Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

    Bu olayı nakleden Ehli Sünnet kaynaklarından bazıları şunlardan ibarettir;

    1- Menakib-i İbni Meğazili, s. 27
    2- Sünen-i Tirmizi, c. 5, s. 591
    3- Tefsir-i Dür-Rul Mensur, c. 2, s. 528
    4- Müsnedi Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 355
    5- Tefsir-i Fahri Razi, c. 11, s. 28
    6- Tefsir-i Taberi, c. 4, s. 278
    7- Tefsir-i Keşşaf, c. 1, s. 649
    8- Kenz-ul Ummal, c. 6, s. 154-390
    9- Sahih-i Müslim, c. 2, s. 325

    Yorum


      #17
      Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

      Mevla Kelimesine Açıklama

      Bazı Ehli Sünnet âlimleri Gadir-i Hum olayını inkâr edemedikleri için “Ben kimin mevlası isem Ali’de onun mevlasıdır.” Hadisindeki Mevla kelimesini ve bu hadisi tahrif etmeye çalışmışlar ve hadis de geçen Mevla kelimesini “Dost” manası ile eşdeğer tutmuşlardır.
      Bu manaya sarılanlar Hz. Ali (a.s) hakkındaki tarih-i bir gerçeği inkâr ve reddedemedikleri için güneş balçıkla sıvanır zihniyeti ile böyle bir girişim de bulunmuşlardır. Bu zihniyet ve tahrifata cevap vermeden önce, Arap lisanında Mevla kelimesinin hangi manalara geldiğini zikretsek daha isabetli olur. Mevla kelimesi Arap lügatinde genelde on tane anlam ifade eder.
      1- Malik, 2- Köle, 3- Dost, 4- Yardımcı (sözleşmek), 5- Başkasının eliyle Müslüman olan, 6- Arap olmayan, 7- Evla- ihtiyar sahibi, 8- Amcaoğlu, 9- Komşu, 10- İki yeminci,
      Hadis içerisinde geçen Mevla kelimesini yukarıdaki lügat manalarına dayanarak ve birkaç delile göre evla yani ihtiyar sahibi manasında olduğu bir gerçektir.
      1. Delil: Hadisin baş kısmında Peygamber şöyle buyuruyor; “Ben Müminlere kendi nefislerinden daha evla (ihtiyar sahibi) değil miyim.”? Akli ve nakli delillere göre Peygamber Müminlere nazaran ihtiyar sahibidir. Zira Allah Teala Ahzab suresinin altıncı ayetinde şöyle buyuruyor; “Peygamber Müminlere kendi canlarından daha yakındır.”
      2. Delil: Gadir-i Hum da konu ile ilgili nazil olan ayet Maide suresinin 67. Ayetidir. Zira insanların dostu olmak onların kargaşa ve fesat çıkarmasına neden olmaz. Öyle ise neden Peygamber bu emri tebliğ etmekten endişeye kapılmıştır. Zira bunun mukabilinde yüce Allah Resulüne bu emri yerine getirmediğin müddetçe Risalet görevini ifa etmemiş olacaksın, diye buyurmuştur.

      3. Delil: Maide suresi üçüncü ayette Allah Teala şöyle buyurmuştur; “Bu gün sizin dininizi kemale erdirdim ve nimetimi sizlere tamamladım ve sizin için İslam dinini seçtim, razı oldum.”
      Zira dostu ve yardımcıyı insanlara duyurmak dinin kemale ermesine, nimetin tamamlanmasına ve Allah’ın İslam dinine razı olmasına neden olmaz.
      4. Delil: Gadir-i Hum olayının gerçekleşme şeklidir. Peygamberin bir dostunu tanıtmak maksadı ile 120 bin kişiyi namüsait bir yerde ve güneşin yakıcı sıcağı altında toplaması mümkün olamaz. Çünkü orası bir çöl ortası idi. Hatta bu durumun nedenini anlayana kadar, insanlar bile şaşkınlık içerisindeydiler.
      Birde şu noktaya işaret olunursa gaye ve hedef ortaya çıkacaktır. Oda şudur; sanki Peygamber daha önce Ali’yi sevdiğini ve onun dostu olduğunu açıklamamıştır! Allah Teala Tövbe suresinin 71. Ayetinde şöyle buyuruyor; “Mümin erkeklerle Mümin kadınlar da bir birlerinin velileridir.” (Dostlarıdır.)
      Bu ayetten sonra Resulullah’ın o kadar insanı, yalnızca dostunu ilan etmek, duyurmak için toplamış olması mümkün değildir ve böyle bir amaçla bunu yapmak yanlıştır. Resulullah da yanlış ve Allah’ın hükmü dışında bir şey yapmayacağına göre mesele dostu tanıtmaktan çıkmış ilahi emri tebliğ etmek aşikâr olmuştur.
      5. Delil: Mearic suresinin birinci ayetinin nüzul sebebine bakıldığında, hadiste geçen Mevla kelimesinin dost anlamında olmadığı anlaşılır.
      Mearic suresinin birinci ayeti Haris b. Numan-ı Fahri hakkında nazil olmuştur. Ayetin nüzul sebebi kısaca şundan ibarettir.
      Hz. Peygamber (s.a.a) Efendimiz Gadir-i Hum vadisinde insanların gözleri önünde Hz. Ali (a.s) hakkında “Ben kimin mevlası isem Ali’de onun mevlasıdır.” Sözünü buyurduktan sonra, bu haber beldelere ve şehirlere yayıldı. Bunun üzerine Haris b. Numan Peygamber efendimizin huzuruna gelerek şöyle dedi; Sen bize Allah’ın vahdaniyetine ve kendi Resullüğüne dair şahadet getirmemizi emrettin, bizde kabullendik ve şahadet getirdik. Sonra bizi Cihada, Hacca, Oruca, Namaza ve Zekâta emrettin bunları da kabullendik. Ama sen bunlara razı olmadın kalktın birde bu genci (Ali’yi) kendine halife tayin ettin ve “Ben kimin mevlası isem Ali’de onun mevlasıdır” dedin. Acaba bu söz kendi tarafından mıdır yoksa Allah tarafından mıdır?
      Peygamber buyurdu ki; Kendisinden başka mabut olmayan Allah’a andolsun ki bu söz Allah tarafındandır. Haris b. Numan Peygamberden yüzünü çevirerek şöyle söylenmeye başladı; Ya Rabbi eğer bu söz hak ise kendi tarafından bize gökten taş yağdır. Bu esnada gökten bir taş düşmüş ve neticede Haris b. Numan ölmüştü. Bu olaya binaen Mearic suresinin 1. Ayeti nazil olmuştur; “İsteyen biri, istedi gelip çatacak azabı.”

      Yorum


        #18
        Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

        Yukarıda ki olayı Ehli Sünnet müfessirleri ve ravileri de az farklılıklarla nakletmişlerdir. Allame Emini El- Gadir adlı eserinde, yukarıda ki olayı Ehli Sünnetin önde gelen tanınmış otuz tane âliminden nakletmiştir. Onlardan bazıları şunlardan ibarettir:

        1- Tefsir-u Garib-ul Kur’an, Hafız Ebu Ubeyd Herevi
        2- Tefsir-u Şifa-us Südur, Ebu Bekir Nekkaş Musuli
        3- Tefsir-u El- Keşf-u Vel Beyan, Ebu İshak Salebi
        4- Tefsir-u Kurtubi, Ebu Bekir Yahya
        1- Feraid-us Simtayn, Hemuyeni
        2- Dürer-us Simtayn, Muhammed Zerendi
        3- Sirac-ul Munir, Şemsuddin Şafii
        4- Sire-i Halebî
        5- Nür-ul Ebsar, Şeblenci
        6- Şerh-u Cami-us Sağir, Siyuti

        Bu rivayetten ve olaydan anlaşılan şudur ki, Peygamberin hadisindeki mevla kelimesi dost anlamında değildir.
        1. Delil: Hz. Ali (a.s) Gadir-i Hum da ki hadisi Şura’dakilere zikrederken Şura’dakilerin tamamı bunu kabullenmiş ve hadisteki mevla kelimesinin dost anlamında olduğunu savunmamıştır.
        2. Delil: Hassan b. Sabit’in bu olayın müteakibinde Resulü Ekrem’den izin isteyip şu şiiri okumasıdır.
        Gadir günü onların Nebisi onlara nida etti
        Dinle Hum da nida eden Resulü
        Buyurdu ki sizin mevlanız ve veliniz kimdir?
        Malik bizim mevlamızdır ve sen bizim nebimizsin.
        Peygamber ona dedi ki, kalk ya Ali
        Doğrusu ben kendimden sonra senin
        İmam ve Hadi olmana razı oldum.
        Öyleyse ben kimin mevlası isem buda onun mevlasıdır.
        Sizler ona sadık itaatçilerden ve iyi dostlardan olun.
        Orda Resul onu sevenleri sevmeye davet etti.
        Ve ona düşman olanlara, düşman olmayı emretti.
        Bu şiirin müteakibinde Resulullah (s.a.a) Hassana hayır dualarda bulundu. Eğer Mevla dost manasında olsa idi, Peygamber Hassana hayır dualarında bulunmaz, bilakis onu ikaz ederdi. Zira Hassan okumuş olduğu şiirin bir bölümünde şöyle diyor; Resulullah Ali’ye şöyle dedi; Kalk ya Ali, kendimden sonra senin imam ve Hadi olmana razı oldum.
        Zikrolunan yedi delilden anlaşılan şudur ki, inkâr edilmesi mümkün olmayan Gadir-i Hum olayındaki Peygamber efendimizin Hz. Ali (a.s) hakkında buyurmuş olduğu hadisteki Mevla, dost anlamında değil de, evla- ihtiyar sahibi anlamındadır. Ama ne yazık ki, Emevi elleri ve zihniyeti bu tarihi gerçeği de inkâr edemedikleri için böyle bir tahrif safsatasına düşmüşlerdi...

        Yorum


          #19
          Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

          4- Menzilet Hadisi

          “ Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) Tebüke hareket etmeden önce Ali (a.s) ı kendi yerine halife olarak bıraktı. Ali (a.s) şöyle dedi; Acaba beni kadın ve çocuklara halifen olarak mı bırakıyorsun? Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular; Acaba Harun’un Musa yanındaki makamına benim yanımda sahip olmaya razı değimlisin? Şu farla ki benden sonra nebi yoktur.”
          Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) başka bir sözünde Ali (a.s) hitaben şöyle buyurdu; Sen benim nezdinde Harun’un Musa’nın nezdindeki makamına sahipsin.

          Bu ve benzeri hadisleri ehlisünnet âlimlerinden seksen dokuz kişi nakletmişlerdir, onlardan bazıları şunlardır:

          1- Sahihi Buhari, c.3, s.176
          2- Sahihi Müslim, c.2 ,s.236
          3- Müsnedi Ahmed, c.1, s.98
          4- Kenzül Ümmal, c.6, s.152
          5- İbni Hacer Askalani, el-isabe, c.2. s.507
          6- Suyuti, Tarihi hulefa, s.65
          7- Süneni İbni Mace, c.1 ,s.43
          8- Tirmizi Sahihinde, c.5 ,s.305


          Nakledilen apaçık bilgilere göre Hz. Harun’un Hz. Musa nezdindeki makamı vezirlik, hilafet ve nübüvvet makamlarıdır. Menzilet hadisine göre Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) nübüvvet dışındaki Harun’un Musa nezdindeki bütün makamlarını Ali (a.s) için söz konusu etmiş ve geçerli saymıştır. Şu farkla ki Hz. Peygamber (s.a.a) den sonra nebi yoktur. Elbette şunu da belirtmekte fayda vardır ki, menzilet hadisi farklı zamanlarda ve mekanlarda peygamber efendimiz tarafından söylenmiş ve kaynaklarda bunu nakletmişlerdir.

          Yorum


            #20
            Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

            5- Velayet Hadisi

            Resulü Ekrem (s.a.a) bir grubu Ali (a.s) ın komutanlığında bir seriye ye gönderdi. Ali (a.s) ın yaptığı bir iş bazılarının hoşuna gitmedi. Bu yüzden sahabeden dört kişi bu olayı Resulü Ekrem (s.a.a) e haber vermek için kararlaştılar. Ümran şöyle diyor; Döndükten sonra Allah Resulünün huzuruna vardık. Aramızdan biri ayağa kalktı ve şöyle dedi; Ey Allahın Resulü! Ali bu seriye de şöyle ve böyle yaptı. Resulü Ekrem (s.a.a) in ondan yüz çevirdiğini ve ona cevap vermediğini gördüm. İkinci şahısta ayağa kalkarak aynı şeyleri söyledi. Allah Resulü ondanda yüzünü çevirdi. Üçüncü şahısta aynı şeyi söyledi. Ondanda yüzünü çevirdi. Dördüncü şahısta Ali (a.s) ı eleştirince Hz. Peygamber (s.a.a) mübarek çehreleri gazaptan değişmiş bir halde yüzünü onlara dönerek şöyle buyurdu; Ali ile uğraşmayın, Ali benden, ben Âlidenim, o benden sonra her mümine kendisinden daha evladır.
            Tirmizide ise Resulü Ekrem (s.a.a) in üç defa şöyle buyurduğu nakledilmiştir; Aliden ne istiyorsunuz. Âliden ne istiyorsunuz. Âliden ne istiyorsunuz. O benden sonra her müminin velisidir.
            Bu rivayeti altmıştan fazla ehlisünnet âlimi nakletmiştir. Onlardan sadece bazıları şunlardır.


            1-Müsnedi Ahmed, c. 4, s.438
            2-Sahihi Tirmizi, c.5 ,s. 632
            3- Müstedreki Hakim, c.3, s.110
            4- İbni Esir Cezeri, Camiul, c.8 ,s.652

            Yorum


              #21
              Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

              6- Vasilik Hadisi

              Selman-i Farisi ben Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) e şöyle sordum; Ey Allahın Resulü! Her nebinin bir vasisi vardır, sizin vasiniz kimdir? Peygamber susmayı yeğlediler. Ama sonraki toplantıda beni görünce “Ey Selman! Diye seslendiler. Ben çabucak yanına giderek “evet” dedim. Bana şöyle buyurdular, Musanın vasisinin kim olduğunu biliyor musun? Evet, Yuşe b. Nun’dur dedim. Hazret, niçin diye sordu. Ben, çünkü o kendi kavminin en biliniydi dedim. Hazret şöyle buyurdu; Öyleyse şüphesiz vasim, sırdaşım ve benden sonra ümmetimin arasında bırakacağım en iyi şahıs Ali b. Ebu Talip’tir ki benim vademe vefa edecek ve borcumu eda edecektir.
              Başka bir rivayette şöyle naklediliyor; Bir gün Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) kızı Fatima (s.a) ya şöyle buyurdular; “Acaba biliyor musun ki Allah yeryüzüne bir nazar etti ve babanı seçerek nübüvvet makamına ulaştırdı. Sonra bir nazar daha etti ve kocanı seçti. Sonra bana, seni ona nikâhlamamı ve onu vasim ve halifem yapmamı emretti. Vesayet hadislerini ehlisünnet âlimlerinden birçoğu nakletmiştir. Onlardan sadece bazıları şunlardır:

              1- İbni Asakir Dimilki, Tarihi Dimişk, c.3, s.5
              2- İbni Meğazili Şafii, el- Menakib, s.200
              3- Zehebi, Mizanul itidal, c.2, s.273
              4- Genci Şafii, Kifayetu’t Talib, s.62
              5- Muttaki Hindi, Kenz-ül Ümmal, c.6, s.145
              Ebu Naim İsfehani, Hilyetu’u Evliya, c.1, s.63

              Yorum


                #22
                Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                7- On İki İmam Hadisleri


                Peygamber (s.a.a) bir çok defa muhtelif mekânlarda kendisinden sonra ki, halifelerin, bazı zamanlar sayılarını ve bazı zamanlarda isimlerini açık bir şekilde beyan buyurmuşlardır. Hatta bunların hangi soydan olduklarını da açıklamışlardır. Ehli Sünnet ve Şia kaynaklarında bulunan bu rivayetler Şia mektebinin doğruluk ve haklılığını gösterir.
                Halifelerin Kureyş’den olması gerektiğini gösteren hadisler olmasına rağmen Ehli Sünnet, Kureyşi olmayanıda halifeliğe caiz görmektedirler. Bu görüş Ehli Sünnetin kendi kitaplarında naklettikleri ile muhaliftir.
                Buhari ve Müslim Abdullah b. Ömer’den şöyle naklederler; Resulü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdular; “Dünyada iki kişi dahi kalmış olsa, her zaman bu emir (dinin emri) Kureyş’de olacaktır.”
                Bu rivayet Salebide kendi tefsirinde Zuhruf suresinin 44. Ayetini tefsir ederken nakletmiş ve aynı şekilde Hamidi’de “El-Cem’u beyn-es Sahiheyn” adlı eserinde 169. numarada Abdullah b. Ömer’den bu rivayeti ve bu rivayetin benzerlerini nakletmiştir.
                Cabir b. Semure Resulü Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir; “Benden sonra on iki tane emir olacaktır.” Daha sonra bir şey söyledi ama ben duymadım, babamdan sorduğumda, babam, Allah Resulünün “Onların hepsi Kureyş’den dir” diye buyurduğunu bana söyledi.
                Aynı hadisi Ahmed b. Hanbel’de Müsnedinde nakletmiştir.
                Buhari İbni Uyeyne’den Resulü Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir; “On iki kişi insanlara hüküm etmedikçe onların işleri ilerlemeyecektir.” Daha sonra bir şey söyledi ama ben duyamadım, babama sordum, O Resulü Ekrem(s.a.a)’in şöyle buyurduğunu söyledi; Onların tamamı Kureyş’den dir.
                Müslim kendi Sahihinde şöyle naklediyor; Cabir b. Semure diyor ki; Babam ile birlikte Allah Resulünün yanına gittik, O Hazret şöyle buyuruyordu; “Bu işe (İslam dinine) on iki halife emirlik etmedikçe bu iş sonuçlanmayacaktır.” Daha sonra yavaşça bir cümle söyledi ama ben duyamadım. Babamdan Peygamberin ne söylediğini sorduğumda, O şöyle buyurduğunu söyledi; “Onların hepsi Kureyş’den dir.”
                Başka bir rivayette Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz şöyle buyuruyor; “Kureyş’den on iki kişi bu dine halifelik ettiği müddetçe bu din kıyamete kadar daima ayakta kalacaktır.”
                Bu rivayeti Ahmed b. Hanbel Müsnedinde ve bu rivayetin bir benzerini de Tirmizi kendi Sahihinde ve İbni Hacer Sevaik’de nakletmişlerdir.
                Mesruk şöyle diyor; Bir akşam Abdullah b. Mesud’un yanında oturmuştuk, o bize Kur-an öğretiyordu. Birisi ona şöyle sordu; Ey Abdurrahmanın babası, Allah Resulünden hiç sordunuz mu ki, bu ümmetin ondan sonra kaç tane halifesi olacaktır.? Abdullah şöyle dedi; Irak’a geldiğim günden beri hiç kimse benden bu soruyu sormamıştı. Evet, Allah Resulünden sorduk, O Hazrette şöyle buyurdu; “Benden sonra İsrail oğullarının nakipleri sayısınca on iki halife gelecektir.”
                Süleyman Kunduzi Yenabi-ul Mevedde adlı kitabının 77. babını bu konuya ayırmış ve bu konuda, Tirmiziden , Müslimden Ebu Davud’dan, Seyyid Ali Hemdani’den ve diğerlerinden bir çok hadis nakletmiştir. Örneğin, Yahya b. Hasan Fakih Umde adlı eserinde yirmi tarihten naklederek şöyle diyor; Doğrusu, Peygamberden sonraki halifeler on iki tanedir ve hepside Kureyşden dir. Yine Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi ve Hamidi Allah Resulünün şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir; “Benden sonraki halifeler on iki tanedir ve hepside Kureyşten dir.” Bazı rivayetlerde de Onların hepsi “Beni Haşimden dir” diye naklolunmuştur.
                Kunduzi şöyle diyor; Bazı muhakkikler şöyle demişlerdir; Peygamberden sonra on iki halifenin imametine delalet eden hadisler meşhurdur. İnsan bu hadislerden, Resulü Ekrem (s.a.a)’in kendisinden sonra on iki Ehlibeyt İmamını kendi yerine bıraktığını anlamaktadır. Zira hadisleri Resulü Ekrem (s.a.a)’den sonra ki sahabeden olan halifelere tatbik etmek mümkün değildir. Çünkü Allah Resulü on iki kişi tayin etmiştir, ama onlar dört kişiden fazla değillerdi. Beni Ümeyye den olan halifelere de tatbik etmek doğru değildir. Çünkü onlar da on iki kişiden fazlaydılar ve bunun yanı sıra Ömer b. Abdullah Azizin dışında onların hepsi zalim ve cani idiler ve Beni Haşimden de değildiler. Oysa bazı rivayetlerde Resulü Ekrem (s.a.a) “Onların hepsi Beni Haşimden dir” diye buyurmuştur. Bu rivayetleri Beni Abbas halifelerine de tatbik etmek mümkün değildir. Çünkü onlarında sayısı on ikiden fazla idi. Bunlar asla Ehlibeyt hakkında Allah’ın emrine riayet etmediler. Zira Allah Teala şöyle buyuruyor; “Deki ben buna (Risalete) karşılık sizden yakınlarımı sevmenizden başka bir ücret istemiyorum.”
                İşte bu sebeplerden dolayı, Resulü Ekrem (s.a.a)’den nakledilen rivayetler Resulü Ekrem (s.a.a)’in itretinden olan on iki Ehlibeyt imamlarına tatbik olunmalıdır. Çünkü onlar kendi zamanlarının en âlim, yüce, takvalı insanlarıydı. Onlar hasep ve nesep yönünden en iyi ve Allah’ın katında en kerim olanlardı. Onların ilimleri babaları vesilesi ile cedleri olan Resulü Ekreme dayanıyordu. İlim ehli olanlar onları bu şekilde tanıtmışlardır.
                Evet, Şia’da bu on iki emir veya halife hadislerine dayanarak, bunların ehlibeyt imamları ve bunların Kureyş veya Beni Haşimden olduklarına istidlal etmişlerdir. Çünkü Ehli Sünnetin söylemiş oldukları Hülefa-i Raşidin on iki kişi olmadıkları gibi Beni Ümeyye ve Beni Abbas halifeleride on iki ile sınırlı değildi.

                Yorum


                  #23
                  Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                  On İki İmamın İsimleri


                  Merhum Seyyid b. Tavus şöyle diyor; Abdullah b. Muhammed b. Abdullah b. Ayyaş’a ait “Müktezab-ul Eser fi İmamet-il İsna eşer” adında bir kitap gördüm. Bu kitap yaklaşık kırk sahife idi. O kitapta Resulü Ekrem’den naklolunan on iki İmam hadisleri ve onların isimleri naklolunmuştur.
                  Ehteb Harezmî Ebu Selma’dan Peygamber (s.a.a)’in miracını anlatırken, Resulü Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir; “Ey Muhammed, yer ehline bakıp onların arasından seni seçtim ve senin için kendi ismimden sana isim verdim. Ben zikr olunduğum zaman sende zikir olunacaksın, ben Mahmud’um ve sende Muhammed’sin. Sonra ikinci defa bakıp onların arasından Ali’yi seçtim, ona da kendi ismimden bir isim verdim. Ben “Ala”yım ve oda Ali’dir. Ey Muhammed, seni, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin’in zürriyetinden olan diğer imamları kendi nurumdan yarattım ve sizin vilayetinizi yer ve gökler ehline sundum, kabul edenler benim katımda müminlerden ve inkâr edenler ise kâfirlerden dir.
                  Ey Muhammed, kullarımdan bir tanesi azaları birbirinden koparcasına bana kulluk eder. Ve sonra sizin vilayetinizi inkâr ederek bana doğru gelirse, sizin vilayetinize ikrar etmediği müddetçe asla onu bağışlamayacağım.
                  Ey Muhammed onları (kendi itretini) görmeyi ister misin? Ya Rabbi, evet dedim. Şöyle buyurdu; Arşın sağ tarafına bak. Oraya baktığımda şunları gördüm; “Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyn, Muhammed b. Ali, Cafer b. Muhammed, Musa b. Cafer, Ali b. Musa, Muhammed b. Ali, Ali b. Muhammed, Hasan b. Ali ve Mehdi.” Buyurdu ki, “Ey Muhammed, bunlar benim hüccetlerimdir. Bu (Mehdi) senin itretinin kanını isteyecektir. Ey Muhammed, izzet ve celalime yemin olsun, O (Mehdi) ...benim düşmanlarımdan intikam alacaktır.”
                  Yine Harezmî kendi kitabında İbni Şazan’dan Resulü Ekremin, İmam Hüseyni öperek ona şöyle buyurduğunu nakletmiştir; “Sen seyidin oğlu seyitsin, sen seyitlerin babasısın, sen İmamın oğlu İmamsın ve İmamların babasısın, sen Allah’ın hüccetisin ve Allah’ın hüccetinin oğlusun ve Allah’ın hüccetlerinin babasısın. Dokuz tane hüccet senin sulbünden dir, onların dokuzuncusu onların “Kaimi” dir.”
                  Görüldüğü gibi Ehli Sünnet kaynaklarında da sadece on iki İmam veya emir açıklanmamış aksine onların isimleri de teker teker beyan olunmuştur.
                  Bu konuda Ehli Sünnet kaynaklarında naklolunan rivayetlerin sayısı fazladır. Kunduzi Hanefi, Şeyh-ül İslam Hemuyeni’nin Feraid-us Simtayn’ından, İbni Abbas’dan şöyle naklediyor; Nasel adında bir Yahudi Allah Resulünün huzuruna gelerek, tevhit hakkında bir takım sorular sordu. Hazret o soruların tamamına cevap verdikten sonra, Nasel ikna olup İslam getirdikten sonra şöyle dedi; Ya Resulullah , her Peygamberin bir vasisi vardır, sizin vasiniz kimdir.? Şöyle buyurdular; Benim vasim Ali b. Ebi Talib’dir, ondan sonra kızımın çocukları olan Hasan ve Hüseyin’dir, onlardan sonra Hüseynin sulbünden olan dokuz İmamdır.
                  Nasel şöyle dedi; Onların isimlerini bana söylemenizi temenni ederim. Hazret şöyle buyurdular; Hüseyin’den sonra, Ali, Ali’den sonra, Muhammed, sonra Cafer, sonra Musa, sonra Ali, sonra Muhammed, sonra Ali, sonra Hasan ve Hasan’dan sonra da Muhammed Mehdi’dir ve bunlar on iki tanedir.
                  Daha sonra, Nasel onların nasıl şehit olacaklarını sorup, cevaplarını aldıktan sonra Allah’a, Resulüne ve Resulden sonra ki İmamlara şahadet getirdi.”
                  Yine Hafız ve Hace Kelan Yenabi-ul Mevedde de Harezmî’nin Menakib’inden Cabir b. Abdullah Ensariden şöyle naklederler; Cendel b. Cünade b. Cübeyr adında bir Yahudi Resulü Ekrem (s.a.a)’in huzuruna gelerek, tevhit hakkında sorular sorup ikna edici cevaplar aldıktan sonra şahadet getirip Müslüman oldu ve şöyle dedi; Geçen gece rüyada Hz. Musanın hizmetine gittim bana şöyle dedi; Hatem-ül Enbiya Muhammed (s.a.a)’in eli ile İslam getir ve ondan sonra ki vasilerine tutun. Allah’a şükürler olsun ki beni İslam dini ile şereflendirdi. Şimdi bana, senin vasilerinin kim olduklarını söyle de, onlara tutunayım. Hazret şöyle buyurdular; Benim vasilerim on iki kişidir.
                  Cendel şöyle dedi; Doğrudur, bende Tevrat ta böyle görmüşüm, onların isimlerini bana beyan buyurmanız mümkün müdür.?
                  Resulü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdular; Onların birincisi evliyaların efendisi, İmamların babası Ali, ondan sonra onun iki evladı Hasan ve Hüseyin dir. Sen bu üçünü göreceksin ve ömrün tamam olacaktır. Zeyn-ül Abidin dünyaya geldiğinde, senin bu dünyadan alacağın en son azık bir yudum süttür. Bunlara sarıl, sakın ola ki cahillerin cehaleti seni kandırmasın.
                  Cendel şöyle dedi; Ben Peygamberlerin kitaplarında Ali, Hasan ve Hüseynin isimlerini “İlya, Şeber ve Şübeyr” olarak gördüm. Lütfen diğerlerinin isimlerini beyan ediniz; Resulü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdular; “Hüseyn’in müddeti tamam oldu mu, onun oğlu Ali İmamdır ve ondan sonra onun oğlu Muhammed İmamdır ve sonra onun oğlu Cafer İmamdır ve ondan sonra onun oğlu Musa İmamdır ve sonra onun oğlu Ali İmamdır ve sonra onun oğlu Muhammed İmamdır ve sonra onun oğlu Ali İmamdır ve sonra onun oğlu Hasan İmamdır ve sonrasında da onun oğlu Muhammed Mehdi İmamdır. Bunların dokuzuncusu Muhammed Mehdi gaybete çekilecektir, yeryüzü zulüm ve adaletsizlikle dolduktan sonra zuhur edecek ve yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Ne mutlu onun gaybeti döneminde sabredenlere, ne mutlu onların Muhabbetine sahip olan takvalılara.”
                  Zikredilen on iki imam rivayetlerini birçok ehlisünnet âlimi eserlerinde nakletmişlerdir. Onlardan bazıları şunlardır:


                  1-Sahih-i Buhari, c. 8, s. 105, Sahih-i Müslim, c. 3, s. 1453
                  2- Sahih-i Buhari, c. 8, s. 127- Müsned-i Ahmed, c. 5, s. 92
                  3- Sahih-i Müslim, c. 3, s. 1452, kitab-ı İmaret
                  4- Müstedrek-i Hâkim, c. 4, s. 501
                  5- Sahih-i Müslim, c. 3, s. 1452
                  6- Müsnedi Ahmed b. Hanbelî, c. 5, s. 89–92–94–99–108
                  7- Sünen-i Tirmizi, c. 2, s. 35
                  8- Sevaik-i İbni Hacer, s. 113
                  9- Yenabi-ul Mevedde, s. 444, bab, 77
                  10- Yenabi-ul Mevedde, s. 444, bab, 77

                  11- Yenabi-ul Mevedde, Kunduzi, s. 446
                  12- Mektel-ul Harezmi, c.1, S. 96, Sırat-ul Mustakim, Beyazi, c. 2, s. 143,
                  13- Mektel-ul Hüseyn, Harezmi, s. 145
                  14- Yenabi-ul Mevedde, Kunduzi Hanefi, bab. 1, s. 441
                  15- Yenabi-ul Mevedde, Kunduzi Hanefi, s. 3- 442
                  16- İhkak-ul hak, c.13, s.79, Menakib-i Zamehşeriden


                  İşte naklolunan bu bir kaç rivayet konunun ispatı için yeterlidir. Bundan fazla rivayetleri görmek isteyenler, Harezmi’nin Menakibine, Kunduzi Hanefinin Yenabi-ul Meveddesine, Hemuyeni’nin Feraid-us Simtayn’ına, İbni Meğazili Şafiinin Menakibine, Mir Seyit Ali Hemdani Şafiinin Meveddet-ül Kübrasına, Sebt b. Cevzinin Tezkiresine ve Ehli Sünnetin diğer büyük alimlerinin kitaplarına müracaat edebilirler.

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                    8-Kurtuluş On İki İmama Uymaktadır.

                    Zamehşeri Hanefi Resulü Ekrem (s.a.a)’den şöyle nakletmiştir; Fatıma benim kalbimin huzurudur, iki evladı kalbimin meyvesidir, kocası gözlerimin nurudur, onun evlatlarından olan İmamlar Allah’ın eminleridir ve Allah ile mahlûkat arasında uzanan iplerdir, kim onlara tutunur ve tabi olursa kurtulur ve onlara muhalefet eden helak olur.”
                    Mesud Sicistani Resulü Ekrem (s.a.a)’den şöyle naklediyor; “Kim benim gibi yaşamak ‘Adn’ cennetinde sakin olmak istiyorsa Ali’yi ve ondan sonraki zürriyetini kabul etmelidir. Doğrusu onlar bu ümmeti hidayet yolundan saptırmazlar ve onları dalalete götürmezler.” İbni Ebil Hadid, Hilye’nin sahibi Ebu Naim’den ve bazıları da “Fezail-i Ahmed b. Hanbel” den Resulü Ekrem(s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir; “Kim benim gibi yaşamak, benim gibi ölmek ve Rabbimin bana vade verdiği ‘Adn’ cennetinde sakin olmak istiyorsa benden sonra Alinin vilayetini seçmeli ve onun evlatlarından olan İmamlara tabi olmalıdır. Doğrusu onlar benim itretimdir, onlar benim tıynetimden yaranmışlardır. Allah benim ilmimi onlara rızık vermiştir. Vay olsun ümmetimden onları yalanlayanlara... Onların haklarına riayet etmeyenlere. Allah benim şefaatimi onlara ulaştırmasın.”
                    Bu rivayetleri nakleden kaynaklardan bazıları şunlardır:


                    1- İhkak-ul hak, c.13, s.79, Menakib-i Zamehşeriden naklen
                    2- Mektal-u Harezmî, c. 1, s. 59
                    3-Yenabi-ul Mevedde, s. 93
                    4-Mektal-u Harezmî, c. 1, s. 59
                    5-Menakib-i Harezmî, s. 75, h. 55,
                    6-Mektal-u Harezmî, c. 1, s. 5
                    7-Kenz-ul Ummal, c. 12, s.103
                    8-Fezail-i Ahmed, s. 181, h. 253
                    9-Hilyet-ül Evliya, c. 1, s.170
                    10-Müstedrek-i Hâkim, c. 3, s. 139, h. 240

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                      9- Ehlibeyt İmamları Dinin Mercileridir

                      “Ancak ve ancak Allah, ey Ehl-i Beyt sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tam bir temizlikle tertemiz etmeyi irade eder.” (ahzab, 33)
                      Bu ayeti kerime Kur’anı Kerim’in Ahzab suresindedir. Tefsir, Tarih ve hadisçi âlimler arasında Tathir ayeti diye meşhurdur. Tarih boyunca bu ayetteki Ehlibeyt’in kimler olduğu hususunda büyük ihtilaflara düşülmüş ve bu ihtilafların da zararının faturası ise Müslümanlar tarafından ödenmiş ve kârını ise islamın büyük ve azılı düşmanları ve emperyalist güçler kazanmıştır.
                      Bazılarına göre Ehlibeyt’ten maksat peygamberin hanımları, bazılarına göre Ali, Akil ve Abbas’ın evlatları, bazılarına göre Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin ve bazılarına göre ise hem peygamberlerin hanımları ve hem de Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’dir. Aklıselim olan birisi bu ihtilafların hallini Kur’an, sünnet ve akıl gölgesinde aramalı ve bu kavramlar içerisinde hakka ulaşmalıdır.
                      Bu ayetin, Ehlibeytin fazilet üstünlük, masumluk ve maddi–manevi noksanlıklardan uzak olduklarına delalet ettiğine tereddüt yoktur. Tathir ayeti, hakikati gören, basiretli, imanlı ve ilahi yolu giden insanların gözlerini ismet ve masumluk sıfatına sahip olan Ehlibeyte dikmelerine sebep olmuştur.
                      Ehli Sünnet ve Şianın hadis, tefsir ve tarih kitaplarından haberdar olan birisi bu ayetin sadece peygamber, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (a.s) hakkında nazil olduğunda zerre kadar bile tereddüt etmemesi gerekir. Bunun böyle oluşu kesin ve mütevatir bilinen meselelerden olup ve onu inkâr etmek Kur’an’a, Peygambere ve Ehlibeyte karşı yapılan inattan başka bir şey değildir. Bunun aksini iddia etmek ya kör ve batıl taassuptan ya bir takım çıkarlardan veya da hadis, tarih ve tefsir kitaplarından haberdar olmamaktan kaynaklanmaktadır ve bunun başka bir alternatifi yoktur.
                      Ehli Sünnet’in bütün fırkalarının kabullendikleri kaynaklara bakacak olursak delaleti açık olan bu Ayet’in sadece beş kişi hakkında nazil olduğunu göreceğiz.
                      Ehli Sünnet’in değerli âlimlerinden edebiyatçı ve tefsirci olan Celaleddin Suyiti ‘Ed- dür- rul Mensur’ adlı tefsir kitabında Ehli Sünnet ravilerinden bu ayetin beş kişi hakkında nazil olduğuna ve bir altıncı şahsın bulunmadığına dair yirmi tane rivayet nakletmiştir. Aynı şekilde İbn-i Carir-i Taberi tefsiri Taberi’de muhtelif senetlerle on beş rivayet nakletmiş ve ayetin sadece beş kişi hakkında nazil olduğunu söylemiştir. Bu ayetin Hz. Resulü Ekrem, İmam Ali, Hz. Fatima, İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) hakkında nazil olduğuna dair hiçbir delil bile olmasaydı, bu konuda Peygamberin sadece şu sözü yeterli olurdu “Bu ayet ben, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Fatima hakkında nazil olmuştur.” (Sevaik-ul Muhrika, s.85- Tefsiri Dürrul Mensur, c.5, s.198)
                      Ahmed b. Hanbel Ebu Said’i Hudri’den naklederek şöyle der: “Bu ayet Hz. Peygamber, Hz. Ali, Hz. Fatima, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında nazil olmuştur.” (Nezmu Durerus Sımtayn, s.204)
                      Biz şimdilik Caferi ve Ehlisünnet kaynaklarında ortak olarak zikrolunan bazı rivayetleri nakledecek ve daha sonra ayetin tefsirine geçeceğiz.
                      Birinci Hadis: Peygamber (s.a.a)’in değerli zevcesi ve ümmül muminin olan Ümmü Seleme şöyle buyuruyor: “Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) benim odamdayken Hz. Fatima odaya geliverdi… Ve peygamber Fatima’ya ey Fatima git eşini ve iki evladını buraya getir (Hz. Fatimanın onları seslemesi üzerine) Ali, Hasan ve Hüseyin gelip odaya girdiler ve hepside birlikte yemek yemeğe başladılar ve bu esnada peygamber tahtın üzerinde bulunan döşeğin üzerinde oturuvermiş ve kendisininde bir Hayber kisası (aba) vardı. Ümmü Seleme diyor ki; Ben o odanın bir köşesindeki hücreye çekilmiş namaz kılmak ile meşgul iken Allah Teala bu ayeti nazil eyledi. “Allah siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz etmeyi irade eder” Ümmü Seleme diyor ki: Ben başımı odaya sokarak şöyle dedim; Bende sizden miyim ey Allah’ın Resulü? Buyurdular ki; “sen hayır üzeresin, sen hayır üzeresin.”
                      İkinci Hadis: Ümmü Seleme şöyle diyor; Hz. Resulü Ekrem Fatıma’ya şöyle buyurdular; “Eşin ve iki evladını buraya getir” Hz. Fatima onları getirdiğinde Peygamber onların üzerine Fedek kisasını (Aba) atarak mübarek ellerini onların başı üzerine kaldırıp şu duayı buyurdu;
                      “Allah’ım bunlar Al-i Muhammed’dir bereket ve salâvatını Muhammed’e ve onun Al-ine gönder, doğrusu sen hamd-ü senaya layık ve yücesin, Ümmü Seleme diyor ki; Ben abanın bir köşesini onların yanına girmek için kaldırdım, Peygamber abayı benim elimden çekerek “sen hayır üzeresin” diye buyurdular.
                      Üçüncü Hadis: Peygamber (s.a.a) gökyüzünden feyiz ve bereketin aşağı indiğini görünce iki defa kim burada dua ediyor diye buyurdular, (Ümmü selemenin kızı) Zeyneb benim ey Allah’ın Resulü diye seslendi, buyurdular ki, Hz. Ali, Hz. Fatima, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyni benim yanıma sesle gelsin, onlar geldiğinde Peygamber Hasanı sağ, Hüseyni sol, Ali ve Fatimayı da karşısına oturtarak Hayber kisasını (Aba) onların üzerine atıverdi ve şöyle buyurdu; “Her Peygamberin bir Ehlibeyti vardır ve bunlarda benim Ehlibeytimdir.” Bunun mukabilinde Allah-u Teala şu ayeti nazil buyurdu: “…” Daha sonra Zeyneb, ey Allah’ın Resulü ben de sizinle olabilmem için abanın altına gelebilir miyim? Diye sordu, Peygamber (s.a.a) sen yerinde kal senin sonun hayır üzeredir inşallah diye buyurdular.
                      Dördüncü Hadis: Hamidi şöyle diyor; Sahihi Buhari ve Sahihi Müslimi’in ittifak ettikleri Aişe’nin müsnedindeki şu hadistir, Aişe şöyle diyor; Peygamber (s.a.a) sabah vakti evden dışarı çıktılar ve hazretin sırtında siyah bir aba vardı… Hasan geldi ve Peygamber onu abanın altına aldı, sonra Hüseyin geldi onuda abanın altına aldı, sonra Fatima geldi onu da abanın altına aldı ve daha sonra da Ali geldi ve onuda abanın altına aldı ve şöyle buyurdu “ Allah siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz etmeyi irade eder”
                      Beşinci Hadis: Aişe şöyle diyor; Peygamber evden dışarı çıktı ve sırtında üzerinde nakışlar bulunan siyah bir aba vardı, Hasan geldi ve onu abanın altına aldı, Hüseyin geldi onu da abanın altına aldı, sonra Fatıma geldi onu da abanın altına aldı ve daha sonra da Hz. Ali geldi Peygamber (s.a.a) onu da abanın altına aldı ve şöyle buyurdu: “ Allah biz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermeyi ve bizi tertemiz etmeyi irade eder.”
                      Altıncı Hadis: Peygamber (s.a.a)’ın zevcesi Ümmü Seleme’den bu ayetin onun evinde nazil olduğu naklolunmuştur. O, şöyle diyor; Tathir ayeti nazil olduğunda ben odada kapının yanında oturuyordum, dedim ki ey Allah’ın Resulü bende Ehlibeyt’ten değil miyim? “Sen hayır üzeresin sen Peygamberin zevcelerindensin” diye buyurdular. Ümmü Seleme diyor ki; o odada sadece Peygamber, Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin vardı. Peygamber (s.a.a) abayı onların üzerine çekerek buyurdular ki; “Allah’ım bunlar benim Ehlibeytimdir onlardan her türlü rics’i gider ve onları tertemiz eyle”.
                      Yedinci Hadis: Salebi kendi senetleriyle Avam bin Huşeb’in amcasının oğlu Mecme’den şöyle rivayet eder; Annem ile birlikte Aişe’nin yanına gittik, annem Aişey’e dedi ki, Cemel vakiası günü Ali’ye karşı kıyam ettiğini gördüm “Aişe bunun Allah tarafından bir takdir olduğunu söyledi” Annem (Aişe’den) Ali hakkında sordu, Aişe cevaben dedi ki; “İnsanlar içerisinde Peygamberin yanında en fazla değer sahibi olanı sordun. Andolsun Allah’a Peygamber (s.a.a)’in Ali’yi, Fatima’yı, Hasan ve Hüsey’ni kendi etrafına topladığını ve onların üzerine bir örtü atıp şöyle buyurduğunu gördüm; “Allah’ım bunlar benim Ehlibeytim ve bana has olanlardır, onlardan her türlü pisliği gider ve onları tertemiz kıl.” Ben dedim ki ey Allah’ın Resulü bende senin Ehlibeytinden miyim? Buyurdular ki; “uzak dur sen hayır üzeresin”.
                      Sekizinci Hadis: Tathir ayeti Ümmü Seleme’nin evinde Peygambere nazil olunca, Fatima, Hasan ve Hüseyin’i çağırdı ve Ali’de onun arkasındaydı hepsinin üzerini Aba ile örterek buyurdu ki; “Allah’ım bunlar benim Ehlibeytimdir, onlardan her türlü pisliği gider ve onları tertemiz kıl”. Ümmü Seleme, ey Allah’ın Resulü! Bende mi onlardanım? Diye sorduğunda, “sen yerinde kal, sen hayır üzeresin diye buyurdular”.
                      Dokuzuncu Hadis: Enes b. Malik şöyle diyor; Peygamber altı ay boyunca sabah namazına giderken Fatima’nın kapısı önüne gelir şöyle buyururdu; “ey Ehlibeyt Allah siz Ehlibeyti her türlü pislikten gidermeyi ve sizi tertemiz etmeyi irade eder.”
                      Evet Ehli sünnet ve Şianın kaynaklarında ortak olarak zikrolunan bu hadislerden ve daha zikrolunmayan bir çok hadisten anlaşılan, bu ayetin nüzul sebebinin beş kişi olduğudur ve onlarda Hz. Peygamber, İmam Ali, Hz. Fatima, İmam Hasan ve İmam Hüseyn (a.s)’dır. Gerçi Tathir ayeti nazil olduğunda sadece hayatta bu beş masum olduğundan, onların isimleri zikrolunmuştur ama diğer birçok hadislerde Ehlibeytten maksadın on dört masum olduğu açıkça beyan edilmiştir. Zira Tathir ayetinin nüzulü esnasında sadece beş masum hayatta idi ve diğer dokuz masumda İmam Hüseyn’in sulbünde idi, dolayısıyla onlarda Ehlibeyt’tendirler zira buna sarih rivayetler vardır zikrolunmasının gereğini görmüyoruz. Dolayısıyla ilk beşinin ispatı diğer dokuzunun da ispatıdır kanısındayız. Zira “Ya eyyuhellezine amenu” Ey iman edenler diye başlayan ayetlerin muhatabı o zamanki sahabe olmakla beraber kıyamete kadarki tüm mu’minleride kapsamaktadır.
                      Zikrolunan ve olunmayan bunca hadislerin ravilerinde, bir takım kelimelerinde, nüzul mekanlarında ihtilaf olsa da hadislerin birleşmiş oldukları tek bir ortak nokta Tathir ayetinin haklarında nazil olduğu Hz. Peygamber, İmam Ali, Hz. Fatima, İmam Hasan ve İmam Hüseyn (a.s)’dır. Bunca raviden ve rivayetten sonra şu iyice anlaşılmalıdır ki Kisa (aba) hadisi yani Tathir ayetinin Ehlibeyt imamları hakkında nüzul olduğunu açıklayan hadis mütevatir hadislerden olup inkâr edilmesi Kur’an’a, sünnete ve Ehlibeyte karşı bir inat ve düşmanlıktan başka bir şey değildir. Sadece bu konu hakkında çoğunluğu Ehlisünnet kanalından olan yetmişten fazla rivayeti Ehlisünnetin büyüklerinden olan, tefsircileri, tarihçileri, hadisçileri sahih, hasan ve muvassak senetlerle nakletmişlerdir. Tarih, tefsir ve hadis kitaplarından haberdar olan ve mezhep taassubu olmayan aklıselim birisi bu konunun böyle oluşunda asla tereddüde düşmez ve konuyu olduğu gibi kabullenir.
                      Şimdi Tathir ayetinin Ehlibeyt yani Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) müminlerin emiri Hz. Ali, kadınların en afdali Hz. Fatima ve cennet gençleri Hz. İmam Hasan ve Hz. İmam Hüseyn hakkında olduğuna şahit olarak zikrettiğimiz ve daha zikredemediğimiz birçok hadisin kaynaklarından bazılarına yer veriyoruz. Daha geniş bir şekilde kaynak isteyenler Allame Şerefuddin’in Türkçeye çevrilen El- Müracaat (mektuplar) adlı eserinin bir araştırma bölümüne başvura bilirler.

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                        KAYNAKLAR
                        1- Sahih-i Müslim, Ehlibeyt’in faziletleri babı. c.5. S.36, h.
                        2424
                        2- Sahih- Tirmizi, c.5. s. 351, h. 3205
                        3- Müsned-i Hanbel, c.4, s. 107
                        4- Müstedrek-i Hâkim, c.3, s. 133 ve 147 ve c. 2, s. 416
                        5- Hasaisi Nesei, s. 33
                        6- İbn-i Hacer, El- İsabe, c.2, s. 509
                        7- Tefsir-i Fahri Razi, c. 25, s. 209
                        8- Tefsir-i Taberi, c. 22, s. 6

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                          10-İki Paha Biçilmez Emanet


                          Resulullah (s.a.a)’in ümmeti arasında istinat edecekleri ve etrafında toplanacakları bir esas bırakmadan gitmesi düşünülemez. Zira O âlemlere rahmet olarak gönderilmiş ve kendisinden sonra ümmetinin ihtilafa düşmemesini istemiştir. Bir hadisi şerifte buyuruyor ki, “vasiyetsiz ölen benden değildir” Çünkü ölen veli geride kalan vasilerinin ihtilafa düşmemelerini irade etmeli eğer onları seviyorsa ve ihtilaf etmemelerini istiyorsa vasiyet etmelidir, etmediği takdirde onlara zulmetmiş olur. Bu sebepten dolayı Peygamber (s.a.a) “benden değildir” buyurmuş olsa gerek. Şimdi soruyoruz, acaba bir velinin geride bıraktığı üç beş varisin ihtilafa düşmesi mi daha zararlıdır yoksa ümmetin ihtilafa düşmemesi mi? Tabi ki ümmetin ihtilafa düşmesi daha da zararlıdır. Eğer Peygamber üç beş varisin ihtilafa düşmemesi için “vasiyetsiz ölen benden değildir” şeklinde buyuruyorsa kendisi de bu ümmetin ihtilafa düşmemesi için vasiyet etmelidir. Aksine kendi sözüne kendisi amel etmemiş olur ve bu da mümkün değildir. İşte bu yasadan dolayı Resulü Ekrem (s.a.a)’in vasiyet etmeden gitmesi düşünülemez. Muhaddisler mütevatir olarak naklettikleri hadiste Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu naklediyorlar; “Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum, onlara sarıldığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah’ın Kitabı ve benim itretim Ehlibeytimdir. Bu ikisi Kevser havuzu üzerinde bana tekrar dönünceye kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar. Bakın görün benden sonra onlara nasıl davranacaksınız”
                          Bu hadis Şia ve Ehlisünnet hadisçilerinin naklettiği sahih bir hadistir. Bu hadisi muhaddisler kendi müsned ve sihahlarında otuzdan fazla sahabeden nakletmişlerdir. Mezkûr hadisi nakleden bazı Ehlisünnet kaynakları şunlardan ibarettir:


                          1- Sahih-i Müslim, Kitab-u Fezail-i Ali İbni Ebi Talib
                          2- Süneni Tirmizi, c. 5, s. 328
                          3-Hasais-i Nesei, s. 21
                          4- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 17
                          5- Kenz-ul Ummal, c. 1, s. 154
                          6- Tabakat-ul Kübra, c. 2, s. 194
                          7- Cami-ul Usul, c. 1, s. 187
                          8- Müstedrek-i Hâkim, c. 3, s. 109
                          9- Cami-us Sağir-i Suyuti, c. 1, s. 353
                          10- Tarih-i İbni Asakir, c. 5, s. 436
                          11- Tefsir-i İbni Kesir, c. 4, s. 113
                          12- Mecme-uz Zevaid, c. 9, s. 163

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                            Sakaleyn Hadisinin Mefhumu

                            Peygamber (s.a.a) itret ve Ehlibeyti Kur’anın yanında kur(anla birlikte zikredip her ikisini de insanların içinde Allah’ın hücceti diye tanımladığı için, ondan iki neticeye varılabilir.
                            1- Peygamber (s.a.a)’in itretinin sözü Kur’an gibi hüccettir. Dini konuları içeren akidevi, fıkhi, kelami... Konularda onların emirlerine, sözlerine göre hareket edilmeli ve onların dışındaki insanlara rücu edilmemelidir. Zira Ehlibeyt imamlarının hiçbir alanda bıraktıkları bir boşluk bulunmaz ki bir başkası gelip de o boşluğu dolduruversin. İmam Mehdi (a.f) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor: “bizim yolumuzun dışında ilim aramak bizi inkâra sebep olur.”İmam burada aranması, öğrenilmesi gereken bütün ilimlerin kendilerinde mevcut olduğunu ve insanlığı ilahi ve manevi mertebelere sadece kendilerinin ulaştıracağını vurgulamıştır. Zira onlar her dalda bütün ilimlerin babaları ve üstatları olmuşlardır. Her dönemde halifelerin, insanların ilmi sıkıntılarla karşılaştıklarında imamlar rücu ettiklerini tarih tamamen kaydetmiştir. Müslümanlar Peygamber(s.a.a)’in vefatından sonra hilafet konusu hakkında ihtilafa düştüler ve hepsinin de kendilerine göre delilleri var ama Ehlibeyt imamlarının ilmi bir merci ve maneviyat ve irfanın simgesi olmalarında hiçbir ihtilafa düşülmemiştir. Zira herkes Sakaleyn hadisinin sahihliğinde ittifak etmiştir ve bu hadis dinin bütün olanlarında rücu olunması gereken merkezin Kur’an ve Ehlibeyt imamları olduğunu göstermektedir. Eğer İslam ümmeti bu hadise amel etseler ihtilaf dairesi fazlasıyla küçülecektir.
                            2- Kur’anı Kerim Allah’ın kelamı olduğu için hatadan uzaktır. Zira Allah Teala şöyle buyuruyor: “ ne önceden onun hükümlerini iptal eden bir kitap gelmiştir ne de ondan sonra gelir ve batıl ona zarar veremez. Hüküm ve hikmet sahibinden, hem de layık mabut tarafından indirilmiştir.”( Fussilet,42)
                            Eğer Kur’anı Kerim hatadan beri ise Kur’anın yanında onunla beraber zikrolunan Ehlibeyt te hatadan beri olur. Zira hatalı insanların, Kur’an ile rücu makamında eş değerde tutulmaları ve Kur’an gibi onunda mutlak itaatinin belirtilmesi ve onunla birlikte zikrolunması sahih ve doğru değildir. Elbette şunu da belirtelim ki, İsmet ve masumluk sıfatı Peygamberliği gerektiren sıfatlardan değildir. Zira Hz. Meryem ‘Al-i İmran 42. Ayetin “An o zamanı da hani melekler Meryem’e ya Meryem Allah gerçekten de seni seçti, temizledi...” hükmüne göre masumdu ama Peygamber değildi. Netice olarak diyoruz ki, Peygamber efendimiz, Kur’an ve sünneti değil de, Kur’an ve Ehlibeytini İslam ümmetine bırakmıştır.

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                              11- Gemi Hadisi

                              Resulü Ekrem (s.a.a) bir hadisi şerif de Ehlibeytini Nuh’un gemisine benzetmiş, ona binenlerin kurtulacağını ve ona binmeyenlerin ise helak olacağını buyurmuştur. Mezkûr hadis de Resulü Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyor; “Benim Ehlibeytim sizin aranızda Hz. Nuh’un gemisine benzer. Ona binenlerin hepsi kurtuldu, ondan kaçanların hepsi boğuldu.”
                              Bu teşbih ve benzetmeden maksat, insanların Ehlibeyte tabi olmağa davet edilmeleridir. Bu hadise ve davete göre Müslümanlar usul ve füru’larını bu hanedan vesilesi ile öğrenmeli ve onlardan yüz çevirmemelidirler. Aksi takdirde, yüz çevirenlerin helak olması kesin ve muhakkak olacaktır.
                              Yüz elliden fazla ehlisünnet âlimi bu hadisi nakletmişlerdir. Onlardan bazıları şunlardır;


                              1- Muhammed b. İdrisi Şafii
                              2- Ahmed b. Hanbel
                              3- Müslim b. Haccac Kuşeyri
                              4- Ebu Davut Secistani
                              5- Muhammed b. Cerir Taberi
                              6- Celaleddin Suyuti
                              7- İbni Hacer Haysemi

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                                12- Ehlibeyt Emniyete Sebeptir

                                Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz ehlibeytini, gökyüzündeki yıldızlara benzetmiştir. Şöyle ki, yıldızlar denizcilerin yollarını bulmalarında bir ölçü ve sebep olduğu gibi, Resulullah’ın ehlibeyti de halkın hidayetine ve ihtilaftan uzak kalmalarına bir ölçüdür.
                                O Hazret şöyle buyurmuştur; Yıldızlar yer ehlinin kaybolmamaları için amandırlar ve benim Ehlibeytim de ümmetimin ihtilaf etmemesi için amandır.
                                Eğer bu hadise ve diğer hadislere insaf ile bakılırsa, kurtuluş fırkasının özellik ve vasıflarını rahatlıkla teşhis etmek mümkündür. Bu açıklamalar ve peş peşe olan mesaj ve davetler hadisteki kurtuluş fırkasının kimler olduğunu açıkça göstermektedir.
                                Ehli Sünnetin bazı âlim ve hafızları ümmetin ihtilaf ve ayrılığını gösteren hadis ile Sakaleyn hadisini birlikte nakletmişlerdir. Bu, Peygamber (s.a.a)’in her iki sözü bir arada buyurduğunu ve Sakaley’nin kurtuluş fırkası olduğunu gösterir.
                                Mezkûr hadisin metni şöyledir; “Kardeşim Musa’nın ümmeti yetmiş bir fırkaya bölündüler. Kardeşim İsa’nın da ümmeti yetmiş iki fırkaya bölündüler; benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Onların birisi hariç hepsi helak olacaktır. Müslümanlar bu sözü duyduklarında sıkıldılar ve ağlamaya başladılar, Peygambere yüz çevirerek şöyle dediler; Ey Allah’ın Resulü, senden sonra bizler için kurtuluş yolu nasıl olacaktır, kurtuluş fırkasına uymamız için onları nasıl tanıyabiliriz?
                                Resulü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdular; “Şüphesiz ben sizin aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Biri Allah’ın kitabı, diğeri itretim; Ehlibeytimdir. Bu ikisine sarıldığınız müddetçe benden sonra asla sapmazsınız. Yüce Allah bana haber vermiştir ki, o ikisi Kevser havuzunun kenarında bana varıncaya dek birbirinden ayrılmazlar.
                                Birçok ehlisünnet âlimi bu hadisi nakletmişlerdir. Bazıları şunlardır;

                                1- Hâkim, Müstedrek, c.2, s.149
                                2- İbni Hacer, Sevaikul Muhrika, s.91
                                3- Kunduzi Hanefi, Yenabiul Mevedde, s.29
                                4- Muhibbiddin Taberi Şafii, Zehairul Ukba, s.17
                                5- Zerendi, Dürerus simtayn, s.214
                                6- Haysemi, Mecmeuz Zevaid, c.9, s.174

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X