Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

HACC İLE İLGİLİ AYETLER

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    HACC İLE İLGİLİ AYETLER

    Şüphesiz ´Safa´ ile ´Merve´ Allah´ın işaretlerindendir. Böylece kim Evi (Ka´be´yi) hacceder veya umre yaparsa artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim de gönülden bir hayır yaparsa (karşılığını alır). Şüphesiz Allah şükrün karşılığını verendir bilendir. (2/158)

    Sana hilalleri (doğuş halindeki ayları) sorarlar. De ki: "O insanlar ve hacc için belirlenmiş vakitlerdir. İyilik (birr), evlere arkalarından gelmeniz değildir ama iyilik sakınan(ın tutumudur). Evlere kapılarından girin. Allah´tan sakının umulur ki kurtuluşa erersiniz. (2/189)

    "Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (düşman hastalık ve buna benzer nedenlerle) kuşatılırsanız artık size kolay gelen kurban(ı gönderin). Kurban yerine varıncaya kadarx başlarınızı traş etmeyin. Kim sizden hasta ise veya başından şikayeti varsa onun ya oruç ya sadaka veya kurban olarak fidye (vermesi gerekir). Güvenliğe kavuşursanız hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene kolayına gelen bir kurban(ı kesmek gerekir). Bulamayana da hacc´da üç gün döndüğünüzde yedi (gün) olmak üzere bunlar tamı tamına on (gün) oruç vardır. Bu ailesi Mescid-i Haram´da olmayanlar içindir. Allah´tan korkun ve bilin ki Allah muhakkak cezası pek çetin olandır. (2/196)

    Hacc bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı farz eder (yerine getirir)se (bilsin ki) haccda kadına yaklaşmak fısk yapmak ve kavgaya girişmek yoktur. Siz hayır adına ne yaparsanız Allah onu bilir. Azık edinin şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri benden korkup-sakının. (2/197)

    Rabbinizden bir fazl istemenizde sizce sakınca yoktur. Arafat´tan hep birlikte indiğinizde Allah´ı Meş´ar-ı Haram´da anın. O sizi nasıl doğru yola yöneltip-ilettiyse siz de O´nu anın. Gerçek şu ki siz bundan evvel sapmışlardandınız. (2/198)

    (Hacc) ibadetlerinizi bitirdiğinizde artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız gibi hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah´ı anın. İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi yoktur. (2/200)

    Sayılı günlerde Allah´ı anın. İki günde (Mina´dan dönmek için) elini çabuk tutana günah yoktur geri kalana da günah yoktur. (Bu) sakınan için(dir). Allah´tan korkup-sakının ve gerçekten bilin ki siz O´na döndürülüp-toplanacaksınız. (2/203)

    Ey iman edenler, akitleri yerine getirin. İhramlı iken avlanmayı helal saymaksızın ve size okunacaklar dışta tutulmak üzere hayvanlar size helal kılındı. Şüphesiz Allah dilediği hükmü verir. (5/1)

    Ey iman edenler, Allah´ın şiarlarına haram olan ay´a kurbanlık hayvanlara (onlardaki) gerdanlıklara ve Rablerinden bir fazl ve hoşnutluk isteyerek Beyt-i Haram´a gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktınız mı artık avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram´dan alıkoyduklarından dolayı bir topluluğa olan kininiz sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah´tan korkup-sakının. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır. (5/2)

    Deniz avı ve onu yemek size ve (yeryüzünde) dolaşanlara bir yarar olarak helal kılındı. İhramlı olduğunuz sürece kara avı ise size haram kılınmıştır. O´na (götürülüp) toplanacağınız Allah´tan korkup-sakının. (5/96)

    Gerçek şu ki inkar edip Allah yolundan ve yerlilerle dışarıdan gelenler için eşit olarak (haram ve kıble) kıldığımız Mescid-i Haram´dan alıkoyanlara orada zulmederek adaletten ayrılanlara acı bir azab taddırırız. (22/25)

    İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya gerekse uzak yollardan (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler. (22/27)

    #2
    Ynt: HACC İLE İLGİLİ AYETLER

    BİSMİTAALE


    EDİT...

    BİR İNANCIN İMAN ETTİĞİ UYGULADIĞI HÜKÜMLERLE ALAY ETMEK SİTE KURALLARINA AYKIRIDIR. BUNDAN DOLAYI SAYIN HACI 4 NOLU CEZAYI ALDINIZ.

    Yorum


      #3
      Ynt: HACC İLE İLGİLİ AYETLER

      bu günün teknolojik imkanları ile bir kaç senede ütün medeniyetleri didik didik ederek toparlayıp benzer bir eserde sen yazabilirmisin hacı ağabey?
      malum copy paste çok daha kolay ki o zaman kağıt kalem bile yoktu.

      Allah, geçimsiz efendileri olan bir adamla, yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Övülmek Allah içindir, fakat çoğu bilmezler. (Zümer 27)

      Yorum


        #4
        Ynt: HACC İLE İLGİLİ AYETLER

        Doğru dersiniz.Kağıt arap yarımadasına 800 yılında gelebilmiş.Bu nedenle Gerek peygamber dönemi ve gerekse de peygamber sonrası yazılan kuran nüshaları yada yazmaları kağıda yazılmış olamaz.
        İşin ilginç yanı Sana Parşömenlerine bakacak olursak,Peygamberden önce Kuranın yazıldığı sonucu çıkıyor.Bu oldukça ilginç.Bilmem bilginiz varmı bu konuda.

        http://www.theatlantic.com/doc/199901/koran

        Bu linkteki yazıyı türkçeye çevirecek bir arkadaşım var.

        İş bittiğinde eğer istenirse burada yayınlayabilirim.

        Saarland Üniversitesi'nde İslam üzerine çalışan Dr. Gerd Puin, Kuran'ın 14 yüzyıldır değişmediği inancını bilimsel bulgularla sorgulamaya cesaret etti. Rüşdi gibi büyük bir tehditle karşılaşmaktan korkan Puin, Yemen'de 6. yüzyıldan kalma el yazması Kuran üzerindeki çalışmalarının sonucunda, son semavi dinin kutsal kitabının yüzyıllar içinde değişimden geçtiğini iddia etti. Puin, Kuran'ın Hz. Muhammed daha ortaya çıkmadan yazılmaya başlandığı ve zaman içinde yenilendiği tezini ortaya koyuyor. Bu Allah kelamının 14 yüzyıldır değişmediğini ve bu özelliğiyle diğer iki semavi dinden daha üstün olduğunu savunan İslam dünyasını çileden çıkaracak bir tez.

        Puin'in çalışmalarının odağındaki el yazması Kuran 1972'de Sana'daki Ulu Cami'nin onarımı sırasında bulunmuş. O dönemde Yemen Antik Eserler Müdürlüğü'nün başkanı olan Kadı İsmail El Akva, yoğun yağışların ardından onarıma alınan caminin tavan arasında bir yığın kâğıt ve parşömenin arasında bulmuş el yazmalarını. Sonra da bunların tarihi bir hazine olduğuna karar verip, incelenmesi için harekete geçmiş. 1979'da bazı araştırmalar için Yemen'e giden Puin'in ilgisini çekmiş bu parşömenler. Puin'in restorasyon çalışmalarından sonra da bazılarının İslam'ın en kritik dönemleri olan 7. ve 8. yüzyıllara ait olduğu anlaşılmış. Puin'in çalışmaları ilerledikçe parşömenlerin tarihte bulunmuş en eski el yazması Kuran olduğu ortaya çıkmış. Bilinen üç tane el yazması antik Kuran var. Bunlardan 8. yüzyıldan kalma iki tanesi Özbekistan'da Taşkent Kütüphanesi ve Topkapı Sarayı'nda saklanıyor.
        7. yüzyıla ait olan bir kopya ise Londra'da British Library'de. Sana'daki bunlardan da eski. Üstelik Hz. Muhammed'in memleketi Hicaz'ın kaligrafisiyle kaleme alınmış, yani ilk örneklerden. Puin önce surelerin dizilişinde bazı ufak farklar görmüş. Sonra da parşömenlerin üzerinde önceden yazılar olduğunu, sonra bunların silindiğini ve tekrar yazıldığını, yani elindekilerin 'palimpsestus' olduğunu.( Özellikle 7. ve 12. yüzyıllarda kullanılan 'palimpsestus' yöntemiyle, papirüs veya parşömenin üzerindeki yazılar silinir, sonra tekrar yazılırdı.)

        Bu bulgulara dayanan Puin de Kuran'ın evrim geçirdiği sonucuna varmış.Sana metni İslam'ın, Arapçanın ötre, esre, hemze gibi ses veren işaretlerden yoksun olarak yazıldığı ilk dönemlerine ait. Yani Halife Osman döneminde yazıya dökülen Kuran'ın ilk örneklerinden. O dönemden kalan diğer Arapça metinler gibi özel bir uzmanlık gerektiriyor. Puin,Ancak güçlü bir sözlü geleneğin içinden geliyorsanız okuyabilirsiniz diyor. Sana metninin, zamanında Kuran'ı zaten ezberinde tutanlara bir rehber olduğunu söyleyen Puin'e göre, yıllar geçtikçe Kuran'ın doğru yazımı ve okunması bozulmuş. İnsanların metni etkili hale getirmek.. için değişiklikler yaptığını söyleyen Puin'e göre en güzel örnek, 694-714 yıllarında Irak Valiliği yapan Haccac bin Yusuf'un Kuranı Kerim'e binden fazla elif koydurdum diye övünmesi.

        Oxford Üniversitesi'nde Kuran üzerine çalışmalar yürüten Profesör Allen Jones da Haccac'ın ses veren işaretleri ekleterek Kuran'da yaptırdığı değişikliklerin tarihi bir dönüm noktası olduğu görüşünde. Puin ise, Hz. Muhammed'in ölümünden 29 yıl sonra Halife Osman zamanında ilk kez kitaplaştırılan Kuran'ın birçok yorum katmanının eklendiği bir iskelet olduğunu, birçok kelime ve telaffuzun 9. yüzyılda oturduğunu savunuyor. Cambridge Üniversitesi öğretim üyelerinden Tarif Halidi ise, Kuran'ın gelişimi üzerine İslam dünyasında yaygın kabul gören teze bağlı. Halidi, Sana Kuran'ının Hz. Osman'ın kaleme aldırttığı Kuran'ın henüz ulaşmadığı kesimlerce kullanılan kötü bir kopya olduğunu söylüyor.
        Gerd R. Puin isimli bir alman arastirmacisi, 1972 yilinda Yemen'in Sana'a kentinde dünyanin en eski Kuran nüshasini bulmustur.

        Bu Kuran nüshasini inceledikten sonra:
        - sure ve ayet siralama degisiklikleri
        - bazi kücük icerik degisiklikleri
        - ender bir imla bicimi
        - sanatli süsleme
        - eski zamanda üzerindeki yazi silinerek yeniden baska yazi yazilmis parsomen tespit etmistir. Ve Gerd Puin'e göre, bu incelemeler, kitabin zamanla evrim geciren/gelisen bir kitab oldugunu gösteriyor.

        Konu önemli.
        Saygılar.

        Yorum


          #5
          Ynt: HACC İLE İLGİLİ AYETLER

          TAHRİFİN ANLAMI
          Râgıb-ı Isfahânî, “Müfredât” kitabında şöyle diyor:

          “Bir kelimeyi tahrif etmek, o kelimeyi iki farklı anlam ve mânâ verebilecek şekilde söylemektir.”

          Yukarıdaki ifade, kelime yapısı üzerinde gerçekleşen tahriften ziyade mânâsındaki tahrife değinmektedir.

          Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerîm’de mânevî tahrife (anlam tarifine) değinerek şöyle buyurmaktadır:

          “Yahudilerin bir bölümü, kelimeleri (Allah’ın sözlerini) asıl mânâlarından saptırırlar.”[1]

          Bu ayet, Yahudilerin, kelimelerin zahirini korumalarına rağmen, onları asıl mânâlarından uzaklaştırıp başka mânâlara yorumladıklarını bildiriyor.

          “Tahrif” kelimesi, mânâdaki tahrif anlamına gelmesine rağmen, kelime yapısındaki tahrif mânâsında da kullanılmıştır. Bu açıklamaya göre; tahrif, mânevî ve lafzî olmak üzere iki kısma ayrılır:

          1. MÂNEVÎ TAHRİF:
          Kur’an-ı Kerim üzerinde mânevî tahrif teşebbüsleri maalesef olmuştur. Bu tür tahriflerin en yaygın olan şekli, ayetleri asıl mânâsından çıkarıp başka bir anlama yapılan yorumlarlardır. Bu gibi yorumlar, genelde birtakım mezhebî görüşleri desteklemek amacıyla yapılmıştır.

          İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam, bu gibi tahrifler hakında şöyle buyurmaktadır:

          “Onlar, Kur’an’ın harflerini korudular, ama mânâsını tahrif ettiler; lafzını başkalarına aktardılar, ama mânâsına dikkat ve riayet etmediler.”

          2. LAFZÎ TAHRİF:
          Bu tür bir tahrifin olduğu, sadece bazı zayıf rivayetlerde yer almıştır. Bu rivayetler, genelde Ehl-i Sünnet yoluyla, bazen de Şia yoluyla nakledilmiştir.

          Bu rivayetler, parmakla sayılacak kadar azdır ve bazı Şii veya Sünni muhaddislerinin dışında herkes tarafından reddedilmektedir.

          KUR’AN’IN TAHRİF EDİLMEDİĞİNE DAİR KUR’AN’DAN DELİLLER
          Bazı müfessirler, Kur’an’ın tahrif edilmediğini ayetlerle ispatlamışlardır:

          Şimdi bu konuyla ilgili bazı ayetleri nakledelim:




          BİRİNCİ DELİL
          “Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik ve do?rusu onun koruyucusu da biziz.”[2]

          Allâme Tabatabaî (r.a), bu ayet hakkında şöyle diyor:

          “Kur’an hayat dolu ebedî bir zikirdir. Yok olmak, eksilmek ve fazlalaştırılmaktan korunmuştur. Kur’an’ın muhtevasında herhangi bir değişikliğin meydana gelmesi sonucu, hakikatleri ve ilahî maarifi açıklayıcı olma özelliğini kaybetmesi ve böylece Allah’ın zikri olmaktan çıkması mümkün değildir. Bu ayet, Kur’an-ı Kerim’in zikir olduğunu ve nazil olduktan sonra çeşitli tahriflerden sonsuza dek korunacağını bildiriyor.”[3]

          Zemahşerî, mezkur ayet hakkında şöyle diyor:

          “Geçmiş kitapların aksine, Kur’an’ı tahrif olmaktan koruyan Allah’ın kendisidir. Yüce Allah’ın, Kur’an’ı tüm değişim ve tahriflerden mahfuz kılması ve buna özel bir önem vermesi, Kur’an’ın bir mucize olduğunu gösterir. Aksi takdirde, Allah kelâmı olmayan sözlerde eksilme ve fazlalık olduğu gibi, Kur’an’da da eksilme ve fazlalıklar meydana gelirdi.”[4]

          Ayetullah Hoî (r.a) ise, bu konuda şöyle diyor:

          “Bu ayet, Kur’an’ın tüm tahriflerden korunduğunu ve hainlerin pis elleriyle Kur’an’da herhangi bir değişikliği ve tahrifi meydana getiremediklerini ve hiçbir fitnecinin oyuncağı olamayacağını vurguluyor.”[5]

          Fahr-i Râzî, bu ayeti açıklarken şöyle diyor:

          “Yani, biz Kur’an’ı her çeşit eksilme ve fazlalaşma tahrifinden koruyacağız.”[6]

          Feyz-i Kaşanî (r.a) şöyle diyor:

          “Yani, biz Kur’an’ı her çeşit eksilme, fazlalaşma ve değiştirilme tahrifinden koruyacağız.”[7]

          Ebu Ali Tabersî (r.a) şöyle diyor:

          “Yani, biz Kur’an’ı her çeşit eksilme ve fazlalaşma tahrifinden koruyacağız. Bu ayet hakkında Hasan’dan şöyle nakledilmiştir: Allah (c.c.) Kur’an’ı nazil ettiği şekilde koruyacağını üstlenmiş, İslam ümmetini bu Kur’an’ı nesilden nesile aynen aktarmakla görevlendirmiştir; Peygamber’in davetini kabul edenlerin hepsine hücceti tamamlamaları için bu durumun kıyamete dek devam etmesini emretmiştir.”[8]

          BU DELİL HAKKINDAKİ SORULAR VE CEVAPLAR:
          BİRİNCİ SORU: Bu ayet, Kur’an’ın her zaman, her yerde ve herkesin yanında tüm tahriflerden mahfuz kaldığına delalet etmez. Kur’an’ın yalnız bir kısım insanların yanında mahfuz olarak kalması, ayetin geçerliliği için yeterlidir, herkesin yanında mahfuz olması gerekmez. Ayet, böyle bir mânâyı ifade etmiyor.

          CEVAP: Bu ayetin bu mânâya geldiğini düşünmek doğru değildir. Zira yüce Allah, Kur’an’ı evrensel ve tüm insanları doğru yola hidayet etmek gayesiyle nazil etmiştir. Dolayısıyla, Kur’an’ın yalnız bazı şahısların yanında tahriflerden mahfuz kalması, bu gaye için yeterli değildir. Eğer Kur’an’ı halkı hidayete eriştirmek gayesiyle nazil etmeseydi, onu “Levh-i Mahfuz”da[9] koruması yerterli olurdu. Ama Kur’an’ı hidayet amacıyla indirdiği için onu her zaman, her yerde ve herkesin yanında tüm tahriflerden koruması gerekir.

          Ayetullah Hoî (r.a) bu şüphenin cevabında şöyle diyor:

          Bu ayetteki “zikir”den maksat, Peygamber’e (s.a.a) nazil olan Kur’an-ı Kerim’dir ve “onu korumak”, onu başkalarının oyuncağı olmaktan ve zayi olmaktan korumak ve bütün insanların o ilahî mesaja ulaşabilmesini mümkün kılmak demektir. Nitekim, halk dilinde; “Filan kasidenin her hakkı mahfuzdur.” denildiği zaman, o kasidenin korunmasına rağmen, herkesin elinin ona ulaşabileceği kastedilir.”[10]

          İKİNCİ SORU: Bazı Müslüman ve Müslüman olmayan ülkelerde basılan Kur’an’larda bazı ayet ve kelimeler yanlışlıkla eksik veya yerleri değişik düşecek şekilde basılmaktadır. Acaba bu, bir nevi tahrif değil midir? Ve eğer mezkur ayet, Kur’an’ın tüm tahriflerden korunmuş olduğunu ifade ediyorsa, bu soruyu nasıl cevaplandırıyorsunuz?

          CEVAP: Bazen matbaa hatası olarak Kur’an’larda meydana gelen eksiklikler veya değişikliklerin, Kur’an’ın Allah tarafından mahfuz kalmasıyla hiçbir çelişkisi yoktur. Zira böyle yanlışlıklar, Kur’an’ın yeniden doğru ve hatasız basılmasıyla ortadan kaldırılır, böylece bu yanlışlıklar düzeltilir ve Allah’ın ayeti ile Allah’ın ayeti olmayan bir şey birbirine hangisinin ayet olduğu anlaşılmayacak bir şekilde karışmaz.

          ÜÇÜNCÜ SORU: Kur’an’ın tahrif olmadığına dair Kur’an’dan delil getirmek doğru değildir. Zira, delil olarak getirdiğiniz ayetin kendisi de tahrif olmuş olabilir. Öyleyse mezkur ayette de tahrif olmaz ihtimali olduğuna göre, bunu delil olarak getirmek doğru değildir.

          CEVAP: Bütün İslam alimleri, bu ayetin tahrif olmadığına dair ittifak etmişlerdir. Hiç kimse de bu ayetin tahrif edildiğini iddia etmemiştr. Kaldı ki, tahrif yapmak isteyen şahsın da, ilk önce bu ayeti tahrif etmesi gerekirdi. Çünkü bu ayet, tahrif konusunda kilit bir ayettir ve bu ayeti bu halinden çıkarmadığı müddetçe, yapacağı her türlü tahrif bu ayetle reddedileceği için, faydasız olacaktır. Öyleyse, tahrif yapmak isteyen birinin, böyle bir ifadeyi Kur’an’a sokmuş olması düşünülemez. Çünkü böyle bir ifadeyi Kur’an’a eklemekle, kendi tahrifinin önünü almış olur ve daha sonra tahrifte bulunmak isteyenin önüne engel koymuş olur. Her halde Kur’an’ı tahrif etmek isteyen, Kur’an’ın tahrif edilmesinin önüne, böyle bir ifade artırarak, set çekmek istemez.

          İKİNCİ DELİL :
          “O aziz bir kitaptır; bâtıl ona önünden de, ardından da gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen (Allah) tarafından indirilmiştir.”[11]

          Bu ayet, Kur’an’ın tahrif edilmediğine dair delil getirilen ayetlerden biridir. Kur’an’a bâtıl sözün ulaşması ve hiçbir değişikliğin meydana gelmesi, bu ilahî deliller ışığında mümkün değildir. Buna göre tarif, bâtıl sözün en açık numunelerinden olduğuna göre, hiçbir zaman Kur’an’ın sınırlarından içeriye giremez. Bu konuda Allâme Tabatabaî (r.a) şöyle diyor:

          “Bâtıl demek, Kur’an’ın hakikatlerinin tümünün veya bir bölümünün hak olmayan şeylere dönüşmesidir. Veya şeriatın hükümleri ve ahlakî değerlerinin bazılarının uygulanamayacak derecede iptalidir. Bu ayet ise, Kur’an’da böyle şeylerin oluşmasını kesin bir dille reddediyor.”[12]

          KUR’AN’IN TAHRİF EDİLMEDİĞİNE DAİR HADİSLERDEN DELİLLER:
          BİRİNCİ DELİL
          Şii ve Sünni alimler yoluyla Hz. Peygamber ve Mâsum İmamlardan nakledilen mânâ yönünden mütevatir olan çok sayıda hadislerde şu mânâ ifade edilmiştir: “Müslümanların Hz. Peygamber’den ve İmamlardan ulaşan hadisleri Kur’an’a sunmaları gerekir. Kur’an’a uygun olan hadisleri kabul edip, uymayanları reddetmeleri gerekir.”

          Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.a)’den şu hadis nakledilmiştir:

          “Benden sonra sizlere birçok hadis nakledeceklerdir. Sizler, benden size ulaşan hadisleri Kur’an’a sunun; ona uyanı kabul edin, uymayanı reddedin.”

          Yine şöyle buyurmuştur:

          “Her hakkın bir hakikati ve her doğrunun da bir nuru vardır. Sizler, Kur’an’a uyanını kabul, uymayanını ise reddedin.”

          İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

          “Kur’an’a muhlif olan her hadis bâtıldır.”

          Bütün hadislerin doğru ve yanliş olmasındaki ölçü Kur’an oldu?una göre, Kur’an’ın kendisinin tüm tahriflerden korunmuş olması gerekir.

          Bu hadislerle iki şekilde istidlâl edilmiştir:

          1- Kur’an, sağlamliğı ve delil olarak başvurulmada ana kaynak olma açısından, hadislerden öncelik taşır. Bu yüzden, tüm hadislerin doğru olup olmadığını anlama açısından Kur’an ölçü olmuştur. Eğer Kur’an tüm tahriflerden mahfuz olmasaydı, hadisleri ona sunmak mantıksız ve anlamsız olurdu.[13]

          2- Bazı ayetler, Kur’an’ın tahrif olmadığını açıkça bildirdiği halde, Kur’an’ın tahrif olduğuna dâir bazı hadisler vardır. Ancak bu hadisler, Kur’an’ın tahrif olmadığını bildiren ayetlere muhalif olduğu için, Kur’an’a uymayan hadislerin kenara atılması ve saf dışı bırakılması yönünde Hz. Peygamber (s.a.a) ve Mâsum İmamlar (a.s)’dan nakledilen mütevtir hadisler gereğince, onlara itina edilmemelidir.

          Bu konunda Feyz-i Kaşanî (r.a) şöyle diyor:

          “Hz. Peygamber (s.a.a) ve İmamlar (a.s), kendilerinden mütevatir olarak nakledilen rivayetlerde, kendilerine isnat edilen hadislerin onlara ait olup olmadığını anlamamız için, o hadislerin Kur’an’a sunulmasını emretmişlerdir, “Kur’an’a uyanı kabul, uymayanı reddedin.” diye buyurmuşlardır. Buna göre, elimizde mevcut olan Kur’an’ın tahrif edildiğini kabul edersek, hadisleri ona sunmanın ne gibi bir yararı olabilir ki? Bu yüzden, Kur’an’ın tahrif edildiği yönündeki hadisleri, Kur’an’a aykırı ve muhalif olduğu için, ret veya tevil etmemiz gerekir.”[14]

          Kur’an’ın mânâları ve hükümlerine zarar vermeyecek derecedeki eksilme ve tahrifin olabileceği şüphesine karşı vereceğimiz cevap ise şudur: Hadislerin Kur’an’a sunulması hakkındaki hadislerin anlamıyla ilgili olarak yaptığımız açıklamaya dikkat edilirse, bu şüphenin de cevabı anlaşılmış olur. Kaldı ki, böyle bir tahrifin münafıklara ve dalâlet ehline hiçbir yararı olmayacağından, kimse böyle bir işe yeltenmez. Ayrıca, Müslümanların, özellikle de alimlerin, Kur’an’dan bir noktanın dahi azalmaması ve ona bir noktanın dahi artırılmaması yönündeki büyük çabaları ve titizlikleri dikkate alınırsa, bu derecedeki tahrifin de mümkün olmadığını herkes teslim eder.

          İKİNCİ DELİL
          Kur’an’ın tahrif olmadığını bildiren hadislerden biri de Müslümanlar arasında tevatürler nakledilen “SAKALEYN” hadisidir. Resulullah (s.av) şöyle buyurmuştur:

          “Ben aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; Biri hidayet ve nur ile dolu olan Allah’ın kitabıdır. sizler ona sarılın ve amel ediniz. (Burada Kur’an hakkında birçok tavsiyelerde bulunmuştur.) Diğeri ise Ehl-i Beytimdir. Sizi Allah’a yemin veriyorum Ehl-i Beytimin haklarını koruyunuz (Bu cümleyi üç kez tekrarladı.)[15]

          Kur’an’a sarılmanın anlamı, Kur’an’dan nur ve hidâyet almaktır. Hz. Emir’ül-Müminin Ali (a.s) bu konuda şöyle buyurmaktadır:

          “Sana Allah’ın kitabını amel etmeni tavsiye ediyorum. Zira O, sağlam bir ip, yanan (nurlu) bir meşâle, kesin şifa veren, suyu tatlı bir kaynak, ona sarılanları tüm kötülük ve tehlikelerden koruyan ve kurtaran, düzeltilmesi gerekmeyen, kendisinde yanlış olmayan, onu çok dinlemek ve ona çok başvurmakla eksilmeyen bir kitaptır.

          Bu öyle bir kitaptır ki ona uygun olarak konuşan doğru söyleyen ve onunla amel eden kimse herkesin öncüsüdür[16] ve yine şöyle buyurmaktadır:

          “Bu Kur’an aldatmadan nasihat eden, sapıklığa düşürmeden hidayet eden ve doğruyu söyleyen bir kitaptır. Onunla oturan şahıs hidayete yaklaşır, sapıklığa düşmekten uzaklaşır. Kur’an’la olan kimse hiçbir şeye ihtiyaç duymaz. Ama ondan uzaklaşan kimse, her şeye bir o kadar muhtaç olur, kendi dertlerinizi Kur’an’la tedavi edip zorluklarda ondan yardım dileyiniz. Zira Kur’an, küfür nifak ve sapıklık gibi büyük hastalıklara şifa verendir.”[17]

          Ve yine şöyle buyuruyor:

          “Kur’an’ın zahiri güzel, bâtını ise derindir. Hayret edilecek mucizeleri tükenmez ve yeniliği asla sona ermez. Karanlıklar yalnız onunla aydınlığa kavuşur.[18]

          Diğer bir hadiste şöyle buyuruyor.

          “Kur’an’da geçmişlerin haberi, geleceklerin mukadderatı ve sizin aranızda uygulayacağınız hükümler mevcuttur.”[19]

          Hz. Resulullah (s.a.a) de şöyle buyuruyor:

          “Siz Kur’an’a sarıldıkça (bağlı oldukça), sapıklığa düşmeyeceksiniz.”[20]

          Bütün bu hadislerden, açıkça Kur’an’ın tahrif olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü tahrif olunmuş ve yanlışla dolu olan bir kitabın başkasını doğruya iletebilmesi anlamsızdır.



          --------------------------------------------------------------------------------

          [1] - Nisa Suresi, 46. ayet.

          [2] - Hicr Suresi, 19. ayet.

          [3] - Bkz. el-Mizan Tefsiri, mezkur ayetin açıklaması.

          [4] - el-Keşşâf Tefsiri, c. 3, s. 572.

          [5] - el-Beyân Tefsiri, s. 226.

          [6] - el-Kebir Tefsiri, c. 19, s. 160 ve 161.

          [7] - Tefsir-i Sâfî, c. 1, s. 898, İslamiye Yayınevi baskısı.

          [8] - Mecma’ul-Beyân, c. 1, s. 898. Katâde, bu ayet hakkında şöyle der: “Şeytan hiçbir bâtıl sözü Kur’an’a ekleyemez ve hiçbir hak sözü ondan eksiltemez.”

          [9] - Allah’ın ezelî ilminin, kâinatta olmuş ve olacak şeylerin yazılı olduğu levha.

          [10] - el-Beyân Tefsiri, s. 227 ve 228.

          [11] - Fussilet Suresi, 41 ve 42. ayetler.

          [12] - el-Mizan Tefsiri, c. 17, s. 398.

          [13] - Her üç hadisin kaynağı için bkz: es-Sahih-u Min Siret’in-Nebî, c. 1, s. 30, Usûl’ül-Hanefiyye, s. 43’den naklen; Vesâil’üş-Şiâ, c. 18, s. 78-79, el-Kâfî, el-Mehâsin, el-Emâlî ve Abdurrazzak’ın Musannef’inden naklen; Tehzib-u Tarih-i Dimaşk, c. 15, s. 134; el-Burhan Tefsiri, c. 1, s. 28 ve et-Tibyan Tefsiri, c. 2, s. 28.

          [14] - Tefsir-i Sâfi c. 1, s. 51.

          [15] - Sünen-i Dâremî, c. 2, s. 431-432. Bu hadisin kaynağı fazla olduğundan burada zikredemiyoruz. Bkz: el-Gadir, Sekaleyn Hadisi bölümü.

          [16] - Rebî’ul-Ebrar, c. 2, s. 80.

          [17] - Ravzat’ul-Ahbâr, c. 1, s. 7.

          [18] - Rabî’ul-Ebrar, c. 2, s. 80.

          [19] - Ravzat’ul-Ahbâr, c. 1, s. 7.

          [20] - Musannef-u İbn-i Ebî Şeybe, c. 10, s. 505. Aynı kitabın hamişinde, Süneni İbn-i Mace, s. 228’den de nakledilmiştir.

          [move][shadow=red,left][glow=red,2,300]Biz SAHİPSİZ Değiliz...[/glow][/shadow][/move]


          Yorum


            #6
            Ynt: HACC İLE İLGİLİ AYETLER

            Daha ayrıntılı bilgi için http://www.kevsersuyu.nl/ana/readart...article_id=359

            [move][shadow=red,left][glow=red,2,300]Biz SAHİPSİZ Değiliz...[/glow][/shadow][/move]


            Yorum


              #7
              Ynt: HACC İLE İLGİLİ AYETLER

              Rağıp'ın manada çarpıtma savunması her ne kadar başlangışta mantıklıymış gibi algılansa da ,üzerinde düşünülünce bir takım açıkları olduğu görülüyor.Şöyle ki;

              Eğer eski ve yeni ahitler mana olarak tahrif edildiler diyor isek, o halde maddi olarak aynı olmaları gerekirdi.Oysa Eski ve yeni ahit ile kuran arasında hem yazım,hem anlatım,hemde içerik olarak büyük farklar olduğu ortada.Dolayısıyla bu tür savunmaların zaafiyeti açığa çıkıyor.

              Diğer yandan ''Zikri biz indirdik,onun koruyucusu,elbette biziz'' ayetini inceleyecek olursak, şöyle bir durum ortaya çıkıyor.
              Ayette Allah Kuranı koruyacağını söylüyor.
              -Neden?
              -Çünkü Kuranı indiren kendisi de ondan.

              Yani kitabı indirmesi,onu koruması için yeterli bir neden olmuş oluyor.

              Pekiyi, diğer kitapları da indiren kendisi değil mi?
              Neden onları koruma gereği duymamış.
              Bu tavır değişikliğinin ne anlamı olabilir?
              Bakara suresinde Kuran'nın Tevrat ve incilin musaddıkı olduğu söyleniyor.(41-91 ve 97.ayetlerdi sanırım)Yani Kuran diyor ki, ben Tevrat ve İncili doğrulayıcı olarak geldim.

              O halde nedir bu eski kitapların tahrif edildiği aldatmacası.

              Yorum

              YUKARI ÇIK
              Çalışıyor...
              X