Sibt b. Cevzi Ehl-i Sünnet’in tanınmış büyük âlimlerinden birisiydi. Birçok değerli kitaplar yazmıştır. Daima Bağdat mescitlerinde vaaz ve sohbet ile halkı irşat etmekle meşguldü. Sonunda hicri 597 yılı 12 ramazanda Bağdat’ta bu dünyadan göçtü.
İmam Ali (a.s)’ın kendine has özelliklerinden biri de daima insanlara şöyle buyurmasıydı:
سلوني قبل ان تفقدوني
“Beni kaybetmeden önce neyi isterseniz benden sorun.”
Böyle bir söz İmam Ali ve masum imamlara mahsustur. Ondan sonra kim böyle bir iddiada bulunduysa mutlaka rezil ve rüsva olmuştur. Şimdi korkusuz bir kadının Sibt b. Cevzi ile yaptığı bu münazaraya dikkat edin:
Sibt b. Cevzi bir gün minberde bu sözleri tekrarladı:
سلوني قبل ان تفقدوني
“ Ey insanlar! Beni kaybetmeden önce benden neyi isterseniz sorun.”
Elbette şuna dikkat etmek gerekir ki bu zatın minberinin yanında kadın-erkek, Şia- Sünni birçok insan oturmuştu.
Ansızın minberin yanından bir kadın şöyle sordu:
“Bana söyle bakalım şu söz doğru mu? Nakledildiğine göre Müslümanlardan bir grup Osman’ı öldürünce, cenazesi (üç gün) yerde kaldı. Hiç kimse onun cenazesini defnetmek üzere hareket etmedi.”
Sibt: Evet doğru.
Kadın: O zaman, bu söz de doğru mu acaba? Selman-i Farisi Medain şehrinde öldüğü zaman İmam Ali (a.s) Medine (veya Kufe)’den Medain’e giderek Salman’ın cenaze namazını kıldı ve ona ihtiram olarak onun kefenlenme ve defnedilme merasimine katıldı. Onun cenazesinin yerde kalmasına izin vermedi. Merasimden sonra ise geri döndü.
Sibt: Evet doğru.
Kadın: Öyleyse neden Osman’ın ölümü esnasında Medine’de olan Hz. Ali, Osman’ın cenazesini defnetmek üzere onun cenazesinin yanına gitmedi? Bu durumda ya Hz. Ali Osman’ın cenazesini defnetmekte ihmal etmiş ve hatalıdır ya da Osman mümin değildir ve Hz. Ali onun cenazesine katılmaktan kendini muaf tuttu. [Osman’ın ölümünden üç gün sonra bir gece gizlice Baki mezarlığının arka tarafında Yahudi mezarlığında defnettiler. Taberi kendi Tarih kitabında c. 9, s. 143’te bu olayı nakletmiştir.]
Sibt b. Cevzi sorulan bu soru karşısında ne söyleyeceğini şaşırarak öylece soruya gömülüp kaldı. Zira o ikisinden (Hz. Ali (a.s) ve Osman) hangisini hatalı olarak nitelerse nitelesin kendi itikat ve inancının aksine konuşmuş olacaktı. Çünkü o her iki şâhısı da hak halife olarak kabul etmekteydi. Bu nedenle şöyle dedi:
Ey kadın! Eğer kocanın izni ile dışarı çıkarak namahremlerin karşısında benimle bu şekilde konuşuyorsan Allah’ın laneti kocanın üzerine olsun. Yok, eğer kocanın izni olmadan dışarı çıktıysan Allah sana lanet etsin.
Bu zeki kadın korkusuzca şöyle dedi:
Acaba Cemel savaşını tertipleyerek Hz. Ali ile savaşmak üzere dışarı çıkan Aişe kocası Hz. Peygamber’in (s.a.a) izni ile mi dışarı çıktı yoksa Onun izni olmadan mı?
Sibt b. Cevzi bu soruda da öylece kalakaldı. Zira eğer kocasının izni olmadan dışarı çıktığını söyleyecek olsa Aişe’yi karalamış olacaktı. Eğer kocasının izni ile dışarı çıktığını söyleyecek olsa Hz. Ali (a.s)’ı karalamış olacaktı. Bu iki cevap şıkkının her ikisi de kendi itikadı ile çelişmekteydi. Çaresizce ne söyleyeceğini bilemeyip minberden aşağı inerek kendi evinin yolunu tuttu.
Yorum