
Gadir-i Hum meselesi sade bir tarihi olay değildir. Bu olay İslam'ın engin kapasitesini yansıtıyor. Eğer Nebi Ekrem 10 yıl boyunca büyük mücahedeler ve cihatlar sonuçu hurafeler ve cahili taassupları izole ettikten ve de sadakatli sahabilerinin fedakarlıkları sonuçu ilerici ve aydın bir İslam camiasını oluşturduktan sonra ileriki on yıl sonrasını düşünmez ve ümmetine yol haritası belirlemeseydi, çalışmalarını tamamlamamış olurdu. Çünkü cahili kültür ve taassupların kökü henüz tam olarak kazınmamıştı.zahirde her şey düzeltilmişti.
Halk inançlı bir halktı. Elbette bazı kimseler Resulü Ekrem'in vefatından iki yıl, bir yıl , 6 ay önce Müslüman olmuştu. Bazıları İslam toplumunun ve peygamber efendimizin askeri üstün gücünün etkisi altında kalıp İslam'ın cazibelerine kapılarak Müslüman olmuşlardı. Yani onlar ilk dönemlerde Müslüman olanlar kadar sağlam bir İslami anlayış ve kültürle yoğrulup bütünleşmemişlerdi. Bu nedenle duru İslam'ı canlı tutmak ve İslam'ın hidayet yolunu sürdürebilmek için kendi vefatından sonra bile planlı bir hareketin devam etmesi şartlarını sağlamalıydı. Nitekim Allah Taala cc. Maide suresinin 3. ayetinde şöyle buyuruyor:
"Bugün dininizi ikmal ettim, size verdiğim nîmetimi tamamladım, size din olarak Müslümanlığı verdim de hoşnut oldum."
İşte bu nimet; İslam ve hidayet nimeti, beşeri topluma sırat- müstakim'i gösterme nimetidir. Bu nimetin tamamlanması için doğal olarak peygamber efendimiz geleceğin yol haritasını çizip belirledi.
Resulü Ekrem, Gadir bayramında bu ilahi mesuliyetini yerine getirmek için en sadık, inançlı, mümtaz ve seçkin bir şahsiyet olan ve ahlaki açıdan en mükemmel insan olan, inkılapçı ve askeri bir kişiliğe sahip olan Emir'ul Müminin imam Ali(s.a)yi kendi halefi ve vâsisi olarak seçti ve halkı ona itaat etmeye çağırdı.
Elbette peygamber efendimizin bu sözleri, kendine ait değil ve ilahi bir emir ve vahiy'e dayanıyordu. Nitekim nebi Ekrem (sav)de bu ilahi emre uygun hareket etti.
Gadir olayı İslam'ın Câmiiyeti (genelliği) ve engin kapasitesinin ve de İslam ümmetinin hidayet ve yönetim sürecinin geleceğini garanti etmekten ibaretti. Bunun kendine özgü şartları vardır. Bu şart nedir? İşte Hz. İmam Ali(as)nin kişiliğinde var olan şartlardır. Bunlar, Takva, dindarlık, dini canı gönülden koruyup kollama, Allah'tan başkasını önemsememe, hak yolundan asla taviz vermeme, en sağlam irade ve azim sahibi olma gibi şartlar ve özelliklerdir. Bu şartlar, tarih süresince kurulacak İslami yönetimler ve yöneticilerinde en bariz özelliği olmalıdır. Gadir-i Hum olayı böyle bir ilahi seçim ve atama ile hakikatin simgesidir.
Allah'a binlerce şükürler olsun ki biz şiiler ve ehlibeyt izleyicileri, bu hakikate gözümüz açıldı. Kalplerimiz bu hakikatle bütünleşti.
Bütün ehlibeyt mensupları ve dünya Müslümanlarının dikkat etmeleri gereken şey şudur ki ;" İslam'ın azamet ve Camiiyeti'nin simgesi olan "Gadir-i Hum" olayını(İmam Ali (as)nın vasi olarak seçildiği mekan ve bayramı) İslam'ı zayıf düşürmek için kullanmamalıyız. Çünkü son zamanlarda İslam düşmanları Gadir bayramını İslam alemini zayıflatmak ve de Şii- Sünni çatışması kaynağına dönüştürmek amacıyla kullanmaya çalışıyor. Yani biri Gadir-i Hum olayını kabul edecek ve diğeri onu ret ve inkar edecek ve böylece çatışmalar çıkarılabilecek!!...İşte İslam düşmanları, "Gadir" olayını iki kardeşin kanını dökme ve onları biri biriyle çatıştırma kaynağına dönüştürmeye çalışıyor.
Fakat rahmetli şehit Ayetullah Murteza Mutahhari, İslam inkılabı öncesi yazdığı bir makalede, Allame Emini'nin "El Gadir" kitabını değerlendirip, bu kitabın "İslami Vahdet" sağlayan bir eser olduğunu ispatladı. Çünkü bazı kimseler El Gadir kitabının Müslümanlar arasında tefrika yaratabileceğini ileri sürüyorlardı. Fakat Ayetullah Mutahhari bu makalesine "El Gadir" kitabının doğru bir şekilde anlaşılması ve ona uygun olarak hareket edilmesi halinde İslam dünyasının vahdet ve dayanışmayı sağlayıp daha bir pekiştireceğini vurguladı.
Ehli sünnet kardeşlerimiz önyargısız El Gadir kitabını okuyabilir ve değerlendirebilirler. Sünni kardeşlerimiz ya onun mantığını kabul eder veya etmezler. Her iki durumda da "Gadir" olayı, çatışma ve ihtilaf kaynağı olamaz . çünkü bu ilahi nimetle ve itikat ile bütünleşen ve bu nimetten dolayı Allah'a şükreden Şiilerle bu hakikati kabul etmeyen veya onunla aşına olmayan veya mantığını kabul etmeyen Sünni kardeşler arasında hiçbir çatışma ve çekişme yaşanamaz.
Dünya Müstekbirliği ve emperyalist güçler, İslam dünyasında tefrika çıkarmaya çalışmaktadırlar. Bu sultacı güçler bütün yolları denediler. Fakat yenilgiye uğradılar. Nitekim Amerika orta doğu'da işgaller yaptı. Fakat hepinde yenilgiye uğradı. Amerika Irak, Lübnan, Afganistan ve Filistin'deki işgalci ve sömürgeci politikalarında başarılı olamadığı gibi müstekbir politikalarını yürütmek için dünyanın çeşitli bölgelerindeki para, silah, insan güçü ve siyasi yatırımlarında ağır bedeller ödedi. Nitekim Amerika bu yenilgilerinin tadını çıkarmaktadır. Çünkü Amerikalılar 3-4 sene önce vurur ve kırarız diye tehditler savuruyorlardı. Fakat şimdi Amerikalı politikacılar bile bizlerin sözlerini tekrarlayıp saldırgan politikalarının yenilgiye uğradığını dillendirmektedirler. Bu yüzden Amerika'nın çıkış yolu artık kapanmıştır.
İran'da İslam cumhuriyeti bayrağının dalgalanmasıyla başlayan ve gelişen İslami uyanışı yenilgiye uğratmanın yollarından biri; Şii ve Sünni çatışmasını çıkarmak, İran'daki İslam cumhuriyeti nizamının Şii cumhuriyet olduğunu ileri sürüp İran ile büyük Ehlisünnet camiasını karşı karşıya getirip savaştırmaktır. Onlar bu nedenle mezhebi ve fırkacı taassupları körüklüyorlar. Fakat bu tehlikeli ve çok önemli bir komplodur. Bu sinsi politikalar yürütülmektedir. Bu yüzden biz Müslümanlar bilinçli davranmalı ve Müstekbirlerin fitnelerini etkisiz hale getirmeliyiz.
Nitekim İran'da bazı kimse ve çevreler düşmanların kışkırtmaları ve mali yardımıyla harekete geçip Şiiliği korumak adına, Ehli sünnet camiasına karşı laflar edip onları Şiilere karşı karamsarlığa itmeye çalıştılar. Şia camiası metanetli bir şekilde yoluna devam etmelidir. Allah'a şükürler olsun ki, bizler Emir'ul Müminin Hz. İmam Ali (as)nin velayetine bağlı kimseleriz. Bu bağlılık Allah'ın büyük bir nimetidir. Fakat bu sağlam ip'e sarılmayanlarla da asla çekişmeyiz. Şia toplumunun da yükümlülüğü bundan ibarettir. Fakat düşman Şiilerle Sünnilerin çatışması ve çekişmesini istiyor.
Ehli Sünnet camiasının görev ve yükümlülüğü de bundan ibarettir. Ehlisünnet kardeşlerimiz düşmanların İslam aleminde ihtilaf çıkarmaya çalıştığının bilincinde olmalıdır. Düşmanın asıl hedefi, fırkacı taassupları körüklemek ve kardeş kanı akıtmaktır. Nitekim Irak kentlerinde ve Bağdat'ta kardeş kanı akıtılıyor. Şii camileri, imam Hadi ve imam Hasan askeri gibi masum imamların pak türbeleri, Kufe camii, veya Şiilerin yoğun olarak yaşadıkları yerler bombalanıyor. Ve masum insanların kanı akıtılıyor. Düşman bu (katilleri) malı açıdan destekliyor. Elbette Amerika ve İsrail gizli servisleri bu aşırı ve tekfirci gurupları yönlendiriyor. Fakat onların piyade birlikleri ve eylemcileri bundan habersizdirler. Ancak bu gurupların liderleri olayın arka planında kimlerin bulunduğunu biliyorlar. İşte Amerika bu tür olayların yaygınlaşmasını istiyor. Bu yüzden eylemcilerde uyanıp ve gerçeklerin bilincinde olmalıdırlar.
Günümüzde İslami uyanış ve hareket İslam'ın yüce değerlerini ihya doğrultusunda yeniden canlanmış bulunuyor. İslam dünyasının tümünde, gençler, üniversiteler, öğrenciler, okur-yazarlar, düşünür ve aydınlarla sıradan halk kitleleri arasındaki İslami yöneliş 30-40 yıl önceki durumla kıyaslanamayacak şekilde artmıştır. Nitekim İslami değerlerin hakimiyetini isteyen geniş çevreler bulunuyor. İşte gelişen İslami uyanış düşmanların gözünü korkutuyor. Bu nedenle İslami uyanışların yok edilmesi amacıyla çeşitli girişimler başlatılmıştır. Düşmanlar İslami uyanış ve hareketlerin yaygınlaşmasını istemiyor ve bu yükselişi etkisiz hale getirmeye çalışıyorlar.
İslam düşmanlarının başvurdukları taktiklerden biri, Şii ve Sünni mezhebi taassupları körüklemek ve onları çatıştırmaktır. Çünkü çekişme ve çatışma şartlarında, mantık kaybolur ve şiddet ile tutuculuk kol gezer. Kimse mantıklı sözleri dinlemez. Bu nedenle aydınlar, siyaset adamları, İslam ülkelerinin başkanları, alimlerle bilginler büyük bir yükümlülük üstlenmeli tefrikacılıkla mücadele etmeli, şiddet eylemcilerini uyarmalı ve "İslami Vahdet" vurgu yapmalıdırlar. Çünkü arzuladığımız "İslami Vahdet", İslam alemi ve yöneticilerinin izzet ve şerefini, güç ve iktidarını takviye eden ve sağlamlaştıran bir kaynaktır. "İslami Vahdet" İran İslam cumhuriyetinin güçüne güç katan bir kaynaktır.
İslam inkılabının zafere kavuştuğu günden beri İslam düşmanları, İslam cumhuriyetine komşu Müslüman ülkeleri İran'dan korkutup uzaklaştırmaya çalıştılar. Fakat gerçek şu ki; İran İslam cumhuriyeti kurulduğu günden beri hiçbir komşu ülkeye ve bölge milletlerine saldırmadı. Ancak bir Arap ülkesi (Irak Baas rejimi)nin saldırısına uğradı. Nitekim kara bahtlı Saddam İran'a ve sonra Kuveyt saldırdı. Saddam eğer fırsat bulsaydı, diğer Arap ülkelerine saldırırdı. Fakat İran hiçbir ülkeye saldırmamıştır. Her kes bilmelidir ki; İran İslam cumhuriyetinin izzeti, İslam ve İslam aleminin izzeti sayılıyor.çünkü Amerika İslam ülkelerinin zaaflarını kullanarak onlara zulmediyor ve haklarını ayaklar altına alıyor. Eğer İslam ülkeleri güç kazanırlarsa, Amerika onlara karşı zorbalık yapamaz. Amerika bir taraftan gasp Siyonist İsrail rejimine haraç veriyor ve diğer taraftan Arap ülkelerinden haraç alıyor. Eğer Arap devletleri birlik olur ve güç kazanırlarsa, artık haraç vermekten kurtulurlar.
Son gelişmelerden biri şudur ki; Amerika ve İngiltere bazı Arap ülkelerini de yedeklerine alarak İran İslam cumhuriyetine karşı bir ittifak kurmaya çalışıyorlar. Bu yüzden Arap ülkeleri çok uyanık ve bilinçli davranmalıdırlar. İki Necis ve Recis(şeytan pisliği)ülkeyle Müslümanların menfaatleri ve maslahatlarına karşı ittifak kurma, İslam uğurunda cihat eden ve İslam'ın izzeti için fedakarlık yapan, bunca gencini İslam yolunda feda eden bir Müslüman millete karşı şirret güçlerle ortak cephe kurmak asla kabul edilemez. Elbette böyle bir ittifaklar işe de yaramayacaktır. Nitekim Amerika ve İngiltere gibi Necis ve Recis güçlerle eski Sovyetler birliği, AB ve bir çok Arap rejimleri 8 yıllık haksız savaş sırasında İran İslam cumhuriyetine karşı birleştiler. Onların hedefi insanlığın yüzkarası ve bedbaht Saddam eliyle İran topraklarının bir kısmını işgal edip koparmak, bu İran İslam cumhuriyetinin kendi topraklarını koruyamadığını propaganda etmekten ibaretti. Fakat dayattıkları 8 yıllık savaşta bile bunu beceremediler.
Şimdide aynı durum söz konusudur. çünkü Onların İslami nizama karşı fitne ve komploları yinede suya düşecektir. Bütün bunlara rağmen Arap devletleri uyanık olmalı ve düşmanların tuzağına düşmemelidirler. Çünkü İran İslam cumhuriyet güç kazandıkça, ilim ve teknoloji alanında geliştikçe, toplumsal gücü yükseldikçe, bu üstün güçünü İslam dünyasının hizmetine verecek ve uluslar arası alandaki güç dengesini İslam dünyası lehine çevirecektir.
İran nükleer enerji güçü İran milletinin milli güçünü seferber edip geliştirdiği bir yüksek teknoloji ve onur kaynağıdır. Bu güç, İslam aleminin de medarı iftiharıdır. Fakat Amerika ve İngiltere ile bazı Arap ülkeleri bir araya gelip, İran'ın nükleer güçten nasıl arındırılabileceğini, İran'ı nasıl boykot edebileceklerini, İsrail'i nasıl rahata kavuşturabileceklerini boş yere tartışıyorlar. Böyle İslam ülkelerinin bu girişimleri büyük bir siyasi hata sayılır. İslam devletleri, İran'ın barışçı nükleer güçe kavuştuğundan dolayı onur duymalıdırlar. İran milleti de asla nükleer enerji ve teknolojik güçünü kararlılıkla koruyacak ve hakkını savunacaktır. Buna ilaveten İran yetkilileri de bu konuda İran milletinin haklarını çiğnetmeyecektir.
Allah Gadir-Hum bayramını büyük İran milletine ve İslam ümmetine kutlu ve mübarek kılsın. Allah Taala Emir'ül Mümin İmam Ali'nin yüzü hürmetine İran milletine bu bayramı kutlu kılsın ve inayetini esirgemesin. Hz. Veli-yi-Asr imam mehdi'nin (ruhi feda) kalbini bizden hoşnut kılsın.