Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT



    MEHDİ AKSU


    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT


    Tarih boyunca Müslümanların büyük bir bölümü şiaların Ehlibeyt üzerinde neden bu kadar fazla yoğunlaştıklarını sorgulayıp, bu doğrultuda itirazlar etmişlerdir. Müslümanlardan diğer bir grup ise bu sorgulamalardan ve yersiz eleştirilerden dolayı şialara farklı gözler ve düşüncelerle bakmışlardır. Bu düşüncenin sahipleri kendilerinin de Ehlibeyti sevdiklerini iddia ederek bazı sapmalara neden olmuşlardır. N e yazık ki şu ana kadar bu alanda yazılmış birçok kitap ta tam manasıyla taassup ve ön yargıdan kurtulmayan kişiler mesele ve olaylara genelde bir mezhebin penceresinden bakarak bir takım değerlendirmelerde bulunarak hakikati arayan samimi kişilerin yanılmalarına neden olmuşlardır. Bizler bu küçük yazı dizisinde her türlü taassuptan uzak bir şekilde, sağlam delillere dayanarak hakikatleri ehlisünnetin de kabul ettiği sahih kaynaklardan çıkararak Caferilerin Ehlibeyt üzerinde neden bu Kadar yoğunlaşmalarını açıklamaya çalışacağız. Biz bu kısa araştırmada Hz. İmam Ali (a.s) ve Ehlibeyt imamlarının velayet ve imametleri hakkında sadece okyanustan bir damla misali bazı ayet ve hadislere yer vereceğiz.
    Şu konuyu belirtmekte fayda vardır; hakikat ve gerçeklerden uzak bir takım mezhepçi düşünceye sahip taassupçular ehlisünnetin kaynaklarının asıllarında Peygamber efendimizden Ehlibeyt in faziletleri hakkında nakledilen hadisleri tercüme ederlerken bazılarını çıkarmışlar, dolayısıyla tercüme ettikleri kaynağın aslına bağlı kalmayarak o eseri sansür etmişlerdir. Onun için bu konuları kaynakların asıllarında ve eski basımlarında görmek mümkündür ama bazı tercümelerde bulamayabilirsiniz.
    Bütün ideolojiler ve inançlarda iki esas vardır ve bunlar sevgi ve nefret esaslarıdır. Bu iki önemli esas İslam dininde de önemli bir yere sahiptir. Zira bir inancın veya ideolojinin sevgisiz ve nefretsiz olması düşünülemez.


    #2
    Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

    Bir gün Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) sahabesine şöyle bir sordu; İmanın en sağlam kulpu nedir? Sahabe; Allah ve Resul-ü daha iyi bilir, diye cevab verdiler. Daha sonra sahabeler den kimisi, imanın en sağlam kulpunun namaz olduğunu, kimisi zekât vermek, kimisi oruç tutmak, kimisi hacca ve umreye gitmek, kimisi de cihat etmek olduğunu söylediler. Bunları duyan Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdular; Sizin söylemiş olduğunuz şeylerin hepsinin fazileti ve ilahi nazarda bir değeri vardır. Ama imanın en sağlam kulpu söylemiş olduğunuz şeyler değildir. Bunun üzerine sahabe, ey Allah’ın Resul-ü öyleyse siz söyleyiniz imanın en sağlam kulpu nedir dediler. Hz Resul-ü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdular; İmanın en sağlam kulpu Allah için sevmek, Allah için buğz etmektir. Usul-u Kafi, c.3- Kenz-ul Ummal, c.15, h.43525

    Görüldüğü gibi Allah’ın dostlarını, sevdiklerini sevmek ve dost tutmak ve Allah’ın düşmanlarını da düşman tutmak imanın en sağlam kulpudur. Yani imanın en sağlam kulpu sevgi ve nefrettir.
    İmam Cafer Sadık (a.s) buyuruyor; Kim din üzerine sevmez ve din üzerine buğz etmezse onun dini olmaz. Zira böyle olmadığı takdirde bu insanın hedefi olmaz. İnsan fıtratına baktığımızda, Allah Teala insanı sevgi ve nefret fıtratıyla yaratmıştır. Bunu da insanın fıtratından söküp atmak mümkün değildir. Birçok hadisi şerifte insanın sevdiği ile haşr edileceği nakledilmiştir.
    Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor; Sakın Allah’ın düşmanlarını sevmeyesiniz, sevginizi Allah’ın dostlarının dışındakilere haslaştırmayasınız. Zira kim hangi kavmi severse onunla haşr olacaktır.
    İmam Muhammet Bakır (a.s) bu doğrultuda şöyle buyuruyor; “Eğer sen kendinde hayır olduğunu bilmek istiyorsan, kalbini bir yokla, kalbin Allah’a itaat edenleri seviyor ve Allah’a karşı günah yapanlardan nefret duyuyorsa, bil ki sende hayır vardır ve Allah seni seviyor. Ama eğer sen Allah’a kulluk edenlere karşı düşmanlık beslersen ve günahkâr insanları da seversen, bunu iyi bil ki sende hayır yoktur demektir ve Allah’ta seni sevmez”.
    İnsanları ferdi ve toplumsal hayatında incelediğimizde, sevgi ve nefret bakımından insanları dört gruba ayırmak mümkündür. Birinci grup: Çekici ve itici olmayanlar. Bazı insanlar ne çekicidirler ve nede iticidirler. Bu tür insanların bir toplumda kazanabilecekleri dostları olmayacağı gibi düşmanları da olmayacaktır. Bunlara günümüz tabiriyle “nötr” demek mümkündür. Eğer otu ile suyu muntazam ve düzenli bir şekilde veriliyorsa sevildiğinden değildir, zamanı geldiğinde kesilip yenileceğindendir. İnsanlık toplumunda yer yer bu tür insanlara rastlamak mümkündür.

    Yorum


      #3
      Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

      İkinci grup: Cazibesi vardır ama itici değildir. Bu tür insanlar bir toplumda hangi renkten, hangi inanç ve meşrepten olursa olsun herkesin beğenisini kazanır. Bunu herkese kendi nabzına göre şerbet verdiğinden ötürü başarır. Bu felsefe Mesihilerin ve Budistlerin felsefesidir. Bu iki kitle insanın hakikatinin salt sevgi üzerine kurulu olduğunu savunmaktadır. İslam inancına göre bu noksandır. Zira salt sevgi kâfi değildir. Bunun böyle olmasının birçok sakıncaları ve zararları vardır. Örneğin, Budist felsefe görüşü şöyle diyor; Yarısı Müslüman diğer yarısı da Budist olan bir toplumda yaşıyorsan, öyle bir şekilde yaşa ki öldüğün zaman Müslümanlar seni azizlemek için zemzem suyu ile gusletmek istesinler ve Budistlerde sana değer vermek için cesedini yakmak istesinler. Bu doğru bir yaklaşım ve doğru bir görüş değildir. Çünkü belirli idealleri, belirli prensip ve hedefleri olan birisinin farklı inanç tabakalarına yaranması ve herkesin nabzına göre şerbet vermesi iki yüzlülük ve nifaklığın özüdür.
      Mahatma Gandi “Budur benim dinim” adlı kitabında şöyle diyor; Sevgi hakikat ile iç içe olmalıdır. Sevgi hakikat ile iç içe olursa, böyle birisinin üslup ve tarzı da olacaktır. Böyle olduğu zamanda bu tür bir sevgi sahibi için düşman doğuracaktır.
      Bir insan yaşamış olduğu toplumda hırsızın, hilekârın, zalimin, ikiyüzlünün, insafsızın... beğenisini kazanmışsa, böyle bir insan bunların her birine kendi nabzına göre şerbet vermiştir demektir. İslam dinine göre, böyle yaşamak şahsiyet bozukluğu ve nifaklıktır. Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) dahi yaşamış olduğu toplumun bütün katmanlarını kendisinden razı edemedi. Çünkü o hazretin hedefleri, prensipleri ve gayeleri vardı.

      Yorum


        #4
        Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

        Üçüncü grup: İtici olup da çekici olmayan insanlardır. Sadece iticilik özelliğine sahiptirler. Böyleleri toplum içerisinde çok kolay sorun çıkarırlar. Yersiz yere çok düşman kazanırlar. Bunların kendileri ile dahi sorunları olabilir. Bu tür insanlar çok kolay dost edinemedikleri gibi dostları çokta olmaz. Bunların gittikler ve oturdukları yerlerde sorunlar ve tartışmalar çıkar. Bunlar insanları kendilerinden daima nefret ettirirler. Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor; “İnsanların en güçsüzü dost bulmakta güçlük çekendir, bundan daha güçsüzü dostlarını yitirip yapayalnız kalandır”.

        Dördüncü grup: Hem çekicilik ve hem de iticilik sıfatına sahip olanlardır. Böylelerinin kimisinin çekicilik özelliği kuvvetlidir iticilik boyutu zayıftır. Kimisinin de iticilik boyutu kuvvetli olup çekicilik özelliği zayıftır. Bu iki özelliğe sahip olanlar kişilik ve prensip sahibi insanlardır. Bazı insanlarda çekicilik ve iticilik boyutu menfi yöndedir. Bazılarında ise müspet yöndedir.
        Hz. İmam Ali (a.s) da bu iki özellik çok kuvvetli bir derecedeydi. Dolayısıyla Hz. İmam Ali (a.s) ın vefatından sonra Hz. İmam Ali(a.s) için öyle sevenleri vardı ki bunlar severek canlarını İmam Ali yolunda feda edecek konumdaydılar ve bu uğurda canlarını feda edenlerde olmuştur. Öyle azılı düşmanları da vardı ki bunlarda Hz. Ali (a.s) ın düşmanlığından dolayı kendilerini ölüme atacak konumdaydılar. Bu dört sınıf insan içerisinden en değerli olanı dördüncü grubun müspet kanadında olandır. Yani çekicilik ve iticilik özelliğini İlahi vadide kullanandır. Elbette bu iki özelliğin ölçüsü de olmalıdır. O ölçü de mana ve maneviyat olmalıdır. Eğer bu iki özelliğin ölçüsü madde ve mecaz olursa, maddi ve mecazi şeyler yok olduğu zaman bu iki özellikte yok olup gider. Netice olarak, çekicilik ve iticiliğin ölçüsü Allah için sevmek ve Allah için nefret etmek olmalıdır. Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyor; “Amellerin en faziletli olanı Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir”.
        Hadisi kutside şöyle bir rivayet nakledilir; “Allah Teala Hz. Musa’ya şöyle buyurdu; Ey Musa benim için hangi ameli yaptın. Hz. Musa şöyle dedi; Ya Rabbi, senin için namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim, zikrettim. Allah şöyle buyurdu; Ey Musa namaz senin için delil ve burhandır. Oruç cehennem ateşine karşı bir siperdir. Sadaka kıyamet gününün sıcaklığında senin için gölgedir. Zikir ise senin kalbin için nurdur. Bunların hepsi senin kendin içindir. Öyleyse hangi ameli benim için yaptığını söyle. Bunun üzerine Hz. Musa; Ya Rabbi senin için olan ameli bana söyle onu yapayım. Allah Teala şöyle buyurdu; Ey Musa benim için benim velim ve dostumu sevdin mi. Bunu duyan Hz. Musa en faziletli amelin Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek olduğunu anladı.”

        Yorum


          #5
          Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

          Sevgi ve muhabbetin birkaç çeşidi vardır. Kur’an-ı Kerim muhabbetin çeşitlerinden bahsetmiştir. Kur’an-ı Kerim’de iki çeşit sevgi ve muhabbetten söz edilir. Bu muhabbetlerden biri menfi diğeri ise müspet muhabbettir. Allah Teala menfi muhabbet hakkında şöyle buyuruyor; “Ey iman edenler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin.” Nisa, 144

          Müspet muhabbet de kendi arasında ikiye ayrılır. Umumi ve genel muhabbet, hususi ve özel muhabbet. Umumi muhabbet hakkında Allah Teala şöyle buyuruyor; “Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten men ederler. Namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resul-üne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir.”
          Bunun yanı sıra Kur’an-ı Kerimin beyan buyurduğu özel ve hususi muhabbet de vardır. Hususi muhabbetin de kendi içinde kısımları vardır. Bu muhabbetin bir kısmı, dostluk ve yakınlığı içeren muhabbettir. Diğer bir kısmı ise, din, dünya ve Müslümanların idaresi manasına gelen ve imametle isimlenen muhabbettir.
          Özel ve hususi muhabbet hakkında Allah Teala şöyle buyuruyor; “Deki ben buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Sadece benim yakınlarımı seviniz yeter.”
          Şura, 23

          Yorum


            #6
            Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

            Mecme-ul Beyan yukarıdaki ayetin nüzul şanında şunları nakleder; Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) Medine’ye hicret ettikten sonra bir grup ensar kendi aralarında meşveret ettikten sonra Hz. Peygamber (s.a.a) in yanına gelerek şöyle dediler; Ey Allah’ın Resul-ü bizim malımız, canımız senin hizmetindedir. Malımız ve canımızı senin ideal hedeflerin doğrultusunda feda etmeye hazırız. Bu tekliften sonra Şura süresinin yirmi üçüncü ayeti nazil oldu. Resul-ü Ekrem (s.a.a) de nazil olan ayeti oradakilere duyurdu. Bu ayet nazil olduktan ve duyurulduktan sonra münafıklar, Muhammed ne yapmak istiyor, kendisinden sonra yakınlarını, Ehlibeytini bizlere hâkim kılmak istiyor, diyerek rahatsız olmaya başladılar. Bu dedikodulardan, ileri geri konuşmalardan dolayı Şura süresinin yirmi dördüncü ayeti nazil oldu. “Yoksa onlar (senin için) Allah’a karşı yalan uydurdu mu derler. Allah dilerse senin kalbini de mühürler ve Allah batılı yok eder, sözleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz, o kalplerde olanları bilendir.”
            Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) bu ayetin nazil olmasından sonra ayeti tilavet ederek Müslümanlara duyurdular. Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) hakkında kötü nispet de bulunanlardan bazıları ayeti duyduktan sonra pişman oldular. Ağlayarak Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) in yanına geldiklerinde Şura süresinin yirmi beşinci ayeti nazil oldu. “O, kulların tövbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.”
            Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerin mükafatlarının Allah’ dan olduğunu olduğu vurgulanmıştır. Konu hakkında Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor; “Ey kavmim, Allah’ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a aittir”.
            Huda, 29

            Yorum


              #7
              Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

              Bu ayet Hz. Nuh hakkındadır. Ama aynı ayet Şuara süresinin 109, 127, 145, 164 ve 180. ayetlerinde Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. Lut, Hz.Şuayb hakkında da söylenmiştir. Adı geçen Peygamberler kavimlerinden bir ücret istememişler ve mükâfatlarının Allah’tan olduğunu söylemişlerdir. Ama Hz. Resul-ü Ekrem hakkında Allah Teala, risalet uğrunda çekmiş olduğu zahmetlere karşılık yakınlarını sevmelerini söylemesini emrediyor. Görüldüğü gibi Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) in Ehli beytini sevmek risaletin mükâfatı ve Kuran’ın da emridir.

              Şura süresi yirmi üçüncü ayette geçen yakınlardan maksat Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’dir. Nitekim ehlisünnet tefsir âlimleri de yakınlardan maksadın Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin olduklarını söylemişlerdir.
              - Tefsir-i Kurtubi, c.8, s.5843 – Tefsir-i Dürrul Mensur ve Tefsir-i Şebahat-ut Tenzil, Tefsir-i Keşşaf mezkur ayetin tefsirinde

              Görüldüğü gibi Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) Allah’ın emri ile yakınlarının muhabbetini istiyor. Bu sevginin faydası Hz. Peygamber efendimize midir, yoksa bunun faydası ümmete midir? Bunun faydası inananlar içindir. Zira Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor;“Deki, ben sizden bir ücret istemişsem o sizin içindir. Ücretim yalnız Allah’a aittir. O her şeye şahittir.” Sebe, 47

              Peki, inananlar Ehli beyti sevdikleri takdirde ne tür faydaları görürler. Bu konuda da Allah Teala şöyle buyuruyor; “Deki, buna karşılık sizden, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler dışında her hangi bir ücret istemiyorum.” Furkan, 57

              Görüldüğü gibi Ehli beyti sevmenin faydası yukarıdaki ayete binaen, Allah yolunda gitmektir. Bundan daha önemli bir fayda da olamaz. Dolayısıyla “Ehlibeyti seviniz” ayeti, “Bu sevginin faydası vardır” ayeti ve “Bu fayda Allah yolunda gitmektir” ayeti, açıkça şunu gösteriyor ki, sırat-ul müstakim de gitmenin tek yolu ve sebebi Ehlibeyte sarılmaktır. Bu yoldan gidilmediği takdirde Allah’ın iradesinin dışında bir yol tutulmuş olur. Allah Teala şöyle buyuruyor; “İyi davranış, asla evlere arkalarından gelip girmeniz değildir. Lakin iyi davranış takvalı kimsenin davranışıdır. Evlere kapılarından girin, Allah’tan korkun, umulur ki kurtuluşa ereriniz.” Bakara, 189

              Yani, insanın takvalı olabilmesi için Allah’ın göstermiş olduğu yoldan gitmesi gerekir. Takvalı olmak için İslam dinine, Kuran’a ve sünnete Ehlibeyt kanalı ile gidilmesi gerekir.

              Hz. İmam Ali şöyle buyuruyor; “Nebinizin Ehli Beytine bakın, yollarına uyun, izlerini takip edin. Sizi asla doğru yoldan çıkarmazlar, sapıklığa itmezler. Durduklarında durun, hareket ettiklerinde hareket edin. Onlardan öne geçmeyin ki delalete düşersiniz ve onlardan geri kalmayın ki helak olursunuz.”
              Nehc’ül Belağa, s.140, Hutbe.97

              Yorum


                #8
                Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                “Allah’a and olsun, tebliğ edilen emirlerin, tamamlanan vaatlerin, söylenen sözlerin tümü bana öğretildi. Hikmetin kapıları, işlerin/emirlerin ışığı biz Ehli Beytedir. Dikkat edin! Dinin hükümleri birdir, yolu düz ve doğrudur. Kim ona tabi olursa hedefe ulaşır, kazanır, kim ondan geri durur uzaklaşırsa, sapar ve pişman olur.” Nehc’ül Belağa, s.170, Hutbe.120

                “Akıllı kişinin basireti işinin sonunu görmesini, alçaklığı, yüksekliği tanımasını sağlar. İnsanları çağıran (peygamber) çağırmış, yöneten yönetmiştir. Öyleyse o çağırana icabet edin, o yönetene tabi olun. Fitne denizlerine daldılar, sünnetlerin yerine bidatlere sarıldılar. Müminler inzivaya çekildiler, sapıklar ve yalanlayanlar konuştular. Resulullah’ın sırdaşı, arkadaşı, hazinedarı ve kapıları biziz. Evlere ancak kapılarından girilir, kapılarından girmeyene hırsız denir.” Nehc’ül Belağa, s.206, Hutbe.154

                “Onlar (Ehlibeyt) ilmin hayatı ve dirilişi, cehaletin ölümüdürler. Hilimleri size ilimlerinden, zahirleri batınlarından ve sükûtları konuşmalarındaki hikmetlerinden haber verir. Hakta ayrılığa düşmez, ona karşı durmazlar. Onlar, İslam’ın direkleri ve halkın sığınaklarıdır. Hak onlarla yerine gelir, batıl onlarla yerinden ayrılır ve dili kökünden kesilir. Dinin hükümlerini işitip rivayet ederek değil, kavrayıp uygulayarak anlamışlardır. Çünkü ilmi rivayet eden çoktur ama riayet eden çok azdır.” Nehc’ül Belağa, s.333, Hutbe.239

                Görüldüğü gibi, konu hakkında Kur’an-ı Kerim’deki ayetleri Hz. İmam Ali farklı tabirler ve deyimlerle beyan etmiştir. Bu ayet ve hadislerden anlaşılan şudur ki; Allah ve Peygambere varmanın ve anlamanın sadece bir tek yolu vardır. O yolda Ehlibeyt İmamlarına tabi olmaktır. Sadece, bende Ehli Beyti seviyorum demek yeterli değildir. Zira her sevginin bir mazharı ve tecellisi olmalıdır. İslam adına Ehli Beytin dışında yol arayanlar gerçekte yolsuzluğa düşmüşlerdir.

                Tarihte şöyle bir olay nakledilir; Bir gün İmam Cafer Sadık (a.s) a bazıları, bir şahıs hakkında ilim ve takva ehli olduğuna dair övgüyle bahsettiler. İmam Sadık (a.s) o mezkûr şâhısı görmek istiyordu. Günlerden bir gün İmam Sadık (a.s) sokakta bir kalabalık ve kalabalığa konuşan, hadis anlatan birisini gördü. İmam Cafer Sadık (a.s) a konuşan kişinin anlatılan şahıs olduğu söylendiğinde İmam Sadık (a.s) kalabalığın yanına vardı ve dinlemeye koyuldu. Mezkûr şahıs İmam Cafer Sadık (a.s) ı görünce sohbetini yarıda kesip oradan ayrıldı. İmam Cafer Sadık (a.s) da o kişiyi takibe koyuldu. Mezkûr kişi önce bir ekmek fırınına girerek iki ekmek ve sonrasında da bir manavdan iki tane nar çaldı. Bunları gören İmam Cafer Sadık (a.s) çok şaşırmıştı. Derken o kişi bir harabeye girerek çaldığı ekmek ve narları fakirler arasında bölüştürdü. Bunları gören İmam Cafer Sadık (a.s) mezkûr kişinin yanına giderek ona şöyle buyurdu; Seni bana övgüyle anlattılar. Ama duyduklarımla gördüklerim kesinlikle birbiriyle bağdaşmıyor. Kişi İmam Sadık (a.s) a; ey Peygamber evladı sen Kur’an-ı Kerim’deki şu ayeti bilmiyor musun “Kim bir hayırla gelirse o hayırı on olarak kabul ederiz, kimde bir günahla gelirse onu da bir olarak hesap ederiz”. Ben iki ekmek ikide nar çaldım. Bu dört günah eder. Daha sonra onları fakirlere dağıttım. Buda kırk sevap eder.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                  Dört günahı kırk sevaptan çıkarsak geriye otuz altı sevap kalır. Dolayısıyla ben kârlıyım. Bunları duyan İmam Cafer Sadık (a.s) daha da şaşırdı ve şöyle buyurdu; İnsan eğer yoldan saparsa Kur’an-ı böyle yanlış tefsir eder. Sonrasında o kişinin söylemiş olduğu ayetin gerçek manasını beyan etti. Bu olayda da görüldüğü gibi Kur’an-ı Ehlibeytsiz anlamaya çalışmak insanın sapmasının ilk adımı olur.
                  Şimdi Hz imam Ali (a.s) ve Ehlibeyt imamları hakkındaki bazı ayet ve hadisleri ehlisünnetin kendi kaynaklarından aktarmaya çalışacak ve neticeyi siz değerli okuyuculara bırakacağız.
                  Şia inancına göre imamet ve vilayet peygamberlik makamı gibi ilahi bir makam olup, imam Allah tarafından tayin edilir ve Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) kendisinden sonraki imam ve halifeyi Allahın emri ile açıklayarak belirtir. Bu konunun delilleri kısaca şunlardan ibarettir;

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                    Velayet Ayeti

                    Hz. İmam Ali (a.s)’ın imametine delalet eden ayetlerden bir tanesi velayet ayetidir. Allah Teala şöyle buyuruyor; “Sizin veliniz, anacak Allah ve onun resulü ve namaz kılan ve rükû halinde iken zekât veren müminlerdir.”
                    Bu ayet şia ve ehlisünnet kaynaklarına göre Hz. İmam Ali (a.s) hakkında nazil olmuştur. Ayetin nüzul olayı tarih, hadis ve tefsir kaynaklarına göre şöyledir; Bir gün fakir birisi mescidin nebiye gelerek orada olanlardan yardım istedi. O esnada rükû halinde olan Hz. İmam Ali (a.s) parmağını oynatarak fakire bir işaret verdi ve fakir gelip onun parmağından yüzüğü çıkardı ve böylelikle Hz. İmam Ali (a.s) namazdayken yüzüğünü ona sadaka olarak verdi. O sırada bu ayet Cebrail vasıtası ile Hz. Peygamber (s.a.a) e evindeyken nazil oldu. Resulü Ekrem mescide doğru yol alırken kendi kendine ayeti tilavet ediyordu. Hz. Peygamber (s.a.a) mescide geldiklerinde o hazret şöyle sordu; Acaba birisi rükû halindeyken sadakamı verdi? Fakir adam yüzüğü Resulü Ekrem (s.a.a) e göstererek şöyle dedi; Bu sadakayı namaz kılan şu şahıs namazda rükû halindeyken bana bağışladı bende yüzüğü onun parmağından çıkardım. Peygamber (s.a.a) böyle bir şahsın kendisinden sonra müminlerin veli ve koruyucusu olarak tayin edildiği için Allaha hamd ettiler.
                    Bu rivayeti sahabelerden bir çoğu naklettikleri gibi ehlisünnet âlimleri de nakletmişlerdir. Bu rivayeti nakleden ehlisünnet âlimlerinden bazıları şunlardır;

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                      1- Kadı Ebu Abdullah Vakidi, Zehair-ul Ukba, s.102
                      2- Hafız Ebu Bekir Senani, Tefsir-i İbni Kesir c.2, s.75
                      3- Ebu Cafer İskafi, Nakzul Osmaniye, s.319
                      4- Celaleddin siyuti, Tefsir-i Dürrul Mensur, c.3, s.105
                      5- İbni Carir Taberi, Tefsir-i Camiul Beyan, c.6, s.288
                      6- Hafız Ebu Bekir Cessas, Ahkâm-ul Kuran, c.2, s.446
                      7- Carullah Zamehşeri Hanefi, Tefsiri Keşşaf, c.1, s.47
                      8- Fahri Razi, Tefsir-ul Kebir, c.12, s.26


                      Bu ayetin tarihi belgelere göre Hz. İmam Ali (a.s) hakkında nazil olduğu bir gerçektir. Ayette geçen veli kelimesi, mesul, rehber, dost, yardımcı v.s gibi anlamları ifade eder. Ayette velayetten müminlerin emirliği ve rehberliği kastedilmiştir. Zira ayette Allahın ve Resulünün velayetinden sonra rükû halinde zekât verenin ( Hz. Ali) velayetinden söz edilmektedir. Resul-ü Ekrem ve rükû haline zekât verenin (Hz. Ali) velayeti Allah’tandır. Dolayısıyla Hz. Peygamberin müminler üzerinde olan velayet ve rehberliğinin aynısı Hz. Ali içinde söz konusudur.

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                        Ev Hadisi

                        “Yakın akrabalarını uyar.” Ayeti nazil olduğunda, Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz yakın akrabalarını İslam dinine davet etmeye memur olundu. Bu davet Peygamberin risaletini evinden dışarı taşıdığı ilk davetti. Zira o güne kadar Peygamberliğinden üç yıl geçmesine rağmen, o Hazretin risaleti kendi evinde sınırlıydı. Ve sadece Hz. Ali ve Hz. Hatice o Hazrete iman getirmişlerdi. Bir rivayete göre bu evde yaşayan Zeyd’de iman getirmişti. Bu zamanlarda Hz. Ali (a.s) Resulü Ekrem (s.a.a)’in evinde yaşıyordu. Hz. Ali’nin babasının imkânları elverişli olmadığı için Peygamber Hz. Ali beş yaşında iken onu kendi himayesi altına almıştı. Bu ayet nazil olduğu zaman Hz. Ali (a.s) on üç, on beş yaşlarındaydı. Resulü Ekrem (s.a.a) Hz. Ali’ye yemek ve ayran hazırlatma emrini verdi. Böylelikle Beni Haşimden yaklaşık önde gelen kırk kişi davet olundu. Resulü Ekrem (s.a.a) onlara şöyle buyurdu; Allah Teala, onun birliğini ve benimde Peygamberliğimi tanımanız risaleti ile beni göndermiştir. Sizlerden kim benim kardeşim, vasim ve halifem olmak için bu işte bana yardım edecektir? Mecliste bulunanların hepsi yüz çevirdiler. Sadece orda bulunanların hepsinden yaşça küçük olan Hz. Ali ayağa kalkarak şöyle dedi; Ben, Ey Allah’ın Resulü bu yolda sana yardım edeceğim. Bu iş veya bu cümleler üç defa tekrar olduktan sonra Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdular; Bu sizlerin aranızda, benim kardeşim, vasim ve halifemdir. Onun emrini işitiniz ve itaat ediniz.
                        Bu rivayet Ehli Sünnetin muteber hadis ve tarih kitaplarında naklolunmuştur. Nakledenlerden bazıları şunlardır:

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                          1- Halebî Şafii, Sire-i Halebîye, c.1, s.311
                          2- Muttaki Hindi, Kenzul Ummal, c.15, s.115
                          3- Genci Şafii, Kifayetu’t Talib, s.205
                          4- Haysemi, Mecmauz Zevaid, c.8, s.308
                          5- Ebul Fida Dimişki, Tarihi Dimişk
                          6- Ahmed b. Hanbel, Müsnedi Ahmed, c.1, s.111


                          Hz. Peygamber (s.a.a) bu rivayette Hz. İmam Ali (a.s) a halkın arasındaki kardeşi, vasi ve halifesi olduğunu sesleniyor. Bu tabir Hz. İmam Ali (a.s) ın Hz. Peygamber (s.a.a) den hemen sonra halife olduğunun bir kanıtıdır. Bu hadisin Gadir-i Hum hadisiyle şu farkı vardır; Bu Hz. Peygamber efendimizin peygamberliğinin başlangıcında, gadir-i hum hadisi ise nübüvvetinin sonunda beyan olunmuştur.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                            canimiz feda olsun Allah ve Resulullahin yüce dostuna
                            Allah razi olsun abi


                            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE NEDEN EHLİBEYT

                              Gadir-i Hum Hadisi


                              Bütün Ehli Sünnet ve Şia müfessir, muhaddis ve tarihçilerin icmasına göre Gadir-i hum olayı Hz. İmam Ali (a.s) hakkında şöyle gerçekleşmiştir: Hicretin 10. Yılında Resulü Ekrem (s.a.a) veda haccından dönerken Gadir-i Hum denilen bir yere geldiğinde Cebrail şu ayeti getirdiler “Ey elçi Rabbinden indirilen emri ilet, eğer bunu ifa etmezsen onun elçiliğini yapmamış olursun ve Allah seni insanlardan korur. Şüphe yok ki Allah kâfir olan kavmi doğru yola iletmez, onlara başarı vermez.” Maide süresi- 67

                              Cebrail tebliğ ayetinin inişinden sonra, Allah tarafından Hz. Peygamber (s.a.a) e Hz. Ali (a.s) ı veli ve imam unvanıyla tanıtarak, o makama atamasını ve ona uymanın ve itaatin farz olduğunu bildirmesini iletti. Hz. Peygamber (s.a.a) in kafilesinden geride kalanlar ulaştılar. O mekânı geçip gidenler geri döndüler. Hava aşırı sıcaktı. Halk hırkasının bir kısmını başına, diğer kısmını ise aşağı attılar. Öğle ezanı okundu ve namaz kılındı. Namazdan sonra develerin sırtındaki aletlerden yüksek bir yer yaptılar. Hz. Peygamber (s.a.a) yüksek bir sesle herkesin dikkatini üzerine çekerek şöyle buyurdu; …ben sizlere iki ağır emanet bırakıyorum bunlardan b,iri Allahın kitabı kuran, diğeri ise itretim ehlibeytim. Bu ikisine beraberce sarıldığınız müddetçe benden sonra asla delalete düşmezsiniz. Sonra yanında olan Hz. Ali (a.s) ın elini tutarak kaldırdı ve şöyle buyurdu; Şüphesiz Allah benim mevlamdır ve ben müminlerin mevlasıyım ve onlara kendi nefislerinden evla ve daha öncelikliyim. Öyleyse ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım, onu seveni sev ona düşmanlık edene düşmen ol. Dostlarına yardım et ve alçak düşürmek isteyeni alçalt. Onu hakkın mizanı, mihveri ve ölçüsü karar kıl. Ey insanlar burada bulunanlar burada olmayanlara bunu iletsin. Halk dağılmadan önce Cebrail şu ayeti getirdi;” “Bu gün sizin dininizi ikmal ettim, size verdiğim nimetimi tamamladım, size din olarak islama razı oldum.” Maide süresi-3

                              Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.a) Allah-u Ekber nidasıyla, dinin ikmaline ve nimetin tamamlanmasına ve Allahın ona verdiği risalet ve Ali (a.s) a verdiği velayete olan rızasından dolayı şükretti.
                              Merhum Allame Emini “El- Gadir” adlı eserinin 1. Cildinin 14. Sayfasından 61. Sayfasına kadar Gadir-i Hum olayını nakleden 110 sahabenin adını zikretmiştir. Bunun yanı sıra 84 tane tabiinden ve 361 tanede Ehli Sünnet âlimlerinden nakletmiştir.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X