Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #61
    Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


    SEKİZİNCİ FASIL

    Mekanın helali

    Bu, havas nezdinde, ilahî hududu aşmadan şeytanın tasarrufundan kurtulmaktır.

    Ehl-i ma'rîfet nezdinde, kendi kudret ve kuvvetine bakmaksızın nefsin tasarrufundan kurtulmaktır.

    Evliya nezdinde, zât, isimler ve sıfatlardaki mutlak tasarruftan kurtulmaktır.

    Şu halde, organlar ve kalb şeytanın veya nefsin tasar-rufundaysa, Hakk ma'bedi ve ilahî ordular da gasbedilmiş demektir, onlarda Hakk Teala'ya ibadet suret bulamaz ve bütün ibadetler şeytan veya nefs için gerçekleşir. Ve şeytanın ordularının tasarrufundan kurtulunduğu ölçüde rahmani orduların tasarrufu sözkonusu olur, neticede fütuhât-ı selase gerçekleşir:

    Bizim nezdimizde, şeytanî orduların ihracı ile yedi iklimin fethi ve bunun neticesi de, tevhid-i ef âlî ile tecelli olan yakın fetih; "Allah katından bir zafer ve yakın bir fetihtir." (90).

    Vesvese veren şeytanın ihracı ile kalbin Kâ'be'sinin fethi olan apaçık fetih; "gerçekten sana apaçık bir fetih verdik" (91).

    Yaratılmışların adetlerini terketmek ve açık ve gizil zuhurları ortadan kaldırmak olan mutlak fetih; "Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde..." (92).


    Bundan sonra İlahî tasarrufla¬rın tamamı fetholur ve nafilelerle yakınlaşmanın neticesi husule gelir; bunun ayrıntısı, bu sayfaların kapasitesinin dışındadır.

    90) Safî" 13
    91) Fetih 1
    92) Nasr 1



    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

    Yorum


      #62
      Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


      DOKUZUNCU FASIL

      Vaktin Sırları

      X Bu, ehl-i irfanın meslekinde ve ashab-ı yakînin meşrebinde, öğle namazının vakti olan, hakikat güneşinin bü¬tün isimlerin cem'inin zuhur etmesi gayesiyle istivasının (*) evvelinden itibarendir; nitekim bu, Rabb'ın namazıdır. Ve Resulullah'ın (Allah O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin), nur-u ehadî ve cem-i ahmedî istivasının zuhur yeri olan mi'ractaki namazıdır; burası Rahman'ın istivasının arşıdır: "Rahman, arşı kapladı" (93).

      Buradan, onun mi'racta vuku bulmasının sırrı malum olur; şöyle: Mi'rac, mülkiyet güneşinin, yakînin gelme günü olan "yakın gelinceye kadar Rabbine ibadet et" (94)

      kıyamet günü ufkundan doğmasının evveline kadar gece gerçekleşmiştir. Sonra, ehadryyet güneşinin zuhurlar ufkunda hicablı hale gelmesi ve gölgelerin uzamasıyla, "Rabbini görmüyor musun gölgeyi nasıl uzatıyor?" (95),

      zuhur istivasının zeval bulmasının evvelinden itibarendir. Cisimlerin ufukların altında batışına kadar mukarrebînin ve ehl-i sabıka-i hasenînin (96) namaz vaktidir: "Güneş zeval bulduğunda iki vakit (öğle-ikindi) girer" (97).

      Bu, en faziletli namazlar olan ve salat-ı vustâ'nm da (orta namaz) onun dışında kalmadığı öğle ve ikindi vaktidir. Fakihlerin görüşündeen yakını öğle namazı olsa da irfan meslekinde zuhur, zuhur yeri, öncelik ve sonralık yoluyla her iki namazdır: "O, diğer dört (rek'at) yerine dörttür (rek'at)" (98). Haberlerde her ikisinden salat-ı vustâ olarak sözedilmiştir.


      (*) kaplama, yükselme
      93) Taha 5
      94) Hicr 99
      95) Furkan 45
      96) Güzel geçmişe sahip olanlar, sabıkaları temiz olanlar.
      97) Men Lâ Yahduruhül-Fakîh, C. 1 Babu Mevakîti's-Salat, Hadis 3.
      98) Vesailu'ş-Şia, C. 3, Sh. 211, Kitabu's-Salat, Ebvabu'l-Mevâkît, Bab 63, Hadis 1.



      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

      Yorum


        #63
        Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...



        îkindi namazının vakti, Adem'in (O'na selam olsun) zuhur hicabına girerek ve tabiat ağacına meylederek hataya düştüğü andır.

        X. Yine yatsı namazı, akşam namazıyla Ebu'l-Beşer'in (O'na selam olsun) içgüdüsel hatasından sahih bir tevbe ederek bu karanlıktan ve uğurlama yoluyla da tabiatın geriye kalan karanlığı olan kabir, sırat ve kıyamet karanlığından çıkmak için tabiatın kara gecesinin karanlık ve hakikat güneşinin tam hicablı hale geldiği vakitlerdedir. Nitekim masum ve temiz Ehl-i Beyt'ten gelen hadiste, akşamın, Adem'in tevbe ettiği, sonra biri kendi hatası, biri Havva'nın (O'na selam olsun) hatası ve diğeri de tevbesi için olmak üzere üç rek'at namaz kıldığı bir vakit; yatsı namazının da, kabir ve kıyametin karanlığını bu namazla kaldırmak ve sıratı nuranî kılmak için olduğu belirtilmiştir (99).

        Sabah namazı, biraraya gelme gününün belirtilerinin ortaya çıkmasının başlangıcından, hakikat güneşinin kıyamet günü ufkundan yükselmesine kadardır. Yükselme hâsıl olduğunda sorumluluk kesilir, gece tezgâhı kapatılır ve "din gününün sahibi"nin sun açıklığa kavuşur.

        Diğer bir beyanla, ehl-i ma'rifetin lisanıyla, Kadir Gecesinin başlangıcı olan, hakikat nurunun istiva mertebe

        sinden zeval bulmasının ve yaratılış perdelerinin ardından batışının evvelinden; gecenin yansı, nüzul eğrisinin sonu ve Kadir Gecesi'nin bitimi olan zuhur hicablarıyla hicablanmasının sonuna kadar Allah'ın ve Nebî'nin farzı olmak üzere Hakk'a ve yaratılmışa ait olma yönünden karışık bulunan dört namaz vakti vardır: "Güneşin kaymasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl..." (100).

        Kıyamet gününün başlangıcı sayılan, güneşin zuhur hicablarından yüce ufka doğru dönmesi olan yıldızların inmesinin başından güneşin doğmasına kadar, gecenin galebe çaldığı gece nafilelerinin vaktidir. Sadece Allah'ın farzı olan sabah farizasının vakti ise gündüz galip geldiğindedir: "...gerçekten fecir (vakti) Kur'an'ı, şahid olunandır." (101).

        Ve güneşin yükselmesinden sonra da "sana yakın gelir ve sülük sona erer." O halde varlık dairesi¬nin tamamı Muhammedi bir kader gecesidir, eğer kaderi biliyorsan; ve Ahmedî bir kıyamet günüdür, eğer hizmetle kalkabilirsen.


        99) Şeyh Saduk'un Mecalis'i (Emâlî), Sh. 114, Meclis 35.
        100) Isra 78
        101) Isra 78


        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

        Yorum


          #64
          Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


          VASL

          Vakti gözlemenin beyanı

          Bil ki, Rabb'in huzurunun mîkâtı (*) ve rububiyyet dergahının mîâdı (**) olan namaz vakitlerini gözlemek,ehl-i murakebe nezdinde önemli işlerdendir. Nitekim ehl-i münacaat ve sülük, onun beklentisi içinde olur, kendilerini ve kalblerini onun girişi için hazır tutar, onu zahirî ve bâtını taharet ile karşılar, diğer meşguliyetleri bütünüyle bir kenara bırakır, kalbin başka şeylere olan ilgisini tamamen keser ve Hakk'ın mîâdgâhına yöneltirlerdi.

          Resul-i Ekrem'in (Allah O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin) bazı zevcelerinden şöyle nakledilmiştir: "Kendisi bizimle sohbet etmekle meşgul olur, biz de O'nunla konuşurduk. Namaz vakti girdiğinde ise adeta bizi tanımazdı; biz de O'nu tanıyamazdık. Meşgul olduğu herşeyden yüz çevirir ve Hakk'la meşgul olmaya başlardı." (103).

          Muvahhidlerin Mevlası da (O'na salat ve selam olsun) namaz vakti girdiğinde iki büklüm olur ve titremeye başlardı; Kendisine, "sana ne. oluyor ey Emiru'l-Mü'minini" diye sorulduğunda şöyle buyururdu: "Hakk Teala'nın göklere ve yere teklif ettiği, am,a yüklenmekten imtina ettikleri ve sakındıkları emanetin vakti geldi." (104).

          Ali b. Hüseyin (her ikisine de selam olsun) abdest için hazırlandığında mübarek rengi sararırdı. Bunun sebebi soruldu-ğunda şöyle buyururdu: "Kimin huzurunda durduğumu bilmiyor musunuz'?" (105).

          Hadiste, "namazı beklemek üzere mescidde oturmak ibadettir." (106). denmiştir.


          (*) Toplanmak için süre belirlenen yer, hacc sırasında ihram.
          (**) Süre verme yeri, süre verme zamanı.
          103) Biharül-Envar, C. 81, Sh. 258, Kitabüs-Salat, Bab 38, Hadis 56.
          104) Müstedrekül-Vesail, Kitabüs-Salat, Ebvabu Ef ali's-Sa-lat, Bab 2, Hadis 14.
          105) Muhaccetül-Beyda, C. 1, Sh. 351, Kitabu Esrari's-Salat.
          106) Biharül-Envar, C. 80, Sh. 380, Kitabüs-Salat, Babu
          Fazlil-Mesacid, Hadis 47. Vesâlu ş-Şia, C. 3, Sh. 84. Kitabüs-
          Salat, Ebvabül-Mevakît, Babu Istihbabî'l-Culûs Fi'1-Mescid ve
          İntizari's-Salat Fîhi.




          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

          Yorum


            #65
            Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


            Kısacası, Hakk'a ibadeti, Mahbub-i Mutlak'a münacâtı ve Mâliku'l-Mülûk'la konuşmayı ödev olarak görmeyen ve boyunlarının borcu olarak düşünmeyenler (mecburiyet olarak görmeyip gönüllüce yapanlar-K.Ç.) eğer sevgi ve aşk ehlinden olsalardı, Hakk'a münacâtın lezzetini ve Mahbub'la mülakaat iştiyakını varlık mülküyle değişmez, Hakk'la ve O'na ibadetle aşk oyunları yaparlardı. Eğer ehl-i imandan olsalardı, ahiret hayatının ve onun yaşam sermayesinin Hakk'a ibadetle dirilme; cismanî cennet ve onun hurileri ve köşklerinin de insanın amelleri olduğunu bilirlerdi: "Zerre kadar hayırlı amel işleyen onu görür; zerre kadar kötü amel işleyen de onu görür." (107).

            însan, amellerinin neticelerine ve bunun önemine iman ettikten sonra elbette onun vakitlerini gözleyecektir. Biz bundan önce, ibadetlerin büyük sırlarından birinin, her bir ibadetin kalb üzerinde ve nurânî kılacak, mülk boyutunu melekutun huzurunda mütevazi hale getirecek, nefs ordularında ruaniyete karşı kâmil bir uyum hali ortaya çıkaracak ve nefsin iradesini müstakil yapacak şekilde de suret üzerinde tesiri bulunduğunu beyan etmiştik. Bunların her biri, gaybî alemler üzerinde tesirleri olan önemli konulardandır ve bazıları, ameller cennetinden daha üstün olan sıfatlar cennetidir. Ve insan tefekkür, tedebbür ve huzur-i kalb ile gerçekleştirmedikçe amellerden ve özellikle de amellerin hayırlısı olan namazdan bu neticeler sağlanamaz.

            Kalbin hazır hale gelmesini sağlamada insana kâmil biçimde yardımcı olan şeylerden biri de, Hakk'ın bilinen ahdi ve vadedilmiş mîâdı olan vakti gözlemektir. Allah'a doğru sülük üzere bulunan ve Allah yolunda mücahid olan şahıs bütün vakitlerini Hakk'a veremese de, hiç olmazsa, Hakk Teala'nın kendisine vakit olarak verdiği ve mülakaat için davet buyurduğu bu beş vakti gözlemeli; Hakk Teala'ya münacâta girmeye izin verdiği ve üns meclisi ve kuds mahfilinde hizmetin meyvesini bağışladığı için bütün bir canı ve kalbiyle teşekkür etmelidir.


            Şu halde, bundan gaflet etmemeli ve Hakk'ın va'degâhına sırt çevirmemelidir; belki böylece, muhtevasızlık ve suretlere ait olma işinin evvelinde bulunan vakitleri kollamak ve mülakaat miadını gözlemek, Hakk'ın tevfikı ve bu Zât-ı Mukaddes'in elden tutması ile hakikati bulur ve muhtevalı hale gelir. O zaman, münacâtın lezzetine ve Mahbub'un ünsüne nail olur, ibadetin hakikî sırrını anlar; ibadet, ruh ve kalbin kapıları ona açılır, giderek Hakk'a ibadetle ilahî orduların kendi vücûd memleketinde hâkim duruma geçtiğini görür, cemal ve celalin teşbihinden bir numune kalbine keşfolur, ef alî tevhid tecellisinin ilkine nail olur, bundan sonra ona Allah'a doğru sülûkun yolu açılır ve hakikî namaza girme liyakatini kazanır Allah Teala'nın izniyle.

            107) Zilzal 8



            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

            Yorum


              #66
              Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


              ONUNCU FASIL

              Ka'be'ye yönelmenin sırrı

              (Ka'be) Ümmü'l-Kurâ ve arzın döşenme merkezidir: "Bundan sonra yeryüzünü serip döşedi" (108).

              Ve Yedul-lah, Hıyâlullah ve kalbin sırrı olan ve dördüncü semadabulunan Hıyâl-i Beyt-i Ma'mur'dur. Sonra Ümmü'l-Kurâ Ka'be, kalbin sun olan, bunun sırrının sırrının Yedullah ve onun da sırlı sırrının ismııllahi'l-a'zam olduğu Beyt-i Ma'mur'un simdir.

              Şu halde, ehl-i ma'rifet ve ashab-ı kulûb, tevhidin hükmünü gizliden açığa, bâtından zahire taşımalıdırlar; öyle ki kalblerinin sırrındaki darmadağınık cihetleri, vahdet-i tâmme'de fâni kılmalı, zahirde "...doğuya da, batıya da ait olmayan mübarek bir zeytin ağacından yakılan incimsi bir yıldız"m (109)

              sırrını anlamalı, doğu ve batının dağınık cihetlerini, vasat olma mertebesine sahip ve doğu da, batı da olmayan Ümmü'l-Kurâ'da fânî kılmalı ve Hı-yalullah'ın ve Hıyal-i Beyt-i Ma'mur'un sırrını kavramahdırlar.


              Evliyanın namazında kıbleye yönelme, ehadiyyet sırrının beden mülkünde zuhur etmesidir. Çünkü varlığın sırrıyla gaybm ehadiyyet veçhesini müşahade eder ve böylece yönelirler; "O'nun, alnından yakalayıp denetlemediği debelenmekte olan bir canlı yoktur" (110)

              sırrını gözlemler ve "doğuya da batıya da ait olmayan"ın sırrını anlarlar. Ve en çok korkmanın latîf mertebesiyle, "ne zâtının gaybının batılılığı, ne de isimler ve sıfatlar kesretinin zu-hurunun doğululuğu sözkonusu olmayan" zâta ait isimlerin cem'inin ehadiyyetine teveccüh ederler; ruhun sırrı makamı ile, ismullahi'i-a'zam makamı olan ve zuhurun doğulu, bâtının da batılı olmadığı cem" ve ehadiyyet huzuruna yönelirler; kalb makamıyla, ism-i a'zâmın fiil tecellisi makamı olan Beytu'l-Ma'mur'un sırrına teveccüheder ve "doğuya da batıya da ait olmayan"ın sırrını anlarlar; zahir veçheyle, binanın doğu ve batısının dışında bulunan Ka'be'nin zâtına teveccüh eder ve görünenin bütününde cem'in ehadiyyetiyle Hakk'ı müşahede ederler.
              Bil ki, özel ve belirli veçheyle tahdîd, vahdetin sırrını izhar içindir ve bu, arif için, her devrede hazarât-ı hamse sayısınca lazımdır; bundan başka, tahdîd eksiktir: "Be ki: Doğu da, batı da Allah'ındır. Nereye yönelirseniz orası Allah'ın vechidir." (112).

              O halde, arif-i billah, bütün yerlerde ve yönlerde Hakk'ı müşahede eder, herşeyi emellerin Ka'be'si ve'Mah-bub'un cemalinin veçhesi olarak görür, haricî aynadan başka bir aynayla takyîdle, "kendisiyle veya kendisinde Allah'ı görmediğim hiçbir şey görmedim" (*) der, "eşyanın içindedir; bir şeyin bir şeye dahil olması gibi değil" (**) feryadım yükseltir ve "nerede olursanız olun O sizinledir" (113) nidasını ruhuna duyurur ve buna şahid olur.. Evvelde ve ahirde, zahirde ve bâtında hamd Allah'adır.


              108) Naziat 30
              109) Nur 35
              110) Hud 56
              112) Bakara 115
              (x) Bkz. dipnot: 63
              (xx) Bkz. dipnot: 64 113)Hadid4



              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

              Yorum


                #67
                Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                IKÎNCÎ MAKALE

                Namazın mukârinât ve münasibâtı Bunun birkaç faslı vardır

                BİRÎNCİ FASIL

                Ezan ve kametin sırları

                . Ezan, ehl-i ma'rifet nezdinde, Hakk Teala'nın dergahına çıkmaya hazırlanmak için insan-ı kebîr ve sağîrdeki mülk ve melekût kuvvetlerinin bildirimidir. Ve kamet, Kuds-i Kibriya (celle ve ala) katında hazır kılınmaları ve ödüllendirilmeleridir. Öyleyse ilk tekbirlerle, mevcudatın Hakk'ı sena edebilmedeki acziyetini ilan eder, çıkılan huzurun liyakati karşısındaki kusurlarının bildiriminde bulunur ve alçakgönüllülük, huzû, haşyet, korku ve huşu ile uyanıklığı bulmaları, belki böylece dikkate alınır olmaları için onları hazır hale getirir. Zatî ve fî'lî uluhiyyeti başka şeylerden nefyederek bunu Zât-ı Mukaddes'e;

                övgü ve senalara hak sahibi olmayı başka şeylerden nefyederek bunu Hakk'a has kılar. Gaybta ve şehadette Nebiyy-i Hatemî'nin risaletine şehadet ederek, Şefî'-i Mutlak'ın mukaddes makamına vesile arar; nitekim mutlak velayet makamı olan o Zât-ı Mukaddes'in dostluğu bu ilahî sülûku sonuca ulaştırır ve vusul mi'racına yükseltir.



                Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                Yorum


                  #68
                  Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                  Arif-i kâmil olan şeyhimiz (ruhum O'na feda olsun) şöyle buyururdu: "Veliyullah'ın velayetine şehadet, risalete şehadette gizlidir.

                  Çünkü velayet, risaletin bâtınıdır.' O halde velayetin makam-ı mukaddesi de bu sülûkun yoldaşıdır. Hadiste şöyle denmiştir:

                  "Namazın (gerçekten) kılınması Ali ile (gerçekleşmiş)tir." (114).

                  Yine bir hadiste, "Ben müminlerin namazı ve onların orucuyum." (115) şeklinde gelmiştir.

                  Şu halde, sâlik-i ilallah, sena ve hamdını Hakk Tea-la'ya has kıldığını ilan ettiği ve "önce yoldaş sonra yol" (116)

                  sözünde ol'duğu gibi dost ve yoldaşını seçtiğinde, "haydi namaza" sözüyle, namaz için hazırlanmanın ilanını yükseltir ve bunu mülkî ve melekûtî kuvvetlerle söyler. Bundan sonra, "haydi kurtuluşa, haydi hayırlı amele" sözüyle icmali olarak namazın sırrını ilan eder. İnsanı ve onun mülkî ve melekûtî ordularını, bütün beşerin üzerine yaratıldığı ilahî fıtratlardan olan özgürlüğü sev¬me ve kemali talep etme fıtratından haberdar eder.

                  Fıtratı uyandırdıktan ve kuvvetleri hazırladıktan sonra, acz ve kusur itirafının kalblerde iyice yerleşmesi ve evveliyyet ve ahiriyyetin sırrının aşikâr olması için tekbir ve tehlili (*) tekrar eder.

                  114) Hadisin metnindeki açıklayıcı parantezler bana ait. (K.Ç), Esrarül-İbâdât ve Hakikatüs-Salat, Sh. 23.
                  115)A.g.e.
                  116) Vesaüu'ş-Şia, C.8, Sh.299, Kitabu'1-Hacc, Ebvabu Adâbî's-Sefer, Bab 30, Hadis 1. Mehasin-i Berkî'den naklen, Sh. 357.
                  (*) Kelime-i tevhidi söylemek.


                  Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                  Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                  Yorum


                    #69
                    Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                    Kamette, safları sıklaştırır ve mülkî ve melekûtî orduları coşturur; fasıllarının tekrarıyîa önceki hakikatleritevsik eder, şefaat isteme ve tevessülü muhkemleştirir ve fıtratı tekrar tehbih eder. Kul bu noktaya ulaştığında artık hazır olduğunu ilan eder:'"Namaz başladı."

                    Öyleyse sâlik-i ilallah ve mücahid fîsebilillah, ilahî orduların hayırlılarından olan kalbi bu memlekette imam tayin eder, çeşitli cihetlere yayılmış diğer kuvvetleri toplar ve me'mum kılar ve kalb tarafından fethedilmiş zahir ve bâtın iklimlerindeki çeşitli orduları biraraya getirir; melekûtta mukim melekler de onun çevresinde toplanır ve ona iktida ederler.

                    Sâlik kendisini, meleklerden ve melekûtî kuvvetlerinden oluşan ilahî orduların önderi, olar ak gördüğünde ve kendisini bu ilahi sulukta ilk adımı atan ve rububiyyetin huzurunda hazır bulunan olarak gördüğünde "mümin tek başına bir cemaattir" (117)


                    uyarınca me'mumların namaz yükünün sorumluluğunda kalmaması için namazını korumalı ve kollamalı, ondan gaflet etmemeli ve unutkanlığa kapılmamalıdır. Eğer bu cemaat üzere bulunmayı korursa, me'mumların her biri adedince namazının fazileti artar ve belki ilahî tevfîkle, çoğul sigasıyla zikredilen "ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım isteriz'ın bazı sırları ona keşfolur.

                    Eğer korumaz ve kollamazsa, namazlarla ilgili bu söz ve fiillerde yalancı olur ve münafıklar zümresine katılır. Kendi namazını ziyan etmesine ilave olarak Allah'ın meleklerinin namazını da ziyan etmiş olur. Çünkü imam, me'mumun kıraatini de yerine getirmekte, hatta onun diğer cüzlerinin ve şartlarının yükünü de taşımaktadır.


                    117) Vesailu'ş-Şia, C.5, Sh. 379, Kitabüs-Salat, Ebvabu Sa-lati'l-Cemaat, Bab 4, Hadis 2 re 5.




                    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                    Yorum


                      #70
                      Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                      En sağlıklı ve kurtuluşa daha yakın yol, namaz kılanın, bütün söz ve fiillerde kendisini Resulullah'ın (Allah O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin) veya velayet makamının ya da İmam-ı Asr'ın ruhaniyetine teslim ve onların lisanıyla Hakk'ı sena etmesi, fiillerde de onların fiillerine yapışması,

                      meleklerin ve ilahî orduların imamı olarak risalet ve velayet makamının me'mumu olması, bu ruhanî sülük ve ilahî mi'raca yükseliş sürecini, o büyük şahsiyetlerin yol göstermesine uygun olarak, onlara halis bir bağlılık ve teslimle gerçekleştirmesidir; nitekim Ali (O'na selam olsun), sırat-ı mustakîm (118), mü'minlerin namazı ve sülük yolunun Hızır'ıdır:


                      "Bu merhale boyunca Hızır'ın rehberliği olmaksızın davranma." (119).

                      118) Biharu'l-Envar, C.35, Sh.363-375, Tarihu Erairul
                      Mü'minin, Bab 16.
                      119) Matbu,nüshada: Bu merhaleyi katederken Hızır'ın yol
                      daşlığı olmaksızın davranma/Zulûmâttır, sapkınlık tehlikesin
                      den kork. (Hafız).


                      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                      Yorum


                        #71
                        Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                        VASL

                        İlelu'ş-Şerâi kitabından, İmam Sadık (O'na selam olsun) senediyle, mi'rac namazının vasfedildiği uzun bir hadis nakledilmiştir. Hadiste şöyle buyurulmustur:

                        Aziz ve Cebbar olan Allah, Peygamber'ine, kendisinde Allah Tebarek ve Teala'nın arşını çepeçevre kuşatan ışıklardan kırk çeşidi bulunan ve bakanların gözlerini kamaştıracak ışıktan bir taşıyıcı indirdi. Bu ışıklardan birisan ışıktı; bu nedenle sarı renk san oldu. Nurlardan biri kırmızıydı; bu sebeple kırmızı renk kırmızı oldu...

                        Sonra Peygamber (Allah O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin) ona bindi ve dünya semasına yükseldi. Melekler gökyüzünün etrafına kaçıştılar ve secde ederek şöyle dediler: "Rabbimiz, meleklerin ve Ruh'un Rabbi münezzeh ve mukaddestir; bu ışık Rabbimizin ışığına ne kadar da benziyor!"

                        Cebrail şöyle dedi: "Allahu ekber, Allahu ekber." Melekler sükût ettiler. Gök açıldı ve melekler toplandılar. Sonra grup grup gelerek Peygamber'e (Allah O'na ve EhL-i Beyt'ine salat etsin) selam verdiler ve şöyle dediler: "Ey Muhammed, kardeşin nasıl?". Resulullah, "iyi" buyurdu. Melekler, "O'nu gördüğünde tarafımızdan selam götür" dediler.

                        Peygamber (Allah O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin) şöyle buyurdu: "O'nu tanıyor musunuz?". Melekler, "Nasıl tanımayız; Allah Azze ve Celle senin ve O'nun icin bizden ahid aldı." dediler... (120)


                        (120) Hadis devam etmektedir. ilelu'ş-Şerai, Sh.312, Babu İleli'L-Vudu...




                        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                        Yorum


                          #72
                          Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                          Buyuruyor ki, ikinci semaya yükseldi; melekler O'nu gördüklerinde göğün etrafına kaçıştılar ve secdeye kapandılar: "Bu ışık Rabbimizin ışığına ne kadar da benziyor!". Cebrail şöyle dedi:"Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim." iki mertebe. Sonra toplandılar ve Resul-i Ekrem ile sözkonusu konuşmayı yaptılar. Sonra ışığın kırk kısmı eklendi; nitekim birinci semada da eklenmişti. Üçüncü semaya yükseldi. Bu durumda melekler kaçıştılar, secde ettiler, teşbih ettiler ve Cebrail (O'na selam olsun) risalete şehadet getirdi; toplandılar ve o sözleri arzettiler. Böylece dördüncü semaya yükseldi.


                          Melekler bir şey söylemediler; sonra göğün kapıları açıldı ve melekler toplandı. Cebrail (O'na selam olsun), kametin geriye kalan kısmını söyledi...(121).

                          Bu hadîs-i şerifte, arzular elimizin ulaşamayacağı sırlar ve hakikatler vardır. Eksik bir anlayışla idrak ettiğimi zikredecek olsam bile hadis uzar ve bu sayfaların alabileceğinin dışına çıkar.

                          Hadisin bir kısmını zikretmenin maksadı, kametin okunmasıyla Allah'ın meleklerinin toplandığını delillendirmek içindi.

                          Muhammed b. Müslim'in Sahih'inde şöyle geçmektedir:
                          İmam Sadık bana, "Ezan ve kamet okuduğunda arkanda meleklerden iki saf namaza duruyor; ezansız kamet getirdiğinde ise bir saf namaza duruyor." dedi (122).

                          Bazı rivayetlerde söz konusu iki safı, az olanların doğu ve batı arasında, çok olanların ise yerle gök arasında bulunduğu ifadesiyle tahdit buyurmuştur (123).

                          Bu ihtilaf, musallîlerin ve onların namazlarının makam ve mertebelerinin farklılığı nedeniyledir.


                          121)A.g.e.
                          122) Vesailu'ş-Şia, C.4, Sh.620, Kitabu's-Salat, Ebvabül-Ezan ve'1-Ikame, Bab 4, Hadis 2 et-Tehzîb'ten naklen, C.l, Sh.148
                          123) Vesailu'ş-Şia, C.4, Sh.620, Kitabu's-Salat, Ebvabu'l-Ezan ve'1-tkame, Bab 4, Hadis 7. Sevabu'l-A'mâl, Sh.54.




                          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                          Yorum


                            #73
                            Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                            İKİNCİ FASIL

                            Kıyamın Sırları

                            Bu, havas nezdinde, Hakkın mukaddes huzurunda beli doğrultmak, emre itaat için yanıp tutuşmak, örtülerden çıkmak ve inzâr etmek için kıyam etmek, "Ey örtülere bürünen, kalk ve inzar et; Rabbini tekbir et ve elbiselerini temizle" (124)

                            Ahlâkta istikamet ve melekelerde adalet, ifrat ve tefrite meylin bulunmamasıdır; nitekim daha önce geçen Mevla Halid b. Abdullah, Rizam, hadisinde İmam Sadık (O'na selam olsun) namazın hakikati hakkında şöyle buyurmuştu: "... ümitsizlik ve haris olma, sabır ve yorgunluk arasında duran; Allah'ın iyilik vaadinin onun için sanki pratize olduğu ve azap vaadinin de adeta üzerine koptuğu...".

                            Korkunun ümide, ümidin korkuya galip gelmeyeceği; dostlar mezhebinde en şiddetli münkirattan sayılan sabrın selabet makamına ulaşmayacağı: "Düşmanlar karşısında selabet ve kudret izharı iyidir I Dostlar karşısında aczden başkasının izharı çirkindir." ve sabrın, rızaya aykırı ifrat sınırında olmayacağı şekilde Allah'ın huzurunda durmak ve ceza, vaad ve vaîd gününü sabit bilecek şekilde itminan taşımak imanın en yüce mertebelerindendir.


                            Ehl-i sülük nezdinde, insanlık makamına doğru olmak, Yahudileşme tefritinden ve Hıristiyanlaşma ifratından kurtulmaktır: "İbrahim ne Yahudiydi, ne de Hıristiyan; bir hanif ve müslimdi." (126).

                            Bir hadiste geçtiğinegöre ResuluUah (Allah O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin) düz bir çizgi çizdi; bu çizginin etrafına da başka çizgiler çizdi ve şöyle buyurdu: "Bu düz çizgi benim yolumdur." (127).


                            124) Müddessir 1-4.
                            126) Al-i İmran 67.
                            127) Umül-Yakîn, C.2, Sh.967. (buna yakın bir mana ile).


                            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                            Yorum


                              #74
                              Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                              Ve şöyle buyurduğu anlatıldı: "Hud suresi, bu ayetin varlığı sebebiyle beni ihtiyarlattı." (128).

                              Bu sözüyle Allah Teala'nın şu ayetine işaret etmişti: "Seninle birlikte tevbe edenlerle beraber, emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" (129).

                              Arif-i kâmil şeyh Şâhâbâdî (ruhum O'na feda olsun) şöyle buyururdu: "Bu emir, o büyük şahsiyetten ümmetin istikametini de istemek içindir. Nitekim bu ayet-i şerife Şûra suresinde de geçmiş (130) ve bu emir O'na has kılınmamıştır.",

                              Kısacası, makamların hepsinde, istikamet ve vasattan uzaklaşmamak, emirle kıyam etmeksizin Allah'ın huzurunda kıyam halinde bulunması gereken sâlikin üzerindeki en şiddetli şeylerdendir. Nitekim utanç duyabildiği; utanma ve etkilenme ile başını öne eğebildiği gözünü zelil olma yerinin toprağı olan secde yerine dikebildiği;

                              kendini zelil görme makamını, kusur ve günahını tezekkür edebildiği; kendisini, kâinatın bütün zerrelerinin, saltanatının koruması kahr ve kudreti altında bulunduğu Me-liku'l-Mülûk'un mukaddes huzurunda görebildiği; Zât-ı Mukaddes'in kayyumiyyet makamının ve tahakkuk yurdunun O'nunla meydana çıkmasının mütezekkiri olabildiği; bu kayyumiyyetin korumasını ve alemin bu yakınlaşma ve fenasını kalbte yerleşik kılabildiği takdirde, belkiyavaş yavaş kıyamın sırrına ulaşır ve ehl-i ma'rifetin kendisinin sırrını bildiği fiildeki tevhidi kavrar. Sonra, fiil tecellisi ile zuhur makamı kalbine keşfolur ve "ne cebr, ne de tefviz; tam tersine bu ikisi arasında bir şeyin" (131) sırrı ona zahir olur. Sonra, huzura girmeye lâyık olur ve iftitah tekbirlerinin, kıraatin ve tekbirlerde eli kaldırmanın sırlarından bazısı ona keşfolur:

                              127) Umül-Yakîn, C.2, Sh.967. (buna yakın bir mana ile).
                              128) tlmül-Yakîn, C.2, Sh.971.
                              129) Hud 112.
                              130) "Şu halde, davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru
                              ol... "(Şura 15)
                              131) Usulü Kâfi, C.l, Sh.224, Kitabüt-Tevhîd, Babül-Cebr ve'l-Kader, Hadis 13. Uyûnül-Ahbâri'r-Rıza, C.l, Sh.124.


                              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                              Yorum


                                #75
                                Ynt: SIRRI SALAT - Namazın sırrı ...


                                ÜÇÜNCÜ FASIL

                                Niyetin sırları

                                Bu, avamın nezdinde, umarak veya korkarak itaate azmetmektir: "Korkarak ve umarak Rablerine dua ederler." (132).

                                Ehl-i ma'rifet nezdinde, ürperek ve ta'zim ederek itaate azmetmektir: "Rabbine, O'nu görüyormuşçasına ibadet et; sen O'nu görmesen de O seni görüyor." (11).

                                Ehl-i cezbe ve muhabbet nezdinde, şevk duyarak ve aşk besleyerek itaate azmetmektir: "ResuluUah (Allah O'na ve Ehl-i Beyt'ine salat etsin) şöyle buyurdu: İnsanların en üstünü, ibadete aşk besleyen, onu bağrına basan ve yürekten sevendir..." Hadis devam etmektedir (133). İmam Sadık da (O'na selam olsun) şöyle buyurmuştur:"... ama ben O'na, O'nu sevdiğim için ibadet ediyorum. İşte bu, kerimlerin (bir rivayete göre de "özgürlerin&quot ibadetidir. "

                                Evliya (onlara selam olsun) nezdinde, tâbi ve gayr; Ce-mal-i Mahbub'u müşahededen sonra istiklâl ve zât; Cenâb-ı Rububiyyet'te fenadan sonra zât, sıfat ve fiil olarak itaate azmetmektir. Nitekim imam Sadık'ın, "Ben Hakka'a O'nu severek ibadet ediyorum" sözü, belki de bu mutluluğun gerçekleşmiş makamlarıdır. Zaten ârif-i kâmil şeyhimiz de böyle buyururdu. Bu, onların havassının ibadet tarzı ve bazı halleridir. Resul-i Ekrem'in de şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Benim Allah ile, ne mukarreb bir meleğin ve ne de mürsel bir nebinin ihata ede-meyeceği bir halim vardır." (135). îmam Sadıkla (O'na selam olsun) ilgili olarak nakledilen bir olay da şöyledir:

                                Bir gün namazdaydı. Aniden düştü ve kendinden geçti. Kendisine bunun sebebi sorulduğunda şöyle dedi: "Onu (ayeti), onu söyleyenden işitene kadar tekrarlardım." (136). Şeyhu'l-Kebir Şehabuddin de şöyle demiştir: "O an Cafer-i Sadık'ın dili, Allah Teala'nın, kendisi aracılığıyla 'ben Allah'ım' nidasını yükselttiği Musa'nın (O'na selam olsun) ağacı gibi olmuştur." (137). Öyle anlaşılmaktadır ki mi'rac namazı da bu şekilde olmuştur. Nitekim îlel'in rivayeti (138) bunu ortaya koymaktadır.


                                132) Secde 16.
                                133) Usûlü Kâfi, C.3, Sh.131, Kitabül-iman ve'l Küfr, Babu'l ibadet, Hadis.
                                135) el-Erbaîn, Meclisi, Sh.177, 15. Hadisin şerhi. (Şu farkla: Bu kitapta "hal" kelimesi yerine "vakit" kelimesi kullanılmıştır.)
                                136) el-Istılâhât, Sh. 120. Muhaccetül-Beydâ.C.l, Sh.352.
                                137) Şehabuddin Sühreverdî, Önceki iki kaynak.
                                138) Üelu'ş-Şerai, Sh.312, Bab 1, Hadis 1.









                                Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                                Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X