Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #61
    Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

    ehlibeytin izinde kardeş saidi nursi senin babanın oğlumu said diye hitap ediyorsun?

    biraz edep.. Allah aşkına biraz edep

    siz bu halinizlemi ehlibeytin izinden gidiyorsunuz?

    ehlibeyt imamlarındanmı öğrendiniz bu ahlakı yoksa içten içe size fısıldayan şeytancığınızdanmı?

    önce bir müslümana yakışır şekilde kime nasıl hitap edeceğini öğren ondan sonra gel burda dediğin ayetleri tartışalım..

    yazıklar olsun böyle ehlibeyt anlayışına..yuh olsun böyle şialığa..

    Yorum


      #62
      Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

      [quote author=Esedullah link=topic=10860.msg82572#msg82572 date=1273788993]
      ehlibeytin izinde kardeş saidi nursi senin babanın oğlumu said diye hitap ediyorsun?

      biraz edep.. Allah aşkına biraz edep

      siz bu halinizlemi ehlibeytin izinden gidiyorsunuz?

      ehlibeyt imamlarındanmı öğrendiniz bu ahlakı yoksa içten içe size fısıldayan şeytancığınızdanmı?

      önce bir müslümana yakışır şekilde kime nasıl hitap edeceğini öğren ondan sonra gel burda dediğin ayetleri tartışalım..

      yazıklar olsun böyle ehlibeyt anlayışına..yuh olsun böyle şialığa..
      [/quote]Ehlibeytin ahlakını senden alıcak değil ya... Ehlibeytin hakkını emevi halifelerine veren Saide elbette bu şekilde hitap etmesi...onun hakkı savunması anlamına gelir...
      De ki: «İstediğinizi yapın; Allah, peygamberi ve mü’minler yaptıklarınızı görecektir. Sonra hepiniz, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah'a döndürülecek­siniz. O size, yaptıklarınızı bildirecek­tir.»
      (Tevbe Suresi 105)

      Yorum


        #63
        Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

        [quote author=Mehmet UFUKALP link=topic=10860.msg67552#msg67552 date=1262600636]

        Şu âyet-i azîmenin çok hakaik-i azîmesinden bir iki hakikatine İki Makam ile işaret edeceğiz.
        .....Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine karşı kemâl-i şefkat ve merhametini ifade ediyor.
        Evet, rivayet-i sahiha ile, mahşerin dehşetinden herkes, hattâ enbiya dahi "nefsî, nefsî" dedikleri zaman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm "ümmetî, ümmetî" diye re'fet ve şefkatini göstereceği gibi, yeni dünyaya geldiği zaman, ehl-i keşfin tasdikiyle, validesi onun münâcâtından "ümmetî, ümmetî" işitmiş. Hem bütün tarih-i hayatı ve neşrettiği şefkatkârâne mekârim-i ahlâk, kemâl-i şefkat ve refetini gösterdiği gibi, ümmetinin hadsiz salâvatına hadsiz ihtiyaç göstermekle, ümmetinin bütün saadetleriyle kemâl-i şefkatinden alâkadar olduğunu göstermekle hadsiz bir şefkatini göstermiş.
        İşte bu derece şefkatli ve merhametli bir rehberin sünnet-i seniyyesine müraat etmemek ne derece nankörlük ve vicdansızlık olduğunu kıyas eyle.
        İKİNCİ NÜKTE
        Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, küllî ve umumî vazife-i nübüvvet içinde bazı hususî, cüz'î maddelere karşı azîm bir şefkat göstermiştir. Zâhir hale göre o azîm şefkati o hususî, cüz'î maddelere sarf etmesi, vazife-i nübüvvetin fevkalâde ehemmiyetine uygun gelmiyor. Fakat hakikatte o cüz'î madde, küllî, umumî bir vazife-i nübüvvetin medarı olabilecek bir silsilenin ucu ve mümessili olduğundan, o silsile-i azîmenin hesabına, onun mümessiline fevkalâde ehemmiyet verilmiş.
        Meselâ, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Hasan ve Hüseyin'e karşı küçüklüklerinde gösterdikleri fevkalâde şefkat ve ehemmiyet-i azîme, yalnız cibillî şefkat ve hiss-i karâbetten gelen bir muhabbet değil, belki vazife-i nübüvvetin bir hayt-ı nuranîsinin bir ucu ve verâset-i Nebeviyenin gayet ehemmiyetli bir cemaatinin menşei, mümessili, fihristesi cihetiyledir.
        Evet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Hasan'ı (r.a.) kemâl-i şefkatinden kucağına alarak başını öpmesiyle, Hazret-i Hasan'dan (r.a.) teselsül eden nuranî nesl-i mübarekinden, Gavs-ı Âzam olan Şah-ı Geylânî gibi pek çok mehdî-misal verese-i nübüvvet ve hamele-i şeriat-ı Ahmediye (a.s.m.) olan zatların hesabına Hazret-i Hasan'ın (r.a.) başını öpmüş. Ve o zatların istikbalde edecekleri hizmet-i kudsiyelerini nazar-ı nübüvvetle görüp takdir ve istihsan etmiş. Ve takdir ve teşvike alâmet olarak, Hazret-i Hasan'ın (r.a.) başını öpmüş. Hem Hazret-i Hüseyin'e karşı gösterdikleri fevkalâde ehemmiyet ve şefkat, Hazret-i "Hüseyin'in (r.a.) silsile-i nuraniyesinden gelen Zeynelâbidin, Cafer-i Sadık gibi eimme-i âlişan ve hakikî verese-i Nebeviye gibi çok mehdîmisal zevât-ı nuraniyenin namına ve din-i İslâm ve vazife-i risalet hesabına boynunu öpmüş, kemâl-i şefkat ve ehemmiyetini göstermiştir."
        Evet, zât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) gayb-âşinâ kalbiyle, dünyada Asr-ı Saadetten ebed tarafında olan meydan-ı haşri temâşâ eden ve yerden Cenneti gören ve zeminden gökteki melâikeleri müşahede eden ve zaman-ı Âdem'den beri mazi zulümatının perdeleri içinde gizlenmiş hâdisâtı gören, hattâ Zât-ı Zülcelâlin rüyetine mazhar olan nazar-ı nuranîsi, çeşm-i istikbal-bînîsi, elbette Hazret-i Hasan ve Hüseyin'in arkalarında teselsül eden aktab ve eimme-i verese ve mehdîleri görmüş ve onların umumu namına başlarını öpmüş. Evet, Hazret-i Hasan'ın (r.a.) başını öpmesinden, Şah-ı Geylânî'nin hisse-i azîmesi var.
        --------------------------------------------------------------------------------
        Ey İnsanlar, "Size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. O size çok düşkün, mü'minlere çok şefkatli, çok merhametlidir. Ey Peygamber, eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur." Tevbe Sûresi: 9:128-129.
        "De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir." Şûrâ Sûresi: 42:23.
        [/quote]

        1- Said'in değil bir alim, Ehlibeyti seven bir alim, sıradan bir şii kadar bile değerinin olmasının imkansız olduğunu söylediğimzde şiiler bizi anlasa da, sünniler arasında bu söz kıyameti kopartır ve bize hemen saldırı konumuna geçerler. İşte biz ezbere konuşmuyoruz. En basit bir Ehlibeyt sevgisine sahip olanın bilmesi gereken bir kural, salavat kuralıdır. Ama Said bu konuda salavatın nasıl getirileceğini bile bilmiyor. üstelik ilminin Ali a.s.'dan aldığını ifade ettiği ve kendisini Ali Muhammed'in bir evladı gördüğü halde.. Eğer o müstağni tavını kenara atıp azıcık şia ailmlerine kulak verse bir tane olsun şii kitabı okumuş olsaydı orda tam salavatı görür ve kendi okuduğu salli barikin anlamını kavrardı. Sn ufukalp onun şiayı, bağnaz sünni topluma tanıtmak için çok çalıştığını, ama elinden ancak bu kadarının geldiğini söylüyor. Said madem şiayı sünnilere tanıtmak istiyordu sünnilerce de kabul görecek olan bu kesik tam salavat konusunu neden işlemedi? Kendisi o kadar salavat getirdiği halde sünni salavattan zerre taviz vermiyor sünni salavat çeşitleriin hepsini biliyor sıralıyor ama bir tane bile şii salavatı, Peygamberin emrettiği tam salavatı dile getirmiyor? Bakın:

        ".....Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine karşı kemâl-i şefkat..."

        kısa sürsün diye Peygamber ailesi Ehlibeyti zikretmediği söylenemez. Emredilmediği halde fazladan ves selam kelimesini kullanıyor halbu ki onun yerine ve alih diyebilirdi ki böylece tam salavat olurdu..

        2- İşte bu derece şefkatli ve merhametli bir rehberin sünnet-i seniyyesine müraat etmemek ne derece nankörlük ve vicdansızlık olduğunu kıyas eyle.

        Said burda, Peygamberin s.a.a. ümmetine karşı ne kadar şefkatli olduğunu dile getirdikten sonra işte diyor ümmetine sünnete uymasını söyledi. Daha ilk olarak ayetten ilgisiz yere anladığı bu. Halbuki ayette sünnet falan geçtiği yok.. Oysa ayetin devamından anlaşılacağı ve kendisinin ikinci derecede bunu kabulleneceği gibi konu tamamen Ehlibeyt ile ilgili. Yani ayette şefkatli Peygamber ümmetine ehlibeytine sarılmasını şefkati gereği emrediyor..

        Oysa said klasik bir sünni olarak sünneti ilk sıraya alarak, sünniliğin temel dokrinini dayatıyor. Ve bu esastan hareketle ve buna zıt düşmeyecek yani piyasada sünnet diye dolanan bidatlarla karışık sünni inanışın izin verdiği kadarıyla Ehlibeyte inanılacak.. ikinci olarak da ele aldığı konu bu. bakalım yine şia ölçülerine göre mi ele alıyor yoksa bizim iddiamızı abartı bulacakların sandığı gibi Ehlibeyt ve objektif ölçülere göre mi?

        3- "Hazret-i Hasan'ı (r.a.) kemâl-i şefkatinden kucağına alarak başını öpmesiyle, Hazret-i Hasan'dan (r.a.) teselsül eden nuranî nesl-i mübarekinden, Gavs-ı Âzam olan Şah-ı Geylânî gibi pek çok mehdî-misal verese-i nübüvvet ve hamele-i şeriat-ı Ahmediye (a.s.m.) olan zatların hesabına Hazret-i Hasan'ın (r.a.) başını öpmüş. Ve o zatların istikbalde edecekleri hizmet-i kudsiyelerini nazar-ı nübüvvetle görüp takdir ve istihsan etmiş. Ve takdir ve teşvike alâmet olarak, Hazret-i Hasan'ın (r.a.) başını öpmüş. [/color]" buyrun!

        Ehlibeyti tanıtan Said!. Saidde sağlıklı bir Ehlibeyt inanışı yoktur dediğimizde birileri abartmış oluyor. Gavsı azam, yani maneviyatta uç olan Abdülkadir Geylani .. o da risalei nur diye nitelediği risalerlerinin önceki halkasıymış gibi nurani diyerek, mübarek nesilden diyerek, kendine pay çıkardıktan sonra, Peygamber s.a.a. o ve benzerlerini övmek için onların hesabına İmam Hasan a.s.'ı öpmüş...

        Sanki sünni zalimlerle birlkte şiaya karşı olup şianın dini temsil etmemesi ve müslümanlara liderik yapmaması için yetkisizce dini liderliği üstlenen Geylani nübüvvetin mirasçısı imiş! Zamanın İmamı yok, ama sünni biri Peygamberin mirasçısı oluyor. Onun kutsal hizmetlerini Peygamber s.a.a görüyor ve bu yüzden onun dedesi Hasan a.s.'ı öpüyor. O ve onun gibi sünni silsile için.. Tabi ucunda Saidin kendisi de var.. ne malum bilmiyoruz ya Saidin soyu gerçekten Emevilere dayansaydı o zaman da Peygamber s.a.a.'in bu soya hitaben neler yaptığını yine anlatmaktan geri durur muydu Said benim şüphelerim var...

        Eğer şiilerden birileri böyle masummuş gibi Saidden yapılan alıntılarda geçen Ehlibet, Ehlibeyt soyundan gelenler gibi deyimleri görüp Said'in Ehlibeyt taraftarı olduğunu sanıyorlarsa boşuna heveslenmesinler. Saidin saydığı silsilede hiç bir zaman şiaya yer yoktur, şia öğretilerine göre yaşayacak bir tek alim bile yoktur.. Çünkü Said onları nasihat edilmesi gereken bidat ehli olarak görmektedir..

        4- "Hüseyin'in (r.a.) silsile-i nuraniyesinden gelen Zeynelâbidin, Cafer-i Sadık gibi eimme-i âlişan ve hakikî verese-i Nebeviye gibi çok mehdîmisal zevât-ı nuraniyenin namına ve din-i İslâm ve vazife-i risalet hesabına boynunu öpmüş, kemâl-i şefkat ve ehemmiyetini göstermiştir."

        Hüseyn a.s. soyundan da İmamları saydıktan sonra, tabi tamamını saymıyor, çünkü başka hedefler var!, hemen geçiyor mehdi misal zevatı nuraniye, yani Mehdi misali nurlular.. kim olduğunu yazmaya gerek yok ama bunların şii olmadıklarını unutmayın..

        Yorum


          #64
          Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

          [quote author=Esedullah link=topic=10860.msg82572#msg82572 date=1273788993]
          ehlibeytin izinde kardeş saidi nursi senin babanın oğlumu said diye hitap ediyorsun? biraz edep.. Allah aşkına biraz edep siz bu halinizlemi ehlibeytin izinden gidiyorsunuz? ehlibeyt imamlarındanmı öğrendiniz bu ahlakı yoksa içten içe size fısıldayan şeytancığınızdanmı?
          önce bir müslümana yakışır şekilde kime nasıl hitap edeceğini öğren ondan sonra gel burda dediğin ayetleri tartışalım.. yazıklar olsun böyle ehlibeyt anlayışına..yuh olsun böyle şialığa.. [/quote]

          Madem sen bana hakaret ettin o zaman ben ayetin bna verdiği hakkı kullanarak aynı şekilde hakaret hakkını elde ettim!..
          bir kere ben Said diyerek Saide hakaret etmedim. Senin kafanda Said bir dev olup saygı ifadesi olmaksızın kullanılmayabilir. Kendin için ona Said dediğinde saygısızlık algılayabilirsin. Ama burda yazdıklarımıza dair bir tane bile cevabın yok olmalı ki uslüba takılıp kafandakini okumaya devam ediyorsun hiç beni görmeksizin. Benim Said hakkında inancımın ne olduğunu görmeksizin.

          Said benim için hiç bir değer ifade etmiyor ki. Said benim babamın oğlu kadar değerl mi ki ona abi diyeyim! Said Ehlibeyte bağlı bir müslüman olsaydı benim için saygıya layık olurdu ama bu haliyle siz saygı duyuyorsunuz diye ben de saygı göstermek zorunda değilim.. bu bir

          ikincisi madem bir insana ismiyle hitap saygısızlık oluyor o zaman sen de bana sayın ya da bu anlama gelen başka saygı ifadesini kullanmalısın. yoksa beni eleştirmen kendini eleştirmen anlamına gelir.. bana geçmez..

          Ehlibeyt imamlarından a.s. imamete inanmayan kendi imamlığını reddedip insanları kendi yanına çekip yetkisizce dini anlatanların konumu hakkında şükür Rabbime ki bir şeyler öğrendik. Size de tavsiye ederiz.. O zman şeytanın kimin yanında olduğunu görürsünz...

          Bir müslümanın Said'e nasl hitap etmesi gerektiğine dair bir emir yok! Varsa sen göster. Ama önce Said'in bir şiinin saygı göstermesi gereken bir alim olduğunu ispatlayarak! Muaviyeye haksız değildir diyebilecek bir adama ben hayatta kessen bile saygı göstermem bi iznillah.. Ama bu hakaret edeceğim anlamına da gelmez...

          benim hitabım sıfır, nötr derecesinde bir hitaptır. Yalın adıyla hitap. bunu hakaret anlayorsan sen de öncelikle bir müslümana sui zansız yaklaşmayı öğrenmelisin..

          Her yandan Said'e övgüler düzüldüğüne alışmş olabilirsin. Ve her yanda Şianın alimlerine de sövgülere de şahit olmuşsundur. Ama seni oralarda göremiyorz böyle saygısız davranmayın diye derken... İnşaAllah öyledir de biz görmüyoruzdur..

          Daha adaleti öğrenememişsen senin gibi sünniliğe yuh olsun. Yuh olsun senin gibi sünnilere...Yazıklar olsun Saidi bu kadar delilsiz yere kutsayanlara..

          (not: tekrar ediyorum böyle yazma alışkanlığım yoktur. Ancak ayetin bana verdiği saldırıya karşı aynısıyla cevap verme hakkını kullandım

          bir de madem ayetleri konuşmada samimiydiniz ki biz bu konuyu konuşmuyoruz bu ayetlere saidin ne cevap verdiğini konuşuyorz. şimdiye kadar buraya cevap yazardınız bizi sustururdunuz. hem siz şiayı doğru mu görüyorsunuz ki Said'in şiaya delil olan ayetlere şia gibi mana vereceğini savunacaksınız? konu bu burda! Said bu ayetlere şiaya delil olacak şekilde mi yorum verdi yoksa ayetleri sünnilik için saptırdı mı?

          Yorum


            #65
            Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

            kardeş said dediğin adamın bir de tam adı vardır..said nursi.. bu onun tam adıdır.. ve sen bu şekilde hitap ettiğin müddetçe yazdıkların saygıya ve okunmaya değer olacaktır bizim tarafımızdan.

            ama said dersen bu senin daha konuyu açmadan ona hakaret ettiğin,hatta resmen ve alenen küfür ettiğin anlamına gelirki altına sıraladığın ayetleri daha baştan kirletmiş ve kendi şeytancığının kendine ilka ettiği bozuk düşüncelerine ayetleri alet ederek yazmış olursunki bende buna karşı İmam Alinin şu sözünü söylerirm;söylenen haktır ama kasdedilen batıl..

            ben uzun süredir bu sitedeyim ve bu sitedeki şiilerin yazdıklarını düşündüklerini ve kafa yapılarını iyice anlamış bulunuyorum.bunun sebebi İmam Aliye ve ehlibeyte olan düşkünlüğümdür.yoksa sapıklar der bir daha uğramazdım..

            fakat bir kez daha teessüfle anlamış bulunuyorum ki ehlisünnet alimleri gerçekten hakkı söylemişler:şia ehli dalalettir.

            Yorum


              #66
              Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

              [quote author=Mehmet UFUKALP link=topic=10860.msg67553#msg67553 date=1262600983]
              ÜÇÜNCÜ NÜKTE

              âyetinin bir kavle göre mânâsı: "Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vazife-i risaletin icrasına mukabil ücret istemez; yalnız Âl-i Beytine meveddeti istiyor."
              Eğer denilse: "Bu mânâya göre, karâbet-i nesliye cihetinden gelen bir fayda gözetilmiş görünüyor. Halbuki

              Elcevap: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-âşinâ nazarıyla görmüş ki, Âl-i Beyti, âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nuraniye hükmüne geçecek. Âlem-i İslâmın bütün tabakatında, kemâlât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zatlar, ekseriyet-i mutlaka ile, Âl-i Beytten çıkacak. Teşehhüddeki, ümmetin âl hakkındaki duası ki,

              -2- dir, makbul olacağını keşfetmiş.
              Yani, nasıl ki millet-i İbrahimiyede ekseriyet-i mutlaka ile nuranî rehberler Hazret-i İbrahim'in (a.s.) âlinden, neslinden olan enbiya olduğu gibi; ümmet-i Muhammediyede de (a.s.m.), vezâif-i azîme-i İslâmiyette ve ekser turuk ve mesâlikinde, enbiya-yı Benî İsrail gibi, aktâb-ı Âl-i Beyt-i Muhammediyeyi (a.s.m.)
              görmüş. Onun için,

              demesiyle emrolunarak, Âl-i Beyte karşı ümmetin meveddetini istemiş.
              Bu hakikati teyid eden mükerrer rivayetlerde ferman etmiş:
              "Size iki şey bırakıyorum; onlara temessük etseniz necat bulursunuz: biri Kitabullah, biri Âl-i Beytim." Çünkü, Sünnet-i Seniyyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan, Âl-i Beyttir.
              Kaynak: Lemalar | Dördüncü Lem´a | 27
              http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1226
              [/quote]

              Burdaki güzel cümlelere bakıp da şiiler zannetmesin ki Said sünnilikte olmayan şia lehine aykırı bi şey söyledi. iki ağır emanet olarak Kur'an ve ehlibeytin bırakıldığı sünni kitapların her yanından yazıyor. Saidin bunu nakli bize bu açıdan pek nasl bir itikada sahip olduğu konusunda bir malumat vermez. Çünkü önemli olan rivayetleri nakletmek değil bunları hangi ortam ve anlam arasında nakletmek.

              bu anlamda Said'in bu saqaleyn rivayetini hangi anlam ve bağlamda rivayet ettiğine bakacak olursak gerçek niyetni anlıyoruz: bir sonraki sayfada, burda alıntılanmamış ama biz bir sonraki sayfadan alıntılıyoruz:

              "Hem ümmetini Âl-i Beytin etrafında toplamak arzusunun sırrı şudur ki: Zaman geçtikçe Âl-i Beyt çok tekessür edeceğini izn-i İlâhî ile bilmiş ve İslâmiyet zaafa düşeceğini anlamış. O halde, gayet kuvvetli ve kesretli bir cemaat-i mütesânide lâzım ki, âlem-i İslâmın terakkiyât-ı mâneviyesinde medar ve merkez olabilsin. İzn-i İlâhî ile düşünmüş ve ümmetini Âl-i Beyti etrafına toplamasını arzu etmiş.

              Evet, Âl-i Beytin efradı ise, itikad ve İmân hususunda sairlerden çok ileri olmasa da, yine teslim, iltizam ve tarafgirlikte çok ileridedirler. Çünkü İslâmiyete fıtraten, neslen ve cibilliyeten taraftardırlar. Cibillî taraftarlık zayıf ve şansız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet hakikatli, gayet şanlı bütün silsile-i ecdadı bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakikate taraftarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu bilbedâhe hisseden bir zat, hiç taraftarlığı bırakır mı? Ehl-i Beyt, işte bu şiddet-i iltizam ve fıtrî İslâmiyet cihetiyle, din-i İslâm lehinde ednâ bir emâreyi kuvvetli bir bürhan gibi kabul eder. Çünkü fıtrî taraftardır. Başkası ise, kuvvetli bir bürhan ile sonra iltizam eder.

              DÖRDÜNCÜ NÜKTE

              Üçüncü Nükte münasebetiyle, Şîalarla Ehl-i Sünnet ve Cemaatin medar-ı nizâı, hattâ akaid-i imaniye kitaplarına ve esasat-ı imaniye sırasına girecek derecede büyütülmüş bir meseleye kısaca bir işaret edeceğiz. Mesele şudur:

              Ehl-i Sünnet ve Cemaat der ki: "Hazret-i Ali (r.a.) Hulefâ-i Erbaanın dördüncüsüdür. Hazret-i Sıddık (r.a.) daha efdaldir ve hilâfete daha müstehak idi ki, en evvel o geçti."

              Şîalar derler ki: "Hak Hazret-i Ali'nin (r.a.) idi. Ona haksızlık edildi. Umumundan en efdal Hazret-i Ali'dir (r.a.)." Dâvâlarına getirdikleri delillerin hülâsası: Derler ki, Hazret-i Ali (r.a.) hakkında vârid ehâdis-i Nebeviye ve Hazret-i Ali'nin (r.a.) "Şah-ı Velâyet" ünvanıyla, ekseriyet-i mutlaka ile evliyanın ve tariklerin mercii ve ilim ve şecaat ve ibadette harikulâde sıfatları ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ona ve ondan teselsül eden Âl-i Beyte karşı şiddet-i alâkası gösteriyor ki, en efdal odur. Daima hilâfet onun hakkı idi, ondan gasp edildi.

              Elcevap: Hazret-i Ali (r.a.) mükerreren, kendi ikrarı ve yirmi seneden ziyade o hulefâ-i selâseye ittibâ ederek onların şeyhülislâmlığı makamında bulunması, Şîaların bu dâvâlarını cerh ediyor. Hem hulefâ-i selâsenin zaman-ı hilâfetlerinde fütuhat-ı İslâmiye ve mücahede-i a'dâ hadiseleri ve Hazret-i Ali'nin (r.a.) zamanındaki vakıalar, yine hilâfet-i İslâmiye noktasında Şîaların dâvâlarını cerh ediyor. Demek Ehl-i Sünnet ve Cemaatin dâvâsı haktır.

              Eğer denilse: Şîa ikidir. Biri Şîa-i Velâyettir, diğeri Şîa-i Hilâfettir. Haydi, bu ikinci kısım, garaz ve siyaset karıştırmasıyla haksız olsun. Fakat birinci kısımda garaz ve siyaset yok. Halbuki Şîa-i Velâyet, Şîa-i Hilâfete iltihak etmiş. Yani, ehl-i turuktaki evliyanın bir kısmı Hazret-i Ali'yi (r.a.) efdal görüyorlar, siyaset cihetinde olan Şîa-i Hilâfetin dâvâlarını tasdik ediyorlar.

              Elcevap: Hazret-i Ali'ye (r.a.) iki cihetle bakılmak gerektir. Bir ciheti şahsî kemâlât ve mertebesi noktasından, ikinci cihet Âl-i Beytin şahs-ı mânevîsini temsil ettiği noktasındandır. Âl-i Beytin şahs-ı mânevîsi ise Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bir nevi mahiyetini gösteriyor.

              İşte, birinci nokta itibarıyla, Hazret-i Ali (r.a.) başta olarak bütün ehl-i hakikat, Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer'i (r.a.) takdim ediyorlar. Hizmet-i İslâmiyette ve kurbiyet-i İlâhiyede makamlarını daha yüksek görmüşler.

              İkinci nokta cihetinde, Hazret-i Ali (r.a.) şahs-ı mânevî-i Âl-i Beytin mümessili ve şahs-ı mânevî-i Âl-i Beyt bir hakikat-i Muhammediyeyi (a.s.m.) temsil ettiği cihetle, muvazeneye gelmez. İşte, Hazret-i Ali (r.a.) hakkında fevkalâde senâkârâne ehâdis-i Nebeviye bu ikinci noktaya bakıyorlar. Bu hakikati teyid eden bir rivayet-i sahiha var ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: "Her nebînin nesli kendindendir. Benim neslim Ali'nin (r.a.) neslidir."

              Hazret-i Ali'nin (r.a.) şahsı hakkında sair hulefâdan ziyade senâkârâne ehâdisin kesretle intişarının sırrı şudur ki: Emevîler ve Haricîler ona haksız hücum ve tenkis ettiklerine mukabil, Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan ehl-i hak, onun hakkında rivâyâtı çok neşrettiler. Sair Hulefâ-i Râşidîn ise öyle tenkit ve tenkise çok maruz kalmadıkları için, onlar hakkındaki ehâdisin intişarına ihtiyaç görülmedi.

              Hem istikbalde Hazret-i Ali (r.a.) elîm hâdisâta ve dahilî fitnelere maruz kalacağını nazar-ı nübüvvetle görmüş, Hazret-i Ali'yi (r.a.) meyusiyetten ve ümmetini onun hakkında sû-i zandan kurtarmak için, -1- gibi mühim hadislerle Ali'yi (r.a.) teselli ve ümmetini irşad etmiştir.

              Hazret-i Ali'ye (r.a.) karşı Şîa-i Velâyetin ifratkârâne muhabbetleri ve tarikat cihetinden gelen tafdilleri, kendilerini Şîa-i Hilâfet derecesinde mes'ul etmez. Çünkü, ehl-i velâyet, meslek itibarıyla, muhabbetle mürşidlerine bakarlar. Muhabbetin şe'ni ifrattır. Mahbubunu makamından fazla görmek arzu ediyor. Ve öyle de görüyor. Muhabbetin taşkınlıklarında ehl-i hal mâzur olabilirler. Fakat onların muhabbetten gelen tafdili, Hulefâ-i Râşidînin zemmine ve adâvetine gitmemek şartıyla ve usul-ü İslâmiyenin haricine çıkmamak kaydıyla mâzur olabilirler.

              Şîa-i Hilâfet ise, ağrâz-ı siyaset, içine girdiği için, garazdan, tecavüzden kurtulamıyorlar, itizar hakkını kaybediyorlar. Hattâ, -2- cümlesine mâsadak olarak, Hazret-i Ömer'in (r.a.) eliyle İran milliyeti ceriha aldığı için, intikamlarını hubb-u Ali suretinde gösterdikleri gibi, Amr ibnü'l-Âs'ın Hazret-i Ali'ye (r.a.) karşı hurucu ve Ömer ibni Sa'd'ın Hazret-i Hüseyin'e (r.a.) karşı feci muharebesi, Ömer ismine karşı şiddetli bir gayz ve adâveti Şîalara vermiş.

              Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşı Şîa-i Velâyetin hakkı yoktur ki, Ehl-i Sünneti tenkit etsin. Çünkü Ehl-i Sünnet, Hazret-i Ali'yi (r.a.) tenkis etmedikleri gibi, ciddî severler. Fakat hadisçe tehlikeli sayılan ifrat-ı muhabbetten çekiniyorlar. Hadisçe Hazret-i Ali'nin (r.a.) şîası hakkındaki senâ-yı Nebevî, Ehl-i Sünnete aittir. Çünkü istikametli muhabbetle Hazret-i Ali'nin (r.a.) şîaları, ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaattir. Hazret-i İsâ Aleyhisselâm hakkındaki ifrat-ı muhabbet Nasârâ için tehlikeli olduğu gibi, Hazret-i Ali (r.a.) hakkında da o tarzda ifrat-ı muhabbet, hadis-i sahihte, tehlikeli olduğu tasrih edilmiş.

              Şîa-i Velâyet eğer dese ki: "Hazret-i Ali'nin (r.a.) kemâlât-ı fevkalâdesi kabul olunduktan sonra Hazret-i Sıddık'ı (r.a.) ona tercih etmek kabil olmuyor."

              Elcevap: Hazret-i Sıddık-ı Ekberin ve Fâruk-u Âzamın (r.a.) şahsî kemâlâtıyla ve veraset-i nübüvvet vazifesiyle zaman-ı hilâfetteki kemâlâtıyla beraber bir mizanın kefesine; Hazret-i Ali'nin (r.a.) şahsî kemâlât-ı harikasıyla, hilâfet zamanındaki dahilî, bilmecburiye girdiği elîm vakıalardan gelen ve sû-i zanlara mâruz olan hilâfet mücahedeleri beraber mizanın diğer kefesine bırakılsa, elbette Hazret-i Sıddık'ın (r.a.) veyahut Fâruk'un (r.a.) veyahut Zinnureyn'in (r.a.) kefesi ağır geldiğini Ehl-i Sünnet görmüş, tercih etmiş.

              Hem, On İkinci ve Yirmi Dördüncü Sözlerde ispat edildiği gibi, nübüvvet, velâyete nisbeten derecesi o kadar yüksektir ki, nübüvvetin bir dirhem kadar cilvesi, bir batman kadar velâyetin cilvesine müreccahtır. Bu nokta-i nazardan, Hazret-i Sıddık-ı Ekberin (r.a.) ve Fâruk-u Âzamın (r.a.) veraset-i nübüvvet ve tesis-i ahkâm-ı risalet noktasında hisseleri taraf-ı İlâhîden ziyade verildiğine, hilâfetleri zamanlarındaki muvaffakiyetleri Ehl-i Sünnet ve Cemaatçe delil olmuş. Hazret-i Ali'nin (r.a.) kemâlât-ı şahsiyesi, o veraset-i nübüvvetten gelen o ziyade hisseyi hükümden iskat edemediği için, Hazret-i Ali (r.a.), Şeyheyn-i Mükerremeynin zaman-ı hilâfetlerinde onlara şeyhülislâm olmuş ve onlara hürmet etmiş. Acaba Hazret-i Ali'yi (r.a.) seven ve hürmet eden ehl-i hak ve sünnet, Hazret-i Ali'nin (r.a.) sevdiği ve ciddî hürmet ettiği Şeyheyni nasıl sevmesin ve hürmet etmesin?

              Bu hakikati bir misalle izah edelim: Meselâ, gayet zengin bir zâtın irsiyetinden, evlâtlarının birine yirmi batman gümüş ile dört batman altın veriliyor. Diğerine beş batman gümüş ile beş batman altın veriliyor. Öbürüne de üç batman gümüş ile beş batman altın verilse, elbette âhirdeki ikisi çendan kemiyeten az alıyorlar, fakat keyfiyeten ziyade alıyorlar. İşte, bu misal gibi, Şeyheynin veraset-i nübüvvet ve tesis-i ahkâm-ı risaletinde tecellî eden hakikat-i akrebiyet-i İlâhiye altınından hisselerinin az bir fazlalığı, kemâlât-ı şahsiye ve velâyet cevherinden neş'et eden kurbiyet-i İlâhiyenin ve kemâlât-ı velâyetin ve kurbiyetin çoğuna galip gelir. Muvazenede bu noktaları nazara almak gerektir. Yoksa, şahsî şecaati ve ilmi ve velâyeti noktasında birbiriyle muvazene edilse, hakikatin sureti değişir.

              Hem Hazret-i Ali'nin (r.a.) zâtında temessül eden şahs-ı mânevî-i Âl-i Beyt ve o şahsiyet-i mâneviyede veraset-i mutlaka cihetiyle tecellî eden hakikat-i Muhammediye (a.s.m.) noktasında muvazene edilmez. Çünkü orada Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın sırr-ı azîmi var.

              Amma Şîa-i Hilâfet ise, Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşı mahcubiyetinden başka hiçbir hakları yoktur. Çünkü bunlar Hazret-i Ali'yi (r.a.) fevkalâde sevmek dâvâsında oldukları halde tenkis ediyorlar ve sû-i ahlâkta bulunduğunu onların mezhepleri iktiza ediyor. Çünkü diyorlar ki, "Hazret-i Sıddık ile Hazret-i Ömer (r.a.) haksız oldukları halde, Hazret-i Ali (r.a.) onlara mümâşât etmiş, Şîa ıstılahınca takiyye etmiş, yani onlardan korkmuş, riyâkârlık etmiş." Acaba böyle kahraman-ı İslâm ve "Esedullah" ünvanını kazanan ve sıddıkların kumandanı ve rehberi olan bir zâtı riyâkâr ve korkaklıkla ve sevmediği zatlara tasannukârâne muhabbet göstermekle ve yirmi seneden ziyade havf altında mümâşât etmekle, haksızlara tebaiyeti kabul etmekle muttasıf görmek, ona muhabbet değildir. O çeşit muhabbetten Hazret-i Ali (r.a.) teberrî eder.

              İşte, ehl-i hakkın mezhebi hiçbir cihetle Hazret-i Ali'yi (r.a.) tenkis etmez, sû-i ahlâk ile itham etmez, öyle bir harika-i şecaate korkaklık isnad etmez ve derler ki: "Hazret-i Ali (r.a.) Hulefâ-i Râşidîni hak görmeseydi, bir dakika tanımaz ve itaat etmezdi. Demek ki, onları haklı ve râcih gördüğü için, gayret ve şecaatini hakperestlik yoluna teslim etmiş."

              Elhasıl: Herşeyin ifrat ve tefriti iyi değildir. İstikamet ise, hadd-i vasattır ki, Ehl-i Sünnet ve Cemaat onu ihtiyar etmiş. Fakat, maatteessüf, Ehl-i Sünnet ve Cemaat perdesi altına Vahhâbîlik ve Haricîlik fikri kısmen girdiği gibi, siyaset meftunları ve bir kısım mülhidler, Hazret-i Ali'yi (r.a.) tenkit ediyorlar. Hâşâ, siyaseti bilmediğinden hilâfete tam liyakat göstermemiş, idare edememiş diyorlar. İşte bunların bu haksız ithamlarından, Alevîler Ehl-i Sünnete karşı küsmek vaziyetini alıyorlar. Halbuki, Ehl-i Sünnetin düsturları ve esas-ı mezhepleri, bu fikirleri iktiza etmiyor, belki aksini ispat ediyorlar. Haricîlerin ve mülhidlerin tarafından gelen böyle fikirlerle Ehl-i Sünnet mahkûm olamaz. Belki Ehl-i Sünnet, Alevîlerden ziyade Hazret-i Ali'nin (r.a.) taraftarıdırlar. Bütün hutbelerinde, dualarında Hazret-i Ali'yi (r.a.) lâyık olduğu senâ ile zikrediyorlar. Hususan, ekseriyet-i mutlaka ile Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebinde olan evliya ve asfiya, onu mürşid ve Şah-ı Velâyet biliyorlar. Alevîler, hem Alevîlerin, hem Ehl-i Sünnetin adâvetine istihkak kesb eden Haricîleri ve mülhidleri bırakıp ehl-i hakka karşı cephe almamalıdırlar. Hattâ bir kısım Alevîler, Ehl-i Sünnetin inadına sünneti terk ediyorlar. Her ne ise, bu meselede fazla söyledik; çünkü ulemanın beyninde ziyade medar-ı bahis olmuştur.

              Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beytin muhabbetini meslek ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu mânâsız ve hakikatsiz, haksız, zararlı olan nizâı aranızdan kaldırınız. Yoksa, şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zındıka cereyanı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip, ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlûp ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan, uhuvveti ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-i kudsiye mâbeyninizde varken, iftirakı iktiza eden cüz'î meseleleri bırakmak elzemdir.
              "

              Yorum


                #67
                Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

                [quote author=Esedullah link=topic=10860.msg82584#msg82584 date=1273793764]
                kardeş said dediğin adamın bir de tam adı vardır..said nursi.. bu onun tam adıdır.. ve sen bu şekilde hitap ettiğin müddetçe yazdıkların saygıya ve okunmaya değer olacaktır bizim tarafımızdan.
                ama said dersen bu senin daha konuyu açmadan ona hakaret ettiğin,hatta resmen ve alenen küfür ettiğin anlamına gelirki altına sıraladığın ayetleri daha baştan kirletmiş ve kendi şeytancığının kendine ilka ettiği bozuk düşüncelerine ayetleri alet ederek yazmış olursunki bende buna karşı İmam Alinin şu sözünü söylerirm;söylenen haktır ama kasdedilen batıl..
                ben uzun süredir bu sitedeyim ve bu sitedeki şiilerin yazdıklarını düşündüklerini ve kafa yapılarını iyice anlamış bulunuyorum.bunun sebebi İmam Aliye ve ehlibeyte olan düşkünlüğümdür.yoksa sapıklar der bir daha uğramazdım..
                fakat bir kez daha teessüfle anlamış bulunuyorum ki ehlisünnet alimleri gerçekten hakkı söylemişler:şia ehli dalalettir.
                [/quote]

                bu yazılarımı siz sünniler için yazmıyorum. buradaki asıl gaye bu sitede şiilere Said reklamı yapanların propagandalarını etkisiz hale getirip Said'in gerçek düşüncelerini ve inançlarını ortaya koyup onu tanıtmak..

                şimdi bu sitedekiler sapık mı değil mi ortada yazdığınızla sonda yazdığınız çelişiyor yoksa artık sünni alimlerinizn söylediklerinin gerçek olduğunu kavradınız da artk gidecek misiniz?

                Adıyla birine hitap saygısızlık ve sövmekse; Nursi nin bir kere soy adı olmadığını, size hatırlatmalıyım. bu yerel bir ifadedir. Siz alışkanlıklarınızın körü körüne bilgisel düşünmeksizin duyduklarınızın sorgusuz peşinde olacaksınız die biz size uyacak değilz. Eğer dediğiniz gibi Said'e adıyla hitap etmek sövgü olsaydı babasının ona bu adı vermemesi gerekirdi. Babası annesi dahası bir çok zamanındaki insanlar ona Said diye çağırmıyorlar mıydı yoksa? Yoksa kendisini onunla aynı gören arkadaşları da mı ona Said demezlerdi?

                Onlar derler idiyse benim diyememem neden. Benim mi yaşım küçük yoksa ilmim az.. Demek siz bu durumda onu yüksek beni alçak göstermemi istiyorsunuz benden. Gerçek amacınız bu. Yoksa benim sövdüğümü falan kabul ediyor değilsiniz.. Aksi halde ona Said diye hitap eden bu kadar insanı da sövmekle itham etmeniz gerekirdi.. bununsa çok komik durduğun görmek zor değil..

                kardeş ben de senin mutedil olduğuna dair ümitlenmiştim ne kadar safmışım ki son cümlenin gelmesiyle ancak kendime gelebildim.

                bize böyle masum rollü şakalar yapma..

                atalarınızın/sünni alimlerinizin, şianın ehli Dalalet/sapıklık olduğuna dair Sövgünüzecevabımız:

                "Onlara: Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler? (Bakara, 170)

                "Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Hal bu ki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir" (Necm 23)

                "... De ki: Yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi var mı? Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz. (En'am 148)

                Yorum


                  #68
                  Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

                  Said'in yukarıya alıntıladığımız Ali a.s. hilafet ve velayet hakkında şii ve sünniliğe bakışı ile ilgili özet sadeleştirme aşağıdaki gibidir:

                  (Bu uzun alıntıyı üşenmeyip okuyanlar okur anlayanlar anlar. Benim açıklamama muhtaç olmaksızın. Ancak okumayacaklar için ben burada Said’in Şiilere bakışını özetle sadeleştireyim

                  1- “Ehlibeytin fertleri itikad ve iman konusunda diğer insanlardan çok ileri değillerdir. Ama onlar gibi de değillerdir.

                  2- Hz. Ali kendi özgür iradesi ve isteğiyle 20 seneden uzun bir süre üç halifeye uymuş, onların fetva işlerini yürütmüştür. Bu ise Şiilerin iddialarını çürütmektedir. Aynı şekilde, üç halifenin fetih ve cihad faaliyetleri ek olarak da (Ali a.s.) dönemindeki olaylar İslami hilafet konusunda Şianın delillerini çürütüyor. Bu nedenle demek oluyor ki Ehli sünnet ve Cemaatın (şiaya karşı) davası haktır. (şianın Hilafet diğer üç halifenin değil Ali a.s.’ın hakkıdır şeklinde Sünnilere karşı iddiaları ise batıldır.)

                  3- Şia, hilafetin Ali a.s. hakkı olduğunu iddia eden garazkarlık sebebiyle haksız olanlar ve, velilik nedeniyle Ali a.s.’ı üstün sayanlar diye ikiye ayrılabilir.

                  4- Üçüncü şıkka cevap için, Ali (a.s.) iki açıdan bakılabilir:

                  a) Şahsi olgunluk mertebesi

                  b) Ehlibeyti manevi temsil mertebesi

                  Şahsi olgunluk konusunda, Ali (a.s.) başta olmak üzere tüm hakikat ehli, Ebubekir ve Ömeri daha üstün görmüşlerdir. Çünkü Ali ve diğer hak ehline göre Ebubekir ve Ömer, İslam’a Ali (a.s.)dan daha çok hizmet etmişler, ve İlahi makamlarda O’ndan daha üstün olmuşlardır.
                  Ehlibeyti manevi temsil mertebesine gelince, Ali a.s. bu konuda hiç kimseyle eşit olmayıp büyük övgüye layıktır. Peygamber s.a.a bu konuda Ali a.s.’ı neslini sürdüren kişi olarak ilan etmiştir. Ancak üstünlük olarak algılanabilecek bu hadisin söyleniş nedeni, Emevilerin Ali (a.s.)’a yaptığı haksız saldırıları sebebiyledir. Ehli sünnetin Ali a.s.’ın faziletiyle ilgili çok hadis nakletmesinin sebebi bu haksız saldırılara karşı onu savunmaktır. Oysa Ebubekir ve Ömer için böyle saldırılar söz konusu olmadığından Ehli sünnet bunların faziletine dair rivayetleri yaymaya gerek görmedi. (Yoksa onlar hakkında daha çok fazilet hadisleri vardı)

                  Ayrıca yine, bu rivayetlerin çokluğunun sebebi Ali a.(s.)’ın gelecekte acı olaylarla fitnelere maruz kalacağıdan Onu teselli etmek, sevenlerin sui zannını engellemek, ve ümmeti bu konularda uyarma amacına matuftur.

                  Hilafetin Ali a.s. hakkı olduğunu iddia eden Şiiler ise, siyasi hedefle, kasıtlı ve bilinçli kötülük güttüklerinden tecavüzden kurtulamıyorlar. Böylece uyarı hakkını yitiriyorlar. Hatta, Ömer eliyle İranlılar yara aldığından, intikamlarını, Ali sevgisine bürüyüp; Amr b. As’ın Ali (a.s.) isyanı ve Ömer bin Sa’d’ın Hz. Hüseyin’e(r.a.) karşı feci savaşını Ömer ismine karşı kin ve düşmanlığa dönüştürüyor şiiler.

                  Ali a.s.’ın velayeti sebebiyle Şiilerin, Ehli sünnete karşı savunacak bir haklılığı yoktur. Çünkü Ehli sünnet Ali’yi eksik görmez ki, ciddi sever. Fakat hadiste geçen aşırı sevgiden kaçıyor Sünniler. Peygamberin (s.a.a.) Ali hakkında övdüğü ideal sevgi Ehli sünnette vardır. Bu anlamda hakiki Ali şiası olanlar Sünnilerdir. Hadiste Hz. İsa a.s. için aşırı sevgiden ve bunun tehlikesinden bahsedilmiş. (Hz. Ali’yi hadiste geçtiği şekilde normal seven Sünniler ise bu durumda İsa’yı aşırı sevenler gibi Ali’yi (a.s.) aşırı sevenler Şiiler oluyor, yani Ali’ye tapma derecesinde)

                  Eğer dense ki Ali a.s.ın kemalatı kabul edildikten sonra Ebubekir nasıl ondan üstün olacak?

                  Cevap olarak deriz ki: Eğer; En büyük Sıddık Ebubekir ve En büyük Faruk Ömer’in Peygamber (s.a.a) mirasçısı olarak olgun kimlikleri ile hilafetteki mükemmellikleri terazinin bir kefesine, Ali (a.s.)’ın şahsi olgunluğu ile halifeliği sırasında maruz kaldığı acı olaylardan oluşan suizanlara maruz kalmış hilafet mücadeleleri de diğer kefesine konsa En büyük Sıddık olan Ebubekir ile En büyük Faruk olan Ömer ya da iki nur sahibi (zinnureyn) Osman’ın kefesinin ağır geldiğini görmüştür Ehli sünnet.

                  Diğer yandan, Nübüvvet velayete oranla o kadar yücedir ki, nübüvvetin bir zerresi, velayetin en büyük olan halinden bile daha tercihe şayandır. Bu açıdan ilk üç halife nübüvvete mirasçı oluş, ve risalet hükümleri noktasında Allah tarafından verildiğinden, hilafetteki başarıları Ehli sünnete delil teşkil eder. Ali a.s. ise nübüvvet hükümlerini tam uygulamada tam cevap veremediğinden ilk üç halifeye hürmet etmiş, onların fetva mercii olmuş, (Sünnilikte hükümdarın emrinde çalışan şeyhülislam gibi) onlara hürmet etmiş . Bu durumda Ehli sünnet neden o üç halifeye hürmet etmesin ve Ali (a.s.)’ın onları sevdiği gibi sevmesin ki?

                  Ali a.s.’ın manevi değeri diğerlerinden üstündür. Bu açıdan kıyaslanmaz. Ama üç halifeye verilen ilahi lutuflar onların Ali (a.s.)’ın önüne geçmelerine neden olmuştur.

                  İşte, Hilafetçi Şiilerse, Ehli sünnete karşı mahcup olmaktan başka hiçbir hakları yoktur. Çünkü Ali (a.s.)’ı çok sevme adına küçültüyorlar.Çünkü onların mezhebi Ali (a.s.)’ın kötü ahlaklı olmasını gerektiriyor. Yani Hilafet Ali (a.s.) ‘ın hakkı olduğu halde o onlardan korktuğundan, halbuki çok cesurdur, onlara itaat etmiş, takiyye edip riyakarlıkta bulunmuş. Halbu ki Alah’ın arslanı olan ve sıdıkların kumandanı olan bir zatta bunlar ne arar. Üstelik bu sevmediği kişileri yüceltme hali 20 yıldan daha uzun süre ona onlarla beraber korkakça itaati getirmiş. Hal bu ki haksızlıklara boyun eğmek ve haksızlıkla itham etmek sevmek değildir Ali (a.s.) bu tür sevgiden teberi eder.
                  İşte Ehli hak mezhebi hiçbir surette Ali (a.s.)’ı küçültmez. Kötü ahlakla itham etmez ona korkaklık isnad etmez. Ve derler ki Ali (a.s.) onları hak görmeseydi onlara bir dakika itaat etmez, ama onları tercih edilecek ve haklı gördüğünden gayretini ve cesaretini doğru yola adadı.
                  Sonuç olarak her şeyin aşırısı iyi değildir. Doğru yol orta olmaktır ki Ehli sünnet onu seçmiştir. Fakat üzülerek belirtmek gerekir ki Sünnilik perdesi altında vahhabilik ve haricilik fikirleri sızmış, siyaset meraklıları ve bir kısım dinsizler Ali (a.s.)’ı tenkit ediyorlar. Ali (a.s.) siyaset bilmiyordu layık olamadı, iyi idare edemedi diyorlar. Bu haksız suçlamalardan dolayı Aleviler Sünnilere haksız yere küsüyorlar. HAlbu ki Sünniler Alevilerden daha çok Ali’ye (a.s.) saygılıdırlar…

                  Ey hak olan Sünniler ve Ehlibeyt sevgisini meslek edinen aleviler çabuk birleşin yoksa kafirler sizi mağlup edecek… Siz tevhid ehli olduğunuz için aranızda kardeşliği ve birleştirici esasları canlandırın, ayrılık yaratan küçük ayrıntıları bırakmak şarttır."

                  Yorum


                    #69
                    Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

                    Ehlibeytin izinde kardeşim. Bilmiyorum Üstad Bediüzaman Said Nursiye karşı garezinizin kökeninde ne var acaba.

                    Biz her zaman şunu izah ettik ki,

                    1-Üstad Bediüzzaman müslümanlar arasındaki ihtilaflı meseleleri kendisi gündeme getirip görüş belirtmemiş, başkaları tarafından gündeme getirilen sorulara cevap vermiştir. Eğer ki bunlar sorulmasa idi Üstad Bediüzzaman hiç bir zaman bu konularda bir kelam dahi etmeyecekti.

                    2- Üstad Bediüzzaman verdiği cevaplarda bile kendi şahsi görüşünden ziyade rivayet edilen görüşleri izhar etmiş, kendi asli görüşünü bu rivayetlerle perdelemiştir. kendisine maksatlı sorulan bu sorulara karşı takiyye ile cevap vermiştir. Öyle ki takiyye yaptığı bile herkes tarafından anlaşılamamıştır.

                    3- Üstad Bediüzzaman o zaman 1300 yıllık sünni geleneği kırarak, "Ben İlmimi İmam Aliden aldım" diyerek hiç bir sünni alimde görülmeyen, görülemeyen devrimci bir hareketle gerçek anlamda kimin indallahta üstün olduğunu bu şekilde göstermiş ama benim, akıl yollarını açıp kalp yollarını kapayan ehlibeytin izindeki kardeşim bunu anlayamamıştır.

                    4- Üstad Bediüzzaman Hazreti Ademin bütün varlıklar üzerinde halife kılınmasının nedenini İLİM olarak belirlerken bile, Rasulullahtan sonra ümmetin halifesinin İLİM de öne çıkması sebebiyle İma Alinin olacağını imane tasrih etmiş ama yine kardeşimiz bu konuda İmam Alinin ismini zikretmemiş diye bir nevi vahhabi mantığı ile hareket etmiştir.

                    5- Risalei Nuru bütünlük içerisinde kamilen okuyarak anlayabilen, temiz fıtratla anlamaya çalışanların Risalei Nurun Ehlibeytin muhabbet ve meveddetini nasıl ehlibeytten haberdar olmayan sünni kitlelere aşıladığını görürler.

                    6- Risalei Nurun oturup yazılmış bir eser olmaması, yazıldığı çağda dinsizlik ve laik din düşmanlığının zirvede olduğu bir zamanda, küfre, zülme, tuğyana karşı temel ve eksen olarak iman savaşı verdiğini anlayamayanlar, zamanın şartlarını idrak etmeden değerlendirenler, sünni bir toplumda anlatıldığını bilmeyenler hiç bir zaman anlamayacaklardır.

                    7- Risalei Nurun istikbale dair bütün işaretleri İslam İnkılabını, İmam Humeyniyi ve mektebini İmam Mehdi ve hareketini müjdelemekte, sünni kitleleri bu hareketi benimsemeye, desteklemeye ve yanında olmaya çağırıyorken, toplumun hazır olmayan zihninin algılayabileceği ölçüde hakikatleri açıklama zorunluluğu içinde olan Üstad Bediüzzamana hitaben "Said" diye ismi ile hitap etmenin ehlibeytin öğrettiği terbiyeye uygun olmayacağından eminiz.

                    8- Ehlibeytin izinde kardeşim, velayet ayetinde de İmam Alinin ismi geçmiyor, acaba geçmiyor diye Allah Tealayı da suçlamayı düşünüyormusun?

                    9- Üstadı layıkıyla anlamayanların çoğunlukta olduğuna inanmaktayız. Ancak bunun nedenlerinin açıklanması gerekmez mi? Üstadın büyük bir imparatorluğun çöküşü, yerine ladini, islam düşmanı bir rejimin kurulması, etrafından dinsizliği devlete dönüştürmüş ateist bir cereyanın büyük bir güçle bütün dünyayı istila ettiği bir zamanda doğal olarak materyalizme karşı büyük bir mücadele başlattığını anlamadan, her taraf güllük gülistanlık gibi imişte üstad şiayı değilde ehli sünneti şiaya karşı savunmuş biri gibi görmek büyük bir yanlıştır. Eğer Üstadımız yüreğindeki hakikatleri içinde bulunduğu bağnaz topluma olduğu gibi anlatsaydı materyalistlerden önce ona etrafı karşı çıkacak ve meydan bütün bütün ladini ve materyalist dinsizlere kalacaktı. Ehlibeytin izinde kardeşim bölme mi olsaydı istiyorsunuz.

                    10- Her şeye rağmen, bütün bunlara rağmen, Üstad Bediüzzamanın zahirde ve batında ehlibeyte 12 İmama gerçekten aykırı olan görüşlerine de hiç bir zaman katılmadığımızı, katılmayacağımızı bildiriyoruz. Ancak, öyle olsa bile onun Allah Kuran İslam ve Ehli Beyt adına ortaya koyduğu bütün ömrünü verdiği çalışmalara minnettarız ve saygılıyız.

                    Ehlibeytin izinde kardeşim, şii olmuş olabilirsiniz, ancak görünen o ki, aklınızla olmuşsunuz sadece, ancak size tavsiyemiz kalbinizi de bu yola koyun, alıştırın, Taklit Mercii olarak seçtiğin İmam Ali Hamaneiye iyi kulak verin ve ona muhalif davranmayın, emrinden çıkmayın olur mu?

                    Yoksa kimse size şianın kapı bekçiliğini verip, şii olup olmayacaklara vize veren bir gümrük görevlisi yapmış değildir anlıyormusun.

                    Her şeye rağmen sizi Allah rızası için seviyoruz, siz bizi sevmeseniz bile.
                    Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                    Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                    Yorum


                      #70
                      Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

                      mehmet ufukalp kardeşim eğer sözkonusu olan atatürk olsaydı sen görecektin nasıl methiyeler düzüyor şii kardeşlerimiz.

                      ben bu kin ve garezin bu zavallı şiilerin atatürkçülüğüne,devletçiliğine,ve takiyye adı altında sisteme yalakalıklarına yoruyorum..

                      yoksa bunların 77 feriştahı gelse üstadın sahip olduğu faziletlerin bir zerresine ulaşamazlar.daha kaldıki üstada eleştiri yapmak.

                      Yorum


                        #71
                        Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

                        [quote author=Esedullah link=topic=10860.msg82620#msg82620 date=1273822384]
                        yoksa bunların 77 feriştahı gelse üstadın sahip olduğu faziletlerin bir zerresine ulaşamazlar.daha kaldıki üstada eleştiri yapmak.[/quote]

                        feriştah ne demek?

                        Yorum


                          #72
                          Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

                          [quote author=Elmeddin link=topic=10860.msg82622#msg82622 date=1273823735]
                          [quote author=Esedullah link=topic=10860.msg82620#msg82620 date=1273822384]
                          yoksa bunların 77 feriştahı gelse üstadın sahip olduğu faziletlerin bir zerresine ulaşamazlar.daha kaldıki üstada eleştiri yapmak.[/quote]

                          feriştah ne demek?
                          [/quote]

                          anladın sen onu

                          Yorum


                            #73
                            Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

                            [quote author=Esedullah link=topic=10860.msg82623#msg82623 date=1273824510]
                            anladın sen onu[/quote]

                            kardeşim, anlasam cevap veririm. ne olduğunu anlayamadığım için cevap veremiyorum zaten. eğer kast ettiğin şey büyük alimse bugüne kadar yaşamış hiç bir şii alim hiç bir, hemde hiç bir sünni alimden geri kalmaz. aksine üstündür, hemde kıyaslanmayacak derecede.

                            Yorum


                              #74
                              Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

                              [quote author=Esedullah link=topic=10860.msg82620#msg82620 date=1273822384]
                              mehmet ufukalp kardeşim eğer sözkonusu olan atatürk olsaydı sen görecektin nasıl methiyeler düzüyor şii kardeşlerimiz.

                              ben bu kin ve garezin bu zavallı şiilerin atatürkçülüğüne,devletçiliğine,ve takiyye adı altında sisteme yalakalıklarına yoruyorum..

                              yoksa bunların 77 feriştahı gelse üstadın sahip olduğu faziletlerin bir zerresine ulaşamazlar.daha kaldıki üstada eleştiri yapmak.
                              [/quote]

                              Değerli kardeşim, bizim için ölçü olan cahil şiiler değil, alim şiilerdir. Hiç bir şii alim de bir tağuta muhabbet beslemez.

                              Bizim Üstad Bediüzamanı sevme nedenimiz de yine Ehli Beyttir. İnsanların fazilette ölçüleri takva iledir. Bu konuda da kimsenin takvasını ölçme imkanımız yoktur.

                              Kardeşlerimizin Üstad Bediüzzaman hakkında yanılmalarına neden olacak vakıalara sadece zahiren bakarsak haklılık payları olabilir. Ancak biz bu konuda yanıldıklarına inanıyoruz.
                              Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                              Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                              Yorum


                                #75
                                Ynt: Ehlibeyt a.s.'a Delalet Olan Ayetleri Said Risalelerde Nasıl Tefsir Etti?

                                [quote author=Mehmet UFUKALP link=topic=10860.msg82627#msg82627 date=1273825366]
                                [quote author=Esedullah link=topic=10860.msg82620#msg82620 date=1273822384]
                                mehmet ufukalp kardeşim eğer sözkonusu olan atatürk olsaydı sen görecektin nasıl methiyeler düzüyor şii kardeşlerimiz.

                                ben bu kin ve garezin bu zavallı şiilerin atatürkçülüğüne,devletçiliğine,ve takiyye adı altında sisteme yalakalıklarına yoruyorum..

                                yoksa bunların 77 feriştahı gelse üstadın sahip olduğu faziletlerin bir zerresine ulaşamazlar.daha kaldıki üstada eleştiri yapmak.
                                [/quote]

                                Değerli kardeşim, bizim için ölçü olan cahil şiiler değil, alim şiilerdir. Hiç bir şii alim de bir tağuta muhabbet beslemez.

                                Bizim Üstad Bediüzamanı sevme nedenimiz de yine Ehli Beyttir. İnsanların fazilette ölçüleri takva iledir. Bu konuda da kimsenin takvasını ölçme imkanımız yoktur.

                                Kardeşlerimizin Üstad Bediüzzaman hakkında yanılmalarına neden olacak vakıalara sadece zahiren bakarsak haklılık payları olabilir. Ancak biz bu konuda yanıldıklarına inanıyoruz.
                                [/quote]

                                bu sitede ''atatürkün faziletleri'' diye bir konu açalım bakalım şiilerin üstada olan tepkileri ile aynı tepkiyimi verecekler.

                                mehmet ufukalp kardeşim sende çok iyi biliyorsun ki alim cahil ilişkisi iki şekildedir:
                                1 bir hareketin/cemaatin/mezhebin en başındaki ne ise en sonundakide odur.cahiline bak aliminin ne düşündüğünü öğren.
                                2 cahil adam iki kelime öğrenmekle kendini alim sanır, alimlerin konuşması gereken meselelerde kendini fetva yada karar mercii görerek saçmalamaya başlar.

                                sen ikinciyi düşünüyorsun ama ben birinciyi

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X