Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İMAM HÜSEYİN (A.S)’IN ŞAHSİYETİNİN MAZHARLARI

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    İMAM HÜSEYİN (A.S)’IN ŞAHSİYETİNİN MAZHARLARI

    İMAM HÜSEYİN (A.S)’IN ŞAHSİYETİNİN MAZHARLARI


    Hürler babası İmam Hüseyin’in (a.s) şahsiyetini oluşturan ve O’nun unsur ve tabiatının bir parçası olan yegâne mazharlara gelince onlar şunlardan ibarettir:

    1- Güçlü İrade

    İmam Hüseyin’in zatî özelliklerinden biri de güçlü irade ve sarsılmaz azim ve karardır. İmam (a.s) bu değerli özelliği, tarihin akışını ve hayat kavramlarını değiştiren ve Allah kelimesini söylemekten kendisine mani olmak isteyen güçlerin karşısında tek başına sebatla duran, onlara itina etmeyen ve amcasının yanına giderek; “Allah’a andolsun ki, bu işi terk etmek için güneşi sağ elime ve ayı da sol elime bıraksalar, ölünceye veya Allah onu âşikar kılıncaya dek asla onu terk etmeyeceğim…” diyen ceddi Resulullah’tan miras almıştır.

    İşte Resulullah (s.a.a) böyle güçlü ve sarsılmaz bir iradeyle şirk güçlerine karşı koydu, olay ve fitne çıkaranlara galip oldu. Nitekim O’nun yüce torunu olan İmam Hüseyin (a.s) da Emevi hükümeti karşısında durdu ve Yezid’in biatini reddetmeyi açık bir şekilde ilan etti ve az bir grupla, hak sözünü yüceltmek ve batılı yok etmek için cihat sahnesine atıldı. Emevi hükümeti ise korkunç ordusuyla İmam’ın aleyhine toplandı, ama İmam (a.s) ona aldırış etmedi ve tam bir azim ve kararla şöyle haykırdı: “Şüphesiz ben, ölümü saadet ve zalimlerle yaşamayı ise alçaklık görüyorum…”

    İmam (a.s), değerli ailesi ve ashabıyla, İslam bayrağını yüceltmek ve İslam ümmetine en büyük zafer ve fethi gerçekleştirmek için şeref ve yücelik meydanına doğru hareket etti ve bu yolda da şahadete kavuştu. İmam (a.s) irade, azimet ve karar açısından insanların en güçlüsü idi. Akılları hayrete düşüren üzüntü, keder ve felaketlere aldırış bile etmiyordu.

    2- Zulümden Kaçınmak

    İmam Hüseyin’in (a.s) bariz sıfatlarından biri de zulümden kaçınmaktı. Öyle ki “Ebi’z-Zeym” (zulümden kaçınan) diye lakap almıştır. Bu, yaygınlık açısından İmam’ın en büyük lakaplarından sayılmaktadır. Şüphesiz bu barizliğe en yüce örnektir. İşte bu sıfat, insanlık kerameti şiarını yüceltti, şeref ve izzet yolunu çizdi, Beni Ümeyye domuzlarına boyun eğip itaat etmedi ve kılıçlar gölgesi altında ölümü tercih etti. Abdulaziz b. Nebte es-Sa’dî şöyle diyor: “İmam Hüseyin (a.s), izzetle ölümü hayat, zilletle yaşamayı ise ölüm saydı.”

    Meşhur tarihçi Yakubî, İmam Hüseyin’ı (a.s), şedid’ul-izze (çok izzetli) diye nitelemektedir.

    İbn-i Ebî’l-Hadid de şöyle diyor: “İmam Hüseyin (a.s), halka izzet-i nefsi ve kılıçlar gölgesi altında ölümü aşağılığa tercih etmeyi öğreten imtina ehlinin (zulüm ve aşağılığı kabullenmekten kaçınanların) efendisi idi. Ebu Abdillah’il-Hüseyin (a.s) ve ashabına aman (güvence) verilince, onu kabul etmek zilletinden kaçındı ve İbn-i Ziyad’ın, kendisini öldürmeyeceğine rağmen aşağılayacağından korktu. İşten bundan dolayı ölümü bu aşağılığa tercih etti.

    Şüphesiz insanların hürler babası olan İmam Hüseyin (a.s), zulme boyun eğmeme ve boğazlanma yüceliğini insanlara öğretti. Mus’ab b. Zübeyr, İmam Hüseyin (a.s) hakkında şöyle diyor: “İmam Hüseyin (a.s), şerefli ölümü, çirkin hayata tercih etti.”[1]

    İmam Hüseyin’in (a.s) Taff (Kerbela)’da günü konuştuğu sözler, izzet, yücelik ve onurluğu tasvir etmede Arap sözlerinden nakledilenlerin en şaşırtıcı ve güzellerindendir. O gün şöyle buyurdular: “Ey millet! Nesebi şüpheli oğlu nesebi şüpheli, (bizi) iki şey arasında defnetmiştir: Kılıç ve zillet. Zillet bizden oldukça uzaktır. Bunu, Allah, O’nun resulü, müminler, etekleri tertemiz anneler, gayretli efendiler ve izzet-i nefsi olan kimseler, alçakların itaatini kerimlerin katligahına reva görmezler…”

    İmam (a.s) Taff (Kerbela) günü, mürtet Emevî ordusunun yırtıcı vahşilerine aldırış etmeksizin onların karşısında yüksek bir dağ gibi durarak, şu sözüyle onlara ve gelecek tüm nesillere keramet, izzet-i nefs ve zulme boyun eğmemek şerefinden en güzel dersler verdi: “Allah’a andolsun ki sizlere, zelilin elini uzattığı gibi (zelilcesine) elimi uzatmayacağım; köleler gibi de (önünüzden) kaçmayacağım. Şüphesiz ben, beni taşlamanızdan Rabbime ve Rabbinize sığınıyorum…”

    İmam (a.s) bu nur saçan sözleri, boyutlarının sınırı olmayan kerametinin nihayeti üzere buyurmuştur. Bu sözler, İslam tarihinin topladığı, ebedilik kazanan yiğitlik ve cesaret şekillerinin en hayret vericilerindendir.

    3- Şecaati

    İnsanlar, bütün tarih aşamalarında, İmam Hüseyin’den daha şecaatli, musibette daha dayanaklı ve kalbi daha güçlü birini görememiştir. İmam Hüseyin (a.s) Taff (Kerbela) günü, kendisinden öyle bir cesaret, şecaat ve mukavemet sergiledi ki, akıllar şaşkınlığa uğradı. İnsanlar tarih boyunca onun cesaret, şecaat ve çelik iradesinden söz etmektedirler. Onun şecaatini, bütün dillerde dolaşan babasının şecaatinden daha önde olduğunu vurgulamaktalar.

    İmam’ın korkak düşmanları, O’nun cesaret ve direniş gücüne şaşırıp kaldı. İmam (a.s), ard arda gelen bunca musibetler karşısında bükülmedi. Tam aksine, belâ ve mihneti arttıkça rengi açılıyor ve cesareti çoğalıyordu. Yâren ve ashabını kaybettikten sonra düşman var gücüyle -tarihçilerin yazdığına göre otuz bin kişiyle- topyekun İmam’ın üzerine saldırdı. İmam (a.s) tek başına onlara karşı koyarak kalplerine korku ve dehşet saldı. Onlar bir keçi gibi İmamın önünden kaçıyorlardı. İmam (a.s) da bir dağ gibi sabit kalıyordu. Bu esnada her taraftan İmam’ı ok yağmuruna tutuyorlardı. Ama İmam (a.s) korkuya kapılmıyor, savaşa atılıyor ve ölümü küçümsüyordu.

    İmam (a.s), ehl-i beyt ve ashabını bu yüce ruhla eğitti. Derken onlar tam bir şevk ve ihlâsla hiçbir korkuya kapılmaksızın ölüme doğru yarışmaya koyuldular. Onların bu cesaret ve yiğitliklerine düşmanları bile itiraf etmiştir.

    Kerbela günü Ömer b. Sa’d’ı gören bir şahıs ona hitaben; “Yazıklar olsun sana! Resulullah’ın torunlarını mı öldürdün?” dedi.

    O da kendisini savunarak şöyle dedi: “Sert bir kayayla karşılaştım. Eğer sen bizim şahit olduğumuza şahit olsaydın, mutlaka bizim yaptığımızı yapardın. Elleri kılıçlarında olan bir grup orman aslanları gibi üzerimize ayaklandılar. Süvariler sağ ve soldan kırılmaya başladılar. Kendilerini ölümün eşiğinde görmelerine rağmen ne güvence kabul ediyor ve ne de mal istiyorlardı. Onlarla ölüm kanı arasına girecek ve saltanata istila etmeye mani olacak hiçbir engel de yoktu. Eğer onlardan, mühlet vererek elimizi çekseydik, tüm güçleriyle askerlerin üzerine yüklenirlerdi. Binaenaleyh, biz bu işi yapmak istemiyorduk ey anasız adam…”[2]

    Şüphesiz, hürler babası İmam Hüseyin (a.s), beşeri olan essiz cesaretiyle onlara meydan okudu, ölüme ve hayata alay etti. Düşmanların okları onların üzerine yağdığında, ashabına hitaben şöyle buyurdu: “Allah size merhamet etsin, kendisinden kurtuluş olmayan ölüme doğru kalkın. Şüphesiz bu oklar, onların size olan (ölüm) elçileridir…”

    İmam (a.s) ashabını ölüme çağırdı, sanki onları tatlı bir yemeğe davet ediyordu. Gerçekten ölüm İmam’a göre tatlı idi. Zira İmam’ın ölümü batılı yok ediyor ve Rabbinin burhanını ona tersim ediyordu.[3]

    4- Sarahat (Açık sözlü olmak)

    Hürler babasının sıfatlarından biri de, söz ve hareketinde çok açık sözlü olmasıdır. Tüm hayat aşamalarında kimseyi aldatmadı, dağlanacak yola ayak basmadı. Diri vicdanıyla uyum içerisinde olan açık yolu kat etti. Dininin ve ahlâkının kabul etmediği ikiye katlanmalardan uzaklaştı. Bu davranış ve hareketin açık örneklerinden biri, Medine’nin valisi Velid’e karşı tutumu idi. Velid, gece yarısı İmam’ı çağırarak Muaviye’nin ölümünü kendisine bildirdiğinde ve Yezid için İmamdan biat istediğinde, İmam (a.s) bu işten sakınarak açıkça şöyle buyurdular: “Ey emir! Biz, nübüvvet ehl-i beyti ve risalet madeniyiz. Allah Teala (İslam’ı) bizimle başlattı ve bizimle sona erdirecektir. Yezid’e gelince o, fasık, facir, şarap içen, suçsuz insanları öldüren ve açıkça günah işleyen birisidir. Benim gibi birisi, onun gibi birisine asla biat etmez.”

    Bu sözler, İmam’ın (a.s) sözünün ne kadar açık, batınının ne kadar yüce ve hak yolunda muhaliflere karşı ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.

    İmam’ın (a.s) adet ettiği ve zatının bir parçası haline gelen açık konuşmasının örneklerinden biri de şudur: İmam (a.s) lrak’a doğru hareket ettiğinde, yol esnasında Muslim b. Akil’in ölüm haberini ve Kufe halkının onlardan yüz çevirdiğini duyunca, hak için değil afiyet için kendisine tabi olanlara hitaben şöyle buyurdular: “Taraftarlarımız, yardımlarını esirgeyerek bizi yalnız bıraktılar. O halde sizden her kim geri dönmek istiyorsa, geri dönsün; onun üzerine bir söz ve serzeniş de yoktur…”

    Derken dünya malı tamahıyla gelenler, İmam’ın etrafından dağılıp gittiler. İmam (a.s), ashabı ve ailesinden olan seçkinlerle birlikte kaldı.[4]

    İmam (a.s), yardıma ihtiyaç duyduğu bu zor anlarda, herhangi bir kimseyi aldatmak ve ona hile yapmaktan şiddetle sakındı. Rabbine ve hareketinin adaletine inanan yüce ruhlu birisi, bu sıfatlarla asla sıfatlanmaz.

    Yine açık sözlü olduğunun örneklerinden biri de şudur: İmam (a.s), Muharrem aynın onuncu (Âşura) gecesinde ehl-i beytiyle ashabını bir araya toplayarak, basiret üzere olmaları için yarın kendisiyle birlikte olanların hepsinin öldürüleceğini onlara bildirdi ve onları, gecenin karanlığından yararlanarak dağılıp gitmelerini istedi. Ama onlar, İmam’dan ayrılmaktan sakınıp O’nun yanında şahadete kavuşmaya ısrar ettiler.

    Devletler dolaşmakta ve saltanatlar yok olmaktadır. Baki kalmaya ve ebedileşmeye daha lâyık ve uygun olan kimseler, bu yüce erdem ve ahlâklara sahip olanlardır. Çünkü bu yüce ve değerli sıfatlar olmaksızın insanın bir değeri kalmaz.

    5- Hakta Salâbet

    Hakta salâbet (direniş/sebat), İmam’ın (a.s) araç ve zatî sıfatlarının en belirginlerindendir. Şüphesiz İmam (a.s), hakkı ayakta tutmak için çok şaşırtıcı ve çetin zorluklarda yolu açtı, batıl kalelerini parçaladı ve zulüm odaklarını yok etti.

    İmam (a.s), tüm genişlik ve kavramlarıyla hakkı bina etti ve İslamî vatanda hakkı ayakta tutmak ve ümmeti, vadilerinde batıl temeller atan, zulüm evleri yapan ve isyan yuvaları kuran sert ve katı akımların elinden kurtarmak için savaş alanına doğru hareket etti…

    İmam (a.s) ümmetin, batıl ve dalaletlere saptandığını görünce, hakkın bayrağını yüceltmek için kurbanlık ve feda olmak alanlarına doğru yürüdü. İmam (a.s), bu aydınlık saçan hedefini ashabına yaptığı şu konuşmasında açıkça ilan etmektedir: “Hakka amel edilmediğini ve batıldan da kaçınılmadığını görmüyor musunuz? Mümin insan bu durumda Allah’a kavuşmayı (şahit olmayı) istemelidir…”

    Şüphesiz hak, temiz unsurlarıyla hürler babasının şahsiyetinde toplanmıştı. Hz. Peygamber (s.a.a), bu belirgin sıfatları onda görmüştü… İmam (a.s), hak ve adalet pınarlarını yeryüzünde cari etti.

    6- Sabır ve Direniş

    Şehitler efendisi İmam Hüseyin’in (a.s), kendisiyle yegâneleştiği sıfatlardan biri de, dünya musibet ve mihnetlerine karşı sabırlı olmasıdır. Şüphesiz çocukluğundan sabrın acılığını tattı, ceddi ve annesini kaybetmekle musibete uğradı, babasının karşılaştığı korkunç olaylara ve onun uğradığı mihnet ve üzüntülere şahit oldu ve kardeşinin hilafeti döneminde sabrın acılığını tattı. İmam Hüseyin (a.s), kardeşi İmam Hasan’ın ordusunun, yardımlarını esirgeyerek onu yalnız bıraktıklarını, ona hile yaptıklarını ve onun sulh yapmaya mecbur kılındığını görüyordu. İmam (a.s), kardeşinin mihnet ve elemlerinde onunla dert ortağı oldu ve nihayet Muaviye onu zehirle şehit etti. İmam Hüseyin (a.s) kardeşinin naşını dedesi Resulullah’ın kabrinin yanında gömmek istediğinde, Beni Ümeyye ona mani oldu. İşte bu, İmam’a en şiddetli musibetlerdendi.

    İmam Hüseyin’in, kendisine karşı sabrettiği en büyük musibetlerden biri de, İslam yasalarının yok olmasına ve ceddine nispet verilerek uyduruk hadislerle Allah’ın şeraitinin değiştirilmesine şahit olması idi. Yine İmam’ın (a.s) uğradığı felâket ve musibetlerden diğer biri de, İmam’ın (a.s), minberlerde babasına beddua edilmesini ve O’na yapılan hakaretleri duyması ve Ziyad’ın, onların şii ve dostlarını helâk ettiğine şahit olması idi. İmam (a.s), bütün bu musibet ve felâketlere sabretti.

    Muharrem’in onuncu günü sabrı aşan şiddetli mihnet ve musibetler İmam’a ard arda yönelmeye başladı. Bitmek bilmeyen bu mihnet ve musibetler her taraftan onu sardı. İmam (a.s) bir grup oğul ve ehl-i beytiyle düşmanlara karşı koyuyordu. Kılıç ve mızraklar ise onların pak bedenlerini parçalıyordu. İmam (a.s) bu esnada tam bir itminan ve sebatla ailesine hitaben şöyle buyurdular: “Ey ehl-i beytim, sabredin! Ey amcaoğulları sabredin! Bugünden sonra artık aşağılanma görmeyeceksiniz.”

    İma (a.s), Benî Haşim akilesi (akıllısı) olan kız kardeşi Zeyneb’i görünce -ki imam’ın sözleri onu şaşkınlığa uğratmış ve üzüntü kalbini parçalamıştı- ona doğru koşarak onu sabra ve Allah’ın takdirine razı olmaya emretti.

    İmam’ın (a.s), kendisine karşı sabrettiği korkunç felaket ve belâlardan biri de, çocukları ve ailesinin öldürücü susuzluktan bağırarak ağlamalarına ve İmam’dan yardım dilemelerine şahit olması idi. İmam (a.s) onları sabra ve direnişe davet ediyor ve bu zor durum ve mihnetten sonra durumlarının düzeleceğini ve aydın bir sonucu onlara haber veriyordu.

    İmam (a.s), düşmanların saldırılarına karşı tek başına direndi. Her taraftan kılıç ve ok yağmuruna tutulmuştu, susuzluktan ciğeri parçalanmıştı, ama bununla birlikte yine de onlara itina etmiyor ve onlara karşı koyuyordu.

    İmam Hüseyin’in (a.s), Taff (Kerbela) günündeki sabrı, direniş ve sarsılmaz durumu, insanların duydukları ender şeylerdendir.

    İrbilî şöyle diyor: “Hüseyin’in şecaati darb’ul-mesel olmuştur; savaştaki sabrı ise evvelki ve sonrakileri aciz kılmıştır.”[5]

    Herhangi bir insan, İmam’ın (a.s) duçar olduğu musibetlerden birine duçar olursa, her ne kadar sabır, azim ve nefis gücüyle kuşansa da, güçleri gevşer ve nefsî güçsüzlüğe kapılır. Ama İmam (a.s), ruhuna damgaladığı değerli amacı yolunda duçar olduğu musibetlere teveccüh etmedi, sabırsızlık ve üzüntülere teslim olmadı.

    Tarihçiler şöyle diyor: “İmam Hüseyin (a.s), bu özelliklerle yegâneleşti, olaylar her ne kadar olsa da onun azmini gevşetemedi. Hayatı döneminde bir oğlu vefat etti, ama üzüntü eseri onda görülmedi. Bunun sebebini sorduklarında şöyle buyurdu: “Biz öyle bir Ehl-i Beyt’iz ki, Allah’dan istediğimizde hemen bize verir; sevdiğimiz hakkında hoşlanmadığımızı irade ettiğinde biz razı oluyoruz.”[6]

    Şüphesiz İmam Hüseyin (a.s) Allah’ın kaza kaderine razı ve emrine teslim oldu. İşte bu, İslam’ın cevheri ve imanın nihayetidir.

    7- Hilim

    Hilim v ağır başlılık İmam Hüseyin’in (a.s) yüce sıfat ve bariz hasletlerinden biri idi. Ravilerin rivayetine göre İmam (a.s) günahkâr ve suçlulara (kendisine saygısızlık yapanlara) karşı onlar gibi davranmazdı; tam aksine, onlara lütuf ve ihsanda bulunurdu. Onun bu alandaki tavır ve durumu, herkesi güzel ahlak ve faziletiyle kuşatan Resulullah’ın tavır ve durumu gibiydi. İmam (a.s) bu özellik ve faziletle tanınmıştı. Kölelerinden bazıları ise, fırsattan su istifade ederek İmam’ın lütuf ve ihsanına ulaşmak için İmam’a karşı saygısızlık yapıyorlardı.

    Tarihçiler şöyle diyorlar: İmam’ın (a.s) kölelerinden birisi, İmam’a karşı, cezalanması gereken kötü bir suç işledi. İmam (a.s) da onun cezalandırılmasını emretti. Derken köle; “Efendim, Allah Teala; “Öfkelerini yutanlar…” buyuruyor dedi. İmam (a.s) tebessüm ederek; “Ondan vazgeçin, öfkemi yuttum” buyurdu.

    — Köle: “İnsanları affedenler…”

    — İmam (a.s): “Seni affettim…”

    — Köle (daha fazla ihsan elde etmek için): “Allah ihsan edenleri sever.”

    — İmam (a.s): “Sen Allah’ın rızası için hürsün.”

    Daha sonra İmam (a.s), insanlara el açmaktan müstağni kılacak çok değerli bir mükâfatın ona verilmesini emretti.

    Şüphesiz bu yüce ahlak, İmam’dan kopmayacak olan programlardandı. Bu ahlâk ve davranış, tüm hayatı boyunca İmam’la birlikte idi.

    8- Tevazu

    İmam Hüseyin (a.s), tevazu, alçak gönüllülük, kibir ve bencillikten uzak olmak üzere yaratılmıştır. İmam (a.s) bu ahlâkı, yeryüzünde fazilet ve yüce ahlâklar esasını ikame eden ceddi Resulullah’tan miras almıştı. Raviler, İmam’ın (a.s) yüce ahlâk ve tevazusundan birçok örnekler nakletmişlerdir. Biz onlardan bazılarına değiniyoruz:

    1- İmam Hüseyin (a.s) miskinlerin yanından geçerken onlar İmam’ı yemeğe davet ettiler. İmam (a.s) da bineğinden inerek onlarla beraber yemek yedi. Daha sonra onlara; “Ben sizin davetinizi kabul ettim, o halde siz de benim davetimi kabul edin” buyurdu. Onlar da İmam’ın davetini kabul edip birlikte hazretin evine gittiler. İmam (a.s) eşi Rubab’a; “Topladığın paraları getir” dedi. O da yanında bulunan paraları getirip onlara verdi.[7]

    2- İmam (a.s), sadaka mallarından bir şeyler yiyen fakirlerin yanlarından geçerken onlara selam verdi. Onlar da İmam’ı yemeğe davet ettiler. İmam (a.s) onların yanında oturarak; “Eğer sadaka olmasaydı, sizinle beraber yerdim” buyurdular. Daha sonra onları evine davet etti. Evine geldiklerinde onlara yemek, elbise ve bir miktar para vermelerini emretti.

    Şüphesiz, İmam Hüseyin (a.s) bu konuda ceddi Resulullah’a (s.a.a) benzemiş ve O’nun sîreti üzere hareket etmiştir. Tarihçilerin yazdığına göre İmam (a.s), fakirliğin fakire galebe etmemesi ve servetin de zengini azgınlaştırmaması için fakirlerle kaynaşır, onlarla bir arada oturur ve onlara iyilik ve ihsanda bulunurdu.







    --------------------------------------------------------------------------------

    [1] - Tarih-i Taberî, c. 6, s. 273

    [2] - Şerh-i Nehc’ul-Belağa, c. 3, s. 263

    [3] - El-İmam’ul- Hüseyin (a.s), s. 101

    [4] - Ensab’ul- Eşraf, c. 1, s. 240

    [5] - Keşf’ul- Ğumme, c. 2, s. 229

    [6] - El-İsabe, c. 2, s. 222

    [7] - Tarih-i İbn-i Asakir, c. 13, s. 54
    Ey ateş!
    Seninle ululuk tasladı şeytan.
    Ve ey insan!
    Ateş ile olur insan hep hüsran...

    #2
    Ynt: İMAM HÜSEYİN (A.S)’IN ŞAHSİYETİNİN MAZHARLARI

    paylaşımınız için allah razı olsun.

    Yorum


      #3
      Ynt: İMAM HÜSEYİN (A.S)’IN ŞAHSİYETİNİN MAZHARLARI

      cem-i cumlemızden ınsaallah...
      Ey ateş!
      Seninle ululuk tasladı şeytan.
      Ve ey insan!
      Ateş ile olur insan hep hüsran...

      Yorum

      YUKARI ÇIK
      Çalışıyor...
      X