şii kaynaklarında gadiri hum olayı nasıl geçmektedir? Paylaşırsanız sevinirim.
Duyuru
Daraltma
Henüz duyuru yok.
şii kaynaklarında gadiri hum olayı nasıl geçmektedir?
Daraltma
X
-
ehli kıbleEtiketler: Yok
-
ehli kıble
Ynt: şii kaynaklarında gadiri hum olayı nasıl geçmektedir?
[quote author=gulistan_2 link=topic=1110.msg4142#msg4142 date=1233912127]
diferenzimi bilmek istiyorsun kardesim?
asil bilmek istedigin noktalarmi var, yoksa bütün detaylarinimi istiyorsun?
soru icin Tesekkürler
[/quote]
büyüttüğüm kelimenin ne manaya geldiğini bilmiyorum.Ama şöyle söyleyeyim konunun anlaşılması açısından.
Ben ehli sünnet kaynaklaarından ve alimlerinden Gadiri hum olayını okudum ve dinledim,konuyu müzakere etme açısından birde karşı tarafın delillerini almak dinlemek isterim.
Sanırım anlaşılmıştır.
Yorum
-
Ynt: şii kaynaklarında gadiri hum olayı nasıl geçmektedir?
[quote author=ehli kıble link=topic=1110.msg4137#msg4137 date=1233911866]
şii kaynaklarında gadiri hum olayı nasıl geçmektedir? Paylaşırsanız sevinirim.
[/quote]
ben öncelikle şunu belirtmek istiyorumki bu olayın şii kaynaklarındaki geçiş şeklinden ziyade Sünni kaynaklarındaki geçiş şekli önemlidir.Çünkü Hiç bir sünni kaynağı bu olayı geniş bir şekilde ele almamıştır.
Birkaç rivayet aktarıp hemen tevile başvurma yolunu seçmişlerdir.
İsterseniz öncelikle bu olayın sünni kaynaklarda nasıl yer aldığını görelim ben daha sonra şii kaynaklardaki versiyonunuda buraya yazarım.
Biraz uzun bir yazı kopyalıyorum inşallah sabır gösterip okursunuz.
GADİR-İ HUM OLAYI
Resulullah (s.a.a) Hicretin onuncu yılında hacca gitme-yi kararlaştırmıştı. Bu kararı açıkladığında, Resulullah ile birlikte hacca gitmek için Medine’ye çok sayıda insan geldi. Bu hacca “Haccet-ül Veda” “Haccet-ül İslam” “Hac-cet-ül Belağ” “Haccet-ül Kemal” ve “Haccet-üt Tamam” da denilmektedir.
Resulullah (s.a.a) gusledip, saçlarına yağ sürerek tara-dıktan sonra, iki çöl elbisesiyle Zilhicce ayından beş-altı gün önce Cumartesi günü (İzar ve Ridayla) Medine’den yola çıktı. Resulullah (s.a.a) Medine’den çıktığında onunla birlikte eşleri, Ehl-i Beyti, Muhacir, Ensar ve diğer Arap kabilelerinden büyük bir topluluk da yola çıktı.
Resulullah (s.a.a) Medine’den yola çıktığı o günlerde Medine halkından bir çok kimse çiçek veya kızamık hasta-lığına yakalanmıştı. Bu yüzden birçok insan Resulullah (s.a.a) ile Hacca gitmek şerefine erişemediler. Buna rağ-men çok büyük bir insan topluluğu onunla beraber Medi-ne’den hareket etti.
Bazıları Resulullah’la birlikte hareket edenlerin sayıla-rının 90 bin kişi, bazıları 114 bin kişi, bazıları 120 bin kişi, bazıları 124 bin kişi, bazıları da bundan daha fazla oldu-ğunu yazmışlardır. Bunlar Hz. Peygamberle birlikte hare-ket edenlerin sayısı olup Mekke’de olanlar, Yemen’den Hz. Ali (a.s) ve Ebu Musa ile gelenler de onlara eklenirse o zaman hacıların sayısı bu rakamların çok üzerinde ola-caktır.
Resulullah (s.a.a) pazar günü sabahleyin “Yelemlem”e vardı, sonra hareket edip akşam yemeğini “Şeref-us Seyale”de yedi, akşam ve yatsı namazını da orada kıldı. Daha sonra (oradan hareket edip) sabah namazını “Irkuz Zabye”de kıldı. Sonra “Revha”ya indi. Daha sonra Revha’dan hareket edip ikindi namazını “Munsaref”te kıldı. Oradan da hareket edip akşam ve yatsı namazını “Muteaşşa”da kıldı ve akşam yemeğini de orada yedi. Yine oradan hareket edip, sabah namazını “Esabe”de kıldı. Salı gününün sabahı “Arc”a (Akabet-ul Cuhfe’ye) vardı; orada deve kemiyi ile boynundan kan aldırdı. Çarşamba günü “Sekya”ya vardı, sabah namazını “Ebva”da kıldı. Sonra oradan hareket edip Cuma günü “Cuhfe”ye vardı. Oradan da “Kadid”e ulaştı ve cumartesi gününü orada istirahatla geçirdi. Pazar günü “Usfan”da idi. Sonra oradan hareket edip “Gamim”e vardı; Gamim’de yayalar sıraya geçip yürümekten dolayı Peygambere şikayette bulundular. Resulullah (s.a.a) onlara, “süratle yürüyün” buyurdular. Onlar da böyle yaparak rahatladılar. Pazartesi günü “Merr-uz Zahran”a vardılar. İkindiyi orada geçirerek akşamleyin “Seref”e ulaştılar. Akşam namazını kılmadan Mekke’ye ulaştılar. Geceyi Mekke girişindeki dağın arasında geçirdi-ler ve salı günü sabahleyin Mekke’ye girdiler.
Resulullah (s.a.a) hac amellerini yaptıktan sonra, Mek-ke’ye geldiği insanlarla Medine’ye geri dönerlerken, Me-dine, Mısır ve Iraklıların yol ayrımı olan Gadir-i Hum’a ulaştıklarında, Cebrail şu ayeti indirdi: “Ey Peygamber, Rabbi’nden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O’nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. ALLAH seni insanlardan koruyacaktır ...”
ALLAH-u Teala bu ayetle, Resulullah’ın (s.a.a), Hz. Ali (a.s)’ı imam olarak halka tanıtmasını ve velayet hakkında nazil olanı, onlara tebliğ etmesini emretti ve ona itaat etmeyi herkese farz kıldı. Bu olay Zilhiccenin 18. Günü vuku buldu.
Hacdan dönenlerden ilk grup Cuhfe’ye yaklaştığında Resulullah (s.a.a) önde gidenlerin geri dönmesini ve geride kalanların da bu bölgede onlara ulaşmasını emretti. O bölgede bulunan, birbirine yakın beş büyük ağacın altında oturmaktan onları sakındırdı; bu ağaçların altını temizletti, öğle namazı için ezan okundu, daha sonra Resulullah (s.a.a) halkla birlikte o ağaçların altında namaz kıldı.
Hava çok sıcaktı; insanlar sıcaktan abalarının yarısını başlarına çekip, yarısını da ayaklarının altına seriyorlardı. Semure denen ağacın üzerine elbise vb. şeyleri atarak Resulullah (s.a.a) için gölgelik yaptılar.
Resulullah (s.a.a) namazını bitirdikten sonra cemaatın ortasında, deve semerleri üzerine çıkarak herkesin duyacağı şekilde yüksek bir sesle şöyle buyurdular:
“Bütün övgüler ALLAH’a mahsustur; O’ndan yardım di-liyor, O’na iman ediyor, Ona güveniyoruz. Nefsimizin şerlerinden, kötü amellerimizden ALLAH’a sığınıyoruz. Sapan kimseyi O’ndan başka kimse hidayet edemez; O’nun hidayet ettiğini ise kimse saptıramaz. ALLAH’tan başka ilah olmadığına, MUHAMMED’in Onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ediyorum.”
Ve Sonra:
“Ey insanlar! Latif ve Habir olan ALLAH bana haber verdi ki, hiçbir Peygamber, kendisinden önceki peygambe-rin ömrünün yarısından fazla yaşamamıştır; ben yakında Rabbimin davetine icabet edeceğim. Ben sorumluyum, siz de sorumlusunuz. O halde siz ne düşünüyorsunuz?”
Halk: “Biz senin tebliğ ettiğine, nasihatta bulunduğuna, çaba sarf ettiğine tanıklık ediyoruz. ALLAH sana mükafat versin.”
Resulullah: “ALLAH’tan başka ilah olmadığına, Mu-hammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna, cennet ve ce-henneminin hak olduğuna, kıyamet gününün geleceğine ve kabirde olanların dirileceğine şehadet ediyor musunuz?”
Halk: “Evet buna şehadet ediyoruz.”
Resulullah: “ALLAH’ım şahit ol.”
Yine Resulullah: “Ey insanlar! İşitiyor musunuz?”
Halk: “Evet işitiyoruz.”
Resulullah: “Ben sizden önce (Kevser) havuzun başına gideceğim, siz orada benim yanıma geleceksiniz. O havu-zun genişliği “San’a” ve “Busra” arası kadardır. O havuzda, yıldızlar sayısında kadehler vardır. Benden sonra sekaleyn hakkında nasıl davranacağınıza bakın.”
Halktan birisi: “Ya Resulullah, sekaleyn nedir?”
Resulullah: “Değerli büyük emanet: ALLAH’ın kitabıdır; bir tarafı ALLAH’ın elindedir, diğer tarafı ise sizin elinizde-dir. Ona sımsıkı sarılın, sapmayın. Değerli küçük emanet ise: Ehl-i Beyt’imdir. ALLAH-u Teala bana bildirdi ki, onlar havuzun başında bana ulaşıncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Bunların birbirinden ayrılmamasını ben de Rabbimden istedim. Onlardan ne öne geçin ve ne de geride kalın; çünkü helak olursunuz.”
Resulullah (s.a.a) daha sonra Hz. Ali (a.s)’ın elini tutup her ikisinin koltuk altları görülecek kadar kolunu yukarıya kaldırdı. Herkes onu görüp tanıdı; sonra şöyle buyurdu:
“Ey İnsanlar! Mü’minlerin kendilerinden, onlara daha evla kimdir?”
Halk: “ALLAH ve Resulü daha iyi bilir.”
Resulullah: “ALLAH-u Teala benim mevlamdır, ben de mü’minlerin mevlasıyım; ben onlara kendilerinden daha evlayım. Öyleyse ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır.” Resulullah bu cümleyi üç defa tekrarladı. (Hanbeli’lerin imamı Ahmed b. Hanbel’e göre, dört defa tekrarlamıştır.) Daha sonra şöyle buyurdular: “ALLAH’ım, onunla dost olana dost, ona düşman olana düşman ol; onu seveni sev, ona buğzedene buğzet; ona yardım edene yar-dım et, ondan yardımını esirgeyenden yardımını esirge; o nereye dönerse hakkı onunla döndür. Biliniz ki, bu sözleri hazır olanlar hazır olmayanlara bildirmelidirler.”
Halk henüz dağılmadan ALLAH-u Teala şu ayeti indirdi: “Bu gün dininizi kemale erdirdim, nimetimi size ta-mamladım ve din olarak İslam’ı size beğendim.”
Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: “Al-lah-u Ekber! Din kemale erdi, nimet tamamlandı, ALLAH benim risaletime ve benden sonra Ali’nin velayetine razı oldu.”
Daha sonra orada bulunan insanlar Hz. Ali (a.s)’ı tebrik etmeye ve kutlamaya başladılar. Ebu Bekir ve Ömer, Hz. Ali (a.s)’ı ilk kutlayan kimselerdendirler. Onlardan her biri; “Bu makam sana kutlu olsun ey Ebu Talibin oğlu! Sen, her mü’min erkek ve kadının mevlası oldun” diyor-lardı.
İbn-i Abbas da; “VALLAHi bu velayet herkesin üzerine farz oldu.” dedi.
Hassan da şöyle dedi: “Ya Resulullah! Bana izin ver de Ali hakkında, halkın duyması için bazı beyitler okuyayım.”
Resulullah (s.a.a) buyurdular: “ALLAH’ın bereketi üzerine söyle”
Hassan ayağa kalkıp şöyle dedi: “Ey Kureyş’in büyük-leri! Peygamber (s.a.a)’in huzurunda mezkur velayet hak-kında şöyle diyorum:
Hum’da Gadir günü Peygamberleri onlara sesleniyor.
Herkesin duyacağı şekilde yüksek bir sesle.
Bu anlatılanlar, Gadir olayı hakkında özet bir bilgidir; tafsilatı ise ileride gelecektir. Bütün ümmet bunda ittifak etmiştir ve İslam tarihinde bundan başka bir Gadir olayı yoktur. Gadir olayı denince bu konu akla gelir. Gadir-i Hum denince de, Cuhfe yakınlarındaki meşhur ve tanınan yer hatırlanır ve araştırmacılardan hiç kimse Gadir-i Hum olarak ondan başka bir yer tanımazlar
Tabakat-ı İbn-i Sa’d, c. 3, s. 225; İmta-ul Makrizi, s. 510; İrşad-us Sari, c. 6, s. 429.
Es-Siret-ul Halebiyye, c. 3, s. 283.
Siret-u Ahmed Zeyni Dehlan, c. 3, s. 3;
Tarih-ul Hulefa, İbn-ül Cevzi, c. 4; Tezkiret-u Havass-il Ümmet, s. 18;
Dairet-ul Mearif, Ferid Vecdi, c. 3, s. 542.
İmta-ul Makrizi, s. 513-517
Mecma’uz Zevaid, c. 9, s. 156.
Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
İmam Ali (a.s)
Yorum
-
Ynt: şii kaynaklarında gadiri hum olayı nasıl geçmektedir?
Resulullah (s.a.a)’ın Gadir-i Hum Günündeki Konuşmalarını Nakleden Tarihçilerden Bazıları Şunlardır:
Belazuri (Ölüm. Hicri. 279) “Ensab-ul Eşraf”ta.
İbn-i Kuteybe (ö. h. 276) “el-Meârif” ve “el-İmame ve’s-Siyase”de.
Taberi (ö. h. 310) bu konu ile ilgili özel kitabında.
İbn-i Zulak-i Mısri (ö. h. 387) “Tarih-i Bağdat”ta.
Hatib-i Bağdadi (ö. h. 463) Tarih kitabında.
İbn-i Abdulbirr (ö. h. 463) “el-İstiab”de
Şehristani (ö. h. 548) “el-Milel ve’n-Nihal”de.
İbn-i Asakir (ö. h. 571) “Tarih-i Dimaşk”te.
Yakut-i Himvi (ö. h. 626) “Mu’cem-ul Udeba”da.
İbn-i Esir (ö. h. 630) “Üsd-ül Gabe”de
İbn-i Ebi’l Hadid (ö. h. 656) “Şerh-i Nehc-ül Belağa”da.
İbn-i Hallikan (ö. h. 681) “Vefeyat-ul A’yan”da.
Yafii (ö. h. 768) “Mir’at-ul Cinan”da.
İbn-i Şeyh el-Belevi (ö. h. 605) “Elif-Ba”da.
İbn-i Haldun (ö. h. 808) “Mukadime”de.
Şemsuddin-i Zehebi (ö. h. 748) “Tezkiret-ul Huffaz”da.
Nuveyri (ö. h. 833) “Nihayet-ul Ereb Fi Funun-il Edeb”de.
İbn-i Hacer-i Askalani (ö. h. 852) “el-İsabe” ve “Tehzib-ut Tehzib” adlı kitaplarında.
İbn-i Sabbağ-ı Maliki (ö. h. 855) “el-Fusul-ul Muhimme”de.
Makrizi (ö. h. 845) "el-Hutat-ul Makriziyye"de.
Celaleddin-i Suyuti (ö. h. 910) birçok kitabında.
Kirmani-i Dimaşki (ö. h. 1019) “Ahbar-ud Duvel”de.
Nuruddin-i Halebi (ö. h. 1055) “Siret-ul Halebiyye”de ve diğer birçokları.
Gadiri hum hadisini nakleden hadisçiler
Ebu Abdullah MUHAMMED b. İdris-i Şafii (ö. h. 204); İbn-i Esir’in “Nihaye” adlı eserinde kaydedildiğine göre:
Ahmed b. Hanbel (ö. h. 241), “Müsned” ve “Menakıb” adlı kitaplarında.
İbn-i Mace (ö. h. 273), “Sünen”inde.
Tirmizi (ö. h. 273), “Sahih”inde.
Nesai (ö. h. 303) “Sahih”de
Ebu Ya’la-i Musuli (ö. h. 307) “Musned”inde
Bağavi (ö. h. 317) “Sünen”de.
Dulabi (ö. h. 320) “Muşkil-ul Asar”da.
Tahavi (ö. h. 321) “Muşkil-ul Asar”da.
Hakim (ö. h. 405) “Müstedrek”de.
İbn-i Meğazili eş Şafii (ö. h. 483) “Menakıb”da
İbn-i Munde (ö. h. 512) bir çok yolla kitabında.
Hatib-i Harezmi (ö. h. 568) “Menakıb” ve “Mekteb-ul İmam-us Sıbt” kitaplarında.
Genci-i Şafii (ö. h. 658) “Kifayet-ut Talib”de.
Muhibbuddin-i Taberi (ö. h. 694) “Riyaz-un Nazire” ve “Zehair-ul Ukba” kitaplarında.
Hamvini eş Şafii (ö. h. 722) “Feraid-us Simtayn”da
Heysemi (ö. h. 807) Mecma-uz Zevaid”de
Zehebi (ö. h. 748) “Telhis”te.
Cizeri (ö. h. 830) Esne’l Metalib”de
Ebu Abbas-i Kastalani (ö. h. 923) “Mevahib-ul Leduniyye”de.
Muttaki el Hindi (ö. h. 975) “Kenz-ul Ummal”da
Herevi-i Kari (ö. h. 1014) “el Mirkat-u Fi Şerh-il Miskat”ta.
Tacuddin-i Menavi (ö. h. 1031) “Kunuz-ul Hakayık” ve “Feyz-ul Kadir” kitaplarında.
Şeyhani Kadiri (ö. h. 11. yy.) “es-Sırat-us Sevi Fi Menakıb-ı Ali-n Nebi”de
Ahmed Baksir-i Mekki eş-Şafii (ö. h. 1047), “Vesilet-ul Meal fi Menakıb-il Al”da
İbn-i Hamza-i Dimaşki el-Hanefi (ö. h. 1120), “el-Beyan ve-t Tarif”de. Ve başkaları...
Kuran-ı Kerim’de bu konuyla ilgili birçok ayet vardır. Müfessirler bu ayetlerin tefsirinde Gadir olayı-na değinmişlerdir.
Örneğin: Taberi (ö. h. 310), “Tefsir”inde.
Salebi (ö. h. 427 veya H. 437), “Tefsirinde”.
Vahidi (ö. h. 468), “Esbab’un-Nuzul”da.
Kurtubi (ö. h. 567), “Tefsirinde”.
Ebu’s-Suud (ö. h. 982), “Tefsirinde”.
Fahr’ı Razi, (ö. h. 606). Büyük tefsiri “Mefatihul Gayb”de.
İbn-i Kesir eş-Şafii (ö. h. 774).“Tefsirinde”.
Nişaburi (ö. h. 8. Yüz yıl). “Tefsirinde”.
Celaleddin Suyuti (ö. h. 911).“ed-Dürr-ül Mensur” adlı tefsirinde.
Hatib-i Şerbini (ö. h. 977).“Tefsirinde”.
Alusi el-Bağdadi (ö. h. 1270). “Ruh’ul Meani”de. Ve diğerleri...
Bu hadisi nakleden kelamcılar
Kadı en-Necm MUHAMMED eş-Şafii (ö. h. 879),“Bediu’l-Meani”de.
Celaleddin Suyuti (ö. h. 911),“Erbein”’inde.
Şam Müftüsü Hamid b. Ali el-İmadi (ö. h. 1171),“Es-Salatu’l-Fahire bi’l-Ahadis’il-Mütevatir”de.
Alusi el-Bağdadi (ö. h. 1324),“Nesr’ul-Leali”de.
Ve başkaları...
Arap dili edebiyatçıları “Mevla”, “Hum”, “Gadir” ve “Veli” gibi kelimelerin manalarını açıklarken mut-laka “Gadir Hadisi”ne işaret etmişlerdir. Aşağıda zikrolunan edebiyatçılar gibi;
İbn-i Dureyd MUHAMMED b. Hasan (ö. h. 321). “Cemhere”sinde, c. 1, s. 71,
İbn-i Esir (ö. h. 606), “Nihaye”sinde.
Himvi (ö. h. 626), “Mucem’ul-Buldan”da “Hum” keli-mesini açıklarken.
Zübeydi el-Hanefi (ö. h. 1205), “Tac’ul-Arus”ta, c. 10, s. 399.
Nebehani (ö. h. 14. yüz yılda), “Mecmuat’un Nebehaniyye”de.
Kadı Ebu Bekr’i Baklani el-Basri (ö. h. 403),“Temhid”inde.
Kadı Abdurrahman el-İci eş-Şafii (ö. h. 756), “Mevakıf”da.
Seyyid Şerif el-Cürcani (ö. h. 816),“Şerh’ul Mevakıf”da.
Beyzavi (ö. h. 685),“Tevaliu’l-Envar”da.
Şemsuddin el-İsfahani (ö. h. 749),“Metaliu’l-Enzar”da.
Taftazani (ö. h. 792),“Şerh’ul-Mekasıd”da.
Kuşçi Mevla Alaaddin (ö. h. 879),“Şerh’ut-Tecrid”de.
Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
İmam Ali (a.s)
Yorum
-
Ynt: şii kaynaklarında gadiri hum olayı nasıl geçmektedir?
Tebliğ Ayeti
ALLAH-u Teala’nın, dinin koruyucusu olan Emir-ül Mü’minin (a.s)’ın elinde büyük bir kanıt bulunması için, “Gadir Hadisi”nin meşhurlaşmasında, dillerde dolaşma-sında ve ravilerin onu nakletmesinde özel bir inayeti var-dır. Bu hedef için Peygamber (s.a.a)’e Hacc-ı Ekber’den döndüğünde binlerce insanın içerisinde velayet meselesini tebliğ etmesini emretti.
ALLAH-u Teala bununla da yetinmedi, Gadir Hadisinin taptaze kalmasını ve zamanın onu yıpratmamasını istedi. Bu nedenle ümmetin sabah-akşam okuması için, Gadir’le ilgili apaçık ayetler indirdi. ALLAH-u Teala, o ayetlerden her biri okunduğunda, okuyan kimseye hilafet konusunda ALLAH’a itaat etmekle ilgili farz olan şeyi hatırlatmaktadır.
O ayetlerden biri, Maide suresindeki şu ayettir:
“Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, Onun elçiliği-ni tebliğ etmemiş olursun. ALLAH seni insanlardan ko-ruyacaktır.”
Bu ayet, Haccet-ül Veda yılının (h. 10) zilhicce ayının 18. günü nazil oldu. Peygamber (s.a.a), Gadir-i Hum’a vardığında öğleyi beş saat geçerken Cebrail inerek şöyle dedi: “Ey MUHAMMED! Yüce ALLAH sana selam göndererek şöyle buyurmaktadır:
“Ey Peygamber! (Ali hakkında) Rabbinden sana in-dirileni tebliğ et. Bunu yapmayacak olursan, O’nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun...”
Yüz bin veya daha fazla olan insanların bir kısmı ilerle-yip Cuhfe’ye yaklaşmıştı. ALLAH-u Teala ileri gidenlerin geri dönmesini, geride kalanların da bu mekanda durdu-rulmasını ve Ali (a.s)’ı halka gösterip onun hakkında nazil olan ayeti onlara tebliğ etmesini Peygambere emretti ve onu halktan koruyacağını kendisine bildirdi.
Bu naklettiğimiz sözler, İmamiyye alimlerinin üzerinde ittifak ettikleri sözlerdir.
Ehl-i Sünnet alimlerine gelince, bu konudaki hadisleri-ne vakıf olduğumuz alimlerden bazılarının isimlerini aşağıda zikrediyoruz:
1- Hafız Ebu Cafer MUHAMMED b. Cerir-i Taberi (ö. h. 310), “el-Vilayet-u fi Turuk-i Hadis-il Gadir” adlı kita-bında kendi senediyle bu konuda Zeyd b. Erkam’dan bir hadis nakletmiştir.
2- Hafız İbn-i Ebi Hatem Ebu MUHAMMED Hanzeli er-Razi (ö. h. 327), bu konuda, Ebu Said Hudri’den kendi senediyle bir hadis nakletmiştir.
3- Hafız Ebu Abdullah el-Mehamili (ö. h. 330), “Emali”sinde kendi senediyle İbn-i Abbas’tan bir hadis nakletmiştir.
4- Hafız Ebu Bekir-il Farisi eş-Şirazi (ö. h. 407), “Ma Nezele Min-el Kuran-i fi Emir-il Mü'minin” adlı kitabın-da, bu konuda kendi senediyle İbn-i Abbas’dan bir hadis nakletmiştir.
5- Hafız İbn-i Merdeveyh (Doğumu. 323, ö. h. 410) Ebu Said Hudri’den, İbn-i Mes’ud’dan, İbn-i Abbas’dan, Zeyd b. Ali’den kendi senediyle bu konuda hadisler nak-letmektedir.
6- Ebu İshak Sa’lebi en-Nişaburi (ö. 427 veya h. 437), “el-Keşf ve’l-Beyan” tefsirinde, Ebu Cafer Muham-med b. Ali (İmam Bakır)’dan ve İbn-i Abbas’tan hadisler nakletmiştir.
7- Hafız Ebu Nuaym-i İsfehani (ö. h. 430), “Ma Nezele Min’el Kur’an fi Ali” adlı kitabında kendi senediy-le bu konuda Atiyye’den hadis rivayet etmektedir.
8- Ebu’l Hasan-i Vahidi en-Nişaburi (ö. h. 468), Ebu Said Hudri’den kendi senediyle hadis nakletmiştir.
9- Hafız Ebu Said Mes’ud b. Nasır es-Secistani (ö. h. 477) “ed-Dirayet-u fi Hadis-il Vilayet” adlı kitabında çeşitli yollarla kendi senediyle İbn-i Abbas’tan hadisler nakletmektedir.
10- Hafız Hakim el-Haskani Ebu-l Kasım (ö. h. 490’dan sonra) “Şevahid-ut Tenzil li Kavaid-it Tefsil ve’t Te’vil” adlı kitabında kendi senediyle İbn-i Abbas ve Cabir-i Ensari’den hadis nakletmektedir.
11- Hafız Ebu-l Kasım b. Asakir eş-Şafii (ö. h. 572) kendi senediyle Ebu Said Hudri’den bu konuda hadis naklediyor.
12- Ebu’l Feth-i Netenzi (d. 480) “el-Hasais-ul Aleviyye”adlı kitabında İmam MUHAMMED b. Ali el-Bakır (a.s) ve Cafer b. MUHAMMED es Sadık (a.s)’dan bu konuda kendi senediyle hadis nakletmiştir.
13- Ebu Abdullah Fahruddin-i Razi eş-Şafii (ö. h. 606) Tefsir-i Kebir’inde, saydığı onuncu vechinde bu olayı, mezkur ayetin iniş sebebi olarak zikretmektedir.
14- Ebu Salim-i Nesibi eş-Şafii (ö. h. 652), Vahidi-i Nişaburi’nin hadisini Ebu Said-i Hudri’den nakleder.
15- Hafız İzzuddin-i Ras’ani el-Musil-i el-Hanbeli (d. 589, ö. 661) kendi tefsirinde bu konuda İbn-i Abbas’tan bir hadis nakletmektedir.
16- Şeyh-ul İslam Ebu İshak el-Himvini (ö. 722) “Feraid-us Simtayn” da bu konuda kendi şeyhlerinden senetleriyle Ebu Hureyre’den bir hadis nakleder.
17- Seyyid Ali Hemdani (ö. h. 786), Meveddet-ul Kurba’da Bera b. Azib’den bir hadis nakleder.
18- Bedruddin b. Ayni el-Hanefi (d. 762, ö. 855) “Ya eyyuher resul-u belliğ ma unzile ileyke” ayeti hakkında Hafız Vahidi’den, daha önce nakledilen hadisin aynısını nakletmiştir. Daha sonra Mukatil ve Zemahşeri’den mez-kur ayetin nüzul sebebi hakkında ki diğer görüşleri de nakledip şöyle demiştir: “Ebu Cafer MUHAMMED b. Ali b. Hüseyin demiştir ki; “Mezkur ayetin manası şudur: “Rab-binden, Ali b. Ebu Talib (a.s)’ın fazileti hakkında sana nazil olanı tebliğ et”. Bu ayet nazil olduğunda Peygamber (s.a.a) Ali (a.s)’ın elini tutup şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.”
19- Nureddin b. Sabbağ el-Maliki el-Mekki (ö. h. 855) Vahidi’nin “Esbab-un Nuzul”da rivayet ettiğini Ebu Said’in hadisini zikretmiştir.
20- Nizamuddin-i Nişaburi (ö. h. 8. yüzyıl.) mezkur ayet hakkında, Ebu Said-i Hudri’nin hadisini nakletmiş ve şöyle demiştir: “Bu, İbn-i Abbas, Bera b. Azib ve Mu-hammed b. Ali’nin sözüdür.” Daha sonra tebliğ ayetinin nüzul sebebi hakkında farklı görüşler de aktarmıştır.
21- Kemaluddin-i Meybudi (ö. h. 908’den sonra), Sa’lebi’nin rivayetini bu konuda zikretmiştir.
22- Celaluddin-i Suyuti eş-Şafii (ö. h. 911) diyor ki: Ebuş-Şeyh, Hasan’dan; Abd b. Hamid, İbn-i Cerir, İbn-i Ebi Hatem ve Ebuş-Şeyh Mücahid’den; İbn-i Ebi Hatem, İbn-i Merdev ve İbn-i Asakir ise Ebu Said-i Hudri’den şöyle nakletmişlerdir: Şu ayet Resulullah (s.a.a)’e nazil oldu: “Ey Resul! Rabbinden sana ineni tebliğ et -ki Ali (a.s) mü’minlerin mevlasıdır- bunu yapmayacak olursan O’nun risaletini tebliğ etmemiş olursun. ALLAH seni insan-lardan koruyacaktır.”
23- Seyyid Abdulvehhab el-Buhari (d. h. 869, ö. h. 932), kendi tefsirinde, “De ki ona (risaletime) karşılık sizden akrabalarıma sevgiden başka bir ücret istemiyo-rum” ayetinin peşinde bu konuda Bera b. Azib’den bir hadis naklediyor ve; “Bunu, Ebu Nuaym rivayet etmiş ve Sa'lebi kitabında zikretmiştir” diyor.
24- Seyyid Cemaluddin eş-Şirazi (ö. h. 1000), “Erba-in”inde söz konusu ayetin “Gadir-i Hum”da nazil olduğu-nu İbn-i Abbas’tan rivayet etmiştir.
25- MUHAMMED Mahbub-ul Alem (ö. h. 11. yüzyıl), “Tefsir-i Şahi” adlı tefsirinde, Nizamuddin-i Nişaburi’nin tefsirinde geçeni aynen nakletmiştir.
26- Mirza MUHAMMED Bedehşani (ö. h. 12.), “Miftah-un Neca” kitabında şöyle demiştir: “Emir-ul Müminin Ali b. Ebi Talib (a.s)’ın makamı hakkında gerçekten pek çok ayet nazil olmuştur, ben bu kitapta sadece onların özetini yazdım.” Daha sonra, İbn-i Merdevin, Zerr’ den, Abdullah b. Abbas’tan rivayet ettiğini zikretmiştir. Sonra onun yo-luyla Ebu Said-i Hudri’den ve Hafız Ras’ani’nin İbn-i Abbas’tan rivayet ettiği hadisi, nakletmiştir.
27- Kadı Şevkani (ö. h. 1250), kendi tefsirinde şöyle demiştir: “İbn-i Ebi Hatem, İbn-i Merdev ve İbn-i Asakir, Ebu Said-i Hudri’nin şöyle dediğini nakletmişlerdir; “Ey Resul, Rabbinden sana nazil olanı tebliğ et...” ayeti “Ga-dir-i Hum” günü, Ali b. Ebi Talib (a.s) hakkında Resulullah’a nazil olmuştur.”
İbn-i Merdeveyh, İbn-i Mesud’un şöyle dediğini rivayet etmiştir: Biz Resulullah’ın (s.a.a) zamanında mezkur ayeti şöyle okuyorduk: “Ya eyyüher Resul, belliğ ma unzile ileyke min Rabbike -inne Aliyyen mevle’l mu’minin- ve in lem tef’al fema belleğte risaletehu vALLAHu ya’simuke min’en nas.”
28- Seyyid Şehabuddin-i Alusi eş-Şafii el-Bağdadi (ö. h. 1270) şöyle demiştir: Şia’nın zannına göre “Rabbin-den sana nazil olanı tebliğ et” ayetinden maksat, Ali (kerremellah vechehu)nun hilafetidir. Kendi senetleriyle İmam Bakır ve İmam Sadık (a.s)’dan şöyle nakletmekte-dirler: ALLAH-u Teala (c.c), Peygamberine (s.a.a), Ali’yi halife seçmesi için vahyetti. Resulullah (s.a.a) bunun ashabından bazılarına ağır gelmesinden çekiniyordu. Ama ALLAH-u Teala (c.c) bu ayeti indirerek emrolunduğu şeyi yerine getirmesi için ona cesaret verdi.
İbn-i Abbas’tan da şöyle nakletmişlerdir: Bu ayet (teb-liğle ilgili ayet) Ali (kerremALLAH vechuh) hakkında nazil olmuştur. ALLAH-u Teala, Peygambere Ali’nin velayetini halka bildirmesini emretti. Ama Resulullah (s.a.a) halkın, “Bakın kendi amcası oğlunu seçti” demesinden ve bu konuda onu kınamalarından çekindi. Bunun üzerine ALLAH-u Teala bu ayeti (tebliğ ayetini) ona vahyetti. Bundan dolayı Resulullah (s.a.a): “Gadir-i Hum” günü Hz. Ali (a.s)’ın velayetini halka bildirmek için onun elinden tutup şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. ALLAH’ım! Onunla dost olanla dost, ona düşman olana düşman ol.”
Celaluddin-i Suyuti, ed-Dürr-ül Mensur’da, İbn-i Merdeveyh ve İbn-i Asakir’in, Ebu Said-i Hudri’den şöyle rivayet ettiklerini kaydetmiştir: Bu ayet (tebliğ ayeti), “Gadir-i Hum” günü, Ali b. Ebi Talib hakkında Peygamber (s.a.a)’e nazil olmuştur.
İbn-i Merdeveyh de İbn-i Mes’ud’dan şöyle dediğini nakletmiştir: “Biz Resulullah’ın (s.a.a) zamanında (tebliğ ayetini) şöyle okuyorduk: Ya eyyüher resulu belliğ ma unzile ileyke min rabbike -inne Aliyyen veliyyul muminin- ve in lem tef’al fema belleğte risaletehu.”(Maide/67)
29- Şeyh Süleyman Kunduzi el-Hanefi (ö. h. 1293) şöyle demiştir: Sa’lebi, Ebu Salih’den, İbn-i Abbas’tan ve İmam Bakır (a.s)’dan şöyle nakletmiştir: “Bu ayet Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur.”
Himvini de“Feraid-us Simtayn”da mezkur sözü Ebu Hureyre’den nakletmiştir.
Maliki de “el-Fusul-ul Muhimme” kitabında, Ebu Said-i Hudri’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Bu ayet Gadir-i Hum’da Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur.” Şeyh Muhyiddin-i Nevevi de aynen böyle nakletmiştir.
30- Şeyh MUHAMMED Abduh el Mısri (ö. h. 1323) de şöyle demiştir: İbn-i Ebi Hatem, İbn-i Merdeveyh ve İbn-i Asakir, Ebu Said-i Hudri’den, “Mezkur ayet Gadir-i Hum günü Ali b. Ebi Talib hakkında nazil olmuştur.” diye riva-yet etmiştir.
Bunlar, Gadir kıssasıyla ilgili nazil olan ayetler hakkın-daki araştırdığımız hadis ve görüşlerden ibaretti. Nakiller hakkında daha fazla araştırma yapanlar mezkur ayetin nüzul sebebi için diğer görüşler de zikretmişlerdir. Çok görüş zikredenlerden ilk şahıs, bizim bildiğimize göre Taberi’dir. Ondan sonra gelenler de ona tabi olmuşlardır. Fahr-i Razi ise tebliğ ayetinin nüzul sebebiyle ilgili dokuz görüş zikretmiştir. Onuncu görüş ise bizim bu kitapta zikrettiğimiz.
Taberi, tebliğ ayetiyle ilgili olarak İbn-i Abbas’tan şöyle nakletmiştir: “Yani, Rabbinden sana nazil olan ayetlerden bir ayeti saklarsan, risaletimi tebliğ etmemiş olursun.”
Bu sözün, ayetin nüzul sebebinin Gadir kıssası hakkın-da olmasıyla bir çelişkisi yoktur. Taberi’nin naklindeki “ayetlerden bir ayeti saklarsan” İbaresindeki “ayet”lafzını nekire-i mahza olarak kabul edersek, o zaman “ayetlerden herhangi birini saklarsan” anlamını ifade ederek , genel anlamıyla “Gadir Hadisi’ne de şamil olur. Ama eğer söz konusu “ayet” lafzını nekire-i muhassasa olarak kabul edersek, o zaman da “ayetlerden belli birini saklarsan” anlamını ifade ederek, özellikle “Gadir Hadisi”ni vurgu-lamış olur. Her iki takdirde de bizim hadisler ve nakillerle ispatlamaya çalıştığımız şeyi desteklemiş olur.
Katade’den de şöyle nakletmiştir: “ALLAH-u Teala (mez-kur ayette) Peygamber’i insanlardan koruyacağını bildir-miş ve onu tebliğ etmekle görevlendirmiştir.”
Bu söz de bizim dediğimiz sözle çelişmemektedir. Çün-kü, ALLAH-u Teala Peygamber (s.a.a)’in, açıklamasından dolayı ümmetin ihtilafa düşmesinden çekindiği şeyin tebliği konusunda, onu koruyacağına söz vermiştir. Tebliğ etmekle görevlendirilmiş olduğu konunun “Gadir Kıssası” olmasının Katade’den nakledilen sözle hiçbir çelişkisi yoktur ve o konunun ne olduğunu hadisler belirler.
Said b. Cübeyr, Abdullah b. Şakik, MUHAMMED b. Kab el-Kurzi ve Aişe’den de şöyle nakletmiştir -lafz Aişe’ye aittir-: “Peygamber (s.a.a), “ALLAH seni insanlardan ko-rur” ayeti nazil oluncaya kadar (muhafızlarla) korunuyor-du. Bu ayet nazil olduktan sonra Peygamber (s.a.a) başını çadırdan dışarı çıkararak, şöyle dedi: “Ey insanlar! Beni korumaktan vazgeçin. Çünkü ALLAH, beni koruyacağını bildirmiştir.”
Bu nakilde, sadece Peygamber (s.a.a)’in, söz konusu ayet nazil olduktan sonra sadece muhafızları dağıttığı bildirilmiştir. Ama açıklamasından çekindiği şeye deyinil-memiştir. Açıklamasından çekindiği meselenin, Gadir günündeki mesele olmasının hiçbir sakıncası yoktur. Bu ve diğer kitaplarda yer alan hadisler, o meselenin Gadir gü-nündeki mesele olduğunu teyid etmektedirler.
Yine Taberi, Kurzi’den mezkur ayetin nüzul sebebi hak-kında şöyle nakletmiştir: “Peygamber (s.a.a) bir konağa indiğinde ashabı, gölgeli bir ağacın altında dinlenmesi için, ona bir yer ayarlardılar. Bir defasında Arap bir bedevi Peygamber’in baş ucuna gelip kılıcını çekerek: “Seni benden kim kurtarabilir” dedi. Peygamber (s.a.a); “ALLAH,” dedi. Bu esnada bedevi Arab’ın eli titredi, kılıç elinden düştü ve başı ağaca çarparak beyni darmadağın oldu. Sonra ALLAH-u Teala şu ayeti nazil etti: “ALLAH seni insan-lardan korur.”
Bu nakil, önceki nakille çelişmektedir. Çünkü önceki nakilde Peygamber (s.a.a)’in mezkur ayet nazil olana kadar muhafızlarla korunduğu belirtilmektedir. Bedevi Arab’ın, muhafızlar çadırın etrafını sardığı ve kılıç da Peygamber’in yanında asılı olduğu halde, Peygamber’e ulaşıp onu tehdit etmesi, gerçekten de çok uzak bir ihti-maldir.
Bunun doğru olduğu düşünülürse, ayetin başıyla sonu-nun ayrı ayrı nazil olduğunu söylemek gerekecektir. Çünkü bu nakle göre “ALLAH seni insanlardan koruyacaktır.” Ayeti, bedevi Arab’ın kıssasından sonra nazil olmuştur. Bu durumda, bu kıssayla ayetin ilk kısmı arasında uyum ol-mayacaktır. Dolayısıyla, böyle bir durumda, sadece Kurzi’nin nakline güvenerek ayetin bu kıssa üzerine nazil olduğunu söyleyemeyiz.
Bedevi Arab’ın kıssasının o zamanlarda vuku bulmuş olması gayr-i mümkün olmasa bile ayet onun için nazil olmamıştır. Çünkü, söz konusu ayetin nazil olmasının önemli ve büyük bir sebebi olduğu apaçık ortadadır. O da “Velayet-i Kubra” meselesinden başka bir şey olamaz. Kurzi’nin naklettiği hadise, birkaç ayetin nazil olmasına sebep olacak derecede değildir. Bunun gibi pek çok olay ve hadiseler vuku bulmuştur, ancak onlar için ne ayet inmiş, ne de toplantı ve tören düzenlenmiştir. Kurzi’nin rivayeti doğru olduğu takdirde, o olayla “Gadir Olayı”nın birbirine yakın bir zamanda vuku bulması, bazı yüzeysel düşünenleri yanıltmış olmalıdır.
Yine Taberi, İbn-i Cüreyh’den şöyle nakletmiştir: “Pey-gamber (s.a.a), Kureyş’ten korkuyordu; “ALLAH seni insan-lardan koruyacaktır” ayeti nazil olduğunda sırt üstü yatarak iki veya üç defa şöyle buyurdu: “İsteyen beni yalnız bırakabilir.”
Resulullah (s.a.a), “Hilafet” meselesinden dolayı Kureyş’ten koruyor ola bilmez miydi?! Nitekim daha önce zikrettiğimiz hadisler de bunu açıklamıştı. Dolayısıyla bu sözün de, bizim dediğimizle bir çelişkisi yoktur.
Yine Taberi dört senetle Aişe’den şöyle nakletmiştir: “Kim MUHAMMED (s.a.a)’in ALLAH’ın Kitabından bir şey sakladığını zannederse, ALLAH’a büyük bir iftira etmiştir. ALLAH (c.c) buyuruyor ki: “Ey Peygamber! ALLAH’dan sana ineni tebliğ et.”
Aişe bu sözüyle ayetin nüzul sebebini açıklamak peşin-de değildir. Bu ayetle, Peygamber (s.a.a)’in nazil olan her ayeti (halka) tebliğ ettiğini bildirmektedir Bu şüphe edil-meyecek şeylerdendir. Biz buna, bu ayetten önce de, sonra da inanmaktayız.
Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
İmam Ali (a.s)
Yorum
-
Ynt: şii kaynaklarında gadiri hum olayı nasıl geçmektedir?
İkmal Ayeti:
Gadir-i Hum’da Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olan ayet-lerden biri de şu ayettir: “Bu gün size dininizi kamil ettim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip beğendim.”
. Bu ayet, gayet açık bir nassı içermiş, sahabe onu bilmiş, Araplar onu anlamış ve kendisine bu haber ulaşanlar onu delil olarak kullanmış-lardır. Ehl-i Sünnetin tefsir ve hadis alimlerinin birçoğu da, bu manada İmamiyeyle aynı görüşe sahiptirler.
Akıl ve nakil’de bu görüşü desteklemektedir. Tefsir-i Fahr-i Razi’de, eser sahiplerinden aktarılan nakillere bakabilirsiniz. Örneğin, şöyle demişlerdir: “Bu ayet (İkmal ayeti) Peygamber’e nazil olduktan Seksen bir veya Seksen iki gün sonra, Peygamber bu dünyadan göçtü.” Ebu’s-Suud, tefsir’inde bunu belirlemiştir. Onların tarihçileri de şöyle diyorlar: “Resulullah (s.a.a) Rebiulevvel’in on ikisinde vefat ettiler.” Gadir ve vefat günlerini çıktıktan sonra seksen iki günden bir gün fazla kalması, güya dik-katsizlikten ileri gelmiştir. Her halukâr da bu nakil, ikmal ayetinin Arefe günü nazil olduğu görüşünden hakikate daha yakındır. -Nitekim Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim vb. kitaplarda böyle nakledilmiştir.- Çünkü Arefe günü nazil olduğunu kabul etmiş olursak, o zaman birkaç gün (dokuz gün) fazla çıkmış olur. Üstelik bu birçok naslarla da te’yid olmuştur. Bun-ları ileride göreceğiz. İkmal ayetinin Gadir-i Hum’da nazil olduğunu naklettiklerini tesbit ettiğim kimseler şunlardır:
1- Hafız Ebu Cafer MUHAMMED b. Cerir-i Taberi (ö. 310 h) “Kitab-ul Vilayet”te kendi senediyle Zeyd b. Erkam’dan: İkmal ayeti’nin “Gadir-i Hum”da Emir-ül Mü’minin Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğunu rivayet etmiştir.
2- Hafız b. Merdeviye el İsfehani (ö. 410 h), Ebu Ha-run el-Abdi tarikiyle ikmal ayetinin Gadir-i Hum’da nazil olduğuna dair Ebu Said-i Hudri’den, daha sonra Ebu Hureyre’den bir hadis nakletmiştir.
3- Hafız Ebu Nuaym el İsfehani (ö. 430 h) “Ma Nezele Min’el-Kur’an fi Ali” kitabında Ebu Said-i Hudri’den bir hadis naklediyor.
4- Hafız Ebu Bekir Hatib-i Bağdadi (ö. 463), “Tarih-i Bağdad” adlı kitabında kendi senediyle Ebu Hureyre’den bir hadis nakletmiştir.
5- Hafız Ebu Said es Secistani (ö. 477) “Kitab’ul-Vilayet”te kendi senediyle Ebu Said-i Hudri’den bir hadis rivayet etmektedir.
6- Ebu’l Hasan b. Meğazili eş Şafii (ö. 483) “Menakıb” adlı kitabında kendi senediyle Ebu Hureyre’den bir hadis naklediyor.
7- Hafız Ebu’l Kasım el Hakim el Haskani (ö. h. 490’dan sonra), kendi senediyle Ebu Said-i Hudri’den bir hadis rivayet etmiştir.
8- Hafız Ebu’l Kasım İbn-i Asakir eş Şafii ed-Dimaşki (ö. 571), İbn-i Merdeviye yoluyla Ebu Said ve Ebu Hureyre’den bir hadis rivayet ediyor.
9- Hatiplerin hatibi Harezmi (ö. 568) kendi senediyle Ebu Said-i Hudri’den, yine diğer bir senetle Ebu Hureyre’den birer hadis nakletmektedir.
10- Ebu’l Feth-i Netanzi (D.480), “el-Hasais’ul Aleviyye” kitabında Ebu Said-i Hudri’den iki hadis ve Cabir-i Ensari’den de bir hadis naklediyor. Yine “Hasais” kitabında kendi senediyle İmam Bakır ve İmam Sadık (a.s)’ın şöyle dediklerini rivayet etmiştir: “Hem bu ayet (tebliğ ayeti) ve hem de ikmal ayeti Gadir-i Hum’da nazil oldu.”
Yine İmam Sadık (a.s)’ın şöyle dediğini rivayet etmiş-tir: “Bu gün dininizi sizin için kemale eriştirdim.” Yani, dini koruyanı nasbederek. “Nimetini size tamamladım.” Yani, bizim velayetimizle. “Din olarak İslam’ı sizin için beğendim.” Yani, nefsinizi bizim emrimize teslim etmeyi.”
Yine “Hasais” kitabında kendi senediyle, Ebu Hureyre’den “Gadir gününün orucu” hadisini nakletmiştir. -Bu hadis ileride gelecektir.- İkmal ayetinin de Gadir günü Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğunu söylemiştir.
11- Ebu Hamid Sa’duddin-i Salihani, kendi senediyle Mücahid’den bir hadis rivayet etmiştir.
12- Ebu’l Muzaffer Sibt b. Cevzi el Hanefi el Bağ-dadi (ö. 654), Hatib-i Bağdadi’nin, Hafız Darekutni yoluy-la rivayet ettiği hadisi nakletmiştir.
13- Şeyh-ul İslam Himveyni el-Hanefi (ö. 722) “Feraid-us Simtayn” adlı kitabının on ikinci babında kendi senediyle Ebu Said-i Hudri’den bir hadis nakletmiş, sonra şöyle demiştir: “Bu hadisin Ebu Said b. Malik-i Hudri el Ensari’ye ulaşan çeşitli tarikleri vardır.”
14- İmaduddin b. Kesir-i Kureşi ed-Dimaşki eş-Şafii (ö. 774), İbn-i Merdeviye yoluyla, Ebu Said-i Hudri ve Ebu Hureyre’den şöyle dediklerini rivayet etmiştir: “İkmal ayeti Gadir-i Hum’da Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olmuş-tur.” Ayrıca Ebu Hureyre’den de bir hadis nakletmiştir. Sonra bazı sözler demiştir ki, bunun beyanı “Gadir gü-nünün orucu” bahsinde gelecektir.
15- Celaluddin-i Suyuti eş-Şafii (ö. 911) şöyle diyor: İbn-i Merdeviye ve İbn-i Asakir zayıf bir senetle Ebu Said-i Hudri’den şöyle nakletmişlerdir: Resulullah (s.a.a) Gadir günü Hz. Ali (a.s)’ı velayet makamına nasbettğinde Cebra-il bu ayeti indirdi: “Bu gün dininizi kemale erdirdim...”Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
İmam Ali (a.s)
Yorum
-
Ynt: şii kaynaklarında gadiri hum olayı nasıl geçmektedir?
Azab-ul Vaki Ayeti:
Gadir nassından sonra nazil olan ayetlerden biri de Mearic suresindeki şu ayetlerdir:
“İstekte bulunan biri, gerçekleşecek olan azabı iste-di. Kafirler için olan bu (azabı) geri çevirecek kimse yoktur. (Bu azap) yüce makamlar sahibi olan Al-lah’tandır.”
bu ayetin Gadir nassından sonra nazil olduğunda ittifak edilmiştir. Ehl-i Sünnetin büyük alimleri de bu ayete tefsir ve hadis kitaplarında yer vermişlerdir. Örneğin:
1- Hafız Ebu Ubeyd-i Herevi (ö. h. 223 veya 224) “Garib-ul Kuran” tefsirinde bu konu hakkında bir hadis nakletmiştir.
2- Ebu Bekir Nakkaş-i Musili el Bağdadi (ö. h. 351) “Şifa-us Sudur” tefsirinde Ebu Ubeyd’in mezkur hadisini zikretmiştir.
3- Ebu İshak-i Sa’lebi en Nişaburi (ö. h. 427 veya 437), “el Keşf-u ve’l Beyan” tefsirinde şöyle demiştir: Süfyan b. Uyeyne’den “Seele sailun biazabin vakiin” (İstekte bulunan biri gerçekleşecek olan azabı istedi) ayeti kimin hakkında nazil olmuştur? diye sorduklarında şöyle dedi: “Sail hakkında nazil olmuştur. Kimsenin sormadığı bir meseleyi sen benden sordun. Babam Cafer b. Muham-med’den, o da babalarından (ALLAH’ın selamı onlara olsun) şöyle nakletmiştir: Resulullah (s.a.a) Gadir-i Hum’da halkı bir araya topladığında Ali’nin elini tutup şöyle buyurdular: “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.” Bu haber çeşitli şehirlere yayılınca, Hars b. Numan-i Fehri’ye de ulaştı. Bunun üzerine devesine binerek “Ebtah” denilen yerde Resulullah’ın (s.a.a) yanına geldi, devesinden inip şöyle dedi:
“Ya MUHAMMED! ALLAH tarafından, bize emrettin ki, Al-lah’tan başka bir ilah olmadığına ve senin O’nun elçisi olduğuna şehadet edelim; biz de onu kabul ettik. Beş defa namaz kılmamızı emrettin, onu da kabul ettik. Zekat ver-memizi emrettin; onu da kabul ettik. Bir ay oruç tutmamızı emrettin; onu da kabul ettik. Daha sonra buna da razı olmadın (yetinmedin) amcan oğlunun elini kaldırdın onu bizden üstün kıldın ve “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır” dedin. Acaba bu (iş), senden midir yoksa ALLAH'ın emri midir?”
Resulullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdular: “Ondan başka bir İlah olmayan ALLAH’a andolsun ki bu, ALLAH’tan taraftır.”
Hars b. Numan bunu duyunca geriye dönüp devesine doğru ilerlerken şöyle diyordu: “ALLAH’ım! Eğer Muham-med’in dediği söz hak ise gökten başımıza taş yağdır veya bize elemli bir azap gönder!”
Hars b. Numan, devesine yetişmeden başına bir taş dü-şüp alt tarafından çıktı ve onu öldürdü. Bunun üzerine ALLAH-u Teala şu ayeti nazil etti: “Sail (istekte bulunan biri) gerçekleşecek olan azabı istedi...”
4- Hakim Ebu’l Kasım el Haskani (ö. h. 490), “Duat-ul Hudat ila Edai Hakk-il Muvalat” kitabında kendi sene-diyle, bu konu hakkında Huzeyfe b. Yeman’dan bir hadis nakletmiştir. Diğer bir senetle de Cafer b. Muham-med’den, o da babalarından (a.s) bir hadis rivayet etmiştir.
5- Ebubekir Yahya el Kurtubi (ö. h. 568), kendi tefsi-rinde, bu konuyla ilgili bir hadis nakletmiştir.
6- Şemsuddin Ebu’l Muzaffer Sibt b. Cevzi el Hane-fi (ö. h. 654), kendi tefsirinde İbn-i İshak-i Sa’lebi’den, mezkur konu hakkında bir hadis nakletmiştir.
7- Şeyh İbrahim b. Abdullah-i Yemeni el Vassabi eş-Şafii “el İktifa” kitabında, bu konudaki Sa’lebi’nin naklet-tiği hadisi rivayet etmiştir.
8- Şeyh-ul İslam Himvini (722) “Feraid-us Simtayn” kitabında, o kitabın Onüçüncü babında kendi senediyle Sa’lebinin hadisini rivayet etmiştir.
9- Şeyh MUHAMMED Zerendi el-Hanefi (ö. h. 750) “Meraic-ul Vusul” ve “Dürr-üs Simtayn” kitabında Sale-bi’nin hadisini nakletmiştir.
10- Şehabuddin Ahmed Devletabadi (ö. h. 849), “Hi-dayet-us Süada” kitabında “Fil cilvet-is Saniye Min’el Hidayet-is Samine” bölümünde, bu konu ile ilgili bir hadis rivayet etmiştir.
11- Nuruddin b.Sabbağ-il Maliki el Mekki (ö. h. 855) kendi kitabında bu konuda Devletabadi'nin rivayet ettiği hadisi rivayet etmiştir.
12- Seyyid Nuruddin-i Haseni es Semhudi eş-Şafii (ö. h. 911), mezkur hadisi “Cevahir-ul Akdeyn” kitabında nakletmiştir.
13- Ebu’s Suud el İmadi (ö. h. 982), bu konuda bir hadis rivayet etmiştir.
14- Şemsuddin Şerbiyni el Kahiri eş-Şafii (ö. h. 977) kendi tefsirinde şöyle demiştir:
Bu sail (istekte bulunan) hakkında ihtilaf vardır. İbn-i Abbas; “O, Nazr b.Hars’dır” demiş, bazıları da onun Hars b.Numan olduğunu söylemişlerdir. Olay şöyledir: Pey-gamber (s.a.a)’in: “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır” sözü o şahısa ulaştığında adam devesine binip Peygambere doğru yola koyuldu “Ebtah”a yetiştiğinde devesini yatırıp Peygamber’in huzuruna geldi ve şöyle dedi:
“Ya MUHAMMED! ALLAH adına, ALLAH’tan başka bir ilah olmadığına ve senin de O’nun elçisi olduğuna şehadet etmemizi emrettin, biz de onu kabul ettik. Beş vakit namaz kılmamızı, zekat vererek malımızı temizlememizi emret-tin, bunu da kabul ettik. Her yıl Ramazan ayında oruç tutmamızı emrettin, bunu da kabul ettik. Hacca gitmemizi emrettin, bunu da kabul ettik. Daha sonra (buna da) razı olmayarak amcan oğlunu bize üstün kıldın. Acaba bu, senden taraf olan bir iş midir, yoksa ALLAH-u Teala’nın emriyle olan bir iş midir?”
Peygamber (s.a.a); “Ondan başka ilah olmayan ALLAH’a andolsun ki ALLAH’ın emriyle yapılan bir iştir” buyurdular.
Hars bunu duyunca geri dönüp şöyle diyordu: “Al-lah’ım! Eğer MUHAMMED’in dediği gerçek ise gökten bize taş yağdır veya elemli bir azap bize gönder.”
ALLAH’a andolsun ki “Hars” devesine ulaşmadan ALLAH-u Teala bir taş gönderdi, bu taş kafasından girip dübüründen çıktı ve onu öldürdü. Derken “Seele sailun...” ayeti nazil oldu.
16- Seyyid Cemaluddin eş Şirazi (ö. h. 1000) “El Er-bain-u Fi Menakıb-i Emir-il Mu’minin” kitabında bu konu hakkında onüçüncü hadisi Cafer b. MUHAMMED’den nak-letmiştir.
17- Şeyh Zeyn-ud Din-il Menavi eş-Şafii (ö. h 1301) “Velayet hadisi”nin şerhinde onu rivayet etmiştir.
18- Seyyid b. İdris-i Hüseyni el Yemeni (ö. h. 1041) “el İkd-un Nebevi ve’s Sırr-ul Mustafevi” kitabında o hadisi nakletmiştir.
19- Şeyh Ahmed b. Baksir-il Mekki eş-Şafii (ö. h. 1047), “Vesilet-ul Meal Fi Addi Menakıb-il Al” kitabında mezkur hadisi nakletmiştir.
20- Şeyh Abdurrahim-i Safuri eş-Şafii, Kurtubi’nin hadisini rivayet etmiştir.”
21- Şeyh Burhanuddin Ali el Halebi eş-Şafii (ö. h. 1044), “Siret-ul Halebiyye” de (c. 3, s. 302) şöyle rivayet etmiştir: Peygamber (s.a.a)’ın; “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır” sözü diğer şehirlere ve bütün İslam beldelerine yayıldığında Hars b.Numan el Fehri’ye de bu söz ulaştı. Bundan dolayı Medine’ye geldi, devesini caminin kapısının önünde yatırdı camiye girdi. Peygamber (s.a.a) bir grup ashapla birlikte oturmuştu. O da gelip Peygamberin önünde diz üstü oturup şöyle dedi: “Ya Mu-hammed! ...” (Bunun devamını az önce naklettik)
22- Seyyid Mahmud b. MUHAMMED-il Kadiri el Me-deni “Sırat-us Seviy fi Menakıb-in Nebiy” kitabında şöyle demiştir: “Peygamberin (s.a.a); “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır” sözü defalarca geçti. Şöyle demiş-lerdir: Müslüman olan Hars b. Numan mezkur hadisi duyduğunda Peygamberin (s.a.a) Peygamberliğinden şüphe etti, daha sonra şöyle dedi: “ALLAH’ım! MUHAMMED’in dediği hak ise gökten bize taş yağdır veya elemli bir azap gönder.” Daha sonra devesine binmek için ona doğru giderken, üç adım atmadan ALLAH-u Teala ona bir taş gön-deriyor, bu taş onun başına düşüp alt tarafından çıkıyor ve onu öldürüyor. Sonra ALLAH-u Teala “İstekte bulunan biri, gerçekleşecek olan azabı istedi...” ayetini nazil etmiştir.
23- Şemsuddin-i Hafni eş-Şafii (ö. h. 1181) “Ben ki-min mevlası isem Ali de onun mevlasıdır” hadisinin şer-hinde şöyle demiştir: Sahabeden biri bu sözü duyduğunda şöyle dedi: Resulullah şehadeteyni söylememiz, namaz kılmamız, zekat vermemiz... yetmiyor mu ki Ebu Talib’in oğlunu da üzerimize çıkarıyorsun? Acaba bu söz senin kendi sözün müdür yoksa ALLAH’ın sözü müdür?”
Resulullah (s.a.a) cevabında; “Ondan başka ilah olma-yan ALLAH’a andolsun ki ALLAH’ın emriyledir bu söz” bu-yurdular.
24- Şeyh MUHAMMED Sadrulalem “Mearic-ul Ula fi Menakıb-il Murtaza” adlı kitabında bu konuda bir hadis nakletmiştir.
25- Şeyh MUHAMMED Mahbub-ul alem “Tefsir-i Şahi” ismiyle meşhur olan tefsirinde o hadisi rivayet et-miştir.
26- Ebu Abdullah-i Zerkani el Maliki (ö. h. 1122) o hadisi nakletmiştir.
27- Şeyh Ahmed b. Abdulkadir-i Hafzi eş-Şafii “Zahiret-ul Meal fi Şerhi Akdi Cevahir-il Leal” kitabında o hadisi zikretmiştir.
28- Seyyid MUHAMMED b. İsmail el Yemani (ö. h. 1182) “Ravzet-un Nediyye fi Şerh-it Tuhfet-il Aleviyye” kitabında o hadisi nakletmiştir.
29- Seyyid Mumin-i Şeblenci eş-Şafii el Medeni ken-di kitabında mezkur hadisi nakletmiştir.
30- Ustad Şeyh MUHAMMED Abduh el Mısri, (ö. h. 1323) o hadisi kendi kitabında Sa’lebi’den nakletmiştir. Daha sonra İbn-i Teymiye’nin tenkitini (eleştirisini) özet olarak getirip, o hadis hakkında eleştiride bulunmuştur. İnşALLAH yakında onun eleştirisinin batıl ve yersiz olduğuna vakıf olacaksınız.Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
İmam Ali (a.s)
Yorum
-
Ynt: şii kaynaklarında gadiri hum olayı nasıl geçmektedir?
Selamun Aleykum,
[quote author=ehli kıble link=topic=1110.msg4137#msg4137 date=1233911866]şii kaynaklarında gadiri hum olayı nasıl geçmektedir? Paylaşırsanız sevinirim.
[/quote]
EHLİBEYT (A.S) KANALIYLA NAKLEDİLEN GENİŞ GADÎR-İ HÛM HUTBESİ
Senetli bir şekilde Alkame b. Muhammed Hazremî kanalıyla İmâm Muhammed Bâkır (a.s) 'dan şöyle nakledilmiştir:
"Resulullah (s.a.a), hacc görevini Medine'den (Mekke'ye) gidip yerine getirmiştir. O ana kadar hac ve velâyet dışında bütün şer'î hükümleri insanlara tebliğ etmişti. Cebrâîl (a.s), Resulullah'a (s.a.a) gelerek 'Ya Muhammed dedi, Allah sana selâm söylüyor ve şöyle buyuruyor: 'Ben canını alacağım her peygamberimin ve her resulümün canını, ancak dinimi kemale erdirdikten ve hüccetimi tamamladıktan sonra alırım. Bu dinden de senin üzerinde tebliğ etmen gereken iki fariza kalmıştır; hac farizası ve senden sonrası için velâyet ve hilâfet farizası. Ben yer yüzümü asla hüccetsiz bırakmadım ve asla bırakmayacağım.' Cebrâîl (a.s) şöyle devam etti: 'Allah (azze ve celle) sana, haccı kavmine tebliğ etmeni emrediyor. Seninle birlikte Medine ve etrafından ve bedevilerden kimin gitme imkânı varsa, onlar da seninle hac yapsınlar ki onlara da namazı, zekâtı ve orucu öğrettiğin gibi haccı da öğretesin…' Bunun üzerine Allah Resulü'nün münâdîsi insanlara şöyle seslendi: 'Allah'ın Resulü, hac yapmak istiyor ve önceki şer'î hükümlerde olduğu gibi, haccın da hükümlerini size öğretmeyi amaçlıyor.' Böylece Resulullah (s.a.a) yola çıktı ve onunla birlikte bir çok insan da yola koyuldu ve Resulullah'ın ne yapmak istediğini görmek için ona kulak kesildiler. Bu seferde Medine ve etrafından ve bedevilerden Resulullah (s.a.a) ile hac yolculuğuna çıkanların sayısı, yetmiş bin kişi veya biraz üzerindeydi.
Resulullah (s.a.a), hac farizasını bitirip Medine'ye doğru yola çıktı. Cuhfe'ye varmadan, Gadîr-i Hum denen yere vardığında Cebrâîl (a.s) nazil olup 'Ey Muhammed dedi, Allah (azze ve celle) sana selâm ediyor ve şöyle buyuruyor:
"Ey Resul, sana indirileni tebliğ et (insanlara ulaştır); eğer bunu yapmazsan peygamberliğini tebliğ etmemiş gibi olursun. Ve Allah seni insanlardan korur."(Maide 67. Ayet)
Bir ucu Cuhfe'ye yaklaşan Müslümanların önde gidenlerinin geriye çağrılmalarını ve geride kalanlarının da orada toplanmalarını emretti… Ardından Allah Resulü namaza toplanma emri verdi. Orada bulunan ağaçların altının temizlenmesi ve minber şeklinde taşların üst üste kurulmasını emretti ve insanları iyi görebilmesi için onların üzerine çıktı ve Allah'a hamd u senâ ederek şöyle başladı sözlerine:
"Hamd ve senâ; birliğinde yüce, tekliğinde yakın, sultasında celaletli ve erkanında azim olan Allah'a mahsustur. “Allah'ın ilmi, yerlerinde kaldıkları hâlde her şeyi kuşatmıştır.”(Talak 12) O, bütün yaratıkları kudret ve burhanıyla hakimiyeti altına almıştır.
Allah sürekli olarak şükredilmiş ve sürekli de övülecektir. O yok olmayan bir azametin sahibidir. Yaratan O'dur. Yeniden dirilten de O'dur. Her iş, O'na dönmektedir. Yükseltilmişleri (göklerden ve semavi cisimlerden kinayedir) vücuda getiren, serilenleri (yer yüzünden kinayedir) seren, yerlerin ve göklerin hükümranı, pak, tenzih edilmiş, meleklerin ve ruhun Rabbi, yarattığı her şeye ihsanda bulunan, kendisine yaklaşan herkese lütfeden O'dur. Her göz O'nun gözetimindedir, ama gözler O'nu göremez.
Allah ikram edici, hilim sahibi ve tahammül edicidir. Rahmeti her şeyi kuşatmış, nimeti ile hepsine ihsanda bulunmuştur. İntikam almada acele davranmaz ve müstahak olunan azabına hemen teşebbüste bulunmaz.
Batınları ve gizlilikleri anlar, içleri bilir, gizlenmişler, O'na saklı kalmaz ve gizlilikler O'na karmaşık gelmez. Her şeyi ihata eden, O'dur. Her şeye galebe çalan, O'dur. Her şeyde kuvvet O'dur; her şey üzerindeki kudret O'dur. O'nun gibi bir şey yoktur. Hiçbir şey yokken, bir şey var eden O'dur. Daimidir; adalet ile kaimdir. İzzet ve hikmet sahibi olan O'ndan başka bir ilah yoktur. (Ali İmran 18)
O gözlerin idrakinden yücedir; ama kendisi gözleri derk eder-görür. O, lütuf sahibi ve bilendir.(Enam 103) Hiç kimse görmekle sıfatlarına ulaşamaz ve hiç kimse bizzat Aziz ve Celil olan Allah'ın kendisinin kılavuzluk ettiği dışında gizli ve açık niteliği hakkında bir şey elde edemez.
Şahadet ederim ki O öyle bir Allah'tır ki kutsiyeti, zamanı doldurmuştur. O'nun nuru, ebediyeti kapsamıştır. O, emirlerini istişare edilen kimselerle istişare etmeksizin icra etmektedir; takdirinde ortağı bulunmamakta ve tedbirinde hiçbir yardım görmemektedir.Yarattığı her şeyi örnek ve misali olmaksızın, hiç kimseden yardım almadan, zahmete katlanmadan ve fikir ve çare bulmaya ihtiyaç duymadan yaratmıştır. Allah yaratıkları icat etti ve onlar da vücuda geldiler. Yarattı ve onlar da zahir oldular. Evet O, kendisinden başka ilah olmayan Allah'tır; O ki yaptığı sağlam ve işi güzeldir; zulmetmeyen bir âdil ve işlerin kendisine döndüğü bir kerem sahibidir.
Şahadet ederim ki her şeyin, azameti karşısında tevazu gösterdiği ve her şeyin, izzeti karşısında zelil olduğu ve her şeyin, kudreti karşısında teslim olduğu ve her şeyin, heybeti karşısında huzû gösterdiği (boyun eğdiği) ilah O'dur. Padişahların padişahı, eflakin (galaksilerin) döndürücüsü, güneş ve ayı râm eden de O'dur. Her şey tayin edilmiş bir zamanla hareket etmektedir. Süratle birbirlerini takip eden geceyi gündüze ve gündüzü de geceye giydirmektedir. Her inatçı zorbayı döküp kıran ve her isyankar şeytanı helak eden O'dur.
O'nun için bir zıt ve onunla birlikte bir eş mevcut değildir; tek ve ihtiyaçsızdır; doğurulmamış ve doğurmamıştır; O'nun hiçbir benzeri yoktur (İhlas 3-5) ; tek olan Allah ve azamet sahibi bir Rab'dir; istemekte, ardından yerine getirmektedir; irade etmekte, ardından mukadder kılmakta; bilmekte, ardından saymaktadır; öldürmekte ve diriltmektedir; fakir kılmakta ve zenginleştirmektedir; güldürmekte ve ağlatmaktadır; yakın kılmakta ve uzaklaştırmaktadır; esirgemekte ve bağışta bulunmaktadır; hükümdarlık O'nundur; hamd ve senâ ona mahsustur (Teğabün 1); hayır onun elindedir; O, her şeye kâdirdir.
Geceyi gündüze ve gündüzü geceye giydirir; O'ndan başka ilah yoktur. Allah izzet ve mağfiret sahibidir; dualara icabet eden, çok ihsanda bulunan, nefesleri sayandır. Cin ve insanların Rabbidir. Hiç bir şey O'na zor gelmez. Yardım isteyenlerin feryadı O'nu usandırmaz; ısrar edenlerin ısrarı onu bıktırmaz. Salihlerin koruyucusu, kurtuluşa erenlerin başarıya ulaştırıcısı, müminlerin ihtiyaç sahibi ve alemlerin Rabbi'dir. Yarattığı her şeyden dolayı kendisine her hâlde şükredilmesi gereken Allah'tır. O'na hamd ediyorum; sürekli şükrediyorum. Sıkıntı ve rahatlık hâlinde, zorluk ve huzur hâlinde O'na şükrediyorum. O'na meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ediyorum. O'nun emrini dinliyor, sadece O'na itâat ediyorum. O'nu hoşnut eden şeylere teşebbüste bulunuyorum. İtaatinde rağbet ettiğim için ve cezasından korktuğum için O'nun mukadderatı karşısında teslim oluyorum. Zira hilesinden güvende olunmayan (yapılan hilelere uygun zamanında karşılık veren) ve zulmünden korkulmayan (yani asla zulmetmeyen) Allah O'dur.
Allah için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyorum ve O'nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vah-yettiği her şeyi eda ediyorum; zira eğer onu eda etmezsem, bana azabının ineceğinden korkuyorum. Şüphesiz O'nun azabını, her ne kadar büyük hile yapsa düzen kursa da ve dostluğu halis olsa da hiç kimse defedemez. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah bana nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim taktirde, risâletimi eda etmemiş olacağımı ilan etti. Beni insanların Şerrinden koruyacağını garantiledi. Allah kifâyet eden ve yücelik sahibidir.
Allah bana şöyle vahyetmiştir:
"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez." (Mâide, 67)
Ey insanlar, ben Allah'ın bana nazil buyurduğu hiçbir şeyi ulaştırma hususunda kusur etmedim ve ben bu âyetin nüzul sebebini sizlere beyan ediyorum:
Cebrâîl üç defa bana nazil oldu ve Selâm sahibi olan - ki o Selâm'dır- Rabb'im tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkarak, beyaz ve siyah (ırktan) herkese şunu ilan etmemi emretti: "Ali bin Ebî Tâlib, benim kardeşimdir, vasîmdir, halifemdir ve benden sonra imâmdır. Onun bana nispet makamı, Hârûn'un Musâ'ya olan makamı gibidir; şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O, Allah ve Resulü'nden sonra sizlerin velisidir (velâyet ve tasarruf sahibidir)" diye ilan etmemi emretti. Allah, bu konuda kitabından bana bir de âyet nazil buyurdu:
"Şüphesiz sizin veliniz, Allah, Resulü, iman edip namaz kılanlar ve rükû hâlinde zekât veren müminlerdir."
Namaz kılıp rükû hâlinde zekât veren ve her hâlinde Aziz ve Celil olan Allah'a yönelen kimse Ali bin Ebî Tâlib'dir.
Ey insanlar, ben Cebrâîl'den benim için Allah'tan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini dilemesini istedim. Zira takva sahiplerinin azlığını, münafıkların çokluğunu, kınayanların fesadını, İslam'ı alaya alanların hilelerini biliyorum. Onlar Allah'ın, kitabında kendilerini şöyle nitelendirdiği kimselerdir:
"Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. " (Fetih 11) "ve onu kolay sanıyordunuz. Halbuki o Allah katında büyük bir günahtır."
Hakeza, münafıklar defalarca bana eziyette bulundular ve beni, "uzun" (her söze kulak asan kimse) olarak adlandırdılar. Onlar Ali'nin benden ayrılmaması, benim kendisine teveccüh etmem sebebiyle böyle olduğumu sandılar. Sonunda Aziz ve Celil olan Allah şu âyeti nazil buyurdu:
"(Yine o münafıkların içinde'O (Peygamber her söyleneni dinleyen) bir kulaktır', diyerek Peygamberi incitenler de vardır. De ki: O sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır, mü'minlere inanır ve iman edenleriniz için bir rahmettir. Allah'ýn peygamberini incitenler için de acı bir azap vardır."
Eğer ben, bana bunu (her söze kulak veren kimse olmayı) isnat edenleri açığa vurmak istersem, edebilirim. Eğer onların şahsına işaret etmek istersem, işaret de edebilirim. Eğer onları alametleriyle tanıtmak istersem, tanıtabilirim. Ama Allah'a yemin olsun ki ben onların işi hususunda yücelik gösterdim.
Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi tebliğ etmediğim taktirde, Allah asla benden razı olmayacaktır."
Peygamber (s.a.a) daha sonra şu âyeti tilavet buyurdu:
"Ey Peygamber! Rabbinden –Ali hakkında- sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kâfirlere yol göstermez."(Maide 67)
Ey insanlar, biliniz ki Allah Muhacirlere, Ensâr'a ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve şehirliye, Arab'a, ve Acem'e, özgüre ve köleye, büyüğe ve küçüğe, beyaza ve siyaha, ona (Ali'ye) itâat etmeyi farz bilmiş, onu imâm ve yetki sahibi kılmıştır. Her muvahhid için onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi, emrini kabullenmesi gerekir. Her kim ona muhalefet ederse, melundur. Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse, Allah'ın rahmetine mazhar olacaktır. Allah onu ve onu dinleyip kendisine itâat eden herkesi bağışlamıştır.
Ey insanlar, bu, böylesine bir toplulukta ayağa kalktığım son defadır. O hâlde işitiniz, itâat ediniz; Rabbiniz olan Allah'ın emri karşısında teslim olunuz. Zira Aziz ve Celil olan Allah-u Teâlâ sizin mevlânız ve mabudunuzdur. Allah'tan sonra (şu anda) ayakta sizleri muhatap kılan, O'nun Resulü olan Muhammed sizin velinizdir. Benden sonra da Ali Allah'ın emriyle sizin veliniz ve imâmınızdır. İmâmet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü'yle görüşeceğiniz güne (Kıyamete) kadar onun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır.
Allah'ın helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. Allah'ın sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur. Aziz ve Celil olan Allah bana helal ve haramı tanıtmış ve Rabb'imin kitabından, helal ve haramından bana öğrettiği her şeyi de ben ona ifâze etmişim (öğretmişim).
Ey insanlar, Allah var olan her ilmi bende bir araya toplamıştır. Ben de öğrendiğim her ilmi takva sahiplerinin İmâmı'nda (Ali'de bir araya) topladım. Var olan her ilmi mutlaka Ali'ye öğrettim. Allah'ın Yasin süresinde andığı “Biz her şeyi apaçık bir imamda saymışızdır” ayetindeki "İmâm-i Mübin / Apaçık İmam odur.
Ey insanlar, ondan (Ali'den) başkasına yönelerek sapıklığa düşmeyin. Ondan yüz çevirmeyin; onun velâyetinden ayrılmayın. O, hakka hidâyet eder ve hak ile amel eder. Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. Allah yolunda kınayıcıların kınaması ona engel olamaz.
O (Ali), Allah'a ve Resulü'ne iman eden ilk kimsedir. Bana iman husussunda hiç kimse ondan öne geçmemiştir. O, canıyla Allah Resulü'nün yolunda her türlü fedakarlığa katlanmıştır. İnsanlardan hiç kimse onunla Allah'a ibâdet etmediği bir zamanda, o, Allah Resulü'yle birlikteydi. Namaz kılan ilk kimse odur. Benimle birlikte Allah'a ibâdet eden ilk kimse de odur. Allah tarafından yerime yatağıma yatmasını emrettim. O da canını bana feda ederek benim yerime yatağıma yattı.
Ey insanlar, onu üstün bilin; hiç şüphesiz, Allah ona üstünlük vermiştir. Onu kabul edin; şüphesiz Allah onu tayin etmiştir.
Ey insanlar, o, Allah tarafından tayin edilen imâmdır. Her kim onun velâyetini inkâr ederse, şüphesiz Allah tevbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz. Allah'ın ona muhalefet eden kimseye böyle davranacağı kesindir. Allah ona böyle yapar ve onu ebediyete kadar, sonsuza dek şiddetli azapla azaplandırır. O hâlde ona muhalefet etmekten sakının. Aksi takdirde yakıtı insanlarla taşlar olan ve kâfirler için hazırlanan (Bakara 24) ateşe duçar olursunuz.
Ey insanlar, Allah'a yemin olsun ki önceki peygamberler ve elçiler bana müjde vermişlerdir ve ben Allah'a yemin olsun ki peygamber ve elçilerin sonuncusuyum, gök ve yerdeki bütün yaratıkların üzerinde hüccetim. Her kim bu konuda şek ederse cahiliye küfrü gibi kâfir olmuş olur. Her kim bu sözümden bir şeyde şek ederse bana nazil olmuş olan her şeyden şek etmiştir. Her kim İmâmların birinde şüphe ederse onların tümünde şüphe etmiştir ve kim bizim hakkımızda şüpheye kapılırsa, hiç şüphesiz ateştedir.
Ey insanlar, Allah, bu üstünlüğü bana bağışta bulunmuştur; bu onun bana bir minneti ve ondan bana bir ihsandır. Ondan başka ilâh yoktur. Ebediyete kadar, sonsuza dek, her haliyle ona hamd ve senâda bulunuyorum.
Ey insanlar, Ali'yi üstün biliniz. Zira o, Allah rızk indirdiği ve yaratıklar baki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve onunla uyumlu olmayan kimse melundur, melundur; gazaba uğramıştır, gazaba uğramıştır!
Biliniz ki Cebrâîl, Allah tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: "Her kim Ali'ye düşmanlık eder ve velâyetini kabul etmezse, lanetim ve gazabım onun üzerine olsun."
Herkes yarın için önceden ne göndereceğine baksın. (Haşr 18) Ali'ye muhalefet etmekten ve ayağının sabit olduktan sonra sürçmesinden dolayı Allah'tan korksun. Allah yaptıklarınızdan hiç şüphesiz haberdardır.
Ey insanlar, Allahu Teala aziz kitabında buyurduğu “Nefsin: Yazıklar olsun bana, Allah’ın tarafına (Cenbullah’a) nasıl kusurda bulundum” (Zümer 56.ayet) Allah’ın tarafı (Cenbullâh) Ali’dir.
Ey insanlar, Kur'ân hakkında tefekkür ediniz, âyetlerini anlamaya çalışınız; muhkem âyetlerine bakınız, müteşabih âyetlerinin ardından koşmayınız. Allah'a yemin olsun ki Kur'ân'ın bütününü sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elinden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, "Ben kimin mevlâsıysam bu Ali de onun mevlâsıdır" diye bellettiğim kimsedir ve o benim kardeşim ve vasîm (yerime geçecek olan) Ali b. Ebî Tâlib'dir. Onun velâyeti, bana nazil buyuran Aziz ve Celil olan Allah tarafındandır.
Ey insanlar, Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım, sıql-i asğar (daha küçük değerli emanet) ve Kur'ân ise sıkl-i ekber (daha büyük değerli emanet)dir. Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar, asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar, insanlar arasında Allah'ın emin kulları ve yeryüzündeki hakimleridir.
Biliniz ki ben eda ettim! Biliniz ki ben tebliğ ettim! Biliniz ki ben duyurdum! Biliniz ki ben açıkladım! Biliniz ki Allah buyurmuştur ve ben Aziz ve Celil olan Allah adına konuşuyorum. Biliniz ki "Müminlerin Emiri" sadece benim bu kardeşimdir. Biliniz ki "Müminlerin Emiri" olmak, benden sonra ondan başka hiç kimse için helal değildir.
Daha sonra Peygamber (s.a.a) eliyle Ali'nin (a.s) pazısından tuttu ve yukarı kaldırdı. Müminlerin Emiri (a.s) ise Peygamber (s.a.a) minberin üstüne çıktığı zamandan beri, ondan bir basamak aşağıda bulunuyordu. Peygamber'in yüzüne (s.a.a) oranla sağ tarafa meyletmişti ve dolayısıyla da her ikisi de bir mekanda durmuş gibiydiler.
Sonra Peygamber (s.a.a) elini kaldırdı. Her ikisi de elini göğe doğru açtı. Ali'yi (a.s) yerinden kaldırdı ve ayağı Peygamber'in (s.a.a) diziyle aynı hizaya geldi. Daha sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Ey insanlar, bu Ali'dir; o benim kardeşim, vasîm, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerinde halifemdir. Aziz ve Celil olan Allah'ın kitabını tefsir etmekte, Allah'a davet etmekte, Allah'ı razı eden şeylerle amel etmekte, Allah'ın düşmanlarıyla savaşmakta, Allah'a itâatle dostluk etmekte ve Allah'a isyan etmekten sakındırmakta benim yerime geçen kimsedir.
Allah Resulü'nün halifesi odur; Müminlerin Emiri odur; Allah tarafından hidâyet imâmı odur. Nâkısîn (ahdini bozan Cemel ashabı), Kâsıtîn (Zulmeden Muaviye taraftarları) ve Mârikîn'i (dinden çıkan Hâriciler'i) Allah'ın emriyle öldüren odur.
Allah şöyle buyurmuştur:
"Nezdimde söz değişmez." (Kâf 29)
Ey Rabbim, senin emrinle şöyle diyorum: "Allah'ım, Ali'yi seven kimseyi sev, Ali'ye düşman olan kimseye düşman ol; ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakan kimseyi sen de yalnız bırak. Ali'yi inkâr eden kimseye lanet et; Ali'nin hakkını inkâr eden kimseye gazap et."
Ey Rabbim, sen, bu konu aydınlandıktan ve Ali'yi bugün tayin ettikten sonra şu âyeti bana nazil buyurdun:
"Bugün, size dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam'ı beğendim."
Ve buyurdun ki : "Allah katında din İslam’dır. " (Âli İmran 19)
Ve buyurdun ki : "Kim, İslam'dan başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O, ahirette de kaybedenlerdendir."
Ey Rabbim, seni de şahit tutuyorum ki ben tebliğ ettim.
Ey insanlar, Allah dininizi imâmetle kamil buyurmuştur. O hâlde Kıyâmet gününe ve Aziz ve Celil olan Allah'ın huzuruna varılacağı güne kadar, her kim ona ve benim çocuklarımdan ve onun soyundan gelecek vasîlere iktida etmezse, böyle kimselerin amelleri dünya ve ahirette yok olmuş olur ve sürekli azap içinde bulunurlar; azapları asla hafifletilmez ve onlara mühlet de verilmez.
Ey insanlar, bu Ali, sizlerden bana en çok yardım eden, bana en lâyık olan, bana en yakın bulunan ve nezdimde en değerli olan kimsedir. Aziz ve Celil olan Allah ve ben ondan razıyız. Kur'ân'da Ali dışında hiç kimse hakkında rızâyet âyeti (kendisinden razı olunduğunu bildiren bir âyet) inmemiştir. Allah, müminlere hitap ettiği her yerde önce ona hitap etmiştir. Kur'ân'da var olan övgü âyetleri onun hakkındadır ve Allah, İnsan suresinde sadece onun cennete gireceğine şahadette bulunmuştur. Bu sureyi ondan başkası hakkında nazil buyurmamış ve bu sureyle ondan başkasını övmemiştir.
Ey insanlar, o (Ali), Allah'ın dininin yardımcısı, Allah Resulü'nün (s.a.a) savunucusudur. O, takvalı, temiz, hidâyet eden ve hidâyet olmuş kimsedir. Peygamberiniz en iyi Peygamber, vasîniz en iyi vasî, onun çocukları da en iyi vasîlerdir.
Ey insanlar, her peygamberin soyu kendi sulbündendir. Ama benim neslim, Müminlerin Emiri Ali'nin (a.s) sulbündendir.
Ey insanlar, Şeytan Adem'i hasetle cennetten dışarı çıkardı. Sakın Ali'ye haset etmeyiniz. Aksi taktirde amelleriniz boşuna gider, ayaklarınız sürçer. Adem bir sürçme sebebiyle yeryüzüne gönderildi. Oysa Adem Aziz ve Celil olan Allah'ın seçtiği kimseydi. O hâlde sizler, aranızda Allah'ın düşmanları olduğu hâlde nasıl bir halet içinde olacaksınız? Biliniz ki sadece şekavet sahibi kimse, Ali'ye düşmanlık eder ve sadece takva sahibi kimse, Ali'yle dost olur. Ali'ye sadece halis mümin olan kimse iman eder. Allah'a yemin olsun ki Asr suresi Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Asra andolsun ki, insan hiç şüphesiz hüsran içindedir."
Asra andolsun ki iman eden, hak ve sabırdan hoşnut olan Ali dışında tüm insanlar hüsran içindedir.
Ey insanlar, ben Allah'ı şahit tuttum, risâletimi sizlere tebliğ ettim. Peygamber'in sadece açıkça tebliğ etmeden başka bir sorumluluğu yoktur. Ey insanlar, Allah'tan hakkıyla korkun ve dünyadan sadece Müslüman olarak ayrılın.
"Ey Kitap verilenler, bir takım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden, yahut cumartesi ashabını (Yahûdileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemeden önce, elinizdeki Kitab'ı tasdik ederek indirdiğimiz Kur'ân'a iman edin."
Ey insanlar, Allah'a yemin olsun ki bu âyette kendilerini isim ve soylarıyla bildiğim ashabımdan bir grup kastedilmiştir. Ama onları ifşa etmemekle görevlendirildim. O hâlde her kim amel ederse, kalbinde Ali'ye karşı taşıdığı sevgi veya kinle mutabık olan şeyi bulacaktır.
Ey insanlar, Aziz ve Celil olan Allah tarafından bana bir nur verilmiş, benden sonra Ali b. Ebî Tâlib'e ve ondan sonra da Mehdi-i Kâim'e kadar, onun nesline verilmiştir. Mehdi de Allah'ın hakkını ve bize ait olan her hakkı geri alır. Zira Aziz ve Celil olan Allah bizleri kusur edenlere, düşmanlık gösterenlere, muhaliflere, hainlere, günahkarlara, zalimlere ve tüm alemlerden gasp edenlere karşı hüccet karar kılmıştır.
Ey insanlar, sizleri Allah'tan korkutuyorum ve uyarıyorum ki ben Allah'ın Resulüyüm. Benden ünce de peygamberler var olmuştur. Ben ölür veya öldürülürsem, sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah çok yakında şükredenlere ve sabredenlere mükafat verecektir. Biliniz ki sabır ve şükürle nitelendirilen Ali'dir. Ondan sonra da onun neslinden olan çocuklarım da aynen böyledir.
Ey insanlar, Müslüman oluşunuz sebebiyle bana, hatta Allah'a minnet etmeye kalkışmayın. Aksi taktirde Allah amellerinizi ortadan kaldırır, size gazap eder ve Allah sizleri ateşten ve (erimiş) bâkırdan alevlere müptela kılar; şüphesiz Rabb'iniz pusudadır.
Ey insanlar, benden sonra da ateşe davet edecek olan imâmlar olacaktır; onlar Kıyâmet günü yardım görmezler. Ey insanlar, Allah ve ben onlardan uzağız. Ey insanlar, onlar ve yardımcıları, onlara tabi olanlar, onları takip edenler, ateşin en alt derecesinde olacaklardır ve kibirli kimselerin yeri nede kötüdür! Biliniz ki onlar, Ashab-ı Sahife'dir. O hâlde sizden her biriniz kendi sahifesine baksın."
Ravi şöyle diyor: "Peygamber (s.a.a), "Ashab-i Sahife" adını zikredince insanların çoğu Peygamber'in bu sözden neyi kastettiğini anlamadılar. Kendileri için bir soru teşkil etti. Oradakilerden çok azı Peygamber'in maksadını anlayabildi."
"Ey insanlar, ben hilâfet emrini Kıyâmet gününe kadar imâmet veraseti olarak neslime emanet ediyorum. Ben tebliğ etmekle görevli olduğum şeyi tebliğ ettim ki, burada hazır olan ve olmayan, dünyaya gelen ve gelmeyen herkese hüccet olsun. O hâlde Kıyâmet gününe kadar, burada hazır olanlar hazır olmayanlara ve babalar çocuklarına ulaştırsınlar.
Çok yakında benden sonra imâmeti padişahlık olarak zulüm ve zorbalıkla alacaklardır. Allah gasp edenlere ve (bu hakka) tecavüzde bulunanlara lanet etsin. Bu esnada ey insanlar ve cinler, sizlere dökülmesi gerekeni döker, sizlere ateş ve (erimiş) bâkırdan alevler gönderir ve siz onu asla defedemezsiniz.
Ey insanlar, Aziz ve Celil olan Allah sizleri, kötüyü iyiden ayırt etmek için başı boş bırakmamıştır. Allah sizleri gaipten haberdar kılmamıştır.
Ey insanlar, Allah, Kıyâmet kopmadan ünce yalanlamaları sebebiyle bayındır olan her bölgeyi helak edecektir ve onu Mehdi'nin hakimiyeti altına geçirecektir. Allah kendi vaat ettiği şeyi uygulayacaktır.
Ey insanlar, sizden öncekilerin çoğu helak oldu. Allah onları helak etti ve gelecek nesilleri de helak edecek olan O'dur. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Öncekileri yok etmedik mi? Ardından, sonrakileri de onlara katarız. Suçlulara böyle yaparız. O gün yalanlamış olanların vay haline!"
Ey insanlar, Allah bana emretmiş ve beni sakındırmıştır. Ben de Allah'ın emriyle Ali'ye emrettim ve onu sakındırdım. Emir ve yasaklama ilmi onun nezdindedir. O hâlde onun emrini dinleyiniz ki esenlikte kalasınız. Ona itâat edin ki hidâyet bulasınız. Onun yasaklamalarını kabul edin ki doğru yolda olasınız ve onun maksat ve muradına doğru hareket edesiniz ve bilinmedik yollar sizleri onun yolundan alıkoymasın.
Ey insanlar, ben Allah'ın uymayı emrettiği doğru yoluyum. Benden sonra da Ali ve sonra onun neslinden olan çocuklarım da hidâyet imâmlarıdır. Hakka hidâyet eder, hakkın yardımıyla adalet üzere davranırlar.
Daha sonra Peygamber (s.a.a) şu âyeti tilavet buyurdu:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla. Hamd alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur…"
Hamd suresini sonuna kadar okudu ve daha sonra şöyle buyurdu: "Bu sure benim hakkımda nazil olmuştur. Allah'a yemin olsun ki onlar (İmâmlar) hakkında nazil olmuştur. Genel olarak onlara şamildir; özel olarak da onlar hakkındadır. Onlar Allah'ın dostlarıdır; onlara bir korku yoktur ve onlar asla üzülmezler. Biliniz ki Allah'ın hizbi galip gelecektir.
Biliniz ki onların düşmanları, sefihler (beyinsizler), sapıklar ve şeytanın kardeşleridir. Onlar batıl şeyleri gurur yüzünden birbirine iletirler.
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları ise Allah'ın kitabında kendilerini zikrettiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir millettir, babaları veya oğulları veya kardeşleri yada akrabaları olsa bile Allah'a ve peygamberine karşı gelenlere, sevgi beslediklerini görmezsin. işte Allah, imanı bunların kalplerine yazmıştır…"
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları Aziz ve Celil olan Allah'ın kendilerini nitelendirdiği ve haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık karıştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır."
Biliniz ki onların (Ehlibeyt'in) dostları iman edenler ve şüpheye düşmeyen kimselerdir.
Biliniz ki onların (Ehlibeyt'in) dostları esenlikle ve güven içinde cennete girenlerdir. Melekler selâmla onları karşılamaya gelirler ve şöyle derler: "Selâm olsun size, tertemiz oldunuz. O hâlde ebedi olarak cennete giriniz."
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, cennetin kendilerinin olduğu ve içinde hesapsız rızıklanan kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları ise ateşin alevleri içine girecek olan kimselerdir. Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları cehennemden kaynadığı hâlde korkunç bir ses duyan ve cehennemin alevlenmesini gözleriyle gören kimselerdir.
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lânet eder."
Biliniz ki Ehlibeyt'in düşmanları Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"Oraya atıldıkları zaman, bekçileri onlara: "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorarlar. Onlar: "Evet; doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz demiştik" derler... Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!"
Biliniz ki Ehlibeyt'in dostları, gizlide Rab'lerinden korkan ve kendileri için mağfiret ve büyük ecir bulunan kimselerdir.
Ey insanlar, ateşin alevleri ve büyük ecir arasındaki fasıla ne de uzundur!
Ey insanlar, bizim düşmanlarımız, Allah'ın kendilerini kınadığı ve lanet ettiği kimselerdir. Bizim dostlarımız da Allah'ın kendilerini methettiği ve sevdiği kimselerdir.
Ey insanlar, biliniz ki ben uyarıcı ve korkutucuyum, Ali de müjdeleyicidir.
Ey insanlar, biliniz ki ben uyarıcıyım ve sakındırıcıyım. Ali ise hidâyet edicidir.
Ey insanlar, ben peygamberim, Ali ise benim halifemdir.
Ey insanlar, biliniz ki ben peygamberim ve Ali de bundan sonra benim vasîm ve imâmdır. Ondan sonraki İmâmlar da onun evlatlarıdır. Biliniz ki ben onların babasıyım. Onlar da onun (Ali'nin) sulbünden vücuda gelecektir.
Biliniz ki imâmların sonuncusu, bizden kıyam edecek olan, Mehdi'dir. Dinlere galip gelecek olan, odur; zalimlerden intikam alacak olan, odur; kaleleri fetheden ve onları yok eden kimse de odur; şirk ehlinden her kabileye üstün gelen ve onları hidâyet eden, odur.
Biliniz ki Allah'ın evliya kullarına ait her kanın intikamını alacak olan odur. Allah'ın dinine yardım edecek olan da odur.
Biliniz ki derin denizden istifade eden odur; her fazilet sahibine fazileti miktarınca ve cehalet sahibine cehaleti miktarınca karşılık verecek olan odur. Allah'ın seçtiği ve seçkin kıldığı kimse odur. Her ilmin vârisi ve her anlayışı ihata eden odur.
Biliniz ki Rabb'inden haber veren odur, ilahi âyetleri yukarı yükselten odur; hidâyete eren temeli sağlam kimse odur ve işlerin kendisine ısmarlandığı kimse de odur.
Öncekilerin müjdelediği kimse odur. Hüccet olarak baki kalacak olan odur ve ondan sonra hiç bir hüccet yoktur. Var olan her hak onunladır ve var olan her nur onun nezdindedir.
Biliniz ki o galibi olmayan kimsedir. Hiç kimseye onun aleyhine yardım edilmez. Allah'ın yeryüzündeki velisi, kulları arasında hükmedicisi, gizli ve açık eminidir.
Ey insanlar, ben sizler için açıkladım ve sizlere anlattım. Benden sonra sizlere anlatacak olan da Ali'dir.
Biliniz ki ben, hutbemin sonunda sizleri biat etmek ve ona ikrarda bulunmak için elinizi uzatmaya davet ediyorum ve benden sonra da sizleri kendisiyle biatleşmeye davet ediyorum.
Biliniz ki ben Allah'a biat ettim, Ali de bana biat etti ve ben de Allah tarafından onun için sizlerden biat alıyorum. Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz sana baş eğerek ellerini verenler (biat edenler), Allah'a baş eğip el vermiş sayılırlar. Allah'ın eli onların ellerinin üstündedir. Verdiği bu sözden dönen, ancak kendi aleyhine dünmüş olur ve kim Allah'a verdiği sözde vefalı davranırsa, Allah ona büyük bir ödül verecektir."
Ey insanlar! Hac ve umre Allah’ın şiarlarındandır. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur:
“Kim Kabe’yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur." (Bakara 158. Ayet)
Ey insanlar! Allah’ın evini hac etmeye gidin. Allah’ın evine giren her hanedan müstağni olur ve sevinir. Allah’ın evini terk eden her hanedan ise (soy açısından) kesilir ve fakirleşir.
Vukuf yerlerinde (Arafat, Meş’ar ve Mina’da) duran her müminin Allah o ana kadar işlemiş olduğu tüm geçmiş günahlarını affeder. Haccı sona erince de amellerine yeniden başlar.
Ey insanlar! Hacılara yardım edilir ve harcadıkları şey kendilerine geri döner. Allah ihsan edenlerin mükafatını zayi etmez.
Ey insanlar! Kamil bir dinle ve tam bir anlayışla Allah’ın evini haccedin. O şerafet sahibi mukaddes yerlerden tövbe ederek ve günahlardan el çekerek geri dönün.
Ey insanlar! Aziz ve celil olan Allah’ın size emrettiği gibi namaz kılın ve zekat ödeyin. Eğer uzun bir süre üzerinizden geçer de kusur ederseniz veya unutursanız Ali sizin ihtiyar sahibinizdir. Sizin için beyan eder. Aziz ve celil olan Allah benden sonra onu kullarının emini olarak tayin etmiştir. O bendendir ve ben de ondanım.
O ve benim neslimden olanlar, sorduğunuz her soruya cevap verir ve sizlere bilmediğiniz şeyleri açıklar.
Biliniz ki helal ve haram benim tümünü sizlere tanıtacağımdan, bir oturumda tüm helalleri emredeceğimden ve tüm haramları sakındıracağımdan çok daha fazladır. O halde aziz ve celil olan Allah tarafından Müminlerin Emiri Ali ve benim ve onun soyundan olan ondan sonraki vasileri hakkında getirdiğim şeyleri kabul etme hususunda sizlere el uzatmak ve sizlerden biat almakla görevlendirildim. (Ali ve ondan sonraki vasiler hakkında nazil buyurulan şey ise) sadece onlarla ayakta duracak olan imamettir. Onların (vasilerin) sonuncusu ise kaza ve kaderi idare eden Allah ile görüşünceye kadar Mehdi’dir.
Ey insanlar! Sizlere gösterdiğim her helalden ve sizleri sakındırdığım her haramdan dönmüş değilim. Onları değiştirmedim. Bunu unutmayınız ve hafızalarınızda tutunuz, birbirlerinize tavsiyelerde bulununuz. Onu değiştirmeyiniz, tahrife kalkışmayınız.
Ben sözümü tekrar ediyorum: Namaz kılınız, zekat veriniz, iyiliği emrediniz ve kötülükten sakındırınız.
Biliniz ki iyiliği emretmenin en üst mertebesi sözümü anlamanız, onu burada hazır bulunmayanlara iletmeniz, benim tarafımdan kabul etmesini emretmeniz ve muhalefet etmekten sakındırmanızdır. Zira bu emir, aziz ve celil olan Allah ve benim tarafımdandır. Sadece masum imam ile iyilik emredilir ve kötülükten sakındırılır.
Ey insanlar! Kur’an sizlere Ali’den sonraki imamların onun evlatları olduğunu tanıtmakta ve ben de onların benim ve onun soyundan olduğunu tanıtmaktayım. Allah-u Teala nitekim kitabında şöyle buyurmuştur:
“Bu sözü, devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı.” (Zuhruf 28. Ayet)
Ey insanlar takvalı olunuz, takvalı olunuz ve kıyametten sakınınız. Nitekim aziz ve celil olan Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“Doğrusu kıyamet gününün sarsıntısı büyük şeydir.” (Hac 1. Ayet)
Ölüm, ahiret, hesap ilahi teraziler, alemlerin rabbi nezdinde hesaba çekilmek, sevap ve cezayı hatırlayın. Her kim kendisiyle birlikte bir iyilik getirirse o iyilik esasınca sevaba erişir. Her kim de günah getirirse cennette onun bir nasibi olmayacaktır.
Ey insanlar! Sizler aynı anda bana el verebileceğiniz miktardan çok daha fazlasınız. Rabbim, Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra gelecek olan imamlar hakkında söylediklerim hususunda dilinizden itiraf almamı emretti. Onlar (imamlar) benim ve onun (Ali’nin) soyundandırlar. Nitekim sizlere daha önce de çocuklarımın onun (Ali’nin) soyundan olduğunu anlattım.
O halde hepiniz şöyle deyiniz: Biz işittik, itaat ettik, razı bulunmaktayız, teslim olmuşuz, rabbin ve kendi nezdinden imamımız, Müminlerin Emiri Ali’nin (a.s) ve onun sulbünden dünyaya gelecek olan imamların imameti hususunda bizlere ulaştırdığın şeylere boyun eğmişiz. Bu konuda kalplerimizle canlarımızla, dillerimizle ve ellerimizle sana biat etmekteyiz. Bu inanç üzere hayatta kalacağız ve onunla öleceğiz. (Kıyamet günü de) Onunla haşr olacağız. Asla değişmeyeceğiz, değiştirmeyeceğiz, şek etmeyeceğiz ve inkarda bulunmayacağız. Kalbimizle şüpheye düşmeyeceğiz, bu sözden dönmeyeceğiz ve ahdimizi bozmayacağız.
Sen bizlere ilahi öğütlerde bulundun. Müminlerin Emiri Ali (a.s) ve ondan sonra senin neslinden ve onun çocukları olduğunu söylediğin imamlar, Hasan, Hüseyin ve Allah’ın o ikisinden sonra tayin ettiği kimseler hakkında öğüt verdin. O halde onlar için bizden söz ve ahit alındı. Kalplerimizden canlarımızdan, dillerimizden, içimizden ve ellerimizden söz alındı. Her kim yapabilirse eliyle biat eder. Her kim de yapamazsa diliyle ikrar eder. Asla onu değiştirme peşinde değiliz. Allah bu konuda nefislerimizde değişme görmeyecektir.
Biz bu konuyu çocuklarımızdan ve akrabalarımızdan uzak ve yakın herkese ulaştıracağız. Allah’ı bu konuda şahit tutuyoruz. Allah şahadet hususunda kifayet eder ve sen de bu itirafımıza şahit bulunmaktasın.
Ey insanlar! Ne diyorsunuz? Allah her sesi işitir ve her gizliliği bilir. O halde kim hidayet bulmuşsa kendi lehinedir ve her kim de sapmışsa kendi zararına sapmıştır. Her kim biat etmişse Allah’a biat etmiştir, Allah’ın eli onların (biat edenlerin) elinin üzerindedir.
Ey insanlar! Allah’a biat ediniz, bana biat ediniz, Müminlerin Emiri Ali’ye (a.s) Hasan’a Hüseyin’e ve dünya ve ahirette onlardan olan imamlara soylarında baki kalan imamet makamı hasebiyle biat ediniz. Allah vefasız kimseleri (biatini bozanları) helak edecektir. Vefalı olanları ise rahmetine mazhar kılacaktır. Her kim biatinden dönerse kendi zararına dönmüştür. Her kim de Allah’a söz verdiği şeyler hususunda vefalı olursa Allah ona büyük bir ecir inayet buyuracaktır.
Ey insanlar! Sizlere bu dediğimizi söyleyin ve tekrar edin. Ali’yi müminlerin Emiri olarak selamlayın ve şöyle deyin: “İşittik, itaat ettik, Rabbimiz, affını dileriz, dönüş sanadır.” (Bakara 285. Ayet)
Hakeza şöyle deyiniz:
“Bizi buraya hidayet eden Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet etmeseydi, biz hidayeti bulamazdık.” (Araf 43. Ayet)
Ey insanlar! Kur’an’ın nazil buyurmuş olduğu Ali b. Ebi Talib’in faziletleri Allah nezdinde, tümü bir oturumda sayabilecek miktardan çok daha fazladır. O halde her kim onları size haber verir ve onları tanırsa, siz de kendisini tasdik edin.
Ey insanlar! Her kim Allah’a, Peygamber’ine, Ali’ye ve bu zikrettiğim imamlara itaat ederse büyük bir kurtuluşa ulaşmış olacaktır.
Ey insanlar! Ona biat etmek, velayetini kabul etmek ve onu müminlerin emiri olarak selamlamak hususunda öne geçen kimseler, kurtuluşa erenlerdir ve onlar nimet bahçelerinde olacaklardır.
Ey insanlar! Allah’ın sizden razı olacağı bir söz söyleyiniz. Eğer sizler ve yeryüzünde bulunan herkes tümüyle kafir olsa, yine de Allah’a hiçbir zarar gelip çatmaz.
Allah’ım! Eda ettiğim ve emrettiğim şeyler hatırına müminleri bağışla ve inkar eden kafirlere gazap et. Hamd ve sena alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.
[hr]
Kaynaklar :
1. İbn-i Cebir “Nehc’ül İman” S.91-112
2. el-Meclisi “Bihar’ül Envar” C.37, S.201-217
3. Eş-Şeyh Cafer en-Nakdi “Envarül Aleviyye” s.60-70
4. Faris Husün Kerim “er-Revd’un Nadir” S.19-38
5. Et-Tıbrisi “el-İhticac” C.1, S.68- 84
6. Es-Seyyid bin Tavus el-Hasani “el-Yakîn Fi İmret Emir’ül Müminin” S.343-361
7. El-Fettal en-Nisaburi “Ravdat’ül Vaizin” S.89-99
8. Muhammed Bakır el-Ansari “Hutbet’ül Gadir” S.25-58
9. Ravzatü'l-Muttakîn, c.13, s.247,
10. Ali Rızâ Sâbirî “1001 Hadis Işı ğında İmam Ali (as) S.202-221 587. Hadis[size=12pt]"Gece boyunca bir âlimin uyuması, bir cahilin ibadet etmesinden evlâdır."
Rasûlullah (s.a.a)
Yorum
Yorum