Bismillahirrahmanirrahim
Her milletin, her toplumun üç tane önemli ve azılı düşmanı vardır. Bu üçlü mikrop veya bunlardan biri hangi topluma girerse o toplumu tahrip eder ve dağıtır. Bunlar tefrika, cahillik ve fakirlik dertleridir. Bu haftaki yazımda tefrika mikrobunun en önemli kaynağı ve sebebi olan fitne+fesadı siz okuyucularımla paylaşmaya çalışacağım.
Fitne kavramı, Allah’a nispet edildiğinde imtihan ve sınama; insanlara nispet edilerek
kullanıldığında ise karmaşa, belirsizlik, hak ile batılın karışması neticesi zulüm ve haksızlıklarla irtibatlı olarak ortaya çıkmasına ve topluma huzursuzluk sokma manasına gelir ve bu manada, fitne ferdi ve toplumsal bozulmanın en önemli sebeplerindendir. Güven ve itimadın sarsılmasında birinci derecede etkili olan güvensizlik, inançsızlık ve fitne, sosyal huzuru derinden sarsar. İnsanlar arasında tatsızlık ve sürtüşmelerin çıkmasına sebep olur ve insanları birbirlerine yabancılaştırır. Fitnenin kaynağı genelde kıskançlık, çekememezlik, kin, öfke, söz taşımak, benlik, riyakarlık ve iman zayıflığıdır. Bu mikroplardan bir tanesi insana bulaştığı zaman, fitne fesat virüsünü doğurur ve salgın bir hastalık gibi toplumun refah ve huzurunu tehdit eder. Fitne insanın ve toplumun karşısına farklı farklı elbiselerle çıkabilir. Bazen tüccar kılığında, bazen siyasetçi kılığında, bazen alim kılığında, bazen hacı ve dindar görünümlü kılığında çıkabilir. Dolayısıyla inançlı bir müslümanın bu kıyafetlere çok dikkat etmesi gerekir. Zira Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: İki yaşındaki deve gibi olunuz: Zira onun binilecek sırtı ve sağılacak memesi yoktur. Yani insan fitne ve fitnecilere karşı kendisini merkep etmemeli ve sağdırıp sömürtmemelidir.
Fitneyi dumanlı ve puslu havaya benzetirler, bu tozlu havada bir şeyi teşhis etmek güçleşmekte ve insanları yanlışa sevk etmektedir. Toplumda Hak ve Batılın, doğru ile yanlışın birbirinden ayrılmasının güçleştiği her dönemde o toplumun fitne ile yüzleştiğini söylemek mümkündür. Fitne şartları altında batıl yönünde hareket eden kişiler kendilerini Hak ehli gibi göstermektedirler ve Hak hareketini haksız ithamlar ve büyük yalanlarla batıl olarak tanıtmaktadırlar. Hak iddiacılarının geçmişleri de kitleler ve hatta toplumun seçkinleri için durumu karışık kılmakta ve teşhiste zorluğa neden olmaktadır. İslam tarihinde de Müslümanların fitne ile karşı karşıya geldikleri ve bunun sonucunda en büyük zarara uğradıkları vakidir. Müslüman bir insan teklif ve dini vazifesi gereği her zaman Hakkı savunmalı ve batılın karşısında durmalıdır.
Müslüman için en büyük musibet fitne ile karşı karşıya gelmesi ve Hak ile batılı birbirinden ayırt etmede hata etmesidir. Başka bir ifadeyle bir grup insan batılı ve sapkınları savunmakta ve değişik şartlar altında bu kişileri istenilen noktaya taşımak için himaye ederken kendi fikirlerince bu kişileri Hak ehli olarak nitelendirmektedirler. Bundan dolayı bir toplumun fitne ile yüz yüze gelmesinden daha zor bir imtihan düşünmek mümkün değildir. Bir toplum için en tehlikeli fitne din, inanç ve siyaset adına yapılan fitnedir. Dolayısıyla toplum insanlarının bu daldaki insanlara çok dikkat etmesi gerekir. Cahilin fitnesi bir ölçüye kadar ses duyurmaz ve etkili olmaz ama kendini ıslah etmeyen alim görünümlü zalimin ve dünyayı, makamı, riyaseti hedef ve ilke edinen siyasetçinin fitnesi milletleri birbirine düşürür. Örneğin alim bilinen birisi başka inanç ve düşüncelere sahip olan Müslümanlarla vahdet çığırtkanlığı yapar, diğer taraftan da kendi inanç, mezhep ve meşrebinden olan insanların arasına dini kullanarak fitne ve tefrika sokarsa, vahdet için söyledikleri ve savundukları bir çıkarın söz konusu olduğunu gösterir. Zira insan samimi, ihlaslı ve toplum derdini dert edinmiş olursa önce kendi kardeşleri ile iyi geçinmesini bilmeli ve sonra da amca çocukları ile birlik olmanın yollarını aramalıdır. İşte insan kardeşleri arasında fitne ve tefrika unsuru olur ve amca çocukları arasında da vahdet mücadelesi yaparsa bu din adına birilerini kullanmanın özü olmuş olur. Dolayısıyla erdemli ve inançlı insanlar bu çıkışlara ve sahiplerine ve samimi olup olmadıklarına çok dikkat etmeli ve her duydukları sese kapılmamalıdırlar.
Dünyanın neresinde olursa olsun zulüm, haksızlık, zorbalık ve sürtüşme fitne+fesat
mikrobundan kaynaklanır. Bu şeytani ve rezil ikili fertlerin enerjisini devre dışı bırakıp toplumun ruhunu öldüren bir zehirdir. Fitnenin olduğu toplumlarda insanlar arası güven ve itimat, devre dışı kalarak, insanî güzellikler açığa çıkmaz hale gelir. Bu durum gerek, devlet ve milletlerarası, gerek kabile ve gruplar arası ve gerekse insanlar arası iletişimde tedirginlik ve enerji israfına sebep olur. Büyük bir bilgenin dediği gibi: Ülkem için bir fitnenin varlığı bile ülkemi dağıtmaya ve tahrip etmeye yeter.
Bu gün yaşadığımız dünyada yaşanan savaş, zulüm ve gerginlik ortamlarının ve Müslüman
toplumlardaki değerlerin anti değer görülmesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi fitnedir. Fitnenin olduğu toplum ve cemiyetler kavram kargaşası yaşarlar ve böyle bir ortamda kimse huzurlu ve mutlu olamaz.
Ahlak üstatları şöyle bir olay anlatırlar: Hacca gitmiş olup da hacı olmayan ancak adının önüne hacı ibaresini bırakan bir şahıs babaları yeni ölmüş olan bir kabilenin gençlerinin yanına gelir ve onlara şöyle der; Yazıklar olsun sizlere, ben sizi,n babanızın çok yakın bir dostu olduğumu biliyorsunuz, benim dostumun sizler gibi evlatları olmamış olsaydı daha iyi olurdu. Merhum babanızın şu an mezarda kemikleri sızlıyor.
Gençler bu sözlerin ne anlama geldiğini sorduklarında, hacı şöyle dedi; Az önce aranızda kırgınlık olan falan kabilenin yanındaydım, onlar babanızın mezarın küfrediyorlardı ve sizleri ani bastırıp zarar vermek için buraya geliyorlar. Gençler bu söylenenlere inandılar ve onlar buraya gelip bizleri kadınlarımız ve çocuklarımız içinde ansızın yakalamasınlar diye biz hazırlanıp onları yolda yakalayalım dediler ve ellerine ağaçları, sopaları alarak hareket ettiler. Hacı kestirme yoldan acele ile diğer kabilenin gençlerine vardı ve aynı sözleri onlara da sarf etti. Onlar da hazırlanıp yola koyuldular. Böylelikle iki grup yolda karşılaşmış oldu ve her iki grup da kendi aralarında, hacı amcanın dedikleri doğruymuş, Allah hacı amcadan razı olsun, o bize haber vermeseydi bunlar bizi fena bastıracaktı dediler. Bu mezkûr hacı çekildi bir kenara ve pusuda beklemeye koyuldu. Şeytan bunun yanına gelerek ne beklediğini sordu;
Hacı: şu iki kabilenin gençlerini birbirlerine düşürdüm, kaç kişinin başı kırılacak, kaç kişi ölecek…onu bekliyorum dedi. Hacıda, şeytana sen burada ne arıyorsun dediğinde, şeytan: ben de şu harabeye bir birlerine namahrem olan bir kadınla bir erkeğin girmesini vesvese ettim, onların gayri meşru ilişkiye girmesini bekliyorum dedi. Hacı; sen şeytansın ben de insanım, beklediğin şeye bir bak. Benim yaptığım iş seninkinden daha büyüktür dedi. Şeytan ise, hayır yanılıyorsun benim işim seninkinden önemli ve daha büyüktür. Zira şu harbeye girmelerine vesvese ettiğim kadın ve erkek gayri meşru ilişkide bulunurlarsa o ilişkiden senin gibi çocuklar dünyaya gelir ve büyüdükleri zaman da senin gibi toplumda fitne+fesat unsuru olurlar.
Fitne insanı özden uzaklaştırır. Geniş anlamda, insanları sapıklığa götüren ve manevi değerlere yabancılaşmaya ve inancın kaybolmasına yol açan her türlü müdahale için de kullanılır. Fitne ve tefrika cemiyetteki güveni sarsar ve şüpheyi doğurur, şüphe de kalbin parçalanması ve tahribe uğraması neticesini verir. Fitne ve fesadın olduğu toplumlarda güvensizlik son safhaya ulaşarak, tabii seyrinde devam edebilecek işler dahi normal seyrinde gitmez. Bu gibi toplumlar, insanların birbirlerine şüphe ile baktıkları kaos ortamına sürüklenmiş olurlar.
Her türlü güzelliklerin yaşanmasına engel olan fitne ortamları, ancak insani özden uzaklaşanların oluşturabilecekleri olumsuzluklardır.
Müslümanların kendi aralarında güç birliği ve ittifaklar oluşturmaması, kendi aralarında ve yaşamış oldukları toplumlarda kargaşalıkların ve parazit seslerin olması fitne ve fesadın en önemli sebeplerindendir. Allah’u Teala şöyle buyuruyor "İnkâr edenler birbirlerinin dostlarıdır. Eğer siz aranızda dost olmazsanız yeryüzünde kargaşalık, fitne ve büyük bozgun çıkar." (Enfâl,73). Tevhit inancı hayata yansımalıdır. Aksi halde fitne ve terör ortaya çıkar.”Fitne, adam öldürmekten daha büyük bir günahtır" (Bakara,217). İmam Cafer Sadık (a.s) a neden fitne adam öldürmekten daha büyük günahtır diye sorulduğunda şöyle buyurdular; Çünkü fitne olmaz ise adam öldürmekte olmaz. Anlaşıldığı gibi insanların öldürülmesinin kökünde fitne mikrobu yatmaktadır.
Toplumu güvenli ve huzurlu bir biçimde ayakta tutan, adalet, iman, ihlas, saygı, ehliyet ve liyakate riayet gibi değerler, devre dışı kalırsa, o toplumda yaşamak zorlaşır. Müslüman toplumu, fitneye mahal vermeyecek bir kıvamda olmalı, her yönden ferasetle hareket etmelidir. Fitne sebebi ile insanların gerçekleri görememeleri, bozulmalara ve oyuna gelmelerine sebep olabilir. Bu birlik ve beraberliğe, her yerde herkesin ihtiyacı vardır.
Bireysel anlamda fitne önce insanın içsel dünyasından harekete geçer ve sonrasında zamanla topluma yansır. İnsanın iç dünyasını meşgul eden şüphe, kin, nefret, gibi olumsuz duygular insanın istikametini bozan kalbi fitnelerdir. İnanan insanların bunlardan sakınması gerekir. Bütün bu olumsuzluklar karşısında, karşımızda tek çıkış noktası vardır. Oda Kur'an'a, Hz. Peygamberin sahih sünnetine ve Ehlibeyt imamlarının tutumlarına, hadislerine sımsıkı sarılmak, samimi bir niyetle dîni yaşamaya çalışmaktır.
Toplumda fitne ve fesadın yok olması dinin öncelikli meselelerdendir. Toplumsal adaletin bozulmasına sebep olan her eylem fesat olarak görülür, insanların barış ve kardeşlik içinde yaşamasını engelleyen her amel fitnedir. Din, her ikisini de yapanları kınıyor ve ahiretteki şiddetli azaba birçok ayette işaret etmiştir.
Fitnenin çeşitliliğine göre zararları da büyüklük veya farklılık arz eder. Tarihi süreç içinde Müslümanlar arasında etkili olan fitneler olmuştur. Elbette bunların zarar ve etkileri de o nispette büyük ve kalıcıdır. Meselâ İslâm tarihinde fitnenin en önemli başlangıç noktası kabul edilen kırtas hadisesi çerçevesinde cereyan eden üzücü olaylar o günden beri etkisini sürdürmüştür. Demek oluyor ki fitne+fesadın bir millet için uzun yıllar hatta asırlar boyu etki ve zararları devam edebiliyor. Bir ülke veya toplumda ortaya çıkan fitne, çoğu zaman o ülkenin parçalanmasına ve o toplumun da perişan veya yok olmasına sebebiyet vermiştir. Tarih bunun ibret verici örnekleriyle doludur. Küçük bir topluluk ve hatta bir aile içerisinde vuku bulan fitne, genellikle o topluluk veya ailenin dağılmasına yol açabilmiş, hem dünya hem de âhiret hayatlarını mahvetmiştir.
Dolayısıyla Müslüman, daima fitneden kaçınmalı ve fitnecilerle beraber olmamalı ve fitnecilere karşı mücadele etmelidir. Bu inançlı olmanın bir gereğidir. Aksi takdirde gittikçe çığ gibi büyüyen fitne, değerleri ve idealleri anti değer haline getirerek doğru, inançlı, samimi, namuslu insanların yanlış gözükmesine eğri ve şereften, inançtan yoksun maske sahiplerinin de doğru gözükmesine sebep olur. Fert ve toplumları huzursuzluklara sürükleyen her türlü fitneden uzak, hayat sermayesini İlahi hoşnutluğa erecek şekilde geçirmek temennisiyle… selam ve dua ile…
23.09.2009
Yorum