Ynt: KIRK HADİS ŞERHİ..
1. Bölüm: Namazın Önemi
İbadetler için feragat , vakit ve kalp feragati ile elde edilebilir. Bu ibadet babında yer alan önemli konulardan biridir. Kalp huzuru da bu feragat olmaksızın asla elde edilemez. Kalp huzuru ile eda edilmeyen ibadetin ise hiç bir değeri yoktur.
Kalp huzuruna iki şey etkilidir. Birincisi vakit ve kalbin feragati, ikincisi ise kalbe ibadetin önemini anlatmaktır. Vakit feragatinden maksat insanın her gün kendi ibadeti için bir vakit tayin etmesi, o va-kitte sadece ibadetle meşgul olması ve o vakit zarfında başka bir şeyle uğraşmamasıdır. İnsan ibadetin diğer işlerinden daha önemli olduğunu ve hatta onlarla kıyas bile edilemeyecek kadar önemi haiz bulunduğu-nu anlarsa, şüphesiz vakitlerini gözetir ve ibadetleri için belirli bir vakit tayin eder. Şimdi de bu hususta kısaca bir açıklama yapmaya çalı-şacağım.
Velhasıl ibadet eden insan ibadet vakitlerine çok dikkat etmelidir. Elbette en büyük ve önemli ibadetlerden biri olan namaz vakitlerine, daha çok dikkat etmek ve fazilet vakitlerinde eda etmek gerekir. O va-kitte başka bir şeyle meşgul olmamak icab eder. Kazancı, çocukları ve dersleri için vakit tayin ettiği gibi, ibadetleri için de vakit tayin etmeli, o vakitte diğer bütün işlerden el çekmelidir ki ibadetin özü olan kalp huzurunu elde edebilsin. Ama bu satırların yazarı gibi namazlarını zorla yerine getiriyor ve Allah’a ibadeti fazladan bir iş olarak görüyorsa, şüphesiz namazını mümkün olan en son vakitte kılar.
Hatta o son vakitte bile namaz kılmanın diğer işlerle çakıştığını gördüğünden na-mazını sayısız eksikliklerle eda eder. Şüphesiz böyle bir ibadetin nuraniyeti olmadığı gibi, Allah’ın gazap ettiği bir şeydir. Bu insan; namazı hafifseyen ve önemsemeyen kimselerden sayılır. Namazı kü-çümseyenlerden ve önemsemeyenlerden Allah’a sığınırım. Bu hususta nakledilen hadislerin hepsini aktarmak mümkün olmadığından, ibret olsun diye bir kaçını zikretmek istiyoruz.
Hz. İmam Bakır (a.s) Zürare’ye şöyle buyurmuştur: “Ey Zurare! Namaz hususunda gevşeklik etme. Zira Resulullah (s.a.a) vefat anında şöyle buyurmuştur: “Namazını hafife alan kimse ve sarhoş edici bir şey içen kimse benden değildir ve Allah’a andolsun ki Kevser havuzunun başında (bu iki grup) yanıma gelemeyecektir.”
Ebu Basir’den naklen Hz. Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Babam vefat edince bana şöyle dedi: “Namazı hafife alan kimseler bizim şe-faatimize nail olamaz.”
Bu husustaki hadisler oldukça fazladır; ama ibret ehli olana bu ka-dar yeterlidir. Resulullah’tan kopmanın ve onun himayesinden çıkma-nın ne kadar büyük bir musibet ve Resulullah ile Ehl-i Beyt’inin şe-faatinden mahrum olmanın ne kadar büyük bir mahrumiyet olduğunu bir Allah bilir! Resulullah’ın şefaat ve himayesi olmaksızın hiç kim-senin Hakk’ın rahmetini ve vaat edilmiş cennetini görebileceğini san-ma. Şimdi sıradan bir işini hatta hayali bir faydayı, Reselullah’ın (s.a.a) göz nuru ve Allah’ın rahmetinin büyük bir vesilesi olan namazdan öne geçirmen, ihmal etmen, özürsüz olarak son vaktine dek ertelemen ve ölçülerine riayet etmemen, namazı küçümsemek midir, değil midir? Küçümsemek ise bil ki Resulullah ve Ehl-i Beyt’in de tanıklık ettiği üzere, onların velayetinden çıkmış ve onların şefaatinden mahrum kalmış durumdasın. Şimdi biraz dikkat et; eğer onların şefaatine ihtiyacın varsa ve Resulullah’ın ümmetinden olmak istiyorsan, bu ilahî emaneti büyük say ve önem ver. Aksi takdirde kendin bilirsin. Allah-u Teala ve velileri senin amelinden ve hatta senden bile müstağnidirler. Dolayısıyla ehemmiyet vermediğin takdirde bu durumunun, yavaş yavaş namazı terk etmene, terk etmenin de inkara neden olmasından korkulmaktadır. Böylece işin biter, ebedi mutsuzluk ve felakete maruz kalırsın.
1. Bölüm: Namazın Önemi
İbadetler için feragat , vakit ve kalp feragati ile elde edilebilir. Bu ibadet babında yer alan önemli konulardan biridir. Kalp huzuru da bu feragat olmaksızın asla elde edilemez. Kalp huzuru ile eda edilmeyen ibadetin ise hiç bir değeri yoktur.
Kalp huzuruna iki şey etkilidir. Birincisi vakit ve kalbin feragati, ikincisi ise kalbe ibadetin önemini anlatmaktır. Vakit feragatinden maksat insanın her gün kendi ibadeti için bir vakit tayin etmesi, o va-kitte sadece ibadetle meşgul olması ve o vakit zarfında başka bir şeyle uğraşmamasıdır. İnsan ibadetin diğer işlerinden daha önemli olduğunu ve hatta onlarla kıyas bile edilemeyecek kadar önemi haiz bulunduğu-nu anlarsa, şüphesiz vakitlerini gözetir ve ibadetleri için belirli bir vakit tayin eder. Şimdi de bu hususta kısaca bir açıklama yapmaya çalı-şacağım.
Velhasıl ibadet eden insan ibadet vakitlerine çok dikkat etmelidir. Elbette en büyük ve önemli ibadetlerden biri olan namaz vakitlerine, daha çok dikkat etmek ve fazilet vakitlerinde eda etmek gerekir. O va-kitte başka bir şeyle meşgul olmamak icab eder. Kazancı, çocukları ve dersleri için vakit tayin ettiği gibi, ibadetleri için de vakit tayin etmeli, o vakitte diğer bütün işlerden el çekmelidir ki ibadetin özü olan kalp huzurunu elde edebilsin. Ama bu satırların yazarı gibi namazlarını zorla yerine getiriyor ve Allah’a ibadeti fazladan bir iş olarak görüyorsa, şüphesiz namazını mümkün olan en son vakitte kılar.
Hatta o son vakitte bile namaz kılmanın diğer işlerle çakıştığını gördüğünden na-mazını sayısız eksikliklerle eda eder. Şüphesiz böyle bir ibadetin nuraniyeti olmadığı gibi, Allah’ın gazap ettiği bir şeydir. Bu insan; namazı hafifseyen ve önemsemeyen kimselerden sayılır. Namazı kü-çümseyenlerden ve önemsemeyenlerden Allah’a sığınırım. Bu hususta nakledilen hadislerin hepsini aktarmak mümkün olmadığından, ibret olsun diye bir kaçını zikretmek istiyoruz.
Hz. İmam Bakır (a.s) Zürare’ye şöyle buyurmuştur: “Ey Zurare! Namaz hususunda gevşeklik etme. Zira Resulullah (s.a.a) vefat anında şöyle buyurmuştur: “Namazını hafife alan kimse ve sarhoş edici bir şey içen kimse benden değildir ve Allah’a andolsun ki Kevser havuzunun başında (bu iki grup) yanıma gelemeyecektir.”
Ebu Basir’den naklen Hz. Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Babam vefat edince bana şöyle dedi: “Namazı hafife alan kimseler bizim şe-faatimize nail olamaz.”
Bu husustaki hadisler oldukça fazladır; ama ibret ehli olana bu ka-dar yeterlidir. Resulullah’tan kopmanın ve onun himayesinden çıkma-nın ne kadar büyük bir musibet ve Resulullah ile Ehl-i Beyt’inin şe-faatinden mahrum olmanın ne kadar büyük bir mahrumiyet olduğunu bir Allah bilir! Resulullah’ın şefaat ve himayesi olmaksızın hiç kim-senin Hakk’ın rahmetini ve vaat edilmiş cennetini görebileceğini san-ma. Şimdi sıradan bir işini hatta hayali bir faydayı, Reselullah’ın (s.a.a) göz nuru ve Allah’ın rahmetinin büyük bir vesilesi olan namazdan öne geçirmen, ihmal etmen, özürsüz olarak son vaktine dek ertelemen ve ölçülerine riayet etmemen, namazı küçümsemek midir, değil midir? Küçümsemek ise bil ki Resulullah ve Ehl-i Beyt’in de tanıklık ettiği üzere, onların velayetinden çıkmış ve onların şefaatinden mahrum kalmış durumdasın. Şimdi biraz dikkat et; eğer onların şefaatine ihtiyacın varsa ve Resulullah’ın ümmetinden olmak istiyorsan, bu ilahî emaneti büyük say ve önem ver. Aksi takdirde kendin bilirsin. Allah-u Teala ve velileri senin amelinden ve hatta senden bile müstağnidirler. Dolayısıyla ehemmiyet vermediğin takdirde bu durumunun, yavaş yavaş namazı terk etmene, terk etmenin de inkara neden olmasından korkulmaktadır. Böylece işin biter, ebedi mutsuzluk ve felakete maruz kalırsın.
Yorum