Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Velayet-i Fakih ve Umur-u Hisbiye

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Velayet-i Fakih ve Umur-u Hisbiye

    Bismillahirrahmanirrahim


    Umur-u Hisbiye nedir?

    Fakihin velayetinin mutlak olması konusunda farklı görüşlerin kaynaklarından biri de “umur-u hisbiye'nin” tefsir ve yorumudur.

    Umur-u Hisbiye, fikih ilminde “hisbe”, “ihtisab” diye de tabir edilir. Kur'an, Nebevi Sünnet ve Ehl-i Beyt İmamları'nın rivayetlerinde beyan edilen ve dinin esaslarından olan “Emr bil Maruf Nehy anil Münker” ilkesi, umur-u hisbiyedendir. Abbasi saltanatı döneminde “İhtisap dairesi” adında bir kurum oluşturulur ve bu kurum hisbiye işleriyle görevlendirilir ve o dönemden sonra “Umur-u Hisbeye” tabiri kullanılmaya başlanmıştır. Fakihler de fıkıh kitaplarında ve derslerinde bu kelimeyi kullanmışlardır.

    Umur-u Hisbiye’nin manası:” Dini teşri eden Allah’ın toplumsal ve bireysel olarak yapılmasını istediği ve terk edilmesine razı olmadığı işlere denir”. Fıkıhta “Umur-u hisbiye’ye”“vacibat-ı kifayi” de denilir.

    Tarihte kendilerini İslam halifesi olarak gören Abbasi hanedanlığı da “umur-u hisbiye'yi” sultanın görevlerinden saydıkları için “ihtisab dairesi” kurdurmuştur.

    Ehl-i Sünnet fıkhında da “ihtisab dairesi'nin” başında bulunan kimsenin görevleri şöyle beyan edilir; ehl-i zimmenin işlerini takip etmek, bidat ehline karşımücadele etmek, günahkarları cezalandırmak, ölülerin işlerini yapmak, ticarette muemalat işlerine nezaret etmek, şer’i hadleri ve tezirleri uygulamak...v.s.. Bazıları ise 'ihtisab dairesi'nin görevinin, bugünkü belediye ve zabıtanın görevinin aynısı olduğunu söyler.

    Ayetullah Mutahhari umur-u hisbiye hakkında şöyle buyuruyor: “Bu usul, yaklaşık bin yıl önce müslüman toplum ve İslami hükümette bir teşkilat oluşturmuştur. İslam tarihinde “Hisbe dairesi” veya “İhtisab dairesi” denmiştir..... Bu teşkilat, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak ilkesini uygulamak için oluşturulmuştur. Dini bir temele sahip ve hükümeti ilgilendiren işlerdendir.” Mutahhari’denOn Konuşma / Sayfa: 58

    Umur-u Hisbiye’de fakihin mutlak velayetini ve mutlaklığını bütün müçtehidler ve fakihler kabul etmektedirler. Hiç bir müçtehid bunu inkar etmemiştir. Bu konuda cevabı verilmesi gereken sorular sunlardir;

    a) Umur-u hisbiye nelerdir?

    b) Umur-u hisbiye de fakihin mutlak velayeti ne kadardır?

    Umuru-u hisbiye nelerdir? Yukarıda yapılan tanımdan da anlaşılacağı gibi, “umur-u hisbiye, Allah’ın yapılmasını istediği ve terk edilmesine razı olmadığı işlere” denir. Bu tanımdan şu sorular ortaya çıkıyor; Allah’ın yapılmasını istediği ve terk edilmesine razı olmadığı işler hangisidir? Terk edilmesine razı olduğu işler hangisidir? Çünkü fakihin mutlak velayet alanı bu işlerin belirlenmesine bağlıdır. Zira Fakih’in mutlak velayetinin, umur-u hisbiye de olduğu söylenmektedir, dolayısıyla “Allah’ın terk edilmesine rıza göstermediği işler”, Fakihin mutlak velayet sınırları içinde olup fakihın o işleri yerine getirmesi, ilahi görev olarak telakki edilecektir. “Allah’ın terk edilmesine beis görmediği ve terk edildiği takdirde rıza göstereceği işler” ise fakihin mutlak velayet sınırının dışında kalacak ve fakihin o işler karşısında hiç bir sorumluluğu olmayacaktır.

    Allah’ın yapılamsını istediği ve terk edilmesine razı olmadığı işler nelerdir?

    a) İtikadi, ibadi ve ahlaki hükümlerin beyanı ve öğretilmesi

    b) Kısıtlıların işleri (-kendi işlerini kendileri yapamayanlar- mahcurlar)

    c) Sahipsizlerin işleri; yetimler, dullar, yaşlılar

    d) Mirasçısı olmayan ölülerin işleri

    e) Yetimlerin işleri

    f) Meçhul-ul sahip malların kullanım yerlerini belirleme.

    Yukarıda zikr edilen işler kesinlikle Allah’ın terk edilmesine razı olmadığı işlerdir, öyleyse bunlar kesinlikle “umur-u hisbiye”dendir”.

    İnsanların dünyevi ve uhrevi hayatlarında etkili olan ve onların kaderini belirlemede fonkiyonu olan eğitim-öğretim, ekonomik, kültürel, siyasal alanlardaki ilahi hükümlerin terk edilmesi Allah’ın razı olduğu işlerden midir?


    *Eğitim-öğretim alanında İslami eğitim-öğretim sistemini oluşturmak, Allah’ın yapılmasını istediği ve terk edilmesinden razı olmayacağı işler değil midir?

    **Sağlık alanında insanların ihtiyacını gidermek için sağlık sistemi oluşturmak, Allah’ın razı olduğu işlerden değil midir?

    ***Toplumdaki insanların hak-hukukunu korumak, hakları ellerinden alınanların haklarını kendilerine iade etmek için hukuk sistemini oluşturmak, toplumu fesada sürükleyen “Mufsidine fil Arz’ın” cezalandırılması için ceza kanunlarının tedvin edilip uygulanması Allah’ın istediği işlerden değil midir?


    ****Toplumda emniyet ve asayişi sağlamak, insanların can, mal, namusunu korumak için emniyet güçleri ve teşkilatı oluşturmak Allah’ın yapılmasını istediği işlerden değil midir?

    *****Ülkeyi dış düşmanlardan korumak için savunma sistemini oluşturmak, ülkenin ilerlemesi ve gelişmesi için uluslararası ilşkileri düzenleyen ilahi hükümleri uygulamak Allah’ın yapılmasını istediğiişlerden değil midir?

    Kısacası insanın bireysel, toplumsal ve küresel yaşantısında bire bir etkili ve önemli olan bu işler, Allah’ın peygamberler aracılığıyla yapılmasını istyediği işler değil midir?

    Yoksa bu işlerin hepsi, Allah’ın terk edilmesine razı olduğu işlerden midir? Terk edileceği zaman hiç kimsenin sorumlu olmayacağı işler midir?

    Bu durumda “Umur-u Hisbiye’nin” dairesi içinde hangi işlerin yer aldığını iyi tesbit etmek gerekemektedir, yani “Allah’ın yapılmasını istediği ve terk edilmesine rıza göstermeyeceği işlerin” neler olduğunu beyan edilmelidir.

    Hiç bir akl-ı selim Allah’ın bu işlerin terk edilmesine razı olacağını iddia edemez. Öyleyse bu işlerin hepsi “Allah’ın yapılmasını istediği ve terk edilmesine rıza göstermeyeceği işlerden” olduğu için “umur-u hisbiye'dendirler”. Ve fakihin mutlak velayet sınırları içindedir. Bu işlerin pratikte uygulanması, devlet olmadan gerçekleşmeyeceği için devlet kurmak da “umur-u hisbiye'nin mukaddimesi” olacaktır. Neticede devlet kurmak da fakihin vazifelerinden olup fakihin mutlak velayet sınırları içindedir.

    Fakihin mutlak velayetinin “umur-u hisbiye'de” olduğunu kabul eden her fakih; ya yukarıda sayılan işlerin terk edilmesine Allah’ın razı olduğunu söylemek zorundadır, veya bu işleri de umur-u hisbiye'den hesap saymalı ve fakihin bu alanlarda da mutlak velayeti olduğunu kabul etmelidir.

    Bazıları fakihin “umur-u hisbiye'de” mutlak velayeti olmadığını sadece vekaleti olduğunu, bu işleri vekaleten yaptığını söylemişlerdir.

    Umur-u hisbiye'de fakihin mutlak velayeti olduğunu kabul edenlerden bir grup sadece “mahcurlar” üzerinde olduğunu iddia ederken, büyük çoğunluğu ise “umur-u hisbiye'nin” dairesinin hem mahcurlar ve hem de toplumun bütün alanlarını kapsadığını söylemektedir. İslam’ın toplumsal kanunlarının icrası; medeni hukuk, ceza hukuku, ekonomik adalet, hakların verilmesi ve emniyet ve güvenliğin sağlanması, siyasal alanda devlet kurmak, idare, yönetme, uluslararası ilişkiler, ülkeyi savunma... v.s.. alanların hepsini kapsamaktadır.

    Umur-u hisbeye'nin dairesinin bütün hükümleri kapsaması, fakihin mutlak velayetini gerekli kılıyor, bundan dolayı Umur-u hisbiye'nin, yukarıda belirtilen alanların hepisini kapsadığını söyleyen fakihler, fakihin “mutlak velayet'ini” de bu şekilde isbat etmektedirler.


    Hüccet-ul İslam vel-Müslimin Sebahattin Türkyılmaz
    Tevekkülle elde edilen sırlar; bir tek yakîn haddini bilenlere mahsustur.

    Hakikî Şialarımız da yakîn sınırını koruyanlardır, ki onlardan «Allah'ın varlığı sayesinde hiçbir şeyden korkmamaları»nı bekleriz!


    İmam Cafer-i Sadık (a.s)
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X