Ynt: KIRK HADİS ŞERHİ..
5. Bölüm: Takvaya Dair
Bil ki, “takva”, “vakaye”den türemiştir ve “sakınmak” anlamında-dır. Örf ve rivayet dilinde ise nefsi, Hakk’ın emir ve nehiylerine mu-halefetten sakındırmak ve O’nun rızasına tabi olmak anlamına gelir. Daha çok, şüpheli şeyleri terk ederek tehlikeli şeylere düşmekten nefsi tam anlamıyla korumak anlamında kullanılmaktadır.
“Kim şüpheli şeylere sarılırsa harama düşer ve bilmediği bir yoldan helak olur.”
“Koruluğun etrafında gezen bir kimse çok geçmeden koruluğun içine de girer.”
Bilmek gerekir ki takva her ne kadar kemal mertebelerinin biri de-ğilse de onsuz herhangi bir mertebeye erişmek mümkün değildir. Çünkü nefs haramlara bulaşmış durumda olduğu sürece insanlık yoluna giremez ve o yolda ilerleyemez. Nefsani şehvet ve lezzetlere tabi olduğu sürece insanî kemallerin ilk makamına erişemez. Kalbinde dünya ilgisi ve sevgisi bulunduğu sürece zahitlerin ve orta makamlı kimselerin derecesine ulaşamaz. Nefs sevgisine sahip olduğu sürece ilahî sevgi ve ihlas sahipleri makamına erişemez. Mülk ve melekut kesreti kalbinde olduğu sürece cezbe ehli olanların makamını elde edemez. İsimlerin kesreti zatının batınında tecelli ettiği müddetçe külli fenaya nail olamaz. Kalbi makamlara iltifat ettiği sürece, kamil fena makamına ulaşamaz.
Değişim içinde olduğu müddetçe de temkin (se-bat ve değişmezlik) makamına erişemez ve de zat, zatî isim makamıyla, onun sırrında (derununda) ezeli ve ebedi tecellisini gerçekleştirmez. O halde halk genelinin takvası haramlardan sakınmadır; hasların takvası müştehiyattan (iştah duyulan şeylerden) sakınmadır; zahitlerin takvası dünyaya ilgi duymaktan sakınmadır; ihlas sahiplerinin takvası nefs sevgisinden sakınmadır; meczupların takvası fiiller kesretinin zu-hurundan sakınmadır; fanilerin takvası isimlerin kesretinden sakınma-dır; vuslata erenlerin takvası fenaya yönelmekten sakınmadır ve tem-kine (sebata) erenlerin takvası da değişimlerden sakınmadır: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.”
Bu mertebelerin her birinin, bizim gibiler için hayret ve şaşkınlıktan başka bir netice vermeyen ve de insanın kavramlar perdesinde örtülü kalmasına sebep olan bir takım açıklamaları vardır. Aynı zamanda her meydanın da bir ehli vardır. Bu nedenle takvadan insanın yararına olacak miktarda söz etmekle yetineceğiz.
5. Bölüm: Takvaya Dair
Bil ki, “takva”, “vakaye”den türemiştir ve “sakınmak” anlamında-dır. Örf ve rivayet dilinde ise nefsi, Hakk’ın emir ve nehiylerine mu-halefetten sakındırmak ve O’nun rızasına tabi olmak anlamına gelir. Daha çok, şüpheli şeyleri terk ederek tehlikeli şeylere düşmekten nefsi tam anlamıyla korumak anlamında kullanılmaktadır.
“Kim şüpheli şeylere sarılırsa harama düşer ve bilmediği bir yoldan helak olur.”
“Koruluğun etrafında gezen bir kimse çok geçmeden koruluğun içine de girer.”
Bilmek gerekir ki takva her ne kadar kemal mertebelerinin biri de-ğilse de onsuz herhangi bir mertebeye erişmek mümkün değildir. Çünkü nefs haramlara bulaşmış durumda olduğu sürece insanlık yoluna giremez ve o yolda ilerleyemez. Nefsani şehvet ve lezzetlere tabi olduğu sürece insanî kemallerin ilk makamına erişemez. Kalbinde dünya ilgisi ve sevgisi bulunduğu sürece zahitlerin ve orta makamlı kimselerin derecesine ulaşamaz. Nefs sevgisine sahip olduğu sürece ilahî sevgi ve ihlas sahipleri makamına erişemez. Mülk ve melekut kesreti kalbinde olduğu sürece cezbe ehli olanların makamını elde edemez. İsimlerin kesreti zatının batınında tecelli ettiği müddetçe külli fenaya nail olamaz. Kalbi makamlara iltifat ettiği sürece, kamil fena makamına ulaşamaz.
Değişim içinde olduğu müddetçe de temkin (se-bat ve değişmezlik) makamına erişemez ve de zat, zatî isim makamıyla, onun sırrında (derununda) ezeli ve ebedi tecellisini gerçekleştirmez. O halde halk genelinin takvası haramlardan sakınmadır; hasların takvası müştehiyattan (iştah duyulan şeylerden) sakınmadır; zahitlerin takvası dünyaya ilgi duymaktan sakınmadır; ihlas sahiplerinin takvası nefs sevgisinden sakınmadır; meczupların takvası fiiller kesretinin zu-hurundan sakınmadır; fanilerin takvası isimlerin kesretinden sakınma-dır; vuslata erenlerin takvası fenaya yönelmekten sakınmadır ve tem-kine (sebata) erenlerin takvası da değişimlerden sakınmadır: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.”
Bu mertebelerin her birinin, bizim gibiler için hayret ve şaşkınlıktan başka bir netice vermeyen ve de insanın kavramlar perdesinde örtülü kalmasına sebep olan bir takım açıklamaları vardır. Aynı zamanda her meydanın da bir ehli vardır. Bu nedenle takvadan insanın yararına olacak miktarda söz etmekle yetineceğiz.
Yorum