Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında



    yukarda 4 tane farkli besmele 1ncisi miladi 9yy. kufi tarzi kuran yazisi
    2ncisi ve ucuncusu 9-10yy da abbasiler devrinde ebul esvedin gelistirmis oldugu tarz. kirmizi noktalar kisa sesleri gosteriyor. sedde daha yeni eklenmis. fa ve kaf benzeri harfleri ayirmak icin daha sonra siyah noktalar kullanliyor. 4ncusu de elfarahidinin bugun de kullandigimiz 11yydan kalma sistem. bu noktasiz sekiller meshur kiraatlerin okunuslarinin uydugu asildir.

    [hr]

    Mushaflar bahsi ile sıkı ilgisi olan bir mesele de Kur'an'ın harekelenmesi ve noktalanması işidir.
    Bilindiği üzere Arap yazısında nokta ve hareke yoktu. Araplarda İslâmın ilk devirlerinde Nabatı ile Kûfî adını alan Hiyrî yazı vardı. Kur'an'ı Hiri yâni Kûfî yazı ile yazarlardı. Buna baştan Hicazi denirdi.
    Yazı, Basra ve Kûfe'de ilerlemişti. Bağdadî yazı da meşhurdu. Süslü ve nakışlı yazılar için Kûfî yazı kullanılırdı. Adi muhaberatta eski şekli Hicazî yazı kullanılırdı.
    Mağrip ve Endülüs yazısı bir başkalık arzeder.
    Yazıya ilk okunaklı ve güzel şekli veren İbni Mukle'dir. İbni Mukle (H. 272-328/M. 885-939) nesih yazıyı kullanmıştır.
    Türk hattatlarının elinde ise yazı en mükemmel şeklini bulmuştur. Burada yazının geçirdiği safhalardan bahsedecek değiliz.

    Baştan yazı noktasız ve harekesizdi. Kur'an böyle yazılıyordu. Böyle noktasız ve harekesiz mushaflar yazılmıştır. Bu yazının okunması güç olmakla beraber bazı iyi cihetleri de vardı. Meselâ: Peygamberden işitilen kıraatlerin okunuşuna müsaittir. Bir kelimede muhtelif kıraatler toplanabiliyordu veya kelimenin müsaadesi nisbetinde kıraat ediliyordu. Yedi kıraatin hepsi Mushafı Osman'ın resmine, yazısına uygundur. Kıraatde zaten bu şarttır. Misal verelim:
    وما ربك بغافل عما يعلمون : 123 âyet, noktasız olduğundanتعملون،يعملون
    da okunur, her iki kıraate de müsaittir. فناداها من تحتها 19:34 âyet, harekesiz olduğundan " مَنْ مِنْ" = min, men diye
    her iki türlü kıraate de elverişlidir.
    İslâmiyet etrafa yayılınca Arap olmayan unsurlar da Müslüman olmuşlardı. Bunlar noktasız ve harekesiz Kur'an'ı okumakta herkes gibi güçlük çekiyordu. Lahne ve hataya düşüyordu. Bu güçlüğü gidermek, hataları önlemek için hareke ve nokta koyma çaresine başvurulmuştur. Bu iş başlıca üç safha geçirmiştir:
    1-Kelime sonlarında nokta şeklinde harekeler konması,
    2- Birbirine benzeyen harfleri ayırdetmek için harflerin noktalanması,
    3-Bugünkü şekildeki harekelerin konulması.
    Bunları birer birer izah edelim:
    1-Muaviye'nin Hilâfeti devrindeyiz. A'rabînin birisi:
    واعلموا ان الله برئ من المشركين ورسوله "Va'lemû ennallahe beriün minel-Müşrikîne ve Resulihi" diye okuyor. Bu okunuşa göre mâna çok bozuk oluyor. Bu gibi i'rap hatalarını önlemek için Irak Valisi olan Ziyad ibni Ebih, devrinin âlimi Ebül-Esved Duelî'ye (H. 69/M. 688) emrediyor. Buradaki hata i'rab hatası olduğundan kelimelerin sonlarının doğru okunup i'rap verilmesini sağlayacak işaretler koymasını söylüyor. Ebül-Esved de kelimelerin sonlarına nokta şeklindeki harekeleri koymaya başlıyor. Üstün için harfin üzerine bir nokta, ötre için harfin içine veya önüne bir nokta, esre için harfin altına bir nokta koyuyor. Tenvin için iki nokta koyuyor ve bu işi şöyle yapıyor:

    Kâtibine diyor ki: ''Ağzımı açtığım zaman harfin üstüne bir nokta koy, ağzımı topladığım vakit harfin içine bir nokta koy, esre okuduğum zaman harfin altına bir nokta koy!" O zaman bugünkü ıstılahlar henüz olmadığından böyle basit tâbirlerle, basit bir yolda harekeleme işini yapti.

    Tenvin için iki nokta koydu. Sonraları bu tarz, noktayla harekeler kelimenin bütün harflerine teşmil olundu. Ancak bunlar Mushafın yazılmış olduğu mürekkebin rengine uymayan bir renk ile yapılıyordu.
    Bu usul Mağripte ve Endülüste Dördüncü asrın ortalarına kadar devam etmiştir.
    Şarkta Halil ibni Ahmed'in harekeleri yayıldığı halde onlar bu tarzı bırakmadılar.
    Böyle kelimelerin sonları veya bütün harfleri nokta ile harekelenmiş Mushafları görüyoruz. Bazan bu noktalar küçük bir daire şeklini almıştır (o). Bilhassa harflerin noktalanmasından sonra hareke noktalariyle harf noktaları birbirine karışmasın diye daire şeklindeki hareke noktaları behemehal lâzımdı. Baştan harflerde nokta olmadığından bu iltibas yoktu. Ayrı renkte olmak, işi halledemiyordu. Hareke noktaları asıl yazıdan sanılmasın için harflere mahsus ve ekseriya siyah olan noktalardan ayrılmak üzere Mushaflarda ayrı renkte konurdu. En eski Mushaflarda kırmızı, sonraları sarı, yeşil ve nadiren mavi renkle yazılırdı. Nokta yerine konulan küçük daireler de böyledir. Dinî olmayan eserlerde ise bu harekeler hiç kullanılmaz. Bu usule göre:
    والقلم وما يسطرون âyeti şöyle hareke alır: وْالقْلْم وْمْا يْسطرْوْنْveya وْالقْلْم وْمْائسطْروْنْ
    2- İkinci merhale: Harfler birbirine benzediğinden yine iltibasa düşülüyordu. Hattâ bu yüzden hatalara düşüldüğü söyleniyor. Onun için birbirine benzeyen harfleri ayırdetmek için Haccac zamanında
    (H. 41-95/M. 661-713), Nasr bini Âsim
    (H. 89/M. 707) ve Yahya bini Ya'mer
    (H. 129/M. 746) harflere nokta koyma işini başardılar. Harf noktaları aynı renkte yâni siyah idiler. Hareke noktaları ise başka renkte idi.
    İbni Hallikân "Vefeyâtül-A'yân" da Haccac'ın tercümeihalinde diyor ki: "Ebu Ahmet Askeri "Kitabüt-Tashif' de hikâye ediyor: Bütün nâs 40 yıldan fazla Mushafı Osman üzere kıraat ettiler. Abdül-Melik bini Mervan zamanına kadar böyle gitti. Sonra Irak'ta tashif yayıldı. Haccac işaretler vaz'ını kâtiplere emretti. Nasr bini Âmir ve Yahya bini Ya'mer bu işi yaptılar. Harflere tek ve çift noktalar koydular." Bu da Emevilerden Abdül-Melik bini Mervan zamanında yapıldı.
    Harflerin noktalanması muhtelif safhalar geçirmiştir. İslâm Ansiklopedisi diyor ki: En son noktalanmış olan harf ( 8 ) dir. Bu her halde 11. asrın son yarısından daha evvel vâki olmamıştır. Bazan (Kûfî yazı ile yazılmış Kur'an'larda hemen daima) noktalar sol aşağıdan sağ yukarıya giden meyilli çizgiler şeklinde konulmuştur. Noktaların çift olanları, bazan şakulî ve bazan mail vaziyette olmak üzere yanyana konulur. Üç noktalar düz bir hat istikametinde sıralanır. (Ş) ش harfinde ise bu noktaların üçü ekseriya bir çizgi şeklinde gösterilir. Bu noktalama işi muhtelif şekillerde yapılmıştır ve türlü safhalar geçirmiştir. Çeşit harflere türlü noktalar konulmuştur. K ق
    3. asrın ortalarına kadar bu şekilde noktalanmıştır." Yakın zamana kadar ق ile (Fa)ف aynı yazılıdırق .ل harfi de ن'a benzer.
    İlk harekeler nokta şeklinde olduğundan bazıları nokta ile harekeden hangisi evvel olduğunu karıştırıyorlar. Evvelâ nokta kondu, sonra hareke verildi, sanıyorlar. Nokta ile harekeyi birbirinden ayıramıyorlar. Halbuki evvelâ hareke, sonra nokta konulmuştur. İlkin harekeler nokta şeklinde idi. Bugünkü harekeler daha sonra yapılmıştır.

    3- Ve işin üçüncü merhalesi odur. Hareke noktaları ikinci asrın ortalarında bugünkü şekilde harekelere çevrilmiştir. Ebül-Esved'in koyduğu hareke noktaları yerine bugünkü harekeleri koyan Halil ibni Ahmet (H. 100-170/M. 718-786) olmuştur. Bunları sesli harflerden, harfi medlerden almıştır. Ötre vavdan, üstün mail eliften ibarettir. Esre de kısaltılmış Y'dir. Cezim ve şedde gibi işaretler harekeden sonradır. Bunları da Halil icad etmiştir. Teşdid işareti şedde kelimesinin(Ş - ش harfinden alınmıştır. Hakikaten bugünkü harekeler çok lüzumlu idi. Okumayı kolaylaştırmak için noktalar çok konuldukça, hareke noktaları ile harf noktaları birbirine karışmaya başladı. İki türlü mürekkep kullanmak güç bir işti.
    Hasan Basri ve Muhammed bini Şirin, Mushafın noktalanmasında bir beis olmadığını söylerler. Nevevi ise Mushafın noktalanması ve harekelenmesi müstehaptır diyor. Zira lahn ve tahriften korur.
    Noktayı kusur sayanlar olmuştur. Hele tahriratta cehalet eseri imiş. Fakat noktasız yazı yüzünden bazı hatalar olmuş ve felâketlere bile sebep olmuştur. Hareke Kur'an'dan başka muharreratta kullanılmazdı, sonradan başladı.


    Ayetlerin sonundaki duraklar daire içinde meyilli çizgiler şeklinde yazılırdı. Hattâ satır sonlarında böyle meyilli çizgilere çok sonraki tarihlerde diğer yazılarda da rastlanır. Daha sonraları âyetin sonunu göstermek için yalnız daire yapılmaya başlanmıştır. Ancak bu daireler beşinci âyeti göstermek için üst kısmı yukarı doğru sivri bir uç halini alır. Onuncu âyeti göstermek için süslü bir daire yapılır. Bazan dairenin içine rakam ve daha sonraları harfle on yazılı bir murabba konur. Bu murabbam Mushafın metnine değil de kenarına konulduğu da vardır. Altıncı asırdan sonra bu tarz kayboluyor. Orta zamanlara ait Mushaflarda âyetlerin sonları daireler, yahut güllerle işaret olunuyor, içi süslü duraklar yapılıyor. Süslü başlıklar, kenarlarında hizib, cüz', aşır işaretleri yapılıyor.

    http://www.darulkitap.com/forum/index.php?topic=4373.10

    Yorum


      #17
      Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

      Kıraatlar konusunda araştırmalarımız yoğun işlerimizin arasında çok yavaş ilerliyor. ulaştığım bir yazıyı alıntılıyorum. bu yazı beni tatmin etmekten çok uzak ama bu kıraat meselesi şiada nasıl bunu az da olsa beyan eden yerleri de yok değil. yazıyı savunmayacağımı peşinen belirteyim. ama katıldığım ve yararlı gördüğüm bilgiler de mevcut bu açıdan alıntılıyorum dipnotları karışmasın diye sayfa sayfa kopyalıyorum toplam dört sayfa:

      Kıraat İlmi
      Ehl-i Beyt tarafından temeli atılan bilimlerden biri, kırat ilmidir. Çok sayıdaki rivayetlerle Kur’an ve Kur’an bilimleriyle ilgili kaynakları incelediğimiz zaman, Hz. Ali’nin (a.s) Kur’an kıraati konusunda diğer Kur’an karilerinden çok daha fazla bilgi ve yetenek sahibi olduğu apaçık bir şekilde anlaşılmaktadır.
      Merhum Şeyh Mufid, Resul-i Ekrem’in (s.a.a) dilinden tüm alanlarda Emirulmüminin Hz. Ali’nin (a.s) yüce makamını ve diğerlerinden üstünlüğünü bildiren ve onu eşi ve emsali olmayan bir kişi olarak tanıtan şöyle bir hadis nakletmektedir:
      Şehr b. Huvşeb şöyle diyor: Ebu Emame Bahili’nin şöyle dediğini duydum: Allah’a andolsun ki, Muaviye’nin siyasi konumu, Ali (a.s) hakkında hakikati söylememi engelleyemez. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: “Ali sizin en üstününüz ve dinde sizin en fakihiniz, benim sünnetimi en iyi bileniniz, Allah’ın Kitabından en iyi haberi olanınız ve onu en iyi okuyanınızdır.” Sonra iki defa şöyle buyurdu: “Allah’ım! Ben Ali’yi seviyorum, Allah’ım! Ben Ali’yi seviyorum.”
      Emirulmüminin Ali (a.s) Kur’an-ı Kerim’in tümünün kıraatini direkt olarak Peygamber Efendimizden (s.a.a) almaya özen göstermiş ve kendisinin toplamış olduğu Mushaf hakkında şöyle buyurmuştur:
      “…Bu topladığım Kur’an’da Resul-i Ekrem (s.a.a) okuyup tevil ve tefsirini bana öğretmediği hiçbir ayet yoktur.”
      Resul-i Ekrem (s.a.a) de Hz. Ali’yi (a.s) din işlerinde ve bu cümleden Kur’an kıraatinde merci olarak tanıtmakta ve onun görüşüne hiçbir şekilde itiraz edilmemesi gerektiğini bildirmektedir. Aşağıdaki rivayet bunu apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır. İbn Mes’ud şöyle nakletmiştir:
      Kur’an’ın bir suresi hakkında tartışarak onun 35 veya 36 ayet olduğunu söyledik. Sonra Resul-i Ekrem’in (s.a.a) huzuruna gittik. O sırada Ali (a.s) ile konuşmakta olduğunu gördük. Biz, “Kur’an’ın kıraati hakkında ihtilafa düştük” dediğimiz zaman Allah Resulü’nün (s.a.a) yüzü kızardı ve “Sizden önce gelenler, aralarında ihtilaf çıkması nedeniyle helak oldular” buyurdu. Sonra işaretle Ali’ye bir şey söyledi. Ali (a.s) bize dedi ki: “Allah Resulü (s.a.a) öğrendiğiniz şekilde okumanızı emrediyor.”
      İşte bu esasa göre, dünya Müslümanları asında yaygın olan kıraatlerin çoğu ve hatta tamamı, rivayetleri Hz. Ali’ye (a.s) dayanan kıraatlerdir. Başka bir ifadeyle, İslam dünyasının eskiden beri kabul ettiği Kur’an’ın Emirulmüminin Ali’nin (a.s) kıraati olduğunu kabul etmeliyiz.
      Konuyu açıklamak için kıraat konusunda Müslümanlar arasında merci olarak tanınan kurâ-i seb’ayı (yedi kıraat alimi) biraz tanıtmak zorundayız; bunun ışığında onların Hz. Ali’nin (a.s) kıraatinden nasıl yararlandıkları da aydınlık kazanacaktır.
      Kurâ-i seb’a şunlardır:
      1- Abdullah b. Amir ed-Dimaşkî (ö:118)
      2- Abdullah b. Kesir el-Mekkî (ö:120)
      __________________________________
      - Şeyh Mufid, el-Emalî, s.90.
      Her ne kadar, bazı kaynaklarda Resul-i Ekrem’in (s.a.a) Ubey b. Ka’b’ı Kur’an okuma konusunda diğerlerinden daha bilgili tanıttığı geçmişse de, fakat tanıklar, elimizde bulunan kıraat ve yine Peygamber Efendimizden (s.a.a) Ali’nin ilmi hakkında nakledilen -ilerideki konularda bazılarına değineceğimiz- çeşitli rivayetleri göz önünde bulundurduğumuzda, bu hadisi, Ubey b. Ka’b’ın kıraatinin -Ali dışındaki- diğer sahabelere oranla daha iyi olduğuna hamletmemiz gerekir. Yoksa, Emirulmüminin Ali, sadece Kur’an’ın kıraatinde değil, bütün Kur’an bilimlerinde sahabenin başında gelir ve hiç kimsenin ulaşamayacağı çok büyük bir makamı sahiptir.
      - Biharu’l-Envar, c.89, s.40; Kitab-i Selim, s.72; el-İhticac, s.52.
      - Camiu’l-Beyan, c.1, s.26. Bu hadis biraz farkla şu kaynaklarda nakledilmiştir: Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.1, s.105 ve Kenzu’l-Ummal, c.2, s.339.

      Yorum


        #18
        Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

        II

        3- Asım b. Ebi’n-Nücud Behdele el-Kufî (ö:127 veya 128)
        4- Ebu Amr el-Basrî (ö: 154)
        5- Hamza el-Kufî (ö: 156)
        6- Nafi el-Medenî (ö: 169)
        7- Kesaî el-Kufî (ö: 189)
        Günümüzde, Müslümanların çoğunluğu arasında, özellikle Irak, Suriye, Mısır, Suudi Arabistan, İran, Türkiye, Afganistan, Hindistan ve Pakistan’da itimat edilen kıraat Hafs b. Süleyman’ın rivayeti ile Asım’ın kıraatidir. Bu da, bunun diğer kıraatlere oranla meziyeti içindir. İşte bu nedenle, en fasih kıraatin Asım’ın kıraati olduğu söylenmiştir; çünkü Asım asıl kıraati sunmuştur.
        Açıktır ki, bu kıraat iki kanalla Hz. Ali’ye (a.s) isnat edilmektedir. Çünkü Asım genellikle kıraatini iki senetten almaktadır: Biri Abu Abdurrahman es-Selemî ve diğer ise Zer b. Hubeyş. Her ikisi de kıraatte Emirulmüminin Ali’nin öğrencisi idiler. Dolayısıyla, Asım bir vasıtayla Ali’nin (a.s) kıraatinin ravisidir.
        Ebu Abdurrahman el-Selemî’den şöyle nakledilmiştir: “Kur’an-ı Kerim’in tümünü Ali b. Ebutalib’e okudum.”
        Yine “Biharu’l-Envar”da Zer b. Hubeyş’ten şöyle rivayet edilmiştir: “Kufe’nin merkez camisinde Kur’an’ı baştan sonra Emirulmüminin Ali b. Ebitalib’e okudum.”
        Dolayısıyla, Asım -kıraat ve tefsir kitaplarında da vurgulandığı gibi- kıraati Ebu Abdurrahman es-Selemî kanalıyla Ali b. Ebutalib’ten almakla birlikte, Zer b. Hubeyş kanalıyla da Ali b. Ebutalib’ten almıştır; Zer’in kendisi de Kur’an kıraatini Ali b. Ebutalib’ten aldığını söylemiştir. Dolayısıyla, halk arasında meşhur olduğu gibi, onun kıraati İbn Mes’ud’un yanısıra Ali’den de öğrendiği anlaşılmaktadır.
        Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: İslam dünyasında yaygın olan kıraat, Hafs’ın rivayeti ile Asım’ın kıraatidir ve bu kırat de Asım’ın kendi tasrihi gereğince Ali’den alınmıştır; çünkü Hafs şöyle diyor:
        Asım bana şöyle dedi: “Sana yaptığım Kur’an kıraat, Ebu Abdurrahman Selemî’den öğrendiğim kıraattir. O da bunu Ali’den (a.s) öğrenmiştir. Fakat Ebubekir b. Ayyaş’a öğrettiğim kıraat, Zer b. Hubeyş’e okuduğum ve onun da İbn Mes’ud’dan öğrendiği kıraattir.”
        Hamza da kıraatini direkt olarak İmam Cafer Sadık’tan (a.s) almıştır. “en-Neşr-u Fi’l-Kıraati’l-Aşr” adlı kitapta şöyle geçmektedir: “Hamza b. Habib, Ebu Abdullah Cafer Sadık’a (a.s), o da babası Muhammed Bâkır’a (a.s), o da babası Zeynulabidin’e (a.s), o da babası cennet gençlerinin efendisi Hüseyin’e (s.a.a) ve o da babası Ali b. Ebutalib’e okumuştur.”
        Yine o, kıraati, Şia’nın ileri gelenlerinden ve yine İmam Muhammed Bâkır ve İmam Cafer Sadık’ın (a.s) ashabından olan Harman b. A’yun’dan almıştır.
        Hamza kıraatini Süleyman b. Mihran A’meş, Muhammed b. Abdurrahman Ebi Leyla, Talha b. Musarraf, Muğire b. Mukassim, Mensur ve Leys b. Ebi Süleym gibi bir takım diğer karilere yapmıştır. A’meş Şii idi ve bu kişilerden bazılarının kıraati de Ali’ye (a.s) ulaşmaktadır.
        ____________________________________
        - Sefinetu’l-Bihar, c.2, s.202.
        - Menakıb-ı Âl-i Ebitalib, c.1, s.321. Biharu’l-Envar’da da Selemî’den ş öyle nakledilmiştir: “Ben Kur’an’ı Ali b. Ebitalib’ten daha iyi okuyan birini görmedim.” Biharu’l-Envar, c.9, s.111.
        - Biharu’l-Envar, c.89, s.206.
        - Ya da Zer b. Hubeş’in Asım’a sadece İbn Mes’ud kanalıyla aldığı kıraati öğrettiğini söylememiz gerekir; ama bu uzak bir ihtimaldir.
        - el-Beyan, s.130; Tabakatu’l-Kurra’, c.1, s.348’den naklen.
        - el-Beyan, s.136; et-Teysir-u ve’l-Mustenir’den naklen.
        - en-Neşr-u Fi’l-Kiraati’l-Aşr, c.1, s.165.
        - el-Beyan, s.136; et-Teysir-u ve’l-Mustenir’den naklen.

        Yorum


          #19
          Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

          III

          Kurra-i seb’a’dan biri olan Kesaî, kıraat konusunda Hamza’ya dayanması nedeniyle, o da değindiğimiz senetle kıraatini Ali’den (a.s) almıştır.
          İbn Nedim şöyle yazıyor: Kesaî’nin kıraatinin Hamza’nın kıraati ile farklı olan bölümü İbn Ebi Leyla’nın kıraati ile uyum içerisindedir; o da yerinde Kur’an’ı Ali’ye (a.s) okumuştu.
          Burada şunu da hatırlatmamız gerekiyor ki, bu iki kişi kıraatte bazı cüzî konularda İbn Mes’ud’a dayanmışlardır; çünkü apaçık bilindiği gibi Hamza ve Kesaî’nin mushafı, İbn Mes’ud’un mushafı değildir. Dolayısıyla, bu ikisi kıraatte Ali’nin (a.s) kıraatine müracaat ediyorlar ve İbn Med’ud’u ise irab konumundaki şeylerde izliyorlardı.
          Nafi, İbn Kesir ve Ebu Amr’ın kıraatleri ise İbn Abbas’a dönüyor; İbn Abbas da tefsir ve Kur’an bilimlerinde Ali’nin (a.s) özel öğrencilerinden olup kıraati Ali (a.s) ve Ubey b. Ka’b’dan öğrendiği için onların kıraatleri de gerçekte Ali’nin (a.s) kıraatine dayanmaktadır. Özellikle Nafi, İbn Kesi ve Ebu Amr’ın kıraatleri Ubey b. Ka’b’ın kıraati ile farklıdır; o halde, onların kıraati de Hz. Ali’den (a.s) alınmıştır.
          Kıraat kitaplarında, İbn Abbas’ın kıraatinin Ubey b. Ka’b’ın kıraatinden alındığının söylenmesi onun kıraati Ali’den öğrendiğini reddetmek anlamına gelmez; çünkü İbn Abbası’ın kendisi şöyle demiştir:
          “Ali (a.s) Resul-i Ekrem’in (s.a.a) ona öğretmiş olduğu ilme ulaşmıştır, Allah Resulü’ne de (s.a.a) o ilmi Allah Teala öğretmiştir. O halde, Peygamberin (s.a.a) ilmi Allah’ın ilminden kaynaklanmış, Ali’nin (a.s) ilmi Resul-i Ekrem’in (s.a.a) ilminden ve benim ilmim de Ali’den (a.s) alınmıştır. Benim ve Muhammed’in (s.a.a) diğer ashabın ilmi Ali’nin (a.s) ilmine oranla yedi deniz karşısında bir damla gibidir.”
          Yine şöyle nakledilmiştir: Ebu Amr b. A’la, Nasr b. Asım ve Yahya b. Yamer’e okumuştur. O ikisi de Ebu’l-Esved’e, Ebu’l-Esver de Ali’ye (a.s) okumuştur. O halde, bu yolla da onun kıraati Ali’ye dönmektedir.
          Kıraat dışında, Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerin Kufî rakamları da Hz. Ali’ye (a.s) isnat edilmektedir. Kufî rakamı sahabe arasında Hz. Ali’den (a.s) başka kimseye isnat edilmemektedir.
          Dolayısıyla, İslam dünyası kıraat konusunda yedi kıraat imamını ve özellikle Asım’ı izledikleri için gerçekte Hz. Ali’yi (a.s) izlemektedir. Nitekim ayet sayılarında da, Hz. Ali’ye (a.s) isnat edilen Kufî rakamlarını bunun ölçüsü bilmektedirler. O halde, mevcut kıraatlerde, özellikle Asım’ın kıraatinde ve Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin sayısında Emirulmüminin Ali’yi (a.s) güvenilir bir merci ve kaynak olarak görmemiz gerekmektedir.
          Nehcu’l-Belaga’nın şarihi İbn Ebi’l-Hadid de şöyle diyor:
          Karilerin kitaplarına müracaat ettiğiniz zaman, Ebu Amr b. Ala, Asım b. Nücud gibi bütün kıraat imamlarının İmam Ali’ye döndüklerini görürsünüz; çünkü, bunlar karilerden biri olan Ebu Abdurrahman Selemî’ye dönmekteler ve o ise Ali’nin öğrencisi olup kıraati ondan öğrenmiştir. Dolayısıyla, kıraat ilmi de, yukarıda değindiğimiz bir çok ilim gibi İmam Ali’den (a.s) kaynaklanmaktadır.
          ____________________________________
          - el-Beyan, s.141; Tabakatu’l-Kurra, s.535’ten naklen.
          - el-Fihrist, s.44-45.
          - Bk. es-Sırat-i Müstakim, c.1, s.219.
          - Biharu’l-Envar, c.105, s.89. Buna benzer bir hadiste başındaki bir ekle birlikte Şeyh Mufid’in el-Emalî adlı eserinde, s.236’da geçmiştir.
          - en-Naşr-u Fi’l-Kıraati’l-Aşr, c.1, s.133.
          - Menakıb-i Âl-i Ebitalib, c.2, s.43-44, Biharu’l-Envar’dan naklen, c.89, s.53-54.
          - Şerh-u Nehci’l-Belaga, c.1, s.27. Bu konuyu Fazil Kuşçî şöyle açıklamaktadır: Ebu Amr İbn Ala ve Asım gibi kıraat imamlarının çoğu, kıraatlerini İmam Ali’den (a.s) öğrenmişlerdir; çünkü onlar İmam Ali’nin (a.s) öğrencisi olan Ebu Abdurrahman Selemî’nin öğrencileriydiler. Bk. Şerh-u Tecridi’l-İ’tikad, Fazıl Kuşçî, Muhakkik Tusî’nin sözünün altında: “Ali (a.s), cihadının çokluğu ve… nedeniyle bütün insanlardan üstündü; çünkü o, Allah Teala’ın kitabını sahabelerin tümünden daha iyi ezberlemişti.

          Yorum


            #20
            Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

            IV

            Kıraat hakkında telif edilen ilk yazılı eser de Ehl-i Beyt İmamlarının öğrencileri tarafından yazılmıştır. Tabiinin döneminde kıraat konusunda ilk kitap yazan kimse, İmam Zeynulabidin’in (a.s) öğrencilerinden olan Eban b. Teğlib’dir (ö: 141 hicri). İbn Nedim bu kitaba değinerek şöyle yazmıştır:
            Eban b. Teğlib, Meani’l-Kur’an, Kıraat ve Şii Mektebi Esası Üzerine Usul-i Rivayet kitapları gibi eserler telif etmiştir.
            Necaşî de onun biyografisinde “el-Kıraat” kitabından söz etmiştir. Ve ondan sonra Hamza b. Habib ez–Zeyyat (ö: 156 veya 158) bu konuda telifte bulunmuştur. İbn Nedim bu konuda şöyle yazmıştır: “Kıraat kitabı Hamza b. Habib’in eseridir. O, yedi kıraat imamından biri ve İmam Cafer Sadık’ın (a.s) ashabındandır.
            Elbette açıktır ki, karilerin Ehl-i Beyt’e dayanması ve onların Kur’an’ın kıraati konusunda Ehl-i Beyt’in ilim kaynağından yararlanmaları, kıraatteki ihtilafların da Ehl-i Beyt’ten kaynaklandığı anlamına gelmez. Aksine, Ehl-i Beyt sadece kariler yetiştirerek ilahî vahyin kendisini korumakla yükümlüydü. Kıraatteki ihtilaflar ise, çeşitli etkenlerden kaynaklanmaktadır. Onların en önemlisi, o dönemde yazı ve kaydetme araçlarının sınırlı olması ve bazı karilerin Ehl-i Beyt’ten başka kaynaklara istinat etmeleridir.
            İşte bu nedenle Ehl-i Beyt, kıraatlerin hedef değil, vesile olduğuna inanmış ve Kur’an’ın yedi şekilde değil, sadece bir şekilde nazil olduğunu vurgulamışlardır. İmam Muhammed Bâkır’dan (a.s) şöyle nakledilmiştir: “Kur’an birdir ve tek olan Allah tarafından nazil olmuştur. Kıraatlerdeki ihtilaflar ise ravilerden kaynaklanmaktadır.”
            İmam Cafer Sadık (a.s) vahyin, noksanlık ve gevşekliğini gerektiren ihtilaftan münezzeh olduğunu vurgulamış ve kıraat ihtilaflarını vahye istinat etmeyi sert bir şekilde reddetmiştir.
            Fuzeyl b. Yesar şöyle diyor: İmam Cafer Sadık’a (a.s) dedim ki: İnsanlar, “Kur’an yedi harfle nazil olmuştur” diyorlar. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Allah’ın düşmanları yalan söylüyorlar. Kur’an tek olan Allah Teala tarafından bir harf olarak nazil olmuştur.”
            Elbette Ehl-i Beyt, Müslümanlar arasında Kur’an’ın konumunu güçlendirmek ve onun hakkında ihtilafı engellemek için yukarıdaki konuyu vurgulamakla birlikte Kur’an-ı Kerim’i meşhur kıraatlerle okumayı caiz bilmiş ve Kur’an’ın bu kıraatlerle okumayı emretmişlerdir; çünkü kıraat farklılığı, bazı kelimelerin iraplarındaki farklılıklar gibi çok cüzî konularda vardır; bunlar da dikkat edilmesi gereken çok önemli bir şey değildir.

            _____________________________________
            - el-Fihrist, s.308.
            - Ricalu’n-Necaşî.
            - el-Fihrist, s.308.
            - el-Kâfî, c.2, s.630.
            - Usul-i Kâfî, c.2, s.630.

            Yorum


              #21
              Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

              Sevgili ehlibeytin_izinde kardeşim;

              Verdiğin bilgiler için teşekkür ederim. Ben de Kuran'ın tek kıraat şeklinde vahyedildiğine inanıyorum.

              Aslında ilk öncelik olarak tarihi bir olayı araştırıyorum. Yukarıda renkli olarak bahsedilen Mesudoğlu Abdullah'ın Kuran'ı ehlibeyt ile ilgili olduğu için İbn Kesir haricinde size ait veya farklı bir kaynakta bu olaylardan bahsediliyor mu onu öğrenmek niyetindeyim. En çok kafamı karıştıran husus bu.

              Yorum


                #22
                Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

                size ehlibeyt mektebinin ilmine sahip bu konuda da baya bilgili olan biriyle görüşmeyi öneriyorum benim vaktim kısıtlı ben inşallah sonra bakabileceğim..

                Yorum


                  #23
                  Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

                  [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=10969.msg68710#msg68710 date=1263723787]
                  size ehlibeyt mektebinin ilmine sahip bu konuda da baya bilgili olan biriyle görüşmeyi öneriyorum benim vaktim kısıtlı ben inşallah sonra bakabileceğim..

                  [/quote]

                  Senden başka konularımla ilgilenen yok, ayrıca senden daha alim bir şii tanıdığım da yok Seni bekleyeceğiz mecbur. Elindeki işi bitirince bakarsın. Acelem yok benim. Ben de bu arada dünya işlerime bakarım. Allah yüzünü kara çıkarmasın.

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

                    yaniliyorsunuz apollonius kardesim
                    bende arastirmalarinizi ilgiyle izliyorum
                    fakat bu basliktaki konu beni asiyor
                    o nedenle bütün katilimlari merakla bekliyorum


                    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

                      [quote author=Apollonius link=topic=10969.msg68728#msg68728 date=1263737052]
                      [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=10969.msg68710#msg68710 date=1263723787]
                      size ehlibeyt mektebinin ilmine sahip bu konuda da baya bilgili olan biriyle görüşmeyi öneriyorum benim vaktim kısıtlı ben inşallah sonra bakabileceğim..

                      [/quote]

                      Senden başka konularımla ilgilenen yok, ayrıca senden daha alim bir şii tanıdığım da yok Seni bekleyeceğiz mecbur. Elindeki işi bitirince bakarsın. Acelem yok benim. Ben de bu arada dünya işlerime bakarım. Allah yüzünü kara çıkarmasın.
                      [/quote]

                      estağfirullah ben alim falan değilim, ve kardeşlerim arasında çok bilgililer var. sanırım ilgi alanıdır.. bir de bu aralar şii kardeşlerimiz diğer sitelerde yanlışlarla boğuşmaktalar...

                      size, ilgilenir, gidebilirseniz kıraat ilmi hakkında Ehlibeyt mektebinden bilgili birini önerebileceğimi tekrar ediyorum. ben de görüşeceğim ama biraz şu işlerimi bitirince inşallah... bu arada siz de bilgilenir bizi de bilgilendirirsiniz...

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

                        [quote author=gulistan_2 link=topic=10969.msg68732#msg68732 date=1263739904]
                        yaniliyorsunuz apollonius kardesim
                        bende arastirmalarinizi ilgiyle izliyorum
                        fakat bu basliktaki konu beni asiyor
                        o nedenle bütün katilimlari merakla bekliyorum
                        [/quote]

                        Teşekkür ederim, haklısınız. Başkaları da vardır. Yazı duygusal bir anıma denk geldi herhalde
                        [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=10969.msg68710#msg68710 date=1263723787]
                        estağfirullah ben alim falan değilim, ve kardeşlerim arasında çok bilgililer var. sanırım ilgi alanıdır.. bir de bu aralar şii kardeşlerimiz diğer sitelerde yanlışlarla boğuşmaktalar...

                        size, ilgilenir, gidebilirseniz kıraat ilmi hakkında Ehlibeyt mektebinden bilgili birini önerebileceğimi tekrar ediyorum. ben de görüşeceğim ama biraz şu işlerimi bitirince inşallah... bu arada siz de bilgilenir bizi de bilgilendirirsiniz...
                        [/quote]

                        Tamam kardeşim sağolasın Ben de bir şeyler buldukça eklerim.

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

                          s.a

                          konu hakkında aydınlatıcı bir yazı ;



                          Kur'an başta nokta, hareke ve vakıf işaretlerine sahip olmaksızın yazılıp okunuyordu. Araplar bunu rahatça okuyorlardı. Hareke bir derece; noktalar bile yoktu. Ama ana dili Arapça olanları bunları rahatça okuyorlardı.
                          Ancak o dönem Arap toplumunu bu günkü şartlarda düşünmemek gerek. Herkes yazılı bir belgeden okuyor değildi. Her sure ve ayeti de okuyor değildi. Bir çok insan ezberden okuyor ezberi ise yine ezberlemiş birinden dinliyordu. İnsanlar hayatında yazıyı çok kullanmadıklarından hafızalarını bu güne oranla daha çok geliştirmişlerdi. Dolayısıyla bu günkü kadar bireysellik de olmadığından insanlar Peygamber (s.) ya da bilenlerden dinliyorlar öyle okuyorlardı. Öğretim kitap merkezli olmaktan daha çok insan merkezli idi.


                          Hareke aslında çok sorun değil. Hareke Türkçedeki sesli harflerin yerine geçer. Biz özellikle SMS alışkanlığından sonra harekesiz bir metnin rahatça okunabileceğini bu gün görebiliyoruz. Örneğin şu harekesiz şu metni okumayı deneyelim:

                          "Bn b gn kl gttm" (Ben bu gün okula gittim)

                          Bir çoğunuz bunu okumuştur. İşte ana dili Arapça olanlar da harekesiz arapça metni rahatça okuyabiliyorlardı.

                          Ancak ana dili Arapça olmayan insanlar Kur'an'ı yazıdan okuma konusunda sıkıntı yaşadılar. Tevbe suresindeki Rasulüh kelimesini Rasüleh diye okunup da anlamı Allah müşriklerden uzaktır Resulü (s.) de iken Allah müşriklerden uzaktır, Raslünden de (Haşa) gibi korkunç anlama dönüşünce Kur'an'ın harekelenmesi ihtiyacını doğdu ve Kur'an harekelendi. Ama bu harekelenme rastgele değildi ve kapalı bir şeyi birinin kendi okumasına göre olmadı.

                          Zaten okunan, herkesçe bilinen bir metni, usta ve güvenilir biri, okunduğu şekliyle harekeledi. Yani Peygamber s.a.a.'ten aynen duyulduğu şekliyle. Çünkü okunuş ve yazılışı da dahil olmak üzere Kur'an'ın korunuşu Allah'ın garantisi altında idi..

                          Kur'an'ın okunuşu gibi yazılışı da mütevatirdir. Şu an elimizdeki Kur'an'lar aynen Peygamber s.a.a. zamanındaki gibi yazılmış olup, ne bir harf eksik ne bir harf fazla yazılmıştır. Daha sonra hiç bir değişiklik olmamış ancak okumaya uygun şekilde nokta, hareke ve durak işaretleri eklenmiştir. Bu da Kur'an'a bir ekleme değil, var olan metni okumanın kolaylığı için bir işarettir.. Yine sure başlarındaki Hurufu Mukattalar da ne yazıldığı gibi okunur ne harekelidir. İşte bunlar da, harekelenmemiş olsaydı yine Kur'an'ın mütevatir okunuşunun yaşayacağı, ve bozulmadan günümüze kadar geleceği konusunu ispatlayabilecek bir örnektir.

                          Biz bunun gibi örneklere bakarak, Kur'an'ın nokta ve harekelerinin aslında Kur'an'ın yok olacağı ya da zamanla bozulacağı endişesinden değil; bireysel büyük hataları engelleme amacından doğduğunu söylememiz daha doğru olacaktır.

                          Bunu bu gün bizim test etme imkanımız vardır. Kur'an'da okunduğu gibi yazılmayan kelimeler vardır. Örneğin Allah kelimesi. Allah kelimesi okunduğu gibi yazılması için bir elif bir lam ve bir h den oluşması gerekirken bir elif, iki lam ve bir h den oluşmuş şekilde yazılmaktadır. Kur'an bilginleri zaman zaman bu Kur'an'ı aynen okunduğu gibi yazılmasını harfleri ona göre düzenlenmesini teklif ederler, ancak bu konuda bir birlik sağlanamaz ve her defasında sonuçsuz kalır. İşte bu nokta Kur'an'ın ilahi müdahale ile korunduğunun en kesin kanıtlarından biridir...

                          Kur'an'ın okunduğu gibi yazılmamasının hikmetleri vardır. Ancak burda şu noktayı hiçbir zaman gözden uzak tutmamalıyız: Kur'an'ın yazılışı da okunuşu da hiç değişmemiş Peygamber zamanındaki gibi olup bize mütevatir olarak gelmiştir.. Tüm bozuk fırkalar da dahil olmak üzere bu inanç herkeste vardır ve kat'idir.


                          Kur'an'daki bazı kelimelerin yazıldığı gibi okunmamasının ayrıca hikmetleri vardır. Örneğin Saffat Suresi 130. ayeti açıp inceleyin.

                          "Selamun ala ilyasin."

                          سلام علي ال ياسين burdaki ilyasin kelimesi tek kelimedir anlamı İlyaslara selam olsun'dur. oysa yazılışında bu kelime tek kelime olarak yazılmamış. Çünkü Arapçada kelimelerde harfler bitişik yazılır. eğer kendinden sonrakilere birleşmeyen harflerden olan 6 harf gelmemişse kelimenin tüm harfleri birbirine bitişir. Ancak burda "ilyasin" kelimesi okunduğu gibi yazılmamaktadır. Eğer yazıldığı gibi okunacak olsa kelime iki kelime olup "Âli Yasin" şeklinde okunması gerekmektedir. Bu durumda ayetin anlamı "Yasin ailesine selam olsun" şeklinde değişmektedir. Bazı şia alimleri ayette yazılıştaki bu farklılığın bir mucize olarak, Peygamber s.a.a.'in sıfatı olan Yasin kelimesi ile birlikte, "Peygamber s.a.a. ailesine selam olsun" şeklinde bir anlama geldiğini okunuşta ise ayetlerin akışı içerisinde "Selam olsun ilyaslara ya da ilyasilere" dendiğini ifade ediyorlar... bu müthiş bir mucizedir. Bunda da değişik hikmetler bulunmaktadır...

                          Kur'an ilimlerini okudukça bilhassa işin ehli Ehlibeyt alimlerinden ve İmamların a.s. hadislerinden okudukça Kur'an'a olan saygınız ve güveniniz kat kat artmakta ve bu muhteşem eserin karşısında saygıyla eğilmenizi gerektirecek yüceliği görmektesiniz..


                          İbni Hacer'in nakline göre İbn-i Abbas şöyle dedi: "Al-i Yasin' den maksat, Al-i Muhammed'dir.

                          - Sevaik-ul Muhrike 11 bab



                          Al-i Yasin den kasıt Al-i Muhammed olduğu konusunda alimler ittifak etmişlerdir ve onlardan bazıları:

                          -Sahih Müslim c. 2 s. 231
                          -Mustedrek Alal Sahiheyn c. 3 s. 146
                          -Sahih Tirmizi c. 2 s. 393 ve 467
                          -Müsned İbni Hanbel c. 6 s. 313
                          -Tefsir-ul Keşşaf c. 2 s. 329
                          -Manakib Harezmi s. 35
                          -Sevaikul Muhrike s. 87
                          -Reşfet-ul Sadi s. 16

                          Oysa bunlar müsteşriklerin eserlerinden okunduğunda Kur'an'la ilgili bir sürü şüphe ve tereddüde kapılmaktasınız.. Sünni olsun başka şekilde kendini nitelesin her müslüman Ehlibeyt mektebine sığınmaktan başka surette Kur'an'a bağlılığını sürdüremeyecektir. Eğer şu ana kadar Ehlisünnet diye büyük bir kesim Kur'an konusunda sapıtmadıysa, inancını koruduysa bu geçmişte var olan hadis kaynaklarına bağlı kalışı, geleneksel ilimleri arasında Ehlibeyt a.s. sevgisi ve bağlılığı, sayesinde idi. Malesef ki bir çok kendini sünni niteleyen insan özellikle akademik çevre kendi sünni geleneksel hadis kaynakları başta olmak üzere yazılı eserlerini bırakıp müsteşriklerin eserlerine yönelmiş ve bilgi kaynaklarını onlardan almaktalar. bu büyük bir tehlikedir. İşte bu yüzden biz Ehlibeyt a.s.'ı daha da vurguluyoruz. Çünkü Ehlibeyt a.s. yaşayan Kur'an'dır ve Kur'anla Ehlibeyt a.s. kıyamete kadar birbirinden hiç ayrılmayacaklardır...

                          wesselam...


                          Ali mert ve Kerbela44

                          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

                            [quote author=Kerbela44 link=topic=10969.msg68881#msg68881 date=1263861586]

                            Hareke aslında çok sorun değil. Hareke Türkçedeki sesli harflerin yerine geçer. Biz özellikle SMS alışkanlığından sonra harekesiz bir metnin rahatça okunabileceğini bu gün görebiliyoruz. Örneğin şu harekesiz şu metni okumayı deneyelim:

                            "Bn b gn kl gttm" (Ben bu gün okula gittim)

                            Bir çoğunuz bunu okumuştur. İşte ana dili Arapça olanlar da harekesiz arapça metni rahatça okuyabiliyorlardı.
                            [/quote]

                            Teşekkür ederim kardeşim. çok eşlilik başlığında ehlibeytin_izinde arkadaşım vermişti bu yazıyı fakat beni tatmin etmemişti. Çünkü çok sığ bir örnek olmuş bu. Bunun gibi yazarak sesli kullanılmadığı için Türkler tarafından bile bir çok ihtilafa sebep olabilecek başka bir cümle de rahatlıkla yazılabilir. Yani -bana göre- konuya dair tatmin edici bir açıklama değil. Türkçe ile Arapça farkını bilirsiniz. Türkçede bile seslilere göre bir kaç anlama gelebilecek şekilde bir cümle yazabilirsem Arapçada hayli hayli yazılır.

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

                              Radikal özür dilesin
                              16 Ağustos 2000 tarihli Radikal gazetesinde, The Guardian kaynak gösterilmek sûretiyle Mukaddes Kitabımız Kur'an-ı Kerîm'i ucuz ve çirkin iftiralarla karalamayı amaçlayan bir yazı yayımlandı...



                              "İslâm Alemini Sarsacak İddia" manşeti altında yayımlanan bu yazıda Saarland Üniversitesi'nde görevli Alman bilimadamı Dr. Gerd Puin "Selman Rüşdi'nin benzeri" olarak nitelenmekte ve bu zâtın, Kur'an'ın 14 asırdır değişmediği inancını bilimsel olarak sorgulamaya cesaret ettiği yazılmaktadır. Radikal gazetesine göre, Dr. Puin Yemen'de bulunan elyazması bir nüsha üzerinde yaptığı uzun incelemelerden sonra Kur'an'ın zaman içinde çeşitli müdahalelere maruz kaldığı sonucuna varmış... Elinde de bu tezini destekleyecek ciddi deliller (!) bulunmaktaymış...


                              - "Puin, Kur'an'ın Hz. Muhammed daha ortaya çıkmadan yazılmaya başlandığı ve zaman içinde yenilendiği tezini ortaya koyuyor."

                              1972'de Sana'daki Ulu Cami'nin onarımı sırasında Yemen Eski Eserler Müdürlüğü Reisi Kadı İsmail el-Akva'nın bulduğu 7.-8. yüzyıllara ait olduğu tahmin edilen elyazması bir Kur'an metni, 1979'da Yemen'e giden Puin'in dikkatini çekmiş ve incelemeleri neticesinde, Kur'an'ın evrim geçirdiği sonucuna varmış... Kur'an saf Arapça sözcüklerden oluşmuyormuş, hattında değişiklikler vuku bulmuş, hareke işaretleri eklenmiş... Puin'in eserini Alman İslâm Arşivi'nin yöneticisi Salim Abdullah yayımlayacakmış... Tezlerinin büyük gürültü koparacağı iddialarına da aldırmıyormuş... vs.

                              Radikal gazetesi bununla da yetinmiyor ve kışkırtıcılığının arkasındaki niyeti de şu şekilde açığa vuruyor:


                              - "Bu, Allah Kelâmı'nın 14 yüzyıldır değişmediğini ve bu özelliğiyle diğer iki semavî dinden daha üstün olduğunu savunan İslâm dünyasını çileden çıkaracak bir tez."

                              Hangi beceriksizin elinden çıktığı belli olmayan bu telif-tercüme karışımı yazıda yer alan şu ifadelerden bile bu milletin dinine, imanına zerre kadar saygı duymayan bir zihniyetin kışkırtıcılığıyla karşı karşıya olduğumuz açıkça anlaşılmıyor mu?... Daha Türkçe'ye çevirtip yayımladıkları metni bile anlamaktan aciz olan bu gazetenin sorumluları, "Kur'an'ın Hz. Muhammed daha ortaya çıkmadan yazılmaya başlandığı" (!) şeklinde akıl almaz uydurmalarla milleti tahrik etmekten çekinmedikleri gibi, Amerika'da tezgâhlanan uluslararası bir tertibe aracılık yapmaktan da kaçınmıyorlar...

                              The Guardian'dan hareketle yayımlanan çirkin bir yazıyı eleştireceğim diye abartıya kaçıp "uluslararası bir tertib" ifadesini kullandığımı düşünmeyiniz; zira birtakım siyasî maksatlara binaen ve İslâm dünyasını karıştırmak amacıyla tezgâhlanan bu tertibin safhalarına şöyle bir göz atmak bile Radikal gazetesinin aracılık yaptığı oyunun "uluslararası" niteliğini gözler önüne serecektir.

                              Hikâye'nin başı, Toby Lester adlı vasıfsız (!) bir gazeteci tarafından geçen yılın başında The Atlantic Monthly'de (vol. 283, no. 1, sh. 43-56, Ocak 1999, USA) yayımlanan "What is the Koran?" (Kur'an Nedir?) başlıklı geniş bir makaleye dayanıyor... Lester, Yemen'de bulunan elyazması nüshalar üzerinde araştırma yapan Dr. Gerd R Joseph Puin ve mesai arkadaşı Hans-Caspar Graf von Bothmer'le yaptığı telefon görüşmelerinden hareketle Kur'an'ın muharref olduğunu öne süren zehir-zemberek bir yazı kaleme alıyor; yazısını William Muir, John Wansbrough, Andrew Rippin, Ann K.S. Lambton, S.P. Tolstov, N.A. Morozov, R. Stephen Humphreys, Günter Lüling, Yehuda D. Nevo, Patricia Crone, Michael Cook, James Bellamy, Jane McAuliffe gibi tanınmış-tanınmamış birçok oryantalistten yaptığı hakaret dolu alıntılarla dolduruyor ve bu arada Muhammed Abduh, Taha Hüseyin, Ali Deşti, Muhammed Arkoun, Nasr Hamid Ebu Zeyd, Fazlurrahman gibi İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinden seçtiği bazı ilginç (!) isimlerle iddialarını süslemeyi de ihmal etmiyor... ("Selman Rüşdi" simgesinin bu kışkırtıcı yazıda konu mankeni olarak kullanıldığını belirtmeme bile gerek yok sanırım!)

                              Lester'in iftiraları, Yemen'de yayımlanan el-Belağ dergisinde ele alınınca -tam da tahmin edildiği gibi- ortalık karışıyor, Yemen'deki araştırmaları sırasında Puin'e ve meslektaşı Von Bothmer'e çok büyük yardımları dokunan Yemen Eski Eserler Müdürlüğü'nün Reisi Kadı İsmail el-Ekva ile diğer kurum görevlileri halk tarafından büyük tepki görüyorlar... Bunun üzerine her iki Alman bilimadamı da el-Ekva'ya 14 ve 15 Şubat 1999 tarihli birer mektup göndererek gelişmelerden ötürü duydukları üzüntüyü dile getirip özür diliyorlar; ortada siyasî bir komplo olduğunu, kendilerinin bu tür sözler söylemediklerini; aksine, yaptıkları incelemelerden sonra Yemen nüshalarıyla müslümanların bugün ellerinde bulunan standart Kur'an nüshaları arasında ciddi hiçbir farklılığın bulunmadığı sonucuna vardıklarını ve Leiden'de düzenlenen bilimsel bir konferansta da bu sonuçları ilim dünyasına açıkladıklarını belirtiyorlar.

                              Puin'in, bu Amerika kaynaklı "siyasî" komployla ilgili açıklaması oldukça mânidardır:

                              - "Yemen ile Almanya'nın bilimsel işbirliği çabalarını baltalamayı hedef alan bu müessif saldırılardan dolayı fevkâlede üzgün olduğumu belirtmeliyim. Bu saldırıyı tertib eden odakların hedeflerine ulaşmak için zamanlama itibariyle Almanya Dışişleri Bakanı'nın Yemen'i ziyaret ettiği haftayı seçmeleri size de ilginç gelmiyor mu?" (14 Şubat 1999)

                              Dünya bu vâveyla ile çalkalanırken, olup bitenleri Türkiye'de kimsenin ruhu bile duymuyor; sadece bir kişi hariç: Taha Kıvanç...

                              Yeni Şafak'taki "28 Haziran 1999" tarihli 'Kulis' köşesinde Taha Kıvanç, "Nafile Çaba" başlıklı bir yazı kaleme alıp Toby Lester'in The Atlantic Monthly'deki makalesine dikkat çekiyor; hatta bununla da yetinmeyip bu tezgâhın Türkiye'yi de içine alabileceği konusunda fevkalâde önemli uyarılar yapıyor.

                              - "Ocak 1999 tarihli dergideki o yazıyı okuduğumda bir süreden beri bir yerlerde pişirildiğini düşündüğüm İslâm karşıtı taâmın yakında bizim sofralarımıza da sunulacağını düşünmeden edemedim. Çünkü, Atlantic'teki yazıda, 1980 ve 1990'ların başında İngiltere, ABD, İsrail ve Hollanda gibi ülkelerde İslâm üzerine yapılan çalışmalar aktarılıyor, bu arada İslâm Dünyası'ndan bazı isimlerin de bu çalışmalardan etkilendiğinin örneklerine yer veriliyordu."

                              Aynı konulardaki bir-iki yayından daha söz ettikten sonra Kıvanç, yazısını şu sözlerle bitiriyor:

                              - "Konuya bu kadar eğilmemin sebebi, son zamanlarda "MGK raporu" diye medyaya yansıyan İslâm'ı tezyif eden çalışmaların nerelerde hazırlandığına ışık tuttuğunu düşünmem... Yurdumuzdan çok uzaklarda, bambaşka düşüncelere sahip kişilerin yaptığı çalışmalar, sanki bizde yapılmış özel araştırmalarmış gibi 'rapor' haline getiriliveriyor... Birkaç yıl öncesine kadar, yazarlık iddiasında bulunanın din adamı kökeni yüzünden inanılan sözde özgün çalışmalar, o kişinin ölümü üzerine, akamete uğramıştı. Şimdi, bir başkasını bulamadıkları için, özel adla değil 'rapor' kimliği ardına sığınarak aynı sonucu almaya çalışıyorlar... Genelkurmay bu defa suçüstü yaptı, ama göreceksiniz, denemekten vazgeçmeyecekler..."

                              Toby Lester'in sadece iddialarını değil, bu iddiaların arkaplanını da ele alan bir başka makale ise Prof. Muhammed Mustafa el-A'zâmî'ye ait... Impact dergisinin bu yılki Mart sayısında (vol. 3, no. 3, March 2000, London) yayımlanan "Hoping to reform, revise Islam: Oriantalists and The Qur'an" (İslâm'da Yenilik ve Reform Umutları: Oryantalistler ve Kur'an) başlıklı değerli yazısında A'zâmî, Lester'in Puin'den aktardığı görüşleri özetlemekte ve ardından Dr. Puin'le Dr. Von Bothmer'in Kadı İsmail el-Akva'ya yazdıkları mektupların içeriğine dayanarak birtakım çelişkilere işaret etmektedir. (Bu mektubun metnini, hem -dergide yayımlandığı kadarıyla- Arapça orijinalinden, hem de metin içerisinde geçen İngilizce alıntılardan hareketle Türkçe'ye çevirip okurların istifadesine sunmuş bulunuyoruz.)

                              A'zâmî'nin makalesinin en önemli taraflarından biri de kendisinin gerek Puin'in, gerekse Von Bothmer'in ikircikli tutumuna dikkat çekip bu kişilerin Kadı el-Ekvâ'ya yazdıkları mektuplar dışında, kendilerine isnad edilen iddiaları yalanlamak için ciddi bir adım atmadıklarını (sözgelimi bir makale yazıp kendilerini temize çıkarmaya çalışmadıklarını) belirtip şöyle demesidir:

                              - "Peki o halde gerçeği (!) dile getirmeyen kim? Toby Lester mi? Joseph Puin mi? Von Bothmer mi? Galiba bunların hepsinin de asıl gerçekle ilgisi çok az!"

                              Kur'an tarihine dâir gayet faydalı bilgiler veren ve Kur'an hakkında söz söyleyecek kimselerde bulunması gereken özellikleri sıralayan yazarın şu tesbiti fazla söze hacet bırakmıyor gibidir:

                              - "Elbette Lester'lardan, Puin'lerden ve Bothmer'lerden işittiklerimiz, ne bugün, ne de yarın bu konuda işiteceklerimizin sonuncusudur! Üstelik bu iddialar kendi türünün ilk örneği de değildir!"

                              Nihayet hikâyenin sonuna gelmiş bulunuyoruz.

                              Lester'in yazısından 1,5 yıl sonra, bu ayın ilk haftasında, yani 8 Ağustos 2000 tarihli The Guardian'da Ebu'l-Tahir adlı birinin Querying the Koran (Kur'an Sorgulanıyor) başlıklı bir yazısı yayımlanır... İddialar yine aynıdır ve yazının Lester'in makalesinden hareketle hazırlandığında kuşku yoktur. Ebu'l-Tahir (!) Lester'in yazdıklarını özetlemiş ve daha kışkırtıcı hale getirerek bunlara bazı küçük ayrıntılar eklemiş... Meselâ Selman Rüşdi ve Nasr Hamid Ebu Zeyd'in trajik durumları öne çıkarılmış, ölüm fetvalarından, suikastlardan, radikallerin bilimadamlarını tehdid ettiklerinden bahisle müslümanların Dr. Puin hakkında da bir ölüm fetvası verebileceklerinden, vs. söz edilmiş...

                              Makalenin yazarına göre, yaptığı incelemelerden sonra Kur'an'ın tahrif edildiği sonucuna ulaştığını söyleyen (!), Kur'an'ın tercüme edilmesine karşı çıkıp tercümelerin anlaşılamayacağı görüşündeki gelenekçilerin haklı olduğunu, zira Kur'an'ın kendisinin bile doğru dürüst anlaşılamadığını iddia eden Dr. Puin ne ilginçtir ki "kendisinin aynı tepkileri alacağına inanmıyormuş", çünkü "Rüşdi ve Zeyd gibi bir müslüman ismi taşımıyormuş..."

                              Dr. Puin'in ve bir-iki araştırmacının (!) ağzından aktarılma, kaynağı meşkuk sözlerin ve Mukaddes Kitabımıza hakaretler içeren iddiaların yer aldığı işbu makale, tam bir hafta sonra 16 Ağustos 2000 tarihli Radikal gazetesinde, kasıtlı eklemeler ve çıkarmalar yapılmak, hatta yalan-yanlış tercüme edilmek sûretiyle yayımlanan o mâhud Türkçe metne ilham kaynağı olmuştur!

                              Perviz Manzur'a göre, Kur'an'ı epistemolojik savaş alanına çevirmeyi hedefleyen bu çabalar, onun ifadesiyle "psychopathic vandalism"in tezahürleridir. Nitekim siyasî kışkırtıcılığın İslâm dünyasının hassas değerleriyle oynamak konusunda ne denli ileri noktalara varabileceği bu hikâyeden de anlaşılmaktadır. Amerika'da kimsenin tanımadığı sıradan bir gazeteci çıkıyor, müslümanların mukaddes bildiği ne kadar değer varsa hepsine hakaretler yağdırıyor ve hiç çekinmeden, XIX. yüzyıl oryantalistlerinden William Muir'in ağzından, "Bugün dünyada uygarlık, özgürlük ve doğruluk adına bilinen ne varsa, Kur'an bunların en inatçı ve amansız düşmanlarından biridir" diye yazabiliyor...

                              Radikal gazetesinin yazdığı gibi, "İslâm dünyasını çileden çıkarmak" ise bütün amaçları, bu amaçlarına ulaşmak için her yolu denediklerini ve hiçbir sınır tanımadıklarını söyleyebilirim... Yemen için yapılan hesaplarla Türkiye için yapılan hesapların hangi noktalarda kesiştiğini, hangi noktalarda ayrıştığını zaman gösterecek... Toby Lester'in Amerika'da söylediklerini belki çok geç farkediyoruz, fakat Amerika'da yaşayan İlhan Arsel'in Türkiye'de yayımladığı hezeyannâmeleri görmezlikten gelemiyoruz... Kur'an Eleştirisi adında kitap yayımlıyor ve nedense hiçbir resmî makam dinimizi açıkça tahkir ve tezyif eden bu kitabın neşri karşısında birşey yap(a)mıyor.

                              Radikal gazetesi, yine ucu Amerikalara kadar giden Kur'an ve İslâm düşmanlığı tezgâhına aracılık ediyor ve fakat kimse ağzını açıp tek kelime bile etmiyor. (Görebildiğim tek makale, Hayrettin Karaman Hocamızın 27 Ağustos Pazar günü Yeni Şafak'ta yayımlanan köşeyazısından ibarettir.)

                              Diyanet İşleri Başkanlığı, bu tür açık saldırılar karşısında susmamalı, hiç değilse Mukaddes Kitabımıza yönelik böylesine ağır hakaretleri cevapsız bırakmamalıdır!

                              "Eğer susulursa, korkarım daha ileri giderler" diyemiyorum; çünkü inanın bundan daha ne kadar ileri gidilebileceğini bilemiyorum!

                              Son söz olarak, Radikal gazetesinin sorumlularını, bu ülkenin insanlarından özür dilemeye davet ediyor; VE Kur'an'ı ucuz manipülasyonların aracısı kılmaktan vazgeçip; "Sizin yaptığınızı gavur bile yapmaz" sözünün hakikate dönüşmesine izin vermeyeceklerine inanmak istiyorum.



                              Dr. Puin'in el-Ekva'ya yazdığı mektup

                              Sayın Kadı İsmail el-Ekva hazretleri,

                              Zât-ı âlinize en muhlisâne hürmet ve selâmlarımı sunarım.

                              Yemenli dostlarımdan bana ulaşan haberlere göre, Alman araştırmacıların Yemen'deki eski eserler arasında bir elyazması Kur'an nüshası bulduklarından ve bu elyazması nüshayla müslümanların bugün ellerinde bulunan Kur'an nüshaları arasında ciddi farklılıklar tesbit ettiklerinden söz eden ['The Atlantic Monthly' adlı] Amerikan dergisinin yaptığı neşriyât, Yemen Eski Eserler Müdürlüğü'nde görev yapan yetkililere karşı halkın büyük bir tepki göstermesine sebebiyet vermiş... 312 sayılı el-Belağ dergisinin iddia ettiği üzere, güyâ Yemen'li yetkililer İslâm dünyasında büyük bir fitnenin ortaya çıkmasını önlemek amacıyla uzun bir süredir bu gerçeği (!) saklamaya çalışıyorlarmış...

                              Sizi temin ederim ki el-Belâğ'ın hem Amerikan dergisinin neşriyâtından, hem Yemen yazmalarına dâir söylenenlerden hareketle yaptığı suçlama ve karalamalar tamamen asılsızdır ve hiçbir esasa dayanmamaktadır; benim ve meslektaşım Dr. Graf von Bothmer'in Saarbrücken Üniversitesinde sürdürdüğümüz Kur'an araştırmalarına ilişkin mâhud iddialar da aynı şekilde hilaf-ı hakikattir.

                              Yemen ile Almanya'nın bilimsel işbirliği çabalarını baltalamayı hedef alan bu müessif saldırılardan dolayı fevkâlede üzgün olduğumu belirtmeliyim. Bu saldırıyı tertib eden odakların hedeflerine ulaşmak için zamanlama itibariyle Almanya Dışişleri Bakanı'nın Yemen'i ziyaret ettiği haftayı seçmeleri size de ilginç gelmiyor mu? (...)

                              Amerikalı yazarı [Toby Lester] şahsen tanımam, kendisiyle sadece birkaç kez telefonla görüştüm, o kadar... Benim samimi kanaatime göre, sözkonusu Yemen nüshalarıyla eldeki Kur'an nüshaları arasında ciddiye alınabilecek hiçbir farklılık mevcut değildir; bu yeni nüshalarda tesadüf edilen yegâne ihtilaf, -Allah'a şükür- sadece sözcüklerin imlâsıyla ilgili Kur'an'ın kendisine aslâ zarar vermeyecek olan küçük birtakım yazım farklılıklarından ibarettir. Zaten "İbrahîm-İbrahim"; "Kur'ân-Kur'an"; "simâhum-simahum", vb. farklılıklara da Kahire'de basılan mushaflarda işaret edildiği herkesçe bilinmektedir.

                              (...) Geçen senenin Ekim ayında ben ve meslektaşım Dr. Von Bothmer, Hollanda'nın Leiden şehrinde yapılan, Kur'an araştırmalarıyla ilgili bir konferansa davet edilmiş ve orada Yemen mushaflarından alınan mikrofilm örneklerine istinaden iki tebliğ sunmuştuk. Her iki tebliğ de -tahmin olunacağı üzere- hem Batılı akademisyenler, hem de müslüman ilim adamları nezdinde çok büyük bir rağbet ve iltifata mazhar oldu. Maamafih bu tedkikler henüz neşredilmiş değildir.

                              Bu vesileyle belirtmek isterim ki araştırmalarımla ilgili herhangibir husûsu bilimadamlarının nazarlarından gizlemem için hiçbir neden bulunmamaktadır. Gözlerini kin bürümüş birtakım cahillere gelince, onları ciddiye almayıp kendi hallerine bırakmak en doğrusu olacaktır; tâ ki ülkesinin tarihi üzerine titreyen, dinî mirasından güç alan, bu mirasın korunmasında ve bugünlere ulaşmasında hizmeti geçen öncülerini şükran hisleriyle yâdeden, -Çin'de bile olsa- onların tecrübelerinden ve yardımlarından yararlanan ilim ve kültür sahibi yeni nesiller gelinceye kadar...

                              Son olarak, hem sizin adınıza, hem kendi adıma, Yemen yazmaları etrafında kabaran bu kin ve nefret dalgalarının dinmesini temenni ediyorum. Vesselâm!

                              Not: Arapça ifadelerimin bozukluğundan dolayı özür dilerim.

                              Dostunuz
                              Dr. Gerd R. Joseph Puin
                              Saarbrücken, 14/2/1999
                              g.puin@mx.uni-saarland.de
                              Tel. 0681/302-2736.

                              Kaynak: http://www.yenisafak.com/arsiv/2000/...cundioglu.html

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: Kuran'a Hz.Alinin ölümünden sonra hareke ve işaretler eklenmesi hakkında

                                güncelleme.
                                bence üzerinde araştırılması gereken çok önemli bir konu.Bu nedenle Apollonius'a teşekkür etmek isterim.Arapça bilmediğim için yorum yapamayacağım.Ama bu konuda çoğu insanın bilgi sahibi olmadığı anlaşılıyor.
                                Bende türkçe kaynak araştıracağım.

                                Diğer bvir nokta.
                                Sana'da camide bulunan parşömenleri inceleyen Puin bu nüshaların Peygamberden önce olduğunu söylüyor diye biliyorum.Tabi yanılıyor olabilirim de.
                                İddiaya göre bu parşömenlerde önceden yazılan ayetler silinerek üzerine yeniden yazılan ayetler var.Bundan şu sonuç çıkar.
                                Eğer iddia doğruysa Kuranın yazımı Peygamberden önce başlamış.
                                Zaman içinde gelişimini tamamlayarak günümüzdeki halini almış.
                                Bunu destekleyen anlatımlar var.Yanlış hatırlamıyorsam Taberi tarihinde Hz.Ali'nin olduğu söylenen kuran Mushafında ayet sıra ve içerik listeleri günümüz Kuran'ı ile uyuşmuyor.Mesela günümüz Kuranında en uzun sure Bakara suresi iken Bu nüshada en uzun sure Bakara değil.
                                Tuhaf değil mi?
                                Konu önemli olduğu için her türlü katkıyı hak ediyor.

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X