Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Hz. Resulullah (s.a.a)’in Hz. Ali (a.s)’a Vasiyeti

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Hz. Resulullah (s.a.a)’in Hz. Ali (a.s)’a Vasiyeti

    Ya Ali, Allah’ı gazaplandıracak (bir şeyle) hiçbir kimseyi razı etmemen, Allah’ın (sana) verdiği bir şeyden dolayı başkasını övmemen, Allah’ın senden esirgediği bir şeyden dolayı da kimseyi yermemen yakine ermenin alametidir. Çünkü rızık, ihtirasla elde edilemeyeceği gibi, rağbetsizlikle de önlenemez.
    Allah-u Teâla, kendi hikmet ve lütfü gereği rahatlık ve mutlu­luğu yakinde ve (kaza ve kadere) rıza göstermekte; gam ve üzün­tüyü ise, şüphe ve hoşnutsuzlukta karar kılmıştır.

    Ya Ali, cahillikten daha kötü bir fakirlik, akıldan daha faydalı bir servet, bencillikten daha korkunç bir yalnızlık ve istişareden da-ha iyi bir yardımcı yoktur; hiçbir akıl da tedbir almak kadar yararlı değildir. Güzel ahlak gibi soy sop ve şükür gibi de ibadet yoktur.

    Ya Ali, sözün âfeti yalan, ilmin âfeti unutmak, ibadetin âfeti ihmalkârlık, cömertliğin âfeti minnet, yiğitliğin âfeti zulüm, güzel­liğin âfeti bencillik ve soyluluğun âfeti ise onunla övünmektir.

    Ya Ali, sürekli doğru konuş; ağzından hiçbir zaman yalan çıkmasın; kesinlikle hıyânete yeltenme; Allah’tan O’nu görüyormuşçasına kork; malını ve canını dinine feda et; iyi ahlak edin ve kötü ahlaktan kaçın.

    Ya Ali, Allah’ın en çok sevdiği amel şu üç haslettir: Allah’ın farz kıldığı şeyleri yerine getirmek; bunu yapan kimse, halkın en âbitlerindendir. Allah’ın haram kıldığı şeylerden uzak durmak; böyle yapan kimse de halkın en sakınanlarındandır. Allah’ın ver­diği rızka razı olmak; böyle olan kimse de halkın en zenginlerin­dendir.

    Ya Ali, üç şey yüce ahlaktandır: Seninle ilişkisini kesen kimse ile ilişki kurman, senden esirgeyene bağışta bulunman ve sana zulüm edeni affetmen.


    Ya Ali, üç şey kurtarıcıdır: Dilini tutman, günahına ağlaman ve (kötü insanlarla muaşeretten uzak kalmak için) evinde oturman.


    Ya Ali, şu üç haslet âmellerin en başında gelir: (Kendi men­faatin bile söz konusu olduğu yerde) halka karşı insaflı davranman; mümin kardeşinle eşitlik gözetmen ve Allah’ı her halükârda hatırlaman.


    Ya Ali, üç kimse Allah’ın misafiridir: Mümin kardeşini Allah rızası için ziyaret eden kimse; böyle birisi Allah’ın ziyaretçisidir. Ziyaretçisini ağırlamak ve istediğini ona vermek, Allah’a düşen bir haktır. Namaz kıldıktan sonra, daha sonraki namaz vaktine dek takibât (zikir, dua, Kur’an okumak vb...) ile meşgul olan kimse; böyle birisi Allah’ın misafiridir ve misafirini ağırlamak Allah’a düşen bir haktır. Bir de hacca ve umre’ye giden bir kimse; onlar da Allah’a doğru giden kimselerdir ve kendisine gelen kimseyi ağır­lamak Allah’a düşen bir haktır.


    Ya Ali, üç şeyin hem dünyada hem de, âhirette mükâfatı vardır: Hac, fakirliği giderir; sadaka, belaları defeder ve sıla-i ra­him (akrabalara iyilikte bulunmak) ömrü uzatır.


    Ya Ali, kimde şu üç şey olmazsa hiçbir ameli doğrulmaz: Kendisini Allah Azze ve Celle’ye karşı günah işlemekten alı­koyacak takva; akılsızın cahilliğini önleyecek ilim (bir nakle göre de hilim) ve halkla iyi geçinebilmesini sağlayacak akıl.


    Ya Ali, üç kimse kıyamet günü arşın gölgesi altındadır: Kendisi için sevdiği şeyi, kardeşi için de seven; bir işle karşılaştığında, Allah’ın o işi sevip sevmediğini bilmeyinceye ka­dar, o iş için herhangi bir girişimde bulunmayan ve kendi nefsinde de bulunan ve henüz ıslah etmediği bir kusurla kardeşini ayıpla­mayan. Kendisini ıslah etmeye kalkışan bir insan ise, ıslah ettiği her kusurunun ardından bir diğeriyle karşılaşır ve bu, insanı kendisiyle meşgul etmeye yeter. (Artık başkalarının ayıplarıyla uğraşmaktan geri kalır).


    Ya Ali, üç şey iyi olmanın yollarındandır: Cömert olmak, güzel konuşmak ve eziyetlere karşı sabırlı olmak.


    Ya Ali, Tevrat’ta dört şeyin, dört şeyi beraberinde taşıdığı yazılıdır: Dünyaya haris olan, Allah’a öfkelenir. Duçar olduğu bir musibetten yakınan, gerçekte Allah’tan yakınmaktadır. Zenginin karşısında (zenginliği için) tevazu eden kimsenin, dininin üçte ikisi yokolur. Bu ümmetten cehenneme giden kimse, Allah’ın ayetleri­yle alay edip, onlarla oynayan kimselerdendir.


    Ya Ali, dört şey, dört şeyi beraberinde getirir: Saltanata erişen diktatör olur. İstişare etmeyen pişman olur. Davrandığın gibi sana davranılır. Yoksulluk en büyük ölümdür. "Maksat dinar ve dirhem (mal) yoksulluğu mu?" denilince: "Hayır, maksat din yoksulu ol­maktır." buyurdu.


    Ya Ali, kıyamet günü üç gözden başka bütün gözler ağlar: Allah yolunda geceleri uykusuz kalan göz, Allah’ın haram kıldığı şeylere bakmayan göz ve Allah korkusundan ağlayan göz.


    Ya Ali, Allah’tan başkasının haberdar olmadığı günahlarına ağladığı halde, Allah’ın nazar ettiği yüze ne mutlu!


    Ya Ali, şu üç şey (insanı) helak eder: Heva ve hevese uymak, cimrilik yapmak ve insanın kendisini beğenmesi. Şu üç şey de (insanı) kurtuluşa götürür: Hoşnutluk ve öfke halinde adaletli davranmak, zenginlikte ve fakirlikte orta halli olmak, gerek gizlide ve gerekse açıkta Allah’ı görürcesine O’ndan korkmak. Çünkü sen O’nu görmesen de O seni görür.


    Ya Ali,üç yerde yalan konuşmak iyidir: Savaşta (düşmanı) aldatmak için, hanımına (bir şey alacağına dair) söz vermede,[1] halkın arasını ıslah etmede.


    Ya Ali, üç yerde doğru konuşmak kötüdür: Söz gezdirmede; erkeğe, ailesi hakkında hoşlanmayacağı haberleri vermede ve hayır işlerlin açıklayan bir kimseyi yalanlamada.[2]


    Ya Ali, dört şey boşunadır: Doyduktan sonra yemek, ay ışığında kandil yakmak, çorak yerde tohum ekmek ve layık ol­mayan bir kimseye iyilik yapmak.


    Ya Ali, dört kimse herkesten daha çabuk ceza görür: Yaptığın iyiliğe kötülükle karşılık veren, senden zulüm görmeden sana zulüm yapan, aranızdaki antlaşmaya sen sadık kaldığın halde hıya­net eden ve sıla-i rahim (akrabalara iyilik) yaptığın halde (sana karşı) onu terkeden kimse.


    Ya Ali, dört şeye sahip olanın Müslümanlığı kâmil olur: Doğruluk, şükür, hayâ ve güzel ahlak.

    Ya Ali, halka az el açmak peşin zenginliktir ve halka çok el açmak zillettir. Peşin fakirlik de işte budur.

    [center]
    ..ey ahle aalam agham Eli mazloome... یا ابا عبدالله الحسین
    [center]
    Bizleri öldürün! Zira Halkımızın bilinci daha da artacak!
    Şehid Seyyid Abbas Musavi(Eski Hizbullah Lideri)

    #2
    Ynt: Hz. Resulullah (s.a.a)’in Hz. Ali (a.s)’a Vasiyeti

    Hz. Ali(a.s)'a Başka Bir Vasiyeti

    Ya Ali, müminin nişanesi üçtür: Oruç tutmak, namaz kılmak ve zekât vermek. Zahirde kendisini ehil gösteren kimsenin de nişanesi üçtür: İnsanın yüzüne karşı dalkavukluk yapar; arkasından gıybet eder ve musibete uğradığında da sevinir. Zalimin de üç nişanesi var: Eli altında bulunanlara zorbalık yapar; kendisinden üstlere isyan eder ve zalimlerle işbirliği yapar. Riyakârın da üç nişanesi var: Halkın yanında gayretli ve hareketli olur; yalnızlıkta üşenir ve bütün işlerde övülmesini sever. Münafığın da nişanesi üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler; kendisine güvenildiğinde hıyanet eder ve verdiği sözün üzerinde durmaz. Tembelin de alâmeti üçtür: Tefrite[3] düşünceye kadar gevşeklik yapar; zâyi edin­ceye dek tefrit eder ve günaha düşünceye kadar zâyi eder.[4] Akıllı kimseye, ancak üç şey için yolculuğa gitmek yakışır: Geçimini temin etmek, ahiretine yönelik bir adım ve helâl bir zevk .


    Ya Ali, cahillikten daha şiddetli bir fakirlik, akıldan daha fay­dalı bir servet, kendini beğenmişlikten daha korkunç bir yalnızlık yoktur ve hiçbir amel tedbir almak, hiçbir takva günahtan sakın­mak ve hiçbir soy sop da iyi ahlaklılık gibi olamaz. Konuşmanın âfeti yalan, ilmin âfeti unutmak ve bağışta bulunmanın âfeti de minnettir.


    Ya Ali, hilali gördüğün zaman üç defa "Allah-u Ekber" de; sonra "Elhamdu lillah’illezi halekanî ve halekake ve kadderake menâzile ve cealeke âyeten lil âlemîn." de.[5]


    Ya Ali, aynaya baktığın zaman üç tekbir getirdikten sonra şöyle de: "Allahumme kemâ hassente halkî fe hassin hulkî."[6]


    Ya Ali, seni dehşete düşüren bir şeyle karşılaşırsan, şöyle de: "Allahumme bi-hakkı Muhammed’in ve Âl-i Muham-med’in illâ ferrecte annî."[7]
    Hz. Ali aleyhi’s-selam diyor ki: Peygamber salla'llahu aleyhi ve alih’den: "Ya Resulallah, (Kur’an’da): "Adem Rab-bin’den (bir takım) kelimeler aldı. (Allah da) bunun üzerine tövbesini kabul etti..."[8] diye buyurmaktadır. Nedir bu kelimeler?" diye sorduğumda, Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdu:
    "Ya Ali, Allah-u Teâla, Adem’i Hindistan’a, Havva’yı Cidde’ye, yılanı İsfahan’a ve İblis’i de Miysan’a (Basra ve Vasıt arasında bir yere) indirdi. Cennette yılan ve tavus kuşu kadar güzel bir şey yoktu. Yılanın deve gibi dört ayağı vardı. İblis, yılanın karnına girerek, Adem’e hile yaptı ve onu aldattı. Allah-u Teâla da yılana gazap ederek ayaklarını ondan aldı ve şöyle buyurdu: "Rızkını, toprak karar kıldım ve karnının üzerinde sürünmelisin; sana acıyana Allah acımasın." Tavusa da, İblis’e ağacı bulmada kılavuzluk ettiği için gazap ederek sesini ve ayaklarını çirkin­leştirdi. Adem, Hindistan’da kaldığı yüz yıl süresince, başını gökyüzüne kaldırmadı. Ellerini başına koyup kendi hatasına ağlı­yordu. Allah, Cebrail’i, Adem’e gönderdi. (Cebrail): "Ey Adem dedi, Allah sana selam söylüyor ve buyuruyor ki: "Ey Adem, seni kendi elimle yaratmadım mı? Sana kendi ruhumdan üflemedim mi? Meleklerimi sana secde ettirmedim mi? Cariyem Havva’yı seninle evlendirmedim mi? Cennetimde sana yer ver­medim mi? O halde ey Adem, bu ağlama nedir? Bu kelimeleri söyle; şüphesiz Allah-u Teâla tövbeni kabul eder. Söyle ki: "Subhâneke, lâ ilâhe illâ ente, amiltu sûen ve zalemtu nefsî, fe­tub aleyye, inneke ente-t tevvab-ur rahîm."[9]


    Ya Ali, evinde bir yılan gördüğünde o yılanı üç defa (o eve girip) çıkıncaya kadar öldürme; dördüncü defasında görürsen o zaman öldür; çünkü o kâfirdir.


    Ya Ali, yolda bir yılan gördüğün zaman onu öldür. Çünkü ben cinlere, yılan şeklinde gözükmemelerini şart koşmuşum.


    Ya Ali, dört haslet bedbahtlık (nişanesi)dir: Göz yaşının kuru­ması, katı kalpli olmak,
    uzun arzu ve dünya sevgisi.


    Ya Ali, huzurunda seni medhederlerse şöyle de:
    "Allahumme-c’alnî hayren mimmâ yezunnûne veğfir lî mâ lâ ya’lemûne vela tuahiznî bima yekulûn."[10]


    Ya Ali, cinsi münasebette bulunduğun zaman şöyle de: "Bismillahi, Allahumme cennibne’ş-Şeytâne ve cennib’iş-Şey-tâne ma rezaktenî."[11] Eğer Allah-u Teâla o anda, sizden bir çocuk olmasını takdir ederse hiçbir zaman Şeytan’ın, ona bir zararı dokunamaz.


    Ya Ali, yemeğe tuz ile başla ve tuz ile bitir. Çünkü tuz, yetmiş derde devadır. Onların en küçüğü delilik, cüzam ve alaca hastalığıdır.[12]


    Ya Ali, bedenine zeytin yağı sür. Çünkü Şeytan bedenine zeytin yağı süren bir kimseye, kırk gece yaklaşmaz.


    Ya Ali, ayın ilk ve orta gecelerinde cinsel ilişkide bulunma, sara hastasının genelde o iki gecede hastalığının belirdiğini gör­müyor musun?


    Ya Ali, çocuğun olduğunda sağ kulağına ezan, sol kulağına da ikâmet oku. Bu takdirde Şeytan ona asla zarar vermez.


    Ya Ali, halkın en kötüsünü sana tanıtayım mı? "Evet ya Resulallah" dedim; buyurdular ki: Halkın en kötüsü, günahları affetmeyen ve hatalardan geçmeyen kimsedir. Onlardan daha kötüsünü de sana tanıtayım mı? "Evet ya Resulallah" dedim, buyurdular ki: Onlardan daha kötüsü şerrinden korunulmayan ve hayrı umulmayan kimsedir.
    [center]
    ..ey ahle aalam agham Eli mazloome... یا ابا عبدالله الحسین
    [center]
    Bizleri öldürün! Zira Halkımızın bilinci daha da artacak!
    Şehid Seyyid Abbas Musavi(Eski Hizbullah Lideri)

    Yorum


      #3
      Ynt: Hz. Resulullah (s.a.a)’in Hz. Ali (a.s)’a Vasiyeti

      Hz. Ali (a.s)' Diğer Bir Vasiyeti

      Ya Ali, peştamalsız hamama girmekten sakın. Çünkü hem peştamalsız (çıplak) olarak hamama giren kimse mel’undur ve hem de ona bakan.


      Ya Ali, işaret ve orta parmağına yüzük takma; çünkü bu "Lut" kavminin yaptığı bir işti. Küçük parmağını da yüzüksüz bırakma.


      Ya Ali, Allah kendi kulunun; "Allah’ım günahlarımı affet; çünkü Senden başka günahları affedecek bir kimse yoktur" de­mesini beğenir. Kul böyle dediği zaman Allah da, meleklerine şöyle hitap eder: "Ey meleklerim, bu kulum benden başka günah­ları affedecek birisinin bulunmadığını bilmiştir; şahit olun ki, ben onu bağışladım."


      Ya Ali, yalan konuşmaktan sakın. Çünkü yalan konuşmak yüzü karartır ve sonra da o şahıs Allah katında kezzâb (çok yalan konuşan) olarak yazılır. Doğru konuşmak da yüzü ağartır ve böyle birisi de Allah indinde sadık (doğru konuşan) olarak yazılır. Doğruluğun bereket kaynağı ve yalancılığın ise uğursuzluk olduğunu bil .


      Ya Ali, gıybet etmekten (başkalarının arkasından konuşmaktan) ve söz taşımaktan kaçın. Çünkü gıybet etmek orucu bozar (sevabını yok eder) ve söz taşımak da kabir azabına sebep olur.


      Ya Ali, ister yalan yere olsun, ister doğru zaruret olmaksızın Allah’a yemin etme. Allah-u Teâla’yı kendi yeminine vesile kılma. Çünkü Allah-u Teâla, yalan yere O’na yemin eden bir kimseye acımadığı gibi onu gözetmez de.


      Ya Ali, yarının rızkı için gam yeme. Çünkü her günün rızkı, gelip ulaşır.


      Ya Ali, inat etmekten sakın. Çünkü inatçılığın evveli cahillik, sonu ise pişmanlıktır.


      Ya Ali, misvak kullan. Çünkü misvak ağzın temizliğine, Allah’ın rızasına ve gözün ışıklanmasına sebep olur. Dişleri kür­danla temizlemek de seni meleklere sevdirir. Yemekten sonra ağızlarını kürdanla temizlemeyen kimsenin ağız kokusundan me­lekler rahatsız olur.


      Ya Ali, sinirlenme; sinirlendiğin zaman otur ve Allah’ın kul­lara karşı olan kudret ve hilmini düşün ve sinirlendiğin vakit sana: "Allah’tan kork" dendiğinde sinirini atıp, hilmine ve sabrına dön.


      Ya Ali, kendi malından başkalarına harcadığın şeyi, Allah’ın rızası için harca ki, Allah katında onu biriktirilmiş olarak bulursun.


      Ya Ali, ailen, komşun, muaşeret ettiğin ve dost olduğun herkese iyi davran ki, Allah katında yüce derecelere ulaşasın.


      Ya Ali, kendin için sevmediğin şeyi, başkası için de sevme. Kendin için sevdiğin şeyi, kardeşin için de sev. Böyle olursan hükmünde (diğerleri hakkında hüküm vermede) adil ve adaletinde insaflı olursun; gök ve yeryüzü ehlinin yanında da sevilirsin. Vasi­yetimi unutmamaya çalış, inşâallah.
      [center]
      ..ey ahle aalam agham Eli mazloome... یا ابا عبدالله الحسین
      [center]
      Bizleri öldürün! Zira Halkımızın bilinci daha da artacak!
      Şehid Seyyid Abbas Musavi(Eski Hizbullah Lideri)

      Yorum


        #4
        Ynt: Hz. Resulullah (s.a.a)’in Hz. Ali (a.s)’a Vasiyeti


        Hikmetli Sözlerinden Bir Bölümü

        Hz. İsa aleyhi’s-selam’ın havarilerinden olan Yahuda’nın torunlarından, Şem’un ibn-i Lavî ismiyle meşhur bir rahibin, Resulullah’a yönelttiği bir çok sorularını ve Peygmaber-i Ekrem’in, ona verdiği cevapları ve onun Müslüman olmasını, bütün ayrıntılarıyla içeren uzun bir hadisten kitabın üslubuna uyan bazı bölümlerini zikrediyoruz:

        Şem’un, Resulullah’a, "Bana akıl hakkında bilgi ver. Akıl nedir? Nasıldır? Akıldan ayrılan kollar nelerdir? (Aklın ürünleri nelerdir?) Ve bunların bütün kısımlarını bana açıklayın." diye sordu.

        Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdu:

        "Akıl, cahilliğin bukağıdır; nefis, en kötü hayvana benzer; bukağı takıl­mazsa azar. Böylece akıl cahilliğin bukağıdır. Allah-u Teâla aklı yaratıp ona, "Gel" dedi, o da geldi; ona "Dön" dedi o da döndü; sonra Hak Teâla şöyle buyurdu: "İzzet ve celalime andolsun ki, senden daha azametli ve senden daha itaatkâr bir varlık yarat­madım; seninle başlayıp seninle hilkati yenileyeceğim. Mükâfat senin içindir, azap da sanadır."[13]


        Daha sonra akıldan hilim (yumuşaklık), hilimden ilim, ilimden rüşt (olgunluk), rüşdden iffet, iffetten korunma (sakınma), korun­madan hayâ, hayâdan vakar (ağır başlı olmak), vakardan hayırlı işlerde sebat (süreklilik) ve sebattan kötülükten nefret etmek, kötülükten nefretten de nasihat edene itaat etmek ayrıldı. Bunlar, akıldan ayrılan on tane hayır semeredir. Bunlardan her biri de on ayrı kola ayrılır.


        Hilmin (yumuşaklığın) semereleri: Güzel davranmak, iyi insan­larla arkadaşlık yapmak, aşağılıktan kaçınmak, alçaklıktan uzak durmak, iyiliğe fazla istek, yüce derecelere yaklaşmak, affetmek, iyi geçinmek, ihsanda bulunmak ve boşuna konuşmamaktır. Bunlar hilim sayesinde akıllıya nasip olan sıfatlardır.


        İlmin semereleri: Fakirliğe rağmen zenginlik (ilim vasıtasıyla kendini zengin görmek), cimriliğe rağmen cömertlik (kişi yapısı itibariyle cimri olabilir ama ilmin gereği olarak cömertlik yapar), basitliğine rağmen heybetli olmak, hastalığa rağmen sağlıklı olmak (vücudunun hasta olmasına rağmen morali yerinde olmak), uzak­lığa rağmen yakın olmak, inatçı ve ısrarlı olmasına rağmen hayâlı olmak, hakirliğe rağmen yücelik, düşüklüğe rağmen şerefli olmak, hikmet, itibar ve makama sahip olmak. İşte bunlar, akıllının ilim vasıtasıyla elde ettiği şeylerdir. O halde hem akıllı ve hem de alim olan insana ne mutlu.


        Rüşdün semereleri: Doğruluk, hidayet, iyilik, takva, başarı, itidal (dengeli olma), iktisat (ne savurgan ve müsrif ne de cimri olma), mükâfat, kerem ve Allah’ın dinini tanımak. Bunlar akıllının rüşd vasıtasıyla elde ettiği şeylerdir. Öyleyse ne mutlu doğru yolda sabit olan kimseye.


        İffetin semereleri: (Takdirine) Razı olmak, mütevazı olmak, (hayırlardan) faydalanmak, huzurlu olmak, (elinin altında bulunan­ların halini) sormak, huşu, tezekkür (gafil olmamak), tefekkür, bağışta bulunmak ve cömertlik. Bunlar, iffet vasıtasıyla akıllı kim­seye, Allah-u Teâla ve O’nun verdiği rızıktan hoşnut olduğu tak­dirde, nasip olan şeylerdir.


        Siyanetin (kendini korumanın) kısımları: Salâh (doğruluk), tevâzu, züht, tevbe, anlayış, edep, ihsan, sevgi kazanmak, hayırlı işlerde bulunmak ve kötülükten sakınmak. Bunlar günahlardan korunma vesilesiyle akıllının elde ettiği şeylerdir. Öyleyse Allah’ın, siyanetle ikramda bulunduğu kullara ne mutlu.


        Hayânın semereleri: Yumuşaklık, şefkat, gizlide ve açıkta Allah’ı gözetmek, sıhhat, kötülükten kaçınmak, güler yüzlülük, cömertlik, başarı ve halkın arasında iyilikle anılmak. Bunlar hayâ vasıtasıyla akıllının elde ettiği şeylerdir. Allah-u Teâla’nın nasi­hatini kabullenip, O’nun ifşasından korkan kimseye ne mutlu.


        Vakarın (ağır başlılığın) semereleri: Lütufta bulunmak, tedbirli olmak, emaneti eda etmek, hıyaneti terketmek, doğru konuşmak, namuslu olmak (fuhuştan korunmak), malını ıslah etmek (mal ve servetini iyice koruyup yerinde harcamak), düşmana karşı hazırlıklı olmak, kötülükten sakındırmak ve başıboşluğu terketmek. Bunlar, vakar vasıtasıyla akıllıya nasip olan şeylerdir. Vakarlı olan, cahil ve hafif olmayan, affedip bağışlayan ve (başkalarının hatasını) gör­mezlikten gelen kimseye ne mutlu.


        Hayır işi sürdürmenin sonuçları: Çirkin ve kötü işleri terketmek, ahmaklıktan uzaklaşmak, günahtan çekinmek, yakine ermek, kurtu­luşu sevmek, Rahman (olan Allah)’a itaat etmek, delil ve bur­hana saygı göstermek, Şeytandan sakınmak, adalete boyun eğmek ve hakkı söylemek. Bunlar hayır işi sürdürmenin sonucu olarak akıllıya nasip olan şeylerdir. Geleceğini ve (kıyamet günü yeniden) dirileceğini unutmayan ve dünyanın faniliğinden ibret alan kimseye ne mutlu.


        Kötülüğü sevmemenin sonuçları: Vakar (ağırbaşlılık), sabır, başarı, açık ve doğru yol üzerinde olmak, hidayeti sürdürmek, Allah’a iman etmek, halka karşı saygılı olmak, ihlaslı olmak, kendisini ilgilendirmeyen boş şeyleri terketmek ve kendisine yararlı olan işleri korumak. Bunlar şerri sevmemekten dolayı akıllıya nasip olan şeylerdir. Ne mutlu, Allah’ın hakkını yerine getiren ve Allah yolunun sağlam iplerine (nişanelerine ) sarılan kimseye.


        İnsanın hayrını isteyenin sözlerine itaat etmenin sonuçları: Aklın çoğalması, fikrin olgunlaşması, iyi akıbetli olmak, kınanmaktan kurtuluş, (hakkı) kabul etmek, dostluk, gönül açıklığı, insaf, (hayır) işlerde (diğerlerinden) öne geçmek ve Allah’a itaat etmede güçlü olmak. Ne mutlu heva ve heves meydanlarından kurtulan kimseye. Bütün bunlar akıldan türeyen hasletlerdir.


        Daha sonra Şem’un, Resul-i Ekrem’e: "Cahilin nişa­nelerini de açıklayın." dedi.

        Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdular:
        "Cahil ile dost olursan, seni zahmete düşürür; uzak durursan küfreder. Sana bir şey verirse minnet eder; sen bir şey verdiğinde nankörlük eder. Sırrını ona söylersen hı­yanette bulunur; sana sırrını söylerse seni (onu yaymakla) suçlar. Zenginleşirse azar, kaba ve katı yürekli olur; fakirleşirse Allah’ın nimetlerini inkâra kalkışır ve günahtan çekinmez. Sevinçli olursa, haddini aşar ve azgınlık yapar; üzülürse, ümitsizliğe kapılır. Güldüğünde, kahkahayla güler; ağladığında çığlık atar; iyilere dil uzatır. Allah’ı sevmez; O’nun haklarını gözetmez; Allah’tan utan­maz ve O’nu anmaz. Kendisini razı edersen, seni metheder ve hakkında gerçeği olmayan güzel şeyler söyler; sana sinirlenirse, övgüleri kesilir, hakkında gerçeği olmayan kötü şeyler söyler. İşte cahilin durumu budur."


        Şem’un, daha sonra "İslâm’ın nişanesini açıklayın?" dedi.
        Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdular:
        "İslâm’ın nişanesi iman, ilim ve ameldir."

        "İman, ilim ve amelin nişanesi nedir?" diye sorduğunda ise
        Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdu:

        "İmanın alameti dörttür: Allah’ın birliğini ikrar etmek; O’na, O’nun kitaplarına ve peygamberlerine inanmak.

        İlmin alameti ise dörttür:

        Allah’ı tanımak, O’nun dostlarını tanımak, ilahî farizaları bilmek ve onları eda etmekte ihmalkârlık yapmamak.

        Amelin nişaneleri ise şunlardır: Namaz, oruç, zekât ve ihlaslı olmak."


        Sonra Şem’un, Resulullah’a, "Doğru kimsenin, müminin, sabırlının, tövbe edenin, şükredenin, huşu sahibinin, salih kimsenin, başkalarının hayrını isteyenin, yakin ehlinin, ihlas sahibinin, zahidin, iyinin, takvalının, tekellüf ehlinin, zalimin, ri­yakârın, münafığın, hasetçinin, israf edenin, gafilin, hâinin, tem­belin, yalancının ve fâsığın alametlerini açıklayın." dedi.

        Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle buyurdu:

        "Doğru olan kimsenin alameti dörttür: Doğru konuşur; Allah’ın müjdesini ve korkutmasını tasdik eder; ahdini yerine getirir ve hıyanetten kaçınır.
        Müminin alameti de, şefkatli, anlayışlı ve hayâlı olmaktır.

        Sabırlının alameti de dörttür: Zorluklara karşı sabreder; iyi işlerde kararlı olur, tevâzu ve hilim sahibidir.

        Tövbe edenin de alameti dörttür: Sırf Allah’ın rızası için amel eder; batılı terkeder; hakka sarılır ve hayırlı işlere çok ilgi gösterir.

        Şükredenin de alameti dörttür: Nimetler karşısında şükreder; belaya karşı sabırlı olur; Allah’ın kısmet ettiği şeyle yetinir ve Allah’tan başkasına hamd ve tazimde bulunmaz.

        Huşu sahibinin alameti dörttür: Gizli ve açık her yerde Allah’ın gözetiminde olduğunu bilir; iyi işler yapar; kıyameti düşünür ve Allah’la münacat eder.

        Salih kimsenin alameti de dörttür: Kalbini arındırır; amelini düzeltir; kazancını ve bütün işlerini ıslah eder (İslamî ölçülere göre düzene sokar).


        Başkalarının hayrını isteyen kimsenin alameti de dörttür: Hakk üzere hükmeder, kendi aleyhine bile olsa hakkı söyler; kendisi için istediği şeyi başkaları için de ister ve hiçbir kimseye haksızlık etmez.

        Yakin ehlinin alameti ise altıdır: Allah’ın varlığına yakin edip O’na iman getirir; ölümün hak olduğuna yakin edip ona karşı dik­katli olur; kıyamet gününün hak olduğuna yakin edip o günde rezil olmaktan korkar; cennetin hak olduğuna yakin edip onu özler; cehen­nemin hak olduğuna yakin edip ondan kurtulmak için belir­gin bir şekilde çaba gösterir ve hesabın hak olduğuna yakin edip kendi nefsini hesaba çeker.

        İhlas sahibinin alameti dörttür: Kalbi (şirk, küfür, kin vb. şeyler­den) ve azâsı (günah yapmak, eziyet etmek vb. şeylerden) salim kalır; başkalarına iyilik yapar ve kötülük yapmaktan çekinir.

        Zâhidin alameti on şeydir: Haramlara (rağbet) göstermez; nefsine hakim olur; Rabbinin farizelerini yerine getirir; köle ise güzel itaat eder; efendi ise iyi yönetir; ne taassubu olur, ne de kini; kendisine kötülük yapana iyilik yapar; zarar verene hayırla karşılık verir; kendisine haksızlık yapanı affeder ve Allah’ın hakkına boyun eğer.

        İyi insanın alameti de on şeydir: Allah için sever. Allah için buğzeder; Allah için biriyle arkadaş olur; Allah için arkadaşlığını bozar; Allah için öfkelenir; Allah için hoşnut olur; Allah için çalışır, Allah’ı arzular; temiz, ihlaslı, hayâlı, korkulu olup amelle­rini gözetleyen Allah’a karşı huşu içerisinde olur ve Allah yolunda ihsanda bulunur.

        Takvalının alameti ise altı şeydir: Allah’tan korkar. Allah’ın sorgusundan sakınır. Allah’ı görürcesine akşamlayıp sabahlar; dünyayı önemsemez ve ahlakı güzel olduğu için dünyanın hiçbir şeyini büyük saymaz.[14]

        Mütekellif olanın (zorla kendisini ehil göstermek isteyen kim­senin) alameti dörttür: Faydasız şeylerde tartışır; kendisinden üstün olan kimseyle çekişir; ulaşamayacağı şeye el uzatır ve gayretini, kendisini kurtarmayacak şeylerde sarfeder.

        Zalimin alameti de dörttür: Kendisinden üst seviyede olana itaat etmemekle zulüm yapar; kendisinden aşağıdakileri zorla kendisine köle yapar; hakka düşman olur ve açıkça zulmeder.

        Riyakârın alameti de dörttür: Yanında birisi bulunduğunda, Allah yolunda çalışmaya ilgi gösterir; yalnız olduğunda ise tembel olur; her işinde övülmesini çok sever; ismini iyi tanıtmaya çalışır.

        Münafığın alameti de dörttür: Batını bozuktur; dili kalbiyle, sözü ameliyle ve içi de dışıyla çelişir. Cehennem ateşinde yanacak münafığın vay haline.
        Hasetçinin alameti de dörttür: Gıybet, dalkavukluk ve (başkalarını) başlarına gelen musibetle yermek.[15]

        Müsrifin alameti dörttür: Batıl ile iftihar etmek; malik olmadığı şeyi (veresiye) yemek, hayır işleri yapmaya ilgi duymamak ve kendisine yararı dokunmayan kimseleri eleştirmek.
        Gafilin alameti de dörttür: Kalp gözünün körlüğü, yanılgı içeri­sinde olmak, oyalanmak ve unutkanlık.

        Tembelin alameti de dörttür: Kusur haddine dek gevşeklik eder; işleri zayi edecek derecede kusur gösterir; tahammülsüz oluncaya dek işleri zayi eder ve günaha sürükleninceye dek tahammülsüz olur.

        Yalancının alameti de dörttür: (Bir şey) söylediğinde doğru söylemez; (kendisine bir şey) söylendiğinde (söyleyeni) doğrula­maz; söz gezdirir ve iftirada bulunur.
        Fasığın alameti de dörttür. (Haram) eğlenceye düşkün olmak, boş şeylerle uğraşmak, düşmanlık beslemek ve iftirada bulunmak.

        Hainin alameti dörttür: Allah’a isyanda bulunmak, komşulara eziyet etmek, dostlara kin beslemek ve azgınlara yaklaşmak.

        Sonra Şem’un Peygamber-i Ekrem’e şöyle dedi: "Bana şifa verdin; körlükten çıkarıp basirete kavuşturdun. Öyleyse, hi­dayet yollarını bana öğret."


        Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih de bunun üzerine şöyle buyurdu:
        Ey Şem’un, şüphesiz cinlerden ve insanlardan dinini elinden çıkarmak için seni takip eden ve seninle savaşan düşmanların vardır. İnsanlardan olan düşmanların: Ahirette payları olmayan, Allah katında olana ilgi göstermeyen, bütün gayretlerini halkı (yaptıklarından dolayı) ayıplamaya sarfedip, kendilerini hiçbir zaman yermeyen ve yaptıkları amellerden çekinmeyen kimselerdir. Seni salih gördüklerinde, haset edip "Riyakâr"dır derler, fâsid olduğunu gördüklerinde ise, "Ondan hayır beklenmez" derler.
        Cinlerden olan düşmanların ise, Şeytan ve onun askerleridir. (Evladın öldüğünde sabrını elinden almak için) yanına gelip "Oğlun öldü" derse, cevabında: "Diriler, ölmek için yaratılmışlardır; vücudumun bir parçası olan oğlum cennete gidi­yor; bu da benim için sevindiricidir" de. Yanına gelip "Malın elin­den çıktı" derse, ona şöyle cevap ver: "Hamt Allah’a ki (kendisi) verdi ve (kendisi de) aldı ve zekâtı benden kaldırdı; artık üzerimde zekât yoktur." Yanına gelip "Halk, sana zulüm yapıyor ama sen karşılık vermiyorsun" derse, de ki: "(Kıyamet gününde) ancak in­sanlara zulüm edenler ve haksız yeryüzünde azgınlıkta bulunanlar suçlu sayılırlar."[16] Ama "İyi iş ya­panlara bir sorun yoktur."[17] Yanına gelip seni, bencilliğe sürük­lemek amacıyla "İyi işlerin ne kadar çoktur" derse, "Kötü işlerim iyi işlerimden daha çoktur." diye cevap ver. Gelip "Ne kadar çok namaz kılıyorsun" derse, "Gafletim namazımdan daha çoktur" diye cevap ver. "Halka ne kadar bağışta bulunuyorsun!" derse, de ki: "Aldığım, verdiğimden daha çoktur." "Sana zulüm yapan ne kadar çoktur" derse, "Zulüm yaptığım kimseler daha çoktur" de. Gelip "Ne kadar iyi amelde bulunuyorsun" derse, "Çok günah işlemişim" diye cevap ver. Yanına gelip "Şarap iç" derse, "Ben günah işle­mem" de. Yanına gelip "Dünyayı sevmiyor musun? derse, "Hayır sevmiyorum, ona aldanan (ben değilim) başkasıdır" diye cevap ver.


        Ey Şem’un, iyilere katıl; Yakup, Yusuf ve Davud gibi peygamberlere tabi ol. Allah-u Tebâreke ve Teâla, en aşağı tabakayı yarattığında, bu tabaka övünerek kükredi ve "Kim bana galip gelebilir?" dedi. Allah-u Teâla yeri yaratıp aşağı tabakanın üzerine yayınca, aşağı tabaka ram oldu. Sonra da yer övünüp "Kim bana galip gelebilir" dediğinde Allah-u Teâla, üzerinde olanları sarsmaması için dağları yaratıp çivi gibi yere çaktı. Bunun üzerine, yer yatışıp sakinleşti. Daha sonra dağlar yere karşı övünüp başını yukarı dikerek, gururlu bir şekilde "Kim bizlere galip gelebilir?" dediğinde Allah demiri yarattı. Demir, dağları parçalayınca, onlar da ram olup yatıştılar. Sonra demir dağlara karşı övünüp "Kim bana gâlip gelebilir?" dediğinde, Allah ateşi yarattı. Ateş demiri eritince, demir de râm olup sakinleşti. Sonra ateş galeyana gelip övündü ve "Kim bana galip gelebilir?" dedi. Allah suyu yarattı; su onu söndürünce ateş de râm oldu. Sonra su övündü ve coşup taşarak "Kim bana gâlip gelebilir?" dediğinde Allah rüzgarı yarattı, rüzgar suyun dalgalarını harekete geçirerek derinliğinde bulunanları altüst edip­ akmasını engelledi. Bunun üzerine su da râm oldu.


        Sonra rüzgar övünüp kıvranmaya başlayıp fırtına şeklinde eserek "Kim bana gâlip gelebilir?" dedi. Allah ne rüzgarın ne de başka hiçbir şeyin sızamayacağı binalar ve sığınaklar yap­ması için insanı yarattığında rüzgar da ram olup sakinleşti. Sonra insan da azıp "Kim benden daha kuvvetlidir?" demeye başlayınca, Allah ölümü yarattı. Ölüm ona gâlip gelince, insan da râm oldu. Sonra ölüm de kendi kendine övünmeye başladığında, Allah-u Teâla şöyle buyurdu: "Kendine övünme, seni cennet ve cehennem ehlinin arasında kesip bir daha da diriltmeyeceğim." Bunun üzerine ölüm de korktu (övünmeği bıraktı). Sonra Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih şöyle devam etti: "Hilim gazaba, merhamet öfkeye, sadaka da günaha galip gelir."
        [center]
        ..ey ahle aalam agham Eli mazloome... یا ابا عبدالله الحسین
        [center]
        Bizleri öldürün! Zira Halkımızın bilinci daha da artacak!
        Şehid Seyyid Abbas Musavi(Eski Hizbullah Lideri)

        Yorum

        YUKARI ÇIK
        Çalışıyor...
        X