Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İMAMLARA İTAATİN FARZ OLUŞU

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    İMAMLARA İTAATİN FARZ OLUŞU


    USUL-U KAFİ


    l-(475) ...Zurare Ebu Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm)’dan şöyle rivayet et­miştir:

    «İşin zirvesi, tepesi, anahtarı ve her şeyin kapısı Rahman olan Allah Tebareke ve Teâlâ’nın rızası ve tanıdıktan sonra imama itaat etmektir. Allah Tebareke ve Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Kim Resûl'e itaat ederse, Allah 'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çe­virirse, şunu bilsin ki, biz seni onların üzerine bekçi olarak göndermedik. (Nisa, 80)»

    2-(476) ...Ebu Sabbah şöyle rivayet etmiştir:

    Ebu Abdullah (Cafer Sadık aley-hisselâm/m şöyle dediğini duyduğuma şahitlik ederim:

    «Şahitlik ederim ki Ali, Allah'ın itaat edilmesini farz kıldığı imamdır. Hasan, Allah'ın itaat edilmesini farz kıldığı imamdır. Hüseyin, Allah'ın itaat edilmesini farz kıldığı imamdır. Ali b. Hüseyin, Allah'ın itaat edilmesini farz kıldığı imamdır. Muhammed b. Ali (aleyhimusselâm), Allah'ın itaat edilmesini farz kıldığı imamdır.»

    3-(477) ...Beşir el-Attar şöyle rivayet etmiştir:

    Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini duydum: «Biz (Ehl-i Beyt) öyle bir topluluğuz ki, Allah, insanlara bize itaat etmelerini farz kılmıştır. Siz, insanların bilmeleri durumunda mazur sayılmayacakları birine itaat ediyorsunuz.»[17]

    4-(478) ...Hüseyin b. Muhtar, ashabımızın bazısından, onlar da Ebu Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm)’dan, Allah Azze ve Celle'nin "Onlara büyük bir mülk ver­dik... " (Nisa, 54) ayeti hakkında şöyle rivayet etmiştir:

    «İmamlara insanların itaat etmelerinin farz kılınması kastedilmiştir.»

    5-(479) ...Ebu'l-Hasan el-Attar şöyle rivayet etmiştir:

    Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini duydum: «Vasiler ve peygamberler, insanların itaat etmeleri hususunda birbirlerine ortak kılındılar.»

    6-(480) ...Ebu Sabbah el-Kinanî şöyle rivayet etmiştir:

    Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm) buyurdu ki:

    «Biz Ehl-i Beyt, öyle bir topluluğuz ki, Allah Azze ve Celle, insanlara bize itaat etmelerini farz kılmıştır. Bize ganimetten pay verilir. Malın en seçkini bize ve­rilir. Biz, ilimde rasihun (derinleşen) kimseleriz. Bizler kıskanılan kimseleriz ki, bi­zim hakkımızda şöyle buyrulmuştur: "Yoksa Allah lütfundan onlara verdi diye in­sanlar onları kıskanıyorlar mı?" (Nisa, 54)»

    7-(481) ...Hüseyin b. Ebu'1-A'lâ şöyle rivayet etmiştir:

    Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’a bizim, "vasilere itaat etmek farz kı­lınmıştır." şeklindeki görüşümüzü hatırlattım.

    Buyurdu ki: «Evet, vasilere itaat etmek farzdır. Allah Azze ve Celle, onlar hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah'a itaat edin, Resule ve sizden olan emir sahipleri­ne itaat edin." (Nisa, 59) Onlar Allah Azze ve Celle'nin şu ifadelerle işaret ettiği kim­selerdir: "Sizin velîniz ancak Allah, Resulü ve iman edenlerdir..." (Mâide, 55)»[18]

    8-(482) ...Muammer b. Hallad şöyle rivayet etmiştir:

    Farisî bir adam Ebu' Hasan (Ali b. Musa aleyhisselâm)'a sordu: "Sana itaat etmek farz mıdır?"

    - «Evet.» dedi.

    - "Ali b. Ebu Tâlib (aleyhisselâm)'a itaat etmek gibi mi?" dedi.

    - «Evet.» dedi.

    #2
    Ynt: İMAMLARA İTAATİN FARZ OLUŞU



    15-Mansur b. Hazim şöyle rivayet etmiştir:

    Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)'a dedim ki:
    "Allah, yarattıkları aracılığıyla bilinmeyecek kadar yüce ve uludur. Bilakis yarattıkları O'nun aracılığıyla bilinirler."

    -«Doğru söyledin.» dedi.

    Dedim ki: Rabbinin bir olduğunu bilen kimsenin, bu Rabbin rızasının ve öfkesinin de olduğunu, neye razı olduğunun ve neden öfkelendiğinin ancak vahiy ve resul aracılığıyla bilineceğini bilmesi gerekir. Bir kimse vahiy almıyorsa, Allah'ın elçilerini arayıp bulmakla yükümlüdür. Onlarla karşılaştığı zaman hüccet olduklarını, onlara itaat etmenin farz olduğunu bilir.

    İnsanlara dedim ki: Siz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)’nin Allah tarafından kullarına gönderilen bir hüccet olduğunu biliyor musunuz?

    - "Evet, biliyoruz." dediler.

    Dedim ki: Resûlullah vefat ettikten sonra Allah'ın kulları arasındaki hücceti kim oldu.

    - Kur'ân dediler.

    Kur'ân'a baktım. Mürcieciler, Kaderiyyeciler ve hatta ona temelden inanmayan zındıklar, onunla ilgili olarak tartışıp duruyorlar. Karşı tarafa üstünlük sağlamak için onu kullanıyorlar. O zaman anladım ki, Kur'ân'ın hüccet olması, ancak bir kayyim ile mümkündür. Bu kayyimin Kur'ân ile ilgili olarak söylediği her şey hak olmalıdır.

    İnsanlara dedim ki: "Kur'ân'ın kayyimi (denetçisi) kimdir?"

    Dediler ki: İbn Mesud Kur'ân-ı biliyor, Ömer biliyor ve Huzeyfe biliyor.

    Dedim ki: Tümünü mü biliyorlar?

    Dediler ki: Hayır.

    Ali (aleyhisselâm) dışında, "şu adam Kur'ân'ın tümünü biliyor." diye birini gösterdiklerine tanık olmadım. Nitekim halk arasında bir mesele baş gösterdiğinde, şu: "bilmiyorum." beriki: "bilmiyorum." öbürü: "bilmiyorum." derken, bu: "biliyorum." diyor. Ben de şahitlik ederim ki Ali (aleyhisselâm), Kur'ân'ın kayyimiydi. Bu yüzden ona itaat etmek farzdı. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)’den sonra insanlar arasındaki hüccet oydu. Onun Kur'ân ile ilgili olarak söyledikleri haktır.

    İmam dedi ki: «Allah sana rahmet etsin.»

    Dedim ki:
    "Ali, tıpkı Resûlullah'ın kendisinden sonra bir hüccet bıraktığı gibi arkasından bir hüccet bırakmadan bu dünyadan göçmemiştir. Ali'den sonraki hüccet, Hasan b. Ali'dir. Şahitlik ederim ki Hasan, tıpkı babasının ve dedesinin kendilerinden sonra hüccet bıraktıkları gibi bir hüccet bırakmadan bu dünyadan göçmemiştir. Hasan'dan sonraki hüccet, Hüseyin'dir (aleyhimusselâm). Ona itaat etmek farzdı.

    İmam buyurdu ki: «Allah sana rahmet etsin.»
    gül

    İmam'ın başını öptüm ve dedim ki: Şahitlik ederim ki, Hüseyin, kendisinden sonra Ali b. Hüseyin (Zeyn'ül-Âbidin aleyhisselâm)'ı hüccet olarak bıraktıktan sonra bu dünyadan göçmüştür. Ona itaat etmek farzdı.

    İmam buyurdu ki: «Allah sana rahmet etsin.»

    İmam'ın başını öptüm ve dedim ki: Ali b. Hüseyin (aleyhisselâm)’ın kendisinden sonraki hüccet olarak Ebu Cafer Muhammed b. Ali (aleyhisselâm)’ı tayin etmeden bu dünyadan göç etmediğine şahitlik ederim. Ebu Cafer'e itaat etmek farzdı.

    İmam buyurdu ki: «Allah sana rahmet etsin.»

    Dedim ki: "Başını uzat öpeyim" İmam güldü.

    Dedim ki: Allah seni salih kılsın. Biliyorum ki senin baban, tıpkı babası gibi kendisinden sonra bir hüccet bırakmadan bu dünyadan göçmemiştir. Şahitlik ederim ki sen, hüccetsin ve sana itaat etmek farzdır.

    Buyurdu ki: «Yeter, Allah sana rahmet etsin.»

    Dedim ki: "Başım uzat öpeyim." Başını öptüm.

    İmam güldü ve dedi ki: «Bana istediğini sor. Bu günden sonra ebediyen seni tanımazlık etmeyeceğim.»

    16-Hüseyin b. Ebu'1-A'lâ şöyle rivayet etmiştir:

    Ebu Abdullah (Cafer Sadıkaleyhisselâm)’a dedim ki: "Vasilere itaat etmek farz mıdır?"

    -«Evet.» dedi. «Onlar Allah Azze ve Celle'nin şu ifadelerine mazhar olmuşlardır: "Allah'a itaat edin, Resule ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. "(Nisa, 59) Onlar Allah Azze ve Celle'nin şu ifadelerle tanımladığı kimselerdir:
    "Sizin velîniz ancak Allah, O'nun Resulü ve namazı kılan ve rükû halinde iken zekâtı veren mü'minlerdir."(Mâide, 55)»

    17-.Abdu'l-Alâ şöyle rivayet etmiştir:

    Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm)’ın şöyle dediğini duydum: «Dinleyip itaat etmek, hayrın kapılarıdır. Duyup itaat edenin aleyhine işleyecek bir kanıt yoktur ve duyup isyan eden kimsenin lehine işleyecek bir kanıt yoktur. Müslümanların imamı, Allah Azze ve Celle ile buluştuğu gün kanıtları ve gerekçeleri eksiksiz olur.» İmam ardından şöyle buyurdu: «Nitekim Allah Tebareke ve Teâlâ şöyle buyurmuştur: "O gün her topluluğu imamıyla çağırırız..." (İsrâ, 71)»

    Yorum


      #3
      Ynt: İMAMLARA İTAATİN FARZ OLUŞU



      10-Muhammed b. Zeyd et-Taberî şöyle rivayet etmiştir:

      Horasan'da İmam Rıza (Ali b. Musa aleyhisselâm)’ın başına dikilmiştim. Yanın­da Haşim oğulları kabilesinden kimseler vardı. Bunlar arasında İshak b. Musa b. İsa el-Abbasî de yer alıyordu.

      İmam Rıza buyurdu ki: «Ey İshak! Duyduğuma göre halk: "İnsanlar bizim kölelerimizdir." iddiasında bulunduğumuzu söylüyorlarmış.

      Hayır, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)’ye olan akrabalığımıza yemin ede­rim ki, böyle bir şey söylemedim. Atalarımdan böyle bir söz duymadım. Hiç kimse­den de atalarımın böyle bir söz söylediklerini duymadım. Fakat şunu söylüyorum:
      "İnsanlar itaat hususunda bizim kölelerimiz, dinde bizim mevâlimiz konu­mundadırlar." Burada bulunanlar, bulunmayanlara bu sözümü aktarsın.»


      12-Muhammed b. Fudayl şöyle rivayet etmiştir:

      İmam (aleyhisselâm)’a, insanı en çok Allah'a yaklaştıran en üstün ibadetin ne olduğunu sordum.

      Buyurdu ki:
      «İnsanı en çok Allah'a yaklaştıran en üstün ibadet, Allah'a, Resu­lüne ve Emir sahipleri (imamlara)’ne itaat etmektir.»

      Ebu Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm) dedi ki: «Bizi sevmek iman; bizden nefret etmekse küfürdür.»
      imam

      13-İsmail b. Cabir şöyle rivayet etmiştir:

      Ebu Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm)’a dedim ki:

      "Allah'a ibadet etmede esas aldığım dinimi sana arz etmek istiyorum."

      - «Anlat.» dedi.

      Dedim ki: "Allah'tan başka ilâh olmadığına, Allah'ın tek ve ortaksız olduğuna ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve resulü olduğuna şahitlik ederim. O'nun Allah ka­tından getirdiği dini tasdik ederim. Yine şahitlik ederim ki Ali, itaat edilmesi Allah tarafından farz kılınmış bir imamdır. Ondan sonra Allah, imam olarak Hasan'a itaat edilmesini farz kıldı. Ondan sonra Allah, imam olarak Hüseyin'e itaat edilmesini farz kıldı. Sonra Allah, imam olarak Ali b. Hüseyin'e itaat edilmesini farz kıldı."

      Bu şekilde sıra Ebu Cafer (Muhammed Bakır aleyhisselâm)'a gelinceye kadar saydım. Sonra dedim ki: "Şimdi de sen imamsın. Allah sana rahmet etsin."

      Buyurdu ki: «İşte bu, Allah'ın ve meleklerin dinidir.»



      14-Ebu İshak, Emir'ül-Mü'minin (Ali b. Ebu Tâlib aleyhisselâm)'in as­habı (arkadaşları)’nın bazısından şöyle rivayet etmiştir:

      Emir'ül-Mü'minin buyurdu ki:
      «Biliniz ki, âlimin sohbeti, onun beraberliği, ona itaat etmek, dindir. Bununla Allah'a kulluk sunulur. Âlime itaat etmek iyilikleri kazandırıcı ve kötülükleri giderici bir araçtır. Mü'minler için bir hayırlar hazinesidir. Dünya hayatında onları yüceltir, öldükten sonra onlar için kalıcı bir güzelliktir.»

      Yorum


        #4
        Ynt: İMAMLARA İTAATİN FARZ OLUŞU

        RESULULLAH'IN (S.A.A) TAYİN ETTİĞİ HALİFESİ, EMİR'ÜL-MÜMİNİN ALİ (A.S)

        On İki İmam Şia'sı, Resulullah'tan (s.a.a) sonra İslâm âleminin önderliğinin, Emir'ül-Müminin Ali'nin (a.s) ve ondan sonra on bir masum evlâdının hakkı olduğuna inanmaktadır. Şia'nın elinde bu görüş ve inancını kanıtlayacak güneş kadar aydın delilleri vardır. Bu deliller garezsiz ve marazsız kimselere sunulduğunda hiçbir şüpheye yer bırakmayacak niteliktedir.[1]

        Peygamberin yakın sahabîlerinden olan Cabir b. Abdullah şöyle söylüyor:

        "Allah'a, Resulüne ve Ulü'l-emr'e itaat etmenin farz olduğunu bildiren ayet[2] indiği gün, Peygambere sordum: Allah'ı ve Resulünü tanıyoruz da Ulü'l-emr kimlerdir?"

        Şöyle buyurdu:

        "Onlar, benim halifelerim olan imamlardır. Onların ilki Ali b. Ebu Talip'tir; ondan sonra da sırayla şunlardır: Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyin, Muhammed b. Ali -ki Tevrat'ta Bâkır (a.s) diye anılmıştır ve sen onu göreceksin; gördüğünde benim selâmımı ona iletirsin-, ondan sonra Cafer b. Muhammed es-Sadık, Musa b. Cafer, Ali b. Musa, Muhammed b. Ali, Ali b. Muhammed, Hasan b. Ali ve en sonu ise ismi ve künyesi[3] benim isim ve künyemin[4] aynısı olan Hasan b. Ali'nin oğludur."[5]


        İlk İmam

        Hiçbir toplum, hiçbir zaman ve hiçbir mekân diliminde öndersiz ve lidersiz yaşamını sürdüremez. Bu konu, herkesin kabul ettiği bir meseledir. Bu gerçekten esinlenerek şu hatırlatmada bulunmamız yerinde olur:

        Bir toplumun önderi ve hükümdarı, o toplumun bekasını ve saadetini istiyorsa, onu korumak için çaba göstermeli, bilgisi, gücü ve uzak görüşlülüğü oranında toplumun halıhazırını, yakın ve çok uzak geleceğini düşünmeli, ebedî saadetleri için plân ve projesi olmalıdır.

        Bu esas ve bu zaruret gereğincedir ki, hükümdarlar ve yöneticiler, kısa bir yolculuğa çıktıklarında bile birini kendi yerlerine vekil tayin ediyorlar. Bu mesele yöneticiliğin bütün alanlarında geçerlidir.

        Bir aile reisi, bir okul müdürü, bir fabrikadaki ustabaşı, birkaç saatlik gıyaplarında dahi kendi yerlerine birini seçiyor, kendileri yok iken, diğerlerinin onun emirlerine uymalarını istiyorlar. Bu mesele o kadar açıktır ki, delile bile gerek yoktur.
        Peygamberin Halifesi
        Şefkatli ve Uzak Görüşlü Peygamber

        Evrensel İslâm toplumunun değerli önderi Peygamberimiz de, bu doğrultuda hareket ediyordu.İslâm nuru bir yere yansıdığı zaman, o yer küçük bir yer de olsaydı, işleri yönetmesi için oraya ehliyetli bir yönetici atıyordu.

        Cihat için gönderdiği her orduya bir ordu komutanı tayin ediyordu. Bazen de komutan öldürülürse, ordu komutansız kalmasın diye birkaç kişiyi sırayla onun yardımcısı olarak atıyordu.

        Bir süre için Medine'den ayrılmak istediğinde, Medine yöneticisiz kalmasın diye kendi yerine tayin ettiği nicelerini biliyoruz.[6]

        Şimdi soruyoruz:

        Aşağıda sayacağımız ihtimallerden hangisini akıl kabul ediyor?

        a) Peygamberin ölümünden sonra artık İslâm toplumunun öndere ihtiyacı yoktu.

        b) Peygamber, kendinden sonraki İslâm toplumuna önem vermiyordu.

        c) Şefkat ve tedbirini yitirmişti.

        d) Liyakatli bir halife bulamıyordu.

        Bu saydığımız ihtimallerden hangisi akıl ve mantığa uyuyor? Müslümanların yaşamında A'den Z'ye her konuda önderlik yapıp ne yapılması gerektiğini söyleyen, engin bir şefkate sahip yüce Peygamberimizin, böylesi önemli ve hayatî bir konuda bir şey söylememesi, Müslümanların mükellefiyetlerini belirtmemiş olması mümkün mü?

        İmamiyye Şiası, bu gerçekleri dikkate alarak İslâm'ın ilk ve temel metinleri ve belgelerini araştırmaya koyuluyor ve bu araştırmada dopdolu kaynaklarla karşılaşıyor. Sonunda hilâfet konusunda Peygamberin açık, yeterli ve kesin emirler bıraktığı sonucuna varıyor. Örneğin, Velâyet Ayeti, Gadir Hadisi, Sefine Hadisi, Sekaleyn Hadisi, Hakk Hadisi, Menzilet Hadisi, Aşireti Davet Hadisi ve büyük kitaplarda etraflıca incelenen, tahkik edilen diğer şeyler gibi.

        Yorum


          #5
          Ynt: İMAMLARA İTAATİN FARZ OLUŞU

          bu çok güzel paylaşm için Allah razı olsun kardeşim..

          bu hadisler beni hasta ediyor bitiyorum..

          bunlar bizim yıllarca arayıp da bulamadığımız hikmetli bilgileri barındırmakta.. müslümanların sıkıntılarını giderecek, sorunlarını bitirecek tek yolu gösteren hadisler..

          Rabbim tüm Müslümanlara görüp anlamayı ve amel etmeyi nasip etsin...

          Yorum


            #6
            Ynt: İMAMLARA İTAATİN FARZ OLUŞU

            [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=13131.msg80128#msg80128 date=1271949825]
            bu çok güzel paylaşm için Allah razı olsun kardeşim..

            bu hadisler beni hasta ediyor bitiyorum..

            bunlar bizim yıllarca arayıp da bulamadığımız hikmetli bilgileri barındırmakta.. müslümanların sıkıntılarını giderecek, sorunlarını bitirecek tek yolu gösteren hadisler..

            Rabbim tüm Müslümanlara görüp anlamayı ve amel etmeyi nasip etsin...
            [/quote]
            Muhterem hocam;

            Bu hadisler müminler için yol gösterici ve hidayet vesilesidir.

            Yeterki bizlerde bunu görecek göz idrak edecek akıl olsun.

            Ehlibeyt kanalıyla gelen hadislerin nasılda buram buram peygamber koktuklarını onun tertemiz iz ve emarelerini taşıdığını görüyoruz.

            Sözlerdeki hikmekleri okuyan kalpler mest oluyor eriyor adeta.

            sanki hepsi bir ağızdan çıkmış eyilip bükülmeden.

            Rabbimiz alemi islama ehlibeytin yolunu hakkıyla yaşamağı nasip eylesin. iltimasi dua.inşaAllah

            Yorum


              #7
              Ynt: İMAMLARA İTAATİN FARZ OLUŞU

              "Üzgünüm, bir müddet beklemeden karma eylemi gerçekleştiremezsiniz. 1 saat."

              Yorum


                #8
                Ynt: İMAMLARA İTAATİN FARZ OLUŞU

                [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=13131.msg80135#msg80135 date=1271951816]
                "Üzgünüm, bir müddet beklemeden karma eylemi gerçekleştiremezsiniz. 1 saat."

                [/quote]Hemen her müslümanın ehlibeyti sevdiyini biliyoruz.

                bizim duamız ehlibeyti hakkıyla sevmek onların yoluna tabi olmak velayet çatısı altında buluşmak temennisidir.

                İNŞAALLAH RABBİMİZ İSLAM ALEMİNE EHLİBEYTİN VELAYET ÇATISI ALTINDA BİRLEŞMEYİ NASİP EDER.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: İMAMLARA İTAATİN FARZ OLUŞU

                  Yüce İmamet Makamını Tanımamak

                  Uzun bir hadiste İmam Rıza"dan (a.s) şöyle nakledilir:

                  "Halk imametin kadrini ve ümmet arasındaki yerini biliyor mu ki imamı seçmeleri doğru olsun?

                  İmamet, üstün bir yere, büyük bir öneme, yüksek bir konuma, ve erişilmez bir değere ve kavranması güç bir misyona sahiptir. Bu yüzden insanlar akıllarıyla erişemezler. Görüşleriyle onu kavrayamazlar. Kendi seçimleriyle bir imam tayin edemezler." [9]

                  İmamı seçebilmek için imamet makamının değerini, konumunu, onunla ilgili şartları bilmek gerekir. Bu değerli rivayet, halkın bir şahsı imam unvanıyla seçmesi bir tarafa, imamı tanımanın bile mümkün olmadığını göstermektedir. Öyleyse imamı, ancak onu doğru bir şekilde tanıyan biri tayin edebilir.

                  Hz. Peygamber"e Göre İmamet ve Hilâfet

                  Nebevî rivayetlerden anlaşılan şudur ki: Hz. Peygamber efendimiz imamet ve rehberlik meselesini ilâhî bir iş olarak değerlendiriyordu. Bu yüzden hiçbir rivayette Hz. Peygamber"in (s.a.a), ümmetinin imametini, halka ve onların oylarına bıraktığı görülmemiştir. Bu hususta şu rivayeti örnek verebiliriz:

                  İbn Hişam"ın siretinde şöyle anlatılıyor: "Benî Amir b. Sasaa, Resulullah"ın (s.a.a) huzuruna geldiler. Peygamber (s.a.a) hazretleri onları Allah"a (c.c) davet ederek, ilâhî risaletini kabulleri için onlara sundu. Bu sırada onlardan Büheyra b. Furas isminde biri, Hazret"e şöyle arz etti:

                  "Bana söyle! Eğer biz İslâm üzere sana biat eder ve Allah (c.c) sana, muhaliflerine karşı üstünlük verirse; acaba bizim, senden sonraki hilâfette bir payımız olacak mı?" Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Hilâfet işi Allah"ın (c.c) elindedir. Onu istediği yerde kılar." Bu sırada "Büheyra", Peygamber (s.a.a) hazretlerine şöyle arz etti: "Canımızı seni korumak için verdikten ve Allah (c.c) seni düşmanlarına karşı üstün kıldıktan sonra, hilâfet bizden başkasına yetişecek öyle mi? Bizim senin İslâm"ına ihtiyacımız yoktur." [10]- Tarih-i Taberî, c.2, s.84; İbn Kesir"in sireti, c.2, s.158; İbn Hişam"ın sireti, c.2, s.32; Halebiyye sireti, c.2,

                  Bu olayın benzeri Kindeoğulları ve Ammar b. Tufeyl kabilesiyle de yaşandı.

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: İMAMLARA İTAATİN FARZ OLUŞU

                    Resulullah(saa)’ın vefatından sonra bu ihtiyacı giderme noktasında ilahi irade ve rububi meşietin ortaya koyduğu tablo nedir? İlahi irade ile ilgili Nebi(saa)’ın vefatından sonrasıyla ilgili bir açıklama var mıdır? Bu nokta ve soru bağlamında konu ele alındığında Ehl-i Sünnet ile Ehl-i Şia arasındaki inançsal ve düşünsel sahalarda bir halkanın boşluğu ortaya çıkmaktadır. Bu boşluk kelimenin tam anlamıyla imamettir. Biz Şialar ilahi iradenin ve rububi meşietin lutuf, merhamet, hidayet ve meveddet yönleriyle insan için Kıyamete kadar boşluk olmadığı inancında olduğumuzdan dolayı imameti dinin ve dini anlayışımızın olmazsa olmazlarından görmekteyiz.
                    İmamet en genel anlamıyla İslamın hükümlerinin ve kanunlarının açıklanması, Kur’an-ı Kerim’im umumlarının tefsiri ve müteşabihlernin tefsir edilmesidir.

                    İşte bu görev Nebi(saa)’ın vefatından sonra sıradan insanlara değil, Allah-u Teala’nın kendilerine bahş etmiş ilm-i ilahiden ve sadece kendilerine bahş edilmiş olan ismetten faydalanan bazı ferdlere verilmiştir. Bu makamların bütünü en mükemmel şekliyle Resulullah(saa)’e de verilmiştir. Bizim peygamber tasavvurumuz da budur. Ancak Hazret-i Resul(saa)’den bu vasıftaki insanlardan risalet ve nübüvvet yönüyle ayrılmaktaydı. Diğer bir ifadeyle biz ehl-i beyt muhibbleri Allah-u Teala’nın tekvini rububiyyetinin aziz İslam ümmetinin beyninde bu tarz zevatın olması gerektiğine inanmaktayız. Bu inanç soyut ve teorik bir inanç değildir. Bu konuda şeri nasslar net ve bariz bir şekilde bizi bu inanca sevk etmiştir. Ayrıca Teşrii irade Resullere ve nebilere ve hasseten son resule nasıl itaat farz ise ehl-i beyt imamlarına itaat etmeyi gerekli kılmıştır. İster heva ve heves kabul etsin, ister kabul etmesin.

                    Öyleyse ilahi lutuftaki imamet halkası hakikatte risalet halkasının istimrarından başka bir şey değildir. Bunun dışındaki bir değerlendirme şiayı anlamamak demektir. Zira şia da delil olarak getirilen Muhammed(saa)’den başka peygamber gelmeyecektir ayetini çok iyi bir şekilde bilmektedir.
                    İmameti değerlendirmek isteyenler şianın ileri sürdüğü nassları veya akli kanıtlandırmaları iyice inceleyerek değerlendirsinler.

                    Nassları değerlendirme bağlamında Resulullah(saa)’ın sözlerinin vahy olduğunu ve vahyi değerlendirdiklerini ve kişisel ve indi görüşlerin Resulullah(saa)’ın sözlerinin önüne geçmemesi gerektiğini göz ardı etmesinler. Akli noktada değerlendirmek isteyenler oluşturdukları düşünceleri ilk önce hak ve külli akıl düşüncesinin süzgecinden geçirsinler. Batının rasyonalizmiyle ve heva ve hevesin gölgesinde yetişen bir akılla şianın külli kanıtlandırmalarını değerlendirdiklerini göz ardı etmesinler.

                    Resulullah(saa)’ın pak itreti İslami risaletin devamıdır. Onlar Resulullah(saa)’ın görevini üstlenen ve devam ettiren kimselerdir. O’nun mirasının varislerirdir. Allah azze ve celle tarafından bu ilahi makama tayin edilmişlerdir. İslami toplumun bütün sahadaki ilerinin tertibi ve tanzimi onların görevleridir.

                    İmamet meselesi kelami bir mesele olup, kelami bir konunun araştırılması gibi araştırılmalıdır. Siyasi, fıkhi veya tarihi bir mesele değildir

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: İMAMLARA İTAATİN FARZ OLUŞU

                      "Halk imametin kadrini ve ümmet arasındaki yerini biliyor mu ki imamı seçmeleri doğru olsun?"

                      Resulullah(saa)’ın pak itreti İslami risaletin devamıdır. Onlar Resulullah(saa)’ın görevini üstlenen ve devam ettiren kimselerdir. O’nun mirasının varislerirdir. Allah azze ve celle tarafından bu ilahi makama tayin edilmişlerdir. İslami toplumun bütün sahadaki ilerinin tertibi ve tanzimi onların görevleridir.

                      İmamet meselesi kelami bir mesele olup, kelami bir konunun araştırılması gibi araştırılmalıdır. Siyasi, fıkhi veya tarihi bir mesele değildir"

                      Yorum

                      YUKARI ÇIK
                      Çalışıyor...
                      X