Hz.Ali'nin torunundan 'Haklar Risalesi'
Hz. Ali (Ra)’nın torunu Hz. Ali b. Hüseyin’den müthiş bir risale. Bu risale günümüz insanlarına çok önemli mesajlar taşıyor…
03-11-2010
Hicri 95 senesinde vefat eden İmam Ali b. Hüseyin bu risaleyi hicri birinci asrın son çeyreği; miladi 8. asrın başlarında kaleme aldı. Bu risale, bilgimiz dâhilinde, hukuk anlayışına bağlı olumsuz boyutları ele almaksızın günümüzdeki anlamına paralel bir isim taşıyan ilk çalışmadır(eserdir). İlk “Hak” kelimesi bilindiği üzere beşer kültürüne ırk ya da sınıf veya akraba toplulukları ya da itikadî gruplar yahut vatandaşlık haklarını sınırlamak amacıyla girmiştir. Bu anlam ile örneğin: Kadın-erkek, yakın-uzak, vatandaş-yabancı, mümin-kâfir vb. ayrımlar ortaya konuldu.
Hâkim olan inanç, “hak” kelimesinin olumlu anlamının Avrupa’da aydınlanma dönemi Allah veya tabiatın birer hediyesi olarak kabul gören ve her bireye yönelik faydalanması gereken doğal hukukî anlamının ortaya dönem ile örtüştüğü şeklindeydi. Ancak uluslararası düzeyde “hak” kavramının mefhumu ile alakalı yapılan bir takım yeni çalışmalar, bu kavramın Avrupa medeniyetinden daha önce kullanıldığını ortaya koymuştur. Olumlu anlamın bir kısmı “dini bilgi” ve” felsefi bilgi” arasında karşılıklı çatışmanın bir ürünü olarak; bir kısmide ikisi arasında uzlaştırmaya yönelik uğraşlar halinde ortaya çıkmıştır.
Fransızca okumalarda “İnsan hakları” en dar anlamı ile kilise ve aydınlanma öncüleri arasındaki çatışmalarla şekillenmiş; Allah'ın hakkı ve insan hakları arasında bir zıtlık olarak ifade edilmesiyle son halini almıştır. Durum bu şekilde iken İslam'ın kapsayıcı doğası her ikisini de içice girmiş bir şekilde yorumlamıştır. Bu risale ikisi arasındaki bu uyumu en açık şekilde, Allah’ın hakları, (ibadet ve itaatten) onlar ile alakalı fiilleri ve kulların haklarını bir metin içerisinde sunuyor. Risale, Allah (c.c)’ın (Hâkim olan) hakkı ve kulların hakkını(mahkûm: sorumlu tutulanlar) birbirinden ayırmakta, aile bireyleri arasındaki ilişkileri açıklamakta ve aile içerisindeki her bireyin sorumlu olduğu hakların hatırlatılmasını içermektedir. Yani sana ait hakları başkalarına karşı sorumlu olduğun hakları kavradığında anlarsın (demektedir). Bu gün ki risalenin önemi ideolojik okumalar değil, tarihi okumalardan filizlenmektedir.
Bu risale (çalışma), Caferi ve Sünni fıkıh ekollerden daha önce zaman ve mekânın bir neticesi olarak, canlı çatışmalar ve ilk doğum sancılarının olduğu ortamda gün yüzüne çıkmıştır. Bu çalışma, efendi-köle ve Müslüman- Müslüman olmayan tüm bireyler arasındaki ilişkilerin düzene konulması gayretleriyle beraber ister ümmet olarak bilinen tüm bireyler arasındaki ilişkiler bağlamda isterse de yönetici (hâkim) ve yönetilen arasındaki ilişki düzeyinde olsun İslam’a bağlılık mefhumunun neşet ettiği bir dönemde ortaya çıkmıştır.
Risale, hakları tasnif eden şu cümle ile başlıyor: “ Bil ki - Allah sana rahmet etsin- yaptığın tüm hareketlerde, durduğundaki sükûnetinde, kat ettiğin her merhalede ya da hareket ettirdiğin her uzvunda veya kullandığın her eşyada Allah’ın seni kuşatan üzerindeki hakları var. Bu hakların bazıları diğerlerinden daha büyüktür. Allah (c.c)’ın üzerindeki en büyük hakkı: Allah (c.c)’ın haklarından zatına karşı seni sorumlu tuttuğu haklardır. Tüm hakların temelinde bu haklar (Allah(c.c)’ın hakları) vardır. Hakların tümü bunlardan dallanır. Allah (c.c) tependen tırnağa tüm farklı organlarınla alakalı senin için üzerine sorumluluklar yüklemiştir.
- Allah (c.c) gözün için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) kulağın için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) dilin için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) ellerin için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) ayağın için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) miden için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) cinsel uzvun için üzerinde hak yaratmıştır.
Fiiller bu yedi uzuvla olmaktadır.
Daha sonra Allah (c.c), üzerinde fiillerin ile alakalı haklar yaratmıştır.
- Namazın için üzerinde hak yaratmıştır.
- Orucun için üzerinde hak yaratmıştır.
- Sadakan (infak) için üzerinde hak yaratmıştır.
- Kurnanın için üzerinde hak yaratmıştır.
Fiillerin içinde üzerinde haklar vardır. Ardından, haklar senden üzerine hakların vacip olduğu bir başkasına intikal eder. Yöneticilerin için, kendilerinden sorumlu oldukların ve akrabaların için üzerine haklar yüklemiştir. Bu haklardan da yeni birtakım haklar dallanmaktadır. Allah (c.c)’ın yöneticilerin hakkında seni sorumlu tuttuğu haklar üç tanedir. ”
Bu girişin ardından risale, sayıları elliyi bulan bu hakları, metodolojik bir sistemle bahsi geçen sınıflandırma (taksimat) ışığında sunuyor. Bu sınıflandırmanın genel ruhu, ilk İslami verilerine dayanmaktadır.
“Haklar Risalesi”nde ilk olarak önemli olan: Çatışmacı bir bakışla değil; eksiksiz ve uyum içerisinde Allah (c.c) ve insan hakları arasındaki ilişkiyi tayin etme amaçlı ilk uğraştır. Bu anlatılanları daha sonra(itikadi ve tasavvufi mezheplerin çıktığı dönemde ), farklı akli ve tasavvufi ekollerde ve de kâmil insanın mefhumu ile ilahi haklar arasındaki ilişkiler bağlamında bulacağız.
İkinci olarak: Bu risale, Kerbela savaşından sonra; bu trajedinin adanmışlık anlamında geride bıraktığı çok derin etkilerden, zorbalık ve zülüm karşısında örnekliğin ve otoritenin gücü karşısında adalet ve bozguncu kuvvet arası dengede ilkeliliğin savunulması sonrasında kaleme alınmıştır.
Bu bağlamda risalenin metnini, isyanın bastırılması için bir uğraş, düşmanlık ve tartışmadan kaçınma talebi ve o dönemim ruhuna ve gerekliliklerine uygun doğru kararın inşası için bir çağrı olarak görmekteyiz. Aşağıdaki alıntı “ Tuhaf’ul Ukul an Eli er-Rasul “ kitabından risalenin tam metnidir. Kitabı tahkik eden: Hicri 4. asrın meşhur ulamasından Ebu Muhammet el-Hasan b. Ali b. El-Hüseyin b. Şube el-Harrani’dir(Halebi).
Hz. Ali (Ra)’nın torunu Hz. Ali b. Hüseyin’den müthiş bir risale. Bu risale günümüz insanlarına çok önemli mesajlar taşıyor…
03-11-2010
Hicri 95 senesinde vefat eden İmam Ali b. Hüseyin bu risaleyi hicri birinci asrın son çeyreği; miladi 8. asrın başlarında kaleme aldı. Bu risale, bilgimiz dâhilinde, hukuk anlayışına bağlı olumsuz boyutları ele almaksızın günümüzdeki anlamına paralel bir isim taşıyan ilk çalışmadır(eserdir). İlk “Hak” kelimesi bilindiği üzere beşer kültürüne ırk ya da sınıf veya akraba toplulukları ya da itikadî gruplar yahut vatandaşlık haklarını sınırlamak amacıyla girmiştir. Bu anlam ile örneğin: Kadın-erkek, yakın-uzak, vatandaş-yabancı, mümin-kâfir vb. ayrımlar ortaya konuldu.
Hâkim olan inanç, “hak” kelimesinin olumlu anlamının Avrupa’da aydınlanma dönemi Allah veya tabiatın birer hediyesi olarak kabul gören ve her bireye yönelik faydalanması gereken doğal hukukî anlamının ortaya dönem ile örtüştüğü şeklindeydi. Ancak uluslararası düzeyde “hak” kavramının mefhumu ile alakalı yapılan bir takım yeni çalışmalar, bu kavramın Avrupa medeniyetinden daha önce kullanıldığını ortaya koymuştur. Olumlu anlamın bir kısmı “dini bilgi” ve” felsefi bilgi” arasında karşılıklı çatışmanın bir ürünü olarak; bir kısmide ikisi arasında uzlaştırmaya yönelik uğraşlar halinde ortaya çıkmıştır.
Fransızca okumalarda “İnsan hakları” en dar anlamı ile kilise ve aydınlanma öncüleri arasındaki çatışmalarla şekillenmiş; Allah'ın hakkı ve insan hakları arasında bir zıtlık olarak ifade edilmesiyle son halini almıştır. Durum bu şekilde iken İslam'ın kapsayıcı doğası her ikisini de içice girmiş bir şekilde yorumlamıştır. Bu risale ikisi arasındaki bu uyumu en açık şekilde, Allah’ın hakları, (ibadet ve itaatten) onlar ile alakalı fiilleri ve kulların haklarını bir metin içerisinde sunuyor. Risale, Allah (c.c)’ın (Hâkim olan) hakkı ve kulların hakkını(mahkûm: sorumlu tutulanlar) birbirinden ayırmakta, aile bireyleri arasındaki ilişkileri açıklamakta ve aile içerisindeki her bireyin sorumlu olduğu hakların hatırlatılmasını içermektedir. Yani sana ait hakları başkalarına karşı sorumlu olduğun hakları kavradığında anlarsın (demektedir). Bu gün ki risalenin önemi ideolojik okumalar değil, tarihi okumalardan filizlenmektedir.
Bu risale (çalışma), Caferi ve Sünni fıkıh ekollerden daha önce zaman ve mekânın bir neticesi olarak, canlı çatışmalar ve ilk doğum sancılarının olduğu ortamda gün yüzüne çıkmıştır. Bu çalışma, efendi-köle ve Müslüman- Müslüman olmayan tüm bireyler arasındaki ilişkilerin düzene konulması gayretleriyle beraber ister ümmet olarak bilinen tüm bireyler arasındaki ilişkiler bağlamda isterse de yönetici (hâkim) ve yönetilen arasındaki ilişki düzeyinde olsun İslam’a bağlılık mefhumunun neşet ettiği bir dönemde ortaya çıkmıştır.
Risale, hakları tasnif eden şu cümle ile başlıyor: “ Bil ki - Allah sana rahmet etsin- yaptığın tüm hareketlerde, durduğundaki sükûnetinde, kat ettiğin her merhalede ya da hareket ettirdiğin her uzvunda veya kullandığın her eşyada Allah’ın seni kuşatan üzerindeki hakları var. Bu hakların bazıları diğerlerinden daha büyüktür. Allah (c.c)’ın üzerindeki en büyük hakkı: Allah (c.c)’ın haklarından zatına karşı seni sorumlu tuttuğu haklardır. Tüm hakların temelinde bu haklar (Allah(c.c)’ın hakları) vardır. Hakların tümü bunlardan dallanır. Allah (c.c) tependen tırnağa tüm farklı organlarınla alakalı senin için üzerine sorumluluklar yüklemiştir.
- Allah (c.c) gözün için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) kulağın için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) dilin için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) ellerin için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) ayağın için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) miden için üzerinde hak yaratmıştır.
- Allah (c.c) cinsel uzvun için üzerinde hak yaratmıştır.
Fiiller bu yedi uzuvla olmaktadır.
Daha sonra Allah (c.c), üzerinde fiillerin ile alakalı haklar yaratmıştır.
- Namazın için üzerinde hak yaratmıştır.
- Orucun için üzerinde hak yaratmıştır.
- Sadakan (infak) için üzerinde hak yaratmıştır.
- Kurnanın için üzerinde hak yaratmıştır.
Fiillerin içinde üzerinde haklar vardır. Ardından, haklar senden üzerine hakların vacip olduğu bir başkasına intikal eder. Yöneticilerin için, kendilerinden sorumlu oldukların ve akrabaların için üzerine haklar yüklemiştir. Bu haklardan da yeni birtakım haklar dallanmaktadır. Allah (c.c)’ın yöneticilerin hakkında seni sorumlu tuttuğu haklar üç tanedir. ”
Bu girişin ardından risale, sayıları elliyi bulan bu hakları, metodolojik bir sistemle bahsi geçen sınıflandırma (taksimat) ışığında sunuyor. Bu sınıflandırmanın genel ruhu, ilk İslami verilerine dayanmaktadır.
“Haklar Risalesi”nde ilk olarak önemli olan: Çatışmacı bir bakışla değil; eksiksiz ve uyum içerisinde Allah (c.c) ve insan hakları arasındaki ilişkiyi tayin etme amaçlı ilk uğraştır. Bu anlatılanları daha sonra(itikadi ve tasavvufi mezheplerin çıktığı dönemde ), farklı akli ve tasavvufi ekollerde ve de kâmil insanın mefhumu ile ilahi haklar arasındaki ilişkiler bağlamında bulacağız.
İkinci olarak: Bu risale, Kerbela savaşından sonra; bu trajedinin adanmışlık anlamında geride bıraktığı çok derin etkilerden, zorbalık ve zülüm karşısında örnekliğin ve otoritenin gücü karşısında adalet ve bozguncu kuvvet arası dengede ilkeliliğin savunulması sonrasında kaleme alınmıştır.
Bu bağlamda risalenin metnini, isyanın bastırılması için bir uğraş, düşmanlık ve tartışmadan kaçınma talebi ve o dönemim ruhuna ve gerekliliklerine uygun doğru kararın inşası için bir çağrı olarak görmekteyiz. Aşağıdaki alıntı “ Tuhaf’ul Ukul an Eli er-Rasul “ kitabından risalenin tam metnidir. Kitabı tahkik eden: Hicri 4. asrın meşhur ulamasından Ebu Muhammet el-Hasan b. Ali b. El-Hüseyin b. Şube el-Harrani’dir(Halebi).
Yorum