Ortadoğu halklarının Amerika’ya olan nefreti
Bugün hassas bir zaman diliminde bulunmaktayız. Bana kalırsa, uluslararası emperyalist merkezler, gerçek sembolü İslam Cumhuriyeti olan İslami hareketle başedebilmek için son çabalarını sarfetmekteler. Bir çok alanlarda çaba ve tedbirleri çıkmaza saplanmış ve inisyatif ellerinden kaçmıştır. Dünya sorunları etrafına sardıkları kuşak ve yaptıkları parsellemeler, yeryüzünün en duyarlı bölgesi olan Ortadoğu’da kopmuş ya da en azından gevşemiştir. Bence bu kuşak gerçekten de kopmuş ve ellerinden kaçmıştır.
Benim görüşümce, bugün sulta düzeni İslami hareket karşısında böyle bir duruma düşmüş durumdadır. Ayaklarını bastıkları zemin sağlam değildir. Zira, demode propaganda yöntemlerinin çoğu dünya halklarınca anlaşılmıştır. Günümüz Amerikan toplumunda, siyonist lobi aleyhindeki öfke giderek yükselmektedir. Güç ve sermaye sahibi siyonistlerin cirit attıkları Amerika’daki halk kitlelerinin rahatsızlıkları giderek artmaktadır. Elbette Amerika’da hakim olan rejim halkı öylesine sıkıştırmakta ve hayatın sıkıntıları arasında öylesine perişan etmektedir ki kitleler kafalarını kaşımaya fırsat bulamamaktalar. Buna rağmen öfke ve nefret artmaktadır. Bu gerçek, bizim ispat olunmuş bilgilerimize dayanmaktadır. Avrupa ülkelerinde de bir başka türlü. İslam ülkelerindeki durum, zaten belli. Ortadoğu ülkeleri, yine aynı. Milletler, Birleşik Amerika rejimi ile dünyadaki sulta düzenine nefret duymaktadırlar. Bu durumu önleyemezler. Çabalıyorlar, ancak önleyemiyorlar.
(Üniversite öğretim üyeleriyle görüşmeden, 23.6.2010)
Durumu düzeltemezler
Bu taraf, otuz yıl öncesine göre daha da güçlenmiş, bilinçlenmiş ve tecrübe kazanmıştır. Buna karşılık düşman, daha bir zaaf içindedir.
Bugün artık eskisi gibi değildir. Artık durum eskisi gibi yürümeyecektir. Yani, buna güçleri yetmemektedir. Ortam, onlar için uygun değildir. Daha iyi oldukları için değil; artık hiç bir şey yapamayacaklarını anladıkları için... Bu büyük kapasite her geçen gün daha da özgün hale gelmiş ve palazlanmıştır. Batı, bugün İslam dünyasındaki sultasının sarsılmakta olduğunu hissetmektedir. Yani, İslam ve arap ülkelerinde herhangi bir engelle karşılaşmaksızın hamleye kalkanlar bugün, durumun değiştiğini izlemekteler. Artık, eskisi gibi olmadığını, olamayacağını gözlemlemekteler. Bu İslami dalga onları hatta hareketlerini gözden geçirmeye zorlamıştır; ancak, bu bile artık onlar için zordur. Batı’ya bağımlılıkları açık olan ve halklarının da bunu bilip rahatsızlığını dile getirdiği kimi ülkelerde bile bazı girişimlerini yeniden gözden geçirmek peşindeler. Böylelikle durumu düzeltebileceklerini umuyorlar. Yapamazlar; çıkmaza saplanmış durumdalar. Bugün Batı işte böyle bir durumda bocalamaktadır.
(Uzmanlar Meclisi üyeleriyle görüşmeden, 16.9.2010)
Bu, başka ülkelerin iç işlerine karışmak değildir
İmam, hareketin cihanşümul olduğuna inanıyor ve bu inkılabın tüm müslüman ve hatta müslüman olmayan halklara ait olduğunu söylüyordu. İmam, bu tavrından çekinmiyordu. Bu, başka ülkelerin iç işlerine karışmak değildir ve biz karışmıyoruz. Bu, dünün sömürücülerinin üslubunca devrim ihracı anlamına gelmemektedir. Biz böyle bir faaliyet içinde değiliz. Bu işin ehli de değiliz. Bu şu anlama gelmektedir; bu rahmani fenomenin hoş kokusu dünyaya yayılmalı ve milletler görevlerinin ne olduğunu anlamalıdır. Müslüman halklar, kimliklerinin ne ve nerede olduğunu algılamak zorundadırlar.
(İmam Humeyni’nin rıhlet yıldönümündeki konuşmadan, 4.6.2010)
İslam ümmetinin sağlam adımları
Günümüz dünyasında İslami uyanış dalgasının yükselmesi, güzel yarınları İslam ümmetine muştulayan bir hakikattir. Otuz yıl kadar önce İslam İnkılabı’nın zaferi ve İslam Cumhuriyeti nizamının kuruluşuyla birlikte başlayan bu güçlü başkaldırı sonrasında büyük İslam ümmeti aralıksız olarak ilerlemiş, karşısına çıkan engelleri ortadan kaldırmış ve siperleri fethetmiştir. Emperyalizmin düşmanlık metodlarını karmaşık hale getirmesi ve İslam’a karşı koyabilmek için dev harcamalara baş vurması da işte bu ilerleme yüzündendir. Düşmanın, İslamofobia bağlamında yoğun propagandalar yapması ve İslam mezhebleri arasında ihtilaf çıkartarak mezhebi taassupları körüklemesi de işte bu alelacele çabalardandır. Şii müslümanları sünniler aleyhinde ve sünni müslümanları da şiiler aleyhinde kışkırtarak gerçek dışı düşmanlıklar yontmak, müslüman ülkeler arasında tefrika salmak, ihtilaf konularını şiddetlendirerek düşmanlıklara ve çözümü imkansız problemlere yol açmak, genç kuşak arasında fuhuş ve kokuşmanın şırıngalanması amacıyla gizli casusluk servislerinden yararlanmak ve bütün bunlar, İslam ümmetinin uyanış, onur ve özgürlük yolundaki cesur ve sağlam adımları karşısındaki perişan tepkilerdir.
(Hacc mesajından, 15.11.2010)
İnkılap ihraç edildi
Biz, bugün inkılabı ihraç etmek durumunda değiliz. İnkılap, bir kez ihraç edilir ve edilmiştir. Bugün dünyanın her tarafında İslami eğilimler ve inançlar canlanmışsa; Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesiyle İslam ülkelerinin doğu ve batısındaki milletler uyanmışsa; çeşitli ülkelerdeki müslüman gençler din ve Kur’an’ın güzelliklerine yönelmişse; bütün bunlar, İslam İnkılabı’nın, daha işin başında ihraç olduğunu göstermektedir. Bizler, inkılabın zaferi üzerinden 14 yıl geçtikten sonra devrim ihracı peşinde olacak değiliz ! İnkılap bir kez ihraç olur ve olmuştur da... İnkılap zafere erip, bu bağlamdaki haber ve inkılabın sürükleyiciliği dünyayı sardığında, yapılması gereken eylem yapılmış ve inkılap ihraç olmuş demektir. İşte rahatsızlığınıza, öfkenize yol açan eylem başarıya ulaşmıştır. Sizler artık hiç bir şey yapamayacaksınız ve başkalarının elinden de hiç bir şey gelmeyecektir. İş işten geçmiştir !
(Ramazan bayramı namazı hutbesinden, 24.3.1993)
Gelecek, İslam ümmetinindir
İslam İnkılabı’nın zafere erdiği dönemde müslüman milletler, İslam ülkelerindeki devletler ve özellikle de arap ulusları siyonist rejimi yenilgisi imkansız bir rejim olarak sanmaktaydılar. İnkılap olunca siyonist rejim derhal ‘Nil’den Fırat’a’ sloganını bir kenara bıraktı ve unutulmuşluğa terketti. Müslüman milletler ise Afrika’dan Asya’nın doğusuna kadar çeşitli formüllerle İslam nizamı ve İslam devleti kurma fikrine düştüler. Mutlaka bizdeki İslam Cumhuriyeti nizamı formülü olmasa da en azından ülkelerinde İslam’ın hakimiyeti düşüncesine ulaştılar. Kimileri başarılı olurken, kimi İslami hareketler de ümitli yarınları müjdelemekteler.
(İmam Humeyni’nin rıhlet yıldönümündeki konuşmadan, 25.5.2003)
İslam cephesinin gücü ve Amerika
Amerika’lılar, İslam dünyasında herhangi bir gelecekleri olmadığını bilmekteler. İslami uyanışın inkılapçı hareketlerle sonuçlanmamasına çalışmakta ve telaş içerisinde milletlerin mutlak alınyazısını erteleme uğraşındalar. Geçenlerde Amerika’lılar şöyle bir itirafta bulundular: ‘Eğer Amerika Irak’a saldırmasaydı, Saddam rejimi kısa bir süre içerisinde Irak’lı müslümanlarca devrilir ve inisyatif kendilerinin elinden çıkardı.’ Onlar, bundan korkmaktalar. Bu korku ve panik, İslam dünyasındaki İslami uyanışın sonuçlarından kaynaklanmaktadır. Bugün Amerika’lıların bu bölgedeki hareketleri, onların gücünden değil, İslam cephesindeki kudret duygusu, İslami kıyam ve İslami uyanış yüzündendir.
(İmam Humeyni’nin türbesindeki açıklamalardan, 4.6.2005)
Bugün hassas bir zaman diliminde bulunmaktayız. Bana kalırsa, uluslararası emperyalist merkezler, gerçek sembolü İslam Cumhuriyeti olan İslami hareketle başedebilmek için son çabalarını sarfetmekteler. Bir çok alanlarda çaba ve tedbirleri çıkmaza saplanmış ve inisyatif ellerinden kaçmıştır. Dünya sorunları etrafına sardıkları kuşak ve yaptıkları parsellemeler, yeryüzünün en duyarlı bölgesi olan Ortadoğu’da kopmuş ya da en azından gevşemiştir. Bence bu kuşak gerçekten de kopmuş ve ellerinden kaçmıştır.
Benim görüşümce, bugün sulta düzeni İslami hareket karşısında böyle bir duruma düşmüş durumdadır. Ayaklarını bastıkları zemin sağlam değildir. Zira, demode propaganda yöntemlerinin çoğu dünya halklarınca anlaşılmıştır. Günümüz Amerikan toplumunda, siyonist lobi aleyhindeki öfke giderek yükselmektedir. Güç ve sermaye sahibi siyonistlerin cirit attıkları Amerika’daki halk kitlelerinin rahatsızlıkları giderek artmaktadır. Elbette Amerika’da hakim olan rejim halkı öylesine sıkıştırmakta ve hayatın sıkıntıları arasında öylesine perişan etmektedir ki kitleler kafalarını kaşımaya fırsat bulamamaktalar. Buna rağmen öfke ve nefret artmaktadır. Bu gerçek, bizim ispat olunmuş bilgilerimize dayanmaktadır. Avrupa ülkelerinde de bir başka türlü. İslam ülkelerindeki durum, zaten belli. Ortadoğu ülkeleri, yine aynı. Milletler, Birleşik Amerika rejimi ile dünyadaki sulta düzenine nefret duymaktadırlar. Bu durumu önleyemezler. Çabalıyorlar, ancak önleyemiyorlar.
(Üniversite öğretim üyeleriyle görüşmeden, 23.6.2010)
Durumu düzeltemezler
Bu taraf, otuz yıl öncesine göre daha da güçlenmiş, bilinçlenmiş ve tecrübe kazanmıştır. Buna karşılık düşman, daha bir zaaf içindedir.
Bugün artık eskisi gibi değildir. Artık durum eskisi gibi yürümeyecektir. Yani, buna güçleri yetmemektedir. Ortam, onlar için uygun değildir. Daha iyi oldukları için değil; artık hiç bir şey yapamayacaklarını anladıkları için... Bu büyük kapasite her geçen gün daha da özgün hale gelmiş ve palazlanmıştır. Batı, bugün İslam dünyasındaki sultasının sarsılmakta olduğunu hissetmektedir. Yani, İslam ve arap ülkelerinde herhangi bir engelle karşılaşmaksızın hamleye kalkanlar bugün, durumun değiştiğini izlemekteler. Artık, eskisi gibi olmadığını, olamayacağını gözlemlemekteler. Bu İslami dalga onları hatta hareketlerini gözden geçirmeye zorlamıştır; ancak, bu bile artık onlar için zordur. Batı’ya bağımlılıkları açık olan ve halklarının da bunu bilip rahatsızlığını dile getirdiği kimi ülkelerde bile bazı girişimlerini yeniden gözden geçirmek peşindeler. Böylelikle durumu düzeltebileceklerini umuyorlar. Yapamazlar; çıkmaza saplanmış durumdalar. Bugün Batı işte böyle bir durumda bocalamaktadır.
(Uzmanlar Meclisi üyeleriyle görüşmeden, 16.9.2010)
Bu, başka ülkelerin iç işlerine karışmak değildir
İmam, hareketin cihanşümul olduğuna inanıyor ve bu inkılabın tüm müslüman ve hatta müslüman olmayan halklara ait olduğunu söylüyordu. İmam, bu tavrından çekinmiyordu. Bu, başka ülkelerin iç işlerine karışmak değildir ve biz karışmıyoruz. Bu, dünün sömürücülerinin üslubunca devrim ihracı anlamına gelmemektedir. Biz böyle bir faaliyet içinde değiliz. Bu işin ehli de değiliz. Bu şu anlama gelmektedir; bu rahmani fenomenin hoş kokusu dünyaya yayılmalı ve milletler görevlerinin ne olduğunu anlamalıdır. Müslüman halklar, kimliklerinin ne ve nerede olduğunu algılamak zorundadırlar.
(İmam Humeyni’nin rıhlet yıldönümündeki konuşmadan, 4.6.2010)
İslam ümmetinin sağlam adımları
Günümüz dünyasında İslami uyanış dalgasının yükselmesi, güzel yarınları İslam ümmetine muştulayan bir hakikattir. Otuz yıl kadar önce İslam İnkılabı’nın zaferi ve İslam Cumhuriyeti nizamının kuruluşuyla birlikte başlayan bu güçlü başkaldırı sonrasında büyük İslam ümmeti aralıksız olarak ilerlemiş, karşısına çıkan engelleri ortadan kaldırmış ve siperleri fethetmiştir. Emperyalizmin düşmanlık metodlarını karmaşık hale getirmesi ve İslam’a karşı koyabilmek için dev harcamalara baş vurması da işte bu ilerleme yüzündendir. Düşmanın, İslamofobia bağlamında yoğun propagandalar yapması ve İslam mezhebleri arasında ihtilaf çıkartarak mezhebi taassupları körüklemesi de işte bu alelacele çabalardandır. Şii müslümanları sünniler aleyhinde ve sünni müslümanları da şiiler aleyhinde kışkırtarak gerçek dışı düşmanlıklar yontmak, müslüman ülkeler arasında tefrika salmak, ihtilaf konularını şiddetlendirerek düşmanlıklara ve çözümü imkansız problemlere yol açmak, genç kuşak arasında fuhuş ve kokuşmanın şırıngalanması amacıyla gizli casusluk servislerinden yararlanmak ve bütün bunlar, İslam ümmetinin uyanış, onur ve özgürlük yolundaki cesur ve sağlam adımları karşısındaki perişan tepkilerdir.
(Hacc mesajından, 15.11.2010)
İnkılap ihraç edildi
Biz, bugün inkılabı ihraç etmek durumunda değiliz. İnkılap, bir kez ihraç edilir ve edilmiştir. Bugün dünyanın her tarafında İslami eğilimler ve inançlar canlanmışsa; Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesiyle İslam ülkelerinin doğu ve batısındaki milletler uyanmışsa; çeşitli ülkelerdeki müslüman gençler din ve Kur’an’ın güzelliklerine yönelmişse; bütün bunlar, İslam İnkılabı’nın, daha işin başında ihraç olduğunu göstermektedir. Bizler, inkılabın zaferi üzerinden 14 yıl geçtikten sonra devrim ihracı peşinde olacak değiliz ! İnkılap bir kez ihraç olur ve olmuştur da... İnkılap zafere erip, bu bağlamdaki haber ve inkılabın sürükleyiciliği dünyayı sardığında, yapılması gereken eylem yapılmış ve inkılap ihraç olmuş demektir. İşte rahatsızlığınıza, öfkenize yol açan eylem başarıya ulaşmıştır. Sizler artık hiç bir şey yapamayacaksınız ve başkalarının elinden de hiç bir şey gelmeyecektir. İş işten geçmiştir !
(Ramazan bayramı namazı hutbesinden, 24.3.1993)
Gelecek, İslam ümmetinindir
İslam İnkılabı’nın zafere erdiği dönemde müslüman milletler, İslam ülkelerindeki devletler ve özellikle de arap ulusları siyonist rejimi yenilgisi imkansız bir rejim olarak sanmaktaydılar. İnkılap olunca siyonist rejim derhal ‘Nil’den Fırat’a’ sloganını bir kenara bıraktı ve unutulmuşluğa terketti. Müslüman milletler ise Afrika’dan Asya’nın doğusuna kadar çeşitli formüllerle İslam nizamı ve İslam devleti kurma fikrine düştüler. Mutlaka bizdeki İslam Cumhuriyeti nizamı formülü olmasa da en azından ülkelerinde İslam’ın hakimiyeti düşüncesine ulaştılar. Kimileri başarılı olurken, kimi İslami hareketler de ümitli yarınları müjdelemekteler.
(İmam Humeyni’nin rıhlet yıldönümündeki konuşmadan, 25.5.2003)
İslam cephesinin gücü ve Amerika
Amerika’lılar, İslam dünyasında herhangi bir gelecekleri olmadığını bilmekteler. İslami uyanışın inkılapçı hareketlerle sonuçlanmamasına çalışmakta ve telaş içerisinde milletlerin mutlak alınyazısını erteleme uğraşındalar. Geçenlerde Amerika’lılar şöyle bir itirafta bulundular: ‘Eğer Amerika Irak’a saldırmasaydı, Saddam rejimi kısa bir süre içerisinde Irak’lı müslümanlarca devrilir ve inisyatif kendilerinin elinden çıkardı.’ Onlar, bundan korkmaktalar. Bu korku ve panik, İslam dünyasındaki İslami uyanışın sonuçlarından kaynaklanmaktadır. Bugün Amerika’lıların bu bölgedeki hareketleri, onların gücünden değil, İslam cephesindeki kudret duygusu, İslami kıyam ve İslami uyanış yüzündendir.
(İmam Humeyni’nin türbesindeki açıklamalardan, 4.6.2005)