varlık mülküne saldı yokluk bir başkalaşma,
            Hazan fırtınaları
            Ömrüm gül bahçesini darmadağın eyledi.
            Zamanın eli,
            Umudun ipliğini büküp buruşturdu.

            ...

            Resul evladının kanını dökmek o kadar kolay değil,
            Şu sebepten ki, bu kan, her kana benzer bir kan değil.


            (s. 459)

            Yorum


              #21
              Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

              Bir dükkandır zaman yaygısı, her amelde
              Sevap işe göredir, ücret hünere göre.
              Zaman toprağı ise
              Öyle bir tarladır ki, ekim işinde ürün,
              Hayrolur hayredene, şer olur şer ehline!

              (s. 462)

              Ey rüzgar ayaklı at, billah nerde binicin?
              Sen nasıl o serdardan ayrılığı uz gördün?.
              Sana emanet olan o inciyi ne ettin?
              Neereye saldın onu?
              Niçin gelmez? Bekelmek haddi aştı bübütün!..
              Ey özengi! Ayağnın öpüşünden uzaksın,
              Neden ağlamıyorsun?
              Ne katı gönlüllüsün!..
              Ey dizgin, ayrı düştün elinin öpüşünden
              Nola topra düşüp hor oldunsa sen bugün!

              (s. 464)

              Ya Rab, bu ne fitnedir, açığa vurdu cihan,
              Ya Rab, bu ne zulümdür, ortaya koydu zaman,

              Ya Rab, kaza bu işte kızgınlıkla yanmaz mı?
              Ya Rab, Felek bu işten kızarıp utanmaz mı?

              Dehrin mihnet attıran güllüğünde su, hava,
              Madem ki Hüseyin'e vermedi şifa, deva,

              Akmasın, şu yerlerin dibine geçsin sular,
              Rahatlık beşiğinde hava tutmasın karar!

              Çünkü dünya yüzünde rahat etmedi bir an,
              O Şah Hüseyin Ali, o dinde ulu sultan!

              Faniliğin yeline uğramalı bu yerler,
              Varlığın aynasına yokluk toz saçsın yer yer!

              Ey gönül bu dünyanın hükmüne inançlar ne?
              Ey göz ihtişamına zamanın itibar ne?

              Olsaydı bu devranın huyunda eğer sebat,
              Al-i Resul'le andı, sağlam ederdi kat kat!

              Devranın tıynetinde eğer olsaydı vefa
              Âl-i Resul'e hizmet eder verirdi sada!

              Düşmanın isteğiyle kılıç ok deprenince,
              Şehit şahında açtı yaralar nice nice!

              Hızlı uçan ok açmış öldürmek için ağız,
              Keskin kılıç dil açmış hasretler için yalnız.

              Ya Rab, kılıç çıkmasın hapsolan kılıfından,
              Ya Rab, ne yerde olsa ok yere batsın her an!

              (s. 466)

              Bela gökten inerken konmaya yer bulmazdı,
              Olmasaydı dünyanın arasında Kerbela!
              Bir mübarek yer yoktur Kerbela'dan başka ki
              Her zerresi içine
              Karışmış olabilsin terkibinde bu bela!

              ...

              Muharremdir, ey gönül,
              Haykır sen, feryada gel, ah eyle, figan eyle.
              Yas tut, başa toprak at, yakanı yırt, kan eyle'
              El çek yeme,içmeden Muharrem ayında sen,
              Durmadan mazlumları an, yaş dök gözlerinden!
              Göklere ateş saçan ahlarından şimşek çak,
              Aykırı dönmekten onu pişman et, temelinden yak!


              (s. 468-469)

              Her kim ne kadar evlat, mülk ve mal haşmeti
              Aziz olursa da, hepsine galiptir ruh lezzeti.
              Çünkü can önce gelir, bu her şeyden iyi bilinir:
              Candan ayrılma derdi en büyük musibetteri!

              ...

              Mahşer günü Hak feyzi,
              Zalim hançeri altında şehit olan kişiye.
              Can verme sevabının
              Eserlerini bir bir gösterdikçe sunarak,
              Duyduğu yüce bir zevk
              Bırakmaz o şehidin ruhunda başka hasret:
              İster, dünyaya dönüp o zevki tekrar tatmak!

              ....

              Hangi gafilin gözü bu yastan yaş değilse
              Onun ömür fidanı mutlak yemişsiz daldır.
              Hangi göz dökmemişse bu acıda gözyaşı
              İyi nazar sahibi, makbul yaratılışlı değildir.


              (s. 470-471)

              Yüce Tanrı'nın izzet yurdunun hareminden,
              Eğer ki, kerametler doğsa olur mu şaşmak?
              Yüce Hak dergahına yakınlık bulanlardan,
              Keramet ve mucize bir zaman olmaz ırak!


              (s. 473)

              Peygamberlik otağı kadınları şüphesiz,
              Kerim kefaletinde Tanrı'nın saklı olur.
              İffetli örtüsüne sataşma ihtimali mümkün müdür ki,
              Nebi yakınlığının onlar mahreminde oturur.


              (s. 474)

              Cinni kadınlar, Haşimi kadınlar arasında mes'ud olurlar,
              O Haşimi kadınlar ki, zatı pak Mustafa Ahmed'in kızlarıdırlar.

              ...

              Resul, onun zülfünü okşadı, şimşekler parladı yanaklarından,
              Ana ve babası Kureyş'in en ulusu,
              Ceddi de cedlerin en hayırlısı olandan.

              (s. 476)

              Gözbebeği okuna nişangah olmak için
              Başladı kabak gibi mızrağa başlar dizme!
              Allah'ın takdirinden geldi sanki şu hüküm:
              "Bunları en yüce tut, ayak altında ezme!"

              ...

              Ey Kufe haklı, meğer
              Sizin adetleriniz sadece hile imiş.
              Ey Şam ehli hileymiş usulleriniz tamam.
              Kimi çalışırsınız Resul soyunu öldürmeğe,
              Kimi matem tutarak edersiniz ihtiram!


              (s. 478)

              Ehl-i Beyt'in kanını dökmek kolaydır sanma,
              Çekin ki, her damlar kan ok başı olur sana!


              (s. 479)

              Ebi Talib'in oğlu Ali oğlu Hüseyin ki,
              Şeriat binasına
              Sapasağlam istihkamdır, Hak dinine yücelik.
              Ulu büyük atası Mekkeli, ümmi Nebi;
              Onun fikir kapısı
              Yücelerin yücesi Şah Ali'dir, O melik!

              ...

              Sen ne anlarsın ki, mihnet ateşinin yakıcılığı nedir?
              Rahat koltuğunda sen mülk ve mallar onurlusun!
              Dert ehlinin halini dünyada dertli bilir,
              Sende yok dert, ey dertsiz! Özrün var, gururlusun!


              (s. 481)

              Mustafa'nın soyunda gizli değil keramet.
              Ne korku var, bakmazsa, haset ehli hiç ona.
              Hasetçinin gönlü ne kadar karadır ki,
              O soyun mucizesi,
              Yahudi'ye işler, de tesir etmez onlara!


              (s. 484)

              Girdin ey zulüm ehli bir kana ki, damlası,
              Taşa düşse, o taştan taze yakut çıkar tez.
              O yüreğin
              Taştan beterdir içi desem yeridir, çünkü,
              O kan taşa işler de o yüreğe işlemez.

              Gafil düşman sanır ki, Âl-i Mustafa kanı,
              İkbalinin bağını gülle süsleyecektir.
              Çekinmez, korku duymaz, çünkü anlamaz bilmez,
              O kanın her damlası dünya yakan şimşektir


              (s. 485)

              Güzelliğinden sanki,
              Şirin'in güzl yüüzne düştü bir parıldama.
              Gönül de Ferhat gibi ondan sevinç duymuştur!
              Dünyayı aydınlatan güneş ışığındadır
              Kızıl renk, o sulanmış laleye nur, aya nur!


              (s. 486)

              Saadetin nişanı budur ki, bir Yahudi,
              Bir gönül ehli olur, bir isyan ehli iken,
              Eşkiyalık nişanı budur ki, şaki kimse
              Hak dini bırakır gider, iman ehli iken.


              (s. 488)

              İnsanı bir sevaba kavuşturur her amel,
              Sevaba nail olmak ne kadar hoş, ne güzel!
              Nitekim bir gül daha iyi olur dikenden,
              Gül dikici daha yeğdir, diken dikenden.


              (s. 490)

              Yorum


                #22
                Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

                Akıcı ruhuyum ben Mustafa'nın
                Dinlenen canıyım ben Murtaza'nın
                Mazlum, garip candan ağlayan, şaşkın,
                Maktul ve şehid Kerbela'nın!

                (s. 491)

                Ey kutlu İslamlık iddiasında bulunan güruh!
                Haşa ki,
                Peygamberin soyunu öldürmek reva olsun!
                Vay o alçağa ki, hem yaptığı kötü işten
                Mahşer gününde onun hasmı Mustafa olsun!..

                (s. 497)

                Ey felek, utansana, ne kötü iş kurdun sen,
                Muhtar Ahmed soyuna zulüm çekip durdun sen!
                Mustafa ev halkına bin zulmü gördün, reva,
                Cefa dolu Yezid'in gönlünü şadettin sen,
                Bu ne batır düşünce, faydasız endişedir,
                Bin kabei yıkarak yaptığın bir puthanedir!
                Ey cefa dolu Yezid, herkes bir ad kazandı,
                Senin adın da zulüm ile dünyada dalgalandı.


                (s. 498)

                Ey o Mahşer gününden bir an korku duymayan
                Ancak günahtır senin yaptğın işler her an!
                O zaman ki, Mustafa hasımı olur, Allah hakim
                Sen de bilirsin elbet halin n'olur o zaman!


                (s. 499)

                Meliklerin hükmünün nevbeti geçer, gider,
                Hüküm, şeriat hükmü! O göçüp gitmez bir an.
                Mustafa sülalesinin ipi kesilmez, hiçbir zaman,
                Ahiret'in boynuna birlik kemendi salmıştır, inan!


                (s. 501)

                Ey görüşü kıt hatip! Katı yüzlü, edepsiz!
                Kirlenmiş eteğinle bulaştırdın minberi!
                Zulm ehlini överek sen Hüda'yı kızdırdın!
                Yüce soya ta'nettin, zemmettin peygamberi!
                Şu yalancı dünyanın saadeti kolaydır.
                N'oldu sana ey zalim anmazsın hiç Mahşer'i!


                (s. 502)

                Sözlerinin zinciri yüreklerin kemendi;
                Söz meydanının fezası akılların av yeri!
                Güzel sözünde açık Kur'an hikmetli sırları,
                İbaresinde belli Resul şeriatının remizleri.


                (s. 503)

                Ey topluluk! Benim feza yolcusunun varisi:
                "Şanı yüce Allah'dır ki, kulunu, geceleyin Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya yürüttü. (İsra 1)
                Benim o mahremiyet sarayının mahramiyetinin komşusu:
                "O kadar yaklaştı ki, aradaki mesafe iki yay kadar, hatta daha az kaldı." Necm 8-9)
                Benim soların en hayırlısının tohumu,
                Benim neseplerin en güzelinin en temizi.
                Benim çiçeği, günahsızlık baharistanının,
                Benim goncası, temizlik gülistanının,
                Benim ciğerköşesi Fatımatü'z-Zehra'nın,
                Benim kalbinin sevinci Kerbela şehitleri sultanının.
                Manevi hilafet makamı bana saygıdeğer babam yönünden bağışlanmıştır.
                Ve görünüşteki (dış) saltanat tahtı bana üce değerli anam yönünden bağışlanmıştır.


                (s. 504)

                Ey sefiller, alçaklar,
                Ödürmek Mustafa'nın soyunu kolay değil!
                Kolay değil
                Vefa ehline zulmün altında cefa etmek!
                Gonce kesmek adalet bağının güllüğünden!
                Kolay değil tenlerden
                Cefa kılıçlariyle başları cüda etmek!


                (s. 506)

                Ey felek,
                Arttırırsın Peygamber evladının gamını,
                Tazelersin durmadan yasını Ehlibeyt'in!
                Zalim bir kazma ile döğüp her bir taşını,
                O sağlam şeriat kapısını yazık viran eyledin!

                (s. 507)

                Ne yazık, cefa kıldı Felek vefalılara
                Dağlar vurdu durmadan yaralı gönüllere.
                Bunca masumları da ağlattı, düşkün etti,
                Merhamet göstermedi ağlayana, düşkünlere!


                (s. 508)

                Ey kırılına askerler! N'oldu serdarınıza.
                Sultanınız ne oldu) Komutanınız hani?
                İnci döken gözünüz nasıl oldu kırmızı?
                Gül yanaklar andırmış sapsarı yasemini!
                Nettiniz adaletin timsali o sultanı?
                Yoldaş etmişti size lutfunu, keremini!


                (s. 509)

                Ey Allah'ın Resulü,
                Biz bela çöllerinin gezgini, yolcusuyuz,
                Gelmişiz dergahına yürek yaralı, hazin!
                Söndü fani yellerle evimizin çerağı,
                Yoldaş oldu ateşi bize yakıcı ah ateşin.
                Malı, mülkü sel aldı, yurdumuz olmuş harab,
                Halimiz keder dolu, gönlümüzde elem ve kin!


                (s. 510)

                Ehl-i Beyt'in övülmesi ve ağıtı
                Bütün faziletlerin en yücesi, en güzelidir.
                O yolda kim bir beyt söylerse,
                Ehl-i beyt'in içine o da girenlerdendir!


                (s. 511)

                O cehennem ehlinin çekeceği azaplar işlenen suç kadardır.
                Vay o bahtsıza ki,
                Kerbela şehidini öldrümüştür haince!
                Bu sebepten Kerbela şehidinin kadrini
                Yüce Rab, bütün halktan eylemiştir en yüce!


                (s. 512)

                Belki kolaydı
                Adem'in Havva'sından uzaklarda kalması,
                Ama uzakkalmadı evlat ve yakınlarından!
                Belki yine kolaydı
                Nuh'un gemisinin de denize düşme gamı,
                Ama kan denizinde,
                Fanilik girdabını o görmedi bir zaman!
                Kolaydı belki de
                İbraihim'e Nemrud'un ateşi saldırısı,
                Ama yakmadı onu
                Cihan yakan şimşekler, evlat fırakı bir an!
                Kolaydı belki yine
                Musa'nın o çektiği Firavun'un zulmü
                Ama mümin görünen kafir ona olmadı düşman!
                Aklın terazisine vursalardı hiç şüphesiz,
                Nebilerin çektiği bütün ıstırap, hicran,
                Yine denk gelemezdi o derde ki, sabredip
                Kerbela'nın mazlumu çekmişti zulüm ehlinden!


                (s. 515)

                İşkencedir, zulümdür,
                Tanrı'nın kahredici kızgınlığına sebep,
                Kahır ve gazap yıldırımı,
                Zalimlerin başları üzerine düşer hep!

                (s. 516)

                Yorum


                  #23
                  Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

                  Ey bilgisizlikle Hüseyin'i katledenlere
                  Müjdeleyin azabı ve rezil edilmeyi onlara.

                  (s. 518)

                  Muharrem ayı geldi, şafaktan doğdu hilal
                  Bükük belle yas tutumuş, kanlı yaş dökmüş yere

                  Mustafa evladına Fırat etmemiş yardım,
                  Onu geçirmesin mi bu kırgınlık yerlere?

                  Kerbela'nın Şahı'nın çoktur gam hikayesi
                  Hikaye çok olunca elbet de artar melal.

                  Başlasak şehitlerin gamını anlatmaya,
                  Kerbela'da çimenler dil açar giyinir al.

                  Felek yine şehitler yasını tazeledi,
                  İnle, ağla ey gönül, varsa dayanacak hal.

                  Gökyüzü alanında doldur ah dumanını,
                  Alçak feleğe göster o siyah dumanını!


                  (s. 519)

                  Muharrem ayı geldi, sevinç, neşe haramdır.
                  Yas tutmak şeriate bugün bir ihtiramdır!

                  Şehitlere yeniden yas tutmak zarar değil,
                  Ömür gaflet evinde halkı uyandırandır!

                  Âl-i Beyt anılanda dökülen her damla yaş
                  Gökte gezen yıldızdır, gökse yüce makamdır!

                  Ehl-i BEyt'çün çekilen ahların her birisi,
                  Darusselam cenneti kapısını açandır.

                  Şad olmasın o gamlı günden şad olan gönül,
                  Bir dem bela derdinden serazad olan gönül.


                  (s. 520)

                  Âl-i Aba katline düzen verdin ey Felek!
                  Düşüncede, hayalde hata kıldın, ey Felek!

                  O vak'a bulutundan şimşekli kılıç çekip
                  Şehitlerin üstüne sala kıldın, ey Felek!

                  O iffetli saraya saygılar reva iken
                  Düşmana çiğnetmeyi reva kıldın, ey Felek!

                  Kerbela sarayında susayan dudaklara,
                  O kum akınlarını bela kıldın, ey Felek!

                  Şeriatin kadrini düşürmekten korkmadın,
                  Mustafa evladına cefa kıldın, ey Felek!

                  Acımadın ciğeri her dem kan olanlara,
                  Gurbette talihleri perişan olanlara!


                  (s. 521)

                  Bastıkça Kerbela'ya kadem Kerbela Şahı,
                  Cevr okuna hedefti her dem Kerbela Şahı!

                  Düşme okuna artık kalkanı uz görmeyip
                  Dağ vurmuştu canına elem Kerbela Şahı!

                  Karşısında düşmanlar saf saf asker çekince
                  Ah çekmeyi bayrak kılmıştı hem Kerbela Şahı!

                  Gönül dumanlarını düşman ateşlerinden
                  Harem'e bekçi etti her dem Kerbela Şahı!

                  Ömrü boyunca gönül rahatlığı görmeyip
                  Oldu gamlara yoldaş her dem Kerbela Şahı!

                  Ey Kerbelanın Şahı bu gam reva mı san?
                  Bimtez, tükenmez dertle her demin gamı sana?


                  (s. 522)

                  Kerbela'nın derdiyle ey beslenen Hüseyin
                  Kerbela belasına vurgun denen Hüseyin

                  Gam yandırıp dağlattı, parçalattı bağrını,
                  Âl-i Ala bahçesi lalesinden Hüseyin!

                  Cefa kılıcı ile vücudun parça parça
                  Cefa kılıçlarına sendin gülşen Hüseyin!

                  Dehr'in karanlık eşi gamla yaktı tenini
                  Allah'ın otağına kandilken sen Hüseyin!

                  Felek devri içirdi sana kase kase kan
                  Bela şimşeklerine isteklenen Hüseyin

                  Âl-i Abâ halini ey FUZULİ an, çek ah
                  Ki, ah şimşeğiyle yakılır harman-ı günah.


                  (s. 523)

                  Devran mihnetlerinin hücumiyle melalli,
                  Dünyanın gamlarına esir olan FUZULİ
                  Söyleyemez o latif, o hoş lugatler ile
                  Ki hoşlansın ulular, kulak versinler hale.
                  Göszü gönül çelic kılar gönül düzeni
                  Karışık söylmez, karıştırma söyleneni.
                  Gel ey konuşmalardan sen haberdar edinen
                  Merhamet et, taarruz etme sakın bana sen!


                  (s. 530)

                  SON

                  RABBİM MEKANINI ALİ BEYT'İN YANINDA ETSİN

                  ALLAHÜMME SALLİ ALA MUHAMMEDİN VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM..

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

                    [quote author=Elmeddin link=topic=10357.msg65518#msg65518 date=1260949320]
                    [quote author=mikdat bin esved link=topic=10357.msg65517#msg65517 date=1260948686]
                    allah razı olsun
                    [/quote]
                    [/quote]

                    [move][shadow=red,left][glow=red,2,300]Biz SAHİPSİZ Değiliz...[/glow][/shadow][/move]


                    Yorum


                      #25
                      Ynt: Fuzuli, Ermişlerin Bahçesi Kerbela Şehitleri'nden

                      [quote author=bedir link=topic=10357.msg67354#msg67354 date=1262339827]
                      [quote author=Elmeddin link=topic=10357.msg65518#msg65518 date=1260949320]
                      [quote author=mikdat bin esved link=topic=10357.msg65517#msg65517 date=1260948686]
                      allah razı olsun
                      [/quote]
                      [/quote]
                      [/quote]
                      vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
                      [center]

                      Yorum

                      YUKARI ÇIK
                      Çalışıyor...
                      X