[b]Dr. Ebubekir Sifil
İmaj nedir?
İçi doldurulamamış şeyin dışını süslemek galiba.
Kur’ân mealini konu edinen bir yazının başında "imaj"ın ne işi olabilir diye düşünenler olacaktır şüphesiz. Hemen söyleyeyim. Vaktiyle Muhammed Esed'in dilimize Kur’ân Mesajı adıyla çevrilen meal-tefsiri piyasaya arz edildiğinde de benzeri bir hava oluşturulmuştu. Oysa muhtevasındaki baskın Muhammed Abduh etkisi ve şazz zenginliği, Esed mealinin bütün imajinatif ihtişamını yerle bir eden bir unsur olarak dikkat çekiyordu. Bu hava, içinin/muhtevasının, imajinatif gücüyle hayli orantısız biçimde yetersiz kalması sebebiyle eserin şişkin/dolgun görünmesini sağlayan bir vasıta oluyor.
Mustafa İslamoğlu'nun Hayat Kitabı Kur’ân/Gerekçeli Meal-Tefsir isimli çalışmasını okumaya başladığımda benzer duygular yaşadım. Bu sadece iki eser arasındaki sistematik aynîlikten değil, istikametlerinin paralelliğinden, dillerinin yakınlığından, hatta ilkinin ikincisine kaynaklık edişinden ve yapı-bozumcu yaklaşımlarından da kaynaklanıyor olmalı. Emin olduğum bir şey var: İslamoğlu mealinde öylesine baskın bir Esed etkisi var ki, mealin üstündeki incecik İslamoğlu örtüsünü her kaldırdığınızda altından ya lafzen veya manen Esed'in çıktığını görüyorsunuz. Bu, pek çok ayetin neredeyse kelimesi kelimesine aynı tarzda meallendirilmesiyle kendisini kolayca ele veren bir aynîlik…
Bununla birlikte İslamoğlu mealine "işçilik" olarak hayli emek verildiği hemen anlaşılıyor. Burasını teslim edelim. Her ne kadar açıklamalardaki çapraz atıflar, okuyucuda "oradan oraya koşturulmak" gibi bir duyguya yol açabilecek yoğunlukta ise de, hem "meal-tefsir" yazmak, hem de bunu "gerekçeli" kılmak kaçınılmaz olarak böyle bir zorluğu doğuruyor besbelli…
Yazının daha başında, söz konusu meali karalamak için yola çıkmış ve kendince bazı şeyler de bulmuş birisi olarak görülme riskini göze alıp, vardığım sonucu sizinle paylaşmam ne kadar doğru olur? Doğrusu bu noktada tereddütler yaşamadım değil. Ortada yılların emeği, göz nuru bir çalışma var ve en azından bu gayretin görmezden gelinmesi büyük bir haksızlık olur.
Ne var ki öte yanda görmezden gelinemeyecek daha önemli bir gerçek duruyor: Yapılan iş bir "meal" çalışması ve ne kadar saygıdeğer olursa olsun hiçbir emek, Kur’ân'ın bir tek ayetinin dahi en küçük bir anlam kaymasına maruz bırakılmasına tepkisiz kalmayı mazur göstermez. Bunun, bir tek ayetin yanlış anlaşılmasıyla sınırlı bir durum olarak tolere edilemeyeceği açıktır. Zira, hem sorumluluk sahibi hiçbir mü'minin Kur’ân'ın bir ayetinin anlam kaymasına uğratılmasına (tahrifine) göz yumması mümkün değildir, hem de yapılan işin yeni bir "din tasavvuru oluşturma" çabasının bir yansıması olarak ayrıca hassasiyetle izlenmesi gerektiği açıktır. Bu noktada yaptığım işin, en azından İslamoğlu'na bu meali yazdıran hassasiyetten farklı değerlendirilmesinin benim maksadımla örtüşmeyeceğinin bilinmesini isterim…
Notlar alarak ve bütün çapraz atıfları ve referansları kontrol ederek piyasaya ilk arz edildiği zamandan okumaya başladığım bu çalışmayı henüz bitirebilmiş değilim. Elimdeki notların kabarıklığına bakılırsa, eseri okumayı bitirdiğim zaman söylenmesi gerekenler olarak gördüğüm hususları ancak bir kitapta toplayabileceğim. Bununla birlikte Hayat Kitabı Kur’ân'la ilgili bazı notları, Rıhle okuyucularıyla önceden, bir dergi yazısının sınırları ne kadarına elveriyorsa o kadar paylaşayım istedim.
Not alırken yaptığım basit taksimat bu yazının da sistematiğini oluşturacak: Yanlış/zorlama çeviriler, Gereksiz/Uygunsuz ifadeler, Yanlış hükümler, Teknik arızalar, Yetersizlikler. Ancak bu başlıkların tümünü buraya yansıtmadığımı ve zikredeceğim hususlar arasında önemli-önemsiz sıralaması yapmadığımı belirtmeliyim. En baştan, Fâtiha suresinden başlayarak bir dergi yazısının sınırlarını fazla zorlamadan gidebildiğimiz kadar gidelim ve nelerle karşılaşmışız, görelim:
Yorum