Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #31
    Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

    12- Kendi Zamanının En Çok İbadet Edeni

    Ravi şöyle diyor:
    İmam Musa Kazım (a.s), kendi zamanında en abit, en fakih, en cömert ve en değerli birisi idi.
    İmam Musa Kazım (a.s) sürekli olarak gece nafilelerini kılardı. Öyle ki, onlardan sonra sabah namazına başlardı. Sabah namazından sonra da gün çıkıncaya dek takibatla meşgul oluyordu. Sonra secdeye kapanır ve öğleye dek öylece secdede kalırdı.[1]
    İmam (a.s) sürekli şöyle dua ederdi:
    "Allah'ım! Senden, ölüm zamanı rahatlık, hesap zamanı ise âf diliyorum."
    Yine duasında şöyle derdi: "Azum'ez- Zenbu min abdik? Felyuhsun'il- affu min indik."
    "Allah'ım! Kulunun günahı büyük olmuştur; senin affın ise güzel olmalıdır."
    İmam (a.s), Allah korkusundan öyle ağlardı ki, sakalı gözyaşlarıyla ıslanırdı. İmam (a.s) ailesine ve akrabalarına herkesten daha çok yetişir ve iyilik ederdi. Geceleri sepetiyle Medine fakirlerine un, hurma, altın ve gümüş götürürdü. Bunları tanınmayacak bir şekilde onlara verirdi. Onlar, yardım eden bu şahsın kim olduğunu bile bilmezlerdi.[2]
    Ama vefat edince, yardımlar kesildiğinden dolayı o yardım eden şahsın İmam Kazım (a.s) olduğunu anladılar.

    _________________
    [1] - Galiba İmam (a.s) zindanda olduğu sırada böyle uzun secdeler yapıyormuş.
    [2] - Bihar, c. 48, s. 101
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      #32
      Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

      13- İmam Musa Kazım (a.s)'ın Şialara Teveccühü

      İbn-i Sinan şöyle diyor:
      Bir gün Harun Reşid, Rum padişahının kendisine gönderdiği bir miktar elbise ve altın dokumalı siyah bir cübbeyi bağış olarak Ali b. Yaktin'e verdi.
      Ali b. Yaktin, o elbiseleri ve cübbeyi, malının humusundan bir miktar malla birlikte İmam Kazım (a.s)'a gönderdi. O mallar İmam (a.s)'a ulaşınca, İmam (a.s) o elbise ve malları kabul etti ama cübbeyi o malları getiren şahısla geri çevirdi. Ali b. Yaktin'e de bir mektup yazarak şöyle dedi:
      "Bu cübbeyi sakla ve onu elinden çıkarma. Zira yakın bir zamanda ona ihtiyacın olacaktır."
      Ali b. Yaktin, o cübbenin kendisine geri çevrilmesiyle şüpheye düştü ve bunun sebebini de anlayamadı. Bununla birlikte onu sakladı.
      Böylece birkaç gün geçti. Ali b. Yaktin'in hizmetçisi de onun İmam (a.s)'a gönderdiği hediyelerden haberdardı. Bu yüzden Harun'un yanına giderek şöyle dedi:
      "Ali b. Yaktin, Musa b. Cafer'i (İmam Kazım'ı) İmam biliyor. Her yıl malının humusunu ona gönderiyor. Hatta filan zamanda ona bağışta bulunduğun cübbeyi de humuslarla birlikte O'na gönderdi."
      Harun çok sinirlenerek: "Bunu mutlaka araştıracağım. Eğer durum dediğin gibi olursa, Ali b. Yaktin'i mahvedeceğim" dedi.
      Aynı saatte Ali b. Yaktin'in ihzar edilmesini emretti.
      Ali b. Yaktin geldiğinde: "Sana bağışta bulunduğum cübbeyi ne yaptın?" diye sordu.
      Ali b. Yaktin cevabında şöyle dedi:
      "Ey müminlerin emiri! O yanımdadır. Ona koku sürüp ağzı kapalı bir sandığa bırakmışım. Onu koruyorum. Her sabah sandığın kapağını açarak teberrük için onu öpüyor, tekrar yerine bırakıyorum."
      Harun: "Şimdi onu getir!"dedi.
      Ali b. Yaktin: "Ey müminlerin emiri! Şimdi onu getiririm" dedi.
      Ali b. Yaktin, hizmetçilerinden birini çağırarak şöyle dedi: "Falan eve git ve odanın anahtarını falan hazinedardan al, odanın kapısını açarak üzerini damgaladığım falan sandığı alarak getir!"
      Çok geçmeksizin hizmetçi damgalanmış sandığı getirerek Harun'un önüne bıraktı. Harun, damganın kırılarak sandığın açılmasını emretti.
      Harun, sandık açıldığında cübbeyi güzel koku sürülmüş bir halde görünce öfkesi yatıştı ve Ali b. Yaktin'e: "Sandığı kendi yerine çevir ve başarılı olarak dön. Artık ara vurucuların senin hakkındaki sözlerini kabul etmeyeceğim" dedi.
      Harun, tekrar Ali b. Yaktin'e ödül verilmesini emretti. Daha sonra ara vurucuya bin kırbaç vurmalarını emretti. Söz konusu şâhısa beş yüz küsur kırbaç vurulduğunda dayanamayarak öldü.[1]

      _________________
      [1] - Bihar, c. 48, s. 137
      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

      Yorum


        #33
        Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

        14- İşin Değeri

        Ali b. Ebi Hamza şöyle diyor:
        İmam Musa b. Cafer (a.s)'ı kendi tarlasında çalışırken gördüm. Mübarek bedeni ter içindeydi. İmam (a.s)'ın bu halini görünce dedim ki:
        "Fedan olayım! İşçiler nerededirler?"
        Buyurdu ki: "Ey Ali! Benden ve babamdan daha iyi olanlar elleriyle çalışmışlardır."
        Ben: "Onlar kimlerdir?" dedim.
        Buyurdu ki: Resulullah (s.a.a), Emir'ul-Müminin Ali (a.s) ve bütün babalarım elleriyle çalışıyorlardı. Çalışmak, peygamberlerin, resullerin, vasilerin ve salih insanların âdetidir.[1]

        _________________
        [1] - Bihar, c. 48, s. 115
        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          #34
          Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

          15- Zalimlerle Yardımlaşmak Yasak

          Safvan b. Mehran el-Cemmal[1] şöyle diyor:
          Bir gün Ebu'l-Hasan İmam Musa Kazım (a.s)'ın yanına uğradım. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Safvan! Senin bir işin hariç diğer bütün işlerin güzeldir!"
          Safvan: Fedan olayım! Hangi işim iyi değildir?
          İmam (a.s): "Develerini bu adama (Harun Raşid'e) kiraya vermen."
          Safvan: Ey Resulullah'ın oğlu! Haram bir iş için kiraya vermemişim. Harun hacca gitmek istiyor ve ben onları hac yolculuğu için kiraya vermişim. Üstelik kendim de onunla beraber gitmeyeceğim, hizmetçilerimden bazılarını onunla göndereceğim.
          İmam (a.s): "Acaba sen Harun'un, alacağını verinceye dek yaşmasını istemiyor musun?"
          Safvan: Evet, istiyorum.
          İmam (a.s): "Kim, onların (o zalimlerin) bekasını istiyorsa, o da onlardandır; kim de onlardan olursa, ateşte olacaktır."
          Safvan sözünün devamında şöyle diyor: Ben İmam (a.s)'ın yanından ayrılır ayrılmaz gidip develerimin tümünü sattım. Bu haber Harun'a ulaşır ulaşmaz Harun beni çağırdı. Yanına vardığımda: "Safvan! Develerinin tümünü sattığını duydum!" dedi.
          Ben cevabında: "Evet, hepsini sattım" dedim.
          Harun: "Neden?!" dedi
          Cevaben: Ben artık yaşlanmışım, hizmetçiler de işlerini iyi yapmıyorlar" dedim.
          Harun: "Hayır! Sana böyle yapmayı emreden şahsın kim olduğunu biliyorum. Böyle yapmayı Musa b. Cafer sana emretmiştir" dedi.
          Benim Musa b. Cafer'le ne işim vardır!" dedim.
          Harun sinirli bir şekilde: Bu sözleri bir kenara bırak! "Andolsun ki, eğer eski dostluğumuz olmasaydı, şimdi başının bedeninden ayrılmasını emrederdim."[2]

          _________________
          [1] - Bihar, c. 48, s. 115
          [2] - Safvan-i Cemmal, Ehl-i Beyt (a.s)'ın dostlarından, akıllı ve takvalı birisi idi. Birçok devesi vardı. Onları kiraya vererek geçimini sağlıyordu. Safvan, halife Harun Raşid'le, onun hac yolculuğu eşyalarını develeriyle taşıması için bir anlaşma yaptı. Daha sonra İmam Kazım (a.s)'ın yanına uğradı. İmam (a.s) onu bu hususta uyardı...
          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

          Yorum


            #35
            Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

            16- Herkesten Daha Yakın!

            Bir gün Ebu Hanife, İmam Cafer Sadık (a.s)'ın huzuruna vararak şöyle dedi:
            "Ben oğlun Musa'yı (İmam Kazım'ı) namaz kılarken gördüm. Halk onun önünden geçiyordu, o ise onlara mani olmuyordu. Hâlbuki bu iş doğru değildir!"
            İmam Sadık (a.s): "Oğlum Musa'yı çağırın gelsin" dedi. İmam Musa Kazım (a.s) babasının yanına geldiğinde İmam Sadık (a.s) ona şöyle buyurdu:
            "Ebu Hanife diyor ki: Musa namaz kılıyordu, halk da onun önünden geçiyordu ama o, onları bu işten nehy etmiyordu.
            İmam Musa Kazım (a.s) babasının cevabında şöyle dedi: "Babacığım! Kendisi için namaz kıldığım zat, herkesten bana daha yakındır. Zira Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Biz insana, onun şah damarından daha yakınız."[1]
            İmam Sadık (a.s) (küçük yaşta olan) oğlunu bağrına basarak şöyle buyurdu: "Babam ve anam sana fada olsun ey kalbinde ilahi sırlar olan!"[2]

            _________________
            [1] - Kâf / 16
            [2] - Bihar, c. 48, s. 171; c.10, s. 204; c. 83, s. 297 ve 299
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              #36
              Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

              17- İmam Musa Kazım (a.s)'ın Doğum Ve Şahadeti

              İmam Sadık (a.s)'ın oğlu olan İmam Musa Kazım (a.s), hicretin 128. yılında sefer ayının yedisinde "Ebva"da[1] gözlerini dünyaya açtı. Hicretin 183. yılı, Receb ayının yirmi beşinde ise Bağdat'da Sindi b. Şahik'in zindanında şehit edildi. Bazı tarihçiler ise, hicretin 183. yılı Receb ayının beşinde şehit olduğunu yazmışlardır.
              İmam (a.s) şehit olduğunda 55 yaşında idi.
              İmam Kazım (a.s)'ın annesi, Hamide-i Berberiyye isminde bir cariye idi. Ona musaffa (tertemiz) Hamide diyorlardı.
              İmam Kazım (a.s)'ın imameti 35 yıl sürmüştür. İmam Kazım (a.s) 25 yaşında, yani Mensur Devaniki'nin hilafetinin son yıllarında imamet ve velayet makamına yetişmiştir.
              Mensur Devaniki'den sonra oğlu Mehdi on yıl bir ay hükümet etti, ondan sonra da onun oğlu Hadi (Musa b. Muhammed) yaklaşık bir yıl hilafet makamında oturmuştur. Daha sonra hükümet, Reşid lakabıyla meşhur olan Harun b. Muhammed'in eline geçmiştir.
              İmam Kazım (a.s), Harun Reşid'in hükümetinin üzerinden 15 yıl geçtikten sonra, Sindî b. Şahik'in zindanında (Harun'un emriyle) zehirlenerek şahadete kavuştu ve "Kazmeyn" diye meşhur olan Kureyş kabristanında yani Bağdat'ın "Medinet'üs-Selam" mezarlığında defnedildi.[2]

              _________________
              [1] - Ebva' Medine ile Mekke arasında bir köyün ismidir. Peygamber (s.a.a)'in annesi "Amine" de orada toprağa verilmiştir.
              [2] - Bihar, c. 48, s. 1
              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

              Yorum


                #37
                Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                18- İmam Kazım (a.s)'ın Dünyaya Ayak Basma Olayı

                Ebu Besir şöyle diyor:
                İmam Musa b. Cafer (a.s) gözlerini dünyaya açtığı yıl, biz de İmam Sadık (a.s)'la birlikte, hac amelimizi yapmak için Mekke'ye doğru hareket ettik. Ebva'ya yetiştiğimizde, İmam Sadık (a.s) bize ve ashabına büyük bir sofra açtı ve çok güzel yemekler verdi. Biz yemekle meşgul olduğumuz sırada (İmamın eşi olan) Hamide'nin gönderdiği biri gelerek şöyle dedi:
                Hamide diyor ki: "Doğum sancısı beni yakalamış, siz buyurmuştunuz ki bu oğlumun doğumunda benden habersiz bir iş yapmayın, şimdi durumu size bildiriyorum."
                İmam (a.s) sevinçle yerinden kalkarak Hamide'nin göndermiş olduğu kimseyle gitti. İmam (a.s) çok geçmeksin bizim yanımıza geri döndü.
                Ashap şöyle dedi: "Allah seni sevindirsin, gözlerini nurlandırsın, Hamide'nin durumu nasıl oldu?"
                İmam (a.s) buyurdu ki: "Allah bana bir oğlan çocuğu bağışladı; bu oğlan, Allah'ın yaratıklarının en üstünüdür. Hamide bu bebek hakkında bazı olaylardan haber verdi, oysa ben onları onun kendisinden daha iyi biliyordum."
                Bu sırada ben dedim ki: "Fedan olayım! Hamide ne gibi şeyler hakkında size haber verdi?"
                İmam (a.s) buyurdu ki: "Hamide dedi ki: "Bu çocuk dünyaya geldiğinde, ellerini yere koyup başını göğe doğru kaldırdı..." Ben Hamide'ye dedim ki: "Bu hareket, Peygamber (s.a.a)'in ve O'ndan sonraki İmamların nişanesidir (bütün İmamlar doğduğunda bu hareketi yaparlar)…"[1]
                _________________

                [1] - Bihar, c. 48, s. 2
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  #38
                  Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                  19- Sultanlara Çalışmanın Tehlikesi

                  Harun Reşid'in düzeniyle ilişki içerisinde olan Ziyad b. Ebi Seleme şöyle diyor:
                  Bir gün İmam Kazım (a.s)'ın huzuruna vardığımda şöyle buyurdular: "Ya Ziyad! Duydum ki sultana (Harun Reşid'e) çalışıyorsun!"
                  Arzettim ki: "Evet!"
                  Buyurdu ki: "Neden?"
                  Arzettim ki: "Ben haysiyetli birisiyim, aile sahibiyim, onların geçimini sağlayacak malım da yoktur."
                  İmam (a.s) buyurdu ki: "Ey Ziyad! Ben yüksek bir yerden düşüp de parça parça olsam dahi, bu benim için, onların (sultanların) işlerinden birini bile üstlenmekten veya onların halılarının üzerine ayak basmaktan daha sevimlidir. Sadece bir durum bundan istisnadır, o durumun ne olduğunu biliyor musun?"
                  Arzettim ki: "Fedan olayım, bilmiyorum."
                  İmam (a.s) buyurdu ki: "Bir müminin sıkıntısını gidermek veya borcunu ödemek dışında onlarla çalışmak doğru değildir.
                  Ey Ziyad! Onlar için bir iş yapmayı üstlenen kimseye Allah'ın yapacağı en küçük şey, mahşer ehlinin hesabını görene dek onları ateşten bir çadırın içerisinde tutmasıdır.
                  Ey Ziyad! Onların işlerinden bir işi üstlendiğinde, din kardeşlerine iyilik et. Zira yapmış olduğun bir iş (günah) karşısında, hayır bir iş yapmalısın. Allah-u Teâla yaptığın işlerin arkasındadır; onları görüp gözetir…
                  Ey Ziyad! Kendini halkın üzerinde güçlü hissettiğinde, yarın (kıyamet günü) Allah Teâla'nın da senin üzerindeki güçlülüğünü hatırla. Şunu da bil ki, senin onlara (zalim sultan ve yöneticilere) yapmış olduğun iyilikler unutulup gidecek ama onun kötü sonuçları sana kalacaktır."[1]

                  _________________
                  [1] - Bihar, c. 48, s. 172
                  "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                  Yorum


                    #39
                    Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                    20- İmamları Tanımanın Yolu

                    Ebu Besir şöyle diyor:
                    Bir gün Ebu'l-Hasan (İmam Kazım) (a.s)'ın huzuruna vararak şöyle dedim: "Fedan olayım! İmam nasıl tanınır?"
                    İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Birkaç sıfatla: Babası onun imameti hakkında bir şey söylemiş olmalı, onu halka tanıtmalı ve onu halka, onlara bir hüccet olması için bir nişane olarak (imamet makamına) atamalıdır. Nitekim Resulullah (s.a.a) de, Ali (a.s)'ı bir nişane olarak imamet makamına atadı ve onu halka tanıttı ve bütün İmamlar da kendi vasilerini imamet makamına atayıp onları halka tanıtmışlardır. İmam olan birisi, sorulan her şeye cevap verebilmeli, halk sustuğunda o konuşabilmeli, halka gelecekten haber verebilmeli, bütün dilleri bilmeli ve istediği her dille de halkla konuşabilme gücüne sahip olmalıdır."
                    Daha sonra şöyle buyurdu: "Otur, mutmain olman için imametimin nişanesinden sana haber vereyim. Bu esnada bir Horasanlı içeri girdi ve Arapça İmam (a.s)'dan bir soru sordu. İmam (a.s) sorusunun cevabını Farsça verdi.
                    Horasanlı şahıs şaşırarak şöyle dedi: "Ben sizin Farsça bilmediğinizi zannederek sorumu Farsça sormadım."
                    İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Sübhanellah! Eğer ben senin lisanınla sorduğun soruya cevap veremesem, o zaman sana ne üstünlüğüm olur ki?!"
                    Daha sonra şöyle buyurdu: (Masum) İmam, bütün insanların, kuşların, hayvanların ve ruhu olan her yaratığın lisanını bilmektedir. İmam, işte bu nişanelerle tanınır. Bu sıfatlar onda olmadığı takdirde o İmam değildir."[1]

                    _________________
                    [1] - Bihar, c. 25, s. 133 ve z. 141, az bir farklılıkla.
                    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                    Yorum


                      #40
                      Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                      İMAM MUSA KAZIM (A.S)'IN GAYBÎ HABERLERİ


                      1- Şahane Elbise

                      [İbn-i Senan şöyle diyor:
                      Bir gün Harun Reşit, ikram ve mükafatta bulunmak için, Ali b. Yaktin'e birtakım güzel elbiseler gönderdi. Onların arasında bir tane de çok şahane altın işlemeli bir elbise vardı. Ali b. Yaktin, o elbiseleri humus olarak ayırdığı mallar ile birlikte Hz. Musa b. Cafer (a.s)'a gönderdi. O hediyeler İmam (a.s)'ın huzuruna takdim edildiğinde Hazret bütün para ve hediyeleri kabul etti. Daha sonra ayrı bir şahıs ile o şahane elbiseyi, Ali b. Yaktin'e geri göndererek şöyle yazdı: "Bu elbiseyi iyi koru ve elden çıkarma. Zira bir gün ona ihtiyaç duyacaksın."
                      Ali b. Yaktin, Hazretin o elbiseyi kabul etmemesi konusunda şüphe içinde kaldı ve O'nun geri çevirimle sebebini anlayamamıştı. Ama İmam'ın emrine uyarak o elbiseyi güzel bir şekilde muhafaza etti.
                      Birkaç günden sonra Ali b. Yaktin, kölelerinden birine kızarak onu hizmetten uzaklaştırdı. O köle de Ali b. Yaktin'in, İmam Musa (a.s)'a olan yakınlığını ve belli zamanlarda ona para ve hediyeler gönderdiğini biliyordu. Ali b. Yaktin'in bu tavrından çok rahatsız olan köle, fırsattan istifade ederek Harun Reşid'in yanına giderek kovculuk yapıp şöyle dedi: "Ali b. Yaktin, Musa b. Cafer'i İmam biliyor, her yıl malının humusunu ona gönderiyor ve filan gün halifenin kendisine hediye ettiği şahane altın işlemeli elbiseyi de ona göndermiştir."
                      Harun bu sözden çok sinirlenerek şöyle dedi: "Bu konuda inceleme yapmam gerekir. Durum dediğin gibi olursa, O'nu öldürteceğim. Harun hemen Ali b. Yaktin'i çağırttı ve kendisine hediye ettiği elbiseyi ne yaptığını sordu. O da şöyle dedi: "Onu güzel koku sürerek özel bir sandığa bırakıp korumuşum; her gün sabah onu açıp teberrük için ona bakıyorum ve öpüp tekrar yerine bırakıyorum. Akşamleyin de aynı ameli yapıyorum."
                      Harun o elbiseyi hemen getirmesini emretti. Ali b. Yaktin kölelerinden birine, elbisenin yerini tarif ederek onu sandıkla birlikte getirmesini istedi. Hizmetçi sandığı getirerek Harun'un önüne bıraktı. Harun sandığı açtığında, elbisenin güzel kokularla muattar olarak muhafaza edildiğini görünce, sinirleri yatıştı ve Ali b. Yaktin'e şöyle dedi: "Şimdi sandığı önceki yerine geri çevir ve çabuk yanıma gel. Ben, senin hakkında kovculuk yapanların sözlerini artık kabul etmeyeceğim."
                      Sonra daha değerli hediyeler de Ali b. Yaktin'e verdi ve kovculuk yapan köleye de bin kırbaç vurulmasını emretti. Köleye beş yüz kırbaç vurduklarında, dayanamayarak öldü.(1)

                      _________________
                      [b][size=10pt][font=Arial]1- İrşad-ı Müfid, s. 569; Keşf'ul-Ğumme, Erbili, c. 2, s. 224; Fusul'ul-Mühimme, Sebbağ, s. 136
                      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                      Yorum


                        #41
                        Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                        2- Abdestte İhtilaf

                        Muhammed b. Fazl şöyle diyor:
                        Dostlarımız arasında, ayağa mesh edildiğinde parmak uçlarından ka'beyn'e (topuklara) doğru mu, yoksa ka'beyn'den parmak uçlarına doğru mu çekileceği konusunda ihtilaf çıkmıştı. Ali b. Yaktin bu konuda İmam'a bir mektup yazdı ve cevap talebinde bulundu. Hazret cevabında şöyle yazdı:
                        "Yazmış olduğun ihtilaftan haberdar oldum. Bu konuda şöyle yapmalısın: Üç defa ağzını ve burnunu yıka, üç defa da yüzünü yıka ve suyu yüzündeki kılların arasına ulaştır, ellerini parmak uçlarından dirseklere kadar yıka, başının tümünü meshet, kulağının iç ve dışlarını da meshet, ayaklarını ka'beyn'e kadar üç kez yıka ve bu emirden tecavüz etme!".
                        Bu emir Ali b. Yaktin'e ulaşınca, Şia'nın abdest şekline tamamen ters düşen bu emre şaşırdı. Ama kendi kendine; "Mevlamın böyle bir şeye emretmesi, bir şeyi bildiğinden dolayıdır. O halde O'nun emrine göre amel etmem gerekir" dedi. O tarihten itibaren bu emre uygun ve Şia'nın aksine abdest almaya başladı.
                        Birisi Harun'un yanında kovculuk yaparak şöyle dedi: "O Rafizi'dir ve seninle muhaliftir." Harun yakınlarından birine şöyle dedi: "Ali b. Yaktin hakkında defalarca bana bazı sözler söylemişler. Onun bizim yolumuza aykırı bir yol takındığını ve Rafizi mezhebine yönelik olduğunu demişler, fakat ben onda hiçbir hata görmemişim, onu defalarca sınamışım, ithamı kanıtlanacak bir şey onda görülmemiştir. Senden isteğim, benim tarafımdan olduğunu fark etmeyecek bir şekilde gizlice onu imtihana tabi tutmandır. Eğer benim imtihan ettiğimi anlarsa, korkar ve biz de hedefimize ulaşamayız."
                        O şahıs şöyle dedi: "Şiiler abdest almada Sünnîlerle muhalefet ederler; bu konuda tembellik yaparak ayaklarını yıkamazlar. Eğer Ali b. Yaktin'i tanımak istiyorsan, abdest alırken onu izlemen yeterlidir."
                        Harun bu fikri beğendi. Bu konuşmadan bir müddet geçtikten sonra Harun Ali b. Yaktin'i evinde bir iş ile görevlendirdi. Harun bir gün namaz vakti, duvarın arkasında saklanarak onu gözetim altına aldı. Ali b. Yaktin su isteyip, İmam (a.s)'ın buyurduğu (yukarıda zikredildiği) gibi abdest alıp ayaklarını yıkadı. Harun onun bu şekilde abdest aldığını görünce, elinde olmaksızın ortaya çıkarak; "Artık senin Rafizi olduğunu söyleyen herkes yalan söylüyor" dedi. Artık ondan sonra Harun ona karşı iyimser oldu.
                        Kısa bir zaman sonra İmam Musa b. Cafer (a.s)'dan Ali b. Yaktin'e şöyle bir mektup geldi:
                        "Bundan sonra Allah'ın buyurduğu gibi abdest al. Yani yüzünü, birinci defa farz, ikinci defa sünnet kastıyla yıka ve kollarını dirseklerden parmak uçlarına doğru sıvazla, baş ve ayaklarını da ellerinin ıslaklığı ile meshet. Zira bundan sonra sana korku yoktur ve rahatsın."

                        _________________
                        1 - İrşad-ı Müfid, c. 571; Keşf'ul-Ğumme, Erbili, c. 2 s. 225
                        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                        Yorum


                          #42
                          Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                          3- Fahh Sahibinin Şahadet Haberi

                          Abdullah b. Cafer'in kölesi, Abdullah b. Mufazzal şöyle naklediyor:
                          Fahh(1) şehidi Hüseyin b. Ali b. Hasan b. Hasan b. Ali (a.s), ayaklanıp Medine'yi ele geçirdiğinde, Musa b. Cafer (a.s)'ı kendisine biat etmeye davet etti. Hazret onun yanına giderek şöyle buyurdu: "Amca oğlu! Amcan oğlunun, İmam Sadık (a.s)'a tahmil ettiğini, sen de bana tahmil etme. Zira (açıklamasını) sevmediğim bir şey benden zuhur eder. Nitekim İmam Sadık (a.s)'dan da (açıklamasını) sevmediği bir şey zuhur etti…"
                          İmam (a.s) onunla vedalaşırken şöyle buyurdu: "Sen öldürüleceksin! O halde iyi savaş. Bu halk, imanlarını izhar eden dinsizlerdir; kalplerinde ise müşriktirler. İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Siz akrabalarımın musibetinde Allah'tan ecir ve mükafat talep ediyorum."
                          Daha sonra Hüseyin ayaklandı, o olaylar baş gösterdi ve O hazretin buyurduğu gibi hepsi öldürüldüler.(2)


                          _________________
                          1 - Fahh; Mekke'nin bir fersah uzaklığında ve batı kesiminde olan bir vadi ve mahallenin ismidir. İşte orada Hüseyin b. Ali (Fahh sahibi) Abbasi hükümeti aleyhine ayaklanıp yarenleriyle şahadete erişmişlerdir. O, Kerbela vakıasından bir asır geçtikten sonra kendi kanıyla Şia aleminde derin bir etki bırakan İslam alimlerinin seyitlerinden biridir.
                          2 - İsbat'ul-Hudat, c. 5, s. 540
                          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                          Yorum


                            #43
                            Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                            4- İyiliğin Ömrü Uzatması

                            Ebu Selt-i Herevi, İmam Rıza'dan naklediyor:
                            Hz. Musa b. Cafer (a.s), Ali b. Ebi Hamza'ya şöyle buyurdu: "Batıdan gelmiş olan biriyle karşılaşacaksın, benim hakkımda sana soru soracak. Sen de ki: "O, Hz. Sadık (a.s)'ın bize tanıttığı İmamdır." Sana helal ve haramlardan sorduğunda da cevabını ver."
                            "O adamın alameti nedir?" diye sorduğunda buyurdu ki: "Bünyesi güçlü, uzun boylu, ismi de Yakup b. Yezid'dir. O kendi kavminin büyüğü ve ileri gelenidir. Eğer beni görmek isterse, onu bana getir."
                            Sonra Ali b. Ebi Hazma, o şahsı, İmamın buyurduğu şekilde gördü. Sonra şöyle diyor: "O benden, onu İmamın yanına götürmemi rica etti, ben de onu İmam (a.s)'ın yanına götürdüm. Hazret onu görünce şöyle buyurdu:
                            "Ey Yakup b. Yezid! Dün geldin ve filan yerde kardeşinle aranızda bir husumet oluştu ve birbirinize küfrettiniz. Bu (hareketler) benim ve babalarımın dininden değildir. Biz kimseye böyle bir şey yapmayı emretmeyiz. Çok yakında ölüm aranıza ayrılık salacak, kardeşin bu seferde yakınlarına ulaşmadan ölecek ve sen de yaptıklarından pişman olacaksın… Senin ömrün daha kısa idi, ama filan konakta halana bir iyilik yaptığından dolayı Allah Teala yirmi yıl ömrünü artırdı."
                            Ali b. Ebi Hamza diyor: "Bir yıl sonra o adamı Mekke'de gördüm. Kardeşinin akraba ve yakınlarına yetişmeden öldüğünü ve yolda defnettiklerini söyledi." (1)

                            _________________
                            1 - İsbat'ul-Hudat, c. 5, s. 540
                            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                            Yorum


                              #44
                              Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                              5- İshak B. Ammar'ın Ölüm Haberi

                              İshak b. Ammar'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
                              İmam Kazım (a.s)'ın bir kişiye ölüm haberi verdiğini duydum. Kendi kendime: "Acaba İmam, Şiası olan bu adamın ne zaman öleceğini biliyor mu?!" diye düşünüyordum. Bir an İmam (a.s)'ın gazaplı biri gibi bana baktığını gördüm ve buyurdular:
                              "Ey İshak! Ruşeyd-i Hicri(1) mustazaflardan olduğu hâlde, ölüm ve belalar ilmine sahipti. İmamın böyle ilimlere sahip olması daha uygundur. Ey İshak! Ne istiyorsan yap. Zira senin ömrün de tamam olmuştur. Sen iki yıldan fazla yaşamayacaksın, kardeşlerin ve ailen senden sonra dağılacaklar, birbirlerine hıyanet edecekler, düşmanlar ise onlara dokunacaklar."(2)

                              _________________
                              1 - Ruşeyd-i Hicri, İmam Ali (a.s)'ın yarenlerinden biri idi. Ruşeyd, herkesin ölümü ve başına gelecek musibetleri biliyordu. Bu rivayet, Mes'udi'nin "İsbat'ul-Vasiyyet"inde, s. 367'de nakledilmiştir.
                              2 - İsbat'ul-Vasiyye, Mes'udi, s. 367
                              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                              Yorum


                                #45
                                Ynt: İmam Musa Kazım’ın (as) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                                6- İmam (a.s) Ve Şakik

                                Hoşnam b. Hatem-i Esem babalarından şöyle nakletti:
                                Şakik-i Belhi şöyle dedi: Hicretin 149. yılında hacca gidiyordum. Kadisiye'de konakladık. Cemaatın çokluğunu ve onların güzelliğini seyrederken güzel yüzlü, esmer, zayıf, elbiselerinin üzerine yünlü bir giysi giymiş, kendine bir parça bez sarmış, naleyn giymiş ve yalnız oturan bir genç gördüm. Kendi kendime: "Bu genç sofulardandır, bu yolculukta halka yük olmak istiyor. Andolsun Allah'a gidip onu kınayacağım" dedim.
                                Ona doğru gittiğimi görünce buyurdu: "Ey Şakik!." Sonra şu ayeti okudu: "Zandan çokça sakının; çünkü zannın bir kısmı günahtır."(1)
                                Daha sonra beni bırakıp gitti. Kendi kendime; "Bu ilginç bir olaydır, o benim niyetimden haber verdi, beni adımla çağırdı, o mutlaka salih bir kuldur. O halde ona yetişmem ve rızasını elde etmem gerekir" deyip süratle peşine düştüm ama ona yetişemedim ve gözümden kayboldu.
                                Mekke yolunda "Vakıa" denilen yere yetiştiğimizde o gencin namaza durduğunu, bedeninin titrediğini ve gözlerinden yaşlar aktığını gördüm. "Bu, o gencin kendisidir, ona doğru gidip rızayetini elde etmeliyim" dedim.
                                Namazını bitirene kadar bekledim, ona doğru gittiğimi görünce buyurdu: "Ey Şakik! Şu ayeti oku: "Ben tövbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi affediciyim."(2)
                                Sonra yine beni bırakıp gitti. Dedim ki, bu genç Allah'ın yeryüzündeki velilerindendir. İki defa benim niyetimden haber verdi. "Zubale" denilen yere yetiştiğimizde, o genci elindeki bir meşkle (su kabıyla) kuyu başında durup su almak istediğini gördüm. Ama meşk elinden kuyuya düştü. Yüzünü göğe doğru kaldırıp şöyle dedi:
                                "Allah'ım susadığımda ve suya muhtaç olduğumda kanacağım sensin; aç olduğumda azığım sensin. İlahi bu meşkten başka bir şeyim yoktur, onu benden alma."
                                Şakik diyor: "Vallahi kuyunun suyu yukarı doğru çıktı ve o elini uzatarak meşki alıp doldurdu, abdest aldı ve dört rekat namaz kıldı. Sonra da bir kum tepesine doğru gitti. O kumlardan biraz götürüp meşke döktü ve onu silkti. Yanına gidip selam verdim. Selamın cevabını verdi. Dedim ki: "Allah'ın size bağışının fazlasından bana da ver."
                                Buyurdu: "Ey Şakik! Allah'ın zahiri ve batıni nimetleri daima bizim için vardır. Allah'a karşı iyimser ol."
                                Daha sonra meşkini bana verdi, ben de ondan yedim, kavut ve şeker olduğunu gördüm. Vallahi ondan daha tatlı ve güzel kokulu bir şey yememiştim; hem yemekten, hem de sudan doydum. Ondan sonra kaç gün yemek ve suya isteğim olmadı. Artık onu Mekke'ye kadar görmedim. Onu Mekke'de tekrar görünce yakınımdaki arkadaşlardan onun kim olduğunu sordum. Cevabımda; "O, Musa b. Cafer'dir" dediler.
                                Dedim ki: Ben bu acayip şeylerin başkasından görülebileceğinden hayret ediyordum.(3)

                                _________________
                                1 - Hucurat: 12
                                2 - Tâhâ: 82
                                3 - Keşf'ul-Ğumme, Erbili, c. 2, s. 213
                                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X