Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

    Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

    "HİDAYET ÖNDERLERİ 3 ; HZ.FATIMA (AS)


    Birkaç Satırda Hz. Fatıma (a.s)

    • Hz. Fatımatü'z-Zehra (a.s), Hz. MUHAMMED b. Abdullah'ın (s.a.a) ve Hatice bint-i Huveylid'in (r.a) kızıdır.

    Tarihin tanık olduğu en şerefli anne-babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Tarihte hiç kimse onun babası gibi, birkaç yıl içinde, tarihin seyrini değiştirecek, insanlığı değişik alanlarda harekete geçirecek, ileri götürecek etkinlikler gösterememiş, bu denli müthiş eserler bırakamamıştır. Tarihte onun annesi gibi bir anneden hiçbir zaman söz edilmemiştir. Onun annesi bütün varlığını, kendisine sunduğu hidayet ve nura karşılık yüce eşi ve hikmet esaslı ilkeleri uğruna feda etmiştir.

    • İşte bu büyük anne ve babanın gölgesinde Fatıma Betül yetişti. Omuzlarında peygamberlik yükünü taşıyan, bu kutsal emaneti hedefine ulaştırmak için dağların tahammül edemediği işkencelere katlanan babasının şefkatinin her an hissedildiği bir evde büyüdü. Babası nereye yönelse, ne tarafa gitse Kureyş'in ve Kureyşlilerin kışkırttıkları ayak takımının ve kölelerin kendisini sürekli olarak gözettiklerini, taciz ettiklerini görüyordu. Küçük yaşına rağmen Fatımatü'z-Zehra (a.s) bütün bunları görüyordu. Annesiyle beraber, bu eziyetlerin babası üzerindeki etkisini hafifletmek için elinden geleni yapıyordu. Utanç verici eziyetleri gözlemledikçe yürek paralayıcı bir acı hissediyordu. İlk Müslümanların gördükleri baskı ve acıları kendisi de bizzat yaşıyordu.

    • Hz. Fatımatü'z-Zehra (a.s) ilâhî risaletin tebliği sürecinin karşı karşıya kaldığı zorlukları, sıkıntıları daha çocukluğunun ilk günlerinden itibaren yaşadı. Babası ve annesiyle ve Haşimoğulları'nın diğer mensuplarıyla birlikte Ebu Talib Vadisi'nde sosyal ve ekonomik ablukaya tâbi tutulduğu sırada, henüz iki yaşındaydı.

    Büyük zorluklarla geçen üç yıllık ablukanın kaldırılmasından sonra, şefkatli annesinin vefatı sınavıyla karşı karşıya kaldı. Babasının amcasının vefatıyla sarsıldı. O sırada altı yaşına henüz girmişti. Meşakkatlere katlanma, zorluklara karşı koyma ve büyük sıkıntılara tahammül etme hususunda babası için bir teselli kaynağıydı. Yalnızlığında babasına arkadaşlık ediyor, Kureyş azgınlarının ve zorbalarının rencide edici baskılarından dolayı hissettiği üzüntüyü paylaşıyordu.

    Mübarek ömrünün sekizinci yılında, amcasının oğluyla ve diğer Fatıma'larla birlikte Medine'ye hicret etti. İmam Ali b. Ebu Talib (a.s) ile evleninceye kadar babası yüce Resul (s.a.a) ile beraber yaşadı. Bundan sonra, Hz. Peygamber (s.a.a) evinden sonra İslâm toplumunun en şerefli evinin temelleri de atılmış oldu. Bu ev, tertemiz nebevî sülalenin barınağı, bereketli Resul (s.a.a) soyunun cömert Kevser'i oldu.

    • Hz. Zehra (a.s) ideal bir eşliğin ve yüce anneliğin en görkemli örneğini sergiledi. Hem de İslâm tarihinin en çetrefilli, en zorlu dönemlerinde... Öyle bir zaman ki, İslâm, cahilî bir çevrede ve kabileci geleneğin hüküm sürdüğü bir ortamda kalıcılık ve yücelik yolunu açmak amacındaydı. Çünkü cahiliye toplumu ve kabileci ortamı, kadını insan olarak kabul etmiyor, kız çocuğunu bir utanç, bir ayıp olarak algılıyordu. Bu nedenle Fatıma (a.s) gibi birisi -parlak MUHAMMEDî risaletin kızı, eşsiz ilâhî kıyamın çocuğu olarak- bireysel, ailesel ve toplumsal yaşam tarzıyla, risalet kavramlarını ve değerlerini pratik olarak hayatında somutlaştıran pratik ve gerçek bir örnek sunmak durumundaydı.

    Hz. Zehra (a.s) bütün insanlık dünyasına, bir kadın olarak insan-ı kâmil olduğunu, kadınlık doğasının böyle bir mükemmeliyete erişebileceğini, ALLAH'ın sınırsız kudretine ve akıllara durgunluk veren yaratıcılığına delâlet eden en büyük ayetlerden, en parlak kanıtlardan biri olabileceğini kanıtladı. Çünkü Fatımatü'z-Zehra'ya (a.s) azametten büyük bir pay, görkemlilik ve ululuktan en geniş bir nasip bahşedilmişti.

    • Zehra Betül (a.s), Ali el-Mürtaza'ya cennet gençlerinin iki efendisi, Resulullah'ın (s.a.a) oğulları Hasan ve Hüseyin'i, bu iki büyük imamı ve saygı değer mücahit, sabır ve direniş sembolü olan Zeyneb-i Kübra ve Ümmü Gülsüm'ü doğurdu. Beşinci çocuğu Muhsin'i de, babasının ölümünden sonra, evine (Resul'ün evine) yapılan saldırı sonucu düşük yaptı. Muhsin, bu mücahide ve şehit ananın, babasının ölümünden sonra, babasının mesajını sapmalardan ve tahriflerden korumak uğruna verdiği mücadeleye armağan edilmiş ilk kurban oldu.

    • Hz. Zehra (a.s) en zor zamanlarda ve en kritik durumlarda babasının ve kocasının (selâm üzerlerine olsun) yanında yer aldı. O, çabaları, cihadı, açıklamaları ve -Hz. Resul'ün (s.a.a), vefatından sonra İslâm'a yardım etme misyonunu kendilerine vermiş olduğu- Ehl-i Beyt-i Resulü eğitmesiyle İslâm'a yardımcı oldu. Nitekim Fatıma (a.s). Hz. Resul'ün (s.a.a) Ehl-i Beyt'inden, onun vefatından sonra, verdiği acılarla dolu bir mücahedenin ardından ona ilk kavuşan kimse oldu. Fatıma (a.s) müşriklere karşı yapılan cihatta, münafıkların komplo ve plânlarının boşa çıkarılması amacına yönelik mücadelede aktif rol aldı. Sapıkların karşısına dikilmekle parladığı gibi, Müslüman kadınların eğitimi alanında da parladı. Kahramanlığın, cihadın, sabrın, şehitliğin, fedakârlığın ve akideyi her türlü değerden üstün tutmanın gerçek bir sembolüydü. Bir insanın, göz kamaştırıcı kemalin doruklarına yükselebileceği en kısa bir zaman diliminde, bu alanların tümünde, öncekilerin ve sonrakilerin ulularını geride bırakacak bir üstünlüğe erişti.

    Selâm ona, doğduğu, şehit düştüğü, bütün şeref ve yücelik özelliklerini ve onur süslerini üzerinde taşıyarak dirileceği gün... "




    Selametle.


    İnşallah devam edecek...
    “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

    Doğrusu ben Hür’üm
    Sizleri kılıçtan geçiririm.
    Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
    Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

    #2
    Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

    Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum


    "Kur'ân Ayetlerinde Fatıma (a.s)

    1- Risalet Kevseri Hz. Zehra (a.s)



    Kevser; bol hayır demektir. Dolayısıyla bu kavram, yüce ALLAH'ın peygamberi Hz. MUHAMMED'e (s.a.a) bahşettiği bütün nimetleri kapsamaktadır. Fakat Kevser Suresi'nin son ayetiyle birlikte surenin iniş sebebine ilişkin açıklamalar içeren rivayetleri ele aldığımız zaman, bu bol hayrın, neslin çokluğu ve devamıyla ilgili olduğunu açık bir şekilde görürüz. Bütün dünya, Hz. Peygamber'in (s.a.a) neslinin kızı Fatımatü'z-Zehra aracılığıyla devam ettiğini biliyor. Resulullah'ın (s.a.a) birçok hadisinde de buna açıkça işaret edilmiştir.
    Müfessirler bu bağlamda şöyle bir olayı rivayet ederler: "As b. Vail, Kureyş kabilesinin ileri gelenlerine şunları söylüyordu: MUHAMMED'in soyu kesiktir; kendisinden sonra yerine geçecek oğlu yoktur; o öldüğü zaman kimse ondan söz etmeyecek ve siz de ondan kurtulmuş olacaksınız." İbn Abbas'ın ve müfessirlerin genelinin görüşü budur.
    Fahreddin er-Razî, müfessirlerin "Kevser" kelimesinin anlamı hakkında ihtilâf ettiklerini söylemesine rağmen, şunu da ifade etmektedir:
    "Üçüncü görüş: Kevser; evlâtların çok olması demektir... Çünkü bu sure, Peygamberimizin (s.a.a) erkek çocuklarının olmamasını bir kusur olarak görenlere cevap mahiyetinde nazil olmuştur. Dolayısıyla kastedilen anlam şudur: ALLAH ona bir nesil verecek ve bu nesil zaman durdukça devam edecektir."
    Sonra şunları söyler: "Şöyle bir bakın! Ehl-i Beyt'ten nicesi öldürüldü?! Bununla beraber dünya Hz. Resul'ün (s.a.a) soyuyla doludur. Peki Ümeyyeoğulları'ndan geriye fark edilen kimse kaldı mı?! Bakın bakalım! Oysa Ehl-i Beyt arasında Bâkır, Sadık, Kâzım, Rıza ve Nefs-i Zekiye gibi nice büyük âlimler var!"
    Mübahele (Lânetleşme) Ayeti, Hasan ve Hüseyin'in Hz. Peygamber'in (s.a.a) oğulları olduklarını göstermektedir. Öte yandan Peygamberimizden (s.a.a) aktarılan çok sayıdaki rivayette, yüce ALLAH'ın bütün peygamberlerin zürriyetlerini, onların kendi sulbünden var ettiği, son Peygamber'in (s.a.a) zürriyetini ise Ali b. Ebu Talib'in (a.s) sulbünden var ettiği vurgulanmaktadır. Sahih hadis kaynaklarında Peygamberimizin (s.a.a) Hasan b. Ali (a.s) hakkında şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Şu benim oğlum seyyittir. Belki de ALLAH onun aracılığıyla iki büyük grubu barıştıracaktır."



    2- İnsân Suresi'nde Hz. Zehra (a.s)


    Hasan ve Hüseyin hastalanmışlardı. Hz. Resulullah (s.a.a) birtakım insanlarla beraber onlara hasta ziyaretinde bulundu. Dediler ki: "Ey Ebu'l-Hasan! İki oğlunun iyileşmesi için bir adak adasan olmaz mı?" Bunun üzerine Ali, Fatıma ve Fizze (cariyeleri), Hasan ve Hüseyin iyileşecek olurlarsa üç gün oruç tutacaklarını adadılar. Derken Hasan ve Hüseyin iyileştiler. Ancak evde yiyecek bir şeyleri yoktu. Ali (a.s) Hayber Yahudilerinden Şem'un'dan üç sa' arpa borç aldı. Fatıma (a.s) bir sa'ını öğüttü. Sonra bundan aile fertlerinin sayısı kadar beş ekmek yaptı. İftarlarını açmak üzere ekmekleri önlerine koydular. Tam o sırada bir dilenci kapıya geldi ve şöyle dedi: "Ey MUHAMMED'in Ehl-i Beyti! Selâm üzerinize olsun. Ben bir Müslüman yoksulum. Bana bir şeyler yedirin ki, ALLAH da size cennet sofralarından yedirsin." Bunun üzerine yiyeceklerini ona verdiler ve içtikleri sudan başka hiçbir şey yemeden sabahladılar ve ertesi günü de oruçlu geçirdiler. Akşam olup yemeği önlerine koydukları zaman, kapılarına bir yetim geldi. Bu sefer yiyeceklerini ona verdiler. Üçüncü günde de kapılarına bir esir geldi. Ona da diğerlerine yaptıkları gibi muamele gösterdiler. Sabah olunca, Ali (a.s) Hasan ve Hüseyin'in elinden tutarak Resulullah'ın (s.a.a) yanına götürdü. Resulullah (s.a.a) onların açlıktan kuş yavrusu gibi titrediklerini görünce, şöyle dedi: "Sizin bu hâlinizin beni ne kadar da etkiledi, rahatsız etti!" Hemen kalktı ve onlarla birlikte Fatıma'nın yanına gitti. Fatıma mihrabında karnı sırtına yapışmış hâldeydi. Gözleri kaymıştı. Bu durum Hz. Peygamber'i (s.a.a) çok etkiledi. Bu sırada Cebrail geldi ve şöyle dedi: "Al bu sureyi, ey MUHAMMED! Rabbin Ehl-i Beyt'inden dolayı seni kutluyor." Ardından sureyi okudu.
    Şu hâlde Fatıma (a.s), yüce ALLAH'ın, kâfur kokulu kaselerden içen iyilerden olduğuna, verdikleri sözü tutan, kötülüğü kapsayıcı olan bir günden korkan, isteği olmasına rağmen yiyeceğini başkalarına veren, kendi ihtiyaçları olmasına rağmen başkalarını kendilerine tercih eden... sırf ALLAH rızası için yoksulları yediren, onlardan bir karşılık veya teşekkür beklemeyen... ALLAH için her türlü zorluğa sabreden... ALLAH'ın, kendilerini bu haşin ve şiddetli günün şerrinden koruduğu... kendilerini sevinç ve neşeyle karşıladığı, sabretmelerinden dolayı kendilerine cennet ve ipekler bahşettiği... kimselerden olduğuna tanıklık ettiği biridir.


    3- Tathir Ayeti'nde Hz. Zehra (a.s)



    Hz. Peygamber (s.a.a) Ümmü Seleme'nin (r.a) evinde bulunduğu bir sırada, Tathir Ayeti nazil oldu. Torunları Hasan ve Hüseyin'i bağrına basmış, babalarını ve annelerini yanına almış ve bir örtünün altına girmişlerdi. Böyle yapmakla Hz. Peygamber (s.a.a) onları diğerlerinden ve eşlerinden ayırmış oluyordu. Onlar bu hâlde iken Tathir Ayeti nazil oldu: "ALLAH ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü günahı uzak tutmak ve sizi tertemiz kılmak ister." Hz. Peygamber (s.a.a) ayetin sırf onlara özgü olduğunu belirtmek hususunda bununla da yetinmedi, ellerini örtünün altından çıkarıp göğe doğru açtı ve şöyle dedi: "ALLAH'ım! İşte bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir. Kötülüğü ve günahı onlardan uzak tut ve onları tertemiz kıl." Peygamberimiz (s.a.a) bu sözleri tekrarlarken Ümmü Seleme de bakıyordu. Ümmü Seleme de örtünün altına girmek istedi ve "Ben de sizinle beraber miyim ya ResulALLAH?" dedi. Peygamberimiz (s.a.a) elinden tutup engelledi ve şöyle dedi: "Hayır, ancak sen hayır üzeresin."
    Bu ayetin inişinden sonra Hz. Peygamber (s.a.a) sabah namazı için mescide gittiği zaman Fatıma'nın (a.s) evinin önünden geçer ve şöyle seslenirdi: "Namaz...! Ey Ehl-i Beyt! ALLAH ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü günahı uzak tutmak ve sizi tertemiz kılmak ister." Peygamberimiz (s.a.a) altı veya sekiz ay boyunca bunu tekrarladı.
    Bu mübarek ayet, Ehl-i Beyt'in günahlardan masum olduğuna delâlet etmektedir. Çünkü ayetin orijinalinde geçen "er-rics" kelimesi, günah demektir. Ayrıca ayet, sınırlandırma, hasretme anlamını ifade eden "innema" edatıyla başlıyor. Bu da gösteriyor ki, yüce ALLAH'ın onlarla ilgili iradesi, sırf onlardan günahın uzak tutulmasına ve onların günahlardan tertemiz kılınmasına özgüdür. Bu da masumiyetin özü ve hakikatidir. Nebhanî bu yorumu, gayet açık bir ifadeyle Taberî'nin tefsirinden derlemiştir. "



    İnşALLAH Devam Edeceğiz...

    Selametle
    “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

    Doğrusu ben Hür’üm
    Sizleri kılıçtan geçiririm.
    Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
    Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

    Yorum


      #3
      Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

      Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

      4- Zehra (a.s) Sevgisi Peygamberliğin Ücretidir

      Cabir rivayet eder: Bir bedevî Hz. Peygamber'in (s.a.a) yanına geldi ve dedi ki: "Ey MUHAMMED! Bana İslâm'ı anlat." Buyurdu ki: "Tek ve ortaksız ALLAH'tan başka ilâh olmadığına ve MUHAMMED'in ALLAH'ın kulu ve resulü olduğuna şahadet etmektir İslâm." Dedi ki: "Bunu bana göstermenin karşılığında benden bir ücret istiyor musun?"

      Buyurdu ki: "Hayır, sadece akrabaları sevmeni istiyorum." Dedi ki: "Benim akrabalarımı, yoksa senin akrabalarını mı?" Buyurdu ki: "Benim akrabalarımı." Dedi ki: "O zaman gel, sana bu hususta biat edeyim. Seni ve senin akrabalarını sevmeyene ALLAH lânet etsin." Peygamberimiz (s.a.a) de, "Amin!" dedi.([27]- Hilyetu'l-Evliya, 3/201; Tefsiru't-Taberî, 25/16 ve 17; ed-Dürrü'l-Mensûr, Şûrâ Suresi, 3. ayetin tefsiri; es-Savaiku'l-Muhrika, s.261; Usdu'l-Gabe, 5/367.)
      Mücahid, bu sevgiyi, Resulullah'a (s.a.a) tâbi olmak, onu tasdik etmek ve onun akrabalarıyla ilişkiyi sürdürmek şeklinde tefsir etmiştir. İbn Abbas ise, Hz. Peygamber'in (s.a.a) akrabalarına yönelik sevgiyi korumak olarak açıklamıştır.([28]- bk. Fedailu'l-Hamse Mine's-Sihahi's-Sitte, 1/307)

      Zemahşerî der ki: Bu ayet nazil olduğu zaman, insanlar dediler ki: "Ya ResulALLAH! Sevmekle yükümlü olduğumuz akrabaların kimlerdir?" Buyurdu ki: "Ali, Fatıma ve onların iki oğlu."([29]- bk. Zemahşerî, el-Keşşaf; et-Tefsiru'l-Kebir, Fahreddin er-Razi; ed-Dürrü'l-Mensûr, Suyuti; Zehairu'l-Ukba, s.35. Allâme Eminî, bu ayetin Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin hakkında indiğini belirten kırk beş tane kaynağı sayar. bk. el-Gadir, c.3)


      5- Mübahele (Lânetleşme) Ayeti'nde Hz. Zehra (a.s)

      İslâm kıblesine mensup (ehl-i kıble) bütün gruplar, hatta Haricîler;, Hz. Peygamber'in (s.a.a) lânetleşmeye giderken kadınlardan sadece kendisinden bir parça olan Fatıma'yı (a.s), oğullardan sadece iki torunu ve iki gülü Hasan ve Hüseyin'i, kendi olarak da kendisinin yanında Harun'un Musa yanındaki konumuna eş bir konumda olan kardeşi Ali'yi (a.s) çağırdığı hususunda görüş birliği içindedirler. Dolayısıyla zorunlu olarak bu ayette kastedilen kimseler, isimleri sayılan bu kimselerden başkası olamaz. Bunu inkâr etmek de mümkün değildir ve dünyada hiç kimse onların bu onuruna ortak değildir. Müslümanların tarihini inceleyen herkes bu apaçık gerçeği görür, ayetin özel olarak bunlar hakkında indiğini anlar.([30]- bk. el-Kelimetu'l-Ğarra, s.181)

      Hz. Peygamber (s.a.a) Necran Hıristiyanlarıyla lânetleşmeye bu isimleri sayılanları beraberinde götürmüş ve Necran Hıristiyanlarını yenilgiye uğratmıştı. Peygamber'in (s.a.a) eşleri olan müminlerin anneleri o zaman Peygamber'in (s.a.a) evlerindeydiler. Peygamberimiz (s.a.a) hiçbir tanesini çağırmamıştı. Ayrıca babasının kız kardeşi olan Safiyye'yi de çağırmamıştı. Amcasının kızı olan Ümmü Hani'yi de çağırmamıştı. Ayrıca üç halifenin eşlerinden veya muhacir ve ensardan, hiçbir kimseyi davet etmemişti.

      Peygamberimiz (s.a.a) cennet gençlerinin bu iki efendisinden başka Haşimoğulları'ndan ve sahabe çocuklarından hiç kimseyi götürmemişti lânetleşmeye. Aynı zamanda Ali ile beraber yakın aşiretinden hiç kimseyi davet etmemişti. İlk Müslümanlardan kimseyi götürmemişti. Râzî'nin tefsirinde söylediği gibi, üzerinde siyah kıldan bir örtü olduğu hâlde Necran Hıristiyanlarıyla buluşmaya gitmişti. Hüseyin'i kucağına almış, Hasan'ın da elinden tutmuştu. Fatıma arkasında, Ali de Fatıma'nın arkasında yürüyordu. Peygamberimiz (s.a.a) şöyle diyordu: "Ben dua ettiğim zaman, siz, amin, deyin." Bu manzarayı gören, Necran papazı şöyle dedi: "Ey Hıristiyanlar topluluğu! Burada öyle yüzler görüyorum ki, eğer ALLAH'tan dağları yok etmesini isteseler, ALLAH dağları yerinden söküp atar. Bunlarla lânetleşmeyin, yoksa helâk olursunuz ve kıyamet gününe kadar yeryüzünde bir tek Hıristiyan kalmaz." ([31]- Seyyid Abdulhüseyin Şerefuddin şöyle der: "Müfessirler, muhaddisler ve hicretin onuncu senesini inceleyen bütün tarihçiler bu hadiseyi zikretmişlerdir. Bu seneye lânetleşme senesi denilmiştir." bk. Sahih-i Müslim, Kitab-u Fedaili's-Sahabe; el-Keşşaf, Zemahşerî, Âl-i İmrân, 61. ayetin tefsiri)

      Râzî, bu hadiseyi aktardıktan sonra şöyle der: "Bu ayet, Hasan ve Hüseyin'in, Peygamber'in (s.a.a) oğulları olduklarına delâlet eder. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.a) oğullarını çağıracağını söylemiş ve ardından Hasan ve Hüseyin'i çağırmış. Bu da onların Hz. Peygamber'in (s.a.a) oğulları olmalarını gerektirir." ([32]- bk. et-Tefsiru'l-Kebir, ilgili ayetin tefsiri. es-Savaiku'l-Muhrika, s.238; Esbabu'n-Nüzul, Vahidî, s.75)"


      Selametle
      “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

      Doğrusu ben Hür’üm
      Sizleri kılıçtan geçiririm.
      Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
      Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

      Yorum


        #4
        Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

        Bismillahirrahmanmirrahim.Selamun Aleykum


        "Seyyidü'l-Mürselin (s.a.a) Yanında Hz. Zehra (a.s)


        "Şüphesiz ALLAH, Fatıma kızdığı için kızar, o razı olduğu için razı olur."[33]

        "Fatıma benden bir parçadır; onu inciten beni incitmiş; onu seven de beni sevmiş olur."[34]

        "Fatıma benim kalbimdir, bedenimin içindeki ruhumdur."[35]

        "Fatıma dünya kadınlarının efendisidir."[36]

        Bu ve benzeri tanıklıkları içeren rivayetler, tevatür düzeyine ulaşacak yoğunlukta hadis ve siyer kitaplarında yer almışlardır.[37] Ki bu tanıklıklar, kesinlikle hevâsından konuşmayan,[38] soy veya akrabalık bağının etkisinde kalmayan ve ALLAH için yaptığı işlerde kınayanın kınamasından korkmayan ALLAH'ın elçisi Hz. MUHAMMED'den (s.a.a) rivayet edilmiştir.

        Hiç kuşkusuz ALLAH'ın elçisi, kendisini bütünüyle davasına vermişti. O, insanlar için bir örnekti. Onun kalbinin çırpınışları, gözlerinin bakışları, ellerinin dokunuşları, ayaklarının adım atışları ve fikrinin parıldayışları; kısacası, sözleri, eylemleri ve susarak onayı (diğer bir ifadeyle, sünneti), hatta bütün varlığı dinin işaretlerinden, şiarından biri, şer'î yasamanın kaynaklarından biri, yol gösterici lambalarından biri ve kurtuluş yollarından biri hâline gelmişti.

        "Bu özellikler, Fatıma'nın göğsünün üzerinde peygamberlerin sonuncusunun izi ve belirtisidir. Zaman geçtikçe, toplumlar geliştikçe ve Hz. Peygamber'in (s.a.a), 'Ey Fatıma! Kendin için amel et. Çünkü ben ALLAH'tan gelebilecek bir şeyde sana yardım edemem.' sözlerindeki İslâmî prensip üzerinde düşündükçe, bu risalet izi, bu risalet damgası daha da parlayacaktır."[39]

        Resulullah (s.a.a) şöyle der: "Kemale eren çok erkek vardır. Ama kadınlardan İmran kızı Meryem'den, Firavun'un karısı Mezahim kızı Asiye'den, Huveylid kızı Hatice'den ve MUHAMMED kızı Fatıma'dan başka kemale eren kadın yoktur."[40]

        "Fatıma benim bir parçamdır. Onu sıkan şey beni de sıkar, onu ferahlatan şey beni de ferahlatır.[41] Kıyamet günü bütün soylar, nesepler kesilir. Benim nesebim, soyum ve akrabalığım hariç…"[42]

        Bir gün Resulullah (s.a.a) Fatıma'nın (a.s) elinden tutarak halkın yanına çıktı ve şöyle dedi: "Şu kızı tanıyan, tanıyordur. Tanımayan da bilsin ki o, MUHAMMED'in kızı Fatıma'dır. O benim bir parçamdır. Göğsümün içindeki kalbimdir. Onu inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de ALLAH'ı incitmiş olur."[43]

        "Fatıma, yaratıklardan en aziz bildiğim varlıktır."[44]

        Bu naslar üzerinde biraz düşündükten sonra, bunları Fatıma'nın (a.s) masumiyeti şeklinde tefsir etmemiz zor olmayacaktır. Hatta bu naslar, onun masum olduğunun tanıklarıdırlar. O'nun sadece ALLAH için kızdığını ve sadece ALLAH için razı olduğunu gösterirler.


        Kaynaklar:

        [33]- Kenzü'l-Ummal, c.12, s.11; Müstedrekü's-Sahiheyn, c.3, s.154; Mizanu'l-İtidal, c.1, s.535
        [34]- es-Savaiku'l-Muhrika, s.289; el-İmame ve's-Siyase, s.31; Kenzü'l-Ummal, c.12, s.111; el-Hasais, Nesaî, s.35; Sahih-i Müslim, Kitab-u Fedaili's-Sahabe.
        [35]- Feraidu's-Sımteyn, c.2, s.66
        [36]- el-Müstedrek-u Ale's-Sahiheyn, c.3, s.170; Hilyetu'l-Evliya, Ebu Nuaym, c.2, s.39; Müşkilu'l-Âsar, Tahavî, c.1, s.48; Şerh-u Nehci'l-Belâğa, İbn Ebi'l-Hadid, c.9, s.193; el-Avalim, c.11, s.141, 146
        [37]- Kenzü'l-Ummal, c.12, s.97; Müsned-i Ahmed, c.6, s.296, 323; Müstedrekü's-Sahiheyn, c.3, s.158-185; Sahih-i Buharî, Kitabu'l-İsti'zan; Sahih-i Tirmizi, c.5, hadis: 3869; Hilyetu'l-Evliya, c.2, s.42; el-İstiab, c.2, s.720, 750
        [38]- Necm, 3
        [39]- Fatımatü'z-Zehra Vitrun Fî Gamed, Seyyid Musa Sadr'ın yazdığı takdim.
        [40]- el-Fusulu'l-Muhimme, s.27; Tefsiru'l-Vusul, s.2, c.159; Şerh-u Sulasiyât-i Müsned-i Ahmed, c.2, s.511
        [41]- Hadisin orijinalinde geçen "eş-şucne", bir şeyin parçası demektir. el-Ğusn kelimesi gibi, ağacın dalı ve budağı anlamına gelir. bk. el-Müstedrek, Hâkim, c.3, s.154; Kenzü'l-Ummal, c.12, s.111; hadis: 34240
        [42]- Müsned-i Ahmed, c.4, s.323, 332; el-Müstedrek, c.3, s.154, 159
        [43]- el-Fusulu'l-Muhimme, s.144, el-Muhtasar, Tefsir'us-Sa'lebî, s.133'ten naklen.
        [44]- el-Emalî, Şeyh Tûsî, Meclis: 1, Hadis: 30; el-Muhtasar, s.136"



        Selametle
        “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

        Doğrusu ben Hür’üm
        Sizleri kılıçtan geçiririm.
        Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
        Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

        Yorum


          #5
          Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

          Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum


          "Ehl-i Beyt İmamları (a.s), Sahabeler ve Tarihçiler Nazarında Fatıma (a.s)

          İmam Ali b. Hüseyin Zeynelabidin (a.s) şöyle der: "Hatice'nin Resulullah için İslâm fıtratı üzere doğurduğu tek evlât Fatıma'dır."[45]

          İmam MUHAMMED Bâkır (a.s) şöyle der: "ALLAH'a yemin ederim ki, yüce ALLAH onu ilimle donatarak başkalarından ayırmıştır."[46]

          İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle der: "Fatıma'ya bu ismin verilmesinin nedeni, insanların onun sahip olduğu makamı tanıyamamalarıdır."[47]

          İbn Abbas şöyle der: Bir gün Resulullah (s.a.a), yanında Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin olduğu hâlde oturuyordu. O sırada şöyle dedi: "ALLAH'ım! Bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir. İnsanlar içinde katımda en değerli olan kimselerdir. Onları seveni sev, onlara buğz edene sen de buğz et. Onları dost edineni dost edin, onlara düşman olana düşman ol. Onlara yardım edene yardımcı ol. Onları her türlü kirden arınmış, her türlü günahtan masum kılınmış yap. Onları katından Ruhu'l-Kudüs (=Kutsal Ruh) ile destekle."[48]

          Ümmü Seleme'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma, insanlar içinde yüz ve sima olarak en çok Resulullah'a benzeyen kimseydi."[49]

          Aişe'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Babası Resulullah dışında Fatıma'dan daha doğru sözlü bir kimse görmedim.[50] Resulullah'ın (s.a.a) yanına girdiği zaman, Resulullah (s.a.a) yerinden kalkar, onu öper, hoş geldin der, elinden tutarak kendi yerine oturturdu. Hz. Resulullah (s.a.a) onun yanına geldiğinde ise, bu sefer o yerinden kalkar, onu öper, elinden tutarak yerine oturturdu. Hz. Resulllah (s.a.a) gizli sırlarını özel olarak ona söylerdi. İşlerinde ona başvururdu."[51]

          Hasan Basrî'den şöyle rivayet edilir: "Bu ümmet içinde Fatıma'dan daha çok ibadet eden biri yoktu. Ayakları şişinceye kadar kıyamda durur, ibadet ederdi."[52]

          Abdullah b. Hasan, Ömer b. Abdulaziz'in yanına gitti. Yaşı gençti, ama halîm ve ağırbaşlı kimseydi. Ömer b. Abdulaziz derhal yerinden kalktı, onu karşıladı, ihtiyaçlarını giderdi. Sonra göbeğinin şişmanlıktan katlanmış bir boğumundan tutarak acıtıncaya kadar sıktı. Ardından şöyle dedi: "(Bir samimiyet ve sevgi ifadesi olarak) sana karşı yaptığım bu hareketi şefaat esnasında hatırla."

          Abdullah b. Hasan oradan ayrılınca, yanındakiler Ömer b. Abdulaziz'i kınadılar ve "Genç bir delikanlıya mı böyle davrandın?!" Dedi ki: "Güvenilir biri bana anlatmıştı. Öyle ki Resulullah'ın (s.a.a) sözünü bizzat duymuş gibi oldum: 'Fatıma benden bir parçadır, onu sevindiren beni sevindirmiş olur.' Ben biliyorum ki, eğer Fatıma yaşasaydı, oğluna yaptığım bu muamele onu sevindirirdi." Orada bulunanlar dediler ki: "Peki karnındaki boğumu tutup sıkmanın anlamı nedir? Ona söylediğin söz ne demekti?" Dedi ki: "Haşimoğulları'ndan şefaat etmeyecek kimse yoktur. Bunun şefaat edeceği kimselerden biri olmayı temenni ettim."[53]

          İbn Sabbağ el-Malikî şöyle der: "…Fatıma, üzerine 'Kulunu geceleyin..... yürüten ALLAH'ın şanı yücedir.' ayeti inen Hz. Peygamber'in kızıdır. Ay ve güneşin üçüncüsüdür. İnsanların en hayırlısının kızıdır. Doğumu tertemiz gerçekleşmiştir. Doğruluğun önderlerinin (âlimlerin) ittifakıyla dünya kadınlarının efendisi, önderidir."[54]

          Hafız Ebu Nuaym İsfahanî, Fatıma (a.s) hakkında şöyle der: "Asfiyanın (seçilmişlerin) zahitlerinden, müttakilerin en temiz ve saf olanlarından biridir Fatıma. O, seyyide betül, Resul'e tıpatıp benzeyen ciğerparesidir... Dünyadan ve dünyanın zevklerinden yüz çevirmişti, ilgi göstermiyordu. Dünyanın gizli kusurlarını ve felâketlerini biliyordu."[55]

          Abdulhamid b. Ebi'l-Hadid el-Mutezilî şöyle der: "Hz. Resulullah (s.a.a) Fatıma'ya insanların zannettiklerinin üstünde büyük bir saygı gösterirdi. Hatta bu saygı, babaların evlâtlarına yönelik sevgilerinin de ötesindedir. Özel ve genel toplantılarında, bir kere değil, defalarca, bir yerde değil, birçok yerde şöyle demiştir: 'O, dünya kadınlarının efendisidir. O İmran kızı Meryem'e denktir. O mahşerden geçince, Arş tarafından birisi şöyle seslenir: Ey mahşer halkı! Gözlerinizi kapatın, MUHAMMED'in kızı Fatıma geçsin.' Bu sahih bir hadistir, zayıf bir rivayet değildir. Kaç kere şöyle demiştir: Onu inciten beni incitmiş, ona buğz eden bana buğz etmiş olur. O benden bir parçadır. Onu rahatsız eden beni rahatsız etmiş olur."[56]

          Çağdaş tarihçilerden Dr. Ali Hasan İbrahim şunları söyler: "Fatıma'nın hayatı, tarihin eşsiz safhalarından biridir. Burada büyüklüğün, azametin çeşitli örneklerini gözlemleyebiliyoruz. Bir kere o, Belkıs veya Kleopatra gibi büyüklüğünü, azametini, sahip olduğu büyük tahttan veya muazzam servetten veya eşsiz güzellikten almıyordu. Ya da Aişe gibi şöhretini, kendisini ordulara komutanlık edecek ve erkeklere meydan okuyacak düzeye getiren cesaretinden de almıyordu. Biz, dünya ve çevresini bir hikmet ve ihtişam halesine alan bir büyük şahsiyetle karşı karşıyayız. Hikmetinin kaynağı kitaplar, filozoflar ve bilginler değildir. Bilâkis, hikmetinin kaynağı alt üst oluşlarla ve sürpriz gelişmelerle dolu zamanın deneyimleridir. O bir ihtişama, bir görkeme sahipti ki, bunun kaynağı da saltanat veya servet değildi. Tam tersine nefsinin özünden kaynaklanan bir heybete sahipti..."[57]

          Kaynaklar:

          [45]- Ravzatu'l-Kâfi, Hadis: 536
          [46]- Biharu'l-Envar, c.43, s.19
          [47]- Keşfu'l-Gumme, c.1, s.463
          [48]- Biharu'l-Envar, c.43, s.65, 24
          [49]- Keşfu'l-Gumme, c.1, s.471
          [50]- Zehairu'l-Ukba, s.54
          [51]- Ehlu'l-Beyt, s.144, Tevfik Ebu İlm
          [52]- Biharu'l-Envar, 43/84
          [53]- el-Eğani, 8/307; Makatilu't-Talibiyyin, s.124
          [54]- el-Fusulu'l-Muhimme, s.141, Beyrut basımı
          [55]- Hilyetu'l-Evliya 2/39, Beyrut basımı
          [56]- Şerh-u Nehci'l-Belâğa, 9/193
          [57]- Fatımatü'z-Zehra, Behcetu Kalbi'l-Mustafa, s.21"



          Selametle.
          “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

          Doğrusu ben Hür’üm
          Sizleri kılıçtan geçiririm.
          Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
          Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

          Yorum


            #6
            Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

            Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum


            "Hz. Fatıma'nın (a.s) Kişiliğinden Görünümler

            Hz. Fatıma'dan söz ederken, gözlerini aydınlığa açtığı andan, gözlerindeki hayat parıltısının söndüğü ana kadarki, kısa sürenin sınırlarını aşmak gerektiğini biliyoruz. Onun kişiliğini, bu başlangıçla bu son arasına sıkıştıramayız.

            O, insan düşüncesini temelinden sarsan ve insan düşüncesini kuşakların ötesine taşıyan bir Peygamber'in kızıdır. Aynı zamanda o, hakkın temellerinden biri olan ve insanlık tarihinin en büyük peygamberinin devamı niteliğindeki bir adamın karısıdır.

            Fatıma olgun bir akla, kusursuz bir ruh güzelliğine, saflık ve berraklığa, asil ve üstün bir kereme sahipti. Üzerine aydınlığını saçan, kendisinden katkı gören ve düşünce ve ürün olarak kendisini ifade eden bir atmosferde yaşadı. Bir devrime dönüşen risalet misyonu içinde bir çizgi olarak belirginleşti. Böylece kendisi de risalet devriminin temellerinden biri oldu. Öyle ki, onun tarihini doğru anlamadan risalet tarihini doğru anlamak mümkün değildir.

            Fatıma (a.s), kadının insanlığını, saygınlığını, kerametini, kutsallığını, (ilâhî emir ve yasaklar hususunda) koruyuculuğunu ve özenini en onurlu bir şekilde temsil etti. Bunun yanında üstün bir zekâya, keskin bir ferasete ve geniş bir bilgiye sahipti. Nübüvvet mektebinde eğitim görmesi, risalet külliyesinden mezun olması onur ve övünç olarak ona yeter. Güvenilir elçi olan babasının Rabbinden aldıklarını, o da ondan aldı. Hiç kuşkusuz o, anne ve babasının evinde, Mekke'deki başka hiçbir çocuğun öğrenemediği şeyleri öğrendi.[58]

            Kur'ân'ı seçkin Peygamber'den dinledi. Sonra Ali Mürtaza'dan dinledi. Onlardan dinlediği bu Kur'ân'la namaz kıldı, onunla ibadet etti. Ama bundan önce Kur'ân'ın hükümlerini, farzlarını ve sünnetlerini kavramıştı. Öyle ki, şeref sahibi ve saygın hiçbir kimse onun düzeyine erişememişti.

            Zehra (a.s), iman ve kesin inanç üzere yetişti. İnanç bağına bağlılık, ihlâs ve dünyadan uzaklaşmayı esas alan bir anlayışla büyüdü. Yılların geçmesiyle birlikte, rakipsiz bir şeref pınarı olduğunu öğrendi. Havva'nın çocukları içinde onunla şeref bakımından boy ölçüşecek kimse yoktu. Bu erişilmez şerefin yeterliliğine kesin olarak güvendi. Risalet bağrında ve iman atmosferinde bu şerefin parlaklığını ve revnakını gittikçe arttırdı.

            Her olgunlukta babasını adım adım izleyerek büyüdü Zehra (a.s). Hatta Aişe onun hakkında şöyle demişti: "ALLAH'ın yarattıkları içinde söz ve konuşma olarak Resulullah'a (s.a.a) Fatıma kadar benzeyen birini görmedim. Fatıma geldiği zaman, Peygamber (s.a.a) onun elinden tutar, elini öper, ona, hoş geldin der, sonra onu kendi yerine oturturdu. Peygamber Fatıma'nın yanına gittiğinde, bu sefer Fatıma ayağa kalkar, babasına, hoş geldin der, elinden tutarak onu öperdi."[59]

            Buradan hareketle Aişe'nin, "Yeryüzünde Hz. Peygamber'in (s.a.a) Fatıma'dan daha çok sevdiği bir kadın daha yoktu." şeklindeki sözünün gerisindeki sırrı anlıyoruz. Yine Aişe bu durumu şu sözleriyle açıklıyor: "Kendi babası dışında, Fatıma'dan daha doğru sözlü birini görmedim."[60]

            Böylece Fatıma (a.s) müminlerin, kutsiyeti karşısında ürperdikleri kâmil kadınlığın eşsiz bir tablosu olarak belirginleşti.


            Kaynaklar:
            [58]- Ehlu'l-Beyt, Tevfik Ebu İlm, s.116
            [59]- Ehlu'l-Beyt, Tevfik Ebu İlm, s.116
            [60]- age. "


            Selametle


            “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

            Doğrusu ben Hür’üm
            Sizleri kılıçtan geçiririm.
            Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
            Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

            Yorum


              #7
              Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

              Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

              "1- İlmi

              [color=teal]Fatımatü'z-Zehra (a.s), vahiy evinde kendisi için hazırlanan bilgi ve irfanla, kendisini dört bir yandan kuşatan ilim ve irfan güneşlerinin ilmî aydınlatmasıyla yetinmedi.

              Babası Resulullah (s.a.a) ve Peygamber ilmi şehrinin kapısı kocasıyla her buluşmasında elinden geldiğince ilim öğrenmeye çalışırdı. Bunun yanında oğulları Hasan ve Hüseyin'i de sürekli olarak Resulullah'ın (s.a.a) meclisine gönderir, onlar döndükten sonra da onları konuşturarak dinlediklerini anlatmalarını sağlardı. Çocuklarına üstün bir terbiye vermek için büyük bir çaba sarf ettiği gibi, ilim öğrenmek için de büyük bir çaba sarf ederdi. Ev işlerinin çokluğuna rağmen, öğrendiği bilgileri diğer Müslüman kadınlara aktarmayı da ihmal etmezdi.

              İlim öğrenme ve ilmi yayma hususundaki bu kesintisiz çabaları sonucu, en büyük hadis ravilerinden ve tertemiz nebevî sünnetin aktarıcılarından biri oldu. Nitekim "Fatıma Mushafı" adı verilen, kendisinin en büyük övünç kaynağı olan ve masum evlâtları tarafından bir önceki nesilden miras alınıp sonraki nesile aktarılan kitabı ile ilgili olarak, Fatıma'nın (a.s) mirası bölümünde geniş değerlendirmelerde bulunacağız.

              İlminin ve düşünsel olgunluğunun kanıtı olarak dehasının yüksek düzeyini yansıtan iki ünlü konuşması yeterlidir. İki hutbeyle ilgili olarak "Babasından Sonraki Olaylar" bölümüne bakabilirsiniz. Bu hutbelerden birini, Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra sahabenin ileri gelenleri huzurunda Mescid-i Nebevî'de, diğerini ise evinde irad etmişti. Bu konuşmalar, düşüncesinin derinliğinin, köklülüğünün, kültürünün genişliğinin, mantığının gücünün, önderlik kurumunun sapmasından sonra ümmetin geleceğine dair ön görüsünün gerçekliğinin parlak birer örneğidir. Bunun yanında yüksek bir edebe de sahipti. ALLAH için ve ALLAH yolunda muazzam bir cihat da veriyordu.

              Hz. Zehra (a.s), ALLAH'tan korkup sakınan ve hikmetli Kur'ân'ın açık ifadesiyle, ALLAH tarafından eğitilen Ehl-i Beyt'in bir ferdiydi. ALLAH ona ilimle ayrıcalık tanıdı, bu yüzden "Fatıma" adını almıştı. Benzersizliği yüzünden de Betül (iffette eşsiz) diye isimlendirilmişti."

              Selametle
              “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

              Doğrusu ben Hür’üm
              Sizleri kılıçtan geçiririm.
              Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
              Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

              Yorum


                #8
                Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                "2- Yüksek Ahlâkı


                Fatıma (a.s), "yüksek bir ahlâka, onurlu bir karaktere, üstün bir nefse, ulu bir duyarlılığa, çabuk kavrayan bir anlayışa, keskin bir zihne, yüce bir erdeme, parlak bir üstünlüğe, misk kokan bir nefese, cesur bir yüreğe, bitmek nedir bilmeyen bir heyecana, yüksek bir hamiyet duygusuna, kendini beğenmişlikten uzaklığıyla hayranlık uyandıran bir izzete sahipti. Kibirlilerin tasavvur ettikleri büyüklük onun düzeyine erişmekten çok uzaktı. Büyüklenenlerin ve zorbaların karşısında eğilmezdi."[61]

                O, hoşgörü, sükûnet ve geniş göğsüyle, geniş ufuklu vakarıyla, öz güven ve yumuşaklığıyla, ağırlığı ve temkinliliğiyle, sağlam karakteri ve iffetiyle, onurunu korumasıyla bir ahlâk abidesiydi.

                Babasının vefatından önce, parlak bir onur ve açık bir hâyâ timsaliydi. Güler yüzlü ve mütebessim bir güzellik abidesiydi. Ama babasının (s.a.a) vefatıyla birlikte yüzündeki tebessüm kaybolmuştu.

                Dilinden haktan başka bir söz dökülmezdi, sadece doğruyu konuşurdu. Kimsenin kötülüğünden söz etmezdi. Gıybet etmez, kimseyi arkadan çekiştirmezdi. Kimseyi küçümseyici kaş göz işareti yapmazdı. Başkalarının sırrını saklar, verdiği sözü tutardı. İstişarede doğruyu söyler, onların gerçek hayrını isterdi, başkalarının mazeretlerini kabul ederdi. Yanlışlıkları hoş görürdü. Çok kere sürçmeleri ve kötülükleri hilim ile ve hoşgörüyle karşılardı.

                "Kötülükten kaçar, daima iyiliğe eğilimliydi. Güvenilirdi. Sözünde doğruydu. İyi niyetliydi ve sözünde kesinlikle dururdu. İffetin en yüksek doruklarındaydı. Tertemiz bir ünü vardı ve adında en ufak bir leke yoktu. Eğilimleri üzerinde hevâsının etkisi yoktu. Çünkü o, yüce ALLAH'ın günahları kendilerinden uzak tuttuğu ve tertemiz kıldığı Peygamber'in (s.a.a) Ehl-i Beyt'inin bir ferdiydi."

                "Bir kimseyle konuştuğu veya erkeklere hitap etmek durumunda kaldığı zaman, iffetinden ve saygısından bir perde arkasında durarak söylemek istediklerini söylerdi."

                "Utangaçlığının, hâyâsının ilginç bir örneği, öldükten sonra kadınların üzerine vücut hatlarını belirtecek şeyler çekilmesini hoş karşılamamış olmasıdır."[62]

                Hz. Zehra (a.s) az ile yetinen zühd sahibi biriydi. O, ihtirasın kalbi parçaladığını, işlerde düzensizlik ve dağınıklığa neden olduğunu çok iyi biliyordu. O, hayatının sonuna kadar babasının kendisine söylediği şu sözü prensip edindi: "Ey Fatıma! Ebedi nimetlere kavuşa bilmen için, dünya hayatının acılarına karşı sabret." Basit bir hayata razıydı. Hayatın zorluklarına karşı sabırlıydı. Helâlin azına kanaat getirirdi. Razıydı ve kendisinden razı olunmuştu. Başkasına ait olan, başkasının sahip olduğu şeylere göz koymazdı. Hakkı olmayan bir şeye de gözlerini dikmezdi. ALLAH'tan başkasından bir şey istemeye tenezzül etmezdi. O, yüzsüzlük etmez onurlu nefsin tam bir timsaliydi. Nitekim babası (s.a.a) şöyle demişti: "Asıl zenginlik gönül zenginliğidir."

                O dünyasını bir yana bırakarak kendini Rabbine adayan Hz. Betül'dü. Dünyanın çekici süslerine arkasını dönmüştü. Dünya hayatının aldatıcı güzelliklerine eğilim göstermiyordu ve dünyaya meyletmenin ne büyük felâketlere yol açtığını çok iyi biliyordu. Dünya hayatının zorluklarına sabrederken, dilinden Rabbinin zikrini eksik etmeden sorumluluğunu yerine getirme hususunda muazzam bir sabır örneği sergiliyordu.

                Hz. Zehra'nın asıl ilgisi ahirete yönelikti. Dünyanın göz alıcı güzelliklerine değer vermiyordu. Çünkü babasının (s.a.a) dünyadan, dünyanın nimetlerinden, lezzetlerinden ve şehevî arzularından yüz çevirdiğini görüyordu.

                O, belâlara karşı sabreden, varlıkta şükreden ve kaderin sonuçlarına rıza gösteren biri olarak tanınmıştı. Babasından (s.a.a) şöyle rivayet eder: "ALLAH bir kulunu severse, onu musibetlerle sınar. Eğer bu musibetlere karşı sabrederse, onu [kendisi için] seçer, başına gelenlere rıza gösterirse, onu [kulları arasında] seçkin kılar."[63]



                Kaynaklar:
                [61]- Ehlu'l-Beyt, s.132-134
                [62]- Ehlu'l-Beyt, s.132-134
                [63]- Ehlu'l-Beyt, s.137"



                Selametle
                “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                Doğrusu ben Hür’üm
                Sizleri kılıçtan geçiririm.
                Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                  Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                  "3- Cömertliği ve Başkalarını Kendine Tercih Etmesi


                  Cömertliği ve eli açıklığı bakımından tam da babasının yolunda gidiyordu. Kuşkusuz o, babasının (s.a.a) şöyle dediğini duymuştu: "Cömert insan ALLAH'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır. Buna karşılık cehennemden uzaktır. ALLAH cömerttir, cömertleri sever." Başkalarını kendine tercih etme, Hz.Mustafa'nın (s.a.a) bir şiarıydı. Hatta eşlerinden biri şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.a) dünyadan ayrılıncaya kadar, hiçbir zaman üç gün üst üste doymadı." Hz. Resul (s.a.a) şöyle derdi: "Eğer istesek doyarız, fakat başkasını kendimize tercih ediyoruz."[64] Hz. Zehra (a.s), başkasını kendisine tercih edenlerin en hayırlısıydı, bu konuda hiç kimse onun düzeyine erişemezdi. Babasının kusursuz bir izleyicisiydi. Zifaf gecesi üzerindeki gelinlik gömleğini bir yoksula verdiği bilinmektedir. "İnsân Suresi" çerçevesinde onun başkasını kendisine tercih etmesinin ve güzel cömertliğinin örneği olarak sunduğumuz olaylar bu konuda yeterli kanıttır.

                  Cabir b. Abdullah el-Ensarî'nin şöyle dediği rivayet edilir: Bir gün Resulullah (s.a.a) bize ikindi namazını kıldırdı. Namazı tamamladıktan sonra, kıbleye bakan tarafta oturdu, insanlar da etrafında bir halka oluşturdular. Onlar bu şekildeyken Arap göçebelerinden yaşlı bir adam çıkageldi. Üzerinde eskimiş bir elbise vardı. Elbise dökülüyor gibiydi. Adam yaşlılıktan ve zayıflıktan kendini kontrol edemez hâle gelmişti. Resulullah (s.a.a) adama dönerek onu konuşturmaya çalıştı. Adam dedi ki: "Ey ALLAH'ın Peygamberi! Ben aç biriyim, beni doyur. Çıplağım, beni giyindir. Yoksulum, bana yardım et." Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Sana verecek bir şeyim yok. Fakat hayrı gösteren kimse hayrı işleyen gibidir. ALLAH'ı ve Resulü'nü seven, ALLAH ve Resulü tarafından da sevilen, ALLAH'ı kendine tercih eden birinin evine git. Fatıma'nın evine git." (Fatıma'nın evi Hz. Peygamber'in (s.a.a), eşlerinden ayrı olarak zaman zaman tek başına kaldığı evine bitişikti.) Daha sonra Resulullah (s.a.a), "Ey Bilal, kalk ve bu adama Fatıma'nın evini göster." buyurdu.

                  Bedevî adam Bilal ile beraber yürüdü. Fatıma'nın kapısına gelince, yüksek sesle bağırdı: "Es-selâmu aleykum, ey nübüvvet Ehl-i Beyt'i! Ey meleklerin inip çıktıkları hanenin ehli! Ey Ruhu'l-Emin Cebrail'in âlemlerin Rabbinin katından vahiy indirdiği mekân!" Fatıma şu karşılığı verdi: "Aleyke's-Selâm, kimsin sen?" Dedi ki: "Yaşlı bir Arab'ım ben. İçinde bulunduğum zorluktan dolayı insanlığın efendisi babana geldim. Ey MUHAMMED'in (s.a.a) kızı! Benim üzerimde giyeceğim bir elbise, karnımı doyuracağım bir yiyeceğim yok. Bana yardım et, ALLAH sana rahmet etsin."

                  Fatıma, Ali ve Resulullah (s.a.a) üç gündü bir şey yememişlerdi. Resulullah (s.a.a), Fatıma ve Ali'nin de bu durumda olduklarını biliyordu. Fatıma, selem ağacı yaprağıyla debbağlanmış koç postunu aldı. Postun üzerinde Hasan ve Hüseyin uyuyorlardı. Fatıma postu adama uzatarak şöyle dedi: "Ey yolcu, al şunu. Belki ALLAH bundan daha iyisini sana verir." Bedevî şöyle dedi: "Ey MUHAMMED'in kızı! Ben sana aç olduğumu söyledim. Ama sen bana bir koç derisi verdin. Karnım açken ne yapayım bu postu?!"

                  Bunu duyunca Fatıma boynundaki gerdanlığa elini attı. Bu gerdanlığı, amcası Hamza b. Abdulmuttalib'in kızı Fatıma hediye etmişti kendisine. Fatıma gerdanlığı boynundan çıkardı ve bedevîye verdi ve şöyle dedi: "Bunu götür, sat. Bakarsın, ALLAH bunun yerine daha hayırlısını sana verir."

                  Bedevî gerdanlığı alarak Resulullah'ın (s.a.a) mescidine gitti. Resulullah (s.a.a) ashabının arasında oturuyordu. Dedi ki: "Ya ResulALLAH! Fatıma bana şu gerdanlığı verdi ve 'Onu sat.' dedi."

                  Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) ağladı ve şöyle dedi: "ALLAH bundan daha hayırlısını sana vermez olur mu hiç? Onu sana, Adem'in kızlarının efendisi Fatıma bint-i MUHAMMED vermiştir?!"

                  Ammar b. Yasir yerinden kalktı ve şöyle dedi: "Ya ResulALLAH! Bu gerdanlığı almama izin veriyor musun?" Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Onu satın al ey Ammar! Eğer bütün insanlar ve cinler buna ortak olsalar, ALLAH onlara azap etmeyecektir." Ammar şöyle dedi: "Gerdanlığı kaça satıyorsun ey bedevî?" Dedi ki: "Karnımı doyuracak et ve ekmek, üzerimi örteceğim ve Rabbime namaz kılacağım bir yemen hırkası ve beni aileme ulaştıracak dinar karşılığında satıyorum…"

                  Ammar, Hayber Savaşı'ndan sonra Resulullah'ın (s.a.a) kendisine verdiği bütün ganimeti satmıştı. Yanında bir şey yoktu. Dedi ki: "Sana yirmi dinar ve iki yüz dirhem veriyorum. Bunun yanında bir yemen malı hırka, seni ailene yetiştirecek bineğimi ve karnını doyuracak buğday ekmeği ve et veriyorum."

                  Bedevî dedi ki: "Ne kadar cömertsin, ey adam?" Ammar bedevîyi alıp gitti, söylediklerinin tümünü verdi. Sonra bedevî Resulullah'ın (s.a.a) yanına geri döndü. Resulullah (s.a.a) ona dedi ki: "Karnını doyurdun mu? Üzerine elbise giydin mi?" Bedevî şu karşılığı verdi: "Evet, artık hiçbir şeye ihtiyacım yoktur, anam babam sana feda olsun." Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "O hâlde sana bu iyiliği yapan Fatıma için dua et." Bedevî şöyle dedi: "ALLAH'ım! İlâh sensin. Biz seni var etmedik. Senden başka kulluk edeceğimiz bir ilahımız yoktur. Sen bizi her yönden rızklandıran rabbimizsin. ALLAH'ım! Gözlerin görmediği ve kulakların duymadığı şeyler ver Fatıma'ya."

                  Resulullah (s.a.a) bedevînin bu duasına amin dedi. Sonra ashabına dönerek şöyle buyurdu: "Kuşkusuz ALLAH dünyada Fatıma'ya bunları verdi. Ben onun babasıyım ve dünyada benim gibi birisi yoktur. Ali onun kocasıdır ve eğer Ali olmasaydı, Fatıma'ya denk biri bulunmazdı. ALLAH ona Hasan ve Hüseyin'i verdi. Âlemlerde bu ikisi gibisi yoktur. Peygamberler torunlarının gençlerinin efendileridir onlar. Onlar cennet ehli gençlerinin de efendileridir."

                  Resulullah (s.a.a) bunları söylerken tam karşısında Mikdad, Ammar ve Selman oturuyordu. Dedi ki: "Bundan fazlasını anlatayım mı?" "Evet, ya ResulALLAH!" dediler. Buyurdu ki: "Ruh (Cebrail) bana geldi ve dedi ki: Fatıma öldüğü ve kabre konulduğu zaman, iki melek kabirde ona sorarlar: 'Rabbin kim?' 'Benim Rabbim ALLAH'tır.' diye cevap verir. 'Peygamberin kim?' diye sorarlar. 'Peygamberim, benim babamdır.' diye cevap verir. 'Velin kim?' derler. 'Benim velim, şu mezarımın başında duran adamdır.' diye cevap verir."

                  "Size onun erdeminden daha fazla anlatayım mı? ALLAH bir grup meleği onu korumakla görevlendirmiştir. Bunlar önden ve arkadan, sağdan ve soldan gelebilecek tehlikelere karşı onu korurlar. Bu melekler hayatı boyunca onunla beraber olurlar. Kabre konulurken, ölürken de onunla beraber olurlar. Ona, babasına, kocasına ve oğullarına çokça salat okurlar. Ölümümden sonra beni ziyaret eden, yaşarken beni ziyaret etmiş gibidir. Fatıma'yı ziyaret eden, beni ziyaret etmiş gibidir. Ali b. Ebu Talib'i ziyaret eden Fatıma'yı ziyaret etmiş gibidir. Hasan ve Hüseyin'i ziyaret eden Ali'yi ziyaret etmiş gibidir. Hasan ve Hüseyin'in zürriyetini ziyaret eden onları ziyaret etmiş gibidir."

                  Ammar gerdanlığı aldı, misk kokusu sürdü, yemen işi bir hırkaya sardı. Hayber ganimetlerinden payına düşen malı vererek satın aldığı Sehm adlı bir kölesi vardı. Gerdanlığı bu köleye verdi ve ona şöyle dedi: "Bu gerdanlığı götür, Resulullah'a (s.a.a) ver ve seni de ona verdiğimi söyle." Köle gerdanlığı aldı, Resulullah'ın (s.a.a) yanına geldi ve Ammar'ın söylediklerini ona bildirdi. Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Gerdanlığı Fatıma'ya götür ve seni de ona verdiğimi söyle." Köle gerdanlığı Fatıma'ya götürdü ve Resulullah'ın (s.a.a) sözlerini de aktardı. Fatıma gerdanlığı aldı ve köleyi de azat etti. Bunun üzerine köle güldü. Fatıma, "Niçin gülüyorsun ey çocuk?" diye sordu. Dedi ki: Şu gerdanlığın büyük bereketi beni güldürdü. Bu gerdanlık bir açı doyurdu, bir çıplağı giydirdi, bir yoksulu zengin kıldı, bir köleyi azat etti. Sonunda sahibine döndü."[65]



                  Kaynaklar:
                  [64]- Ehlu'l-Beyt, s.138
                  [65]- Biharu'l-Envar, 43/56-58"





                  Selametle
                  “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                  Doğrusu ben Hür’üm
                  Sizleri kılıçtan geçiririm.
                  Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                  Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                    Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                    "4- İmanı ve ALLAH'a Sunduğu Kulluğu

                    ALLAH'a iman, kâmil insanın değeridir. ALLAH'a kullukta kemal zirvelerine ulaştırıcı merdivendir. Peygamberler ve veliler, sahip oldukları yüksek iman dereceleri, dünyada verdikleri mücadeleleri ve sırf ALLAH'a ibadet etmeleri sayesinde onur ve saygınlık yurdunda doğruluk makamlarına oturmuşlardır.

                    "İnsân Suresi"nde gözlemlediğimiz gibi, Kur'ân-ı Kerim, Fatıma'nın (a.s) ihlâsının eksiksizliğine, ALLAH'a karşı derin huşu içinde oluşuna, ALLAH'a ve ahiret gününe olan büyük inancına tanıklık etmektedir. Resulullah (s.a.a) da onun hakkında tanıklıkta bulunmuş ve şöyle demiştir: "Yüce ALLAH, şu benim kızım Fatıma'nın kalbini ve bütün organlarını kemiklerin uçlarındaki kıkırdaklara kadar iman ile doldurmuştur. Böylece o kendini tamamen ALLAH'a ibadete vermiştir."[66]

                    Hz. Peygamber (s.a.a) Fatıma'nın (a.s) ibadetinden de şöyle bahseder: "Fatıma, mihrabında Rabbine ibadet etmek üzere kalktığında, onun nuru parlayarak gökteki meleklere görünür. Tıpkı gökteki yıldızların nurunun parlayarak yer halkına görünmesi gibi. Bu sırada yüce ALLAH meleklerine şöyle der: Ey meleklerim! Kadın kullarımın efendisi kulum Fatıma'ya bakın. Benim huzurumda ibadet etmekte, benim korkumdan bütün bedeni titremektedir. Bütün kalbiyle kendini bana ibadete vermiştir. Sizi şahit tutarım ki, ben, onun bütün Şiasını ateşten emin kıldım."[67]

                    İmam Hasan b. Ali (a.s) anlatır: "Anam Fatıma'yı, bir cuma gecesi mihrabında ibadet ederken gördüm. Şafak sökünceye kadar sürekli rükua gitti, secde etti ve hep mümin erkeklerle mümin kadınlara isim vererek dua ettiğini duydum. Uzun uzun dua ediyordu. Kendisi için hiç dua etmiyordu. Dedim ki: 'Anneciğim! Niçin başkaları için dua ettiğin gibi kendin için de dua etmiyorsun?' Dedi ki: Yavrucuğum! Önce komşu, sonra ev."[68]

                    Cuma gününün son saatlerini duaya ayırırdı. Öte yandan mübarek ramazan ayının son on gecesinde hiç uyumazdı. Evindeki herkesi gecesini ibadet ve dua ile ihya etmeye teşvik ederdi.

                    Hasan el-Basrî şöyle der: "Bu ümmet içinde Fatıma'dan daha çok ibadet eden bir başkası daha yoktur. Namazda o kadar uzun süre kıyamda kalırdı ki, ayakları şişerdi.[69] Namaz kılarken ALLAH korkusundan nefes nefese kalırdı."[70]

                    Fatıma (a.s) hayatı boyunca hiç mihraptan çıkmadı ki. Bütün hayatı sürekli bir secde hâlinden başka bir şey miydi ki? O kocasına iyi davranırken, çocuklarını eğitirken ALLAH'a ibadet ediyordu. Genel işleri icra ederken ALLAH'a itaat ediyor, O'na kulluk sunuyordu. Yine yoksullara yardımcı olurken de ALLAH'a ibadet ediyordu. O evinin diğer halkıyla beraber yoksulları kendine tercih ederken de, ALLAH'a kulluğun bir gereğini yerine getiriyordu."

                    Kaynaklar:
                    [66]- Biharu'l-Envar, 43/46
                    [67]- el-Emalî, Şeyh Saduk, Meclis: 24/100
                    [68]- Biharu'l-Envar, 43/81-82
                    [69]- Biharu'l-Envar, 43/84
                    [70]- İ'lamu'd-Din, s.247; Uddetu'd-Dai, s.151"



                    Selametle
                    “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                    Doğrusu ben Hür’üm
                    Sizleri kılıçtan geçiririm.
                    Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                    Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                      Allah sewabınıza yazsın ınsaallah okumusdum gercekten aglayarak okumusdum kıtabı ozellıle bır kısmı vardı PEYGEMBER EFENDIMIZ(SAA9KABRI BASINA GIDIP AGLAMASI :'(
                      COK ETKILEMISDI... COK SAOLUNNN
                      Ey ateş!
                      Seninle ululuk tasladı şeytan.
                      Ve ey insan!
                      Ateş ile olur insan hep hüsran...

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                        Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                        [quote author=malik-i eşter link=topic=2505.msg17223#msg17223 date=1239901520]
                        Allah sewabınıza yazsın ınsaallah okumusdum gercekten aglayarak okumusdum kıtabı ozellıle bır kısmı vardı PEYGEMBER EFENDIMIZ(SAA9KABRI BASINA GIDIP AGLAMASI :'(
                        COK ETKILEMISDI... COK SAOLUNNN

                        [/quote]


                        Allah(cc) razı olsun bu güzel temennizlerinizden dolayı.


                        Selametle
                        “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                        Doğrusu ben Hür’üm
                        Sizleri kılıçtan geçiririm.
                        Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                        Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                          Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                          "5- Acıma Duygusu ve Şefkati

                          Hz. Zehra (a.s) sevgiyi, acıma duygusunu ve şefkati de babasından almıştı. Babasına (s.a.a) karşı tam bir iyilik timsaliydi. Bütün sevgisini, acıma duygusunu ve bağlılığını ona özgü kılmıştı. Onu (s.a.a) kendine tercih ederdi. Babasının evinin idaresini kendisi üstlenmişti. Evini çekip çeviren oydu. Hz. Peygamber için yararlı olacağını düşündüğü işi yerine getirir, huzur ve rahat içinde olmasının ortamını hazırlardı. Babası Resulullah'ı (s.a.a) memnun edecek şeyi bir an önce gerçekleştirmek için âdeta koşardı. Yıkanması için su döker, yemeğini hazırlar ve elbisesini yıkardı. Bunun yanında diğer kadınlarla birlikte seferlere katılır, yiyecek ve su taşır, yaralılara su verme ve onları tedavi etme işlerine katılırdı. Uhud Savaşı'nda babasının yarasını saran oydu. Kanın durmadığını görünce, bir hasır parçasını alıp yakmış, küllerini yaranın üzerine dökmüş, böylece kanın durmasını sağlamıştı… Medine etrafında hendek kazıldığı sırada babasına bir parça ekmek getirmişti. Ekmeği babasına verince, "Bu nedir ey Fatıma?" diye sormuş, o da şu cevabı vermişti: "Oğullarıma yaptığım ekmektendir. Onun bir parçasını sana getirdim." Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Kızım! Üç günden beri babanın boğazından geçen ilk lokma budur."[71]

                          Hz. Fatıma (a.s), Resulullah efendimizin (s.a.a) hayatının ilk dönemlerinde önce babasını, sonra annesini, ardından, hayatının en zor döneminde, davet ve ALLAH yolunda cihadın en çetin sürecinde eşi Hatice Kübra'yı kaybetmesinden dolayı yaşadığı duygusal boşluğu doldurmayı başardı.

                          Fatıma (a.s) babasına karşı tam bir annelik görevi yapıyordu. Tarihin bize aktardığı olayları göz önünde bulundurduğumuz zaman, Fatıma'nın bu hususta başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Tarihin bize aktardığı olaylar, Fatıma'nın, babasının duygusal boşluğunu doldurduğunu, bu bakımdan onun risaletin ağır yükünü taşımasına yardımcı olduğunu gözler önüne sermektedir. Böylece Hz. Peygamber'in (s.a.a) defalarca söylediği "Fatıma babasının annesidir."[72] sözün arkasındaki sırrı da kavramış oluyoruz.

                          Gerçekten Hz. Peygamber'in (s.a.a) ona bir anne gibi muamele ettiğini, ellerini öptüğünü, bir yerden Medine'ye geri döndüğünde ilkönce onu ziyaret ettiğini, aynı şekilde bir sefere çıktığı zaman da ona veda ettiğini ve yolculuğuna onun yanından başladığını görüyoruz. Hz. Peygamber (s.a.a) seferlerinde ve yolculuklarında ihtiyaç duyduğu duygusallığı bu berrak kaynaktan alırdı. Yine Hz. Peygamber'in (s.a.a) hayatını incelediğimiz zaman, yorgun düştüğü durumlarda, acı hissettiği zamanlarda, ya da aç olduğu yahut da bir misafiri geldiği zaman sıkça Fatıma'nın yanına gittiğini görürüz. Fatıma'nın da Onu (s.a.a) bir annenin çocuğunu karşıladığı gibi karşıladığını, gözettiğini ve bağrına bastığını, acılarını hafiflettiğini, bunun yanında ona hizmet ettiğini ve emirlerine itaat ettiğini görürüz.



                          Kaynaklar:

                          [71]- Ehlu'l-Beyt, Tevfik Ebu İlm, s.141-142
                          [72]- Usdu'l-Gabe 5/520; el-İstiab, 4/380"


                          Selametle
                          “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                          Doğrusu ben Hür’üm
                          Sizleri kılıçtan geçiririm.
                          Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                          Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                            [quote author=hürr link=topic=2505.msg17968#msg17968 date=1240133981]
                            Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                            [quote author=malik-i eşter link=topic=2505.msg17223#msg17223 date=1239901520]
                            Allah sewabınıza yazsın ınsaallah okumusdum gercekten aglayarak okumusdum kıtabı ozellıle bır kısmı vardı PEYGEMBER EFENDIMIZ(SAA9KABRI BASINA GIDIP AGLAMASI :'(
                            COK ETKILEMISDI... COK SAOLUNNN

                            [/quote][glow=red,2,300]sizden de inşaallahh[/glow]


                            Allah(cc) razı olsun bu güzel temennizlerinizden dolayı.


                            Selametle

                            [/quote]
                            Ey ateş!
                            Seninle ululuk tasladı şeytan.
                            Ve ey insan!
                            Ateş ile olur insan hep hüsran...

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Hz.Peygamberin(saa) Can Parçası; Hz.Fatıma Zehra(as)

                              Bismillahirrahmanirrahim.Selamun Aleykum

                              "6- Kesintisiz Cihadı


                              Hz. Fatıma (a.s), İslâm ile cahiliye arasındaki savaşın en şiddetli, en keskin zamanında dünyaya geldi. O, gözlerini dünyaya açtığı sırada, Müslümanlar, zorba putperestliğe karşı verdikleri cihadın en ağır koşullarını yaşıyorlardı. Kureyş, Resulullah'a (s.a.a) ve tüm Haşimoğulları boyuna abluka uyguluyordu. Peygamberimiz (s.a.a) cihadın fedakâr fertlerinden biri olan eşi ve tertemiz kızıyla birlikte abluka altındaki vadiye girdi. Kureyşliler onları üç yıl boyunca "Ebu Talib Vadisi" denilen bu yerde kuşatma altında tuttu. Onları bütün temel ihtiyaçlardan yoksun bıraktılar. İşte Hz. Zehra (a.s) çocukluğunun başlarında bu dayanılmaz kuşatmayı, acı veren yoksunluğu ve bu ağır yaşam koşullarını yaşadı. Bunları yaşarken hakkı savundu, ilkeler uğruna fedakârlık göstermenin görkemli bir örneğini sergiledi.

                              Ağır ve dayanılmaz kuşatma yılları geride kaldı. Hz. Resulullah (s.a.a) bu süreçten zaferle çıktı. Aynı yıl içinde Hz. Hatice vefat etti. Yine aynı yıl içinde Peygamber'in amcası, davetin hamisi ve İslâm'ın yardımcısı Ebu Talib de vefat etti. Hz. Resul (s.a.a) en sevdiği ve en aziz bildiği insanları yitirdikten sonra, gönlü hüzün ve kederin mekânı oldu.

                              Böylece Hz. Fatıma (a.s), annesinin şefkatini doyasıya hissetmeden, kendisini babasıyla acıları ve zorlukları paylaşır buldu. Amcası ve hamisi öldükten sonra, Kureyş, bütün kinini Resulullah'a (s.a.a) kustu. Ona bu güne kadar yapmadığı eziyetleri yaptı. Hz. Zehra (a.s), kendi gözleriyle Kureyş'in beyinsizlerinin ve azgın çapulcularının Hz. Resul'e (s.a.a) yaptıkları eziyetleri ve işkenceleri, hakaretleri görüyordu. Oysa Hz. Peygamber (s.a.a) onları karanlıklardan aydınlığa, nura çıkarmak istiyordu. Bu arada bu tür muamelelere maruz kalan Hz. Peygamber (s.a.a) Fatıma'nın (a.s) acılarını hafifletmeye ve onu direnmeye teşvik ediyordu: "Ağlama, kızım. ALLAH senin babanı koruyacak ve onu din ve risalet düşmanlarına karşı muzaffer kılacaktır."[73] Böylece Hz. Peygamber (s.a.a) kızına yüksek bir cihat ruhunu aşılıyordu, kalbini sabır ve zafere güven duygusuyla dolduruyordu.

                              Hz. Fatıma (a.s), babasının Medine'ye hicret etmesinden sonra, Kureyş'in kibrini ve gururunu hiçe sayan amcasının oğlu Ali b. Ebu Talib ile birlikte Mekke'nin korkulu atmosferinden hicret etti. Ali, onca yolu yaya yürüyerek kat ettiği için ayakları şişmiş bir hâlde "Kuba"da Resulullah'a yetişti.

                              Babası kutlu İslâm devletinin temellerini attıktan sonra Fatıma (a.s) kocasının Medine'deki mütevazi evine taşındı. ALLAH yolunda cihadın ve mücadele hayatının zorluklarına sabretme noktasında eşine yardımcı oldu. Bu hâliyle o, eşsiz bir aile örneği sergilemek istiyordu. Hz. Zehra (a.s) hakkı savunma ve Hz. Peygamber'in (s.a.a) vasiyetini müdafaa etme hususunda meşakkatli ve belirgin bir rol oynadı. Çünkü Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra yiğit bir mücadeleci olarak Ali'nin yanında yer aldı. Ali'nin hayatının en zor zamanlarında sergilediği bu tavrıyla, Ali'nin hayatının iç cephesinin sağlam olduğunu, zayıflık göstermediğini herkese sergilemiş oldu. Ama Fatıma (a.s) ortamı değerlendirmeyi, gerekli olan tavrı belirlemeyi lideri ve eşi İmam Ali'ye bırakıyordu. İmam Ali (a.s) kararlaştırıyor, plânlıyor ve emrediyordu. Bunun akabinde emrine itaat ediliyordu.

                              Hz. Fatıma (a.s) her cumartesi sabahı şehitlerin kabirlerinin başına geliyor, onlara rahmet ve bağışlanma diliyordu. Haftaya başlarken gerçekleştirdiği bu davranış, onun (a.s) cihada ve şehitliğe verdiği önemi sergiliyordu. Cihatla başlayan, cihada dayanan ve en sonunda şehitlikle taçlanan fedakârlıklarla noktalanan pratik hayatının bir yansımasıydı.[74]


                              Kaynaklar:
                              [73]- Sîretu'l-Mustafa, s.205; Tarih-i Taberî, 1/426
                              [74]- Fatımatü'z-Zehra Vitrun Fî Gamed adlı eserin mukaddimesi, Seyyid Musa Sadr"



                              Selametle
                              “Hüseyin her müminin göz yaşıdır.”

                              Doğrusu ben Hür’üm
                              Sizleri kılıçtan geçiririm.
                              Ve bu toprakta inen en üstün kimseye yardım ederim.
                              Sizleri öyle öldürürüm ve bu yolda asla şüphe etmem.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...