Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


    MÜTERCİMİN TAKDİMİ

    İmam Humeynî, modern zamanların en ağır salgını olan dünyevîleşme hummasının, müslümanlar da dahil olmak üzere bütün inanç ve düşüncelerin müntesiplerini etki altına aldığı bir zaman kesitinde bu gidişata var gücüyle itiraz eden ve Önderi olduğu devrime de "değerler devrimi" adını vererek bunu gösteren muasır bir ma'rifet ustası ve kalb hekimiydi. Bu bakımdan O'nu, basit bir politik Önder değil, 'niceliğin niteliğe egemenliği'ni kırabilme, en azından bu süreci durdurabilme yolunda çaba sarfeden sülük ehlinin mümtaz şahsiyetlerinden biri olarak görmek yerinde olacaktır.

    Merhum İmam'ın, köklü engellere rağmen şia düşüncesinde esaslı reformlar gerçekleştirerek Önemli düşünsel açılımlar sağlamasının ve bunun sonucu olarak da bir büyük siyasal, sosyal ve kültürel devrimin ortaya çıkmasına önderlik etmesinin teoriktarihsel arkaplanım, meşhur "usûlî-ahbârî çekişmesinde usûlî kanadın üstünlük elde etmesi ile tarihin akışının bu sonucu hazırladığı" yaklaşımında aramak yerine, O'nun asıl ilgi alanı olan irfan ve
    ma'rifet ilminin temel felsefesine, dünyayı kavrayış biçimine, varlığın anlamını öğrenme iştiyakına ve,'niceliğin egemenliği'ne karşı koymadaki ısrarına dikkat edilmelidir. Fıkhın en geçerli ilim dalı olarak kabul edildiği, irfan ve hikmetin ise alabildiğine aşağılandığı, hatta irfana olan ilgisi nedeniyle îmam'ın su içtiği bardağın bile necis görüldüğü bir atmosferde herşeye rağmen bu alanı tercih eden îmam'ın yaklaşık yarım yüzyıl sonra başarılı bir siyasal model ortaya koyabilmesinin ardındaki birikimin de yine sözkonusu uzmanlık dalının kaynaklığı ile elde edildiği farkedilmelidir.




    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

    #2
    Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


    Varlığın anlamına doğru sâlik olmak isteyenlerin ken-disinden çok şey Öğrenebileceği ehl-i ma'rifetin bu büyük ustası, her ikisi de dünyeviliği temsil eden iki faktör nedeniyle, hakikî uğraşısının hayatın anlamını kavramak olduğu, siyasal mücadelesinin ise bu temel felsefenin sadece bir yansıması olarak görülmesi gerektiği yolundaki çizgisini yeterince anlatamamıştır: Bunlardan biri, düşmanları tarafından yürütülen ve modernizmin karşısına "değerler devrimi" ile dikilerek çok farklı bir dünya sunmasına engel olunmaya çalışılan kampanyalar, diğeri de dostları tarafından bilinçsizce gündemde tutulan ve getirdiği mesajın politik bir mücadeleden ibaret olduğu hissini uyandıran tartışma sürecidir.

    Bu tesbiti yapan bu kitabın mütercimi, îmam Humeynî ve mümessili olduğu misyon üzerinde odaklasan sözkonusu düşünsel sorunun aşılması ve yoğun politik (dünyevî/seküler) kimlikten dinî kimliğe dönüş süreci¬ni başlatması umuduyla daha önce "Cihad-ı Ekber" ve "Kırk Hadis Şerhi" kitaplarını yayınlamakla amaç edindiği çizgiyi "Sırr-ı Salat'i Türkçe'ye çevirerek sürdürmek istemektedir.

    Bu açıdan mütercimin kaygısının, îmam'ın, düşünceleri ve siyasal hedefleri ile evrensel bir politik önder olarak kabul edilmesini sağlama faaliyetinin misyoneri olmak değil, farklı tarih ve kültürden gelmiş olması¬na rağmen çarpıcı biçimde bizim kültürel kökenimizle aynı şeyleri söylüyor olduğu kesişme noktasını işaretlemek, böylece de İslam düşüncesinin zahirdeki kesretine rağmen, bâtındaki vahdetinin önemli bir ortak paydaya sahip bulunduğu ma'rifet ve irfan alanındaki birliğin tüm boyutlarda yansımalarının oluşmasına katkıda bulunmak olarak tesbit edilecektir.



    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

    Yorum


      #3
      Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


      îmam Humeynî, islam'ın, yoğun politik (dünyevîleşmiş) kimlik tarafından "kurtuluş ideolojisi" olarak tanımlanması ile ehl-i ma'rifet lisanında "hidayet dini" olarak telaffuz edilmesi arasındaki ciddî farkın, "başkalarına iyiliği tavsiye edip de kendilerini unutanlar" ile "iman edip salih amel işleyenler" kategorilerinde ifadesini bulduğundan hareketle, islam adına bite olsa yoğun politik (dünyevîleşmiş) kimliğin "şeytanın Allah'ın adıyla aldatması"nın etkilerine açık bulunduğu ve "devlet" kesretinin, 'hakikat' yolunda sâlik olmaya engel çıkarmaması gerektiği uyarısını en beliğ ve kuşatıcı açıklamalarla sergileyen sembol şahsiyettir. Ayrıca bu çok Önemli noktayı çağdaş bir İslam Devleti' modeli ortaya koyan bir ma'rifet ustasının dilinden öğreniyor olmamız da imtiyaz olarak görülmelidir.

      "Sırr-ı Salat'in tercümesinde esas alınan nüsha, "îmam Humeynı'nin Eserlerini Düzenleme ve Neşretme Müessesesi" tarafından 1990 yılında yayımlanan ilk baskıdır.


      Eserin tercümesinde takip edilen üslûp, eserin Farsça'sından yararlanan okuyucunun kendi lisanında karşı karşıya bulunduğu üslûba tekabül etmektedir. Bu, bir yandan îmam'ın bu eseri kaleme alırken hem muhteva, hem de biçim üzerinde yoğunlaşmış olması, diğer yandan ele alman konunun kendine has kavram ve ıstılahlarının tercüme edilemez bir özellik taşımasından kaynaklanmaktadır. Eseri okumaya karar veren kişinin asgari bir irfan bilgisine sahip bulunduğu ve bu sahanın edebiyatı¬na aşina olduğu kabulü esas alınmıştır.

      Eserde görülen dipnotlar, ağırlıklı olarak eserin Farsça yayıncısına ait olmakla birlikte tarafımızdan da bazı açıklayıcı dipnotlar eklenmiştir. Metin üzerinde uygulanan parantez içi açıklamalar ise bize ait olup zarurî hallerle sınırlı tutulmuş ve okuyucunun dikkatinin dağılmamasına gayret sarfedilmiştir. Eser boyunca tekrarlanan dipnotlar her defasında yazılmak yerine sadece numarası zikredilmekle yetinilmiş, bu konuda Farsça yayıncının tercihine uyulmuştur.

      Eserde geçen ayet mealleri, îmam'ın kasdettiği veya vurguladığı anlama uygun olarak yapılan müdahaleler bize ait olmak kaydıyla Sayın Ali Bulaç'ın Girişim Yayınları tarafından neşredilen mealinden alınmıştır.
      Tercümemi tashih etme zahmetini yüklenen eşime şükran borçluyum.
      Bu değerli eserin ülkemiz müslünıanları için faydalı olmasını diliyorum.


      Kenan ÇAMURCU


      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

      Yorum


        #4
        Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


        Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla,

        Hamd, alemlerin Rabbi'ne, salat Muhammed'e ve temiz ehl-i beytine, Allah'ın laneti de kıyamete kadar onların tüm düşmanlarının üzerine olsun.


        Allahım, bizi insanlığın doğru yoluna hidayet buyur. Kendini beğenmişlik cehaletinden ve bencillik delaletinden berî kıl. Ruhanî yükseliş ustalarının üns mahfiline ve irfanı kalb ashabının pâk makamına giriş izni ver. Niyaz ehlinin namazındaki gerçek mi'raca ulaşabilmemiz ve mülkün ve melekûtun dört cihetiyle dört tekbir getirebilmemiz için zulmanî enaniyyet ve nuranî inniyyet (*) hicablarını basiret gözümüzün önünden çek. Gaybm esrarlı kapısının açılmasını lütfet. Ehl-i velayetin münacâtma nail olabilmemiz ve hidayet ustalarının zikrindeki tatlılığı kazanabilmemiz için ehadiyyet örtüsünün keşfini iç dünyamızda göster. Yüreğimizdeki bağlılıkları 'başka şeyler'den çevir ve yalnızca kendine yönelik hale getir. Gözümüzü, sülük yolunun şeytanları olan 'başka şeylere

        (*) Vacibu'l Vücûd'un tahakkuku.



        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

        Yorum


          #5
          Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...



          kapat. Cemal-i cemîlinle aydınlık bahşet. "Elbette sen, hidayetin ve başarının velisisin".

          Şimdi; hayret ve cehalet vadisinin şaşkını, inniyyet ve enaniyyet ilgilerinin bağlısı, benlik ve kendini beğenme şarabının sarhoşu, manevî makamların ve varlık mülkünün habersizi biri olarak, büyük evliyanın bu ruhanî suluktaki ve irfanî-imanî mi'ractaki ruhî makamlarından kimilerini araştırma konusu yapmaya karşı halis bir sev¬gi duymaktaydım. Şahsen ben, her ne kadar bütün yüksek derecelerin ve mi'raclarm lafız ve terkibleriyle yetindiysem ve kalb ehlinin yaratılış ve ruhî makamlarından hiçbirinin süsüyle bezenmediysem de, "sahihleri severim, onlardan olmadığım halde" (1) uyarınca Mahbub'un zik¬ri için bu sayfalan tezyin ediyorum. Belki bu içi boş hatırlatma ve anlam taşımayan suret, acizlik ve muhtaçlığın izharı ile birlikte, arzuların tutkusuna ve kuruntulara nazar üstadlarındart ve kemale ermiş evliyadan (onlara selam olsun) bir nazar köşesi açılması ve ömrün geriye kalan kısmında eksikliklerin giderilmesi için aracı olur. îtimad Allah'adır.

          Bu çalışmayı iki makale, bir mukaddime ve bir hatimeden oluşturdum.


          1- "Salihleri severim onlardan olmadığım halde/ Allah'ı beni salihlikle rızıklandırmasını umarım"




          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

          Yorum


            #6
            Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


            BÎRÎNCÎ FASIL

            Bil ki, insanın sahip olduğu makam ve dereceler genelde iki makam olarak dikkate alınır: Biri dünya ve şehadet makamı, diğeri ahiret ve gayb; biri rahmanın, diğeri rahimin gölgesidir. Buna göre, gölgede ve kul üzerinde gölge sahibi isimlerin tümü bulunmakta, Rabb ise "rahman" ve "rahim" isimleri meydanında yeralmaktadır. Nitekim bu, ayet-i şerifede biraraya getirilmiştir: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla". Arifler de şöyle derler: "Varlık, rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla zahir oldu" . (2) Bu iki makam, insan-ı kâmilde, en yüce arifler yoluyla mutlak iradenin ehadiyyet gaybının pusularından açığa çıkmasından, insaniyyet hicabı olan maddî kavrayışa veya yedinci arzın kavranışına kadar bu, varlığın 'iki yayından biridir ve feyz birikiminin kavranışından, iradenin gaybının ve varlığın mutlaklığının en sonuna kadardır bu da 'ikinci yay'dır. Öyleyse kemale ermiş insan,

            2- Bu söz, Muhyiddin-i Arabi'nin Fütuhat kitabında geçmek¬tedir, Futuhatul-Mekkiyye, C.l, Sh.102




            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

            Yorum


              #7
              Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...



              bu iki makama, yani rahmaniyetine şehadet ve zuhur ve rahimiyyetle gayb ve zuhur makamına göre varlık dairesinin tamamıdır: "Sonra yakınlaştı^ daha da yakına geldi; (aralarındaki mesafe) iki yay kadar ya da daha yakın oldu" (3). Bu iki hakikatten biri de Kadir gecesi ve onun sırrıdır; çünkü hakikat güneşi zuhurlar hicabının ardındadır. Diğer hakikat kıyamet günüdür; çünkü hakikatin, onların hicabından açığa çıkması ve yükselmesidir. Bu, ilahî bir gecegündüzdür.

              Bir değerlendirmeye göre de üç makamdır: Biri mülk ve dünya makamı, ikincisi berzah makamı, üçüncüsü de akıl ve ahiret makamıdır. însan-ı kâmilde bu üç makamdan biri, zuhur yerlerindeki belirmeler makamı, bir diğeri berzahların berzahı olan mutlak irade makamı, ötekisi de isimlerin cem'inin ehadiyyeti makamıdır. "Bismillah" ayet-i şerifesinde bu üç makama işaret ediliyor olabilir: Cem'in ehadiyyeti makamı olan Allah, berzahiyyet-i kübrâ makamı olan isim ve iradenin rahmanı ve rahimî zuhurları.

              Bir başka değerlendirmeye göre de dört makamdır: Mülk, melekût, ceberut ve lâhut.
              Bir değerlendirmeye göre de beş makamdır: Mutlak şehadet ve mutlak gayb, izafî şehadet ve izafî gayb ve kuşatıcı varlık makamı; bunlar, ariflerin dilinde kullanımda olan 'hazarât-i hamseye mutabıktır.
              Bir değerlendirmeye göre de yedi makamdır: Ariflerin lisanında aşkın yedi şehri ve varlığın yedi iklimi şeklinde meşhur olmuştur.


              3- Necm 8



              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

              Yorum


                #8
                Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                Ayrıntılı bir değerlendirmeye göre ise, tafsilatı bu özet çalışmanın hacmini aşan yüz veya bin menzili vardır.
                Aynı şekilde, ilahî ibadetler ve menasikler arasında kuşatıcılık ve ubudiyyet nişanesi taşıyan namaz için de birbiriyle mutabık makamlar sozkonusudur. Çünkü insanın manevî makamlarının tamamı, onun, nefsin karanlık evi olan mülk aleminin en aşağısının sonundan, fenâillaha kavuşma olan hakikî ruhanî mi'racın son noktasına kadar O'na doğru olan manevî yolculuğa göredir.

                Yolculuğun Burak'ı ve ma'rifet ehlinin, kalb ashabının yükselişinin Refrefi namazdır. Allah'a doğru yolculuk halinde olanların namazları kendilerine özgüdür; namazdan duyduklan haz ve aldıkları nasip de makamlarına uygundur. Namaz kadar kuşatıcıhkları bulunmasa da oruç ve hacc kabilinden sair menasiklerde de böyledir: "Yaratılmışlar sayısınca Allah'a giden yol vardır" (4).

                Bu makamlara ulaşamayanlar namazdan onlar gibi haz duyamazlar. Hatta her neş'et ve makam sahibi, eğer asabiyyet ve enaniyyet bineğinden inmez, sair mertebeleri inkar eder, kendisi tahakkuk ettirmediği halde diğer makamları bâtıl ve anlamsız addeder, kendisi ulaşamadığı ve enaniyyet hicabından kurtulamadığı halde insana ait mertebeleri ve makamları inkar eder, ma'rifet ehlinin ve evliyanın mi'raclarını ve derecelerini kayda değmez olarak görürse, bunun kendisi, Allah'a doğru yolculuğun en büyük alıkoyucularından ve ruhî ilerlemelerin ve ruhanî makamların önündeki en yüksek engellerden biridir. Nitekim bunun sonucu olarak, nefs-i emmare, kendine ve değersiz dünya süsüne sevgi besleme vasıtasıyla zulmanî hicabta bakî kalmakta ve şeytanî vesveseler de arzda süreklilik bulması için ona yardım etmektedir Hatta bazen iş o dereceye varır ki, kemale ermiş evliyanın namazını ve orucunu kendi namazı gibi zannetmeye başlar. Ya da bir farklılık bulunduğunu düşünse bile onların namazının, namazın şekli ile ilgili kıraat, rükû ve secdelerin uzunluğu ve diğer konular kabilinden olan yalnızca zahirî edeblerde bir ayrıcalık taşıdığını tasavvur eder. Bu konumu en fazla geçeceği nokta, ayrıcalığın son derecesini; kalbin hazır bulunmasından, mertebelerinden, esrarından ve bunu elde etmenin niteliğinden haberi olmaksızın veya en azından kalbin hazır bulunmasının ancak kendisinin gerçekleştirdiği ölçüde kazanılabileceğini, engelleri kaldırma ve gerekleri yerine getirmenin de yine aynı ölçüde sağlanabileceğini varsayarak, namaz vaktinde kalbin yönelmesi ve onun geleneksel anlamları üzerinde tefekkür etme olarak görmesidir.



                4- Bu cümle Îlmu'l-Yakin kitabında C.l, Sh.14 ve 32'de geçmektedir. Aynı cümle Esraru'l-Hikem'de Sh.356'da da büyüklere atfen nakledilmiştir.


                Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                Yorum


                  #9
                  Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                  Evliyanın (onlara selam olsun) namazının bizim ve-himlerimizle tanımlanamayacak olmasının yanısıra, mu-tad makamları olan ibadet mertebelerinin ilki, ibadetleri-nin Özgürlerin ibadeti olmasıdır. Onların bu Allah'a doğru olan manevî yolculukta başka makam ve dereceleri de vardır; bundan sonra bunların bazılarına işaret edeceğiz.

                  Kısaca, namazın, birer musalla olan her bir mertebede kişinin namazının diğer bir mertebeyle oldukça farklılık-lar taşıdığı birtakım makamları ve mertebeleri vardır; tıpkı makamının diğer makamlarla hayli farklılıklar ar-zetmesi gibi. Öyleyse insanın kendisi için 'insanın sureti' ve 'suretler insanı'nın sözkonusu olması gibi, namaz da'suretler namazı' ve 'namazın sureti'nden müteşekkildir. Bu namazın kârı, sadece, tüm sıhhat şartlan ve cüzleri ile kıyama durulmasına rağmen, fıkhî suretlerin ve bö-lümlerin sıhhatinden ibaret kalmasıdır. Ama ilahî dergahın kabul edebileceği ve beğeneceği bir namaz değildir bu. Eğer zahirî mertebeden bâtına ve suretten anlama doğru yol alırsa, namazı da, tahakkuk ettirdiği her mertebe kadar hakikat bulur. Hatta, daha önce işaret edildiği üzere, namazın sülûkun bineği ve Allah'a doğru yolculuğun Burak'ı olmasına binaen yansıyan maksat olur. Öyleyse, insanın namazı namazın suretiyse ve insan onun bâtın mertebesine ve sırrına ulaşamamışsa, insan da insanın suretidir ve bunun hakikatini elde edememiş demektir. Bu durumda insanlığın kemalinin ölçüsü ve onun hakikati; namaz merdiveniyle gerçek mi'raca yükselme, kemalin zirvesine yücelme ve Allah'ın kapısına kavuşmadır. Şu halde, hakka ve hakikate mü'min olan ve ma'rifet adımıyla Allah'a doğru yolculuğa çıkan kişinin, kendisini bu manevî yolculuk ve imanî mi'rac için hazırlaması gere-kir. Yanına gerekli yolluk ve azığı almalı, seyrüseferin engellerini ve yoldan alıkoyanlarını kendisinden uzaklaş-tırman ve ilahî ordular, dost ve yoldaşla; vusul yolunun yolkesicileri olan şeytan ve ordularından masun ve mah-fuz kalabilmek için bu yolu izlemelidir. Biz bundan sonra, ezan ve kametin esrarındaki dostluğu, dostu ve ilahî or-duları beyan edeceğiz.



                  Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                  Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...



                    Bu bölümden maksadımız, namazın, hatta tüm ibadet-lerin bu suret, hakikî olmayan görünüm ve kabuktan baş-ka, bir de bâtını, özü ve gerçekliği bulunduğudur. Bu, akıl yoluyla bilinir ve tamamının zikredilmesi bu sayfaların hacmini aşacak sayıdaki nakil yoluyla da pek çok delilivardır. Biz onların bazılarını zikrederek bu sayfaları bereketlendireceğiz.

                    Bu cümleden olmak üzere "namaz mü'minin miracıdır" (5) şeklindeki meşhur hadis zikredilebilir. Bu hadis-i şerif üzerinde yapılacak tefekkür ve tedebbür ile, ehli için, pek çoğuna karşı hicablı ve mahrum bulunduğumuz kapılar açılır; geçecek bütün beyanatlar da bu hadis-i şeriften istifade edecektir.

                    Ve yine bu cümleden olmak üzere Kafî'nin hadis-i şerifi zikredilebilir:

                    Ebu Abdullah'a (O'na selam olsun) ulaşan senetle ge¬len bir rivayette tmam Sadık (O'na selam olsun) şöyle buyurmuştur: îbadet üç çeşittir; bir kısım, Allah Azze ve Celle'ye korkudan dolayı ibadet eder. Bu ibadet kölelerin ibadeti gibidir. Bir başka grup, Allah Tebarek ve Teala'ya mükâfaat kazanmak amacıyla ibadet eder. Bu, ücretlilerin ibadetidir. Bir diğer topluluk ise Allah Azze ve Celle'ye duydukları muhabbet nedeniyle ibadet eder. İşte bu ibadet özgürlerin ibadetidir ve en üstün ibadettir. (6)


                    5) î'tikadât, merhum Allame Meclisi, Sh.29, (Resulul-lah'tan).

                    6) Vesailu'ş-Şia, C. 1, Sh. 45. Ebvabu Mukaddemeti'l-îbadât,
                    Bab 9, Hadis 1. Usulü Kâfî'de "el-ibadet" kelimesi yerine "in-
                    ne'1-ibadât" kullanılmıştır. Usulü Kâfi, C. 3, Sh. 131. Kitabül-
                    İman ve'1-Küfr, Babül-Ibadet, Hadis 5.





                    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...



                      Halk, Allah Azze ve Celle'ye üç şekilde ibadet eder; bir kesim sevab kazanmak için ibadet eder. Şu halde bu ibadet harislerin ibadetidir ve açgözlülüktür! Bir diğer topluluk, ateşten korktuğu için ibadet eder. Bu da kulların ibadetidir ve korkudur. Lakin ben O'na aşk duyduğum için ibadet etmekteyim. Bu ise kerimlerin ibadetidir ve Allah Azze ve Celle'nin şu buyruğuna itminan bulmaktır:

                      "...Onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedirler." (7)

                      Ve yine şu kavline de (Azze ve Celle): "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun; böylece Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın..." (8.).

                      Kim Allah Azze ve Celle'yi severse, Allah Teala da onu sever; Allah'ın sevdiği kimse ise güvenliğe kavuşmuşlardandır. (9)

                      Nehcu'l-Belağa'da da bu anlamlara yakın ifadeler geçmektedir. (10)

                      Bu cümleden olmak üzere Resul-i Ekrem'in şu sözü zikredilebilir: "Allah'a, O'nu görüyormuş casına ibadet edin; siz O'nu görmüyorsanız da O sizi görmektedir." (11).

                      Bu, az sonra geleceği gibi, kalbin Ma'bud karşısında hazır bulunmasının iki makamına işarettir. Yine Hazret'ten şöyle rivayette bulunulmuştur: "Ümmetimden iki kişi namaza dururlar; rükû ve secdeleri aynıdır, bununla birlikte namazları arasındaki fark, yerlegök gibidir." (12).

                      Hz. Emtru'l-Mü'minîn'den de (O'na selam olsun) şöyle rivayet edilmiştir: "İbadet ve duayı Allah için halis kılan, kalbi gözünün gördüğü ile meşgul olmayan, kulağının işittiği ile Allah'ın zikrini unutmayan ve kendisinden başkasına verilenle mahzun olmayan kişiye ne mutlu!" (13).

                      îhlası zikretmeyi bundan sonraya alacağız.


                      7) Nemi 89
                      8-) Al-i İmran 31
                      9) Hisâl, Sh. 188, Babu Selase, Hadis 259. llelu'ş-Şerai', Sh. 12, Bab 9, Hadis 8. Vesailu'ş-Şia, C.l, sh. 45, Kitabüt-Taharet, Ebvabu Mukaddimeti'l-lbadât, Bab 9, Hadis 2.
                      10) Mesela, Hikmet 229.
                      11) Biharu'l-Envar, C. 74, Sh, 74, Kitabu'r-Ravda, Mevai-zu'n-Nebi, Bab 4, Hadis 3. Mekarimül-Ahlâk, sh. 459.
                      12) Biharu'l-Envar, C. 81, Sh. 249, Kitabüs-Salat, Bab 38, Hadis 41.
                      13) Vesailu'ş-Şia, c. 1, Sh. 43, Kitabüt-Taharet, Ebvabu Mu-kaddimemi'1-lbadât, Bab 8, Hadis 3.




                      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                        O halde, bu hadis-i şerifler üzerinde yapılacak teddeb-bür ve bu ilahî emanetin edası sırasında kimilerinin renginin değiştiği, kimilerinin titrediği ve kimilerinin de kendilerinden geçerek Allah'a yönelip bizden bütünüyle habersiz oldukları, hatta kendi beden mülklerinden ve varlık memleketlerinden habersiz hale geldikleri hidayet imamlarının (Allah'ın selamı üzerlerine olsun) hali üzerinde yapılacak tefekkürle;

                        bu kudsî kuşların boğucu tabiat kafesinden kurtulması için Muhammed'in kâmil keşfine yerleştirilmiş ve mukaddes kalbine nazil olmuş bu ilahî ibadetin ve kuşatıcı suretin hakikatinin, işte bu dünyevî şekil ve mülkün zahirî görünüşü olmadığı belli olur. Çünkü meseleleri bilen her alim veya ebced okuyan her avam, bu sureti, sıhhat şartlarıyla ve suretlerinin ke-maliyle yerine getirebiliyor ve sorumluluktan kurtulabiliyorsa, artık kusurdan kaynaklanan bu kadar renk atmaların, titreme nöbetlerinin, korku ve haşyetin bir anlamı kalmaz.

                        Burada bir hadis zikrederek bölümü bitireceğiz. Buhadis, "kalbi olan ya da şahid olarak kulak veren" (14) kimse için yeterlidir.

                        Arif-i sâlik Mücahid b. Tavus'un (Allah O'ndan razı ol¬sun) Felahu's-Sail isimli kitabından şöyle nakledilir: Bildirildiğine göre, Halid b. Abdullah'ın eşkiyadan olan azadlı kölesi Rizam, Ebu Ca'fer Mansur'un huzurunda îmam Ca'fer b. Muhammed'e (O'na selam olsun) namaz ve sınırları hakkında sordu. Hazret şöyle buyurdu: "Namazın, birini bile geçemeyeceğin dörtbin sınırı vardır." Rizam şöyle dedi:

                        "Bana, terkedilmesi caiz olmayan ve o olmaksızın namazın tamamlanmayacağı şeyi söyleyiniz.' Hazret şöyle buyurdu: "Çok yönlü bir taharete ve yüksek bir olgunluğa sahip olan; ne başkalarını kandıran, ne de kendisi haktan inhiraf eden; Allah'ı tanıyan ve teslim olmuş başını öne eğerek istikamet ve sebatı önde tutan; ümitsizlik (Allah'ın rahmetinden) ve haris olma (O'nun rahmetine) arasında ve sabır ve yorgunluk arasında ayakta duran; Allah'ın iyilik vaadinin (sevap ve mükafaat) onun için sanki gerçekleştiği ve azap vaadinin de adeta üzerine koptuğu;

                        mal ve metaını (Allah yolunda) bağışlayan ve (ibadet etmekteki) hedefini önüne yerleştiren, Al¬lah yolunda kanını ucuzlatan ve Allah'a doğru olan yolda O'ndan başkasından yüz çeviren; burnunu toprağa koyma (secde) konusunda gönlünde hiçbir hoşnutsuzluk ve tiksinti taşımayan; niyet ederek yöneldiği ve yardım talep ettiğinin dışındakilerle olan bağlarını kesen kişi-ninki dışında namaz kemale ulaşamaz. Şu halde böyle bir namazı yerine getirdiği takdirde onu kötülüklerden ve fenalıklardan kaçındıracaktır.." (15).

                        Bu hadis-i şerifin marifet ehlinin meslekine göre açıklanması ve namazın erkanı ile makamlanna uygulanması oldukça uzun sürecektir. Ve biz belki de makamların kimileri çevresinde, başlıkların bazısına işaret edebilece-ğiz. Eğer Hz. Sadık'ın (O'na selam olsun) buyurduğu bu dörtbin sınır, zahirî sınırlardan ve suretlerin edeplerinden olsaydı, "sen onların birini bile eda edemezsin ve vefa gösteremezsin" buyurmazdı. Çünkü herkesin, namazın suretlerinin adabına riayet ederek onu yerine getirebile-ceği bilinmektedir. Evet, hakdan gaynsından alakayı kes-mek, O'nun hazretine elçi olmak, O'nun yolunda kan bağışlamak, baştan başa başkasını ve baştan başa başkalığı terketmek gibi şeyler; ilahî ma'rifetler ehli, kemale ermiş evliya, muhib ve meczublar dışındaki kişiler için kolay değildir.

                        Ne mutlu onlara, yine ne mutlu onlara Nimet sahiplerine nimetleri afiyet olsun.



                        14)Kaf37.
                        15) Hadis devam etmektedir. Felahu's Saîl, sh. 23.


                        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                          ÎKlNCÎ FASIL

                          îlahî ma'rifetler erbabı için, sâlik insanın Allah'a doğru yolculuk ve Cenab-ı Allah'a sülük üzere bulunduğu müddetçe namaz ve diğer menasikinin; seyrini sonuca vardırmış, kemale yükselmede en uç noktaya ve manevî ruh mi'racına ulaşmış ve 'iki yay kadar'ın üns mahfiline ayak basmış veliyy-i kâmilinki ile oldukça farklılıklar ta-şır. Çünkü sâlik madem ki Allah'a doğru sülük ve seyir halindedir, öyleyse namazı da yükselişin Burak'ı ve ka-vuşmanın Refref idir ve kavuşmadan sonra, namazı, ter-kibinde gösteriş amelleri bulunmaması kaydıyla,
                          Mahbub'un cemalinin ve tecelliyatınm nakşının müşahade edildiği bir suret olur;

                          hatta gaybın şehadete sirayeti ve bâtının izlerinin zahirde zuhur etmesi kabilinden bir olaydır bu. Nitekim filozof muhakkiklerin akıl aleminin mülk alemi ile ilgili tedbîri hususunda -âlî olanın sâfil olana teveccühü bulunmamakla birlikte buyurdukları, bu alemle ilgili tedbîratlarının tabiî akış tedbîri olduğudur; hatta kalb ashabına ve ma'rifet ustalarına göre bu düşünceler, isimlerin, sıfatların ve zâtın tecelliyatına tâbi ilahî ibadetlerdir. Kısacası, cemâl-i cemilin müşahadesin-de boğulmuşlar için gaybî tecelliler hasıl olur; bu da kalb-lerinin sırrında şevk dolu hareketler meydana getirir. Nihayet kalbî sırrın titremelerinin beden mülklerinde izleri belirir. Bu izler, tecelliyatın keyfiyeti münasebetiyle, me-nasik ve ibadetlerin biri ile mutabıktır; hiçbirinin keyfi-yetine bağımsız teveccühü bulunmamakla birlikte, suretlere dair âdâbtan hiçbir cüz veya şartı değiştirmez, az veya çok olmaz ve şer'î kuralların hilafına bulunmaz. Nitekim Resul-i Hatemî (sav), mi'rac namazında, azamet nurlarını görme ve gaybî zatî tecelli vasıtasıyla secde etmiş ve örtüler O'nun için kalkmıştır. Nitekim bundan sonra bu noktaya işaret edeceğiz.


                          Bu ruhî cezbe ve küllî fena; meczub aşıkın hali ve âşıkane hareketleri ve büyük düşmanlık besleyen düşman ve onun düşmanca hareketleri gibidir. Çünkü hiçbirinin hareketleri ve davranışları mukaddimeler üzerinde tefekkür görüşten kaynaklanmaz. Aşık, aşk oyunları tarzında mukaddimeler sıralamamak ve buradan neticeye gitmemelidir. Tam tersine aşk hakikatinin kendisi, aşıkın kalbinde doğan bir ateştir ve bu ateşin koru; onun alenî olanına, bâtınına ve zahirine sirayet eder.



                          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...



                            Yine, kalbin sırrındaki sevgi tecelliyatı da aşk oyunları biçiminde zahir olur; "Testiden dışarıya, onda olan sızar." (17). Aynı şekilde, ehadiyyet makamının meczubu ve samediyyet cemalinin aşıkı olan bireyin zahir mülkünde açığa çıkan ve şehadet memleketinde suret bulan Mahbub'un bâtını tecelliyatı ve Habib'in sevgi tecelliyatı namazın nakşını oluşturur. Eğer hakikî meczûb ve gerçeğe ulaşmış birisi olan Cenab-ı Resul-i Hatemî'nin (Allah O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin) bu ruhanî keşif ve sevgi dolu karşılıklı aşkından başka durumlara ve ahvale yöneliniyor veya başka bir durum meydana geliyorsa, bu, şeytanın tasarruflarındandır ve sâliki, enaniyyet ve benlik nedeniyle sülük yolunda geri bıraktırır. Bu durumda, meselenin ilacını bulmak için çaba sarfetmeli ve sapıklık yolundan kurtulmalıdır.

                            Şu halde, bazılarının ariflere atfettikleri ve onların sükût namazı dedikleri; özel bir sıralamayla, önce Allah lafzının "elifini, ondan sonra "lâm"ı, ondan sonra "he"yi, ondan sonra da tamamını gözlerinde canlandırdıklarını söyledikleri bu namazın hazarât-ı hamse adedince olan özel sıralaması atıf doğruysa bu manasız karışımı yapan kişinin cahilliğindendir.

                            Kısacası, en mükemmel keşif bile Nebiyy-i Hatemî'nin (Allah O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin) keşfinden ve sülük, ondan daha sıhhatli, doğru olamayacağına göre, irşad ve irfan iddiasındaki akılsız beyinlerden kaynaklanan neticesiz diğer terkibieri bırakmak gerekmektedir.

                            Kâmil arif olan şeyhimiz Şahâbâdî (18) (ruhumuz O'na feda olsun) şöyle buyururlardı:

                            Tüm ibadetler, yüce Hakk'ı sena etmeyi beden mülkünün neş'etine kadar sirayet ettirmektir. Akıl için, marifetlerden ve rububiyyet makamını sena etmekten hazz duymanın, kalb için bir hazzın ve sadr için de bir hazzın sözkonusu olması gibi, beden mülkü için de işte bu menasikten ibaret olan bir hazz vardır. Şu halde oruç, Hakk'ı samediyyet ile sena etmektir ve O'nu takdis ve teşbih ile sena etmenin zâhîr olmasıdır. Cem'in ehadiyyeti ve ehadiyyetin cem'i makamına sahip olan namaz ise bütün isim ve sıfatlarla Zat-ı Mukaddes'i sena etmektir.

                            Şu halde, yukarıdaki açıklamalardan belli olduğu üzere, bazı ehl-i tasavvuf nezdînde ma'ruf olan, namazın, sâlikin vusul mi'racında bir vesile olduğu ve vusulden sonra sâlikin bü merasimi icra etmekten müstağni olacağı düşüncesi, ehlullah meslekine ve ashab-ı kalbe muhalif olan ve ehl-i ma'rifetin makamları ve evliyanın kemalatı konusundaki cahillikten kaynaklanan temelsiz batıl bir şey ve akılsızca ham hayaldir. Bundan Allah'a sığınırız.



                            17) Matbu nüshada: Testinin çevresi inci ile de kaplansa da Testiden dışarıya onda olan sızar (Baba Efdal Kâşanî)

                            18) Seçkin fakih, usûlcü, arif ve feylesof. Merhum Ayetullah Mirza Muhammed Ali Isfahanî Şahâbâdî, merhum Ayetullah Mirza Muhammed Cevad Hüseyin Abâdî Isfahanî'nin oğludur. Hicrî 1292'de İsfahan'da doğdu. Isfahan ve Tahranda medrese¬nin ilk sınıflarını okumasının ardından Necef ve Samarra'mn ilim havzalarına giderek, merhum Sahib Cevahir, Ahund Horasanı ve Şeriat Isfahanı gibi büyük üstadlardan ders aldı. Kısa sürede içtihad makamına yükseldi ve fıkıh, felsefe ve irfanda yüksek bir dereceye ulaştı. Fıkıh, usûl ve felsefe dersleri vermeye başladı. Ders halkası, Samarra'mn en güçlü ders halkalanndandı. Irak'tan döndüğünde ilk olarak Tahran'a yerleşti. Daha sonra Kum'a taşındı ve yedi yıl boyunca Kum'da ikamet etti. Kum'daki ikameti sırasında îmam Humeynî kendisinin ahlâk ve irfan derslerinden istifade etti. imam, bu kitapta ve diğer kitaplarında pek çok yerde büyük bir saygı ve övgüyle bu kıymetli üstadından sözetmiş ve faziletini nakletmiştir. Merhum Şahâbâdî, çeşitli ilmî konularda ve bilim dallarında ders vermesine ve seçkin talebeler yetiştirmesine ek olarak muhtelif sahalarda çok sayıda teliflerde bulunmuştur. Bu büyük ilim ve amel adamı, Hicrî 1369'da 79 yaşında Tahranda mele-i a'lâya kavuşmuş ve Hz. Abdulazîm el-Hasenî'nin yakınında, merhum Şeyh Ebulfutuh Razî'nin kabrine defnedilmiştir. Allah O'nu Muhammed (Allah O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin) ve temiz Ehl-i Beyt'i ile hasretsin.






                            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                              ÜÇÜNCÜ FASIL

                              Namazın İcmalî sırrının beyanı


                              Bilindiği gibi namaz, mülkî suretine göre şekiller, zikirler, kıraat ve dualardan mürekkebtir; her ne kadar hakikat ve melekûtî suretine göre vahdet ve basitliğe sahip olsa da ve kemal ufkuna ne kadar yakınlaşılırsa vahdetinin o kadar kâmilleşeceği, sonuçta kıyamet-i kübranın husule geleceği kemalin son derecesine ulaşılsa da. Bundan sonra bu konuya işaret edeceğiz Allah'ın izniyle.

                              Mülkî suretlerin vahdeti, gaybî melekûtî suretlerin vahdetine tâbidir; bu, kendi yerinde tesbit olmuş bulunmaktadır. Mülkî suretlerin tam vahdetinin hâsıl olması, bunların melekûtun bâtınında fena bulmasıyla gerçekleşir; bu durum kıyamet-i suğra olarak tabir edilir.
                              Şekillerin ve zikirlerin her biri için ayrıntılı olarak sırlar sozkonusudur; nitekim bundan sonra, Allah'ın izniyle,

                              mümkün ve gerekli olduğu kadarıyla bunlardan bazısını açıklayacağız. Bu makamda şimdilik ehl-i ma'rifet ve ehlullahın namazının icmalî sırrı ile yetineceğiz. Bu da, şekillerde, fenadan fena olmak olan ikinci secdeyle ve zikirlerde, huzurda dialog gerçekleştirmek olan "ancak sana ibadet ederiz" (*) ile hasıl olan hakikî mi'racın ve ma'nevî yakınlaşmanın husulünden ve zâtta fena olma makamına vusulden ibarettir. Nitekim, huzurda bulunanların mülakatının ve yolculuktan dönmenin alameti olan başı secdeden kaldırmaktan selâma kadar geçen kısım artık kesrete dönüştür, ama kesret hicablarından selamette olarak ve Hakk'la beka kesbederek; zikirlerde de "bizi doğru yola ilet" (**), kendine dönüş ve kendinden geçmeden sonra ayılmanın hâsıl olmasıdır. Namazların hakikati olan rek'atın tamamlanmasıyla da yolculuk bitmiş olur. oC Namazların aslının bir rek'at olduğu bilinmelidir. Geriye kalan farz ve nafile rekatlar, bu bir rek'atı tamamlamak içindir. Nitekim hadis-i şerifte şöyle geçmektedir:

                              O* Şeyh Âmulî, Vesail'de, Uyûnu'l-Ahbar ve'1-îlel'de tmam Rıza'nın (O'na selam olsun) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Namazın aslı iki rek'at olarak kararlaştırılmıştır. Bazılarına bir, diğer bazılarına da iki rek'at eklenmiştir. Bazılarına da hiç ekleme yapılmamıştır. Bu cihetten, namazın aslı yalnızca bir rek' attır. Çünkü sayının aslı birdir (herşeyden bir tekin tahakkuku ile tabiatı gerçekleşmiş olur.) Öyleyse bir namaz, bir rek'attan az olduğunda namaz değildir. Şu halde Allah Azze ve Celle, kullarının daha azının namaz olmayacağı bu bir rek'atı kâmil ve tam olarak yerine getiremeyeceklerini bildiğinden dolayı birinci rek'atın noksanının ikinci rek'atı yerine getirmekle telafi edilmesi ve tamamlanması için ona bir diğer rek'atı ilave etmiştir. Bu bakımdan Allah Azze ve Celle, namazın aslını iki rek'at olarak farz kılmıştır. Resul-i Ekrem (Allah O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin) de Allah'ın kullarının bu iki rek'atı kâmil manada ve emredilenlerin hepsiyle birlikte yerine getiremeyeceklerini anladığında son iki rek'atın, ilk iki rek'atı tamamlaması için öğle, ikindi ve yatsı namazlarından her birine iki rek'at eklemiştir. (19)


                              (*) îyyake na'budu
                              (**) îhdinâ sırâte'l-mustakîm

                              19) Hadis devam etmektedir. Şeyh Âmulî (rahimehullah), Vesail'de Uyunu Ahbari'r-Rıza'dan ve llelu'ş-Şerai'den naklen İmam Rıza senediyle rivayet etmiştir. Uyunu Ahbari'r Rıza, C. 2, Sh. 107, Bab. 34, Hadis 1. Vesailuş-Şia, C. 3, Sh. 38, Kita-bu's-Salat, Ebvabu E'dâdi'l-Feraiz ve Nevâfiliha, Bab 13, Hadis 22.





                              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X