Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #46
    Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

    . Selim (Yavuz) Mehmet (Fatih)

    Yorum


      #47
      Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

      [quote author=katmer link=topic=5254.msg31121#msg31121 date=1243501677]
      . Selim (Yavuz) Mehmet (Fatih)
      [/quote]

      Allah iyiliğinizi versin. Gülümsemeden edemiyorum. Neyse, Allah'a emanet olun.

      Yorum


        #48
        Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

        katmer:Buda Osmanlının gayesi amacı dır...
        Allahın ismini yayma vazifesini osmanlılar yani bizler Hamdolsun yapmışızdır..


        mufazzal:
        I.Murat, oğlu Savcıbey’in önce kızgın demirle gözlerini oydurdu, sonra da ,astırdı.

        I.Beyazıt, Kosova Savaşı’nda babası I.Murat öldürülünce, o sırada savaşmakta olan kardeşi Şehzade Yakup’u hemen öldürdü

        II. Murat, küçük kardeşi Şehzade Mustafa’yı boğdurttu. Öteki kardeşlerinin sadece kızgın demirle gözlerini çıkardı.


        II.Mehmet, 2 yaşındaki kardeşi Şehzade Ahmet’i boğdurttu

        I.Süleyman, büyük amcası Cem Sultan’ın oğluyla torunlarını boğdurttu. Tarih:1522. Kendi oğlu Şehzade Mustafa ile Şehzade Beyazıt’ı da boğdurttu. Ayrıca Şehzade Beyazıt’tan olma torunlarını da boğdurttu.

        ayrica bazi nükteler basligi...
        bunlarmi,manevi hocalarina saygi ve hürmette kusur etmeyen, bir ayagi zahir bir ayagi batinda olan yigitler...
        En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 07.08.2020, 21:39.


        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #49
          Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

          [quote author=gulistan_2 link=topic=5254.msg31131#msg31131 date=1243503211]
          katmer:Buda Osmanlının gayesi amacı dır...
          Allahın ismini yayma vazifesini osmanlılar yani bizler Hamdolsun yapmışızdır..


          mufazzal:
          I.Murat, oğlu Savcıbey’in önce kızgın demirle gözlerini oydurdu, sonra da ,astırdı.

          I.Beyazıt, Kosova Savaşı’nda babası I.Murat öldürülünce, o sırada savaşmakta olan kardeşi Şehzade Yakup’u hemen öldürdü

          II. Murat, küçük kardeşi Şehzade Mustafa’yı boğdurttu. Öteki kardeşlerinin sadece kızgın demirle gözlerini çıkardı.


          II.Mehmet, 2 yaşındaki kardeşi Şehzade Ahmet’i boğdurttu

          I.Süleyman, büyük amcası Cem Sultan’ın oğluyla torunlarını boğdurttu. Tarih:1522. Kendi oğlu Şehzade Mustafa ile Şehzade Beyazıt’ı da boğdurttu. Ayrıca Şehzade Beyazıt’tan olma torunlarını da boğdurttu.

          ayrica bazi nükteler basligi...
          bunlarmi,manevi hocalarina saygi ve hürmette kusur etmeyen, bir ayagi zahir bir ayagi batinda olan yigitler...

          [/quote]

          Yapılan tüm kardeş cinayetleri hep islamı yaymak içinmiş baksanıza..koltuk elden gitmesin gibi bir düşünceleri asla ve asla olmamış
          En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 07.08.2020, 21:39.
          ALLAH'ım Bütün Güzel Sözler Sana Söylemekle Güzeldir,Kırık Dökük de Olsa Kabul Eyle Sözlerimi.

          Yorum


            #50
            Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

            2 yasindaki kardesi islama mükemmel bir er yetistirmek yrine öldürmek!???


            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #51
              Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

              [quote author=serdarcan link=topic=5254.msg31133#msg31133 date=1243503360]
              [quote author=gulistan_2 link=topic=5254.msg31131#msg31131 date=1243503211]
              katmer:Buda Osmanlının gayesi amacı dır...
              Allahın ismini yayma vazifesini osmanlılar yani bizler Hamdolsun yapmışızdır..


              mufazzal:
              I.Murat, oğlu Savcıbey’in önce kızgın demirle gözlerini oydurdu, sonra da ,astırdı.

              I.Beyazıt, Kosova Savaşı’nda babası I.Murat öldürülünce, o sırada savaşmakta olan kardeşi Şehzade Yakup’u hemen öldürdü

              II. Murat, küçük kardeşi Şehzade Mustafa’yı boğdurttu. Öteki kardeşlerinin sadece kızgın demirle gözlerini çıkardı.


              II.Mehmet, 2 yaşındaki kardeşi Şehzade Ahmet’i boğdurttu

              I.Süleyman, büyük amcası Cem Sultan’ın oğluyla torunlarını boğdurttu. Tarih:1522. Kendi oğlu Şehzade Mustafa ile Şehzade Beyazıt’ı da boğdurttu. Ayrıca Şehzade Beyazıt’tan olma torunlarını da boğdurttu.

              ayrica bazi nükteler basligi...
              bunlarmi,manevi hocalarina saygi ve hürmette kusur etmeyen, bir ayagi zahir bir ayagi batinda olan yigitler...

              [/quote]

              Yapılan tüm kardeş cinayetleri hep islamı yaymak içinmiş baksanıza..koltuk elden gitmesin gibi bir düşünceleri asla ve asla olmamış
              [/quote]

              İ’lây-ı Kelimetullah, Allah’ın adını yüceltmek demek.
              Prof.Dr. Osman Turan; ‘’Türkler İslâm’dan önce cihan hakimiyeti sloganı ile savaşırken, İslâm’dan sonra, İ’lây-ı Kelimetullah biçiminde değişerek, cihat karekteri kazanmıştır’’ diyor.
              Gerçektende Türkler, İslâm’la tanıştıktan sonra, can vermeyi şeref kabul etmişler. Neydi bu şeref? Canını bile gözünü kırpmadan seve seve uğruna feda edilecek ülkü neydi acaba? Buna benzer tüm sorulara verilecek cevap; ‘’İ’lây-ı Kelimetullah’’ için aleme nizam verme davasıdır elbette. Allah’ın adını, içte ve dışta yüceltmek kadar daha büyük bir dava var mı? Şüphesiz böyle bir duygu selinin alternatifi yok. Şu şöyle biline: ‘’Yeryüzünde Allah Allah diyen bulundukça kıyamet kopmayacaktır.’’ (Hadis-i Şerif).
              Bügün de Haçlı Seferleri bitmiş değil. Değişik bir maskeler adı altında rolüne devam ediyor. İşte Çeçenistan, İşte Bosna, işte Irak,işte Filistin vs. bütün dünyanın gözü önünde yaşanmış en trajik canlı örnekleri.
              Hıristiyan Batı, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında sırra kadem basarak gerçek yüzlerini ortaya bu şekilde ortaya koymuşlar, insanlıktan yoksun halde olaylara seyirci kalmayı yeğlediler hep..
              Söğüt’te başlayan İlây-i Kelimetullah davası, Viyana kapılarına kadar dayanmıştı. Şimdi ise geldiğimiz nokta: Sakarya...
              Necip Fazıl’ın Sakaryam...Sakaryam... dediği şiirindeki feryat bunun içindir. Yine de Üstad: ‘’Oluklar çift akar , birinden nur diğerinden kir’’ diyerek gönüllere su serpip ‘’ayağa kalk Sakarya!’’ tarzında uyanmamızı istemekte. Zaten Sakarya bir ayağa kalkarsa, ne Bosna, ne Çeçenistan, ne Filistin ne şu ne bu, hiçbir ülkede ağlayan anneler, babalar, bacılar ve kardeşlerin gözyaşları son bulacak, kanayan yaralar dinecek elbet.
              Osmanlı gittiği yerlere zulüm, kan, gözyaşı ve nefret götürmedi. Bilakis adaletle hükmetti gayri müslim teba’yı, azınlıklar kendi krallarından görmediği insani muameleyi, İslâm’ın şemsiyesi altında tatmışlardır hep. Devleti aliyyenin kuruluşunda sevgi vardı çünkü. Sögüt’te Osman Gazi ve Şehy Edebali bu koca çınar ağacın fidanını diken ilk müthiş ikili. Bu fidan, Orhan Gazi, Yıldırım, Murat vs. derken Kanuni ile ulu çınar olmuş ve bu koca çınarın her dalında binbir lezzetteki meyve ve çiçekler insanlığa soluk aldırmış böylece. O ağaca renk veren de; ‘’Ordu-Medrese-Tekke’’ üçlüsüydü zaten. Daha sonraları bu soylu ağaca bir haller oldu, ne olduysa yavaş yavaş solmaya başladı, derken Osmanlı alafrangalaşmaya başladı, alafrangalaştıkça da lüzumu azaldı ve geldiğimiz nokta itibariyle nihayet Sakarya oldu. Şimdilerde dünya, yeniden Sakarya’dan başlayacak bir dirilişten çekinmekte belkide. Şöyle ki; İzzet Begoviç’in; ‘’Türkiye bir ayağa kalkarsa, dünya ayağa kalkar’’ sözlerindeki mânâ ve içerik, batı alemini kuşkulandırmaktadır çünkü.
              Allah adı çok güzel. İsmi azam bütün ‘’Esma-i İlahiye”yi içine aldığı gibi, insan da bütün bu güzel isimlerin tecellilerine mazhardır. Kalb’de Allah adını anarak Esmâ-ül Hüsna’nın mânâ ve ruhuna sadık kalınır. Resûlüllah (S.A.V.): ‘’Bedende bir et parçası vardır, düzelirse bedenin hepsi düzelir, bozulursa beden hepten bozulur. Dikkat edin o da kalbtir’’ buyuruyor. Şah-ı Hazne (K.S.)’de; ‘’... kalb’te 70 küsur şube vardır. Nefsinde 70 küsur başı vardır. Kalb kuvvet bulursa hareretinden nefs başlarını geriye çeker. Kalbde zikir yoksa nefsin başları hücum eder’’ ifadeleriyle kalbin gıdasının İlây-i Kelimetullah olduğunu vurgulamıştır. Hatta Gavs S.Abdülhakim el Hüseyni (K.S.) de: ‘’Hadis-i Şerifte belirtilen et parçası mecazidir. Kalb ruhani yüreğe bağlı bir hakikatı camiadır. Et parçası onun aynasıdır. Yani yürek ruhun ve kalbin aynasıdır’’ demişlerdir.
              Aslında ruhun aynası kalp ve kalbin aynası da yürektir. Kalbin vasıtası da akl-ı selimdir. Bütün mesele kalbi çalıştırıp çalıştıramamakta. Kalbi mutlaka ilây-ı Kelimetullah ile beslemeli ve ‘’lafza-i celal’’ zikri ile gafleti yok etmek gerekir. Evliyaullah, kalbin iki yüzü olduğunu, birinci yüzünün cesede baktığını, ikinci yüzünün de ruha baktığını beyan buyurmuşlardır. Bu konu da bedenin arşı ‘’kalp’’ ruhun arşı da ‘’Alem-i emr’’ olduğunu da belirtmişlerdir. Allah (C.C.) Kur’an-ı Kerim’de; ‘’Gerçek mü’minler Allah anıldığı zaman kalbleri titrer’’ (Enfal- 2) buyuruyor. Peygamber (S.A.V.)’de; ‘’Allah’ım korkmayan kalbden sana sığınırım’’ niyazında bulunarak kalbin ehemmiyetini ortaya koymuştur. Demek ki; Kalbler ancak ve ancak İ’lây-ı Kelimetullah ile aydınlanabiliyor.
              İ’lây-ı Kelimetullah davası kadar ulvi bir dava olamaz. Dava Allah’ı çokca anıp, iç alemimizi nur’a gark ettikten sonra dış alemde bu nur sayesinde örnek ‘’mü’min’’ olabilmektir. ‘’Onlar ticaretle de meşgul olsa dahi Allah’ı zikirden alıkoymaz” ölçüsü sufiliğin de şiarıdır. Allah’ü Teâlâ; “Bunların ticaretleri, alışverişleri, Allah’ı hatırlamalarına mani olmaz” (Sûre-i Nur 37) ayetinde beyan olunan mânâ bizim kurtuluşumuz olacaktır. Birgün Bahaüddin Nakşibendi (K.S.) Mina pazarındayken dikkatini bir genç çeker: Genç tacir, aşağı yukarı ellibin altın civarında alış veriş yapıyor. Şah-ı Nakşibend bu gencin dünyaya daldığını sanar. Sonra gencin kalbine nazar eder bir bakar ki kalbi ‘’Allah...Allah...’’ diyor. Şah-ı Nakşibend (K.S.) bir de Kabe’nin eşiğinde sakallı bir yaşlı bir ihtiyarın ağladığına şahit olur. Kabe’nin eşiğinde ne için ağlanır? Elbette Allah için ağlar diye düşünür. İhtiyarın kalbine nazar eder, birde ne görsün Allah’tan gayri (dünyalık) bir şey istiyor.
              Bu misalden de anlaşıldığı üzere, zahirimizin(dışımızın) halkla batınımızın(içimizin) Hakk’la olması icap eder. Halk içinde ve iç dünyamızda Allah’ı yüceltmek, insana ‘’Eşref-i Mahlukat’’ özelliği kazandırır. Kalb ile tasdik, dille ikrar ilmi tevhiddir zaten. İnsanın bu prensip doğrultusunda yaşaması da ‘’Ameli Tevhid’’ olarak nitelenir.
              İ’lây-ı Kelimetullah tevhid şuuru ile doruğa ulaşır. Tevhid Kelime-i Şahadet’le simgelenmiştir çünkü. Cennet anahtarı ise, Kelime-i Şahadet’ten ibaret üç dişli anahtara benzetilir. Bu dişler; ‘’İhlas, Teslimiyet ve Muhabbet’’tir. Bu üç unsur bir araya gelerek Kelime-i Şahadet’in mânâ ve ruhunu oluştururlar. İhlas, Allah’a kullukta samimiyetin ifadesidir. Teslimiyet, tevhid sancağına şeksiz şüphesiz ram olmaktır. Muhabbet ise, tevhide can-ı gönülden sevgi duymaktır. Resulü Ekrem (S.A.V.) şöyle buyurdu: ‘’Benim ve benden önceki enbiyanın söyledikleri en hayırlı kelime; Lâilahe İllallah’tır. Bilesin ki; yedi kat gök ve yedi kat yerin terazinin bir kefesine, Kelime-i Tevhid’de bir kefesine konsa bu kelime ağır gelir.’’
              Evliyaullah’ın bir kısmı, müridlerine belirli aşamalardan sonra, en son olarak ‘’Nefy-i İsbat’’ zikri telkin eder. Kelime-i Tevhid, Nefy-i isbatla yapılır. Zikirle çeşitli, safhalardan belirli kıvama gelen vücuda, zikrin en efdali olan Kelime-i Tevhid zikri uygulanır. Yolun başında olan bir salik, önce lafza-i celâl (Allah Lafzı) talimatı alır. Kalb zikrinden sonra letaiflere (sır, ehfa, ruh, hafi, nefs-i natıka) geçilir. Zikir letaiflerden sonra artık vücuda dağılır. Böylece o vücut ‘’Lafza-i Celal’’ zikriyle kimya olur, altın olur yani vücudun azaları zikirlenmiştir artık. Kimya olan, altın olan vücut artık Kelime-i Tevhid zikrini hak etmiştir. Allah dosları bu noktada nefy-i isbat dersi telkin ederek, seyr-ü süluk yolunda seyreden talibliyi Allah’a ulaştırır. Seyr-ü sefer ancak ve ancak İlay-i Kelimetullah ile mümkündür.
              İnsanın kalbini kirlerden günahlardan koruması için, başlangıçta lafza-i celale devam etmesi gerekiyor. Resul-ü Kibriya: ‘’Kul günah işlediği zaman, bu onun kalbinde siyah bir nokta olur’’ buyuruyor. Kirlenmeye karşı en etkili koruyucu ilaç, Allah adını kalbimizde yüceltmektir. İşte İ’lây-ı Kelimetullah dediğimiz ‘’Allah adını yüceltmek’’ önce kalbde Allah’ı sıkça anmak, daha sonra Allah adını alem-i emirle bağlantılı olan letaiflere taşımak. Ondan da vücuda dağılmakla gerçekleştirebilir. Artık, İ’lây-ı Kelimetullah’ın mânâ ve ruhuna uygun insan, Allah’ın Kur ‘an-ı Kerim’de buyurduğu ayet-i celileye muhatap olur: ‘’(Öyle) adamlar (vardırlar ki) onları ne bir ticaret ne bir alışveriş, Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namaz kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoyamaz.’’ (Nur 24 -27) Resûlüllah (S.A,V.); ‘’Kıyamet gününde kulların en büyük derecesi Allah’ı çokça ananlardır’’ buyuruyor. Ne mutlu o insanlar ki, yanık gönülleri İlay-i Kelimetullah iksiri ile huzura eriyor.
              Allah adı ve Habibi’nin adı ezan sedalarıyla her saniye yankılanmaktadır. Ezanlar, İ’lây-ı Kelimetullah’ı her an dünyaya yankılandıran meşalelerdir. İnşirah Sûresinin dördüncü ayetinde meâlen Allah (C.C.) Habib’i için; ‘’Senin ismini (şarkta, garbda yer kürenin her yerinde) yükseltirim’’ buyuruyor. Gerçekten de garba(batıya) doğru bir tül derecesi (111.1 km) gidilince namaz vakitleri dört dakika gecikiyor. Her 28 km. gidişte aynı vaktin ezanı birer dakika sonra tekrar okunmaktadır. Böylece dünyada her an Ezan-ı Muhammediye okunmakta. Muhammed (S.A.V.) ismi işitilmekte yirmidört saat içerisinde O’nun isminin söylenmediği bir an yoktur. İ’lây-ı Kelimetullah minarelerin şerefelerinde bütün aleme yankılanır böylece.
              İ’lây-ı Kelimetullah davası o kadar kutsi bir dava ki, Osmanlı’da bir insan hangi ırktan olursa olsun veya Kelime-i Şahadet getiren her kim olursa olsun bütün hukuki ve siyasi haklara bir anda kavuşabiliyordu. Devletin en üst kademelerine yükselme imkanı sağlanıyordu. Nitekim, vezir-i azamların bir çoğu değişik etnik kökenli idiler. Demek ki, önemli olan Kelime-i Şehadet getirmektir. Hıristiyanlar kendi dindaş ve ırkdaşlarından dahi adalet ve hürriyeti esirgemişlerdir. Dünyada hiçbir millet Osmanlılar kadar kendi dilinden, dininden ve ırkından olmayan insanlara adaletle muamele etmemiştir. Hatta, 1848 Macar ihtilalinde Ruslar Hıristiyan Macarlar’ı kılıçtan geçirirken binlerce mülteciyi bağrına basan tek devlet Osmanlı idi. Osmanlı’yı merhamet ve adalet kılıcı yapan sır; ‘’İ’lây-ı kelimetullah’’ davasıdır. Biz İ’lây-ı Kelimetullah düsturu ile sekiz asır önce İspanya’ya kadar adalet dağıtırken bugünlerde İspanya’da tek bir müslüman bırakmamışlardır. İşte İ’lây-ı Kelimetullah’ın öncüleri ile haçlı ruhunun öncülerinin arasındaki fark bu noktada düğümlüdür.
              İ’lây-ı Kelimetullah duygusundan uzak kalmak perişanlık doğurmaktadır. Bu ideali mutlaka kalbimize işlemeliyiz. Resûlüllah (S.A.V.); ‘’Allah sizin sûretlerinize ve mallarınıza değil kalblerinize ve amellerinize bakar’’ buyuruyor. Yine Allah Rasulü (S.A.V.), bir hadis-i şeriflerinde de; ‘’Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır, kafirin niyeti ise amellerinden şerlidir’’ diyerek niyetlerimizi düzeltmemize dikkat çekmiştir.
              Son sözümüz, içimizi İ’lây-ı Kelimetullah idealiyle süslemedikçe, hem iç alemimize hem de dış aleme nizam veremeyiz!
              En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 07.08.2020, 21:39.

              Yorum


                #52
                Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

                [quote author=gulistan_2 link=topic=5254.msg31135#msg31135 date=1243503495]
                2 yasindaki kardesi islama mükemmel bir er yetistirmek yrine öldürmek!???
                [/quote]

                Osmanlı deyince aklıma gelen ilk şey sevgi, şefkat, merhamet ve İlahi Kelimetullah. Çünkü Osmanlı insanı sevgi, saygı insanı. Devleti şefkat, merhamet ve İlahi Kelimetullah`ı yayma devleti. Hani biraz önce hedefiniz nedir diye sordunuz. Ben de hakikat dedim. İşte bu hakikat Osmanlı`da vardı. Yani benim amacım Osmanlı`yı toplumumuza daha da iyi anlatmak. İkincisi ilim, bilim, teknoloji, evet... toplumumuzda gerici, yobaz diye bilinen, Osmanlı deyince benim aklıma bunlar geliyor. Ve insanlık kavramını anlıyorum. Biraz konuyu dağıtacağız ama bunu söylemeden geçemeyeceğim! Neden çağdaşlığı insan haklarını batıda arıyoruz? Bunlar zaten bizim ecdadımızda var. Bugün hangi batı ülkesinde Fatih Sultan Mehmet`in aldığı ilim var? Tabi ki yok. Fatih Sultan Mehmet; Mantık, 7 farklı dil, din ilimleri, devrin en gelişmiş fen ilimlerine vakıftı. Bu mu yobazlık? Bu mu gericilik? Gelelim bu gericilerin Avrupalılar gözündeki konumuna; 1718 yılında Londra Ticaret Odası`nın kapısında `Türklerle alış-veriş et yanılmazsın!` Evet açık açık söylüyorum; Ben bu gericilerdenim. Eğer siz de bu gericilerden olmak istiyorsanız, buyurun Osmanlı`yı tanıyalım.

                Yorum


                  #53
                  Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

                  Son sözümüz, içimizi İ’lây-ı Kelimetullah idealiyle süslemedikçe, hem iç alemimize hem de dış aleme nizam veremeyiz!

                  kardes, bu sözünüz yerinde, fakt ilay-i kelimetullah icin küffar basilir, 2 yasinda kardes bogazlanmaz!!!

                  gecmisimizde olmayan seylerle övünmek yerine, gecmisimizde ilay-i kelimetullah adi altinda yapilan saltanat yarisindan ve cinayetlerinden ibret almamiz gerekir.."yayan yürümeyle menzil alinmaz, menzil almak icin keskin at ister"



                  Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                  Yorum


                    #54
                    Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

                    ilimde üstün isler basarmis olabilirler...fakat maneviyatta izledikleri yol, abbasilerin tahrif etmis oldugu uyduruk bir dininn bir farkli verziyonundan baska birsey degil...

                    din adina yapilan o kadar cok hileler varki
                    din maskesi arkasinda gizlenen o kadar cok tarih cinayeti varki
                    varin siz bunlara hayranliginizi sürdürmeye devam edin
                    bize hamza gibi, ali gibi, abbas gibi yigitlerin övgüsü yeter


                    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                    Yorum


                      #55
                      Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

                      [quote author=gulistan_2 link=topic=5254.msg31141#msg31141 date=1243504091]
                      Son sözümüz, içimizi İ’lây-ı Kelimetullah idealiyle süslemedikçe, hem iç alemimize hem de dış aleme nizam veremeyiz!

                      kardes, bu sözünüz yerinde, fakt ilay-i kelimetullah icin küffar basilir, 2 yasinda kardes bogazlanmaz!!!

                      gecmisimizde olmayan seylerle övünmek yerine, gecmisimizde ilay-i kelimetullah adi altinda yapilan saltanat yarisindan ve cinayetlerinden ibret almamiz gerekir.."yayan yürümeyle menzil alinmaz, menzil almak icin keskin at ister"


                      [/quote]

                      Halife; yönetimde, yetkide ve şeriatın hükümlerinin uygulanmasında ümmete vekil olan kimsedir. İslâm’da yönetim yetkisi ve sulta ümmete verilmiştir. Bu işleri ümmet kendisine vekaleten yürütecek kimseye verir. Zira Allah ümmetin tümüne şeriatın bütün hükümlerini uygulamayı farz kılmıştır.

                      Halife Müslümanlar tarafından seçilip atandığından yönetimde, yetkide ve İslâm’ın hükümlerinin uygulanmasında ümmetin vekilidir. Bu nedenle ümmetin bey’atını almadıkça bir kimse Halife olamaz. Zira Halife’yi ümmete vekil kılan ancak söz konusu bey’attır. Ümmetin Halife'ye bey’atı ile Hilâfet ve otorite ona geçer. Bu andan itibaren de şer’î hükümleri tatbik etmek üzere Halife’ye bey’at farziyeti doğar.

                      Müslümanların idaresini yüklenecek kişi; ümmet içerisinde bulunan "ehl-i Hal ve'lakd"den rıza ve herhangi bir zorlama olmaksızın şer’î bir bey’atla bey’at almaksızın Halife olamaz. Ayrıca Halife’nin, Hilâfetinin bağlayıcı olması için Halife’de aranan şartları kendisinde bulundurması ve Halifelik "akdi"nin yapılmasından hemen sonra da şeriatın hükümlerini uygulamaya geçmesi gerekir.

                      Ümmetin bey’atı ile yönetime gelen kişi, sahih hadislerde gecen Halife, imam, Emir el-Mü'minin sıfatları ile anılır. Bu ünvanlar sahih hadislerde de yer almış ve Raşid Halifelerin bu ünvanlarla çağrılmaları hususunda sahabenin icması hasıl olmuştur. Ebu Said el-Hudri Rasul (s.a.v.)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "İki Halife’ye bey’at edildiğinde ikincisini öldürün.” [1]

                      Abdullah b. Amr b. el-As da, Rasululllah (s.a.v.)'den şunu duyduğunu rivayet etmiştir: "Kim bir imama bey’at eder, eliyle onunla bey’atlaşır ve kalbiyle ona bağlanırsa ona itaat etsin.” [2]

                      Avf b. Malik el-Eşcaî de Rasulullah (s.a.v.)'den şu hadisi rivayet etmiştir: "İmamlarınızın hayırlıları sizin sevdikleriniz ve sizi sevenler, kendilerine dua ettiğiniz ve size dua edenlerdir.” [3]

                      İlk defa "Emîrü'l Mü'minin" olarak anılan kişi Ömer b. el-Hattab'dır. Daha sonra bu ünvan hem sahabe zamanında hem de daha sonraki dönemlerde Halifeler için kullanılmıştır. Ancak bu üç ünvana bağlı kalmak farz değildir. Bu isimler yanında Müslümanların işlerini üstlenen ve bu muhtevaya delalet eden başka ünvanlar kullanmak da caizdir. Müminlerin hakimi, Müslümanların reisi, Müslümanların sultanı ve bunların dışında içeriğiyle çelişmeyen başka ünvanlar da kullanılabilir.

                      Ancak yöneticiye, Kral, Cumhurbaşkanı, İmparator gibi yönetim açısından İslâm’a aykırı anlamlar taşıyan sıfatları vermek caiz değildir Zira bu sıfatlar İslâm’ın hükümlerinin taşıdığı anlamlara aykırıdır.



                      --------------------------------------------------------------------------------

                      [1] Müslim, 3444

                      [2] Müslim, 3431; Nesei, 4120; Ahmed b. Hanbel, 6523, 6214; Ebu Davud, 3707

                      [3] Müslim, 3447, 3448; Daremi, 2677

                      Yorum


                        #56
                        Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

                        [quote author=gulistan_2 link=topic=5254.msg31143#msg31143 date=1243504249]
                        ilimde üstün isler basarmis olabilirler...fakat maneviyatta izledikleri yol, abbasilerin tahrif etmis oldugu uyduruk bir dininn bir farkli verziyonundan baska birsey degil...

                        din adina yapilan o kadar cok hileler varki
                        din maskesi arkasinda gizlenen o kadar cok tarih cinayeti varki
                        varin siz bunlara hayranliginizi sürdürmeye devam edin
                        bize hamza gibi, ali gibi, abbas gibi yigitlerin övgüsü yeter

                        [/quote]

                        İftiralar herzaman olmuştur...

                        Yorum


                          #57
                          Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

                          amr bin as basta muaviyenin (muaviye sözlük anlami icin google mutlaka bakiniz) akil hocasi degilmiydi? muaviye neden emirel muminin aliye isya etmis...

                          ve bütün bu anlattiklariniz, kardes bogazlamak, göz oymak icin yeterli sebepler degillerdir.

                          bakin kardesim; muta bahsine geldiniz, su an hala sonuca ulatrip, iddianizi kanitlayamadiniginiz gibi"evli kadinlarin muta yaptigi" gibi bir iftiraya olan inancinizi sergilediniz...simdi de "iftiralar olmustur" diye tarihin kaydini yalanliyorsunuz...bunun böyle olmadigina dair belgeniz nedir?


                          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                          Yorum


                            #58
                            Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

                            [quote author=gulistan_2 link=topic=5254.msg31147#msg31147 date=1243504527]
                            amr bin as basta muaviyenin (muaviye sözlük anlami icin google mutlaka bakiniz) akil hocasi degilmiydi? muaviye neden emirel muminin aliye isya etmis...

                            ve bütün bu anlattiklariniz, kardes bogazlamak, göz oymak icin yeterli sebepler degillerdir.

                            bakin kardesim; muta bahsine geldiniz, su an hala sonuca ulatrip, iddianizi kanitlayamadiniginiz gibi"evli kadinlarin muta yaptigi" gibi bir iftiraya olan inancinizi sergilediniz...simdi de "iftiralar olmustur" diye tarihin kaydini yalanliyorsunuz...bunun böyle olmadigina dair belgeniz nedir?

                            [/quote]
                            Size sadece Biz iftirada bulunmuyoruz.. Alırsınız inandıgınız Temel kitablarını okursunuz ..
                            Ve Bilgi Tabiki dogru bilgi Herzeman yanlış bilgiye galib gelecektir..
                            Allah Dogrularla Beraberdir.Biiznillah Muzaffer dogru olanındır..

                            Yorum


                              #59
                              Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

                              [quote author=katmer link=topic=5254.msg31153#msg31153 date=1243505823]
                              [quote author=gulistan_2 link=topic=5254.msg31147#msg31147 date=1243504527]
                              amr bin as basta muaviyenin (muaviye sözlük anlami icin google mutlaka bakiniz) akil hocasi degilmiydi? muaviye neden emirel muminin aliye isya etmis...

                              ve bütün bu anlattiklariniz, kardes bogazlamak, göz oymak icin yeterli sebepler degillerdir.

                              bakin kardesim; muta bahsine geldiniz, su an hala sonuca ulatrip, iddianizi kanitlayamadiniginiz gibi"evli kadinlarin muta yaptigi" gibi bir iftiraya olan inancinizi sergilediniz...simdi de "iftiralar olmustur" diye tarihin kaydini yalanliyorsunuz...bunun böyle olmadigina dair belgeniz nedir?

                              [/quote]
                              Size sadece Biz iftirada bulunmuyoruz.. Alırsınız inandıgınız Temel kitablarını okursunuz ..
                              Ve Bilgi Tabiki dogru bilgi Herzeman yanlış bilgiye galib gelecektir..
                              Allah Dogrularla Beraberdir.Biiznillah Muzaffer dogru olanındır..
                              [/quote]

                              Yani 12 imam şiasına İFTİRA attığınızı kabul ediyorsunuz.?
                              ALLAH'ım Bütün Güzel Sözler Sana Söylemekle Güzeldir,Kırık Dökük de Olsa Kabul Eyle Sözlerimi.

                              Yorum


                                #60
                                Ynt: Resulullahın(sav) müjdelediği İstanbul fatihi Sultan Mehmet değil mi?

                                bahsi atlama kardesim...bunu git muta konusunda isbat et, hemcinslerinle yazisman daha dogru olur...


                                Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X