...artık eskisi gibi aşka bakamaz oldum, soğudum, uzaklaştım ve hatta nefret eder oldum. Nedense artık aşklara ve aşıklara karşı içimde garip bir soğukluk var, onları zaman ve duygunun israfçıları olarak telakki etmeye başladım.
Allah aşkına ulaşma, varoluşun hikmeti ve felsefesidir. Adem'i yaratır, zira melekte aşkı görmemiştir, âlemleri yakıp kavuran aşkının tek makerri olarak Adem'in kalbini görmüştür:
Ezelde güzelliğin her şeye tecelli olup,
Aşk oluştu bütün âlemi yakıp yok etti.
Güzel yüzün, melekte aşkı görmedi,
Gayretle, ateş olup insana isabet etti. (Hafız-ı Şirazi)
Aşk bu kadar önemliyken ve yaratılışın gayesiyken merhameti bol Allah, bizlerin bu yüce değere ulaşması için nasıl da yardım etmekte! Kendi aşkına ulaştırmak için ilk doğduğumuz andan itibaren bize mecazi aşklarla alıştırmalar yaptırmakta; önce anne sevgisi, sonra baba, kardeş, arkadaş, öğretmen ve insanın eşine âşık olup onu sevmesi… Bunların hepsi birer bahane, birer alıştırma, aşkla tanışıp nasıl bir şey olduğunu anlaya bilmemiz için. Sonrasında Rab, O'nu isteyenlerin elinden tutar ve tüm bu mecazi aşkları ilah-i aşka çevirir. Böylece üstad bir vesile, anne-baba birer vesile, eş bir vesile, eşya ve hadiseler, peygamberler, kitaplar.. her şey birer vesiledir Hakk aşkına götüren.
Aşık olmak en güzel bir kemal ve en büyük bir istidatsa buna ulaşan hiç şüphesiz peygamberler, imamlar ve Allah dostlarıdır, dolayısıyla en büyük aşıklar da bunlardır.
Velâkin aşkların günümüzde ne kadar da soğuk düşmeye başladığını, yapmacıklaştığını, kısacası çoğu şeyde olduğu üzere "-miş" gibi yaptığımızı söylesem yalan olur mu? Ne yazık ki, insanlar ölümsüz ve günahsız sevgilere değil, günübirlik sevdalara takılıp kalmış durumda, cismaniyetin ağında ateş böceklerini yıldız sayanlar gibi, tutkuları aşk sanmakta ve talihsiz yanılgılarla yanlış ateşlerde ruhlarını yakmadalar.
Modern çağın aşıkları aşk tarihinin en yalancı aşıklarıdır. Aşk gibi kutsal bir değer hiçbir devirde böylesine kirletilmedi, bu kadar yalanlara bulaştırılmadı ve böylesine hayâsızca, iffetsizce ele ayağa düşmedi. Bu ahirzaman nesil nasıl da aşk katili olup çıktı ve nasıl da aşkın adını; tutkuları, arzuları, şehevi ve hayvani güdüleriyle lekeledi. Bugün aşk elbisesinin içinde dolaşanların çoğu cinsel zevktir başka da bir şey değil. Böyle olduğu için de bir coşuyor bir iniyor, bir alevleniyor bir sönüyor, istikrarsız, vefasız, eğlencelik, günü birliktir. Yaz aşkı, lise aşkı.. gibi kullanılan tabirlerden de sezonluk olduğu anlaşılmıyor mu?
Bu aşk değil, böyle aşk olmaz mevsimlik birkaç senelik aşklara asla aşk denilemez, buna sadece şehvet denilir, hayvani istek ve arzu denilir ama kesinlikle aşk denilmez.
Hayır, güzel kardeşim! Aşk buysa, ben hiç almayayım.
Meğerse Hafız'dan öğrendiğim, Nizami'den duyduğum ve kitaplarda okuduğum aşk ile gerçek hayatta duyduğum, gördüğüm aşklar arasında ne kadar fark varmış. Dolayısıyla itiraf edeyim artık eskisi gibi aşka bakamaz oldum, soğudum, uzaklaştım ve hatta nefret eder oldum. Nedense artık aşklara ve aşıklara karşı içimde garip bir soğukluk var, onları zaman ve duygunun israfçıları olarak telakki etmeye başladım. Özellikle de meydanlarda sevgililerini bekleyenleri görmek, bana şehvet zincirleri ile bağlanmış köleleri görmek gibi gelmeye başladı. Hele hele iffet ve hayâ abidesi olması gereken genç kızların ellerinde telefonla sürekli konuşmaları, hey durmadan mesajlaşmaları beni derinden incitiyor, saatlerce durmak bilmeksizin konuşan delikanlıları görmek bile istemiyorum, bu görüntüden hemcinslerim utanıyor, hazmedemiyorum.
Hâlbuki gerçek aşık böyle midir; yıllardır sevmesine rağmen sevgilisinin yanında hala utanır ve kızarır, kullandığı kelimeleri özenle seçer, aylar geçmesine rağmen bir türlü sevgisini dile getiremez. İffetli, onurlu, imanlı ve yücelere dilbeste gönüllü aşıklar; pervasızca aşklarını ilan etmeyi bir çeşit aşırılık, arsızlık olarak değerlendirirler, bir "seni seviyorum" diye bilmek için bin dereden su getirirler, söyleyeceklerini saatler öncesinden tasarlayarak, tartarak, nasıl daha güzel, zarif ve ruhani diyeceklerini düşünürler. Hatta çoğu zaman hal dilleriyle anlatmaya çalışırlar, ağızlarını açıp bir tek kelime söylemezler sadece duruşları, bakışları ,hal ve hareketleriyle ilan-ı aşkta bulunurlar. Ama sevgilinin o kutsal aşkını dillere düşürmez, çarşaf çarşaf yaymaz, olur olmadık yerlerde dillendirmez ve katiyen şehevi arzulara bulandırmazlar. Zira bu yüce aşıklar; dile düşen aşklarının lekelendiğine, şehvet uçurumuna düşen aşklarının kaderini ise lağım çukuruna gömülmek olduğuna inanırlar. Böylesine aşkın namusunu koruyan aşıklara gönül borcumuz var, aşkın haysiyetini zedelemeyen bu içli aşıklara teşekkür borcumuz var.
Yüce Allah insanda bir duygu bırakmışsa elbette onun helal yolunu da bırakmıştır. Biran önce evlenip helalinden normal süreçte ilerlemek varken, böylesine tadımlık sözde aşklarla insan daha da azgınlaşıyor, durulmak yerine azmanlaşıyor. Kendilerini harap ettikleri yetmezmiş gibi bir de ailelerini üzüyor, akrabaları kırıyor ve toplumları ifsada sürüklüyorlar. Sevgilisine her şeyini kaptırmış bir aşığın değil ailesine, toplumuna kendisine bile hayrı yoktur, kendisine hayrı olmayanın sevgilisine de hayrı olmaz.
Bilmiyorum kabul eder misiniz; ama ben yine de söyleyeyim: Bu cep telefonu, bu internet başında saatler harcama, chat odalarında yahut programlarında durmak bilmeksizin car car konuşmalar, böylesine rahat iletişim kura bilmemeler; inanın hayâ perdesini yırtıyor, ar damarını çatlatıyor, gönlü çelik deşik kalbi param parça ediyor, tuba ağacı misali gençlerimizin o saf ve temiz görünümünü zakkum ağacına çeviriyor.
Kız erkeğin bu kadar rahat içli dışlı olması, her önüne gelenle rahat diyalog kura bilmesi; kızlarımızdan hanımefendiliği erkeklerimizden de beyefendiliği alıp götürüyor,öldürüyor,yok ediyor..
İnsan bu kadar ucuz olamaz, saygınlık bu kadar çabuk alınamaz. Kölelik çağında bile böyle bir şey yoktu, insan efendisine bu kadar esir olmuyordu, oysa şimdi insan satın almak, esir etmek ve ellerini kollarını bağlamak ne kadar basit, ne kadar ucuz ve ne kadar bayağı olmuş durumda.
Nasıl ki modernizmin ana parçası kapitalizm hep insanları tüketici yaptı, aynı şekilde bu modernizmin ahlak ve insan anlayışı da zamane aşıklarını çılgın tüketiciler yaptı. Keşke bunlar sadece maddiyatlarını tüketselerdi; ama maddiyattan daha değerli olan ömrü tüketir,kimyayı tüketir,kalbi,gönlü,insani değerleri tüketir..bu kadar tüketme sonrasında hem kendileri ve hem de toplum ne kazandı? Kocaman bir hiç, vere vere, tükete tükete iflas ettiler hem kendileri iflas etti öyle ki artık antidepresanlarla ayakta kalmaya çalışırlar ve hem de toplum iflas etti, ailevi değerler, güven ve samimiyet kalmadı.
Kullar, bu insanlar, aşk dilenciliği yapan bu zavallılar sürekli online olarak kimleri bekliyorlar. Ya o bekledikleri Azra yahut Akın'ın yerine Azrail gelse! O da işte öyle aniden çıkageliyor, habersizce ve hemen sohbete koyuluyor senin online yahut offline olmana bakmadan. Hiç izin de istemiyor, önceden bir randevuda almıyor. Peki, o aniden çıka geldiğinde hem o halinin ve hem de geçmişinin hesabını nasıl vereceksin; aşk her şeyi meşru mu kılar, aşk ile her şey caiz mi oldu, bu kutsal kelimeyi kullanarak biraz da duygu sömürüsü yaparak canının istediği her şeyi yapa bileceğini mi sandın ve hiç hesap vermeyeceğini mi?
Açık söyleyeyim, zira Allah'ın verdiği hüküm gayet açık. Nikâhsız birleşen zina etmiştir, ikisi de zinakardır,ikisi de günahkârdır;evlenme kasıtları olsa bile ,delice birbirlerini sevseler bile..nikâhsız birlikteliğe namussuzluk denilmez mi? Bu namussuzluk günümüzde aşıklar için sanki yanlış bi şey değilmiş gibi görülüyor/ gösteriliyor. Kimler mi gösteriyor; televizyonlar, diziler, filimler, kitaplar, yazarlar ve bunu da modernizm adı altında yapıyor, "canım sende biraz modern olsana" kandırmacılarıyla, hatta çizgi filmlerde bile saf zihinlere ve masum ruhlara küçüklükten bu ilga ediliyor.
"Aşıktır ne yapsa yeridir" bunun anlamı aşkın bir çeşit delilik ve mecnunluk olduğudur, yerli yersiz işler yaptıkları kasıttır. Peki, aşk bir mazeret olabilir mi? Haram sınırına kadar belki olur, ama ötesine asla mazeret olamaz. Aşık olduğu için el ele tutuştu, öpüştü ve Allah korusun zina etti, bunlar asla aşkın mazereti olamaz. Bu hususta haram denilince ilk akla gelen bunlar olsa da, anne babaya "öf" demek de haram değil midir? Acaba aşk, anne-babayı silmenin ve onları üzmenin mazereti ola bilir mi?
Özellikle de böylesine cünun haletine yakalanmış ve aşkları için her şeyi mubah bilmişler arasında öylesine dengesizler vardır ki, sevgilileri ile arasına girdiklerini düşündüğü anne-babasını yahut akrabasını yabancı ilan eder, tamamen gözden çıkarır, karşılarına alır, bütün hayallerini yıkar, kalplerini kırar ve düşman ilan ederler. Aşkları için işlerini, kariyerlerini, toplumsal statülerini, okullarını, haysiyet ve şereflerini kaybederler. Şimdi bunu ne ile bağdaştıra biliriz? Akılla mı, dinle mi?
Hâlbuki kimse onunla aşkı arasına girmiyor, kimse onun aşkının düşmanı değil, ne anne babası ve ne de Allah'ın yolunu, aşkın adabını göstermeye çalışan, onun için üzülen âlimi. Sadece onun hem dünyada ve hem de ukbada kaybetmemesini istiyorlar.
Hâsıl-ı kelam: Haram aşklardan ve ilişkilerden Allah'a sığınmak gerek, bu üstesinden çok az insanın gelebileceği tam bir imtihandır. Fakat Allah kendisine sığınana elbette yardım eder, bunun için de ilk şart göze hâkim ola bilmek; zira göz neyi görürse gönül de onu ister. O güzeller güzelini, o sevgililer sevgilisi ve gerçek aşık olunması gerekeni görmeyi bırakıp başka seraplara takılmak insanın kendisine yapabileceği en büyük zulüm olsa gerek. Dünkü aşıklar bugün hiç vakit kayıp etmeden ilahi aşka yol vurmaya bakmalılar, hazır açılmış kalplerini aşkullah ile doldurmaya ve doyurmaya çalışmalılar...
Züleyha gibi geçmişi unutup, hatayı anlayıp ve o yanlışı bir tecrübe olarak değerlendirip, sonra Yusuf gelse bile, "İstemem, ben gerçek aşkıma ulaştım" diye bilmeliler.Ve sonrasında Yahya Kemal gibi dillendirmeliler:
Ey sevgi, anladım bu uzaktan gelen sedâ ile,
Ömrün yegâne lezzetidir hâtıran bile.
tazegun@hotmail.com
Allah aşkına ulaşma, varoluşun hikmeti ve felsefesidir. Adem'i yaratır, zira melekte aşkı görmemiştir, âlemleri yakıp kavuran aşkının tek makerri olarak Adem'in kalbini görmüştür:
Ezelde güzelliğin her şeye tecelli olup,
Aşk oluştu bütün âlemi yakıp yok etti.
Güzel yüzün, melekte aşkı görmedi,
Gayretle, ateş olup insana isabet etti. (Hafız-ı Şirazi)
Aşk bu kadar önemliyken ve yaratılışın gayesiyken merhameti bol Allah, bizlerin bu yüce değere ulaşması için nasıl da yardım etmekte! Kendi aşkına ulaştırmak için ilk doğduğumuz andan itibaren bize mecazi aşklarla alıştırmalar yaptırmakta; önce anne sevgisi, sonra baba, kardeş, arkadaş, öğretmen ve insanın eşine âşık olup onu sevmesi… Bunların hepsi birer bahane, birer alıştırma, aşkla tanışıp nasıl bir şey olduğunu anlaya bilmemiz için. Sonrasında Rab, O'nu isteyenlerin elinden tutar ve tüm bu mecazi aşkları ilah-i aşka çevirir. Böylece üstad bir vesile, anne-baba birer vesile, eş bir vesile, eşya ve hadiseler, peygamberler, kitaplar.. her şey birer vesiledir Hakk aşkına götüren.
Aşık olmak en güzel bir kemal ve en büyük bir istidatsa buna ulaşan hiç şüphesiz peygamberler, imamlar ve Allah dostlarıdır, dolayısıyla en büyük aşıklar da bunlardır.
Velâkin aşkların günümüzde ne kadar da soğuk düşmeye başladığını, yapmacıklaştığını, kısacası çoğu şeyde olduğu üzere "-miş" gibi yaptığımızı söylesem yalan olur mu? Ne yazık ki, insanlar ölümsüz ve günahsız sevgilere değil, günübirlik sevdalara takılıp kalmış durumda, cismaniyetin ağında ateş böceklerini yıldız sayanlar gibi, tutkuları aşk sanmakta ve talihsiz yanılgılarla yanlış ateşlerde ruhlarını yakmadalar.
Modern çağın aşıkları aşk tarihinin en yalancı aşıklarıdır. Aşk gibi kutsal bir değer hiçbir devirde böylesine kirletilmedi, bu kadar yalanlara bulaştırılmadı ve böylesine hayâsızca, iffetsizce ele ayağa düşmedi. Bu ahirzaman nesil nasıl da aşk katili olup çıktı ve nasıl da aşkın adını; tutkuları, arzuları, şehevi ve hayvani güdüleriyle lekeledi. Bugün aşk elbisesinin içinde dolaşanların çoğu cinsel zevktir başka da bir şey değil. Böyle olduğu için de bir coşuyor bir iniyor, bir alevleniyor bir sönüyor, istikrarsız, vefasız, eğlencelik, günü birliktir. Yaz aşkı, lise aşkı.. gibi kullanılan tabirlerden de sezonluk olduğu anlaşılmıyor mu?
Bu aşk değil, böyle aşk olmaz mevsimlik birkaç senelik aşklara asla aşk denilemez, buna sadece şehvet denilir, hayvani istek ve arzu denilir ama kesinlikle aşk denilmez.
Hayır, güzel kardeşim! Aşk buysa, ben hiç almayayım.
Meğerse Hafız'dan öğrendiğim, Nizami'den duyduğum ve kitaplarda okuduğum aşk ile gerçek hayatta duyduğum, gördüğüm aşklar arasında ne kadar fark varmış. Dolayısıyla itiraf edeyim artık eskisi gibi aşka bakamaz oldum, soğudum, uzaklaştım ve hatta nefret eder oldum. Nedense artık aşklara ve aşıklara karşı içimde garip bir soğukluk var, onları zaman ve duygunun israfçıları olarak telakki etmeye başladım. Özellikle de meydanlarda sevgililerini bekleyenleri görmek, bana şehvet zincirleri ile bağlanmış köleleri görmek gibi gelmeye başladı. Hele hele iffet ve hayâ abidesi olması gereken genç kızların ellerinde telefonla sürekli konuşmaları, hey durmadan mesajlaşmaları beni derinden incitiyor, saatlerce durmak bilmeksizin konuşan delikanlıları görmek bile istemiyorum, bu görüntüden hemcinslerim utanıyor, hazmedemiyorum.
Hâlbuki gerçek aşık böyle midir; yıllardır sevmesine rağmen sevgilisinin yanında hala utanır ve kızarır, kullandığı kelimeleri özenle seçer, aylar geçmesine rağmen bir türlü sevgisini dile getiremez. İffetli, onurlu, imanlı ve yücelere dilbeste gönüllü aşıklar; pervasızca aşklarını ilan etmeyi bir çeşit aşırılık, arsızlık olarak değerlendirirler, bir "seni seviyorum" diye bilmek için bin dereden su getirirler, söyleyeceklerini saatler öncesinden tasarlayarak, tartarak, nasıl daha güzel, zarif ve ruhani diyeceklerini düşünürler. Hatta çoğu zaman hal dilleriyle anlatmaya çalışırlar, ağızlarını açıp bir tek kelime söylemezler sadece duruşları, bakışları ,hal ve hareketleriyle ilan-ı aşkta bulunurlar. Ama sevgilinin o kutsal aşkını dillere düşürmez, çarşaf çarşaf yaymaz, olur olmadık yerlerde dillendirmez ve katiyen şehevi arzulara bulandırmazlar. Zira bu yüce aşıklar; dile düşen aşklarının lekelendiğine, şehvet uçurumuna düşen aşklarının kaderini ise lağım çukuruna gömülmek olduğuna inanırlar. Böylesine aşkın namusunu koruyan aşıklara gönül borcumuz var, aşkın haysiyetini zedelemeyen bu içli aşıklara teşekkür borcumuz var.
Yüce Allah insanda bir duygu bırakmışsa elbette onun helal yolunu da bırakmıştır. Biran önce evlenip helalinden normal süreçte ilerlemek varken, böylesine tadımlık sözde aşklarla insan daha da azgınlaşıyor, durulmak yerine azmanlaşıyor. Kendilerini harap ettikleri yetmezmiş gibi bir de ailelerini üzüyor, akrabaları kırıyor ve toplumları ifsada sürüklüyorlar. Sevgilisine her şeyini kaptırmış bir aşığın değil ailesine, toplumuna kendisine bile hayrı yoktur, kendisine hayrı olmayanın sevgilisine de hayrı olmaz.
Bilmiyorum kabul eder misiniz; ama ben yine de söyleyeyim: Bu cep telefonu, bu internet başında saatler harcama, chat odalarında yahut programlarında durmak bilmeksizin car car konuşmalar, böylesine rahat iletişim kura bilmemeler; inanın hayâ perdesini yırtıyor, ar damarını çatlatıyor, gönlü çelik deşik kalbi param parça ediyor, tuba ağacı misali gençlerimizin o saf ve temiz görünümünü zakkum ağacına çeviriyor.
Kız erkeğin bu kadar rahat içli dışlı olması, her önüne gelenle rahat diyalog kura bilmesi; kızlarımızdan hanımefendiliği erkeklerimizden de beyefendiliği alıp götürüyor,öldürüyor,yok ediyor..
İnsan bu kadar ucuz olamaz, saygınlık bu kadar çabuk alınamaz. Kölelik çağında bile böyle bir şey yoktu, insan efendisine bu kadar esir olmuyordu, oysa şimdi insan satın almak, esir etmek ve ellerini kollarını bağlamak ne kadar basit, ne kadar ucuz ve ne kadar bayağı olmuş durumda.
Nasıl ki modernizmin ana parçası kapitalizm hep insanları tüketici yaptı, aynı şekilde bu modernizmin ahlak ve insan anlayışı da zamane aşıklarını çılgın tüketiciler yaptı. Keşke bunlar sadece maddiyatlarını tüketselerdi; ama maddiyattan daha değerli olan ömrü tüketir,kimyayı tüketir,kalbi,gönlü,insani değerleri tüketir..bu kadar tüketme sonrasında hem kendileri ve hem de toplum ne kazandı? Kocaman bir hiç, vere vere, tükete tükete iflas ettiler hem kendileri iflas etti öyle ki artık antidepresanlarla ayakta kalmaya çalışırlar ve hem de toplum iflas etti, ailevi değerler, güven ve samimiyet kalmadı.
Kullar, bu insanlar, aşk dilenciliği yapan bu zavallılar sürekli online olarak kimleri bekliyorlar. Ya o bekledikleri Azra yahut Akın'ın yerine Azrail gelse! O da işte öyle aniden çıkageliyor, habersizce ve hemen sohbete koyuluyor senin online yahut offline olmana bakmadan. Hiç izin de istemiyor, önceden bir randevuda almıyor. Peki, o aniden çıka geldiğinde hem o halinin ve hem de geçmişinin hesabını nasıl vereceksin; aşk her şeyi meşru mu kılar, aşk ile her şey caiz mi oldu, bu kutsal kelimeyi kullanarak biraz da duygu sömürüsü yaparak canının istediği her şeyi yapa bileceğini mi sandın ve hiç hesap vermeyeceğini mi?
Açık söyleyeyim, zira Allah'ın verdiği hüküm gayet açık. Nikâhsız birleşen zina etmiştir, ikisi de zinakardır,ikisi de günahkârdır;evlenme kasıtları olsa bile ,delice birbirlerini sevseler bile..nikâhsız birlikteliğe namussuzluk denilmez mi? Bu namussuzluk günümüzde aşıklar için sanki yanlış bi şey değilmiş gibi görülüyor/ gösteriliyor. Kimler mi gösteriyor; televizyonlar, diziler, filimler, kitaplar, yazarlar ve bunu da modernizm adı altında yapıyor, "canım sende biraz modern olsana" kandırmacılarıyla, hatta çizgi filmlerde bile saf zihinlere ve masum ruhlara küçüklükten bu ilga ediliyor.
"Aşıktır ne yapsa yeridir" bunun anlamı aşkın bir çeşit delilik ve mecnunluk olduğudur, yerli yersiz işler yaptıkları kasıttır. Peki, aşk bir mazeret olabilir mi? Haram sınırına kadar belki olur, ama ötesine asla mazeret olamaz. Aşık olduğu için el ele tutuştu, öpüştü ve Allah korusun zina etti, bunlar asla aşkın mazereti olamaz. Bu hususta haram denilince ilk akla gelen bunlar olsa da, anne babaya "öf" demek de haram değil midir? Acaba aşk, anne-babayı silmenin ve onları üzmenin mazereti ola bilir mi?
Özellikle de böylesine cünun haletine yakalanmış ve aşkları için her şeyi mubah bilmişler arasında öylesine dengesizler vardır ki, sevgilileri ile arasına girdiklerini düşündüğü anne-babasını yahut akrabasını yabancı ilan eder, tamamen gözden çıkarır, karşılarına alır, bütün hayallerini yıkar, kalplerini kırar ve düşman ilan ederler. Aşkları için işlerini, kariyerlerini, toplumsal statülerini, okullarını, haysiyet ve şereflerini kaybederler. Şimdi bunu ne ile bağdaştıra biliriz? Akılla mı, dinle mi?
Hâlbuki kimse onunla aşkı arasına girmiyor, kimse onun aşkının düşmanı değil, ne anne babası ve ne de Allah'ın yolunu, aşkın adabını göstermeye çalışan, onun için üzülen âlimi. Sadece onun hem dünyada ve hem de ukbada kaybetmemesini istiyorlar.
Hâsıl-ı kelam: Haram aşklardan ve ilişkilerden Allah'a sığınmak gerek, bu üstesinden çok az insanın gelebileceği tam bir imtihandır. Fakat Allah kendisine sığınana elbette yardım eder, bunun için de ilk şart göze hâkim ola bilmek; zira göz neyi görürse gönül de onu ister. O güzeller güzelini, o sevgililer sevgilisi ve gerçek aşık olunması gerekeni görmeyi bırakıp başka seraplara takılmak insanın kendisine yapabileceği en büyük zulüm olsa gerek. Dünkü aşıklar bugün hiç vakit kayıp etmeden ilahi aşka yol vurmaya bakmalılar, hazır açılmış kalplerini aşkullah ile doldurmaya ve doyurmaya çalışmalılar...
Züleyha gibi geçmişi unutup, hatayı anlayıp ve o yanlışı bir tecrübe olarak değerlendirip, sonra Yusuf gelse bile, "İstemem, ben gerçek aşkıma ulaştım" diye bilmeliler.Ve sonrasında Yahya Kemal gibi dillendirmeliler:
Ey sevgi, anladım bu uzaktan gelen sedâ ile,
Ömrün yegâne lezzetidir hâtıran bile.
tazegun@hotmail.com
Yorum