Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #46
    Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

    21. Bölüm

    Hz. Fatıma'nın (s.a), Esma'yı Bir Tabut Hazırlamakla Görevlendirdiğine Dair



    Muhibbuddin Taberî şöyle rivayet etmiştir:

    "İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s), annesinden rivayet ediyor ki:
    "Hz. Fatıma (selâmullahi aleyha), Umeys kızı Esma'ya: "Ey Esma, ben bir kadın öldüğünde üzerine bir örtü örtülmesinden hoşlanmıyorum." dedi

    Esma: "Ey Resulullah'ın kızı, müsaade ederseniz Habeş'de gördüğüm bir şeyi size göstereyim." dedi. Sonra birkaç yaş ağaç getirdi ve onları eğdi ve üzerine bir parça attı.

    Hz. Fatıma (selâmullahi aleyha): "Bu ne güzeldir. Böylece kadının ve erkeğin cenazesi birbirinden ayırt edilir. Ben, öldüğümde sen ve Ali (a.s), bana gusül verin. Başka hiçbir kimse bulunmasın" buyurdu.

    Hz. Fatıma, vefat ettiğinde Aişe gelip içeri girmek istedi. Esma, "Girme" dedi.
    Aişe, Ebu Bekir'in yanına gelip bu durumdan şikayet ederek şöyle dedi: "Bu hasamiye (bu kötü kadın), benim de Fatıma'nın yıkanmasında bulunmama engel oluyor. O, Fatıma'ya gelinlerin tahtırevanı gibi bir de tahtırevan yapmıştır!"

    Bunun üzerine Ebu Bekir geldi ve kapıda durup: "Ey Esma," dedi, "neden Peygamber (s.a.a) hanımlarının onun kızının cenazesinin yanına gelmesine engel olmuşsun ve onun için gelin tahtırevanı gibi bir tahtırevan hazırlamışsın" dedi.

    Esma; Fatıma'nın, kimseyi onun cenazesinin yanına gelmemesini vasiyet ettiğini söyleyerek, yaptığı tabutun numunesini Fatıma'nın sağlığında ona gösterdiğini ve onun da böyle bir şeyi yapmasını kendisinden istediğini anlattı.

    Ebu Bekir: "Fatıma'nın verdiği emre uy." dedi ve böylece Ali (a.s) ve Esma Fatıma'yı yıkadılar.

    Muhibbuddin Taberî, bu hadisi Ebu Amr'ın rivayet ettiğini kaydetmiştir ve Dulabî de, bu hadisi muhtasar bir şekilde rivayet etmiştir. Dulabî'nin naklinde şu cümle yer almıştır:
    Fatıma, Esma'nın yaptığı tabutu görünce gülümsedi. Halbuki onun Resulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra o güne kadar gülümsediği görülmemişti. [129]
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      #47
      Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

      22. Bölüm

      Hz. Fatıma'nın (a.s) Kendi Vefatını Bildirdiğine Dair



      [SIZE=3][FONT=Arial] Ahmed İbn-i Hanbel, Ümmî Selme'den şöyle rivayet eder:

      Hz. Fatıma'nın (selâmullahi aleyha) vefatıyla sonuçlanan hastalığı döneminde ben, onun bakımını üstlenmiştim. Bir gün onun durumu diğer günlere nispet iyi idi. Hz. Ali (a.s) da işlerinden dolayı evden ayrılmıştı.

      Bana şöyle dedi: "Yıkanmam için su hazırla."

      Ben su hazırladım ve döktüm; o da güzel bir şekilde kendisini yıkadı.

      Sonra: "Benim yeni elbiselerimi getir." dedi ve ben getirdim.

      Sonra: "Benim yatağımı evin ortasına ser" dedi ve ben söylediğini yaptım. Ve o elini yüzünün altına koyup kıbleye yönelerek yatağa uzandı.

      Sonra da: "Ey cariye, ben şimdi vefat edeceğim; ve ben yıkanmışım (kendimi pâk etmişim); kimse benim üzerimi açmasın" buyurdu.

      (Bunu söyledikten) Sonra dünyadan göçtü. Sonra Hz. Ali (a.s) geldi ve ben ona olayı anlattım."[130]

      Bu hadisi Muhibbuddin Taberî de, Zehair-ül Ukbâ kitabında Ümmî Seleme'den rivayet etmiştir.
      Hakeza bu hadisi Ahmed (Menakıb'ında) ve Dulabî de rivayet etmişlerdir.
      Yine bu hadisi İbn-i Esir de, Üsd-ül Gabe'de Ümmî Selme'den rivayet etmiştir.

      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

      Yorum


        #48
        Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

        23. Bölüm

        Hz. Fatıma'nın (s.a) Kıyamet Günü Haşrolması ve Sırat'tan Geçmesine Dair


        [b][SIZE=3][FONT=Arial]1- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Ebu Hüreyre'den naklen Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

        "Kıyamet günü, peygamberler kendi kavimlerinden olan müminlerle mülakat edebilmek için at üzerinde mahşere gelirler. Hz. Salih, kendi devesine binerek mahşere gelir ve ben, Burak'ın üzerinde mahşere gelirim. Burak her bir adımıyla gözün görebildiği en son noktaya kadar yol alır ve Fatıma, benim önümde hareket eder." [131]

        2- Kenz-ül Ummâl'da nakledilen hadis ise şöyledir:

        "Kıyamet günü, peygamberler at üzerinde mahşere gelirler. Salih Peygamber, kendi ashabından olan müminlerle görüşebilmek için devesi üzerinde mahşere gelir. Fatıma, Hasan ve Hüseyin (aleyhimus-selam) cennet develerinden iki devenin üzerine binerek mahşere gelirler ve Ali İbn-i Ebu Talib (aleyhis-selam) da benim deveme binerek mahşere gelir. Ben ise, Burak'a binerek mahşere gelirim ve Bilal de kendi devesine binerek mahşere gelir ve ezan okur…" [132]

        Muttaki, bu hadisi Taberani, Ebu-s Sahy ve İbn-i Asakir'in, Ebu Hüreyre'den naklettiğini bildirmiştir.

        3- Hakim, "Müstedrek-üs Sahihayn" adlı eserinde, Hz. Ali'den (a.s), Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

        "Kıyamet günü olduğunda perde arkasından bir münadi: "Ey mahşer halkı, gözlerinizi Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma mahşerden geçinceye dek kapayın" diyecektir." [133]

        Hakim, bu hadisin Buhârî ve Müslim'in şartına göre sahih olduğunu kaydeder. Bu hadisi, Hakim başka bir senetle de zikreder. İkinci naklin sonunda şu ibare de mevcuttur: “Sonra Fatıma üzerindeki iki yeşil parçayla mahşerden geçer.”

        Hakim, bu hadisin senedini sahih biliyor. Aynı hadisi İbn-i Esir, Üsd-ül Gabe'de ve Heysemî, Mecma-üz Zevâid'de yukarıdaki ilaveyle nakleder.
        Yine o, bu hadisi Taberani'nin, el-Kebir'de rivayet ettiğini kaydeder. Bu hadisi Muhibbuddin Taberî de rivayet etmiştir. O, bu hadisi Hz. Ali'den (a.s) rivayet ettiğini bildirmiştir.

        4- Bağdadî, Tarih-i Bağdad'da iki senetle Aişe'den, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder:

        "Kıyamet günü olduğunda bir münadi nida eder ki: Ey halk, başlarınızı eğin ki, Muhammed'in (s.a.a) kızı geçsin." [134]

        Bu hadisi Muhibbuddin Taberî de İbn-i Beşran'dan naklen zikretmiştir.

        5- Muttaki, Kenz-ül Ummâl kitabında rivayet ediyor ki:

        Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Kıyamet günü, bir münadi arştan şöyle nida eder: Ey mahşer halkı, başlarınızı aşağıya eğin ve gözlerinizi yumun ki, Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma, sırattan geçsin; Fatıma, yıldırım gibi hurilerden olan yetmiş bin cariyenin eşliğinde sırattan geçer."

        Muttaki, bu hadisi Ebu Bekir'in, "el-Ceylaniyat" adlı kitabında Ebu Eyyub'dan rivayet ettiğini kaydeder. Yine iki ayrı senetle ve az bir farkla Ebu Bekir'den rivayet etmiştir. Bu hadisi İbn-i Hacer de, es-Savaik-ul Muhrika'da nakletmiştir.

        Yine Muhibbuddin Taberî de, Ebu Sa'd Muhammed İbn-i Ali İbn-i Ömer en-Nekkaş'ın "Fevaid-ül Arakeyn" kitabından naklen bu hadisi zikretmiştir. Taberî'nin nakli şöyledir:
        "Fatıma, parlak bir yıldırım gibi hurilerden yetmiş bin cariyenin eşliğinde sırattan geçer."[135]

        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          #49
          Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

          24. Bölüm

          Allah Teala'nın Hz. Fatıma'nın Soyuna Ateşi Haram Ettiğine Dair



          1 - Hakim, sahih senetle Abdullah İbn-i Mes'ud'dan rivayet etmiştir ki: Allah'ın Resulü şöyle buyurdu:
          "Fatıma, iffetini kamil olarak korudu. Bu yüzden Allah onun soyuna ateşi haram kılmıştır." [136]

          Hakim, "Bu hadisin senedi sahihtir" demiştir. Bu hadisi Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da, Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da, Bezzaz ve Ebu Ya'la'dan naklen rivayet etmişlerdir. Yine bu hadisi Muhibbuddin Taberî, Ebu Temam'dan naklen rivayet etmiştir.

          2 - Muttaki, Kenz-ül Ummâl kitabında Taberani vasıtasıyla İbn-i Abbas'tan rivayet etmiştir ki: Allah'ın Peygamberi, Fatıma'ya (selâmullahi aleyha) şöyle buyurdu: "Allah sana ve evlatlarına azap etmez." [137]

          3 - Yine Muttaki, Taberî tarikiyle İbn-i Mes'ud'dan rivayet ediyor ki:

          "Gerçekten Fatıma, kamil olarak iffetini korudu ve bu yüzden Allah onu ve evlatlarını, cennete dahil eder." [138]

          Bu kitabın birinci ve üçüncü bölümlerinde, "Allah Teala'nın Fatıma'yı (s.a), onun soyunu ve dostlarını ateşten kesmiş, ayırmış" olduğunu bildiren hadisler geçti.
          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

          Yorum


            #50
            Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

            25. Bölüm

            Hz. Fatıma'nın (s.a) Cennete Uğurlanışına Dair


            Muhibbuddin Taberî, Zehair-ül Ukbâ'da Hz. Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

            "Benim kızım Fatıma, kıyamet günü mahşere gelir ve onun üzerinde hayat suyuyla yoğrulmuş bir keramet elbisesi olur; mahlukat ona bakarak şaşkına uğrarlar. Sonra ona cennetin elbiselerinden bir elbise giydirilir ve bu elbisenin üzerine yeşil yazıyla yazılır ki:

            "Hz. Muhammed'in (s.a.a), kızı Fatıma'yı en güzel surette ve en kamil heybet ile ve tam bir kerametle ve yeterli pay ile cennete dahil eyleyin."


            Böylece bir gelin gibi etrafında yetmiş bin cariye ile cennete uğurlanır." [139]
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              #51
              Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

              26. Bölüm

              Hz. Fatıma'nın (s.a) Cennete Girecek İlk Şahıs Olduğuna Dair



              1 - Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da Hz. Resulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

              "Cennete girecek ilk şahıs Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma'dır. Fatıma'nın, bu ümmetteki yeri Beni İsrail'deki Meryem'in yeri gibidir." [140]

              Muttaki, bu hadisi Ebu-l Hasan Ahmed İbn-i Meymun'un Fazail-i Ali'de (a.s) rivayet ettiğini ve Rafi'in, Bedl İbn-i Mihbir'den, o da Abdusselam İbn-i Aclan'dan, o da Ebu Yezid el Medenî'den, o da Resulullah'tan (s.a.a) rivayet ettiğini kaydetmiştir.

              2 - Zehebî, Mizan-ül İ'tidal'de senediyle birlikte Ebu Hüreyre'den bir hadis nakletmiş ve o hadisin sahih olduğunu da kaydetmiştir:

              Hadis şöyledir: "Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Cennete girecek olan ilk şahıs Fatıma'dır."[141]

              Zehebî, bu hadisi Ebu Salah el-Müezzin'in "Menakıb-ı Fatıma"da (selâmullahi aleyha) rivayet ettiğini kaydetmiştir.

              ________________
              [SIZE=2]Kaynakça:
              [1] - Bihar-ül Envar, c.28, s.37
              [2] - İsra/1
              [3] - ed-Dürr-ül Mensur, İsrâ suresinin tefsiri, âyet 1.
              [4] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.156.
              [5] - Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
              [6] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44.
              [7] - Tarih-i Bağdâd, c.5, s.87. Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
              [8] - Tarih-i Bağdâd, c.12, s.331. es-Savâik-ul Muhrika, s.96.
              [9] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44.
              [10] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44
              [11] - Zehâir-ül Ukbâ, s.26
              [12] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
              [13] - en-Nihâye, "Betele" maddesi
              [14] - Üsd-ül Gâbe, c.5,s.520.
              [15] - el-İstiâb, c.2, s.752.
              [16] - Sahih-i Tirmizî, c.2, s.319, hadis no: 3807, Sahih-i Ebi Dâvud, s.223 hadis no: 4540, Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.172, Edeb-ül Müfred, s.136. Feth-ül Bâri, c.9, s.200.
              [17] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.154 ve 159. Edeb-ül Müfred, s.141. el-İstiâb, c.2, s.51. Sünen-i Beyhâki, c.7, s.101.
              [18]- Müsned-i Ahmed, c.3, s.146 hadis no: 12213.
              [19]- Sahih-i Buhari, hadis no: 3353, Sahih-i Müslim, hadis no: 4486, 4487, 4488, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3807, Fezâil-üs Sahabe kitabında Fezail-i Fatıma (a.s) bölümü. Müsned-i Ahmed, c.6, s.282 hadis no: 22343, 24839, 25209. Sahih-i İbn-i Mâce hadis no: 1610, Hz. Peygamberin hastalığıyla ilgili hadisler bölümü.
              [20] - Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111. Feyz-ül Kadir, c.5, s.176.
              [21] - Üsd-ül Gâbe, c.5, s.512. Mecma-üz Zevâid, c.8, s.42. Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
              [22] - Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
              [23] - Sahih-i Müslim, Cihâd kitabı hadis no: 3349, 3350, 3351. Sahih-i Buhârî, Bab-ül Vudu hadis no: 233, 490, 2717, 2948, 3565 Sünen-i Nesai hadis no: 305, Müsned-i Ahmed, hadis no: 3537, 3766.
              [24] - Sahih-i Müslim, Cihâd kitabı hadis no: 3345. Sahih-i Buhâri, hadis no: 236, 2688, 2695, 2610, 3767, 4847, 5281, Sünen-i Tirmizi hadis no: 2011, Sünen-i ibn-i Mace hadis no: 3455, 3456, Müsned-i Ahmet hadis no: 21734, 21763.
              [25] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.3. Kenz-ül Ummâl, c.1, s.77. Mecma-üz Zevâid, c.8, s.262.
              [26] - Zehâir-ül Ukbâ, s.47.
              [27] - Sahih-i Ebu Dâvud, hadis no: 3680. el-İntifa-u bi'l-Ac bölümü, Müsned-i Ahmed, c.5, s.275 hadis no: 21329. Sünen-i Beyhaki, c.1, s.26.
              [28] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.1, s.489.
              [29] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.159.
              [30] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.155.
              [31] - es-Savaik-ul Muhrika, s.109.
              [32] - Sahih-i Buhârî, Bid-ul halk Ve Humus bölümü hadis no: 2881, 3429,4942, 4943, 5843, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3330, 3331,. Sahih-i Müslim, Zikir ve Duâ bölümü hadis no: 4906. Sahih-i Ebi Dâvud, c.3, hadis no: 2595, 4403, Müsned-i Ahmed hadis no: 702, 797, 949, 1085, 1166, 1185, 1244, Sünen-i Daremi, et-Tesbih-u İnde-n Nevm bölümü hadis no: 2569.
              [33] - Sahih-i Ebi Davud, c.3, et-Tesbih-u İnde-n Nevm bölümü, hadis no: 2595, 4403,. Hilyet-ul Evliyâ, c.2, s.41.
              [34] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.41.
              [35] - Müsned-i Ahmed, c.3, s.150 hadis no: 12066.
              [36] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s,296. ed-Dürr-ül Mensur, Duhâ suresinin tefsiri.
              [37] - İsra/26
              [38] - ed-Dürr-ül Mensur, İsra suresinin tefsiri, 26. âyet.
              [39] - Mecma-üz Zevâid, c.7, s.49. Mizân-ül İtidâl, c.2, s.228.
              [40] - Kenz-ül Ummâl, c.2, s.158.
              [41] - Sahih-i Buhâri, hadis no: 3353, 3354, 5812, 4080, 3438, Sahih-i Müslim hadis no: 4486, 4487, 4488, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3807, Sünen-i İbn-i Mace hadis no: 1610. Müsned-i Ahmed, c.6, s. 282 hadis no: 25209, 25210, 24,839, 23343. Tabakat-ı İbn-i Sa'd, c.2, s.40. Üsd-ül Ğâbe, c.5, s.512. Hasais-ün Nesâî, s.34.
              [42] -Sahih-i Buhârî, İstizân bölümü hadis no: 5812. Sahih-i Müslim, Fezâil-üs Sahabe kitabı, Fezâil-i Fatıma bölümü hadis no: 4486, 4487, 4488. Müsned-i Ebi Dâvud, c.6, Ahadis-ün Nisâ bölümü. Hileyt-ül Evliyâ, c.2, s.29. Müşkil-ül Asâr, c.1, s.48-49. Hasâis-ün Nesâi, s.34.
              [43] -Sahih-i Tirmizî, c.2, s.306 hadis no: 2714. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.151. Müsned-i Ahmed, c.5, s.391hadis no: 22240. Hilyet-ül Evliyâ, c.4, s.190. Üsd-ül Gâbe, c.5, s.574. Kenz-ül Ummâl, c.6, s.217.
              [44] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.156.
              [45] - Hilyet-l Evliyâ, c.2, s.42.
              [46] - Hilyet-l Evliyâ, c.2, s.42.
              [47] - Hasâis-ün Nesâi, s.34. Kenz-ül Ummâl, c.6, s.221.
              [48] - Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111.
              [49] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.185.
              [50] - Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111.
              [51] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.113.
              [52] - Al-i İmran/42.
              [53] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44. ed-Dürr-ül Mensur, Al-i İmrân suresinin tefsiri, 42. âyet.
              [54] - Tahrim/11.
              [55] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.2, s.497. Müsned-i Ahmed, c.1, s.293, 316, 322 hadis no: 2536, 2751, 2805. el-İstiâb, c.2, s.720. ed-Dürr-ül Mensur, Tahrim suresinin tefsiri, 11. âyet. Üsd-ül Gâbe, c.5, s.437. Zehâir-ül Ukbâ, s.42. el-İsabe, c.8, s.158. el-İstiâb, c.2, s.570. Mecma-üz Zevâid, c.9, s.223. Müşkil-ül Asâr, c.1, s.50. Feth-ul Bâri, c.7, s.258.
              [56] - el-İstiâb, c.2, s.720 ve 750. Mecme-üz Zevâid, c.9, s.223. Kasas-ul Enbiyâ, s.511.
              [57]- Kenz-ül Ummâl, c.6, s.217. Tarih-i Bağdâdi, c.4, s.391.
              [58] - Feyz-ül Kadir, c.3, s.432.
              [59] - Taberî Tefsiri, c.3, s.180.
              [60] - Al-i İmran/42.
              [61] - Sahih-i Tirmizî, c.2, s.31 hadis no: 3813. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.157. Müsned-i Ahmed, c.3, s.135 hadis no: 11942. Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.344. Müşkil-ül Asâr, c.1, s.50. Tarih-i Bağdâdî, c.7, s.184 ve c.9, s.404. Üsd-ül Gâbe, c.5, s.437. Tehzib-üt Tehzib, c.12, s.441. el-İstiâb, c.2, s.720. Kenz-ül Ummâl c.6, s.227. Tefsir-ül Kebir, Al-i İmrân suresinin tefsiri, 42. âyet.
              [62] - Taberî Tefsiri, c.3, s.180.
              [63] - Tahrim/11.
              [64] - Taberî Tefsiri, c.3, s.180. Tefsir-i Keşşaf, Tahrim suresinin tefsiri, 12. âyet. Feth-ul Bârî, c.7, s.258.
              [65] - Al-i İmran/42.
              [66] - ed-Dürr-ül Mensur, Al-i İmran suresi 42. âyet
              [67] - Al-i İmran/37.
              [68] - Kasas-ul Enbiyâ, s.513, Kaşşâf Tefsiri, Al-i İmrân suresinin tefsiri, 37 âyet, ed-Dürr-ül Mensur, Al-i İmrân suresinin tefsiri, 37. âyet.
              [69] - er-Riyaz-un Nazıra. c.2, s.202.
              [70] - Tarih-i Bağdâdî, c.1, s.259
              [71] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3,s.160. el-İstiâb, c.2, s.751.
              [72] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2. s.41
              [73] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.164.
              [74] - Tarih-i Bağdâdi, c.11, s.285
              [75] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.220.
              [76] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.216.
              [77] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.216.
              [78] - Mecma-üz Zevâid, c.9, s.172.
              [79] - Zehâir-ül Ukbâ, s.121.
              [80]- Tarih-i Kebir, c.2, Birinci bölüm, s.316, Haydarabad baskısı. Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.557, Haydarabad baskısı. Tarih-ü Rıkka, s.70, Kâhire baskısı. Siret-ül Mustafa, c.2, s.519.
              [81] - Sünen-i Ebu Dâvud, c.4, s.151hadis no: 3835, Sünen-i İbn-i Mace hadis no: 4076, Dar-us Saâde Mısır baskısı. el-Füsul-ül Mühimme, s.276. es-Savâik-ul Muhrika, s.97. Mısır baskısı. el-Beyan Fi Ahbar-i Ahir-iz Zamân, s.311.
              [82] - el-Erbaune Hadisen Fi Zikr-il Mehdi, 4. hadis. Zehâir-ul Ukbâ, s.136, Mektebet-ül Kudsî Mısır baskısı. Kenz-ül Ummâl, c.7, s.259, Haydarabaâd baskısı. el-Fıkh-ul Kebir, c.2, s.70, Haydar Abâd baskısı. Kunûz-ul Hakâik, s.3. el-Hâvi Li-l Fetâvâ, Suyutî, s.66, Mısır baskısı.
              [83] - Müntahab-u Kenz-il Ummâl, c.5, s.96, el-Meymeniye Mısır baskısı. Meşarik-ul Envâr Fi Fevz-i Ehl-il İtibâr, s.152, es-Şerefiyye Mısır baskısı. el-Havi Li-l Fetâvâ, Suyutî, s.66, Mısır bakısı. Yenabi-ul Mevedde, s.179, İstanbul baskısı. Kunuz-ül Hakâik, s.3, Bulak baskısı, Mısır.
              [84] - Yenâbi-ul Mevedde, İstanbul baskısı, s.434. el-Beyân Fi Ahbâr-i Ahir-iz Zamân, s.310, Necef bakısı.
              [85] - el-Beyân Fi Ahbâr Ahir-iz Zamân, s.305, Necef baskısı. el-Erbeune Hadisen Fi Zikr-il Mehdi (a.s), 5.hadis. Zehâir-ül Ukbâ, s.135, Mektebet-ül Kudsî Mısır baskısı. el-Hâvi Li-l Fetâvâ, s.66, Mısır baskısı. Yenâbi-ul Mevedde, İstanbul baskısı, s.426.
              [86] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.147-148.
              [87] - Ahzab/33
              [88] - Ahzab/33
              [89] - Sahih-i Tirmizî, c.12, s.85 hadis no: 3806. Tefsir-i Taberî, c.22, s.7. Tefsir-i İbn-i Kesir, c.3, s.485. Müşkil-ül Asar, c.1, s.335.
              [90] - Bkz. Müsned-i Ahmet bin Hanbel hadis no: 25521, 25329, 25339, 25383, 25300 ve 16374.
              [91] - Ahzab/33
              [92] - Evalim-ül Ulum, c.11, s.635-642. Müntahab-ül Kebir. el-Gurer-ü ve-d Dürer. Nûr-ül Afak, s.4, Tahran baskısı. İhkak-ul Hakk, c.2, s.557-558.
              [93] - Al-i İmran/61
              [94] - Sahih-i Müslim, c.7, s.120 hadis no: 4420. Sahih-i Tirmizî, c.4, s.293 hadis no: 4425. Müsned-i Ahmed, c.1, s.185 hadis no: 1522. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.150, Mesâbih-us Sünnet, c.2, 204.
              [95] - Tefsir-i Kebir c.8, s.85.
              [96] - Al-i İmran/61
              [97] - Al-i İmran/59
              [98] - Al-i İmran/61
              [99] - Tezkiret-ül Havass, s.8.
              [100] - Al-i İmran/59, 60, 61.
              [101] - el-Bidaye ve-n Nihaye, c.5, s.54.
              [102] - Sahih-i Buhâri, Bed'ül Halk bölümü, hadis no: 3437, 3483, Kenz-ül Ummâl, c.6, s.220. Feyz-ül Kadir, c.4,s.421. Hasais-ün Nesâi, s.35.
              [103] - Sahih-i Buhâri, Nikâh bölümü hadis no: 4829. Sahih-i Ebu Dâvud, c.12, bab-u ma yekrehu en yücmee beynehunne min-en nisâi hadis no: 1773, Sünen-i İbn-i Mace hadis no: 1988. Müsned-i Ahmed, c.4, s.328 hadis no: 18149, 18184, 18167. Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.40.
              [104] - Sahih-i Müslim, kitab-u Fazâil-is Sahabe, babu Fazâil-i Fatıma (a.s) hadis no: 4483, Tefsir-i Kebir, Şurâ suresinin tefsiri, Meveddet âyeti, keza Meâric suresi tefsiri, 13. âyet.
              [105] - Sahih-i Müslim, kitab-u Fazâil-is Sahâbe hadis no: 4482. Sahih-i Tirmizî, c.2, s.319, hadis no: 3802.
              [106] - Sahih-i Tirmizî, c.2, s.319, hadis no: 3802. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.159. Müsned-i Ahmed, c.4, s.5, hadis no: 18164.
              [107] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.158. Müsned-i Ahmed, c.4, s.323 ve 332, hadis no: 18149, 18167. Sünen-i Beyhaki, c.7, s.64.
              [108] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.40 ve 174.
              [109] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.154.
              [110] - Kenz-ül Ummâl, c.8, s.315.
              [111] - Hasais-ün Nesâi, s.36. ve 138.
              [112] - es-Savaik-ul Muhrikâ, s.707 ve 138.
              [113] - el-İmame ves-Siyase, s.14.
              [114] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.153. Üsd-ül Gabe, c.5, s.522. el-İsabe, c.8, s.159. Tehzib-üt Tehzib, c.12, s.441. Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111; Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
              [115] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
              [116] - Mizan-ül İ'tidâl, c.2, s.72
              [117] - Sahih-i Buhari, hadis no: 6230, 3913, 2862.
              [118] - Zehâir-ül Ukbâ, s.39. Sahih-i Müslim, Cihâd bölümü, c.1, s.9, hadis no: 3304. Sünen-i Beyhakî c.6, s.300. Sahih-i Tirmizî, Peygamberin mirasıyla ilgili hadisler bölümünde, Müsned-i Ahmed hadis no: 25, 52.
              [119] - Sahih-i Buhârî, Bed'ül Halk ve Peygamberin hastalığıyla ilgili hadisler bölümü hadis no: 3354, 3438, 4080.
              [120] - Sahih-i Müslim hadis no: 4486, Müsned-i Ahmed bin Hanbel, hadis no: 23343, 24839, 25210.
              [121] - Sahih-i Tirmizi hadis no: 3807
              [122] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.40.
              [123] - Sahih-i Buhârî, Bed'ül Halk bölümü, hadis no: 4103, Sünen-i Nesâi, c.1, s.261, hadis no: 1821. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.59. Müsned-i İbn-i Hanbel, c.3, s.197, hadis no: 12558. Tabakat-ı İbn-i Sa'd, c.2, s.83. Tarih-i Bağdâdi, c.6, s.262.
              [124] - Sahih-i İbn-i Mace, Cenazelerle ilgili hadislerin Peygamberin vefatı bölümü, hadis no: 1620. Müstedrek-üs Sahihayn, c.1, s381.
              [125] - Müsned-i Ahmed, c.3, s.204, hadis no: 12643.
              [126] - Sünen-i Beyhaki, c.3, s.409.
              [127] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.43. Tabakat-ı İbn-i Sa'd c.2, s.40.
              [128] - Feth-ul Bari, c.9, S.201.
              [129] - Zehâir-ül Ukbâ, s.53. Sünen-i Beyhaki, c.4, s.34.
              [130] - Müsned-i Ahmed, c.6, s.461. Zehâir-ül Ukbâ, S.53. Üsd-ül Gabe, c.5, s.590.
              [131] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.152.
              [132] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.193.
              [133] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.153 ve c.3, s.161. Üsd-ül Gâbe, c.5, s.523. Mecma-üz Zevâid, c.9, s.212. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
              [134] - Tarih-i Bağdâdi, c.8, s.141. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
              [135] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.218. es-Savâik-ul Muhrika, s.123. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
              [136] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.152. Hilyet-ül Evliyâ, c.4, s.188. Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
              [137] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
              [138] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
              [139] - Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
              [140] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
              [141] - Mizan-ül İ'tidâl, c.2, s.131
              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

              Yorum


                #52
                Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                HZ. FATIMA (S.A)'NIN MESCİTTE HARARETLİ KONUŞMASI


                Abdullah bin Hasan (a.s) kendi senediyle babalarından şöyle rivayet etmiştir: Ebu Bekir, Fedek'i Fatıma'nın elinden almaya karar aldığında, bu haber Hz. Fatıma'ya ulaşınca baş örtüsünü başına atıp çarşafına büründü, bir grup akrabalarının kadınları eşliğinde eteklerini çiğnediği ve yürüyüşü Resulullah'ın yürüyüşünü hatırlatan bir halde Ebu Bekir'in yanına vardı; Ebu Bekir Muhacir, Ensar vs. kimselerden oluşan bir grup topluluk arasında yer almıştı. Hz. Fatıma'nın önüne bir perde çektiler. Fatıma (a.s) onun arkasında oturdu. Kendini ağlamaktan alamadı. Öyle bir inledi ki, halk o sesi duymakla ağlamaya başladı; derken meclis galeyana geldi. Daha sonra biraz sakin oldu, halkın ağlama sesleri ve galeyanı yatışınca, sözüne Allah'a hamd ve Peygamber'e salat ve selamla başladı; halk tekrar ağlamaya başladı. Halk iyice sustuktan sonra sözlerine devam ederek şöyle buyurdular:

                "Verdiği nimetlere karşı övgü Allah'a mahsustur. İlham ettiği şeylere karşı şükür O'na özgüdür. Başlattığı bütün nimetler, bağışladığı bol bahşişler, verdiği bol ihsanlarına karşı sena O'na mahsustur. Nimetleri sayılamayacak kadar çoktur, sonu karşılığı verilemeyecek kadar uzaktır, sonsuzluğu idrakten ıraktır. Nimetlerin arttırılması için insanları şükretmeye davet etti, onların çoğalması için halktan hamd etmeyi istedi. İkinci kez de o nimetlerin (ahiretteki) benzerine davet etti.

                Şahadet ederim ki Allah'tan başka bir İlâh yoktur. Tektir ve ortağı yoktur. Bu kelimenin tevili ihlâstır. Kalpler O'na bağlanmıştır ve fikir onunla aydınlanmıştır. Öyle bir Allah'tır ki gözler O'nu göremez, diller O'nu (olduğu gibi) vasfedemez, akıllar O'nu nitelendiremez. Bütün şeyleri yoktan var etti, herhangi bir şeyi örnek edinmeksizin yarattı. Onların yaratılmasına bir ihtiyacı olmaksızın ve hiçbir fayda gütmeksizin kendi iradesiyle, hikmetini ispat emek, itaatine vakıf kılmak, kudretini göstermek, kullarını ibadete çağırmak, davetini yüceltmek için bunları yarattı. Sonra kullarını azaptan korumak ve onları cennetine sevk etmek için kendisi itaat edene mükafat vermeyi, isyan edeni ise cezalandırmayı takdir etti.

                Şahadet ederim ki, babam Muhammed (s.a.a) Allah'ın kulu ve elçisidir. O'nu, elçi olarak göndermeden önce seçti, yaratmadan önce O'na "Muhammed" adını verdi, peygamberlikle görevlendirmeden önce O'nu tercih etti. O zaman diğer mahlukat daha gayp âleminde gizliydi, korkunç perdelerle korunmuştu, yokluğun sınırını aşmış değildi. Allah Teala işlerin sonunu bilirdi, bütün hadiselerden haberdardı, mukadderatın yerlerini tanırdı.

                Yüce Allah, emrini tamamlamak, hükmünü icra etmek, kesin mukadderatını infaz etmek için Muhammed'i mebus etti. Allah Teala, insanların dinlerinde ayrılığa düştüğünü, tefrika ateşine yöneldiklerini, putlara taptıklarını, bilerekten Allah'ı inkar ettiklerini görünce, babam Muhammed (s.a.a) vesilesiyle karanlıkları aydınlattı, kalplerdeki karalıkları giderdi, gözler önüne çekilen şaşkınlık perdelerini kaldırdı. Babam, halkı hidayet etmek için kıyam etti, onları sapıklıktan kurtardı, körlüklerini giderip basiret verdi onlara. Onları mutedil bir dine hidayet etti, doğru bir yola çağırdı. Daha sonra Allah Teala şefkat ile ve herhangi bir icbar söz konusu olmadan O'nun ruhunu aldı. Artık Muhammed (s.a.a), bu dünyanın elem ve sıkıntılarından rahat bulunmaktadır, öbür dünyada mukarrep melekler ve bağışlayan Rabbin rızasıyla beraberdir ve Allah'ın katında yaşamaktadır. Allah'ın salat, rahmet ve bereketi O'nun peygamber'i, emini ve yaratıkları arasından seçip beğendiği babama olsun."

                Sonra halka hitap ederek şöyle buyurdu:

                "Ey Allah'ın kulları! Siz, O'nun emir ve nehyinin koruyucuları, din ve vahiy ilminin taşıyıcıları, kendi üzerinizdeki eminleri ve dini diğer milletlere ulaştıran elçilerisiniz. Allah'ın gerçek halifesi sizin aranızdadır. O, Allah'ın daha önce size gönderdiği bir ahit ve aranızda bıraktığı bir hüccettir. O, Allah'ın natık (konuşan) kitabı ve sadık Kur'an'ıdır. O, parlak bir nur ve aydınlatıcı bir ışıktır. Delilleri aşikar, sırları açık ve zahirleri vazıhtır (onun içini de bilirsiniz dışını da). Ona uyanlara gıpta edilir. Kendisine uyanı Allah'ın Rıdvan cennetine götürür. Ona kulak vereni kurtuluşa sevk eder. Allah'ın aydın hüccetleri, açıklanmış farzları, yasaklanmış haramları, yeterli delilleri, övülmüş erdemleri, hibe edilmiş ruhsatları ve yazılmış şeriatları onun vesilesiyle elde edilir, kavranılır.

                Allah, şirkten arınmanız için imanı, kibirden uzaklaşmanız için namazı, nefsin temizlenmesi ve rızkın artması için zekatı, ihlâsın sağlamlaşması için orucu, dini ayakta tutmak için haccı, kalplerin düzelmesi için adaleti, dinin düzene girmesi için bize itaati, ümmetin tefrikaya düşmemesi için bizim imametimizi, İslam'ın aziz ve üstün olması için cihadı, İlâhî mükafatı hakkedebilmek için sabrı, toplumun maslahatı için iyiliği emretmeyi, gazaptan korunmak için ana-babaya iyilik etmeyi, ömrün uzaması ve nüfusun çoğalması için akrabalarla ilişkiyi kesmemeyi, kanların akıtılmaması için kısası, mağfirete yönelmek için adağı yerine getirmeyi, eksik ölçmeyi önlemek için ölçü ve tartıda tam hakkını vermeyi, lanetten korunmak için kazif'ten (namuslu kadınlara zina isnadında bulunmaktan) kaçınmayı, iffet ve emniyeti (toplumda) hakim kılmak için hırsızlık yapmaktan uzak durmayı, pislikten uzak olmak için şarap içmekten sakınmayı, Rabliğine olan inancın ihlası için şirkten kaçınmayı farz kıldı. "Öyleyse Allah'tan, gerektiği şekilde çekinin ve ancak Müslüman olarak ölün."[1]

                Size emrettiği ve sizi ondan sakındırdığı şeyde Allah'a itaat edin. Çünkü "Allah'tan ancak alim olanlar korkar."[2]

                Sonra şöyle buyurdu:

                "Ey insanlar! Bilin ki ben Fatıma'yım, babam Muhammed'dir. Yine tekrarlıyorum; ben Fatıma'yım, babam Muhammed'dir! Yalan söylemiyorum ve hata da etmiyorum. "And olsun, size içinizden bir peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür, müminlere çok şefkatlidir, çok merhametlidir."[3]

                Eğer o peygamberi tanıyorsanız, bilmeniz gerekir ki o, sizin kadınlarınızın babası değil, benim babamdır; sizin erkeklerinizin değil, benim amca oğlumun kardeşidir. Onunla akrabalık ne de güzeldir! O, risaletini halka ulaştırdı, onları İlâhî azapla korkuttu. Müşriklerin yol ve yöntemlerinden yüz çevirdi. Onların sırtlarına ağır bir darbe indirdi. Onların boğazını sıktı, hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağırdı. Putları kırdı, küfrün başlarını dağıttı, sonunda küfür topluluğu hezimete uğradı, geriye dönüp kaçtı, gece sabahtan ayrıldı (karanlıklar yok oldu), hak ortaya çıktı, dinin önderi söz sahibi oldu, şeytanların kükremesi kesildi, nifak topluluğu helak oldu, küfür ve düşmanlık düğümleri çözüldü, siz de yüzleri ak ve oruçtan karınları aç kişilerin arasında (özgürce) ihlas (lâ ilahe illellah) kelimesini söyler oldunuz.

                Sizler (Peygamber-i Ekrem gelmeden önce) bir ateş çukurunun kenarındaydınız, içenin içeceği değersiz bir yudum su idiniz, tamahkarın ganimet bilip yiyivereceği bir lokmaydınız, adavet ateşini körükleyenler için uygun bir alev idiniz, ayaklar altında eziliyordunuz. Develerin girip kirlettikleri (çukur) suyu içiyordunuz, ağaç yapraklarını gıda ediyordunuz, zelil ve aşağılık bir hale düşmüştünüz, etrafınızdaki insanların sizi ezmesinden korkuyordunuz, bütün bu bedbahtlıklardan sonra Allah Teala, babam Muhammed vasıtasıyla sizleri kurtardı. Daha sonra babam, yiğit kişiler, Arab'ın kurtları ve kitap ehlinin isyancılarıyla denenip sınandı (onlarla savaştı).

                Onlar ne zaman savaş ateşini tutuşturdularsa, Allah-u Teala onu söndürdü. Şeytanın boynuzu göründüğünde (onlar baş kaldırdığında) veya müşriklerden bir ejderha ağzını açtığında kardeşi Ali'yi onun ağzına atıyordu (onun önüne çıkarıyordu), o da onun beliyle kulağını ayağının altına almadan ve onun püskürdüğü ateşi kılıcıyla söndürmeden geri dönmüyordu. Allah'ın rızasını kazanmak için bu zorluklara katlanıyordu, O'nun emirlerini uygulamak için çaba sarf ediyordu, Resulullah'a herkesten daha yakındı, evliyaullah'ın seyyidi (efendisi) idi. Her zaman (Allah'ın ve Peygamber'in emrine) hazır, hayır isteyen, gayretli ve emekçi idi. Allah'ın yolunda, kınayanların kınaması ona mani olmazdı.

                Hz. Ali tebliğ ve cihat ederken siz keyfinizi sürdürmekte, rahatınıza bakmaktaydınız, mağlubiyete uğramamızı ve bir haber çıkmasını bekliyordunuz. Savaş anında geri dönüp düşmanla savaşmaktan kaçıyordunuz.

                Allah Teala, Resulü için, peygamberlerin evini ve seçkin kullarının yurdunu seçtiğinde (onu Firdevs cennetine götürdüğünde) artık nifak dikeni (kalplerdeki kinler) ortaya çıktı, din gömleği eskidi, kin besleyen sapıklar söz sahibi oldular, en düşük kişiler ortaya çıktılar. Batıl ehlinin boğur devesi böğürdü, arsanızda kuyruğunu oynattı, şeytan yerinden başını çıkardı, sizi kendine çağırdı, davetini icabet ettiğinizi, onun aldatmasına hazır olduğunuzu gördü. Sonra hareket etmenizi istedi, siz de hareket ettiniz, tehyiç olmanızı (coşmanızı) istedi, siz de tehyiç oldunuz. Derken başkasının devesini damgaladınız (sizin malınız olmayan hilafeti gasp ettiniz), onu, sizin olmayan bir çeşmenin başına getirdiniz. Ahdinizden (Gadir-i Hum'daki biatinizden) uzun bir zaman geçmemişti, Peygamber'in vefatından dolayı kalbimizin yarası çok genişti, henüz iyileşmemişti, Peygamber'in mübarek naaşı henüz toprağa verilmemişti. Fitne çıkması korkusunu bahane ederek kendinizi öne attınız. Ama bilin ki, fitnenin ta içine düştünüz. Şüphe yok ki, cehennem küfre sapanları kuşatmıştır.

                Heyhat! Siz nere, fitneyi yatıştırmak nere! Ne oluyor size? Nereye gidiyorsunuz? Allah'ın Kitabı sizin aranızdadır; sözleri açık, ahkamı parlak, nişaneleri göz kamaştırıcı, emir ve nehiyleri aşikârdır. Ama siz onu arkanıza attınız. Ondan yüz çevirmek mi istiyorsunuz? Yoksa Kur'an'dan başkasıyla mı hükmediyorsunuz? Ondan başkasını almak, zalimler için ne de kötü bir bedeldir. (Şunu bilin ki "Kim İslam'dan başka bir din ararsa, asla ondan kabul edilmez ve o, ahrette hüsrana uğrayanlardandır"[4]

                Sonra (çalınan devenin) ürkmesi dinip dizginlenmesi kolay olacak kadar bile sabretmediniz. Sonra fitne ateşini tutuşturdunuz, onun közünü körüklediniz, azgın Şeytanın çağrısına müspet cevap verdiniz. Parlak dinin nurunu söndürmeye, seçkin Peygamber'in sünnetini boşlamaya koyuldunuz. Köpük içmek adına alttan süt içiyorsunuz. Ağaçlar arasında saklanan yırtıcı canavarlar gibi onun (Peygamber'in) Ehl-i Beytine ve evlatlarına doğru yürüyorsunuz. Bıçak kesmesi ve karına sokulan mızrak ağrısı gibi olan sizden gördüğümüz bu zulümlere sabretmekten başka bir çaremiz yoktur.
                Siz şimdi Peygamber'den bize miras yetişmediğini mi sanıyorsunuz? "Yoksa cahiliye hükmünü mü arıyorsunuz? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için, hükmü Allah'ın hükmünden daha güzel olan kimdir."[5]

                Benim Resulullah'ın kızı olduğumu bilmiyor musunuz? Benim onun kızı olduğum parlak güneş gibi size açıktır. Ey Müslümanlar! Mirasımın elimden alınması hususunda mağlup mu olayım?

                Ey Kuhafe oğlu (Ebu Bekir)! Acaba senin babandan miras alabileceğin ama benim babamdan miras alamayacağım Kur'an'da mı yazılmıştır? Şüphesiz Allah'a iftira ediyorsun. Bilerek mi Allah'ın kitabını arkanıza attınız? Oysa Allah Teala Kur'an'da; "Süleyman, Davud'a mirasçı oldu"[6] buyurmaktadır.

                Yine Yahya bin Zekeriyya'ın kıssasında, Zekeriyya; "Rabbim! Bana kendi katından bir yardımcı armağan et de bana mirasçı olsun, Yakup oğullularına da mirasçı olsun."[7] diye Allah'a yalvarmaktadır.

                Yine Allah Teala Kur'an'da; "Akrabalar (mirasta) Allah'ın kitabına göre, birbirlerine önceliklidir." [8] buyurmaktadır.

                Yine; "Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki kadının hissesi kadar tavsiye eder."[9] buyurmaktadır.

                Yine; "Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal, mülk vb.) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya, bilinen (uygun, meşru) bir tarzda vasiyette bulunması -Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir hak olarak- size farz kılındı." [10] buyurmuştur.

                Benim için mirastan bir hisse olmadığını, babadan miras alamayacağımı ve aramızda akrabalık bağı olmadığını mı sandınız? Acaba Allah Teala miras ayetini size mahsus kılmış da babamı onun hükmünden istisna mı etmiş? Yoksa, iki dinin mensupları birbirlerinden miras alamazlar mı diyorsunuz? Acaba ben ve babam bir dinden değil miyiz? Yoksa siz, Kur'an'ın umum ve hususunu babam ve amca oğlumdan daha iyi mi biliyorsunuz? Bu yularlanmış ve palanlanmış deve (hilafet ve Fedek) de senin olsun, al götür; kıyamet günü seninle görüşecektir. Allah ne güzel hükmeden, Muhammed ne güzel kefil ve kıyamet ne güzel buluşma yeridir! "O gün batılda olanlar hüsrana uğrayacaklar."[11]

                O gün pişmanlık duymanız size yarar vermeyecektir. "Her bir haber için kararlaştırılmış bir zaman vardır. Siz de bileceksiniz."[12]

                "Yakında bileceksiniz, kendisini aşağı kılan azap kime gelecek ve kesintisiz azap kimin üzerine çökecek?"[13]

                Sonra Ensar'a hitap ederek şöyle buyurdu:

                "Ey cömertler topluluğu! Ey dinin pazıları (yardımcıları)! Ey İslam'ın koruyucuları! Benim hakkımda sizdeki bu zaaf ve mazlumiyetim hususunda sizdeki bu uyuklama nedir? Babam Resulullah (s.a.a); "Kişinin hürmeti, evladı hakkında korunmalıdır (evlada hürmet babaya hürmettir.)" buyurmuyor muydu? Ne çabuk değiştiniz? Ne çabuk boşaltıp döktünüz (kararlarınızı değiştirdiniz)? Sizin, istediğim ve elde etmeye çalıştığım şeye gücünüz vardır. Muhammed (s.a.a) öldü mü diyorsunuz? Evet bu büyük bir musibetti, gediği geniş mi geniştir; bu gediğin bitişmesi zor mu zordur. Onun gözlerden kaybolmasıyla yeryüzü karanlık oldu, musibetinden dolayı güneş ve ay tutuldu, yıldızlar dağıldı, arzular öldü, dağlar alçaldı. Yine onun ölmesiyle sınırlar çiğnendi, hürmetler yok oldu. And olsun Allah'a, bu büyük bir felaket ve büyük bir musibetti; dünyada bunun misli (canları yakan) bir bela ve afet görülmemiştir. Ancak her akşam ve sabah evlerinizde okuduğunuz Kur'an bunu (Peygamber'in ölmesini) açıkça bildirmiştir. Bu bela (ölüm) ondan önceki peygamber ve ilâhî elçilere de gelip çatmıştır. Bu, kesin bir hüküm ve kaçınılmaz bir kazadır.
                "Muhammed, yalnızca bir Peygamberdir. Ondan önce nice Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürse, ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi (cahiliyeye mi) döneceksiniz? Kim iki topuğu üzerine gerisin geriye dönerse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir."[14]

                Ey Kayle[15] oğulları! Babamın mirası sindirilsin mi? Oysaki siz beni görecek, sesimi işitecek mesafedesiniz, sessiz durmuşsunuz! Feryadımı duyuyorsunuz, halimi biliyorsunuz; yeterince sayınız, azığınız, gücünüz, silahınız ve siperiniz vardır. Ama bununla birlikte çağrımı duyup cevap vermiyorsunuz, imdat sesimi duyup yardım etmiyorsunuz. Halbuki yiğitlikle meşhur, hayır ve salahla maruftunuz. Seçilen seçkinler ve biz Ehl-i Beyt için beğenilen güzidelerdiniz. Araplarla savaştınız, zorluklara katlandınız, çeşitli milletlerle çarpıştınız, yiğitlerle yüz yüze karşılaştınız. Biz adım attığımızda adım attınız, emrettiğimizde emre uydunuz. Nihayet İslam değirmeninin taşı dönmeye başladı, günlerin sütü (ganimetler) çoğaldı, şirkin narası kesildi, yalanın kaynaması durdu, küfr ateşi söndü, kargaşalık daveti dindi, din nizamı düzene girdi. Öyleyse yardım edeceğinizi açıkladıktan sonra neden susarak geri döndünüz? Himaye edeceğinizi ilan ettikten sonra neden gizlediniz? Teşebbüste bulunduktan sonra neden geri çekildiniz? İmandan sonra neden şirk koştunuz?
                "Yeminlerini bozan, Peygamber'i (yurdundan) sürmeye çabalayan ve sizinle ilk defa (savaşa) başlayan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Korkuyor musunuz onlardan? Eğer iman etmiş kimseler iseniz, kendisinden korkmanıza Allah daha layıktır."[16]

                Görüyorum ki rahatlığa yönelmişsiniz, yöneticiliğe herkesten layık olanı makamından uzaklaştırdınız, müsterih oldunuz, darlıktan genişliğe çıktınız, gizlediğinizi açığa vurdunuz, içtiğinizi kustunuz. (Fakat şunu bilin ki "Eğer siz ve yeryüzündekilerin tümü kafir olsanız, gerçek şu ki, Allah ganidir (hiçbir şeye muhtaç değildir), hamiddir (bütün övgüler O'na mahsustur)."[17]

                Bilin ki gerekeni söyledim, alçaldığınızı (geçici sarhoşluğunuzu) da, kalplerinizin gizlediği hıyaneti de biliyordum. Ama bunlar, dertli ruhun taşması, öfkenin dışarı dökülmesi, kalp çeşmesinin coşması, gönlün derdi ve hücceti tamamlamaktı.

                (Mesele yağmalamaksa) öyleyse bunu da (Fedek'i) alın, onu hilafet devesinin arkasına yükleyip götürün; (fakat şunu bilin ki) onun sırtı yağır olacak, ayakları aşınacak, kusuru kalacak (ve sizin için yüzkarası olacak)tır. O (hilafet devesi), Allah'ın gazabıyla damgalanmıştır, rezilliği ebedi kalacaktır ve sizi Allah'ın kalplere işleyen yakılmış ateşine götürecektir. (Bilin ki,) yaptıklarınız Allah'ın gözü önündedir.
                "Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir."[18]

                Ben, "Sizi şiddetli bir azabın öncesinde uyarıp-korkutan"[19]

                Peygamber'in kızıyım. Artık "Yapabileceğinizi yapın; kuşkusuz biz de (bir şeyler) yapmaktayız. Ve gözleyip durun; gerçekten biz de gözleyip-durmaktayız."[20]

                Ebu Bekir, Hz. Fatıma'nın güçlü mantık ve delili karşısında halkı aldatma yoluna baş vurarak şöyle dedi:

                "Ey Resulullah'ın kızı! Baban müminlere karşı şefkatli ve esirgeyiciydi. Hiç şüphesiz Muhammed (s.a.a) bizim kadınlarımızın babası değildi, senin babandı ve senin kocanın kardeşiydi. Bunu çok iyi biliyoruz. Kim sizi severse kurtuluşa erişir, kim size karşı kin beslerse hüsrana uğrar... Hiç kimse seni hakkından mahrum edemez, seni yalanlayamaz... Fakat Allah'a and olsun ki, babanın şöyle buyurduğunu duydum: "Biz Peygamberler, altın, gümüş, ev ve mülk miras bırakmayız; ilim ve nübüvvetten başka mirasımız olmaz. Bizden geride kalan mallarımız Müslümanların halifesinin yetkisindedir..."

                Hz. Fatıma Ebu Bekir'e şöyle cevap verdi:

                "Subhanellah! Babam Allah'ın Kitabından yüz çeviren, ahkamına muhalefet eden değildi. Onun hükümlerine uyan, onun surelerini takip edendi. Acaba hileye baş vurarak ona iftirada bulunmak mı istiyorsunuz? Onun ölümünden sonra sizin bu işiniz, onun hayatı döneminde onu yok etmek için kurduğunuz tuzaklara benzemektedir. Bu Kur'an, adaletli bir hakim ve hakla batılı birbirinden ayırandır. Kur'an buyuruyor ki:
                "Artık bana kendi katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun, Yakup oğullarına da mirasçı olsun."[21]
                "Süleyman Davud'a mirasçı oldu"[22]


                Allah Teala feraiz ve miras hükümlerini Kur'an'da beyan etmiş, zan ve şüpheye bir yer bırakmamıştır. "Hayır, nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır."[23]

                Ebu bekir, Hz. Fatıma'nın ezici delillerinden kendisini kurtarmak için şöyle dedi: "...İkimizin arasında bu insanlar hükmetmelidir. Çünkü beni onlar hilafete seçtiler..."

                Hz. Fatıma bunun üzerine o susan halka şöyle buyurdu:

                "Ey batıl söze koşan, çirkin ve helak edici ameller karşısında susan topluluk! "Kur'an'ı iyiden iyiye düşünmez misiniz? Yoksa bir takım kalpler üzerinde kilitler mi vurulmuş?"[24]

                Hayır, yaptığınız kötü ameller kalplerinizi kaplamıştır; kulaklarınızı, gözlerinizi kapamıştır. Tevil ettiğiniz (yorumladığınız) ne de kötüdür! Biçtiğiniz ne de pistir! Muameleniz ne de çirkindir! Vallahi onun yükünü ağır, sonucunu kötü bulacaksınız. Perdeler gözlerinizin önünden kaldırıldığında, onun ardındaki şiddet ve mihnetler açığa çıktığında, sanmadığınız şeyler Allah tarafından size aşikâr edildiğinde, "İşte orada hakkı iptal etmekte olanlar hüsrana uğrayacaklardır."[25]

                Hz. Fatıma (a.s) daha sonra Resulullah (s.a.a)'in kabrine bakarak şu şiiri okudu:

                "Senden sonra bir takım olay ve sıkıntılar oldu; eğer sen hazır olsaydın olaylar o kadar büyümezdi.

                Yer yağmurunu kaybettiği gibi biz de seni kaybettik; kavmin de bozulup dağıldı; öyleyse sen onların musibete uğramalarına (sapmalarına) şahit ol.

                Allah katında kurp ve makamı olan her aile, yakınlardan daha yakın ve üstündür.

                Göçüp gittiğinde ve toprak aramızda engel olduğunda, bazı kimseler gönüllerinde saklı olan düşmanlıklarını aşikar ettiler.

                Sen dünyadan göçtüğünde, bazı kişiler (de) asık suratla bizimle karşılaştılar, bizi küçümsediler ve bütün yeryüzü zorla (bizden) alındı.

                Sen, dolunay ve kendisinden ışık alınan bir nur idin; izzet sahibi Allah'tan taraf sana kitaplar nazil oluyordu.

                Cebrail ayetler getirmekle bize ünsiyet (sükunet) veriyordu, senin gitmenle bütün hayırlar da perde arkasında yer aldı.

                Keşke senden önce ölüm bize ulaşsaydı, sen göçüp gittiğinde, yığın topraklar aramızda engel oldu.

                Biz öyle bir musibete duçar olduk ki, gamlı ve kederli insanlardan hiçbir kimse, ne Arap, ne de Acem böyle bir musibete duçar olmamıştır."

                Hz. Fatıma (a.s) bu konuşmalardan sonra evine döndü.

                _______________
                Kaynakça:
                [1] - Al-i İmran/102.
                [2] - Fatır/28.
                [3] - Tevbe/128.
                [4] - Nisa/84.
                [5] - Maide/50.
                [6] - Neml/16.
                [7] - Meryem/5-6.
                [8] - Enfal/75.
                [9] - Nisa/11.
                [10] - Bakara/180.
                [11] - Casiye/27.
                [12] - En'am/67.
                [13] - Zümer/40.
                [14] - Al-i İmran/144.
                [15] - Kayle, Evs ve Hazrec'in ninesidir.
                [16] - Tevbe/13.
                [17] - İbrahim/8.
                [18] - Şuara/227.
                [19] - Sebe/46.
                [20] - Hud/121.
                [21] - Meryem/5-6.
                [22] - Neml/16.
                [23] - Yusuf/18.
                [24] - Muhammed/24.
                [25] - Mü'min/78. Şerh-i İbn-i Ebi'l- Hadid, c. 16, s. 236. Keşf'ul- Ğumme, c. 1, s. 492. Müruc'uz- Zeheb, c. 2, s. 311. A'lam'un- Nisa, c. 4, s. 116. Tezkiret'ul- Havass, s. 179. Keşf'ul- Mehacce, s. 124. el- İmamet-u ve's- Siyase, c. 2, s. 14. el-İsabe, s. 61. Usd'ul- Ğabe, c. 2, s. 522. Tarih-i İbn-i Kesir, c. 12, s. 441. İkd'ul- Ferid, c. 2, s. 6. Mizan'ul- İ'tidal, c. 2, s. 172.
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  #53
                  Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                  HZ. FATIMA (A.S)'IN YAŞANTISIYLA İLGİLİ HADİS VE RİVAYETLER


                  BİRİNCİ BÖLÜM: İBADET MELEĞİ

                  1- Kalbinin İmanla Dolu Olması

                  Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
                  "Allah-u Teala, kızım Fatıma'nın kalbini ve bütün azalarını, kıkırdağına kadar imanla doldurmuştur; işte bundan dolayı kendini Allah'ın itaatine atamıştır."1

                  2- Zehra Lakabıyla Adlanmasının Sebebi

                  Ravi diyor ki:
                  İmam Sadık (a.s)'a: "Neden Fatıma (a.s) "Zehra" lakabıyla adlandı?" diye sorduğumda şöyle buyurdular:
                  "Fatıma (a.s)'ın "Zehra" lakabıyla adlanmasının sebebi şudur ki; Fatıma (a.s) mihrapta ibadete durduğunda, yıldızların yeryüzü halkına nur saçtığı gibi onun nuru da gökyüzü ehline öyle saçılıyordu."2

                  3- Fatıma (a.s)'dan Daha Çok İbadet Eden Yoktu

                  Hasan-ı Basri şöyle diyor:
                  "Bu ümmet arasında Hz. Fatıma (a.s)'dan daha abit (çok ibadet eden) biri yoktu. Namazda o kadar duruyordu ki, ayakları şişirdi."3

                  4- Allah'tan Korkması

                  İrşad'ul- Kulub'da şöyle nakledilmiştir:
                  "Hz. Fatıma (a.s) namazında Allah korkusundan ard arda nefes alıyordu (nefes alıp vermesi güçleşiyordu)."4

                  5- Müminleri Kendisine Tercih Etmesi

                  İmam Musa bin Cafer (a.s) buyurmuştur ki:
                  "Hz. Fatıma (a.s) dua ettiğinde, mümin erkek ve kadınlara dua ederdi ama kendisine dua etmezdi. ‘Ey Resulullah'ın kızı! Siz neden halk için dua ediyor ama kendiniz için dua etmiyorsunuz?' dediklerinde O: "Önce komşu, sonra ev halkı" buyuruyordu."5

                  6- Kadir Gecesine Önem Vermesi

                  Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
                  "Fatıma (a.s) kadir gecesinde ev halkından hiç kimsenin yatmasına müsaade etmezdi; az yemek vermekle onların yatmamasını sağlıyor, kendisi de bu gecenin ihyası için hazırlanıyordu ve buyuruyordu ki: "Mahrum, bu gecenin bereketlerinden mahrum kalan kimsedir."6

                  7- Duanın İsticabet Vaktini Gözetmesi

                  Hz. Fatıma (a.s) buyurmuştur ki:
                  "Ben, Resulullah (s.a.a)'den şöyle buyurduğunu duydum: "Cuma günü öyle bir saat vardır ki, kim onu gözetler de o anda Allah'tan hayır dilerse, Allah-u Teala istediği şeyi ona bağışlar... O vakit, güneşin yarısının battığı andır."
                  Hz. Fatıma (a.s) hizmetçisine şöyle buyuruyordu: "Git tepenin üzerine çık, güneşin yarısının battığını gördüğünde dua etmem için bana haber ver."7

                  8- Cebrail'in Öğrettiği İki Rek'at Namaz

                  İmam Sadık (a.s) buyurdular ki:
                  "Annem Fatıma (a.s)'ın sürekli kıldığı iki rekat namaz vardı; bu namazı Cebrail ona öğretmişti. İlk rekatta "Hamd" suresinden sonra yüz defa "Kadir" suresini, ikinci rekatta ise "Hamd" suresinden sonra yüz defa "İhlas" suresini okurdu.
                  Bu namazı kılıp selam verdikten sonra, Hz. Fatıma (a.s)'ın tespihini (zikrini) de söyle."8

                  9- Dünyadan Daha Değerli Zikir

                  "Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma (a.s)'a, Resulullah (s.a.a)'in yanına gidip O'ndan bir hizmetçi istemesini emretti (önerdi). Bunun üzerine Hz. Fatıma (a.s) Resulullah (s.a.a)'in yanına giderek şöyle dedi:
                  "Ya Resulellah! El değirmeni beni zahmet ve meşakkate uğratmıştır." Bu esnada ellerindeki değirmen izini Resulullah (s.a.a)'e göstererek O'ndan kendisine bir hizmetçi vermesini istedi.
                  Resulullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdular:
                  "Ya Fatıma! -Hizmetçi yerine- dünya ve dünyada olan şeylerden daha hayırlı olan bir şeyi sana öğreteyim mi? Yatmaya gittiğinde otuz dört defa "Allah-u Ekber", otuz üç defa "el-hamdu lillah" ve otuz üç defa da "Subhanellah" söyle."9

                  10- Topraktan Olan Tesbihi

                  İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
                  "Resulullah (s.a.a)'in kızı Fatıma (a.s)'ın tesbihi, tekbirler (34) sayısınca düğümlenen bir yün ipinden ibaretti. Hz. Fatıma (a.s), Hz. Hamza şehit oluncaya dek bu ipi elinde döndürerek tekbir ve tesbih diyordu. Hz. Hamza şehit olduktan sonra onun kabrinin toprağından bir tesbih yaptı. Artık ondan sonra tespih yapmak halk arasında yaygınlaştı."10

                  İKİNCİ BÖLÜM: NURUN SÂYESİNDE

                  11- Hatice'nin Yadigârı

                  Ravi diyor ki:
                  "Resulullah (s.a.a) Fatıma (a.s)'ı, onun zahit, abide ve Hatice'den de bir yadigâr olduğundan dolayı çok severdi."11

                  12- Edep Kaynağı

                  Ümmü Seleme diyor ki:
                  "Ben Resulullah (s.a.a) ile evlendiğimde... kızı Fatıma'nın işlerini bana havale etti. Ben de ona yol gösterip onu eğitmek ve ona yaşayış adabını öğretmek istiyordum. Allah'a and olsun ki, o yaşayış adabını ve bütün şeyleri benden daha iyi biliyordu."12

                  13- Resulullah'a Benzemesi ve Hazretin Ona İhtiramı

                  Aişe diyor ki:
                  "Allah'ın kulları arasında, konuşma ve söz söyleme açısından Fatıma (a.s) kadar Resulullah (s.a.a)'e benzeyen bir kimse görmedim. Resulullah (s.a.a)'in yanına geldiğinde, Resulullah (s.a.a) onun elinden tutarak onu öpüyor, ona hoş geldin diyor ve onu kendi yerinde oturtuyordu. Peygamber (s.a.a) de Fatıma (a.s)'ın yanına gittiğinde, Fatıma (a.s) ayağa kalkarak Hazrete hoş geldiniz deyip elinden tutarak onu öpüyordu."13

                  14- Resulullah'ın Yolunu Beklemesi

                  Ravi diyor ki:
                  "Resulullah (s.a.a) sefere gidip döndüğünde, Resulullah'ın seferden dönme haberi Fatıma (a.s)'a ulaşınca, Fatıma (a.s) kapının önüne çıkarak Resulullah (s.a.a)'i bekliyordu. Resulullah (s.a.a)'i gördüğünde O'nu karşılamaya gidip yüzünden öpüyordu."14

                  15- Resulullah (s.a.a)'i Savunması

                  Ravi diyor ki:
                  (Ebu Talib'in vefatından sonra) Kureyiş'in düşmanlığı Resulullah'a karşı şiddetlendiğinde, Fatıma (a.s) müşriklerin ve Kureyş ahmaklarının hile ve eziyetleri karşısında Resulullah (s.a.a)'i savunuyordu. Bir gün... (müşriklerden Amr As ve Ukbe gibi birkaç kişi) ceninin rahimdeki eşi denen deriyi kaldırarak, Resulullah (s.a.a)'in Ka'be'nin kenarında secde ettiği bir sırada O'nun başına bıraktılar. Bu durumu gören Fatıma (a.s) ağlar bir halde gelerek onu babasının başından kaldırıp bir kenara attı."15

                  16- Sırrı Koruması

                  Aişe diyor ki:
                  "Fatıma, Resulullah'ın hastalandığı sırada onun ziyaretine geldi. Onun yürüyüşü sanki Resulullah'ın yürüyüşüydü. Resulullah (s.a.a) onun kulağına gizlice bir söz söyledi. Bunun üzerine Fatıma ağladı. Daha sonra yine Resulullah (s.a.a) onun kulağına gizlice bir şey söyledi. Bu defasında Fatıma güldü... Resulullah'ın ona ne dediğini sorduğumda: "Resulullah'ın sırrını açığa vurmam" dedi.16

                  ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SADE YAŞAYIŞI, KOCASINA KARŞI DAVRANIŞI VE EŞLİĞİ

                  17- Mihriyesi

                  İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
                  "Hz. Fatıma (a.s)'ın mihriyesi; çizgili eski bir çarşaf (veya elbise) ve ağır bir zırh idi. Evinin sergisi ise, yere serdiklerdi ve üzerinde yattıkları bir koç pustu idi."17

                  18- Hz. Ali (a.s) Açısından Hz. Fatıma

                  Hz. Ali (a.s) bir konuşmasında buyurmuştur ki:
                  "...Allah'a and olsun ki, ben Fatıma'yı asla öfkelendirmedim ve Allah onun ruhunu alana dek asla onu -sevmediği- bir işe zorlamadım. O da asla beni öfkelendirmedi ve hiçbir işte bana karşı çıkmadı. Ona baktığımda bütün gam ve üzüntüler benden gideriliyordu."18

                  19- Ev İşlerinde Yardımlaşmaları

                  İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
                  "-Ev işlerinde- Hz. Ali (a.s) su ve odun temin ediyordu; Fatıma (a.s) da buğdayı un yapıyor, hamur ediyor, ekmek pişiriyor ve yırtık elbiseleri yamıyordu."19

                  20- İşlerin Bölünmesi

                  İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
                  "-Ev işlerinin taksiminde- Hz. Fatıma (a.s) ev içindeki işleri, (yani) hamur etmek, ekmek pişirmek ve evi süpürmek gibi işlerin sorumluluğunu üstlendi. Hz. Ali (a.s) da evin dışındaki yani odun getirmek ve yemek malzemeleri temin etmek gibi işleri üstlendi."20

                  21- Marifet ve Fedakarlığı

                  Bir gün Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma (a.s)'a: "Evde bana verecek bir yemek var mı?" diye sordu. Fatıma (a.s) cevaben: "İki gündür ki -seni kendime, Hasan ve Hüseyin'e tercih ettiğim şeyden başka- evde herhangi bir yiyecek şey yoktur" dedi. Bunun üzerine Hz. Ali (a.s): "Neden, bir şey temin etmek için bu durumu bana bildirmedin?" dediğinde, Hz. Fatıma (a.s) cevaben: "Ya Ebe'l- Hasan! Temin edemeyeceğin bir şeyi sağlamakta zahmete düşmen hususunda Rabbimden utanıyorum" dedi.

                  22- Sade Yaşayışı

                  Hz. Fatıma (a.s) bir konuşmasında şöyle demiştir:
                  "...Ya Resulellah! Selman benim elbiseme şaşırıyor!21 Seni hak olarak gönderen Allah'a and olsun ki, beş yıldır ki benim ve Ali'nin, gündüzleri üzerine develer için ot döktüğümüz, geceleyin de serip üzerinde yattığımız bir koç postundan başka bir şeyimiz yoktur ve yastığımız da hurma lifiyle doludur."22

                  DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: EV HANIMI

                  23- Kaynana ve Gelinin Yardımlaşmaları

                  Ravi diyor ki:
                  "Hz. Ali (a.s) annesi Esed kızı Fatıma'ya: "Anneciğim! Su getirmek gibi evin dış işlerinde sen Resulullah'ın kızı Fatıma'ya yardımcı ol. O da un öğütmek, hamur yapmak gibi evin iç işlerinde sana yardımcı olur" buyurdular." 23

                  24- Evdeki Hizmeti

                  Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
                  "...Hz. Fatıma (a.s) kırbayla o kadar su taşıdı ki, kırbanın başı göğsünde iz bıraktı; o kadar el değirmeniyle un öğüttü ki, elleri kabardı; o kadar evi süpürdü ki, tozdan dolayı elbisesi bozardı; kazanın altında o kadar ateş yaktı ki, elbisesi karalaştı."24

                  25- Tahammülü ve Şükrü

                  Ravi diyor ki:
                  "Bir gün Resulullah (s.a.a.) Fatıma (a.s)'ı, üzerine deve çulu atıp elleriyle hamur ettiğini ve aynı zamanda da çocuğuna süt verdiğini görünce gözleri dolarak şöyle buyurdular:
                  "Kızım! Ahiretin tatlılığı için dünyanın tatsızlığına tahammül et."
                  Fatıma (a.s) da cevaben: "Ya Resulellah! Allah'ın lütuf ve nimetlerine karşı O'na hamd ve şükürler olsun" dedi.25

                  26- Hizmetçilerine Karşı İnsafı

                  Ravi diyor ki:
                  "Resulullah (s.a.a) savaşların birinde -kızıl denizin sahilinde- bir grup insan esir aldı... Medine'ye döndüğünde Fatıma (a.s)'ı çağırtıp esir cariyelerden birinin elini onun eline bırakarak: "Ya Fatıma! Bu cariye senindir ama onu incitme; zira ben onun namaz kıldığını gördüm..." buyurdular.
                  Fatıma (a.s) Resulullah (s.a.a)'in o cariyeye olan teveccüh ve tavsiyesini görünce şöyle dedi: "Ya Resulullah! Bir gün ben çalışacağım, bir gün de o." Resulullah (s.a.a) Fatıma (a.s)'ın bu sözünü duyunca gözleri yaşardı."26

                  27- Adaletle Davranışı

                  Selman-i Farsi diyor ki:
                  "Bir gün Fatıma (a.s) el değirmeninin önünde oturup onunla arpa öğütüyor, değirmenin destesine elinin kanı akıyor ve Hüseyin de evin bir köşesinde ağlıyordu. Onun bu halini görünce: "Ey Resulullah'ın kızı! Elin yaralanmış, Fizze ise buradadır! (Neden ondan yardım almıyorsun?) dediğimde buyurdular ki:
                  "Resulullah (s.a.a) bir gün onun, bir gün de benim çalışmamı tavsiye etmiştir; işte dün onun çalışma sırasıydı!"27

                  28- Başörtüsü

                  İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
                  "Hz. Fatıma (a.s) cennet kadınlarının hanım efendisidir; onun başörtüsü bu kadardı (diyerek eliyle pazısına işaret etti)" 28

                  BEŞİNCİ BÖLÜM: ÖRNEK İNSAN

                  29- Doğruluk ve Sadakati

                  Aişe diyor ki:
                  "Fatıma'dan -babası hariç- daha doğru konuşan ve daha sadakatli olan bir kimse görmedim."29

                  30- Resulullah (s.a.a)'e Benzerliği

                  Aişe diyor ki:
                  "Vakar, hal-hareket, davranış ve oturup kalkma açısından Fatıma kadar Resulullah'a daha çok benzeyen bir kimse görmedim."30

                  31- Şehitlerin Mezarına Gitmesi

                  İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
                  "Hz. Fatıma (a.s), her Cumartesi sabahı şehitlerin mezarına gidip orada Hz. Hamza'nın kabrinin başucunda durarak onun için Allah'tan rahmet ve mağfiret diliyordu."31

                  32- Şehid Eserini Koruması

                  İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
                  "Resulullah (s.a.a)'in kızı Fatıma (a.s) sürekli Hamza'nın kabrini ziyaret eder, onun kabrini onarır ve düzeltirdi; bir taşla da ona nişane koymuştu."32

                  33- Cephe Arkasındaki Hizmetleri

                  Vakidî şöyle diyor:
                  "Muhammed bin Muslime, Hz. Fatıma (a.s)'ın da içlerinde bulunduğu on dört kadınla birlikte yaralıları tedavi etmek için Medine'den çıkıp savaş cephesine (Uhud'a) gelmişlerdi. Onlar omuzlarında yiyecek ve su taşıyorlardı; yaralılara su verip onları tedavi ediyorlardı."33

                  34- Meleklerin O'nunla Konuşması

                  İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
                  "Hz. Fatıma (a.s)'ın "Muhaddese" lakabıyla adlanmasının sebebi şudur ki, meleklerin gökten inip İmran kızı Meryem'i çağırdıkları gibi onu çağırarak şöyle derlerdi:
                  "Ey Fatıma! Allah Teala seni seçmiş, seni arındırmış ve seni bütün kadınlardan üstün kılmıştır. Ya Fatıma! Rabbine ibadet ve itaat et; O'na secde et ve rüku edenlerle beraber rüku et."
                  O, meleklerle konuşuyor ve melekler de onunla konuşuyorlardı."34

                  ALTINCI BÖLÜM: HÜZNÜ VE DERTLERİ

                  35- Ayrılık Derdi

                  Rivayet etmişlerdir ki:
                  "Hz. Fatıma (a.s), babası Resulullah (s.a.a)'ten sonra sürekli olarak şiddetli baş ağrısından dolayı başı sarıklı, cismi zayıf, organları çökmüş, gözü yaşlı ve kalbi yanık idi; saatten saate baygınlık geçiriyordu."35

                  36- Çok Ağlayanlardan Biri Olması

                  İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
                  "Çok ağlayanlar beş kişidir: Adem, Yakub, Yusuf, Fatıma ve İmam Zeyn'ul-Abidin (aleyhim'us- selam)...
                  Hz. Fatıma'ya gelince; o, Resulullah (s.a.a)'in ölümünden dolayı O'na o kadar ağladı ki, Medine halkı onun ağlamasından rahatsız olarak: "Çok ağlamanla bizi rahatsız ediyorsun" demeye başladılar. Fatıma (a.s) onların bu sözlerinden dolayı Uhud şehitlerinin mezarlarına doğru gidip orada istediği kadar ağlayıp sonra evine dönüyordu."36

                  37- Yüzünün Gülmemesi

                  İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
                  "Hz. Fatıma (a.s)'ın Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra tebessüm etmesi ve yüzünün gülmesi görülmemiştir. Her hafta iki defa yani Pazartesi ve Perşembe günleri şehitlerin mezarlığına giderek (geçmişleri hatırlayıp): "Peygamber (s.a.a) burada durmuştu, müşrikler ise orada durmuşlardı" diyordu."37

                  38- Keder ve Hüznü

                  İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
                  "Hz. Fatıma (a.s), Hz. Peygamber (s.a.a)'den sonra 75 gün yaşadı. Bu müddet içerisinde babasından ayrıldığından dolayı çok kederlenip mahzun oluyordu. Bundan dolayı Cebrail gelerek ona teselli veriyor ve babasının makam ve mevkisinden ve ondan sonra evlatları hakkındaki meydana gelecek olaylardan ona haber veriyordu; Hz. Ali (a.s) da onları yazıyordu."38

                  39- Mazlumiyeti

                  Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
                  "Resulullah (s.a.a)'in kızı Fatıma (a.s), sürekli olarak mazlumdu; hakkından men edilmiş, mirasından uzaklaştırılmış, Resulullah (s.a.a)'in onun hakkındaki tavsiyesi gözetilmemiş ve Peygamber (s.a.a) ve yüce Allah'ın Fatıma'ya nispetle olan hakkına riayet edilmemişti. Allah Teala hakim ve zalimlerden intikam alıcı olarak yeter."39

                  40- Ebedi Bir Öfke

                  Ravi diyor ki:
                  "İmam Hasan-ı Mucteba (a.s)'ın torunlarından Abdullah bin Musa'nın yanına gelerek ondan Ebu Bekir ve Ömer hakkında soru sorduk. Cevaben şöyle dedi:
                  "Ceddim (dedem) Abdullah bin Hasan'ın verdiği cevabı size vereceğim. Ceddimden bu soru sorulduğunda cevaben şöyle dedi:
                  Annemiz (Hz. Fatıma- a.s-) sıddika (doğru konuşan) birisi ve mürsel Peygamberin de kızı idi. O bir grup kimselere gazaplı olduğu halde vefat etti. Biz de onun (onlara karşı) gazap ve öfkesinden dolayı gazaplı ve öfkeliyiz."40
                  _________________
                  Kaynakça:
                  1 - Delail'ul- İmamet, S. 139,H. 47.
                  2 - İlel'uş- Şerayi, C. 1, S. 215.
                  3 - Menakıb, C. 3, S. 341.
                  4 - İrşad'ul- Kulub, S. 105.
                  5 - İlel'uş- Şerayi, C. 1, S. 216.
                  6 - Deaim'ul- İslam, C. 1, S. 282.
                  7 - Meani'l- Ahbar, S. 399.
                  8 - Cemal'ul- Usbû', S. 173.
                  9 - Kenz'ul- Ummal, C. 2, S. 57.
                  10 - Vesail'uş- Şia, C. 4, S. 1033.
                  11 - Müstedrek-i Avalim, C. 1, S. 450.
                  12 - Delail'ul- İmamet, S. 82.
                  13 - Ikd'ul- Ferid, C. 3, S. 230.
                  14 - Keşf'ul- Ğumme, C. 1, S. 145.
                  15 - İhkak'ul- Hak, C. 25, S. 289; Şerh-i Nehc'ul- Belağa, C. 6, S. 282.
                  16 - Müsned-i Ahmed bin Hanbel, C. 6, S. 282.
                  17 - Kafî, C. 5, S. 378.
                  18 - Keşf'ul- Ğumme, C. 1, S. 363.
                  19 - Kafî, C. 8, S. 165.
                  20 - Tefsir-i Ayyaşî, C. 1, S. 171. İşlerin taksimi, Esed kızı Fatıma'nın Hicri 4. Yılda vefatından sonra gerçekleşmiştir.
                  21 - Nakledildiğine göre, o elbisenin on iki yamağı varmış!
                  22 - Dürr'ul- Vakiye, S. 275.
                  23 - Ensab'ul- Eşraf, C. 2, S. 37, H. 36.
                  24 - İlel'uş- Şerayi, C. 2, S. 65.
                  25 - Menakıb, C. 3, S. 342.
                  26 - Maktel'ul- Hüseyin (a.s), S. 69.
                  27 - Haraic ve Cerâih, S. 530.
                  28 - Mekarim'ul- Ahlak, S. 94.
                  29 - Menakıb, C. 3, S. 341.
                  30 - Sahih-i Tirmizi, C. 5, S. 466, H. 3898.
                  31 - Tehzib, C. 1, S. 465.
                  32 - Vefa'ul- Vefa, C. 3, S. 932.
                  33 - Şerh-i Nehc'ul- Belağa, C. 15, S. 36
                  34 - İlel'uş- Şerayi, S. 216.
                  35 - Menakıb, C. 3, S. 362.
                  36 - Hisal, S. 272, H. 15.
                  37 - Kafi, C. 6, S. 561.
                  38 - Kafi, C. 1, S. 458.
                  39 - Emalî- yi şeyh Tusî, S. 155.
                  40 - Şerh-i Nehc'ul- Belağa, C. 6, S. 49.

                  "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                  Yorum


                    #54
                    Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                    Hocam ellerinize sağlık yazılarınız çok faydalı. Allah c sizden razı olsun ehlibeyt ile haşretsin
                    [img]http://img240.imageshack.us/img240/6638/salam83fb18fb1sqqm1ec6.gif

                    Yorum


                      #55
                      Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                      Amin cümlemizden. Allah sizden de razı olsun inş. Duanız için teşekkürler. Faydalı görmeniz nazarı lütfünüzdendir.
                      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                      Yorum


                        #56
                        Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                        HZ. PEYGAMBER VE ONİKİ İMAMIN SÖZLERİNDE HZ. FATIMA (S.A)


                        On dört masumu bizlere tanıtan, sonsuz nimetlerini bizlerden esirgemeyen ve Ehl-i Beyt mektebine hizmet etme başarısını bizlere veren Allah'a hamd-u sena olsun. Var güçleriyle gece-gündüz durmadan İslam ve Müslümanların izzet ve yararı için çalışan, ellerinden gelen fedakarlıkları yapan, zalim ve zorbalara söz, hal ve hareketleriyle karşı duran ve insanları karanlık ve zulmetten nur ve ışığa çıkarmak için can ve mallarından geçen Hz. Muhammed ve O'nun Tertemiz Ehl-i Beyti'ne salat ve selam olsun. Allah'ın laneti de onlara kin güden ve O'nların hakkını vermeyen veya gizlemeğe çalışan şeytan sıfatlı insanların üzerine olsun.

                        Şüphesiz Hz. Fatıma (a.s), geçmiş ve gelecekteki kadınların en üstünü ve en faziletlisidir. Çünkü O, babası masum, eşi masum ve kendisi de masum olan tek kadındır. Hz. Fatıma (a.s)'ın eğitim ve yaşayış muhiti, ismet ve taharet (masumluk ve her çeşit günahtan tertemiz olmak) muhiti idi.

                        Çocukluk dönemini, İslam'ın (önde gelen) ilk şahsiyetinin, yani Allah Teala'nın direkt eğitimi altında olan seçkin ve en üstün bir Peygamber'in (s.a.a) evinde geçirdi. Ev işlerini yapma ve çocuk yetiştirme dönemini de İslam'ın ikinci şahsiyetinin yani Ali bin Ebi Talib'in (a.s) evinde geçirdi. Bu kısa müddet içersinde iki tana masum erkek çocuğu, yani Hasan ve Hüseyin'i ve iki tane de Zeynep ve Ümmi Gülsüm gibi şecaatli ve fedakar kız çocuklarını eğitip topluma takdim etti. Böyle bir evde, kesinlikle İslami ahkam ve programların parlak neticelerini açıkça görmek ve İslam'ın lâyık ve örnek kadınını bulmak mümkündür.

                        Biz Hz. Fatıma (a.s)'ın şahsiyetini tanımak için Hz. Peygamber (s.a.a) ve On İki İmamların O'nun hakkındaki sözlerini gözden geçirmek zorundayız. Çünkü Hz. Peygamber kendi kızını, Hz. Ali kendi eşini, on iki İmamlar da kendi annelerini herkesten daha iyi tanımaktalar. Bu yüzden ilk önce O'nların, bizler için güzel örnek ve eğitici dersler olacak olan nurlu sözlerini teenni ile canı gönülden okuyup gözden geçirelim.

                        HZ. RESULULLAH (s.a.a) Selman'a şöyle buyurdular:

                        "Ey Selman! Kim kızım Fatıma'yı severse cennette benimle birlikte olur; kim de ona düşman olursa ateşe atılır.
                        Ey Selman! Fatıma'ya sevgi beslemenin yüz yerde insana faydası dokunur; o yerlerin en kolayı şunlardır: Ölüm zamanı, kabre koyulurken, terazi kurulduğunda, mahşer günü, sırat köprüsünde ve sorgu sual zamanı.
                        Ey Selman! Kızım Fatıma kimden razı olursa ben ondan razıyım; ben de kimden razı olursam Allah Teala ondan razı olur; Fatıma kime gazap ederse ben ona gazap ederim; ben de kime gazap edersem Allah ona gazap eder.
                        Ey Selman! O'na ve kocası Emir'ul Müminine, onun torunları ve Şialarına zulüm edenlerin vay haline!"[1]


                        Yine Resulullah (s.a.a) uzun bir hadiste buyurmuştur ki:

                        "Ey Fatıma! Beni peygamberliğe seçen Allah'a and olsun ki, ben cennete girmedikçe diğer kimselerin cennete girmesi haramdır; sen benden sonra cennete girecek olan ilk şahıssın...
                        Ey Fatıma! Beni hak olarak meb'us kılana and olsun ki, sen kadınların hanım efendisi olarak cennete gireceksin...
                        Beni hak olarak peygamber gönderene and olsun ki, Hasan ve Hüseyin de senin sağ ve solunda oldukları halde cennete girecekler; sen cennetin en yüksek yerinden halka bakacaksın, Hamd bayrağı da Ali bin Ebu Talib'in elinde olacaktır...
                        Beni Peygamber seçene and olsun ki, senin düşmanlarına düşman olacağım; senin hakkını gasp edenler, seninle dostluk bağını kesip bana yalan atanlar pişman olacaklar, benim karşımda yer üzerinde süründürülecekler..." [2]


                        Resulullah (s.a.a) vefatına yakın bir zamanda Hz. Fatıma'nın elini Hz. Ali'nin eline koyarak şöyle buyurdular:
                        "Ya Ali! Bu, Allah'ın emaneti ve O'nun resulü olan Muhammed'in senin yanındaki vediasıdır. Öyleyse beni, O'nun hakkında gözet ve biliyorum ki sen bunu yapacaksın.
                        Ey Ali! Allah'a and olsun ki O (Fatıma) geçmiş ve gelecekteki cennet kadınlarının en üstünüdür. Allah'a and olsun ki O, büyük Meryem'dir. Bil ki Allah'tan O'nun ve senin için dua ettim, Allah da duamı kabul buyurdu...
                        Ey Fatıma! Allah'a and olsun ki, sen razı olmadıkça ben razı olmayacağım."
                        (Bu sözü üç defa tekrarladı)[3]

                        Resulullah (s.a.a) vefat anında Fatıma (a.s)'a şöyle buyurdular:
                        "Ey Fatıma! Allah'a and olsun ki senin ağlamandan dolayı, Allah'ın arşı ve onun etrafındaki melekler, gökler ve yerler ve onlarda olan her şey ağlayacaktır." [4]

                        Ebu Eyyub-i Ensari şöyle diyor:

                        Hz. Resulullah (s.a.a) hastalandı, Fatıma (a.s) da Hazretin ziyaretine gelerek ağladı. Resulullah (s.a.a) onun bu durumunu görünce şöyle buyurdular:

                        "Ey Fatıma! Allah Teala seni çok sevdiğinden dolayı seni, geçmişi herkesten parlak olan ve ilmi herkesten daha çok olan biriyle evlendirdi. Allah Teala yeryüzündeki insanlara özel bir şekilde teveccüh edip onların arasından beni seçti, beni mürsel bir peygamber kıldı; yine yeryüzüne teveccüh etti, onların arasından kocanı seçti ve seni O'nunla evlendirmek ve O'nu vasi kılmam için bana vahyetti.

                        Ey Fatıma! En üstün peygamber bizdendir, O da babandır; en üstün vasi bizdendir, O da eşindir; en üstün şehitler bizdendir; Onlar da babanın amcası Hamıza ve iki kanadıyla cennette uçan ve istediği yere giden babanın amcası oğlu Cafer'dir; cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin bizdendir; O'nlar da senin evlatlarındır; canım elinde olan Allah'a and olsun ki, bu ümmetin Mehdisi bizdendir, O da senin torunlarındandır."[5]


                        Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
                        "Eğer iyilik ve güzellik bir şahıs olmak isteseydi, o mutlaka Fatıma olurdu; oysa Fatıma ondan daha üstündür. Kızım Fatıma soy, yücelik, keramet ve bağış bakımından yeryüzündeki insanların en üstünüdür." [6]

                        EMİR'UL-MUMİNİN ALİ (a.s) buyurmuştur ki:

                        "Allah'a and olsun ki şimdi öyle bir söz söyleyeceğim ki benden başka kim o sözü söylerse yalancıdır: Ben rahmet olan Peygamberden miras aldım, eşim (Fatıma)ümmetin kadınlarının en üstünüdür; ben de halife ve vasilerin en üstünüyüm." [7]

                        Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (a.s) hakkında şöyle buyurdular:
                        "Allah'a and olsun ki, ben O'nu (Fatıma'yı) kesinlikle öfkelendirmedim; hayatta olduğu müddetçe onu sevmediği bir işe mecbur etmedim; O da beni öfkelendirmedi, bana karşı gelmedi; O'na baktığımda bütün gam ve üzüntüler kalbimden yok oluyordu." [8]

                        Yine Hz. Ali (a.s)'dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
                        "Allah'a and olsun ki Fatıma'yı kendi gömleğinde yıkadım, tertemiz idi. Resulullah'ın henutundan kalan henutla onu henutladım. Onu kefenledikten sonra; ‘Ey Ümmü Gülüsüm! Ey Zeyneb! Ey Sekine! Ey Fizze! Ey Hasan! Ey Hüseyin! Gelin annenizden vedalaşın, ayrılık vakti yetişmiştir; görüşmek, cennet ve kıyamete kalmıştır' diyerek onları çağırdım. Hasan ve Hüseyin öne gelip ağlayarak; "Ey Hasan'ın annesi! Ey Hüseyin'in annesi! Ceddimiz Muhammed Mustafa'yı gördüğünde selamımızı O'na ilet ve O'na de ki senden sonra yetim kaldık" annelerini sesleyip O'nunla konuştular.
                        Allah şahittir ki Fatıma, sızladı, feryat etti, ellerini kefenden çıkarıp onları bağrına bastı, bu esnada gayıptan şöyle bir ses geldi: "Ey Ebe'l-Hasan! O ikisini annelerinin göğsünün üzerinden kaldır. Allah'a and olsun ki, göklerin meleklerini ağlattılar, dost (Allah), dostu (Fatıma'yı) görmeğe müştaktır..." [9]


                        İMAM HASAN (a.s) da annesi hakkında şöyle diyor:

                        "Cuma gecesi annem Fatıma (a.s) mihrapta durup ibadete koyulmuştu, şafak atıncaya kadar hep rüku ve secde halindeydi; mümin erkek ve kadınların ismini zikredip onlar için çok dua ettiğini, fakat kendisi için Allah'tan bir şey istemediğini gördüm. Bunun üzerine anneme; "Ey anne! Neden diğerlerine dua ettiğin gibi kendin için de dua etmiyorsun?" dedim. Buyurdular ki: "Evladım! Önce komşu sonra insanın kendisi." [10]

                        İMAM HÜSEYİN (a.s) Resulullah (s.a.a)'ten şöyle buyurduğunu naklediyor:

                        "Fatıma kalbimin sevincidir; iki oğlu kalbimin meyvesidir; eşi gözlerimin nurudur; evlatlarından olan İmamlar, Rabbimin eminleri ve O'nunla yaratıkları arasında ilişki bağıdırlar; kim o bağa sarılırsa kurtulur, kim de ondan ayrı kalırsa helak olur." [11]

                        İMAM ZEYN'UL-ABİDİN (a.s) da buyurmuştur ki:

                        "İslam'ın zuhuru döneminde, Fatıma (a.s)'dan başka Hatice'den bir evlat dünyaya gelmedi." [12]

                        İMAM MUHAMMED BAKIR (a.s) da babalarından naklen şöyle buyurmuştur:

                        "Resulullah (s.a.a)'in kızı Fatıma (a.s)'ın "Tahire" lakabıyla adlandırılmasının sebebi, her denes ve refesten (kir, leke ve çirkin şeylerden) tertemiz olduğu içindir..." [13]

                        İMAM CAFER SADIK (a.s) da buyurmuştur ki:

                        "Fatıma (a.s) hayatta olduğu sürece Allah Teala diğer kadınları Hz. Ali (a.s)'a haram kılmıştı; çünkü Hz. Fatıma (a.s) kadınların gördüğü adetten pâk idi." [14]

                        İMAM MUSA KAZIM (a.s) da şöyle buyurmuştur:

                        "Her evde Muhammed, Ahmed, Ali, Hasan, Hüseyin ve kadınlardan da Fatıma ismi olursa, o eve fakirlik ve yoksulluk girmez." [15]

                        İMAM RIZA (a.s) da babalarından naklen Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

                        "Miraca gittiğimde Cebrail (a.s) elimden tutup beni cennete götürdü, cennet hurmasından bana verdi, ben de onu yedim. O hurma benim sırtımda nütfeye dönüştü. Yeryüzüne döndüğümde Hatice'yle birlikte olduk, O Fatıma'ya hamile oldu. Binaenaleyh Fatıma insan şeklinde olan bir huridir. Cennetin kokusunu özlediğimde kızım Fatıma'yı kokluyorum." [16]

                        Musa bin Kazım şöyle diyor:

                        İMAM MUHAMMED TAKİ (a.s)'a; "Peygamber (s.a.a) ve İmamlardan taraf tavaf etmek câiz midir? Çünkü câiz olmadığını bana söylediler" dediğimde İmam (a.s); "Edebildiğin kadar O'nlardan taraf tavaf et, bu iş câizdir." buyurdular.

                        Ben de Peygamber (s.a.a) ve İmamlardan taraf, bazen de Hz. Fatıma (a.s)'dan taraf tavaf ediyordum. Üç yıldan sonra İmamın yanına gittiğimde bu durumu İmam'a anlattım ve annen Fatıma'dan taraf da bazen tavaf ediyor, bazen de etmiyorum dediğimde İmam (a.s) buyurdular ki: "Annemden taraf çok tavaf et. Çünkü bu iş yapmış olduğun en iyi bir iştir." [17]

                        İMAM ALİ NAKİ (a.s) da babalarından naklen Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

                        "Kızım Fatıma'nın "Fatıma" adlandırılmasının sebebi, Allah Teala'nın O'nu ve dostlarını, cehennem ateşinden ayırıp uzaklaştırmış olduğundan dolayıdır." [18]

                        İMAM HASAN ASKERİ (a.s)'a; "Hz. Fatıma (a.s) neden "Zehra" olarak adlandırılmıştır?" dediklerinde İmam (a.s) şöyle buyurdular:

                        "Hz. Fatıma (a.s)'a "Zehra" denilmesinin sebebi şunun içindir: Günün başlangıcında yüzü Emir'ul-Muminin (a.s) için güneş gibi nur saçardı, öğle vakti dolunay, akşamleyin ise yıldız gibi parlardı." [19]

                        Ebu Ömer el-Amiri şöyle diyor:
                        İbn-i Ebu Ganim-i Kazvini ile bir grup Şia arasında hilafet konusunda niza çıktı. İbn-i Ebu Ganim, Ebu Muhammed (İmam Hasan Askeri)'in, kimseyi yerine tayin etmeden öldüğünü söylüyordu. Şiiler de tayin ettiğini savunuyorlardı. Bunun üzerine İmam Mehdi'ye bir mektup yazarak durumu ona ilettiler.

                        İMAM MEHDİ (a.s) cevaben kendi yazısıyla şöyle yazdı:

                        "Bismillahirrahmanirrahim. Allah bizi ve sizi fitnelerden korusun ve yakin ruhunu bizlere bağışlasın... Allah Teala Adem (a.s)'ın zamanından Ebu Muhammed (a.s)'ın zuhuruna dek hidayete ermenizden dolayı sizin için hidayet nişaneleri karar kılmıştır; bir yıldız (İmam) battığında (öldüğünde), diğer yıldız aşikar olmuştur. Allah Teala O'nun ruhunu kabzettiğinde, Allah'ın kendi dinini batıl ettiğini ve kendisiyle yaratıkları arasındaki sebep ve irtibatı kestiğini zannettiniz. Oysa kesinlikle böyle bir şey olmamış ve kıyamete kadar da olmayacaktır...

                        Ben size nasihat ettim, Allah bana ve size şahittir... Resulullah'ın kızı Fatıma (a.s)'da benim için örnek vardır; (buyurmuştur ki "Cahil, kötü amelleri neticesinde yakın bir zamanda helakete uğrayacaktır; kafir de ahiret yurdunun kimin olduğunu yakın bir zamanda anlayacaktır."


                        Allah Teala bizi ve sizi kendi rahmetiyle tehlike ve kötülüklerden, afet ve belalardan korusun. Allah Teala istediği şeye kadirdir. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi bütün vasi, evliya ve müminlerin, Muhammed ve Ehl-i Beyti'nin üzerine olsun." [20]
                        _______________________
                        Kaynakça:

                        [1] - Feraid'us- Simtayn, c. 2, s. 67.
                        [2] - Bihar'ul- Envar, c. 22, s. 491.
                        [3] - a.g.e. c. 22, s. 484-491.
                        [4] - a.g.e. c. 22, s. 484- 491.
                        [5] - Yenabi'ul- Mevedde, s. 436. Müntahab'ul- Eser, s. 192.
                        [6] - Feraid'us- Simtayn, c. 2, s. 68.
                        [7] - Bihar'ul- Envar, c. 43, s. 143.
                        [8] - a.g.e. c. 43, s. 134.
                        [9] - a.g.e. c. 43, s. 179-180.
                        [10] - a.g.e. c. 43, s. 81.
                        [11] - Feraid'us- Simtayn, c. 2, s. 66.
                        [12] - Revzat'ul- Kafi, hadis: 536.
                        [13] - Bihar'ul- Envar, c. 43, s. 19.
                        [14] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 3, s. 33.
                        [15] - Sefinet'ul- Bihar, c. 1, s. 662.
                        [16] - Avalim'ul- Ulum ve'l- Mearif, c. 11, s. 10.
                        [17] - Bihar'ul- Envar, c. 50, s. 101.
                        [18] - Avalim'ul- Ulum ve'l- Mearif, c. 11, s. 30.
                        [19] - a.g.e. c. 11, s. 33.
                        [20] - Bihar'ul- Envar, c. 53, s. 179-180.
                        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                        Yorum


                          #57
                          Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                          HZ. FATIMA (A.S)'IN SÖZLERİNDEN KIRK HADİS


                          [color=teal][b][SIZE=3][FONT=Arial]En İyi Maslahatın İnmesi

                          1- "Kim halis ibadetini Allah'a doğru çıkarırsa, Allah Teala da en iyi maslahatını ona indirir."[1]

                          Biz Ehl-i Beyt!

                          2- "Hamd edin O Allah'a ki, azamet ve nurundan dolayı göklerde ve yerde olanlar, O'na ulaşmak için vesile aramaktalar; biz (Resulullah'ın Ehl-i Beyt'i), Allah'ın yaratıkları arasında vesilesi, seçkin kulları, kutsiyetinin odakları, açık delilleri ve göndermiş olduğu peygamberlerin varisleriyiz."[2]

                          Gerçek Mutlu

                          3- "Gerçek mutlu, Ali'yi hayatında ve ölümünden sonra seven kimsedir."[3]

                          Güler Yüzlülük

                          4- "Müminin güler yüzlü olması, onu cennete götürür. İnatçı düşmanın güler yüzlü olması ise onu cehennem ateşinden korur."[4]

                          En İyiniz...

                          5- "Sizin en iyiniz, büyüğüne karşı daha yumuşak davrananınız ve hanımlarına daha şefkatli ve bağışlayıcı olanınızdır."[5]

                          Kadınlar İçin Daha Hayırlı Olan

                          6- "Kadınlar için daha hayırlı olan; erkekleri görmemeleri, erkeklerin de onları görmemeleridir."[6]

                          Kadının Rabbine En yakın Olduğu An!

                          7- Resulullah (s.a.a) ashabından; "Kadın nedir?" diye sordu. Ashap; Kadın, avrattır (örtülmesi gereken bir uzuv ve namustur) dediler. Resulullah; "Ne zaman Rabbine daha yakın olur?" buyurduğunda artık cevabını bilemediler. Fatıma (a.s) bunu duyduğunda şöyle dedi: "Kadının Rabbine en yakın olduğu zaman, evinin içinde olduğu zamandır." Bu sırada Resulullah (s.a.a); "Fatıma bedenimin bir parçasıdır." buyurdular.[7]

                          Annenin Hizmetinde Olmanın Değeri

                          8- "Sürekli annenin hizmetinde ol. Çünkü cennet onun ayakları altındadır."[8]

                          Dünyadan Üç Şeyin Sevimli Olması

                          9- "Dünyanızdan üç şey benim için sevimlidir: Allah'ın Kitabını (Kur'an'ı) okumak, Resulullah (s.a.a)'in yüzüne bakmak ve Allah yolunda infak etmek."[9]

                          Oruç Tutmanın Dikkat Edilmesi Gereken Şeyler

                          10- "Oruç tutan, dilini, kulağını, gözünü ve diğer organlarını haramdan korumazsa, o tuttuğu oruç ne derdine değer ki!"[10]

                          Sofra Adabı

                          11- Sofranın, her Müslüman'ın bilmesi gereken on iki adabı vardır. Bunlardan dördü farz, dördü müstehap, dördü de edeptendir.
                          Farz (gerekli) olanlar şunlardır: Nimetin asıl sahibini tanımak, vermiş olduğu nimete razı olmak, yemekten önce onu anmak (bismillah demek), yemeğin sonunda O'na şükretmek.
                          Müstehap olanlar da şunlardır: Yemekten önce abdest almak, sol taraf üzerine oturmak, (oturarak yemek), üç parmakla yemek.
                          Edepten olanlar da şunlardır: Önünde olandan almak, lokmaları küçük tutmak, yemeği iyi çiğnemek, yemekte başkalarının yüzüne az bakmak."[11]

                          Önce Komşu!

                          12- İmam Hasan (a.s) annesi hakkında şöyle demiştir:
                          "Annem Fatıma'nın bir Cuma gecesi, kendi mihrabında sabaha kadar rüku ve secde (ibadet) halinde olduğunu, mümin erkek ve kadınların isimlerini anarak onlara çok dua ettiğini, fakat kendisi hakkında hiç dua etmediğini gördüm. Bunun üzerine anneme; "Anne! Neden başkaları hakkında dua ettiğin gibi kendi hakkında dua etmiyorsun?" dedim. Şöyle cevap verdiler: "Yavrum! Önce komşu, sonra insanın kendisi."[12]

                          Soruyu Yanıtlamanın Mükafatı

                          13- Bir kadın Hz. Fatıma (a.s)'ın huzuruna gelip; "Benim zayıf bir annem vardır, namazda bilmediği bir şeyle karşılaşmış, cevabını öğrenmem için beni size gönderdi." dedi. Hz. Fatıma (a.s) onun sorusunu cevaplandırdı. O, ikinci bir soru sordu. Hz. Fatıma onu da cevaplandırdı. Sonra bir soru daha sordu; böylece on soru sordu ve cevaplarını aldı. Sonra çok soru sorduğundan: "Size fazla zahmet vermiş olmayayım ey Allah Resulünün kızı" dedi.
                          Hz. Fatıma (a.s); "Sormak istediğin ne varsa sıkılmadan sor. Acaba ağır bir yükü bir gün boyunca damın üzerine çıkarmak için bin dinar ücret alan adama, yapacağı iş zor gelir mi?" diye sordu. Kadın; "Hayır, gelmez" dedi. Hz. Fatıma (a.s) şöyle devam etti: "Ben senin her sorunu yanıtlamama karşılık, yerle arşın arasını dolduracak inciden daha fazla bir mükafatla mükafatlandırılacağım. Bu nedenle bu iş bana asla zor gelmemelidir."[13]

                          Allah'ım...

                          14- "Allah'ım, beni verdiğin rızka kanaatkar eyle, ayıplarımı ört, yaşattığın sürece afiyet ver bana, canımı aldığında bağışla beni, bana rahmeyle. Allah'ım, bana mukadder kılmadığın şeyi elde etmek için beni yorma (uğraştırma) beni; mukadder kıldığın şeye ulaşılmayı bana kolaylaştır.
                          Allah'ım, benim için baba-anamı ve üzerimde hakkı olan herkesi en iyi mükafatınla mükafatlandır. Allah'ım, bütün vakit ve çabamı yarattığın gaye doğrultusunda sarf etmemi sağla, vereceğini üstlendiğin şeyi elde etmek için çaba sarf etmekle meşgul etme beni, mağfiret diliyorum senden, (öyleyse) beni cezalandırma, senden istiyorum (öyleyse) beni mahrum bırakma.
                          Allah'ım, nefsimi bana küçük göster; kendi makamını benim nazarımda büyült; itaatini, senin rızanı kazandıracak şeyleri yapmayı ve seni gazaplandıracak şeylerden uzak durmayı ilham eyle bana; ey merhametlilerin en merhametlisi!"[14]

                          Baba Evinden Göçmekle Kabir Evine Göçmeyi Hatırlaması

                          15- İmam Ali (a.s) evlendiği gece Hz. Fatıma (a.s)'ı üzgün görünce; "Neden rahatsızsın?" diye sordu. Hz. Fatıma (a.s) şöyle cevap verdi: "Ömrümün tükendiği ve kabir evine konulacağım zamanı hatırladım. Babamın evinden bu eve göçmem, buradan kabir evine göçeceğimi hatırlattı bana. Allah aşkına gel de bu gece namaza durup birlikte Allah'a ibadet edelim..."[15]

                          Kocasını Zorluğa Düşürmekten Kaçınması

                          16- Bir gün Hz. Ali (a.s) sabahleyin; "Ya Fatıma! Yanında bana kahvaltı verecek bir şey var mıdır?" diye sordu. Hz. Fatıma (a.s) cevaben şöyle dedi: "Hayır! Babamı peygamberlik, seni de vasilikle üstün kılan Allah'a and olsun ki, yanımda sana kahvaltı verecek bir şey yoktur; iki gündür ki yanımda, seni kendime ve iki oğlum Hasan ve Hüseyin'e tercih ettiğim şeyden başka bir şey yoktur." Hz. Ali (a.s) Fatıma'nın aç kaldığını öğrenince; "Ya Fatıma! Size bir şey bulmam için neden bu durumu bana bildirmedin?" dedi. Hz. Fatıma (a.s) da cevaben şöyle dedi: "Ya Ebe'l- Hasan! Gücünün dışında olan bir şeyi senden isteyerek seni zorluğa düşürebilirim diye Rabbimden utandım."[16]

                          Şia Olmanın Şartları

                          17- Bir adam hanımına şöyle dedi: Resulullah (s.a.a)'in kızı Hz. Fatıma (a.s)'ın yanına giderek ondan, benim onların şiilerinden olup olmadığımı sor. O kadın Hz. Fatıma'ın yanına giderek bu soruyu ondan sorduğunda Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: "Ona de ki; eğer emrettiğimiz şeyi yerine getiriyor ve sakındırdığımız şeyden de sakınıyorsan, bizim şiilerimizdensin; aksi takdirde değilsin."

                          Kadın geri dönüp aldığı cevabı kocasına iletince kocası şöyle dedi: "Ey vah! Kim günah ve hatadan ayrılıp-kurtulabilir ki! Öyleyse ben bu durumda sürekli cehennemde kalacağım; çünkü onların şialarından olmayan kimse ebedi cehennemde kalacaktır." Kadın Hz. Fatıma (a.s)'ın yanına gelerek kocasının sözünü ona iletti. Bunun üzerine Fatıma (a.s) şöyle buyurdular:

                          "Ona de ki; durum düşündüğü gibi değildir. Şiilerimiz cennet ehlinin en iyilerindendirler. Bizi seven, dostlarımızı dost edinen, düşmanlarımızı kendine düşman bilen, kalbi ve diliyle de bize teslim olanlar, emir ve nehiylerimize muhalefet ettikleri takdirde şiilerimizden olamazlar. Elbette bununla birlikte bunlar da bela ve musibetlere duçar olmak veya herkesin toplanacağı kıyamet sahnesinde çeşitli zorluklara katlanmak veya cehennemin üst tabakasının azabını tatmakla günahlardan temizlendikten sonra, bize karşı duydukları sevgilerinden dolayı cehennemden kurtulacak ve cennette bizim yanımızda olacaklardır.[17]

                          Müminlerin Kendilerinden Onlara Daha Evla (Hak Sahibi) Olanlar

                          18- Sehl bin Sa'd el-Ensari şöyle diyor: Resulullah (s.a.a)'in kızı Fatıma (a.s)'dan İmamlar hakkında sorduğumda şöyle buyurdular: "Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye buyurdular ki: ‘Ya Ali! Sen İmam ve benden sonra halifesin; sen müminlere onların kendilerinden daha evlasın (hak sahibisin); sen öldüğünde oğlun Hasan, müminlere onların kendilerinden daha evladır; Hasan öldüğünde oğlun Hüseyin, müminlere onların kendilerinden daha evladır; Hüseyin öldüğünde, oğlu Ali bin Hüseyin (Zeyn'ul-Abidin), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Ali bin Hüseyin öldüğünde onun oğlu Muhammed (Bakır), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Muhammed öldüğünde, oğlu Cafer (Sadık), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Cafer öldüğünde, oğlu Musa (Kazım) müminlere onların kendilerinden daha evladır; Musa öldüğünde, oğlu Ali (Rıza), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Ali öldüğünde, oğlu Muhammed (Taki), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Muhammed öldüğünde, oğlu Ali (Naki), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Ali öldüğünde, oğlu Hasan (Askeri), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Hasan öldüğünde Kâim (kıyam edecek) olan Mehdi, müminlere onların kendilerinden daha evladır; Allah Teala onun vesilesiyle yeryüzünün doğu ve batısını fethedecektir. Onlar Hakkın İmamları ve Sıdkın (Peygamberin) dilleridirler; onlara yardım edenler yardım görecek, onları yalnız bırakanlar ise yardımcısız kalacaklardır."[18]

                          Dört Şeyi Yapmadıkça Uyuma!

                          19- Hz. Fatıma (a.s) buyurmuştur ki:
                          "Bir gün Resulullah (s.a.a), uyumak için yatağı sermiş olduğum halde yanıma geldi ve şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, şu dört şeyi yapmadıkça uyuma: Kur'an'ı hatmetmek, Peygamberleri şefaatçi kılmak, müminleri razı etmek, Hac ve Umreyi yerine getirmek." Resulullah (s.a.a) bunları buyurup namaza koyuldu, namazını bitirinceye kadar sabrettim. Sonra; "Ya Resulellah! Dört şey yapmayı bana emrettin, oysa onları şu halde yapmaya kadir değilim dedim. Resulullah (s.a.a) gülümseyerek şöyle buyurdular: "Kulhu vellah (İhlas) suresini üç defe okuduğunda Kur'an'ı hatmetmiş gibi olursun; bana ve benden önceki peygamberlere salavat getirdiğinde kıyamet günü senin şefaatçin oluruz; müminlere mağfiret dilediğinde hepsi senden razı olur; "Subhanellah velhamdu lillah vela ilahe illellah vellahu ekber" dediğinde ise Hac ve Umreyi yerine getirmiş (gibi) olursun."[19]

                          Komşuyu İncitmek ve Çirkin Söz Söylemekten sakınmanın Gerekliliği

                          20- İbn-i Mes'ud şöyle diyor:
                          Bir adam Hz. Fatıma'nın yanına gelerek şöyle dedi: "Ey Resulullah'ın kızı! Acaba Resulullah (s.a.a) senin yanında bana göstereceğin bir hadis bırakmış mı?" Hz. Fatıma (a.s) onun bu sözü üzerine cariyesine; "Ey Cariye! Filan ipeği getir." buyurdu. Cariye o ipeği arayıp bulamayınca Hz. Fatıma (sinirlenerek) şöyle buyurdu: "Yazıklar olsun sana, onu arayıp bulsana! Şüphesiz o, benim yanımda Hasan ve Hüseyin kadar değerlidir."

                          Nihayet cariye onu süpürmüş olduğu çerçöp içerisinde buldu. O ipekte şöyle yazılmıştı: "Muhammed Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Komşusu, şerrinden emniyette olmayan kimse, müminlerden değildir; Allah'a ve ahiret gününe inanan, komşusuna eziyet etmemelidir; Allah'a ve kıyamet gününe inanan, hayır söz söylemeli veya susmalıdır. Allah Teala hayırlı, halim ve iffetli insanı sever; ama ağzı bozuk cimriyi ve ısrarcı dilenciyi sevmez. Şüphesiz, hayâ imandandır, imanlı da cennettedir; ağzı bozukluk çirkinliktendir, çirkin konuşan da ateştedir."[20]

                          Azap Gören Kadınlar

                          21- Uzun bir hadiste, Resulullah (s.a.a) miraç gecesi ümmetinin kadınlarının çeşitli azaplara duçar olduğu nakledilmiştir. Resulullah (s.a.a) onların görmüş oldukları azabı anlattığında Hz. Fatıma (a.s) şöyle dedi: "Ey habibim, ey gözümün nuru! O kadınların amel ve hareketlerinin nasıl olduğunu ve Allah Teala'nın onları böyle cezalandırmasının sebebini bana açıklar mısın?"

                          Resulullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdular:
                          "...Saçıyla asılan kadına gelince; o kadın saçını erkeklerden kapatmıyordu. Diliyle asılan kadına gelince; o kadın kocasını incitiyordu. Döşlerinden asılan kadına gelince; o kadın kocasının yatağından kaçınıyordu. Ayaklarından asılan kadına gelince; o kadın kocasının izni olmaksızın evinden dışarı çıkıyordu. Bedeninin etini yiyen kadına gelince; o kadın bedenini halk için süslüyordu. Elleri ayaklarına bağlanan, yılan ve akreplerin kendisine musallat olduğu kadına gelince; o kadın necis bir şekilde necis elbiseyle abdest alıyordu, cenabet ve hayız guslü yapmaz, temizliğe riayet etmezdi ve namazı önemsemezdi. Kör, sağır ve lal olan kadına gelince; o kadın zinadan çocuk doğurup onu kocasına mal ediyordu. Bedeninin eti makasla kesilen kadına gelince; o kadın kendisini erkeklere sunuyordu. Yüzü ve bedeni yakılan ve bağırsaklarını yiyen kadına gelince; o kadın pezevenklik yapıyordu. Başı domuz başı, gövdesi de eşek gövdesi olan kadına gelince; o kadın söz taşıyan ve yalancı idi. Köpek şeklinde olan ve ateşin, altından girip ağzından çıkan kadına gelince; o kadın makyaj yapan (veya şarkı söyleyen), bağırarak ağlayan ve herkesi kıskanan idi."
                          Daha sonra şöyle buyurdular: "Kocasını öfkelendiren kadına yazıklar olsun; kocası kendisinden razı olan kadına da ne mutlu!"[21]

                          Hz. Ali ve Şiaları

                          22- "Babam Resulullah (s.a.a), Ali'ye bakarak şöyle buyurdular: "Bu ve bunun şiaları cennettedirler."[22]

                          Özür Yolu Bırakmayacak Bir Söz

                          23- "Babam Resulullah (s.a.a)'in, ölümüne yol açan hastalığında -evi ashabıyla dolu iken- şöyle buyurduğunu duydum: "Ey insanlar! Çok geçmeksizin sizin aranızdan ayrılacağım, size özür bırakmayacak bir söz söylüyorum: Bilin ki ben sizin aranızda yüce Rabbimin Kitabını ve itretim olan Ehl-i Beytimi emanet bırakıyorum."

                          Sonra Ali'nin elini tutarak şöyle buyurdu:
                          "Bu Ali, Kur'an iledir, Kur'an da Ali ildedir; bunlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklar. Ben kıyamet günü, benden sonra bunların hakkında nasıl davrandığınızı sizden soracağım."[23]

                          Camiye Girerken Okunan Dua

                          24- "Babam Resulullah (s.a.a) camiye girişinde şöyle diyordu: "Allah'ın adıyla, Allah'ım, Muhammed'e salat eyle, günahımı bağışla, rahmetinin kaplarını yüzüme aç."
                          Camiden çıktığında da şöyle diyordu: "Allah'ın adıyla, Allah'ım! Muhammed'e salat eyle, günahlarımı affet, lütuf ve bağış kapılarını yüzüme aç."[24]

                          Cuma Günü Duanın Kabul Olduğu An

                          25- "Cuma günü öyle bir vakit vardır ki, Müslüman bir kul o vakitte Allah'tan bir hayır dilerse Allah Teala onu ona bağışlar; o vakit de, güneşin yarısının batmaya koyulduğu andır."[25]

                          Namazda Gevşeklik Yapanın On Beş Belaya Uğraması

                          26- "Babam Resulullah (s.a.a)'den namazında gevşeklik yapan kadın ve erkekler hakkında soru sorduğumda şöyle buyurdular: "Kadın ve erkeklerden her kim namazında gevşeklik yaparsa, Allah Teala onu on beş belaya duçar eder: Allah Teala bereketi ömründen alır; bereketi rızkından kaldırır; salih insanların simasını onun yüzünden giderir; yaptığı her amele mükafat verilmez; duası göklere yükselmez (müstecap olmaz); salih insanların duasından nasibi olmaz; zelil olarak ölür; aç olarak ölür; susuz olarak can verir; öyle ki dünya nehirlerinin suyunu verseler, susuzluğu yine giderilmez; Allah Teala, bir meleği onu kabirde rahatsız etmesi için memur eder; kabri dar olur; kabri karanlık olur; Allah Teala (kıyamet günü) bir meleği, onu halkın gözleri önünde yüz üstü çekip sürümesi için görevlendirir; zor bir hesaba (sorgu suale) tabi tutulur; Allah Teala, (rahmet gözüyle) ona bakmaz; onu (günahlardan) arındırmaz ve onun için elemli bir azap olur."[26]

                          Bu Ümmetin Babaları!

                          27- "Muhammed (s.a.a) ve Ali (a.s), bu ümmetin babalarıdırlar; onların eğriliklerini düzeltir, itaat ettiklerinde onları ebedi azaptan kurtarır, uyum sağladıklarında da onları daimi nimete kavuştururlar."[27]

                          Ali'nin Kim Olduğunu Biliyor musun?

                          28- Hz. Ali (a.s)'ı kınayan bir cahile şöyle buyurdu:
                          "Ali'nin kim olduğunu biliyor musun? O rabbani bir İmam, nurla dolu bir vücut, efendilerin kutbu (efendisi), tertemiz ailenin oğlu, doğruyu konuşan, imamet dairesinin merkezi, Peygamber'in iki gülü ve cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin'in babasıdır."[28]

                          Gadir-i Hum Olayının Kimseye Özür Yolu Bırakmaması

                          29- "Allah Teala, Gadir-i Hum olayından sonra hiç kimseye bir bahane ve özür yolu bırakmamıştır."[29]

                          Hz. Ali'nin İmameti

                          30- Hz. Ali'nin imametini Peygamber'in sözleriyle kanıtlamak mümkün müdür? diyen birisine şöyle buyurdular:
                          "Hayret! Gadir-i Hum gününü unuttunuz mu? Resulullah'ın şöyle buyurduğunu duydum: Ali, aranızda kendimden sonra bıraktığım en hayırlı kimsedir; Ali benden sonra İmam ve halifedir. Daha sonra iki oğlum Hasan ve Hüseyin ve Hüseyin'in neslinden olan dokuz kişi en iyi İmamlardır. Onlara uyarsanız, onları hidayete eren ve hidayete erdirenler olarak bulursunuz; muhalefet ederseniz, kıyamet gününe dek daima aranızda ihtilaf vuku bulur."

                          "O zaman Ali neden sustu ve kendi hakkını almadı?" dediğinde de şöyle buyurdular:

                          "Ey Eba Ömer! Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: İmam Kâ'be gibidir; halk ona gelmelidir, o halka değil."
                          Sonra şöyle devam ettiler:

                          "Allah'a and olsun ki, eğer hakkı ehline bıraksalardı ve Peygamber'in Ehl-i Beyt'ine uysalardı, Allah konusunda (dini meselelerde) iki kişi bile ihtilafa düşmezdi. Hz. Ali'den İmam Hüseyin'in dokuzuncu evladı olan Hz. Mehdi'ye kadar olan İmamlar birbirlerinin ardınca onu miras alırlardı. Ama ne yazık ki (cahil halk), Allah'ın geriye attığını öne geçirdiler, Allah'ın öne geçirdiğini ise geriye attılar. Peygamber'i kabre koyduktan sonra hevesleri doğrultusunda birini seçtiler ve kendi görüşleriyle amel ettiler. Kahrolsunlar! Acaba Allah Teala'nın şu sözünü duymamışlar mıydı: "Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer, seçim onlara ait değildir."[30] Hayır, onlar bunu duymuşlardır; fakat onlar Allah Teala'nın buyurduğu şu duruma düşmüşlerdir: "Gerçek şu ki, gözler kör olmaz; ancak sinelerdeki kalpler körelir."[31] Heyhat! Onlar dünyada uzun arzulara kapıldılar, öleceklerini unuttular. Allah onları helak etsin, işlerini boşa çıkarsın. Allah'ım, yücelikten sonra küçülmekten sana sığınırım."[32]

                          Kisa Hadisi

                          31- Şeyh Abdullah Behrani, kendi senediyle sahabenin büyüklerinden olan Cabir bin Abdullah-i Ensari'den şöyle rivayet etmiştir: Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla. Resulullah (s.a.a)'ın kızı Fatıma (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:

                          "Bir gün babam Resulullah (s.a.a) benim evime gelerek; "Es-selam-u aleyki ya Fatıma" (Sana selam olsun ey Fatıma) dedi. Ben de; "Aleyk'es- selam" dedim. Babam Resululah; "Vücudumda bir bitkinlik hissediyorum" buyurdu. Ben; "Allah seni bitkinliğe karşı korsun" dedim. Sonra; "Kızım Yemen malı olan abâyı getir ve benim üzerime ört" dedi. Ben de o abâyı getirip üzerine çektim. Bu sırada onun yüzünün dolunay gibi parladığını gördüm.

                          Biraz geçmeden oğlum Hasan da geldi ve; "Es-selam-u aleyki ya ümmah" (Sana selam olsun ey anne) dedi. Ben de; aleyke's- selam ey benim gözümün nuru ve kalbimin meyvesi" dedim. O; "Anne! Ben burada bir güzel koku hissediyorum; bu koku ceddim Resulullah (s.a.a)'ın kokusuna benziyor" dedi. Ben; "Evet, ceddin kisanın (abânın) altındadır." dedim. Hasan abâya doğru giderek; "Es-selam-u aleyke ya ceddah." (Selam olsun sana ey büyük baba); ey Resulullah, benim de abânın altına girip senin yanında bulunmama izin verir misin?" dedi. Peygamber (s.a.a); "Aleyke's- selam ey benim çocuğum ve havuzumun sahibi, evet izin veriyorum" buyurdu. Hasan da Peygamber (s.a.a) ile birlikte abânın altına girdi.

                          Az geçmeden oğlum Hüseyin içeri girdi ve; "Es-selam-u aleyki ya ümmah" (Ey anne sana selam olsun) dedi. Ben de; "Aleyk'es- selam ey benim oğlum ve gözümün nuru ve gönlümün meyvesi" dedim. Hüseyin; "Anne, ben burada bir güzel koku hissediyorum; ceddim Resulullah'ın kokusuna benziyor" dedi. Ben; "Evet, ceddin ve kardeşin abânın altında bulunuyorlar" dedim. Hüseyin abâya doğru yaklaşarak; "Es-selamu aleyke ya ceddah, es-selamu aleyke ya menihterehullah" (Sana selam olsun ey büyük babam, sana selam olsun ey Allah'ın seçkin kıldığı kimse); benim de sizinle beraber abânın altına girmeme izin verir misiniz?" dedi. Peygamber (s.a.a); "Aleke's- selam ey evladım, ümmetimin şefaatçisi, evet izin verdim." buyurarak karşılık verdi. Hüseyin de kisânın altına girdi.

                          Bu esnada Ebu'l- Hasan Ali bin Ebi Talip (a.s) gelerek; "Es-selamu aleyki ya binte Resulellah" (Sana selam olsun ey Resulullah'ın kızı) dedi. Ben de; "Aleke's- selam ya Ebe'l- Hasan ve ya Emir'el- Müminin" diye cevap verdim. Sonra; "Ben burada güzel bir koku hissediyorum; bu koku amcam oğlu ve kardeşim Resulullah'ın kokusuna benziyor" dedi. Cevaben; "Evet, Peygamber çocuklarınla birlikte kisanın altındalar" dedim. Ali de abâya doğru ilerleyip; "Es-selamu aleyke ya Resulellah. Benim de sizinle birlikte kisanın altına girmeme müsaade eder misiniz?" dedi. Resulullah (s.a.a); "Ve aleyke's- selam ya Ali, ya vasiyyî ve halifetî ve sahibe livaî" (Sana da selam olsun ey benim kardeşim ve ey benim vasim ve halifem ve bayraktarım,) sana da izin verdim" buyurdu.

                          Sonra ben abâya doğru giderek; "Es-selamu aleyke ya ebetah, ya Resulellah" (Sana selam olsun ey babam, ey Allah'ın Resulü), acaba benim de sizinle birlikte abânın altında olmama izin verir misiniz?" dedim.

                          Resulullah (s.a.a); "Ve aleyki's- selam ya bintî, veya biz'atî ve ezintu leki" (Sana da selam olsun, ey benim kızım ve ey benim vücudumun bir parçası, sana da izin verdim)" diyerek cevap verdi.

                          Ben de abânın altına girdim. Hepimiz abânın altına toplandığımızda babam Resulullah (s.a.a) abânın iki yanından tutup sağ eliyle göğe taraf işaret ederek dedi ki:

                          "Ey Allah'ım, bunlar benim Ehl-i Beyt'im ve benim özel yakınlarımdır. Bunların eti benim etimdendir ve kanları benim kanımdandır; bunları inciten beni de incitir ve bunları üzen beni de üzüyor. Ben bunlarla savaşanlarla savaşırım ve bunlarla sulh içinde olanlarla sulh içindeyim; bunların düşmanlarına düşmanım ve bunları sevenleri severim; bunlar hakikaten bendendirler ve ben de bunlardanım. Allah'ım, kendi rahmet ve bereketini, ihsan ve bağışını bana ve bunlara indir ve bunlardan her türlü pisliği gider ve bunları tertemiz kıl.
                          Allah-u Teala buyurdu ki: "Ey benim meleklerim ve ey göklerde bulunanlar, bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ay ve ışık saçan güneşi, dönen her feleki (gezegeni), akan denizi ve dolaşan gemiyi, sadece kisânın altında olan bu beş kişinin sevgisi için yarattım.

                          Cebrail-i Emin; "Ya Rabbî, abânın altında bulunan kimlerdir?" diye sordu.
                          Allah (c.c); "Onlar, Peygamber'in Ehl-i Beyt'i ve risaletin madenidirler; onlar; Fatıma, babası, kocası ve çocuklarıdır" buyurdu.

                          Cebrail; "Ya Rab, yere inip onların altıncısı olmama izin verir misin?" dedi.
                          Allah Teala; "Evet izin verdim" buyurdu.
                          Bu vakit Cebrail-i Emin de yere indi ve; "Es-selamu aleyke ya Resulellah (Selam olsun sana ey Allah'ın Resulü), yücelerin en yücesi olan Allah sana selam gönderiyor, güzel tebrik ve ihtiramını sana sunuyor ve buyuruyor ki:

                          "İzzet ve celalime and olsun ki, ben bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ayı ve ışık saçan güneşi ve dönen her feleki (gezegeni) ve akan her denizi ve dolaşan her gemiyi, sadece sizin hatırınız ve sizin sevginiz için yarattım."

                          Allah Teala benim de sizinle birlikte olmam için izin verdi. Ya Resulellah, sen de izin veriyor musun?" dedi.
                          Resulullah şöyle buyurdu: "Ve aleyke's- selam ya emine vahyillah, innehu na'am kad ezintu leke" (Sana da selam olsun ey Allah'ın vahyinin emini, evet sana da izin verdim."

                          Bunun üzerine Cebrail de bizimle birlikte abânın altına girerekve babama dedi ki: "Allah size şöyle vahy etmiştir: "Gerçekten Allah, siz Ehl-i Beyt'ten her türlü ricsi (günah ve pisliği) gidermek ve sizleri tertemiz kılmak istiyor."[33]

                          Bu sırada Ali; "Ya Resulellah, bizim bu abânın altında oturmamızın Allah katındaki fazileti nedir?" diye sordu.
                          Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Beni hak olarak peygamberlikle gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak beni risaleti için seçen Allah'a and olsun ki, bizim bu haberimiz (böylece kisânın altında toplanmamızla ilgili olay), yeryüzünde içerisinde şiilerimizden ve dostlarımızdan bir topluluğun bulunduğu herhangi bir toplantıda söylenecek olursa, onlar dağılıncaya kadar mutlaka onlara rahmet iner ve melekler onların etrafını sarar ve onlara Allah'tan bağış dilerler."

                          Bu esnada Ali; "O halde Allah'a and olsun ki, biz saadete kavuştuk" dedi.
                          Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurdu: "Ey Ali, beni hak üzere peygamber olarak gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak risaleti için beni seçen Allah'a and olsun ki, bizim bu haberimiz, şiilerimizden bir topluluğun bulunduğu herhangi bir mecliste söylenirse ve onların içerisinde sorunu olan birisi olursa, onun sorununu Allah Teala mutlaka giderir; onların içerisinde gamlı biri olursa, Allah Teala onun gamını yok eder ve onların içerisinde ihtiyacı olan biri olursa, Allah (c.c) onun ihtiyacını bertaraf eder."

                          Ali bunu duyunca; "O zaman Allah'a and olsun ki, biz mutluluk ve saadete kavuştuk ve Kâ'be'nin Rabbine and olsun ki, bizim şiilerimiz de dünya ve ahirette mutluluk ve saadete kavuştular" dedi. [34]

                          Kalpleri Parçalayan Dertler

                          32- Resulullah (s.a.a)'in vefatı üzerine Fatıma (a.s) şu şiiri okudu:

                          Topraklar altında gizlenene de ki; feryadımı duyuyor musun?
                          Öyle musibetler başıma geldi ki; gündüzün başına gelseydi,
                          Kararır gece oluverirdi.
                          Ben Muhammed'in gölgesinde himaye altında idim,
                          Zulme uğramaktan korkmuyordum, o benim güzelimdi.
                          Bugün ise aşağılanmak ve zulme uğramaktan korkuyorum,
                          Bana zulmedeni ridamla defediyorum.
                          Kumru gam ve kederden geceleyin bir dalda ağlıyorsa,
                          Ben sabah vakti ağlıyorum.
                          Senden sonra hüznü munisim kılacağım,
                          Sana gözyaşı döküp hakkımı aramaya gayret edeceğim.
                          Ahmed'in mezarını koklayana ne gam,
                          Uzun bir zaman güzel koku koklamasa da.[35]


                          Babasına Dert Yanmaları

                          33- Hz. Fatıma (a.s), Peygamber (s.a.a) defnedildikten sonra perişan bir halde evden çıkıp halsizlikten babasının kabrine zor ulaşabildi. Mihrabı, ezan okunan yeri görünce bağırmasıyla yere düşmesi bir oldu. Kadınlar bu durumu görünce yüzüne su serptiler. Ayıldığında babasının kabrine bakarak şöyle dedi:

                          "Babacığım! Gücüm tükendi, bedenimde hâl kalmadı, düşmanım şematet etti (sevindi), üzüntü beni öldürdü.
                          Babacığım! Yalnız, şaşkın ve tek kaldım. Sesim tutuldu, belim kırıldı, hayatım bunaldı, günlerim karardı.
                          Babacığım! Senden sonra yalnızlığım için bir munis, gözyaşımı dindirecek birisi, zaafım için bir yardımcı bulamıyorum.
                          Babacığım! Senden sonra Kur'an'ın muhkem ayetleri unutuldu, Cebrail ve Mikail'in indikleri yer yok oldu.
                          Babacığım! Senden sonra sebepler (ilişkiler) değişti, kapılar yüzüme kapandı.
                          Babacığım! Senden sonra artık dünyadan nefret ediyorum, nefesim tükeninceye dek sana ağlayacağım.
                          Babacığım! Sana olan aşkım tükenmek bilmez, sana olan hüznüm sona ermez. Ey vah babacığım! Ey vah Allah'ım!"[36]


                          Muaviye'ye Yazılan Mektup

                          34- Ömer Muaviye'ye yazdığı uzun bir mektubunda şöyle diyor:
                          Fizze'ye (Hz. Fatıma'nın cariyesi) dedim ki: "Ali'ye de ki: Ebu Bekir'e biat etmek için dışarı çıksın; çünkü müslümanlar ona biat etmişlerdir."

                          Fizze: "Emir'ul-Müminin Ali meşguldür" dedi.

                          Dedim ki: "Bu sözleri bir kenara bırak, ona de ki, dışarı çıksın; aksi takdirde içeri girip onu zorla çıkarırız."

                          Bu sırada Fatıma odadan çıkıp kapının arkasında durdu ve şöyle dedi:
                          "Ey yalancı sapıklar! Ne diyorsunuz, ne istiyorsunuz?"

                          Dedim ki: "Ey Fatıma!"

                          Fatıma: "Ey Ömer! Ne istiyorsun?" dedi.

                          Dedim ki: "Neden amcan oğlu seni cevap vermek için göndermiş ve kendisi perdenin arkasında oturmuştur?"

                          Dedi ki: "Ey şaki (bedbaht)! Senin azgınlığın beni evimden dışarı çıkardı; hücceti sana ve diğer her sapığa tamamladı."

                          Dedim ki: "Bu boş sözleri ve kadın hikayelerini bir kenara bırak, Ali'ye de ki dışarı çıksın; aramızda hiçbir dostluk ve ihtiram yoktur."

                          Fatıma dedi ki: "Ey Ömer! Şeytan hizbinle mi beni korkutuyorsun? Oysaki şeytanın hizbi güçsüzdür."

                          Dedim ki: "Eğer dışarı çıkmazsa, ya çok odun getirerek bu evi içindekilerle yakacağım veya Ali sürüklenerek biate götürülecektir."

                          Bu sırada Konfoz'un kırbacını alıp ona vurdum ve Halid bin Velid'e de: "Sen ve adamlarımız gidin odun getirin, ben onları yakacağım" dedim.

                          Fatıma dedi ki: "Ey Allah'ın düşmanı, ey Peygamber'in düşmanı, ey Emir'ul-Müminin Ali'nin düşmanı!"

                          Fatıma elleriyle kapıyı tutup onu açmama mani oluyordu; derken onu bir kenara ittim, yine bana mani olmaya çalıştı, bu defa kırbaçla onun ellerine vurdum, onu incittim, onun inilti ve ağlamasını duydum; neredeyse yumuşayacaktım ve kapıdan geri dönecektim. Ama bu esnada Ali'nin Arap kahramanlarının kanını dökmedeki hınç ve düşkünlüğünü, Muhammed'in hile ve sihrini hatırladım, bu esnada kapıya bir tekme vurdum, Fatıma ise kapıya yapışıp ona dayak olmuştu; öyle şiddetle bağırdı ki, Medine'nin alt üst olduğunu zannettim ve şöyle dediğini duydum:

                          "Ay babacığım! Yâ Resulullâh! İşte çok sevdiğin kızına böyle davranıyorlar! Ah! Ey Fizze! Gel de beni tut; Allah'a and olsun ki, karnımdaki yavrum öldürüldü!"

                          Duvara dayanarak doğum acısı çektiğini duydum, derken kapıyı itip içeriye girdim, gözlerimi kapatan bir çehreyle benimle karşılaştı, maknenin (hicabın) üzerinden yüzüne bir tokat vurdum, öyle ki küpesi kopup yere dağıldı!..." [37]

                          Hz. Fatıma (a.s)'ın Mescitte Hararetli Konuşması

                          35- Abdullah bin Hasan (a.s) kendi senediyle babalarından şöyle rivayet etmiştir: Ebu Bekir, Fedek'i Fatıma'nın elinden almaya karar aldığında, bu haber Hz. Fatıma'ya ulaşınca baş örtüsünü başına atıp çarşafına büründü, bir grup akrabalarının kadınları eşliğinde eteklerini çiğnediği ve yürüyüşü Resulullah'ın yürüyüşünü hatırlatan bir halde Ebu Bekir'in yanına vardı; Ebu Bekir Muhacir, Ensar vs.kimselerden oluşan bir grup topluluk arasında yer almıştı. Hz. Fatıma'nın önüne bir perde çektiler. Fatıma (a.s) onun arkasında oturdu. Kendini ağlamaktan alamadı. Öyle bir inledi ki, halk o sesi duymakla ağlamaya başladı; derken meclis galeyana geldi. Daha sonra biraz sakin oldu, halkın ağlama sesleri ve galeyanı yatışınca, sözüne Allah'a hamd ve Peygamber'e salat ve selamla başladı; halk tekrar ağlamaya başladı. Halk iyice sustuktan sonra sözlerine devam ederek şöyle buyurdular:

                          "Verdiği nimetlere karşı övgü Allah'a mahsustur. İlham ettiği şeylere karşı şükür O'na özgüdür. Başlattığı bütün nimetler, bağışladığı bol bahşişler, verdiği bol ihsanlarına karşı sena O'na mahsustur. Nimetleri sayılamayacak kadar çoktur, sonu karşılığı verilemeyecek kadar uzaktır, sonsuzluğu idrakten ıraktır. Nimetlerin arttırılması için insanları şükretmeye davet etti, onların çoğalması için halktan hamd etmeyi istedi. İkinci kez de o nimetlerin (ahiretteki) benzerine davet etti.

                          Şahadet ederim ki Allah'tan başka bir İlâh yoktur. Tektir ve ortağı yoktur. Bu kelimenin tevili ihlâstır. Kalpler O'na bağlanmıştır ve fikir onunla aydınlanmıştır. Öyle bir Allah'tır ki gözler O'nu göremez, diller O'nu (olduğu gibi) vasfedemez, akıllar O'nu nitelendiremez. Bütün şeyleri yoktan var etti, herhangi bir şeyi örnek edinmeksizin yarattı. Onların yaratılmasına bir ihtiyacı olmaksızın ve hiçbir fayda gütmeksizin kendi iradesiyle, hikmetini ispat emek, itaatine vakıf kılmak, kudretini göstermek, kullarını ibadete çağırmak, davetini yüceltmek için bunları yarattı. Sonra kullarını azaptan korumak ve onları cennetine sevk etmek için kendisi itaat edene mükafat vermeyi, isyan edeni ise cezalandırmayı takdir etti.

                          Şahadet ederim ki, babam Muhammed (s.a.a) Allah'ın kulu ve elçisidir. O'nu, elçi olarak göndermeden önce seçti, yaratmadan önce O'na "Muhammed" adını verdi, peygamberlikle görevlendirmeden önce O'nu tercih etti. O zaman diğer mahlukat daha gayp âleminde gizliydi, korkunç perdelerle korunmuştu, yokluğun sınırını aşmış değildi. Allah Teala işlerin sonunu bilirdi, bütün hadiselerden haberdardı, mukadderatın yerlerini tanırdı.
                          Yüce Allah, emrini tamamlamak, hükmünü icra etmek, kesin mukadderatını infaz etmek için Muhammed'i mebus etti. Allah Teala, insanların dinlerinde ayrılığa düştüğünü, tefrika ateşine yöneldiklerini, putlara taptıklarını, bilerekten Allah'ı inkar ettiklerini görünce, babam Muhammed (s.a.a) vesilesiyle karanlıkları aydınlattı, kalplerdeki karalıkları giderdi, gözler önüne çekilen şaşkınlık perdelerini kaldırdı. Babam, halkı hidayet etmek için kıyam etti, onları sapıklıktan kurtardı, körlüklerini giderip basiret verdi onlara. Onları mutedil bir dine hidayet etti, doğru bir yola çağırdı. Daha sonra Allah Teala şefkat ile ve herhangi bir icbar söz konusu olmadan O'nun ruhunu aldı. Artık Muhammed (s.a.a), bu dünyanın elem ve sıkıntılarından rahat bulunmaktadır, öbür dünyada mukarrep melekler ve bağışlayan Rabbin rızasıyla beraberdir ve Allah'ın katında yaşamaktadır. Allah'ın salat, rahmet ve bereketi O'nun peygamber'i, emini ve yaratıkları arasından seçip beğendiği babama olsun."

                          Sonra halka hitap ederek şöyle buyurdu:

                          "Ey Allah'ın kulları! Siz, O'nun emir ve nehyinin koruyucuları, din ve vahiy ilminin taşıyıcıları, kendi üzerinizdeki eminleri ve dini diğer milletlere ulaştıran elçilerisiniz. Allah'ın gerçek halifesi sizin aranızdadır. O, Allah'ın daha önce size gönderdiği bir ahit ve aranızda bıraktığı bir hüccettir. O, Allah'ın natık (konuşan) kitabı ve sadık Kur'an'ıdır. O, parlak bir nur ve aydınlatıcı bir ışıktır. Delilleri aşikar, sırları açık ve zahirleri vazıhtır (onun içini de bilirsiniz dışını da). Ona uyanlara gıpta edilir. Kendisine uyanı Allah'ın Rıdvan cennetine götürür. Ona kulak vereni kurtuluşa sevk eder. Allah'ın aydın hüccetleri, açıklanmış farzları, yasaklanmış haramları, yeterli delilleri, övülmüş erdemleri, hibe edilmiş ruhsatları ve yazılmış şeriatları onun vesilesiyle elde edilir, kavranılır.

                          Allah, şirkten arınmanız için imanı, kibirden uzaklaşmanız için namazı, nefsin temizlenmesi ve rızkın artması için zekatı, ihlâsın sağlamlaşması için orucu, dini ayakta tutmak için haccı, kalplerin düzelmesi için adaleti, dinin düzene girmesi için bize itaati, ümmetin tefrikaya düşmemesi için bizim imametimizi, İslam'ın aziz ve üstün olması için cihadı, İlâhî mükafatı hakkedebilmek için sabrı, toplumun maslahatı için iyiliği emretmeyi, gazaptan korunmak için ana-babaya iyilik etmeyi, ömrün uzaması ve nüfusun çoğalması için akrabalarla ilişkiyi kesmemeyi, kanların akıtılmaması için kısası, mağfirete yönelmek için adağı yerine getirmeyi, eksik ölçmeyi önlemek için ölçü ve tartıda tam hakkını vermeyi, lanetten korunmak için kazif'ten (namuslu kadınlara zina isnadında bulunmaktan) kaçınmayı, iffet ve emniyeti (toplumda) hakim kılmak için hırsızlık yapmaktan uzak durmayı, pislikten uzak olmak için şarap içmekten sakınmayı, Rabliğine olan inancın ihlası için şirkten kaçınmayı farz kıldı "Öyleyse Allah'tan, gerektiği şekilde çekinin ve ancak Müslüman olarak ölün."[38] Size emrettiği ve sizi ondan sakındırdığı şeyde Allah'a itaat edin. Çünkü "Allah'tan ancak alim olanlar korkar."[39]

                          Sonra şöyle buyurdu:

                          "Ey insanlar! Bilin ki ben Fatıma'yım, babam Muhammed'dir. Yine tekrarlıyorum; ben Fatıma'yım, babam Muhammed'dir! Yalan söylemiyorum ve hata da etmiyorum. "And olsun, size içinizden bir peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür, müminlere çok şefkatlidir, çok merhametlidir."[40] Eğer o peygamberi tanıyorsanız, bilmeniz gerekir ki o, sizin kadınlarınızın babası değil, benim babamdır; sizin erkeklerinizin değil, benim amca oğlumun kardeşidir. Onunla akrabalık ne de güzeldir! O, risaletini halka ulaştırdı, onları İlâhî azapla korkuttu. Müşriklerin yol ve yöntemlerinden yüz çevirdi. Onların sırtlarına ağır bir darbe indirdi. Onların boğazını sıktı, hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağırdı. Putları kırdı, küfrün başlarını dağıttı, sonunda küfür topluluğu hezimete uğradı, geriye dönüp kaçtı, gece sabahtan ayrıldı (karanlıklar yok oldu), hak ortaya çıktı, dinin önderi söz sahibi oldu, şeytanların kükremesi kesildi, nifak topluluğu helak oldu, küfür ve düşmanlık düğümleri çözüldü, siz de yüzleri ak ve oruçtan karınları aç kişilerin arasında (özgürce) ihlas (lâ ilahe illellah) kelimesini söyler oldunuz.

                          Sizler (Peygamber-i Ekrem gelmeden önce) bir ateş çukurunun kenarındaydınız, içenin içeceği değersiz bir yudum su idiniz, tamahkarın ganimet bilip yiyivereceği bir lokmaydınız, adavet ateşini körükleyenler için uygun bir alev idiniz, ayaklar altında eziliyordunuz. Develerin girip kirlettikleri (çukur) suyu içiyordunuz, ağaç yapraklarını gıda ediyordunuz, zelil ve aşağılık bir hale düşmüştünüz, etrafınızdaki insanların sizi ezmesinden korkuyordunuz, bütün bu bedbahtlıklardan sonra Allah Teala, babam Muhammed vasıtasıyla sizleri kurtardı. Daha sonra babam, yiğit kişiler, Arab'ın kurtları ve kitap ehlinin isyancılarıyla denenip sınandı (onlarla savaştı).

                          Onlar ne zaman savaş ateşini tutuşturdularsa, Allah-u Teala onu söndürdü. Şeytanın boynuzu göründüğünde (onlar baş kaldırdığında) veya müşriklerden bir ejderha ağzını açtığında kardeşi Ali'yi onun ağzına atıyordu (onun önüne çıkarıyordu), o da onun beliyle kulağını ayağının altına almadan ve onun püskürdüğü ateşi kılıcıyla söndürmeden geri dönmüyordu. Allah'ın rızasını kazanmak için bu zorluklara katlanıyordu, O'nun emirlerini uygulamak için çaba sarf ediyordu, Resulullah'a herkesten daha yakındı, evliyaullah'ın seyyidi (efendisi) idi. Her zaman (Allah'ın ve Peygamber'in emrine) hazır, hayır isteyen, gayretli ve emekçi idi. Allah'ın yolunda, kınayanların kınaması ona mani olmazdı.

                          Hz. Ali tebliğ ve cihat ederken siz keyfinizi sürdürmekte, rahatınıza bakmaktaydınız, mağlubiyete uğramamızı ve bir haber çıkmasını bekliyordunuz. Savaş anında geri dönüp düşmanla savaşmaktan kaçıyordunuz.
                          Allah Teala, Resulü için, peygamberlerin evini ve seçkin kullarının yurdunu seçtiğinde (onu Firdevs cennetine götürdüğünde) artık nifak dikeni (kalplerdeki kinler) ortaya çıktı, din gömleği eskidi, kin besleyen sapıklar söz sahibi oldular, en düşük kişiler ortaya çıktılar. Batıl ehlinin boğur devesi böğürdü, arsanızda kuyruğunu oynattı, şeytan yerinden başını çıkardı, sizi kendine çağırdı, davetini icabet ettiğinizi, onun aldatmasına hazır olduğunuzu gördü. Sonra hareket etmenizi istedi, siz de hareket ettiniz, tehyiç olmanızı (coşmanızı) istedi, siz de tehyiç oldunuz. Derken başkasının devesini damgaladınız (sizin malınız olmayan hilafeti gasp ettiniz), onu, sizin olmayan bir çeşmenin başına getirdiniz. Ahdinizden (Gadir-i Hum'daki biatinizden) uzun bir zaman geçmemişti, Peygamber'in vefatından dolayı kalbimizin yarası çok genişti, henüz iyileşmemişti, Peygamber'in mübarek naaşı henüz toprağa verilmemişti. Fitne çıkması korkusunu bahane ederek kendinizi öne attınız. Ama bilin ki, fitnenin ta içine düştünüz. Şüphe yok ki, cehennem küfre sapanları kuşatmıştır.
                          Heyhat! Siz nere, fitneyi yatıştırmak nere! Ne oluyor size? Nereye gidiyorsunuz? Allah'ın Kitabı sizin aranızdadır; sözleri açık, ahkamı parlak, nişaneleri göz kamaştırıcı, emir ve nehiyleri aşikârdır. Ama siz onu arkanıza attınız. Ondan yüz çevirmek mi istiyorsunuz? Yoksa Kur'an'dan başkasıyla mı hükmediyorsunuz? Ondan başkasını almak, zalimler için ne de kötü bir bedeldir. (Şunu bilin ki "Kim İslam'dan başka bir din ararsa, asla ondan kabul edilmez ve o, ahrette hüsrana uğrayanlardandır"[41] Sonra (çalınan devenin) ürkmesi dinip dizginlenmesi kolay olacak kadar bile sabretmediniz. Sonra fitne ateşini tutuşturdunuz, onun közünü körüklediniz, azgın Şeytanın çağrısına müspet cevap verdiniz. Parlak dinin nurunu söndürmeye, seçkin Peygamber'in sünnetini boşlamaya koyuldunuz. Köpük içmek adına alttan süt içiyorsunuz. Ağaçlar arasında saklanan yırtıcı canavarlar gibi onun (Peygamber'in) Ehl-i Beytine ve evlatlarına doğru yürüyorsunuz. Bıçak kesmesi ve karına sokulan mızrak ağrısı gibi olan sizden gördüğümüz bu zulümlere sabretmekten başka bir çaremiz yoktur.

                          Siz şimdi Peygamber'den bize miras yetişmediğini mi sanıyorsunuz? "Yoksa cahiliye hükmünü mü arıyorsunuz? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için, hükmü Allah'ın hükmünden daha güzel olan kimdir."[42] Benim Resulullah'ın kızı olduğumu bilmiyor musunuz? Benim onun kızı olduğum parlak güneş gibi size açıktır. Ey Müslümanlar! Mirasımın elimden alınması hususunda mağlup mu olayım?

                          Ey Kuhafe oğlu (Ebu Bekir)! Acaba senin babandan miras alabileceğin ama benim babamdan miras alamayacağım Kur'an'da mı yazılmıştır? Şüphesiz Allah'a iftira ediyorsun. Bilerek mi Allah'ın kitabını arkanıza attınız? Oysa Allah Teala Kur'an'da; "Süleyman, Davud'a mirasçı oldu"[43] buyurmaktadır. Yine Yahya bin Zekeriyya'ın kıssasında, Zekeriyya; "Rabbim! Bana kendi katından bir yardımcı armağan et de bana mirasçı olsun, Yakup oğullularına da mirasçı olsun."[44] diye Allah'a yalvarmaktadır.

                          Yine Allah Teala Kur'an'da; "Akrabalar (mirasta) Allah'ın kitabına göre, birbirlerine önceliklidir."[45] buyurmaktadır.
                          Yine; "Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki kadının hissesi kadar tavsiye eder."[46] buyurmaktadır. Yine; "Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal, mülk vb.) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya, bilinen (uygun, meşru) bir tarzda vasiyette bulunması -Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir hak olarak- size farz kılındı."[47] buyurmuştur.

                          Benim için mirastan bir hisse olmadığını, babadan miras alamayacağımı ve aramızda akrabalık bağı olmadığını mı sandınız? Acaba Allah Teala miras ayetini size mahsus kılmış da babamı onun hükmünden istisna mı etmiş? Yoksa, iki dinin mensupları birbirlerinden miras alamazlar mı diyorsunuz? Acaba ben ve babam bir dinden değil miyiz? Yoksa siz, Kur'an'ın umum ve hususunu babam ve amca oğlumdan daha iyi mi biliyorsunuz? Bu yularlanmış ve palanlanmış deve (hilafet ve Fedek) de senin olsun, al götür; kıyamet günü seninle görüşecektir. Allah ne güzel hükmeden, Muhammed ne güzel kefil ve kıyamet ne güzel buluşma yeridir! "O gün batılda olanlar hüsrana uğrayacaklar."[48] O gün pişmanlık duymanız size yarar vermeyecektir. "Her bir haber için kararlaştırılmış bir zaman vardır. Siz de bileceksiniz."[49] "Yakında bileceksiniz, kendisini aşağı kılan azap kime gelecek ve kesintisiz azap kimin üzerine çökecek?"[50]

                          Sonra Ensar'a hitap ederek şöyle buyurdu:

                          "Ey cömertler topluluğu! Ey dinin pazıları (yardımcıları)! Ey İslam'ın koruyucuları! Benim hakkımda sizdeki bu zaaf ve mazlumiyetim hususunda sizdeki bu uyuklama nedir? Babam Resulullah (s.a.a); "Kişinin hürmeti, evladı hakkında korunmalıdır (evlada hürmet babaya hürmettir.)" buyurmuyor muydu? Ne çabuk değiştiniz? Ne çabuk boşaltıp döktünüz (kararlarınızı değiştirdiniz)? Sizin, istediğim ve elde etmeye çalıştığım şeye gücünüz vardır. Muhammed (s.a.a) öldü mü diyorsunuz? Evet bu büyük bir musibetti, gediği geniş mi geniştir; bu gediğin bitişmesi zor mu zordur. Onun gözlerden kaybolmasıyla yeryüzü karanlık oldu, musibetinden dolayı güneş ve ay tutuldu, yıldızlar dağıldı, arzular öldü, dağlar alçaldı. Yine onun ölmesiyle sınırlar çiğnendi, hürmetler yok oldu. And olsun Allah'a, bu büyük bir felaket ve büyük bir musibetti; dünyada bunun misli (canları yakan) bir bela ve afet görülmemiştir. Ancak her akşam ve sabah evlerinizde okuduğunuz Kur'an bunu (Peygamber'in ölmesini) açıkça bildirmiştir. Bu bela (ölüm) ondan önceki peygamber ve ilâhî elçilere de gelip çatmıştır. Bu, kesin bir hüküm ve kaçınılmaz bir kazadır. "Muhammed, yalnızca bir Peygamberdir. Ondan önce nice Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürse, ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi (cahiliyeye mi) döneceksiniz? Kim iki topuğu üzerine gerisin geriye dönerse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir."[51]

                          Ey Kayle[52] oğulları! Babamın mirası sindirilsin mi? Oysaki siz beni görecek, sesimi işitecek mesafedesiniz, sessiz durmuşsunuz! Feryadımı duyuyorsunuz, halimi biliyorsunuz; yeterince sayınız, azığınız, gücünüz, silahınız ve siperiniz vardır. Ama bununla birlikte çağrımı duyup cevap vermiyorsunuz, imdat sesimi duyup yardım etmiyorsunuz. Halbuki yiğitlikle meşhur, hayır ve salahla maruftunuz. Seçilen seçkinler ve biz Ehl-i Beyt için beğenilen güzidelerdiniz. Araplarla savaştınız, zorluklara katlandınız, çeşitli milletlerle çarpıştınız, yiğitlerle yüz yüze karşılaştınız. Biz adım attığımızda adım attınız, emrettiğimizde emre uydunuz. Nihayet İslam değirmeninin taşı dönmeye başladı, günlerin sütü (ganimetler) çoğaldı, şirkin narası kesildi, yalanın kaynaması durdu, küfr ateşi söndü, kargaşalık daveti dindi, din nizamı düzene girdi. Öyleyse yardım edeceğinizi açıkladıktan sonra neden susarak geri döndünüz? Himaye edeceğinizi ilan ettikten sonra neden gizlediniz? Teşebbüste bulunduktan sonra neden geri çekildiniz? İmandan sonra neden şirk koştunuz? "Yeminlerini bozan, Peygamber'i (yurdundan) sürmeye çabalayan ve sizinle ilk defa (savaşa) başlayan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Korkuyor musunuz onlardan? Eğer iman etmiş kimseler iseniz, kendisinden korkmanıza Allah daha layıktır."[53]

                          Görüyorum ki rahatlığa yönelmişsiniz, yöneticiliğe herkesten layık olanı makamından uzaklaştırdınız, müsterih oldunuz, darlıktan genişliğe çıktınız, gizlediğinizi açığa vurdunuz, içtiğinizi kustunuz. (Fakat şunu bilin ki "Eğer siz ve yeryüzündekilerin tümü kafir olsanız, gerçek şu ki, Allah ganidir (hiçbir şeye muhtaç değildir), hamiddir (bütün övgüler O'na mahsustur)."[54]

                          Bilin ki gerekeni söyledim, alçaldığınızı (geçici sarhoşluğunuzu) da, kalplerinizin gizlediği hıyaneti de biliyordum. Ama bunlar, dertli ruhun taşması, öfkenin dışarı dökülmesi, kalp çeşmesinin coşması, gönlün derdi ve hücceti tamamlamaktı.

                          (Mesele yağmalamaksa) öyleyse bunu da (Fedek'i) alın, onu hilafet devesinin arkasına yükleyip götürün; (fakat şunu bilin ki) onun sırtı yağır olacak, ayakları aşınacak, kusuru kalacak (ve sizin için yüzkarası olacak)tır. O (hilafet devesi), Allah'ın gazabıyla damgalanmıştır, rezilliği ebedi kalacaktır ve sizi Allah'ın kalplere işleyen yakılmış ateşine götürecektir. (Bilin ki,) yaptıklarınız Allah'ın gözü önündedir. "Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir."[55] Ben, "Sizi şiddetli bir azabın öncesinde uyarıp-korkutan"[56] Peygamber'in kızıyım. Artık "Yapabileceğinizi yapın; kuşkusuz biz de (bir şeyler) yapmaktayız. Ve gözleyip durun; gerçekten biz de gözleyip-durmaktayız."[57]

                          Ebu Bekir, Hz. Fatıma'nın güçlü mantık ve delili karşısında halkı aldatma yoluna baş vurarak şöyle dedi:
                          "Ey Resulullah'ın kızı! Baban müminlere karşı şefkatli ve esirgeyiciydi. Hiç şüphesiz Muhammed (s.a.a) bizim kadınlarımızın babası değildi, senin babandı ve senin kocanın kardeşiydi. Bunu çok iyi biliyoruz. Kim sizi severse kurtuluşa erişir, kim size karşı kin beslerse hüsrana uğrar... Hiç kimse seni hakkından mahrum edemez, seni yalanlayamaz... Fakat Allah'a and olsun ki, babanın şöyle buyurduğunu duydum: "Biz Peygamberler, altın, gümüş, ev ve mülk miras bırakmayız; ilim ve nübüvvetten başka mirasımız olmaz. Bizden geride kalan mallarımız Müslümanların halifesinin yetkisindedir..."
                          Hz. Fatıma Ebu Bekir'e şöyle cevap verdi:

                          "Subhanellah! Babam Allah'ın Kitabından yüz çeviren, ahkamına muhalefet eden değildi. Onun hükümlerine uyan, onun surelerini takip edendi. Acaba hileye baş vurarak ona iftirada bulunmak mı istiyorsunuz? Onun ölümünden sonra sizin bu işiniz, onun hayatı döneminde onu yok etmek için kurduğunuz tuzaklara benzemektedir. Bu Kur'an, adaletli bir hakim ve hakla batılı birbirinden ayırandır. Kur'an buyuruyor ki: "Artık bana kendi katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun, Yakup oğullarına da mirasçı olsun."[58] "Süleyman Davud'a mirasçı oldu"[59] Allah Teala feraiz ve miras hükümlerini Kur'an'da beyan etmiş, zan ve şüpheye bir yer bırakmamıştır. "Hayır, nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır."[60]

                          Ebu bekir, Hz. Fatıma'nın ezici delillerinden kendisini kurtarmak için şöyle dedi: "...İkimizin arasında bu insanlar hükmetmelidir. Çünkü beni onlar hilafete seçtiler..."

                          Hz. Fatıma bunun üzerine o susan halka şöyle buyurdu:

                          "Ey batıl söze koşan, çirkin ve helak edici ameller karşısında susan topluluk! "Kur'an'ı iyiden iyiye düşünmez misiniz? Yoksa bir takım kalpler üzerinde kilitler mi vurulmuş?"[61] Hayır, yaptığınız kötü ameller kalplerinizi kaplamıştır; kulaklarınızı, gözlerinizi kapamıştır. Tevil ettiğiniz (yorumladığınız) ne de kötüdür! Biçtiğiniz ne de pistir! Muameleniz ne de çirkindir! Vallahi onun yükünü ağır, sonucunu kötü bulacaksınız. Perdeler gözlerinizin önünden kaldırıldığında, onun ardındaki şiddet ve mihnetler açığa çıktığında, sanmadığınız şeyler Allah tarafından size aşikâr edildiğinde, "İşte orada hakkı iptal etmekte olanlar hüsrana uğrayacaklardır."[62]
                          Hz. Fatıma (a.s) daha sonra Resulullah (s.a.a)'in kabrine bakarak şu şiiri okudu:

                          "Senden sonra bir takım olay ve sıkıntılar oldu; eğer sen hazır olsaydın olaylar o kadar büyümezdi.
                          Yer yağmurunu kaybettiği gibi biz de seni kaybettik; kavmin de bozulup dağıldı; öyleyse sen onların musibete uğramalarına (sapmalarına) şahit ol.

                          Allah katında kurp ve makamı olan her aile, yakınlardan daha yakın ve üstündür.
                          Göçüp gittiğinde ve toprak aramızda engel olduğunda, bazı kimseler gönüllerinde saklı olan düşmanlıklarını aşikar ettiler.

                          Sen dünyadan göçtüğünde, bazı kişiler (de) asık suratla bizimle karşılaştılar, bizi küçümsediler ve bütün yeryüzü zorla (bizden) alındı.

                          Sen, dolunay ve kendisinden ışık alınan bir nur idin; izzet sahibi Allah'tan taraf sana kitaplar nazil oluyordu.
                          Cebrail ayetler getirmekle bize ünsiyet (sükunet) veriyordu, senin gitmenle bütün hayırlar da perde arkasında yer aldı.

                          Keşke senden önce ölüm bize ulaşsaydı, sen göçüp gittiğinde, yığın topraklar aramızda engel oldu.
                          Biz öyle bir musibete duçar olduk ki, gamlı ve kederli insanlardan hiçbir kimse, ne Arap, ne de Acem böyle bir musibete duçar olmamıştır."

                          Hz. Fatıma (a.s) bu konuşmalardan sonra evine döndü.

                          Ziyaretine Gelen Kadınlara Konuşması

                          36- Resulullah'ın kızı Fatıma (a.s)'ın hastalığı ağırlaşınca, Muhacir ve Ensar'dan oluşan bir grup kadın, Hz. Fatıma'nın ziyaretine giderek; "Ey Resulullah'ın kızı, bu hastalığınla nasıl sabahladın, durumun nasıldır?" diye sorduklarında şöyle buyurdu:

                          "Allah'a and olsun ki, dünyanızı sevmediğim, erkeklerinize darıldığım halde sabahladım. Onları denedikten sonra uzağa attım, sınadıktan sonra onlara sinirlendim. Keskinin körelmesi, ciddiyetten sonra gevşeklik, başı taşa vurmak, mızrağın (veya kanalın) çatlaması, görüşlerin bozulması, isteklerin sapması ne de kötüdür! "Kendileri için nefislerinin takdim ettiği şey ne de kötüdür. Allah onlara gazaplandı ve onlar azapta ebedi kalacaklardır."[63] Çaresizlikten onun (Fedek ve Hilafetin) yularını onlara taktım, onu onlara yükledim, baskınını da onlara yaptım (diyeceğimi dedim). Zalim kavim hayır görmesin, neticesiz kalsın, rahmetten uzak olsun. Yazıklar olsun onlara! Onu (hilafeti), risalet kökünden (merkezinden) nübüvvet ve delalet temelinden, Ruh'ul Emin'in (Cebrail'in) indiği evden, din ve dünya işlerine alim olanın elinden çıkardılar. "Bilin ki bu, büyük ve apaçık bir hüsrandır."[64]

                          Ali'den intikam almalarının sebebi ne idi? Allah'a and olsun ki, onun kılıcının kimseyi tanımamasından, ölüme itina etmemesinden, düşmanları çiğnemesinden, kılıcının darbesinden ve Allah rızası için olan öfkesinden dolayı ondan intikam aldılar. Allah'a and olsun ki, eğer yoldan çekilseydiler (mani olmasaydılar), Resulullah'ın Ali'ye bıraktığı yulardan (önderlikten) ve onu kabul etmekten vazgeçselerdi ve onu (hilafet devesinin dizginini) Ali'ye bıraksalardı, bu deve onları doğru yola götürürdü, burunsallığı kimseyi yaralamazdı, yürümesi ağırlaşmazdı, binicisi yorulmazdı, onları hazmettirici ve kandırıcı temiz bir su kaynağına götürürdü, yanları suyu bulandırmazdı, onları doyurup geri getirirdi.

                          Hz. Ali onlara, gizlide ve açıkta nasihat etti. Hilafete ulaşsaydı zenginlikten çok süslenmezdi (Beyt-ul maldan kendisi için zahire etmezdi), susuzluğunu ve açlığını gidereceği az bir miktar hariç dünya malından bir şey toplamazdı. O zaman kimin zahit, kimin dünyaya haris olduğu, kimin doğru konuşan, kimin de yalancı olduğu ortaya çıkmış olacaktı. "Eğer halk inansalardı, korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazandıkları şeylerden dolayı cezalandıracağız."[65] "Bunlardan zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir ve onlar (Allah'ı) aciz bırakabilecek de değillerdir."[66]

                          Ebu Bekir'le Ömer'in Özür Dilemeleri

                          37- Hz. Ali (a.s) camide beş vakit namazlarını kılıyordu; namazını kılıp bitirdiğinde Ebu Bekir ve Ömer; "Resulullah'ın kızının hali nasıldır?..." diye sordular.

                          Sonra şöyle dediler: "Senin de bildiğin gibi bizimle onun arasında bir rahatsızlık olmuştur, eğer uygun görüyorsan bizim için izin iste de suçumuzdan dolayı ondan mazeret dileyelim."

                          -Hz. Ali (a.s) cevaben şöyle buyurdu: "Bu sizin bileceğiniz bir şeydir."

                          -Sonra Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma'nın yanına gelerek şöyle dedi: "Ey hür kadın! Filan şahıslar kapının arkasındalar, sana selam vermek istiyorlar, bu konuda görüşün nedir?"

                          -Hz. Fatıma (a.s) cevaben şöyle dedi: "Ev senin evindir, hür de senin eşindir, istediğini yapabilirsin."

                          -Hz. Ali (a.s); "Öyleyse çarşafını başına at" dedi. Hz. Fatıma da çarşafını başına atıp yüzünü duvara döndü.

                          -Sonra o ikisi içeri girip selam verdikten sonra; "Bizden razı ol, Allah da senden razı olsun" dediler.

                          -Hz. Fatıma (a.s); "Sizi buraya getiren ve bu sözü söylemenize sebep olan şey nedir?" diye sordu.

                          -Onlar cevaben; "Biz, kötü iş yaptığımıza itiraf ediyoruz, bizi affetmeni ümit ediyoruz." dediler.

                          -Hz. Fatıma (a.s) onların bu sözlerine karşılık şöyle buyurdular: "Eğer sözünüzde sadıksanız, öyleyse sizden soracağım şey hakkında bana görüşünüzü bildirin; ben sizin de bildiğinizi bildiğimden dolayı sizden bir mesele soracağım, eğer beni tasdik ederseniz buraya gelmenizde sadık olduğunuzu anlamış olurum."

                          -O ikisi; "İstediğin meseleyi sorabilirsin." dediler.

                          -Bunun üzerine Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: "Allah aşkına, acaba Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu duymuş musunuz?:
                          "Fatıma bedenimin bir parçasıdır; öyleyse ona eziyet eden bana eziyet etmiştir."

                          -O ikisi cevaben; "Evet, Resulullah bunu buyurmuştur." dediler.

                          -Onların bu sözü üzerine Hz. Fatıma (a.s) ellerini göğe kaldırarak şöyle dedi:
                          "Allah'ım, o ikisi bana eziyet ettiler, ben onları sana ve resulüne şikayet ediyorum. Hayır, Allah'a andolsun ki, babam Resulullah'a kavuşana dek kesinlikle sizden razı olmayacağım ve sizin yaptığınızı O Hazrete bildireceğim; sizin hakkınızda hüküm veren O olacaktır!..."[67]

                          Zalimlerin Kendisine Cenaze Namazı Kılmalarına İzin Verilmemesini Vasiyet Etmesi!

                          38- "Emir-ul Müminin Ali hakkında Allah'ın ve Peygamber'in ahdini bozan, hakkımdan dolayı bana zulmeden, mirasımı gasp eden, babamın bana yazdığı Fedek'in malikiyet senedini yakan ve tanıklarımı yalanlayan kimseler bana namaz kılmasınlar. Allah'a and olsun ki, o tanıklar Cebrail, Mikail, Emir-ul Muminin Ali ve Ümmü Eymen'di. Bize yardım edilmesi gerektiğinde onlar (ashap) evlerine çekildiler. Oysa Emir-ul Müminin Ali, beni, Hasan ve Hüseyin'le birlikte gece ve gündüz onların (Muhacir ve Ensarın) evlerine götürüyordu. Allah'ı, Peygamberi onlara hatırlatıyordum; "Biz Ehl-i Beyt'e zulmetmeyin, Allah'ın bize verdiği hakkı gasp etmeyin" diyordum. Gerçi; "Size yardım edeceğiz" diye olumlu cevap veriyorlardı, ama gündüz olunca bize yardım etmekten vazgeçiyorlardı. Nihayet bizim eve saldırdılar, kapımızın önüne yığınla odun topladılar, o odunları yakarak bizi yakmak istediler... Böyle bir ümmet mi bana namaz kılacak?!!"[68]

                          Hz. Ali'ye Vasiyeti

                          39- "Ya Ali! Ben öldüğümde sen bana cenaze guslü ver, kefenleme işlerimi sen üstlen, (cenaze) namazımı sen kıl, beni kabrime koyarak defnet, kabrimin üzerindeki toprağı dümdüz et, yüzüme taraf baş ucumda otur, çok Kur'an ve dua oku. Çünkü bu anlar, ölünün dirilerle üns etmeye (birlikte olmaya) muhtaç olduğu anlardır. Ben seni Allah'a ısmarlıyor, evlatlarım hakkında güzel davranmayı ise sana tavsiye ediyorum."[69]

                          Yazılan Vasiyetname!

                          40- Hz. Fatıma (a.s) vefat ettikten sonra Hz. Ali (a.s) camiden gelerek, onun yüzündeki örtüyü açınca baş ucunda bir mektup gördü; o mektupta (vasiyetnamede) şöyle yazılmıştı:

                          "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bu, Resulullah'ın kızı Fatıma'nın vasiyetnamesidir. O (Fatıma), Allah'tan başka bir ilahın olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna, cennet ve cehennemin hak olduğuna, kıyamet gününün geleceğine ve onun gelmesinde bir şüphe olmadığına ve Allah'ın kabirdekileri dirilteceğine tanıklık ediyor. Ya Ali! Ben Muhammed'in kızı Fatıma'yım, dünya ve ahirette seninle olmam için Allah beni seninle evlendirdi. Sen başkalarından bana daha yakınsın. Geceleyin cenazemi yıka, secde uzuvlarıma hanut koy ve beni kefenle. Geceleyin (cenaze) namazımı kıl ve hemen defnet, kimseye de haber verme. Seni Allah'a ısmarlıyorum; kıyamet gününe dek evlatlarımı selamlıyorum."[70]
                          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                          Yorum


                            #58
                            Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                            [SIZE=3]Kaynak:

                            [1] - Bihar, c.68, s.249. Avalim, c.11, s.623. Nehc'ul-Hayat, s.25.
                            [2] - Şerh-i Nehc'ul-Belağa, c.16, s.211. Nehc'ul-Hayat, s.36. Fatımat'uz-Zehra Behcet'ul-Kalb'il-Mustafa, s.265, H: 1.
                            [3] - Yenabi'ul-Mevedde, s.213. Menakıb-i Harezmi, s.47. Zehair'ul-Ukba, s.92. Nehc'ul-Hayat, s.48.
                            [4] - Bihar, c.75, s.401. Avalim, c.11, s.628. Nehc'ul-Hayat, s.26.
                            [5] - Delail'ul-İmamet, s.7; Nehc'ul-Hayat, s.157.
                            [6] - Bihar, c.101, s.36. Keşf'ul-Ğumme, c.2, s.23. Nehc'ul-Hayat, s.160. Hilyet'ul-Evliya, c.2, s.40. Fatımat'uz-Zehra Behcet'ul-Kalb'il-Mustafa, s.267, H: 6.
                            [7] - Bihar, c.43, s.92. Avalim, c.11, s.223. Mecma'uz-Zevaid, c.9, s.202. Nehc'ul-Hayat, s.164.
                            [8] - Musned-i Ahmed, s.28. Kenz'ul-Ummal, c.16, s.426. Nehc'ul-Hayat, s.312.
                            [9] - Vekayi'ul-Eyyam, c.Siyam, s.295. Nehc'ul-Hayat, s.271.
                            [10] - Delail'ul-İmamet, s.7. Avalim, c.11, s.626. Nehc'ul-Hayat, s.158. Müstedrek'ul-Vesail, c.1, s.565.
                            [11] - Nefais'ul-Lübab, c.3, s.124.(el yazılı). Avalim, c.11, s.629. Nehc'ul-Hayat, s.56.
                            [12] - Bihar, c.43, s.82. Keşf'ul-Ğumme, c.2, s.25. Beyt'ul-Ahzan, s.22. Nehc'ul-Hayat, s.149.
                            [13] - Bihar, c.2, s.3. Mehaccet'ul-Beyza, c.1, s.30. Avalim, c.11, s.621. Nehc'ul-Hayat, s.225.
                            [14] - A'yan'uş-Şia, c.1, s.323.
                            [15] - İhkak'ul-Hak, c.4, s.481. Ğayet'ul-Meram fi Rical'il-Buhari, s.295. Nehc'ul-Hayat, s.35.
                            [16] - Bihar, c.37, s.103., H: 7. Fezail'ul-Hamse, c.2, s.147. Nehc'ul Hayat, s.19.
                            [17] - Tefsir'ul-Burhan, c.4, s.21. Avalim, c.11, s.620. Leali'l- Ahbar, c.5, s.156. Nehc'ul-Hayat, s.26. Bihar, c.68, s.155. Fatımat'uz-Zehra Behcet'ul-Kalb'il-Mustafa, s.298, H: 57.
                            [18] - Fatımat'uz-Zehra Behcet'ul-Kalb'il-Mustafa, s.288, H: 50.
                            [19] - Fatımat'uz-Zehra Behcet-u Kalb'il-Mustafa, c.1, s.304.
                            [20] - Delail'ul-İmamet, s.1; Fatımat'uz-Zehra Behcet-u Kalb'il-Mustafa, c.1, s.275, H: 30.
                            [21] - Bihar'ul-Envar, c.8, s.309; Fatımat'uz-Zehra Behcet-u Kalb'il-Mustafa, c.1, s.304, H: 76.
                            [22] - İhkak'ul-Hak, c.7, s.308.
                            [23] - Yenabi'ul-Mevedde, s.44.
                            [24] - Müsned-i Fatımat'uz-Zehra, s.215.
                            [25] - a.g.e. s.227.
                            [26] - a.g.e. s.235.
                            [27] - Bihar, c.23, s.259. Tefsir'ul-Burhan, c.3, s.245. Nehc'ul-Hayat, s.37.
                            [28] - Reyahiyn'uş-Şeria, c.1, s.93. Nehc'ul-Hayat, s.44.
                            [29] - Bihar, c.43, s.158. Hisal, c.1, s.173. Delail'ul-İmamet, s.38. Nehc'ul-Hayat, s.42.
                            [30] - Kasas/68.
                            [31] - Hacc/46.
                            [32] - Bihar, c.36, s.353. Avalim, c.11, s.444. Ğayet'ul-Meram, s.96. Nehc'ul-Hayat, s.38. Fatımat'uz-Zehra Behcet-u Kalb'il-Mustafa, c.1, s.281, H: 40.
                            [33] - Ahzab/33.
                            [34] - Avalim'ul-Ulum ve'l- Mearif (Behrani), c.11, s.635; İhkak'ul-Hak, c.2, s.557-558; Nur'ul-Afak, (Şeyh Keni) s.4, b. Tahran; Müntahab'ul-Kebir (Mecma'ul-Bahreyn kitabının sahibi Allame Tureyhi); el-Ğurer-u ve'd-Durer (İrşad kitabının sahibi Allame Deylemi).
                            [35] - Avalim, c.11, s.454. Menakıb, c.1, s.242. A'lam'un- Nisa, c.4, s.113. Nehc'ul-Hayat, s.199.
                            [36] - Bihar, c.43, s.176, b. Beyrut. Avalim, c.11, s.487. Nehc'ul-Hayat, s.71. Bihar, c.8, s.221-223, b. Kompani.
                            [37] - Bihar, c.53, s.18. Kafi, c.1, s.460. Avalim, c.11, s.401. Nehc'ul-Hayat, s.137. Fatımat'uz-Zehra Behcet-u Kalb'il-Mustafa, c.1, s.559, H: 37.
                            Bihar'ul-Envar kitabında (c.43, s.198), bu olayla ilgili şöyle nakledilmiştir: "Bu sırada Ali bin Ebi Talip (a.s) sıçrayıp Ömer'in yakasından tuttu, sonra onu sallayıp yere serdi, onun burun ve boynunu ayağının altına alıp çiğnedi, onu öldürmek istedi, ama Resulullah (s.a.a)'in sabr etmesiyle ilgili söz ve tavsiyelerini hatırlayınca şöyle dedi: "Ey Sahhak (Hattap) oğlu! Muhammed'i peygamberlikle üstün kılana and olsun ki, eğer Allah'tan taraf bir kitap geçmiş olmasaydı (kader böyle olmasaydı), şüphesiz evime giremeyeceğini elbette anlamış olacaktın." Bu esnada Ömer yardım dilemeğe başladı..."
                            [38] - Al-i İmran/102.
                            [39] - Fatır/28.
                            [40] - Tevbe/128.
                            [41] - Nisa/84.
                            [42] - Maide/50.
                            [43] - Neml/16.
                            [44] - Meryem/5-6.
                            [45] - Enfal/75.
                            [46] - Nisa/11.
                            [47] - Bakara/180.
                            [48] - Casiye/27.
                            [49] - En'am/67.
                            [50] - Zümer/40.
                            [51] - Al-i İmran/144.
                            [52] - Kayle, Evs ve Hazrec'in ninesidir.
                            [53] - Tevbe/13.
                            [54] - İbrahim/8.
                            [55] - Şuara/227.
                            [56] - Sebe/46.
                            [57] - Hud/121.
                            [58] - Meryem/5-6.
                            [59] - Neml/16.
                            [60] - Yusuf/18.
                            [61] - Muhammed/24.
                            [62] - Mü'min/78. Şerh-i İbn-i Ebi'l- Hadid, c.16, s.236. Keşf'ul-Ğumme, c.1, s.492. Müruc'uz-Zeheb, c.2, s.311. A'lam'un- Nisa, c.4, s.116. Tezkiret'ul-Havass, s.179. Keşf'ul-Mehacce, s.124. el- İmamet-u ve's- Siyase, c.2, s.14. el-İsabe, s.61. Usd'ul-Ğabe, c.2, s.522. Tarih-i İbn-i Kesir, c.12, s.441. İkd'ul-Ferid, c.2, s.6. Mizan'ul-İ'tidal, c.2, s.172.
                            [63] - Maide/81-82.
                            [64] - Zümer/15.
                            [65] - A'raf/96.
                            [66] - Zümer/51. İhticac, c.1, s.108. Emali, c.1, s.384. Delail'ul-İmamet, s.39. Belağet'un- Nisa, s.32. Keşf'ul-Ğumme, c.23, s.147. Şerh-i İbn-i Ebi'l Hadid, c.16, s.233. A'lam'un- Nisa, c.4, s.123. Bihar, c.43, s.158. Avalim, c.11, s.445. İhkak'ul-Hak, c.10, s.306. Nehc'ul-Hayat, s.126.
                            [67] - Bihar, c.28, s.303; c.43, s.203; el-İmamet-u ve's- Siyase (İbn-i Kuteybe), c.1, s.20.; A'lam'un- Nisa (Cahiz) c.3, s.1214.
                            [68] - Bihar, c.43, s.204. Keşf'ul-Ğumme, c.1, s.494. Mecma'un- Nureyn.147. Nehc'ul-Hayat, s.291.
                            [69] - Bihar, c.79, s.27. Beyt'ul-Ahzan, s.176. Nehc'ul-Hayat, s.315.
                            [70] - Bihar, c.43, s.214. A'yan'uş-Şia, c.1, s.321. Avalim, c.11, s.514. Nehc'ul-Hayat, s.320.
                            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                            Yorum


                              #59
                              Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                              HZ. FATIMA (S.A) HAKKINDA SORULAR VE CEVAPLAR

                              [b][SIZE=3][FONT=Arial]S. 1- Hz. Fatıma (a.s)'ın kaç ismi vardı?
                              C. 1- Hz. Fatıma (a.s)'ın dokuz ismi vardı; o isimler şunlardır:

                              a) Fatıma.
                              b) Zehra.
                              c) Sıddıka.
                              Mübareke.
                              d) Tahire.
                              e) Raziye.
                              f) Merziyye.
                              g) Zekiyye.
                              h) Muhaddise.

                              S. 2- Hz. Fatıma'nın ziyaret namesindeki zikrolan künyeleri nedir?
                              C. 2- Ümm'ül- Hasaneyn, Ümm-ü Ebiha, Ümm'ül- Eimme, Ümm'ül- Muminin, Ümm'ül- Muhsin.

                              S. 3- Hz. Fatıma'nın anne ve babasının isimleri nedir?
                              C. 3- Babasının ismi "Muhammed" (s.a.a), annesinin ismi ise "Hadice"dir.

                              S. 4- Hz. Fatıma (a.s) ne zaman ve nerede dünyaya geldi?
                              C. 4- Bisetin beşinci yılı Cemadissani'nin yirmisinde Cuma günü şafak sökmek üzereyken Mekke-i Muazzama'da dünyaya geldi.

                              S. 5- Hz. Fatıma dünyaya geldiğinde, kaç kişi Hz. Hadice'nin yardımına koştu ve onların isimleri ne idi?
                              C. 5- Hz. Fatıma doğduğunda, Beni Haşim kadınlarına benzer dört uzun boylu kadın Hz. Hadice'nin yanına gelerek onlardan biri şöyle dedi: "Ey Hadice! Biz Allah'tan taraf sana doğru gelmişiz, bir senin bacılarınız; ben Hz İbrahim'in eşi Sara'yım, bu da cennette seninle beraber olacak olan Asiye'dir, öbürü de Hz. Musa'nın bacısı Gülsüm'dür. Allah Teala, doğum yaptığında sana yardım etmek için bizi senin yanına göndermiştir."[1]

                              S. 6- Hz. Fatıma'ya neden "Fatıma" diyorlar?
                              C. 6- Hz. Fatıma (a.s), her kötülükten beri, o ve Şiileri cehennem ateşinden uzak, yüce ilim ve kemalı diğer kimselerden ayrı olduğundan dolayı ona Fatıma denilmiştir. Fatıma "feteme" kökünden türeyip kesti ve ayırdı anlamına gelmektedir; "Fatım" kesen ve ayıran demektir.[2]

                              7- Hz. Fatıma'ya neden "Zehra" diyorlar?
                              C. 7- İmam Hasan Askerî (a.s. ) şöyle buyurmuştur: "Hz. Fatıma'ya "Zehra" denilmesinin sebebi şudur ki, her gün üç defa cemalinin nuru Hz. Ali'ye tecelli ediyordu." [3]

                              S. 8- Hz. Fatıma'ya neden "Tahire" diyorlar?
                              C. 8- Hz. Fatıma'ya "Tahire" denilmesinin sebebi, her çeşit pislikten tertemiz olması ve nifas kanı görmemesinden dolayıdır.

                              S. 9- Hz. Fatıma'ya neden "Betul" diyorlar?
                              C. 9- Bir rivayette şöyle geçiyor: "Hz. Fatıma'ya "Betul" denilmesinin sebebi, adet (hayız) görmediği içindir. Nitekim Hz. Meryem'e de bundan dolayı "Betul" denilmiştir."

                              S. 10- Hz. Fatıma'ya neden "Hura-yi İnsiyye" diyorlar?
                              C. 10- Hz. Resullullah (s.a.a) miraçlarının birinde göğe üruç ettiğinde (gittiğinde) cennet meyvelerinden yedi, Allah Tela o cennet yemeklerini Hz. Peygamber (s.a.a)'in sulbünde suya dönüştürdü, Hazret miraçtan yeryüzüne döndüğünde Hatice'yle yattı, böylece Hz. Fatıma'nın nuru Hz. Hatice'nin rahminde yer aldı. Bundan dolayı Hz. Fatıma'ya "Hura-yi İnsiyye" (yani insan cinsinden olan huri) denildi.

                              S. 11- Hz. Fatıma'nın ismi Allah Teala'nın hangi isminden iktibas edilmiştir?
                              C. 11- "Fatır" isminden iktibas edilmiştir.

                              S. 12- Hz. Fatıma'ya göklerde ne diyorlar?
                              C. 12- "Nuriye", "Semaviye" ve "Haniye" diyorlar.

                              S. 13- Hz. Fatıma'ya neden "Haniye" diyorlar?
                              C. 13- Ona "Haniye" denilmesinin sebebi, kocası ve çocuklarına şefkatli ve merhametli olduğundan dolayıdır.

                              S. 14- Hz. Fatıma (a.s) hangi açıdan Resulullah (s.a.a) 'e en çok benziyordu?
                              C. 14- Hz. Fatıma (a.s), konuşma ve yürüme açısından Hz. Peygamber (s.a.a)'e herkesten daha çok benziyordu.

                              S. 15- "Ümmü Ebiha"nın manası nedir ve bu lakabı kim Hz. Fatıma'ya vermiştir?
                              C. 15- "Ümmü" kelimesi, anne manasına gelmesinden ilave esas ve kök anlamına da gelmiştir. Nitekim Mekke'ye "Ümm'ül- Kura" ve şaraba "Ümm'ül- habais" diyorlar. Binaenaleyh "Ümm-i Ebiha"; nübüvvet ve velayetin esası, kökü ve mazharı manasınadır.[4] Şüphesiz Hz. Fatıma imamet ve velayet meyvelerini yetiştiren gölgeli bir ağaçtı. Bu lakabı Hz. Resulullah (s.a.a) değerli kızına vermiştir, gerçekten onun şanına layık bir lakaptır.[5]

                              S. 16- Hz. Fatıma (a.s) kaç yaşında ve kiminle birlikte Medine'ye hicret etti?
                              C. 16- Sekiz yaşında Hz. Ali'yle birlikte Mekke'den Medine'ye hicret etti.

                              S. 17- Hz. Ali ile Hz. Fatıma hangi tarihte evlendiler?
                              C. 17- Hicretin 2. Yılı Zihicce'de (bazı rivayetlere göre Zihicce'nin 6. günü) evlendiler.

                              S. 18- Hz. Fatıma'nın mihriyesi ne kadardı?
                              C. 18- Hz. Resulullah (s.a.a) Hz. Fatıma'ya şöyle buyurdu: "Senin nikahını Ali'ye kıydım, mihriyen 480 dirhem (400 miskal gümüş) kararlaştırıldı."
                              Hz. Ali (a.s) bu miktar parayı zırhını (savaş elbisesini) satarak hazırlamıştı.

                              S. 19- Hz. Fatıma'nın çeyizi ne idi?
                              C. 19- Hz. Fatıma'nın cehiziyesi şunlardı:

                              1- Bir beyaz gömlek.
                              2- Büyük bir başörtüsü.
                              3- Hayber malı siyah bir kadife (siyah aba).
                              4- Hurma lifinden olan yaslanmak için bir yastık.
                              5- İki adet Mısır malı yorgan.
                              6- Kuru otla doldurulmuş dört adet yastık.
                              7- Yünden olan ince bir perde.
                              8- Bahreyn köylerinin dokumalarından olan hasır.
                              9- İki adet saksı testi.
                              10- Bir adet saksı ibrik.
                              11- Bir adet el değirmeni.
                              12- Bir adet bakır leğen.
                              13- Su getirmek için deriden yapılan bir kırba.
                              14- Suyu serinletmeye mahsus olan bir tulum.
                              15- Saksıdan olan bir adet kase.[6]

                              S. 20- Hz. Fatıma'nın kaç çocuğu vardı?
                              C. 20- Beş çocuğu vardı: Hasan, Hüseyin, Zeyneb, Ümmü Gülsüm, Muhsin.

                              S. 21- "Fedek" nedir ve onunla ilgili ayet hangi surede geçmiştir?
                              C. 21- Fedek, Medine'nin 140 km. uzaklığında vaki olan, Hayber'in çok verimli, sulu, hurmalıklı ve bayındırlı bir köyü idi. Fedek Yahudilerin elinde idi, hicretin yedinci yılında Müslümanlar Peygamber'in önderliğiyle Hayber'i fethettiklerinde Yahudiler savaşmaksızın orayı Hz. Peygamber'in ihtiyarına bıraktılar. Artık o zamandan sonra Fedek Peygamber'in şahsı mülkü oldu. "Ve ati ze'l kurba hakkahu" [7] (Akrabaya hakkını ver) ayeti nazil olduğunda Hz. Peygamber (s.a.a) Fedek'i Hz. Fatıma'ya bağışladı.

                              S. 22- Hz. Resullulah'ın vefatından sonra kim Fedek'i tasarruf etti?
                              C. 22- Ebu Bekir Fedek'i tasarruf etti ve Hz. Fatıma'nın işçilerini aradan çıkardı.

                              S. 23- Hz. Fatıma, Fedek'in kendi mülkü olduğunu ispatlamak için kimi şahit gösterdi?
                              C. 23- İlk önce Hz. Peygamber'in, cennetle kendisini müjdelediği muhterem bir kadın olan "Ümm-i Eymen"i, daha sonra Hz. Ali'yi şahit gösterdi.

                              S. 24- Kim, Hz. Fatıma'nın Fedek'e malikiyet senedini yırttı?
                              C. 24- İkinci Halife (Ömer) yırttı.

                              S. 25- Hz. Fatıma (a.s), hangi savaşta cephede hazır olup Hz. Peygamber (s.a.a) için biraz ekmek götürdü?
                              C. 25- Handek savaşında.

                              S. 26- Hz. Fatıma (a.s. ) açısından kadın için en iyi sıfat nedir?
                              C. 26- Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kadınlar için en iyi sıfat, onların namahrem erkekleri görememeleri, namahrem erkeklerin de onları görmemesidir."

                              S. 27- "Mushaf-ı Fatime" nedir ve kimin eliyle yazılmıştır?
                              C. 27- İmam Sadık (a.s. ) şöyle buyurmuştur: "Fatıma (aleyha selam) bir mushaf hatıra bıraktı, o mushaf Kur'ân değildir; ama Allah Teala'nın Hz. Fatıma'ya ilham ettiği ve Hz. Ali (a.s) vasıtasıyla da yazılan sözlerdir." [8]

                              S. 28- Hz. Fatıma(a.s)ın, yirmi yıl Kur'ân'dan başka bir söz söylemeyen hizmetçisinin ismi nedir?
                              C. 28- Fizze (r.a) idi.

                              S. 29- Hz. Fatıma'nın cennette Allah Teala'dan istediği şey nedir?
                              C. 29- Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Fatıma cennete girdiğinde Allah Teala ona şöyle buyuracaktır: Ey Fatıma! Sana bağışta bulunmam ve seni hoşnut etmem için dilediğin şeyi benden iste.
                              Fatıma (a.s) şöyle arz edecektir: Allah'ım! Sen benim ümidimsin, ümidimden daha yücesin! Senden isteğim benim ve ailemin dostlarını cehennem ateşinde cezalandırmamandır.
                              Allah Teala bu söz üzerine ona şöyle buyuracaktır; Ey Fatıma! İzzet ve celalime ant olsun ki, yer ve gökler yaratılmadan iki bin yıl önce, senin ve ailenin dostlarını cehennem ateşiyle cezalandırmayacağıma dair kendime yemin etmişim." [9]

                              S. 30- Hz. Fatıma (a.s. ), namaz ve zekatın felsefesi hakkında ne buyurmuştur?
                              C. 30- Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Müslümanlar bilin ki; bu semavi kanunlar sizlerin saadet ve tekamülünüz için inmiştir. Namaz, Allah huzurunda secdeye kapanmanız ve azamet dergahında huzu göstermeniz içindir. Zekat da kalplere muhabbet, insan severlik, merhamet ve iyilik severliğin yerleşmesi ve servetinizin artması içindir."

                              S. 31- Hz. Fatıma, ahkamın (oruç, adalet, hac, cihad, iyiliğe emretmek ve kötülükten sakındırmak) felsefesi hakkında ne buyurmuştur?
                              C. 31- Hz. Fatıma (a.s) ahkamın felsefesi hakkında şöyle buyurmuştur:
                              "Oruç ihlasın sağlamlaşması, hac dinin ayakta durması, adalet kalplerin kaynaşması (toplumda eşitlik ve düzenin korunması), cihad İslam'ın izzeti, küfür ve nifak ehlinin zillete düşmesi, iyiliğe emir ve kötülükten nehiy etmek ise insanların ıslahı için farz kılınmıştır." [10]

                              S. 32- Umeys kızı Esma kimdir?
                              C. 32- Umeys kızı Esma, Cafer-i Tayyar'ın hanımı idi, takriben on beş yıl Habeşistan'da onunla yaşamış ve o şehit olduktan sonra Ebu Bekir'le evlenmiştir. Muhammed bin Ebu Bekir bu evliliğin neticesidir.

                              S. 33- Beyt'ül- Ahzan nedir ve kimin eliyle yapılmıştır?
                              C. 33- Hz. Ali (a.s), Medine'nin ileri gelenlerinin; "Ya Ali! Fatıma'dan iste ki Hz. Peygamber'in musibetinde gece veya gündüz ağlasın." demeleri üzerine Medine'de halkın evlerinden uzak olan Baki mezarlığında bir (gölgelik) yaptı ve onu "Beyt'ul- Ahzan" yani (Gamlar Evi) adlandırdı.

                              S. 34- "Bekkaun" (çok ağlayanlar) kimlerdir?
                              C. 34- İbn-i Babeveyh, sahih bir senetle şöyle rivayet etmiştir: Bekkaun (çok ağlayanlar) beş kişi idi:

                              1) Hz. Adem (a.s).
                              2) Hz. Yakup (a.s).
                              3) Hz. Yusuf (a.s).
                              4) Hz. Fatıma (a.s).
                              5) İmam Seccad (a.s).

                              S. 35- Hz. Fatıma'nın faziletlerinden bazılarını açıklayın?
                              C. 35- Hz. Fatıma (a.s), haklarında tathir ayeti (Ahzab/33 ) nazil olan Al-i Aba'dan ve mübahale olayına katılanlardan biridir. O, on bir İmam'ın annesi ve Resulullah'ın neslinin kıyamete kadar onun ve evlatlarının nesliyle devam edecek olan yadigarıdır. Hz. Fatıma iki cihanın kadınlarının serveri ve Hz. Resulullah'a herkesten daha çok benzeyendi. Onun ahlak ve yaşam tarzı Resulullah'ın ahlak ve yaşam tarzını anımsatıyordu. Resulullah (s.a.a) Hz. Fatıma'yı çok öpüyordu, cennet kokusunu almak istediğinde onu kokluyor ve şöyle buyuruyordu: "Fatıma, bedenimin bir parçasıdır, herkesten bana daha azizdir, onu hoşnut eden beni hoşnut etmiştir, ona zulüm yapan bana zulüm yapmıştır." [11]

                              S. 36- Hz. Fatıma'nın hayatı haç döneme ayrılır?
                              C. 36- İki döneme ayrılır:
                              1- Babası ve eşiyle birlikte olduğu dönem.
                              2- Babasının vefatından sonraki bir kaç aylık dönem.

                              S. 37- Hz. Fatıma (a.s) ne zaman ve nerede şahadete erişti?
                              C. 37- Hz. Fatıma (a.s), hicretin 11. Yılı Cemade'l ula'nın on üçüncü veya on beşinci (bir kavle göre Cemadissani'nin üçüncü) günü, akşamla yatsı namazı arası Medine-i Münevvere'de şahadete erişti.

                              S. 38- Hz. Fatıma (a.s) kaç yaşında şahadete erişti?
                              C. 38- On sekiz yaşında; 28, 30 ve 35 yaşlarında diyenler de olmuştur.

                              S. 39- Hz. Fatıma'nın şehit olmasının sebebi ne idi?
                              C. 39- İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Hz. Fatıma (a.s) şahadete erişmesinin sebebi şudur: İkinci halifenin kölesi olan Konfuz, onun emriyle elindeki kılıcın kınıyla Hz. Fatıma'ya ağır bir darbe vurdu, bu darbenin sonucu oğlu Muhsin sıkt oldu (düşük yaptı) ve ağır bir şekilde hastalandı, hasta yatağına düştüğünde, ona zulüm yapan kimselerin onu ziyaretine gelmesine izin vermedi. [12]

                              S. 40- Hz. Fatıma'nın kefeninin kenarlarına ne yazılmıştı?
                              C. 40- Nakl olan rivayete göre, Kesir bin Abbas, Hz. Fatıma'nın kefeninin kenarlarına şu cümleyi yazdı: "Teşhedu en lailahe illellah ve enne Muhammed'en resulullah" (Fatıma -a.s- Allah'tan başka bir İlahın olmadığına ve Muhammed'in O'nun elçisi olduğuna şahadete ediyor.)[13]

                              S. 41- Hz. Fatıma'nın cenazesine kaç kişi namaz kılıp onu teşyi etti?
                              C. 41- Gecenin bir zamanında Hz. Ali (a.s), İmam Hasan, İmam Hüseyn, Ammar, Mikdad, Akil, Zübeyr, Ebuzer, Selman, Bureyde ve Beni Haşim'den olan bir kaç özel kişi Hz. Fatıma'nın cenazesini evden dışarı çıkarıp namazını kıldılar, daha sonra gece yarılarında onu toprağa verdiler.

                              S. 42- Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma'nın kabirinin tanınmaması için ne yaptı?
                              C. 42- Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma'nın kabrinin etrafında, kabrin tanınmaması için yedi, bir rivayete göre ise kırk sembolik kabir yaptı.

                              S. 43- Hz. Fatıma'nın vasiyetnamesinin içeriği ne idi.?
                              C. 43- Hz. Ali (a.s), örtüyü Hz. Fatıma'nın yüzünden kaldırdığında, onun başucunda bir mektup olduğunu gördü, içerisinde şöyle yazılmıştı:

                              "Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla. Bu, Resulullah'ın kızı Fatıma'nın vasiyetidir. Fatıma, Allah'tan başka bir İlahın olmadığına, Muhammed (s.a.a) 'in O'nun kulu ve elçisi, cennet ve cehennemin hak ve kıyametin kopmasında şüphe olmadığına ve Allah'ın ölüleri dirilteceğine şahadet ediyor. Ey Ali! Ben Peygamber'in kızı Fatıma'yım, Allah Teala, dünya ve ahrette seninle beraber olmam için beni seninle evlendirdi; sen diğerlerinden bana daha layıksın; geceleyin bana gusül ver, beni kefenle, bana namaz kıl, hiç kimseye haber vermeden beni toprağa ver; seni Allah'a ısmarlıyor ve çocuklarıma kıyamete dek selam gönderiyorum."[14]

                              S. 44- Hz. Fatıma'nın kabri nerededir?
                              C. 44- Hz. Fatıma'nın kabrinin nerede olduğu tam kesin değildir. Bununla birlikte büyük bir ihtimalle şu üç yerden birindedir:
                              a) Hz. Peygamberi (s.a.a)'in kabrinin kenarında.
                              b) Baki mezarlığında.
                              c) Mescid'un- Nebi'de; Hz. Peygamber'in kabri ile minberi arasında.
                              ___________________________________
                              Kaynakça:

                              [SIZE=2][1] - Beyt'ül- Ahzan; Şeyh Abbas-i Kummi.
                              [2] - Bir rivayette; "Fatıma'ya Fatıma denilmesinin sebebi, kıyamet günü Şiilerini ateşten alıkoyacağından dolayıdır." diye geçmektedir.
                              [3] - Beyt'ül- Ahzan; şeyh Abbas-i Kummi.
                              [4] - Büyük bir ihtimalle, Ümmü Ebiha; "Babasının anası" anlamınadır. Çünkü babasına, hizmet açısından analık yapmıştır.
                              [5] - Çehardeh Ahter-i Tabnak, s. 75; A. Bircendi.
                              [6] - Beyt-ül Ahzan.
                              [7] - İsra/ 26.
                              [8] - Beyt'ül- Ahzan; şeyh Abbasi Kummi.
                              [9] - Beyt'ül- Ahzan" Şeyh Abbasi Kummi.
                              [10] - A' yan'uş- Şia, c. 1, s. 316.
                              [11] - Beyt'ul- Ahzan; şeyh Abbas-i Kummi.
                              [12] - Beyt'ül- Ahzan; Ş. Abbasi Kummi. (Gece defnedilmesini ve onların kendisine namaz kılmamalarını da vasiyet etmiştir.)
                              [13] - Beyt'ul- Ahzan; Ş. Abbasi Kummi.
                              [14] - Beyt'ül- Ahzan; Şeyh Abbas-i Kummi.
                              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                              Yorum


                                #60
                                Ynt: Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

                                [b] HZ. FATIMA (S.A)'IN GAYBÎ HABERLERİ


                                [b][SIZE=3]1- Şahadet Zamanını Haber Vermesi

                                Umeys kızı Esma şöyle diyor:
                                Hz. Fatıma (a.s) hastalandığında ben bakıcılığını yapıyordum. Bir gün onu her zamankinden daha iyi gördüm. Hz. Ali (a.s) bir iş için dışarı çıkmıştı. Hz. Fatıma (a.s) bana; "Su getir gusledeyim" dedi.
                                Su getirdiğimde, guslettikten sonra; "Bana yeni elbiseler getir" buyurdu.
                                Elbiselerini getirip O'na verdim. O da onları giydi. Daha sonra; "Yatağımı odanın ortasına ser" dedi.
                                Ben de öyle yaptım. O, kıbleye yönelik olarak uzandı, elini yüzünün altına koydu ve buyurdu: "Ey Esma! Ben şimdi tertemiz olduğum bir halde dünyadan ayrılacağım, kimse yüzümü açmasın."[1]
                                Bu sözü buyurduktan sonra gözlerini dünyaya kapadı.

                                2- Ömrünün Son Anlarından Haber Vermesi

                                Hz. Fatıma (a.s) hayatının son anlarında bir sırrı Hz. Ali (a.s)'a açtı, şahadetinden ve ömrünün son anlarından haber verdi ve ekledi:
                                "Ey Ebe'l-Hasan! Şimdi uykuya dalmıştım, Allah Resulünü, beyaz mercan ve incilerle yapılmış olan bir sarayda gördüm. Beni görünce buyurdu: "Kızcağızım, acele bana gel, seni çok özledim." Ben de sabırsızca; "Babacığım, Allah'a andolsun ki, ben seni daha çok özlemişim" dedim. Bu esnada babam buyurdu: "Sen bu akşam bizim yanımızda olacaksın. Ali can! Allah Resulünün vaadi doğrudur ve O ahdine vefalıdır."[2]

                                3- İmam Hüseyin (a.s)'ın Şahadetinden Haber Vermesi

                                Hz. Fatıma (a.s) bazı şiirlerinde, iktisadi zorluklardan ve İmam Hüseyin (a.s)'ın Kerbela'da şahadete erişeceğinden haber veriyor:
                                "Evlatlarım dün geceyi aç olarak sabahladılar,
                                Onların küçüğü[3] savaş meydanında öldürülecektir.
                                Kerbela'da yavrumu hileyle şehit edecekler,
                                Onun katillerine yazıklar olsun."[4]

                                4- Gelecekteki Acı Olaylardan Haberdar Olması

                                Hz. Fatıma (a.s), Allah Resulünün ömrünün son anlarında, Hazretin; "Evlatlarıma ağlıyorum" sözünü duyunca şiddetle ağladı. Allah Resulü O'nun ağladığını görünce; "Kızım ağlama, sakin ol" buyurdular.
                                Hz. Fatıma (a.s) şöyle dedi: "Babacığım, senden sonra bize ne yapacaklarına ağlamıyorum, senden ayrılacağıma ağlıyorum."[5]

                                5- Fatıma (s.a)'ın İlmi Derecesi

                                Ammar-i Yasir şöyle diyor:
                                Bir gün Hz. Fatıma (a.s), Hz. Ali (a.s)'a hitaben şöyle dedi: "Yakına gel de geçmişte vaki olanları, halihazırda bulunanları ve gelecekte kıyamete kadar vuku bulacakları sana haber vereyim!"[6]
                                _________________
                                Kaynakça:
                                [1] - Keşf'ul-Ğumme, c. 1, s. 502
                                [2] - Bihar'ul-Envar, c. 43, s. 179, 15. hadis
                                [3] - Onların küçüğünden maksat İmam Hüseyin (a.s)'dır.
                                [4] - Emali-yi Şeyh Saduk, 44. meclis, 11. hadis
                                [5] - Bihar'ul-Envar, c. 28, s. 41
                                [6] - Bihar'ul-Envar, c. 43, s. 8
                                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X