Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

ALLAH RASULÜ HÜSEYİN'İNE AĞLIYOR

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    ALLAH RASULÜ HÜSEYİN'İNE AĞLIYOR

    ALLAH RASULÜ HÜSEYİN'İNE AĞLIYOR
    Bazen neden 1400 yıl sonra hâla acı verici bir olay için ağlıyorsunuz denildiğinde şöyle bir cevap veriyorum: Biz o yüce insan için şehadetinden sonra ağlıyoruz fakat sevgili Peygamberimiz daha şehit olmadan önce ağlamıştır. Dolayısıyla Hüseyin’e (a.s.) ağlamak peygamber efendimizin bir sünnetidir. Hasırdan hurma çekirdeğine kadar sünnetlere bağlı olan bazı kardeşlerimiz neden bu sünneti unutuyorlar acaba?

    Burada tümü Ehl-i Sünnet kaynaklarından olmak üzere Allah Rasülü’nün sevgili torunu için ağladığını ve şehadetini haber verdiğini bildiren hadisleri sunuyoruz.. Umarız bütün Muhammed (s) ümmeti, şehitler efendisi İmam Hüseyin’in (a.s.) başına gelen büyük acılarla gözyaşı dökmenin manevi hazzına ve uhrevi sevabına ulaşır.



    1- Esma bint-i Ümeys şöyle naklediyor:

    “Ben Fatıma (a.s) oğulları Hasan ve Hüseyin’in ebesiydim. Hasan dünyaya geldiğinde... (Hz. Hasan’ın (a.s) doğumu ile ilgili bir kaç şeyi dile getirdikten sonra şunları ekliyor Hüseyin (a.s) dünyaya geldiğinde, Resulullah (s) yanıma gelerek “Ey Esma, çocuğumu bana getir.” diye buyurdu. Ben Hüseyin’i beyaz bir kundağa sararak Resulullah’a (s) verdim. Resul-i Ekrem (s) sağ kulağına ezan, sol kulağına ikamet okuduktan sonra, Hüseyin’i bana verdi ve ağlamaya başladı.

    Esma diyor ki: “Resulullah’a (s) “Anam, babam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü, ağlamanızın sebebi nedir?” diye sorduğumda, alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber “Bu çocuğuma (ağlıyorum)” diye cevap verdi. “Bu çocuk dünyaya daha yeni geldi” dediğimde bana “Ey Esma, bu yavrumu zalim ve azgın bir grup öldürecektir. Allah-u Teâla benim şefaatimi onlara nasip etmesin.” diye cevap verdi. Daha sonra “Ey Esma, bunu kızım Fatıma’ya söyleme, çünkü o daha yeni doğum yapmıştır (ve bu haberi duymaya hazırlıklı değildir.)” buyurdu.”



    2- Hakim Nişaburî şöyle rivayet etmiştir:

    “Ümm-ül Fazl Resulullah’ın (s) yanına gelerek “Ey Allah’ın Resulü, dün kötü bir rüya gördüm.” dedi. Peygamber ne gördüğünü sorunca, Ümm-ül Fazl “Çok kötü bir rüya gördüm. Sanki senin bedeninden bir parça kesilip benim eteğime bırakılıyordu.” diye anlattığında, Resulullah (s) “Çok iyi bir rüya görmüşsün. İnşaallah kızım Fatıma yakında bir erkek çocuğu dünyaya getirecek ve o çocuk da senin eteğinde büyüyecek (sen onun dadısı olacaksın).” dedi. Böyle de oldu. Hz. Fatıma, Hüseyin’i dünyaya getirdi ve onun dadılık iftiharını bana verdiler. Bir gün Hüseyin’i Resulullah’ın (s) yanına götürdüm ve onun kucağına verdim. Aniden Hz. Peygamber’in yüzünü diğer tarafa çevirerek ağladığını gördüm. “Ya Resulallah, annem-babam sana feda olsun; size ne oldu? (Niçin ağlıyorsunuz?)” diye sorduğumda şöyle buyurdu:

    “Cebrâil şimdi yanıma gelerek, ümmetimin bu çocuğumu öldüreceğini bana haber verdi. Cebrâil’e “Bu çocuğumu mu (öldürecekler)?” diye sorduğumda, “Evet” dedi. Daha sonra Hüseyin’in öldürüleceği yerden kan renginde bir avuç toprak bana getirdi.”



    3- Harezmî önceki hadisi naklettikten sonra, Ümm-ül Fazl’dan şöyle rivayet etmiştir:

    “Ben Hüseyin’i (a.s) Resulullah’ın (s) yanına götürdüğümde, onu benden alıp ağlamaya koyuldu ve bana onun ölümünü haber verdi.”

    Ümm-ül Fazl devamında şunları ekledi: “Cebrâil bir grup melekle kanatları açık bir halde Resulullah’ın (s) yanına gelip, hepsi Hz. Hüseyin’in musibetine ağladılar. Cebrâil, Hz. Hüseyin’in şehit düşeceği yerin toprağından bir avuç getirmişti. O toprak etrafa misk kokusu saçıyordu. Toprağı Peygamber’e verdiğinde, “Ey Allah’ın Habibi, bu oğlun Hüseyin’in üzerinde şehit düşeceği topraktandır. Allah’ın rahmetinden uzak düşen bir grup Kerbela denen yerde oğlunu şehid edeceklerdir.” dedi. Hz. Peygamber de “Ey benim dostum Cebrâil, benim ve kızım Fatıma’nın oğlunu katleden grup acaba kurtuluşa erer mi?” diye sordu. Cebrâil “Hayır, Allah onları (bu yaptıklarından sonra) birbirlerine düşürecek ve ömür boyu kalp ve dilleri arasında ayrılık ve nifak bırakacaktır.” dedi.”



    4- Hafız Cemaluddin Zerendi, Hilâl ibn-i Hübab’dan şöyle rivayet ediyor:

    “Cebrâil Hz. Peygamber’in yanında olduğu bir sırada, Hasan ve Hüseyin Resulullah’ın yanına gelerek Hazretin mübarek sırtına çıkıp onunla oynamaya başladılar. Resul-i Ekrem (s), anneleri Fatıma’ya (a.s) “Niçin bunları bir şeyle meşgul etmiyorsun?” dediğinde, Hz. Fatıma onları aldı, ama çok geçmeden çocuklar annelerinden ayrılıp, Hz. Peygamber’in yanına gelerek onunla tekrar oynamaya başladılar. Resulullah (s) onları kucağına aldı ve dizleri üzerine oturttu. Bu sırada Cebrâil arzetti: “Ey Allah’ın Resulü, yavrularınızı çok sevdiğinizi görüyorum.” Peygamber Cebrâil’e “Elbetteki çok severim, onlar yaşantımın iki güzel (fesleğen) gülleridir.” diye cevap verdi. Cebrâil Hüseyin’e işaret ederek şöyle dedi: “Bil ki ümmetin bu oğlunu öldürecektir.” Daha sonra kanatlarıyla uçarak elinde biraz toprakla geri döndü ve Resulullah’a “Yavrun bu toprağın üzerinde öldürülecektir.” dedi. Hz. Muhammed (s) toprağın adını sorduğunda Cebrâil adının “Kerbela” olduğunu söyledi.”

    Hilâl devamında şunları söylüyor:

    “Hz. Hüseyin (a.s), musibetlere uğrayacağı ve düşmanları tarafından etrafı sarılacağı yere vardığında, yanına yakın bölgede yaşayan birisini getirdiler. Hz. Hüseyin o şahıstan bulundukları yerin ismini sorduğunda, “Kerbela” cevabını aldı. Hz. Hüseyin (a.s) “Allah Resulü’nün buyruğu doğrudur. Burası hüzün ve bela yeridir.” diye buyurdu. Daha sonra ashabına hitap ederek şöyle buyurdu: “İnin artık, sefer yükümüzü indireceğimiz ve kanlarımızın döküleceği yer burasıdır.”



    5- İbn-i Sa’d, Resulullah’ın zevcelerinden olan Ayşe’den şöyle rivayet etmiştir:

    Resulullah’ın (s) uyuduğu bir sırada, Hüseyin içeriye girdi ve Resul-i Ekrem’e (s) doğru yürümek istedi. Ben onu Resulullah’tan (s) uzaklaştırıp, işimin başına döndüm. Hüseyin tekrar iki alem serverinin yanına yaklaşınca, Hz. Muhammed (s) ağlar bir şekilde uyandı. Ben “Niçin ağlıyorsunuz, bir şey mi oldu?” diye sorduğumda, “Cebrâil bana Hüseyin’in şehid düşeceği yerin toprağını gösterdi. Allah’ın gazabı onun kanını dökenlere çok şiddetlidir.” diye buyurdu. Daha sonra Resulullah (s) elini açtığında (ince kum) toprağı gördüm. Resulullah (s) bana hitaben buyurdu ki: “Ey Ayşe, canım elinde olan Allah’a andolsun ki, bu olay beni çok üzüyor. Benden sonra Hüseyin’i ümmetimden kim öldürecek?”

    #2
    Ynt: ALLAH RASULÜ HÜSEYİN'İNE AĞLIYOR

    6- Ebu Ümame şöyle rivayet ediyor:

    Taberanî Ebu Ümame’den Hz. Resulullah’ın (s) kendi zevcelerine Hz. Hüseyin’i (a.s) ağlatmamaları hususunda tembihte bulunmuş olduğunu naklediyor. Ravi şöyle rivayet ediyor:

    “Resulullah (s) Ümm-ü Seleme’nin evinde iken Cebrâil nazil oldu. Peygamber, Ümm-ü Seleme’ye hiç kimsenin içeriye girmemesini emretti. Bu sırada Hüseyin (a.s) geldi ve Resulullah’ı odada görünce içeri girmek istedi. Ümm-ü Seleme, Peygamber’in torununu kucağına alarak bir takım sözlerle meşgul edip içeri girmesine engel olmak istedi. Fakat Hüseyin’in şiddetli ağlamasıyla karşılaşınca, onu bıraktı ve Hüseyin Peygamber’in olduğu odaya girerek kucağına oturdu.


    Cebrâil, Resul-i Ekrem’e (s) “Senin ümmetin bu çocuğunu öldürecektir” diye arzetti. Peygamber “Bana iman ettikleri halde mi onu öldürecekler?” diye sorduğunda, Cebrâil (a.s) “Evet, onu öldürecekler” dedi. Daha sonra bir avuç toprağı Resulullah’a (s) göstererek Hüseyin’in ölüm yerinden haber verdi. Hz. Peygamber Hüseyin’i bağrına basarak hüzünlü bir halde dışarıya çıktı. Resulullah’ın bu halini gören ve çocuğu içeri bıraktığından dolayı kızgın olduğunu zanneden Ümm-ü Seleme “Ya Resulallah, senin yoluna feda olayım. Gerçi siz kimseyi içeriye almamamı söylemiştiniz, ama sizin bizden bu çocuğu ağlatmamamızı istediğinizden dolayı onu içeriye aldım.” dedi.

    Hz. Peygamber (s) onun cevabını vermeden ashabının yanına giderek “Benim ümmetim bu çocuğumu (Hüseyin’i) öldürecektir.” diye buyurdu.

    Ashabın içerisinde bulunan Ebu Bekir ve Ömer “Ya Resulallah, mü’min oldukları halde mi onu öldürecekler?” diye sorduklarında, Hz. Peygamber, Hüseyin’in şehid düşeceği toprağı onlara göstererek “Evet, bu toprak da onun üzerinde şehid düşeceği topraktır.” diye buyurdu.”



    7- Peygamberimizin zevcelerinden Ayşe şöyle rivayet etmiştir:

    “Resulullah’a vahiy gelmekte olduğu bir sırada, Hüseyin ibn-i Ali içeri girdi ve sıçrayarak kendisini Resulullah’ın omuzuna attı. Cebrâil “Ey Muhammed, bunu seviyor musun?” dedi. Resulullah (s) “Nasıl sevmem, o benim çocuğumdur” dediğinde, Cebrâil “Senden sonra ümmetin onu öldürecektir.” dedi. Sonra Cebrâil elini uzatarak beyaz bir toprak getirdi ve “Oğlun bu yerde şehid edilecektir. Bu yerin ismi ise Taff (Kerbela)’dır.” dedi.

    Cebrâil gittikten sonra Resulullah, toprak elinde olduğu halde ağlıyordu. Sonra “Ey Ayşe, Cebrâil bana oğlum Hüseyin’in Taff denilen yerde şehid edileceğini bildirdi. Benden sonra ümmetim saptırılacaktır.” dedi.

    Sonra ağlayarak ashabının yanına gitti. Onların arasında Ali, Ebu Bekir, Ömer, Hüzeyfe, Ammar ve Ebuzer de vardı. Onlar aceleyle Resulullah’ın yanına gelerek “Ya Resulallah, niçin ağlıyorsunuz?” dediler. Resulullah “Cebrâil bana oğlum Hüseyin’in benden sonra Taff denilen yerde şehid edileceğini haber verdi ve bu toprağı getirerek mezarının orada olacağını bildirdi.” dedi.”



    8- Sabit, Enes ibn-i Malik’den şöyle naklediyor:

    “Yağmur meleği Peygamber’in yanına gelmek için Allah’tan izin istedi. Allah-u Teâla izin verdi. Resulullah (s) Ümm-ü Seleme’den bu melekle konuştuğu sürede kimsenin içeri girmemesi için dikkatli olmasını istedi.

    Bu sırada (Resulullah’ın (s) yağmur meleği ile konuştuğu anda) Hüseyin içeriye girdi ve Peygamber’in yanına gitmek istedi. Ümm-ü Seleme engel olmak için çaba harcarken Hüseyin onun elinden kurtulup Resul-i Ekrem’in bulunduğu odaya girdi ve Resulullah’ın üzerine çıkarak oynamaya başladı. Yağmur meleği Peygamber’e (s) “O’nu seviyor musun?” diye sorduğunda, Hz. Muhammed (s) “Evet” diye cevap verdi. Melek arzetti ki: “Bil ki senin ümmetin onu katledecektir.”

    Daha sonra “O’nun öldürüleceği yeri bilmek istersen sana göstereyim.” dedi ve (eliyle bir yere işaret ederek) kırmızı renkte bir çamur (toprak) getirdi. Ümm-ü Seleme o toprağı aldı ve kendi elbisesinin köşesinde bir yere bıraktı.”

    Sabit diyor ki: “Sonraları biz oranın Kerbela olduğunu öğrendik.”



    9- Ümm-ü Seleme şöyle rivayet etmiştir:

    “Bir gün Resulullah (s) uyumuştu. Aniden üzgün bir şekilde uyandığını, elinde kırmızı bir toprağın olduğunu ve onu öptüğünü gördüm. “Bu toprak nedir, ya Resulallah?!” diye sorduğumda, şöyle buyurdu: “Cebrâil bana oğlum Hüseyin’in Irak’ta öldürüleceğini haber verdi. Öldürüleceği yerin toprağından bana getirmesini istedim. İşte bu, o yerin toprağıdır.”


    10- Ümm-ü Seleme’den şöyle rivayet edilmiştir:

    “Hasan ile Hüseyin’in benim evimde Resulullah’la oynadıkları sırada, Cebrâil nazil oldu. Eliyle Hüseyin’e işaret ederek “Ey Muhammed, ümmetin bu çocuğunu öldürecektir.” dedi.”

    Ümm-ü Seleme diyor ki: “Bu sırada Peygamber ağlamaya başladı ve Hüseyin’i bağrına basarak, bana hitaben şunu söyledi: “Bu toprak senin yanında emanet kalsın.” Daha sonra Peygamber (s) o toprağı koklayarak, “Bu toprak bela ve musibet kokuyor.” dedi.”

    Ümm-ü Seleme devamında şunları söylüyor:

    “Resulullah (s) bana “Ey Ümm-ü Seleme, bu toprak kan rengini aldığında bil ki Hüseyin, o toprak üzerinde şehit olmuştur.” diye buyurdu.”

    Ravi diyor ki: “Ümm-ü Seleme o toprağı bir cam kâsenin içine koyarak onu her gün koklar ve şöyle derdi: “Ey toprak, senin kan rengini alacağın gün çok büyük bir gündür.”

    Bir başka hadiste de Ümm-ü Seleme’den şöyle nakledilmiştir: “Hz. Hüseyin’in (a.s) şehadete erdiği gece şu sözleri (şiir halinde) söyleyen birisinden duydum:

    “Ey cahillikleri yüzünden Hüseyin’i öldürenler, zelil olmak ve azaba duçar olmakla müjdelenin. Sizler lanetlenmişsiniz Davud’un oğlu (Süley-man’ın), Musa ve İncil sahibi (İsa’nın) diliyle.”

    Ümm-ü Seleme diyor ki: “Bunları duyduğumda ağlamaya başladım ve cam kâsenin içindeki toprağın kan rengine dönüştüğünü gördüm.”

    Yorum


      #3
      Ynt: ALLAH RASULÜ HÜSEYİN'İNE AĞLIYOR

      6- Ebu Ümame şöyle rivayet ediyor:

      Taberanî Ebu Ümame’den Hz. Resulullah’ın (s) kendi zevcelerine Hz. Hüseyin’i (a.s) ağlatmamaları hususunda tembihte bulunmuş olduğunu naklediyor. Ravi şöyle rivayet ediyor:

      “Resulullah (s) Ümm-ü Seleme’nin evinde iken Cebrâil nazil oldu. Peygamber, Ümm-ü Seleme’ye hiç kimsenin içeriye girmemesini emretti. Bu sırada Hüseyin (a.s) geldi ve Resulullah’ı odada görünce içeri girmek istedi. Ümm-ü Seleme, Peygamber’in torununu kucağına alarak bir takım sözlerle meşgul edip içeri girmesine engel olmak istedi. Fakat Hüseyin’in şiddetli ağlamasıyla karşılaşınca, onu bıraktı ve Hüseyin Peygamber’in olduğu odaya girerek kucağına oturdu.


      Cebrâil, Resul-i Ekrem’e (s) “Senin ümmetin bu çocuğunu öldürecektir” diye arzetti. Peygamber “Bana iman ettikleri halde mi onu öldürecekler?” diye sorduğunda, Cebrâil (a.s) “Evet, onu öldürecekler” dedi. Daha sonra bir avuç toprağı Resulullah’a (s) göstererek Hüseyin’in ölüm yerinden haber verdi. Hz. Peygamber Hüseyin’i bağrına basarak hüzünlü bir halde dışarıya çıktı. Resulullah’ın bu halini gören ve çocuğu içeri bıraktığından dolayı kızgın olduğunu zanneden Ümm-ü Seleme “Ya Resulallah, senin yoluna feda olayım. Gerçi siz kimseyi içeriye almamamı söylemiştiniz, ama sizin bizden bu çocuğu ağlatmamamızı istediğinizden dolayı onu içeriye aldım.” dedi.

      Hz. Peygamber (s) onun cevabını vermeden ashabının yanına giderek “Benim ümmetim bu çocuğumu (Hüseyin’i) öldürecektir.” diye buyurdu.

      Ashabın içerisinde bulunan Ebu Bekir ve Ömer “Ya Resulallah, mü’min oldukları halde mi onu öldürecekler?” diye sorduklarında, Hz. Peygamber, Hüseyin’in şehid düşeceği toprağı onlara göstererek “Evet, bu toprak da onun üzerinde şehid düşeceği topraktır.” diye buyurdu.”



      7- Peygamberimizin zevcelerinden Ayşe şöyle rivayet etmiştir:

      “Resulullah’a vahiy gelmekte olduğu bir sırada, Hüseyin ibn-i Ali içeri girdi ve sıçrayarak kendisini Resulullah’ın omuzuna attı. Cebrâil “Ey Muhammed, bunu seviyor musun?” dedi. Resulullah (s) “Nasıl sevmem, o benim çocuğumdur” dediğinde, Cebrâil “Senden sonra ümmetin onu öldürecektir.” dedi. Sonra Cebrâil elini uzatarak beyaz bir toprak getirdi ve “Oğlun bu yerde şehid edilecektir. Bu yerin ismi ise Taff (Kerbela)’dır.” dedi.

      Cebrâil gittikten sonra Resulullah, toprak elinde olduğu halde ağlıyordu. Sonra “Ey Ayşe, Cebrâil bana oğlum Hüseyin’in Taff denilen yerde şehid edileceğini bildirdi. Benden sonra ümmetim saptırılacaktır.” dedi.

      Sonra ağlayarak ashabının yanına gitti. Onların arasında Ali, Ebu Bekir, Ömer, Hüzeyfe, Ammar ve Ebuzer de vardı. Onlar aceleyle Resulullah’ın yanına gelerek “Ya Resulallah, niçin ağlıyorsunuz?” dediler. Resulullah “Cebrâil bana oğlum Hüseyin’in benden sonra Taff denilen yerde şehid edileceğini haber verdi ve bu toprağı getirerek mezarının orada olacağını bildirdi.” dedi.”



      8- Sabit, Enes ibn-i Malik’den şöyle naklediyor:

      “Yağmur meleği Peygamber’in yanına gelmek için Allah’tan izin istedi. Allah-u Teâla izin verdi. Resulullah (s) Ümm-ü Seleme’den bu melekle konuştuğu sürede kimsenin içeri girmemesi için dikkatli olmasını istedi.

      Bu sırada (Resulullah’ın (s) yağmur meleği ile konuştuğu anda) Hüseyin içeriye girdi ve Peygamber’in yanına gitmek istedi. Ümm-ü Seleme engel olmak için çaba harcarken Hüseyin onun elinden kurtulup Resul-i Ekrem’in bulunduğu odaya girdi ve Resulullah’ın üzerine çıkarak oynamaya başladı. Yağmur meleği Peygamber’e (s) “O’nu seviyor musun?” diye sorduğunda, Hz. Muhammed (s) “Evet” diye cevap verdi. Melek arzetti ki: “Bil ki senin ümmetin onu katledecektir.”

      Daha sonra “O’nun öldürüleceği yeri bilmek istersen sana göstereyim.” dedi ve (eliyle bir yere işaret ederek) kırmızı renkte bir çamur (toprak) getirdi. Ümm-ü Seleme o toprağı aldı ve kendi elbisesinin köşesinde bir yere bıraktı.”

      Sabit diyor ki: “Sonraları biz oranın Kerbela olduğunu öğrendik.”



      9- Ümm-ü Seleme şöyle rivayet etmiştir:

      “Bir gün Resulullah (s) uyumuştu. Aniden üzgün bir şekilde uyandığını, elinde kırmızı bir toprağın olduğunu ve onu öptüğünü gördüm. “Bu toprak nedir, ya Resulallah?!” diye sorduğumda, şöyle buyurdu: “Cebrâil bana oğlum Hüseyin’in Irak’ta öldürüleceğini haber verdi. Öldürüleceği yerin toprağından bana getirmesini istedim. İşte bu, o yerin toprağıdır.”


      10- Ümm-ü Seleme’den şöyle rivayet edilmiştir:

      “Hasan ile Hüseyin’in benim evimde Resulullah’la oynadıkları sırada, Cebrâil nazil oldu. Eliyle Hüseyin’e işaret ederek “Ey Muhammed, ümmetin bu çocuğunu öldürecektir.” dedi.”

      Ümm-ü Seleme diyor ki: “Bu sırada Peygamber ağlamaya başladı ve Hüseyin’i bağrına basarak, bana hitaben şunu söyledi: “Bu toprak senin yanında emanet kalsın.” Daha sonra Peygamber (s) o toprağı koklayarak, “Bu toprak bela ve musibet kokuyor.” dedi.”

      Ümm-ü Seleme devamında şunları söylüyor:

      “Resulullah (s) bana “Ey Ümm-ü Seleme, bu toprak kan rengini aldığında bil ki Hüseyin, o toprak üzerinde şehit olmuştur.” diye buyurdu.”

      Ravi diyor ki: “Ümm-ü Seleme o toprağı bir cam kâsenin içine koyarak onu her gün koklar ve şöyle derdi: “Ey toprak, senin kan rengini alacağın gün çok büyük bir gündür.”

      Bir başka hadiste de Ümm-ü Seleme’den şöyle nakledilmiştir: “Hz. Hüseyin’in (a.s) şehadete erdiği gece şu sözleri (şiir halinde) söyleyen birisinden duydum:

      “Ey cahillikleri yüzünden Hüseyin’i öldürenler, zelil olmak ve azaba duçar olmakla müjdelenin. Sizler lanetlenmişsiniz Davud’un oğlu (Süley-man’ın), Musa ve İncil sahibi (İsa’nın) diliyle.”

      Ümm-ü Seleme diyor ki: “Bunları duyduğumda ağlamaya başladım ve cam kâsenin içindeki toprağın kan rengine dönüştüğünü gördüm.”

      Yorum


        #4
        Ynt: ALLAH RASULÜ HÜSEYİN'İNE AĞLIYOR

        11- Ebu’l Müeyyid Harezmî şöyle naklediyor:

        “Hz.. Hüseyin’in (a.s) doğumundan bir yıl geçtikten sonra on iki melek Resulullah’a (s) nazil olup şöyle dediler: “Kâbil’in, Hâbil’in başına getirdiği şeyin aynısı, oğlun Hüseyin’in başına gelecek, Hâbil’e verilen sevabın aynısı Hüseyin’e verilecek, Kâbil’e verilen azabın aynısı da Hüseyin’in katiline verilecektir.”

        Devamla şöyle diyor: “Gökteki bütün melekler, Resulullah’a (s) nazil olarak başsağlığı diliyor, Hüseyin’in (a.s) şehid düşeceği toprağı ona gösteriyorlardı. Resulullah (s) da şöyle dua ediyordu: “Ey Allah’ım, Hüseyin’e yardımda bulunmayanları zelil et, onu öldürenleri öldür ve onları dilediklerinden mahrum kıl.”



        12- Yine Harezmî rivayet etmiştir ki:

        “Hz. Hüseyin’in (a.s) doğumunun II. yıldönümü-nde Resulullah (s) yolculuğa çıkmıştı. Bir süre sonra aniden durarak ağlar bir gözle İstirca (İnna lillah-i ve inna ileyh-i raciun) ayetini okudu.
        Sebebini soranlara “Cebrâil bana Fırat nehrinin kenarında bulunan Kerbela adlı yerde oğlum Hüseyin’in öldürüleceğini haber verdi.” diye buyurdu. “O’nu kim öldürecektir?” sorusuna cevaben ise Hz. Muhammed (s) şöyle buyurdu:

        “Yezid denen bir şahıs (onu öldürecektir). Orada bedeninin defnedilip, başının da armağan götürüldüğünü görür gibiyim. Allah’a andolsun ki Allah, oğlum Hüseyin’in başını görüp de sevineni nifaka duçar eder ve kalbiyle dilini ihtilafa düşürür.”

        Resulullah (s) bu yolculuğundan döndükten hemen sonra, üzgün bir halde camiye giderek, içlerinde Hasan ve Hüseyin’in de bulunduğu bir topluluğa hitaben, sağ elini Hz. Hüseyin’in başına koyup, başını gökyüzüne doğru çevirerek şunları söyledi:

        “Allah’ım, ben senin kulun ve peygamberin Muhammed’im ve bu iki çocuk da benim temiz itretimden ve neslimin seçilmişlerindendirler. Ey Rabb’im, Cebrâil bana oğlum Hüseyin’in yardımcısız kalıp öldürüleceğinden haber verdi. Onun ölümünü benim için mübarek kıl, onu şehitlerin efendisi karar ver.”

        Ebu’l Müeyyid Harezmî devamında şunları naklediyor: “Camide bulunan halk, bu sözleri duyunca ağlamaya başladı. Bunu gören Resulullah (s) onlara “Ağlıyorsunuz da, yardımcısı olmuyorsunuz!” diye buyurdu ve şöyle dua etti: “Allah’ım, sen kendin onun velisi ve yardımcısı ol.”



        13- Enes ibn-i Haris Resulullah’ın (s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

        “Benim bu oğlum Kerbela denen yerde öldürülecektir. Sizlerden o zamanı idrak edenler, Hüseyin’in yardımına koşsunlar.”

        Bunun üzerine hadisi rivayet eden Enes, Hz. Hüseyin’in kıyam ettiğini duyar duymaz o Hazret’in kervanına katılır ve Ebâ Abdillah-il Hüseyin’le birlikte şehadet makamına erişir.”



        14- Hz. Ali (a.s):

        “Resulullah (s) bir gün bizleri görmek için eve gelmişti. Hazırladığımız yemeği, Ümm-ü Eymen’in bize gönderdiği bir kâse sütü ve bir kap hurmayı da yemek için ortaya bıraktık. Resulullah (s) yedi, biz de yedik. Daha sonra Hazret abdest alıp ellerini başına, yüzüne ve sakalına sürdükten sonra Kıble’ye doğru oturdu ve istediği duaları etti. Sonra (yağmur gibi) gözyaşı dökerek kendisini üç defa yere vurdu. Biz yaptığı bu işin sebebini sormaktan çekiniyorduk.

        Bu esnada Hüseyin, o Hazret’in omzuna çıktı ve Resulullah tekrar ağlamaya başladı. Hüseyin durumu böyle görünce, “Anam, babam sana feda olsun (ya Resulallah), ağlamanızın sebebi nedir? Şimdiye kadar hiç görmediğim bir davranış görüyorum sizde.” diye sordu.

        Rusulullah (s) ise şöyle buyurdu: “Evladım, bu gün sizleri ziyaret etmekle o kadar sevindim ki, şimdiye kadar öylesine sevinmemiştim. Ama Habibim Cebrâil yanıma gelerek sizlerin ölümünüzü ve ölüm yerlerinizin değişik yerler olduğunu bana haber verdi. İşte bu haber beni çok üzdü. Allah’tan sizin için hayır ve iyilik diliyorum.”





        SIRASIYLA KAYNAKLAR:

        1- Zehair-ul Ukba, s.119, Maktel-ul İmam-is Sibt-iş Şehid-i Harezmî, c.1, s.87-88

        2- Müstedrek-us Sahihayn, c.3, s.176, Maktel-ul İmam-is Sibt-iş Şehid-i Harezmî, c.1, s.158

        3- Maktel-ül İmam-is Sibt-iş Şehid, c.1, s. 158, Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s. 176,

        4- Nezm-ud Dürer, s.215

        5- Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel, c.6, s.294, Savaik-ul Muhrika, s.115, Hasais-ul Kubra, c.2, s.125, Mecmau-z Zevaid, c.9, s.187

        6- Mecmau-z Zevaid, c.9, s.189

        7- Mu’cem-ul Kebir-i Taberanî, Hz. İmam Hüseyin’in Hayatı Faslı, A’lam-un Nübüvve, s.83

        8- Kenz-ül Ümmal, c.6, s.223, Füsul-ül Mühimme, s.154, Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.398, Müsned-i Ahmed ibn-i Hanbel, c.3, s.242, Delail-ün Nübüvve Ebi Nuaym, c.3, s.202, Zehair-ul Ukba, s.246 ve 247

        9- Mu’cem-ul Kebir, İmam Hüseyin’in Hayatı Faslı, Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.398, Tarih-uş Şam, Hz. Hüseyin’in Hayatı Faslı

        10- El Kifayet-u li Hafiz-il Kenci, s.279, Zehair-ul Ukba, s.147, Hasais-ul Kubra, c.2, s.125, Sirat-us Seviyy, s.94, Mecmau-z Zevaid, c.9, s.118-119

        11- Kenz-ul Ümmal, c.6, s.223, El Fusul-ül Mühimme, s.154, Savik-ul Murika, s.115, Maktel-ül İmam-is Sibt-iş Şehid, s.163

        12- Hasais-ul Kubra, c.2, s.125, Savaik-ul Muhrika, s.115, Kenz-ül Ümmal, c.6, s.223, El Fusul-ül Mühimme, s.154

        13- El İsabe, c.1, s.68, Yenabiu’l Mevedde, c.3, s.8 ve 52, El Bidayet-u ne’n Nihaye, c.8, s.217

        14- Sirat-us Seviyy, s.95, Maktel-ül İmam-is Sibt-iş Şehid, c.2, s.162
        EHL-İ BEYT KAYNAKLARINDA HZ. HÜSEYİN'E AĞLAMAK
        1- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):

        “Her kim benim gibi yaşamak, benim gibi ölmek ve Allah’ın bana vadettiği Adn cennetine girmek istiyorsa, benden sonra Ali ibn-i Ebu Talib’e (a.s) ve onun soyundan olan vasilere uysun, onları kendine imam ve veli edinsin. Onlar benim toprağımdan (ve nurumdan) yaratılmış benim hanedanımdırlar.

        Ümmetimden onlara düşman olanları, fazilet ve üstünlüklerini inkâr edenleri, akrabalık bağımı onlar hakkında gözetmeyip, onların ziyaretinden yüz çevirenleri, Allah’a şikayet ederim. Andolsun Allah’a ki oğlum Hüseyin, benden sonra öldürülecektir; Allah benim şefaatimi onun katillerine nasib etmesin.”

        2- İbn-i Abbas (r.a), Hz. Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

        “Hüseyin bendendir ve benim oğlum, kardeşinden (Hasan’dan) sonra halkın en üstünüdür. Hüseyin müslümanların imamı, mü’minlerin mevlası, Allah’ın halifesi, imdat çağıranların yardımcısı, sığınanların sığınağı ve Allah’ın tüm halkına hüccetidir.

        O, cennet ehli gençlerin efendisi ve ümmetin kurtuluş kapısıdır. Onun emri benim emrimdir, ona itaat bana itaattır. Her kim ona uyarsa bendendir ve her kim ona muhalefet ederse benden değildir.

        Ben onun yanıma ve haremime sığındığını, oradan da üzüntü ve bela, ölüm ve fena yeri olan ölüm yerine doğru göçtüğünü görür gibiyim.

        Ona müslümanlardan ancak az bir grubu yardımda bulunacak ki onlar, kıyamet günü benim ümmetimin şehitlerinin efendileridirler. Mızrakla atından düşürül-düğünü ve koyun kesilir gibi başının kesildiğini görür gibiyim.”

        İbn-i Abbas devamında diyor ki:

        “Daha sonra Resulullah (s.a.a) ağladı, onun ağlamasıyla yanında bulunan ashabı da ağlamaya başladı, öyle ki sesleri yükseldi. Sonra Resul-i Ekrem (s.a.a) dua ederek şöyle buyurdu:

        “Allah’ım, Ehl-i Beyt’imin benden sonra başlarına gelenleri ve karşılaşacakları musibetleri sana şikayet ediyorum.”

        3- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):

        “Şüphesiz Hüseyin’in katlinden dolayı, mü’min-lerin kalbinde asla soğumayacak bir sıcaklık vardır.”

        4- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):

        “Ümmetimden benim dinime mensup olduklarını sananlar olacak ki, benim evladımın faziletlilerini, soyumun temiz ve iyilerini öldürecek, dinimi ve sünnetimi değiştirecek, geçmişteki yahudilerin Yahya ve Zekeriya’yı öldürdüğü gibi, onlar da yavrularım olan Hasan ve Hüseyin’i öldüreceklerdir. Bilin ki Allah, yahudileri lanetlediği gibi, onlara da lanetini yağdıracaktır. Kıyamet gününden önce onların (yo-lunu takip eden) nesillerine ise, Mazlum Hüseyin’in soyundan, hidayet üzere olan Mehdi’yi musallat kılarak dostlarının kılıcıyla onları cehennem ateşine atıp yakacaktır.

        Allah’ın laneti, Hüseyin’in katillerine, katillerini sevenlere, onlara yardımda bulunanlara ve takiyye olmaksızın onlara lanet okumaktan çekinenlere olsun. Allah’ın salat ve rahmeti ise, şefkat ve merhametle Hüseyin’e ağlayanlara, düşmanlarına lanet okuyan, kin besleyen, kalbini onlara karşı gazap ve öfkeyle dolduranlara olsun. Bilin ki, Hüseyin’in katline razı olanlar, katillerinin (Hüseyin’i öldürdükleri suçta) ortağıdırlar. Hüseyin’in katilleri, yardımcıları, dost-ları, onların yoluna uyan takipçileri Allah’ın dininden uzaktırlar...”

        5- İmam Cafer Sadık (a.s):

        “Allah’a hamdolsun ki insanlar içinde, bize yönelen, bizi metheden ve bizim için mersiye okuyan kimseleri var kılmıştır.”

        6- İmam Ali (a.s):

        “Allah-u Teâla, yeryüzüne nazar buyurdu (baktı) bizi seçti ve bizim için de şiilerimizi seçti. Şiilerimiz bize yardım eder, sevincimizle sevinir ve hüznümüzle de hüzünlenirler, mallarını ve canlarını bizim yolumuzda feda ederler. İşte onlar bizdendir ve bize dönerler.”

        7- Mesme Kurdin şöyle rivayet etmiştir:

        “İmam Cafer Sadık (a.s) bana “Ey Kurdin, acaba Hz. Hüseyin’in (a.s) başına gelen musibetleri hatırlıyor musun?” dedi. Ben de “Hatırlıyorum.” dedim. İmam “O zaman üzüntü duyup ağlıyor musun?” dediğinde “Evet vallahi ağlıyorum, bu halimden ailem bile haberdar oluyor. Ağlama yüzünden yemek bile yiyemiyorum; öyle ki bu durumum yüzümden anlaşılıyor.” dedim. İmam Sadık (a.s) ise şöyle buyurdu:

        “Allah senin göz yaşlarını esirgesin. Bil ki, sen bizim sevincimizle sevinen, hüznümüzle hüzünlenen, bizim sevinç ve üzüntüde korku ve güvenimizi paylaşanlardansın. Sen ölüm zamanında babamın,

        başının ucuna gelip ölüm meleğine senin hususunda tavsiye etmesine, ölümünden önce seni sevince boğacak müjdeler vermesine şahit olacaksın. Göreceksin ki ölüm meleği sana karşı, şefkatli bir annenin çocuğuna olan şefkatinden daha merhametli davranacaktır.”

        Sonra İmam Sadık (a.s) ağladı ve ben de onunla birlikte ağladım. Sonra İmam dedi ki:

        “Ey Mesme, Emir-ul Mü’minin Ali’nin (a.s) şehadetinden bu yana, yer ve gök bize ağlıyorlar. Bize ağlayan meleklerin sayısı ise daha fazladır. Bize ve bizlerin başına gelenlere acıyarak ağlayan herkesin henüz gözünden yaş çıkmadan Allah ona acır. Yanaklarının üzerine akan göz yaşı damlalarından bir damlası cehenneme düşecek olursa, onun ateşini söndürür, öyle ki artık sıcaklığı kalmaz.

        Kalbi bize acıyan insan, ölüm zamanı bizi görmekle öylesine sevinir ki bu sevinci, Kevser havuzunda bize kavuşuncaya kadar kalbinde sâbit kalır. Kevser havuzu, bizi sevenlerin gelmesiyle sevinir ve ondan içen dostumuz beklemediği tatları alır...”

        8- İmam Cafer Sadık (a.s):

        “Bize yapılan zulme mahzun olan kimsenin her nefesi tesbihtir; üzüntüsü ibadettir ve bizim sırrımızı gizlemek, Allah yolunda cihattır.”

        Sonra İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Bunu altınla yazmak gerek.”

        9- İmam Cafer Sadık (a.s):

        “Bizim için ağlayan her göz, Kevser havuzuna bakmakla nimetlenir ve (sahibi) ondan sirab olur (susuzluğunu giderir).”

        10- İmam Rıza (a.s):

        “Bizim musibetimizi yâd eden ve mazlumiyetimize ağlayan kimse, kıyamet günü bizimle beraber bizim derecemizde olur. Kimin yanında musibetimiz anlatılır ve ağlar, diğerlerini de ağlatırsa, bütün gözlerin ağlayacağı günde, onun gözü ağlamaz. Bizim emrimizin (velayet ve imametimizin) ihya edildiği bir mecliste oturan kimsenin kalbi, kalplerin öleceği günde ölmez.”

        11- İmam Muhammed Bakır (a.s):

        “Her kim bizi hatırladığında veya onun yanında anıldığımızda, gözlerinden sinek kanadı miktarınca bile olsa göz yaşı akarsa, Allah ona cennette bir ev bina eder ve bu göz yaşını onunla cehennem arasında hicab ve engel kılar.”

        12- İmam Zeyn-ul Abidin (a.s):

        “Bir mü’minin gözlerinden Hz. Hüseyin’in (a.s) şehadeti için göz yaşı yanaklarına doğru akarsa, Allah onu uzun süre boyunca yerleşip kalacağı cennet

        odalarına yerleştirir. Düşmanlarımız tarafından bizlere edilen zulüm ve eziyetlerden dolayı yanaklarına akacak şekilde ağlayan mü’mini Allah, cennetteki doğruluk yerine (makamına) yerleştirir. Allah, kıyamet günü bizim için eziyete katlanan ve bir musibet sonucu yanaklarını ıslatacak şekilde gözlerinden yaş akıtan şahsın yüzünden, eziyetleri giderir, onu kendi gazab ve ateşinden uzaklaştırır.”

        Yorum


          #5
          Ynt: ALLAH RASULÜ HÜSEYİN'İNE AĞLIYOR

          13- İmam Ali Rıza (a.s):

          “Cahiliye devri araplarının bile savaşı haram bildiği Muharrem ayında bizim kanlarımız akıtılıp, Hürrmetimiz çiğnendi, çocuklarımızla kadınlarımız esir edildi. Çadırlarımız yıkılıp yakıldı, bütün mal varlığımız yağmalandı ve Resulullah’ın (s.a.a) hürmeti O’nun yakınları olan bizler hakkında gözetilmedi.

          Hz. Hüseyin’in başına gelen hadise (Aşura günü hadisesi), yüreklerimizi parçalamış, yaralarımızı kanatmış, göz yaşlarımızı akıtmış, azizimizin Kerb (üzüntü) ve Bela çölünde Hürrmetinin çiğnenmesine ve haşre dek keder ve belanın üzerimize çökmesine vesile olmuştur. Ağlayanlar, İmam Hüseyin (a.s) gibisine ağlasınlar ki O’na ağlamak, büyük günahları yokeder.”

          Sonra İmam Rıza (a.s) şöyle devam etti:

          “Babam (İmam Musa Kazım)’ın Muharrem ayı

          girdiğinde, artık güldüğü görülmezdi ve üzüntü ona galebe ederdi. Muharrem’in onuncu gününe kadar durumu hep böyleydi. Onuncu gün (Aşura) olduğunda, o gün O’nun musibet ve ağlama günü olurdu ve ‘Bu, Hüseyin’in (a.s) şehid edildiği gündür’ derdi.”

          14- Ebu İmare diyor ki:

          “Hz. İmam Cafer Sadık’ın (a.s) yanında İmam Hüseyin’in (a.s) adı anıldığı gün, akşama kadar bir defa bile güldüğüne hiç bir zaman rastlanılmadı.” Ve buyururdu: “Hüseyin’i anmak, her mü’minin gözünün yaşını akıtır.”

          15- İmam Cafer Sadık (a.s):

          “İmam Hüseyin’i (a.s) şehit ettiklerinde, melekler ağlar oldular ve Allah-u Teâla’ya arzettiler ki: “İlahi, Hüseyin senin seçtiğin (imam ve hüccetin)dir, Resulünün kızının oğludur.” Allah-u Teâla Hazret-i Gâim-i Al-i Muhammed’in (Hz. Mehdi’nin) gölgesini onların gözleri önüne serdi ve buyurdu ki: “Bunun vesilesi ile onun katillerinden intikam alacağım.”

          16- Hz. İmam Mehdi (a.f), Nahiye-i Mukaddese adlı Ziyaretnamede İmam Hüseyin’e (a.s) hitabederek şöyle buyurmuştur:

          “Sabahlar ve akşamlar (her zaman) sana (ve musibetine) göz yaşı dökerim. (Eğer göz yaşım kurursa) göz yaşı yerine kan ağlarım.”

          17- Allame Meclisi “Bihar-ul Envar” adlı kitabında şöyle nakletmiştir:

          “Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a), kızı Hz. Fatıma’ya (s.a) oğlu Hz. Hüseyin’in (a.s) şehid edileceğini bildirince, Hz. Fatıma (s.a) şiddetle ağlar ve der ki; “Babacığım, bu ne zaman gerçekleşecek?” Hz. Resulullah (s.a.a) “Benim, senin ve Ali’nin (hayatta) olmadığı bir zamanda.” buyurur. Hz. Fatıma’nın (s.a) ağlaması şiddetlenir ve der ki; “Peki kim O’na matem tutar?” Hz. Resulullah (s.a.a) buyurur ki:

          “Ya Fatıma, ümmetimin kadınları Ehl-i Beyt’imin kadınlarına ve erkekleri de Ehl-i Beyt’imin erkeklerine ağlarlar. Nesiller boyu her sene ve her asırda matem tutarlar. Kıyamet olduğunda ise sen kadınlara, ben de erkeklere şefaat ederim. Onlardan herkim Hüseyin’in (a.s) musibetlerine ağlamışsa, elinden tutar ve onu cennete götürürüz.”

          Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:

          “Ya Fatıma, kıyamet günü bütün gözler ağlayacaktır; Hüseyin’in musibetlerine ağlayan göz hariç; o göz sevinçli olur ve cennet nimetleri ile müjdelenir.”

          18- Şeyh Keşşi “Rical” adlı kitabında Zeyd-i Şahham’dan şöyle rivayet etmiştir:

          “Bir gün biz Kufe’li olan bir cemaatle birlikte İmam Cafer Sadık’ın (a.s) huzurundaydık. O sırada İmam’ın ashabından olan Cafer ibn-i Affan içeriye girdi. İmam Cafer Sadık (a.s), onu saygı ile yanına oturttu ve sonra “Ey Cafer,” dedi. O “Evet, sana feda olayım.” diyerek karşılık verdi. İmam Sadık, “Ben senin İmam Hüseyin (a.s) hakkında şiir ve mersiyeler okuduğunu ve bu işte başarılı olduğunu duydum.” Cafer “Evet ey kurban olduğum, duyduğunuz doğrudur.” dedi. İmam Sadık (a.s): “Öyle ise oku.” dedi.

          Cafer ibn-i Affan okumaya başladı; İmam Cafer Sadık (a.s) ve o mecliste bulunanlar ağlamağa başladılar. İmam Cafer Sadık (a.s) o kadar ağladı ki, mübarek göz yaşları yüzüne ve sakalına aktı. Daha sonra Cafer’e dönerek şöyle buyurdu:

          “Ey Cafer, Allah’a and olsun ki, Mukarreb (Allah’a en yakın) melekler buradaydılar; bizim gibi onlar da senin İmam Hüseyin (a.s) hakkında okuduğun sözleri (ağıtı) dinlediler ve bizden daha fazla ağladılar.

          Ey Cafer, Allah-u Teâla, (mersiye okuduğun için) cenneti bütün nimetleri ile baştan başa sana farz kıldı ve senin günahlarını bağışladı.”

          Sonra İmam (a.s) “Ey Cafer,” dedi “daha da artırayım mı?” Cafer, “Evet efendim” dedi. İmam Sadık (a.s) buyurdu ki:

          “Her kim İmam Hüseyin (a.s) hakkında şiir okur, ağlar ve başkalarını da ağlatırsa, Allah Teâla bundan dolayı cenneti ona hak kılar ve onu bağışlar.”

          19- Davud Riggi diyor ki:

          “İmam Cafer Sadık’ın (a.s) huzurunda idim. Su istedi, getirildiğinde, suyu içtikten sonra gözleri yaşardı ve ağladı. Sonra bana şöyle buyurdu:

          “Ey Davud, Allah (c.c) Hüseyin’in (a.s) kâtiline lanet etsin. Her kim su içtiğinde İmam Hüseyin’i hatırlar ve O’nun kâtiline lanet okursa, Allah-u Teâla ona (mükâfat olarak) yüzbin sevap yazar, yüzbin günahını affeder, onun makamını yüzbin derece yükseltir ve o, gerçekten Allah yolunda yüzbin köle azad etmiş gibi olur; (her kalbin ateş içinde olduğu günde) Allah onun kalbini serinlikle dolu bir halde haşreder.”

          20- Muaviyet-ibn-i Vaheb, İmam Cafer Sadık’ın (a.s) namazdan sonra şöyle dua ettiğini naklediyor:

          “Allah’ım, Eba Abdillah-il Hüseyin’in kabrine yönelen yüzlere (ve yüzlerini o kabre sürenlere) kendin rahmeyle. Bize acıyıp, gözlerinden yaş akıtan gözlere acı. Bizim için tutuşup yanan ve hüzünlenen kalpleri esirge. Bizim yolumuzda edilen feryat ve sızlamalara merhamet et.”

          21- Hz. İmam Rıza (a.s), Muharrem ayının ilk gününde yanına gelen Reyyan ibn-i Şebib’e şöyle buyurdu:

          “Ey Şebib oğlu, cahiliye arapları bile Muharrem ayının Hürrmetini gözetir ve bu ayda savaş ve zulmü yasak bilirlerdi. Oysa bu ümmet, ne bu ayın ve ne de kendi peygamberlerinin Hürrmetini gözettiler. Onlar bu ayda Peygamber’in (s.a.a) soyundan olan birisini öldürdüler ve bu aileye mensup kadınları esir aldılar, varlıklarını yağmaladılar. Allah, bu günahlarını affetmesin!.

          Ey Şebib oğlu, birine ağlayacak olursan Ali ibn-i Ebi Talib oğlu Hüseyin’e (a.s) ağla! Onun başını bir koçu keser gibi kestiler ve bunun yanısıra ailesinden dünyada benzerleri olmayan on sekiz yiğidi de öldürdüler. Yedi kat gök ve yer onun ölümüne ağladı. Dört bin melek gökten ona yardım etmek için izin istediler, ama yere inince (ilahî takdir gereği) Hz. Hüseyin’in şehit edildiğini gördüler.

          Bu melekler, Hz. Mehdi’nin (a.f) kıyamına kadar perişan, toz-toprak içinde mahzun bir halde Hz. Hüseyin’in türbesi etrafında bulunacaklar. Bunlar Hz. Mehdi (a.f) kıyam edince, onun ashabı arasında yer alırlar. Bunların şiarları “Ya le sarat-il Hüseyin” (Hüseyin’in kanının dâvacıları) olacaktır.

          Ey Şebib oğlu, babam babasından, o da büyük babasından rivayet etmiştir ki: “Hz. Hüseyin şehit olduğunda, gökten kan ve kırmızı toprak yağdı.”

          Ey Şebib oğlu, Hz. Hüseyin’e (a.s) gözünün yaşı yanaklarına dökülecek şekilde ağlarsan, Allah senin ister büyük olsun ister küçük, ister az olsun ister çok bütün günahlarını bağışlar.

          Ey Şebib oğlu, eğer Allah’ın huzuruna hiç bir günahın olmadan çıkmak istiyorsan, Hz. Hüseyin’in (a.s) kabrini ziyaret eyle.

          Ey Şebib oğlu, Peygamber-i Ekrem’le (s.a.a) birlikte cennet odalarına yerleşmek istiyorsan, Hz. Hüseyin’in kâtillerine lanet oku.

          Ey Şebib oğlu, İmam Hüseyin’le (a.s) birlikte şehit düşenlerin sevabı kadar sevab elde etmek istiyorsan, Hz. Hüseyin’i (a.s) hatırladığında “Keşke ben de onlarla birlikte olsaydım da yüce makama erişseydim.” de.

          Ey Şebib oğlu, cennetin yüce derecelerinde bizimle birlikte olmak istiyorsan, bizim üzüntümüzle sen de mahzun ol, sevincimizle sen de sevin ve bizim velayetimize sarıl (bizi kendine veli ve imam bil). Zira birisi gönlünü bir taşa bile kaptırırsa, Allah-u Teâla onu kıyamet günü o taşla birlikte haşreder.”

          22- Hz. İmam Cafer Sadık’ın (a.s) ashabından olan Abdullah ibn-i Fazl şöyle rivayet ediyor:

          “İmam Cafer Sadık’a (a.s) dedim ki:

          “Niçin Aşura günü; musibet, ağlama sızlama ve üzüntü günü oldu da Resulullah’ın (s.a.a) Allah’ın

          rahmetine kavuştuğu gün, Hz. Fatıma’nın (a.s) şehadete erdiği gün, Hz. Ali’nin (a.s) şehid edildiği gün ve Hz. Hasan’ın (a.s) şehadetiyle sonuçlanan zehirlendiği gün böyle olmadı?”

          İmam Sadık (a.s) cevapta şöyle buyurdu: “Hüseyin’in (a.s) şehid edildiği günün musibeti, (saydığın) diğer günlerden daha büyüktür. Çünkü Allah’ın en üstün kulları olan “Ashab-ı Kisâ” bu beş zattan ibaretti.

          Resulullah (s.a.a) vefat ettiğinde, halkın acılarını paylaşıp teselli bulabilecekleri ve baş vurabilecekleri dört zat kalmıştı. Böylece birisi Allah’ın rahmetine kavuşsa dahi bir diğerinin hayatta olması herkes için teselli kaynağıydı.

          Fakat Hz. Hüseyin (a.s) katledildiğinde, halkın acılarını dindirecek ‘Ashab-ı Kisâ’dan hiç kimse kalmamıştı. Bu yüzden onun gitmesi hepsinin gitmesi, nitekim kalması da onların hepsinin kalması demekti. İşte bunun içindir ki Eba Abdillah-il Hüseyin’in (a.s) şehid edildiği günün musibeti, diğerlerinin musibetinden daha büyük ve daha ağırdır.”

          23- İmam Ali Rıza (a.s):

          “Her kim Aşura gününü kendine musibet, hüzün ve ağlama günü edinirse, Allah (c.c) kıyamet gününü ona neşe ve sevinç günü kılar. Her kim Aşura günü (yas tutma amacıyla) kazancı (çalışmayı) terkederse, onun

          dünya ve ahiret hacetleri ile ilgili duaları kabul olur. Her kim Aşura gününü musibetle, hüzünle ve ağlamakla geçirirse, Allah-u Teâla kıyamet gününü onun için kurtuluş, sevinç günü kılar ve bizi cennetlerde görmekle gözü aydınlanır.

          Ve Her kim Aşura gününü bereket (bayram) günü bilir ve evinde herhangi birşey biriktirir ve evine bir şey alırsa, Allah biriktirdiği şeyi ona mübarek kılmaz ve kıyamet günü ise Yezid, Ubeydullah ibn-i Ziyad ve Ömer ibn-i Sa’d (Allah’ın laneti onlara olsun) ile mahşere getirir ve cehennemin en alt tabakasında ona yer verir.”

          24- İbn-i Abbas rivayet etmiştir ki:

          “Hz. Ali (a.s), Resulullah’a (s.a.a); “Ya Resulallah, sen Akil’i seviyor musun?” dedi. O da “Evet, ben onu iki açıdan seviyorum.” dedi “Biri onun kendisi için, biri de Ebu Talib’in onu sevdiği için. Onun oğlu, senin oğlunun muhabbeti üzere şehid olacaktır. Mü’minlerin gözleri onun (Hüseyin) için yaşaracak ve mukarreb melekler ona salat ve selam gönderecektir.”

          Sonra Resulullah (s.a.a), gözlerinin yaşı göğsüne dökülecek şekilde ağladı. Daha sonra “Yakınlarımın benden sonra uğrayacakları eziyet ve zulümleri Allah’a şikayet ederim.” dedi.”

          25- Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s), Aşura günü Hz. Hüseyin’in (a.s) ziyaretine gidemeyenlere şöyle emir buyurdu:

          “İmam Hüseyin (a.s) için yaslı olsunlar, ağlasınlar ve ev halkına da İmam’a ağlamalarını emretsinler. Evlerinde matem (yas) meclisi düzenleyip, O’nun musibetine duydukları üzüntüyü izhar etsinler. Ağlayarak birbirleriyle evlerde görüşsünler; İmam Hüseyin’in (a.s) musibetlerinden dolayı birbirlerine başsağlığı vererek şöyle desinler:

          “Allah Teâla, Hüseyin’in musibetlerini anıp hüzünlendiğimizden dolayı bizlere büyük sevaplar versin. Bizi ve sizi, Al-i Muhammed’den olan İmam Mehdi’nin beraberliğinde, Hüseyin’in kanının intikam alıcılarından karar versin.”

          Aşura günü herhangi bir (maddî) ihtiyacı karşılamak amacıyla dışarı çıkmamaya çalışsınlar, çünkü o gün uğursuz bir gündür ve mü’min bir kimse o günde hâcetine nail olmaz. Eğer bir şey kazanırsa da onun için mübarek olmaz ve onda hiç bir hayır görmez. Zira Aşura günü (alış-veriş yoluyla) evi için bir şey biriktirenin biriktirdiği şey, kendisine ve ailesine mübarek ve bereketli olmaz.”

          26- Hz. İmam Cafer Sadık (a.s):

          “Hz. İmam Zeyn-ul Abidin (a.s) kırk yıl babası (İmam Hüseyin’e) ağladı. Bu müddet içerisinde

          gündüzleri oruç tutar, geceleri de ibadetle geçirirdi. İftar vakti kendisine yemek getirildiğinde ve buyurun yeyin denildiğinde, ağlar ve şöyle buyururdu: “Resulullah’ın oğlu açken katledildi, Resulullah’ın oğlu susuzken şehid edildi.” Bu sözü tekrarlayıp ağlardı öyle ki, yemek ve içecekler gözyaşıyla karışırdı. O, Allah’ın rahmetine kavuşuncaya kadar hep böyle yaşadı.”

          “...Bir defasında hizmetçilerinden biri İmam’ın haline dayanamayıp “Canım size feda olsun ey Resulullah’ın evladı, (ağlamayın) sağlığınızın tehlikeye girmesinden korkuyorum” dedi. İmam ona buyurdu ki:

          “Hz. Yakub peygamber idi, on iki oğlundan birisi (Hz. Yusuf) kayboldu. Onun hayatta olduğunu bildiği halde hasretine dayanamayıp o kadar ağladı ki, gözlerine ak indi. Ben ise babamın, kardeşimin, amcamın ve ailemden olan on yedi (bazı nakillere göre de on sekiz) kişinin etrafımda katledilmiş cesetlerini gördüm. Benim gamım, üzüntüm nasıl son bulabilir. (Onları kaybettiğim andan itibaren devamlı elimde olmaksızın göz yaşlarım akmaya başlar.)”

          27- İmam Cafer Sadık (a.s):

          “Yahya ibn-i Zekeriyya’nın kâtili haramzade idi. İmam Hüseyin’in katili de haramzade idi. Gökyüzü yalnız Hz. Yahya ve Hz. Hüseyin’in şehadetine ağladı.”

          28- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):

          “Hz. Musa’nın Allah’tan irtihal eden kardeşi Harun’un bağışlanmasını istemesi üzerine, vahiy geldi ki;

          “Ey Musa, alemin yaratılışından sonuna kadar kimin bağışlanmasını istersen icabet ederim, Hüseyin’in katili hariç; ondan intikam alacağım.”

          29- Durr-üs Semin adlı Tefsir kitabının sahibi “Bunun üzerine Adem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı...” (Bakara/37) ayetiyle ilgili olarak şöyle bir rivayet nakletmiştir:

          “Hz. Adem (a.s) Arş’ın üzerine baktı, Resulullah ve Ehl-i Beyt’in mübarek isimlerinin orada yazılı olduğunu gördü. Cebrâil ona (o isimlerle Allah’a tövbe etmesini) telkin etti ve böyle demesini emretti:

          “Ya Hamîd-u bi hagg-i Muhammed, Ya Aliyy-u bi hagg-i Ali, Ya Fatir-u bi hagg-i Fatıma, Ya Muhsin-u bi hagg-il Hasan-i ve’l Hüseyin ve minke’l ihsan.”

          (Ey hamd ve senâya en çok layık olan ve çok övülen Hâmid, Muhammed hakkı için. Ey her şeyiyle yüce olan Aliyy, Ali hakkı için. Ey mahlukatı yokluk karanlıklarından varlık nuruna çıkaran Fâtır, Fatıma hakkı için. Ey yaratıklarına lütuf ve ihsanda bulunan Muhsin, Hasan ve Hüseyin hakkı için (sana yalvarıyor ve beni bağışlamanı istiyorum. Çünkü) ihsan ve lütuf kaynağı yalnızca sensin.)

          Cebrâil Hüseyin (a.s) adını anınca, Hz. Adem’in gözlerinden yaşlar aktı, kalbi hüzünle doldu. Cebrâil’e “Ey kardeşim Cebrâil, beşincisinin adını anmakla kalbimin hüzünlenmesinin ve göz yaşımın akmasının sebebi nedir?” diye sorunca, Cebrâil “Senin bu oğlunun musibeti o kadar büyüktür ki, diğer musibetler onun yanında küçük kalır.” dedi. “O nasıl bir musibettir?” diye sorunca da, Cebrâil Hz. Adem’e şöyle dedi: “O, gurbette hiç bir yardımcısı olmadan yalnız başına kaldığında, susuz bir halde öldürülecektir... Koyun kesilir gibi başını ensesinden kesecek, onun ve ashabının başlarını şehir şehir dolandıracaklar. Allah’ın ilminde bu, böyle geçmiştir.” Ardından her ikisi de Hz. Hüseyin (a.s) ve yarenlerinin musibetlerine, çocuğu ölmüş anne gibi ağladılar.”

          30- Hz. Musa Kelim (a.s) Tur dağında Allah’la münâ-caat ederken dedi ki:

          “Allah’ım, niye son peygamberin ümmetini diğer ümmetlere üstün kıldın?” Ona şöyle cevap verildi: “Onlarda bulunan on hasletten dolayı.” Musa (a.s) dedi ki: “O on haslet hangileridir (bileyim de) İsrâiloğullarına onları yerine getirmeleri için hatırlatmada bulunayım?” Nida geldi: “O on haslet bunlardan ibarettir: Namaz, oruç, zekât, hacc, cihad, Cuma namazı, cemaat namazı, Kur’an-ı Kerim, ilim ve Aşura.” Hz. Musa "Ya Rabbi, Aşura nedir?” diye sorunca, Allah-u Teâla buyurdu ki:

          “Aşura, son Peygamber Hz. Muhammed’in torunu için ağlama ve kendini ağlayanlara benzetme günüdür; Mustafa’nın oğlunun musibetleri için ağıt okuma ve yas tutma günüdür. Ey Musa, her kim bu günde göz yaşı döker, ağlayanlara katılır veya yas tutanlardan olursa, onun için cenneti kesinleştiririm. Bu günde Peygamberin torununa olan sevgisinden dolayı herhangi bir harcamada bulunan kimsenin malını bereketlendirir, harcadığı bir dirheme karşılık yetmiş dirhem ona veririm, cenneti onun yeri kılar ve onu kendi (özel) affımla bağışlarım. İzzet ve celâlime andolsun ki, Aşura günü veya başka bir günde ihlasla bir damla göz yaşı döken bütün kadın ve erkeğe, yüz şehidin sevabını veririm.”

          31- İmam Cafer Sadık (a.s):

          “Allah bizim şiilerimizi esirgesin. Allah’a andolsun ki bizim şiamız gerçek müminlerdir. Allah’a andolsun ki onlar, devamlı bizim musibetlerimizle kederlenip üzüntü duyduklarından, bizimle musibetlerimizde ortakdırlar.”

          32- Halid-i Rib’î, Ka’b’ın şöyle dediğini nakletmiştir:

          Hz. İbrahim Halil (a.s), Hz. İmam Hüseyin’in (a.s) kâtiline lanet okuyan ilk kimselerdendi. Bu ameli yapmayı kendi çocuklarına da emretti ve onlardan bu ameli yapacaklarına dair söz aldı. Ondan sonra Hz. Musa Kelim (a.s) de böyle yaptı ve

          kendi ümmetini buna davet etti. Sonra Hz. Davud (a.s) böyle yaptı ve İsrâiloğullarına (Yezid’e lanet etmelerini) emretti. Daha sonra Hz. İsa Mesih (a.s) böyle yaptı ve ümmetine şöyle buyurdu:

          “Ey İsrâiloğulları, Hz. Hüseyin’in kâtiline lanet okuyun. Eğer Hüseyin’in (a.s) yaşadığı zamanda olursanız, ondan yardımınızı esirgemeyin. Zira onun yanında şehid düşen, peygamberlerin yanında şehid düşmüş gibidir. Ona gönül veren ve her türlü zorluğa katlanan şehitleri görür gibiyim.”

          Allah tarafından gönderilen bütün elçiler Kerbela’yı ziyaret etmiş, orada durmuş ve “Sen mukaddes bir mekânsın ve sende parlak bir ay defnedilecektir.” diye söylemişlerdir.

          33- İmam Cafer Sadık (a.s):

          “İmam Hüseyin’in (a.s) kabri, cennet bahçelerinden bir bahçedir; gönderilen her peygamber ve Allah’a yakın her melek, Allah’tan onun kabrini ziyaret etme dileğinde bulunur. (Melekler gök aleminden gruplar halinde Hz. Hüseyin’in (a.s) mezarını ziyaret etmek için yeryüzüne inerler) bir grup indi mi, diğer bir grup göğe çıkar.”

          34- İmam Cafer Sadık (a.s):

          “Hz. Hüseyin’i (a.s) en azından yılda bir defa ziyaret edin. Kim Hz. Hüseyin’in hakkına ârif olarak

          (onun imamet ve velayet makamını bilerek) ve hakkını inkar etmeden ziyaretine giderse, bunun cennetten başka bir karşılığı olmaz, ona bol rızık verilir ve hemen bir kurtuluş kapısı yüzüne açılır.

          Allah, dört bin meleği Hz. Hüseyin’in (a.s) kabri için görevlendirmiştir. Onlar Hz. Hüseyin’e ağlar ve onu ziyaretçilerini evlerine kadar uğurlarlar. Ziyaretçi hastaladığında, ziyaretine giderler, öldüğünde ise, yanında bulunup ona Allah’tan bağış ve rahmet dileğinde bulunurlar.”

          35- Hz. İmam Cafer Sadık (a.s):

          “Kıyamet günü, Hz. Hüseyin ibn-i Ali’nin (a.s) ziyaretçilerinden olmayı istemeyen bir kimse kalmaz. Zira herkes Hüseyin’in ziyaretçilerine verilen mükâfatları ve Allah katında olan üstünlüklerini görür.”

          36- İmam Cafer Sadık (a.s):

          “Kerbela sahibi olan Hüseyin (a.s) mihnet, üzüntü ve kederle mazlum ve susuz bir şekilde öldürüldü. Hüseyin’in (a.s) kapısına gelip orada dua ederek Hüseyin’i (a.s) vesile kılmakla Allah’a yakınlaşan bir mihletlinin, kederlinin, günahkârın, susuzun ve dertlinin üzüntüsünü gidermek, isteğini vermek, günahını bağışlamak, ömrünü uzatmak ve rızkını bol kılmak Allah Teâla’ya daha layıktır. Öyleyse ibret alın

          ey basiret sahipleri. ”

          37- İmam Cafer Sadık (a.s):

          “Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a), bir gün Hz. İmam Hüseyin’i (a.s) kucağına almış ve onu güldürüyordu. Resulullah’ın zevcesi olan Ayşe dedi ki: “Bu çocuğu ne kadar da seviyorsun, şaşıyorum doğrusu!” Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu : “Vay olsun sana, nasıl onu sevmem ve ona ilgi duymam? O benim kalbimin meyvesi ve gözümün nurudur. Bil ki, ümmetim onu öldürecektir. Her kim ölümünden sonra onu ziyaret ederse, Allah-u Teâla benim yapmış olduğum hac amellerimden bir hac sevabı ona yazar.”

          Ayşe şaşkınlıkla, “Senin yapmış olduğun haclardan bir hac sevabı mı?” diye sorunca, Resulullah (s.a.a) “Yaptığım haclardan iki hac sevabı” buyurdu. Ayşe “İki hac mı?” diye sorunca, Resulullah “Evet, hatta dört hac” buyurdu. Böylece Ayşe hep şaşkınlığını dile getiriyor, Resulullah (s.a.a) da artırıyordu. Bu durum Resul-i Ekrem’in (s.a.a) hac ve ümrelerinden sayısı yetmişe varıncaya kadar devam etti.”

          38- İmam Cafer Sadık (a.s):

          “Cennette Hz. Peygamber (s.a.a), Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma (a.s) ile komşu olmak isteyen, Hz. Hüseyin’in (a.s) ziyaretini terketmemelidir.”

          39- İbn-i Abbas şöyle rivayet etmiştir:

          “Hz. Ali (a.s) Sıffin savaşına gittiğinde ben de onunla birlikteydim. Fırat nehri yanında bulunan Neyneva’ya vardığımızda durdu ve yüksek sesle “Ey İbn-i Abbas, burayı tanıyor musun?” diye buyurdu. Ben “Hayır tanımıyorum ey Emir-el Mü’minin” dediğimde, şöyle buyurdu: “Eğer burayı tanısaydın benim gibi ağlamadan geçmezdin.”

          Hz. Ali (a.s) bunu dedikten sonra ağlamaya başladı, öyle ki sakalı ıslandı ve göz yaşı göğsüne doğru akmaya başladı. Durumu böyle görünce, bizler de o hazretle birlikte ağladık. Daha sonra Hz. Ali (a.s) ağlar bir şekilde şu sözleri dile getirdi:

          “Ah, ah! Benimle Ebu Süfyan oğullarının ne ilişiği vardır. Benimle küfür velilerinin ve Şeytan partisinin (grubunun) ne ilişiği vardır. Sabret ve sabırlı ol ey Eba Abdillah! Senin onlardan çektiklerinin aynısıyla baban da karşılaşmıştır.”

          40- İmam Cafer Sadık (a.s):

          “Bir gün Hz. Hüseyin (a.s), İmam Hasan’ı (a.s) ziyaret etmek amacıyla kardeşinin evine gitti. Kardeşine baktığında, ağlamaya başladı. Hz. Hasan (a.s) kardeşine “Ne oldu, niçin ağlıyorsun?” diye sorunca, İmam Hüseyin (a.s) şöyle dedi: “Sana yapılan zülme, başına getirilenlere ağlıyorum.”

          Hz. Hasan (a.s) ise “Bana yapılan ancak ölümüme

          sebep olan zehirin verilmesidir.” dedi “Ama (bunu bil ki) senin günün gibi hiçbir gün yoktur ey Eba Abdillah! Ceddimiz Hz. Muhammed’in (s.a.a) ümmetinden olup, İslam dinine mensup olduklarını sanan otuz bin kişinin seni öldürmek, Hürrmetini ayaklar altına almak, çocuklarınla kadınlarını esir almak ve malını yağmalmak için saldırdıkları gün daha da ağırdır. İşte bu zaman Beni Ümeyye lanetlenecek, yer, gök ve dünyada bulunan her şey sana ağlayacaktır.”

          KAYNAKLAR

          1- Bihar-ul Envar, c.44, s.257

          2- Emaliy-i Şeyh Saduk, s.115

          3- Cami-u Ehadis-iş Şia, c.12, s.556

          4- Bihar-ul Envar, c.44, s.304

          5- Vesail-uş Şia, c.1, s.469

          6- Gurer-ül Hikem ve Durer-ül Kelim, c.1, s.235, Bihar-ul Envar, c.44, s.287

          7- Bihar-ul Envar, c.44, s.290

          8- Emaliy-i Şeyh Müfid, s.338

          9- Cami-u Ehadis-iş Şia, c.12, s.554

          10- Bihar-ul Envar, c.44, s.278

          11- El Gadir, c.2, s.202

          12- Sevab-ul A’mal. s.339, Kamil-uz Ziyaret, s.100

          13- Emaliy-i Şeyh Saduk, s.111, Bihar-ul Envar, c.44, s.283

          14- Bihar-ul Envar, c.44, s.280

          15- Usul-i Kafi, c.1, s.465

          16- Bihar-ul Envar, c.45, s.65

          17- Bihar-ul Envar, c.44, s.292

          18- Rical-i Keşşi, c.2, s.574-575

          19- Bihar-ul Envar, c.44, s.303, El Avalim, c.17, s.602

          20- Bihar-ul Envar, c.101, s.8

          21- Bihar-ul Envar, c.44, s.285-286, Emaliy-i Şeyh Saduk, s.112, Cami-u Ehadis-iş Şia, c.12, s.549

          22- İlel-uş Şerayi’, c. 2, s.145, Bihar-ul Envar, c.44, s.269

          23- Bihar-ul Envar, c.44, s.284, Emaliy-i Şeyh Saduk, s.112

          24- Bihar-ul Envar, c.44, s.287, Emaliy-i Şeyh Saduk, s.128

          25- Kamil-uz Ziyaret, s.175, Bihar-ul Envar, c.101, s.290

          26- Bihar-ul Envar, c.46, s.108, Maktel-ul Mukarrem, s.477

          27- Nefes-ul Mehmum, s.18, Kurb-ul İsnad-i Himyerî, Bihar-ul Envar, c.44, s.302

          28- Uyun-u Ahbar-ır Rıza, c.2, s.51, Bihar-ul Envar, c.44, s.300

          29- Durr-üs Semin, Bakara suresinin 37. ayetinin tefsiri, Bihar-ul Envar, c.44, s.245

          30- Mecmau’l Bahreyn, c.3, s.405-406, Müstedrek-u Vesail-iş Şia, c.10, s.318

          31- El Luhuf-u Ela Katle’t Tufuf, s.139

          32- Bihar-ul Envar, c.44, s.301-302

          33- Bihar-ul Envar, c.101, s.106

          34- Sevab-ul A’mal, s.318-319, Menakıb-u İbn-i Şehr Aşub, c.4, s.128, Bihar-ul Envar, c.101, s.2

          35- Sevab-ul A’mal, s.312

          36- Sevab-ul A’mal, s.321

          37- Menakıb-u İbn-i Şehr Aşub, c.4, s.128

          38- Sevab-ul A’mal, s.313

          39- Emaliy-i Şeyh Saduk, s.111

          40- Emaliy-i Şeyh Tusî, Menakıb-u İbn-i Şehr Aşub, c.4, s.86, Bihar-ul Envar, c.45, s.218
          __________________

          Yorum


            #6
            Ynt: ALLAH RASULÜ HÜSEYİN'İNE AĞLIYOR

            13- İmam Ali Rıza (a.s):

            “Cahiliye devri araplarının bile savaşı haram bildiği Muharrem ayında bizim kanlarımız akıtılıp, Hürrmetimiz çiğnendi, çocuklarımızla kadınlarımız esir edildi. Çadırlarımız yıkılıp yakıldı, bütün mal varlığımız yağmalandı ve Resulullah’ın (s.a.a) hürmeti O’nun yakınları olan bizler hakkında gözetilmedi.

            Hz. Hüseyin’in başına gelen hadise (Aşura günü hadisesi), yüreklerimizi parçalamış, yaralarımızı kanatmış, göz yaşlarımızı akıtmış, azizimizin Kerb (üzüntü) ve Bela çölünde Hürrmetinin çiğnenmesine ve haşre dek keder ve belanın üzerimize çökmesine vesile olmuştur. Ağlayanlar, İmam Hüseyin (a.s) gibisine ağlasınlar ki O’na ağlamak, büyük günahları yokeder.”

            Sonra İmam Rıza (a.s) şöyle devam etti:

            “Babam (İmam Musa Kazım)’ın Muharrem ayı

            girdiğinde, artık güldüğü görülmezdi ve üzüntü ona galebe ederdi. Muharrem’in onuncu gününe kadar durumu hep böyleydi. Onuncu gün (Aşura) olduğunda, o gün O’nun musibet ve ağlama günü olurdu ve ‘Bu, Hüseyin’in (a.s) şehid edildiği gündür’ derdi.”

            14- Ebu İmare diyor ki:

            “Hz. İmam Cafer Sadık’ın (a.s) yanında İmam Hüseyin’in (a.s) adı anıldığı gün, akşama kadar bir defa bile güldüğüne hiç bir zaman rastlanılmadı.” Ve buyururdu: “Hüseyin’i anmak, her mü’minin gözünün yaşını akıtır.”

            15- İmam Cafer Sadık (a.s):

            “İmam Hüseyin’i (a.s) şehit ettiklerinde, melekler ağlar oldular ve Allah-u Teâla’ya arzettiler ki: “İlahi, Hüseyin senin seçtiğin (imam ve hüccetin)dir, Resulünün kızının oğludur.” Allah-u Teâla Hazret-i Gâim-i Al-i Muhammed’in (Hz. Mehdi’nin) gölgesini onların gözleri önüne serdi ve buyurdu ki: “Bunun vesilesi ile onun katillerinden intikam alacağım.”

            16- Hz. İmam Mehdi (a.f), Nahiye-i Mukaddese adlı Ziyaretnamede İmam Hüseyin’e (a.s) hitabederek şöyle buyurmuştur:

            “Sabahlar ve akşamlar (her zaman) sana (ve musibetine) göz yaşı dökerim. (Eğer göz yaşım kurursa) göz yaşı yerine kan ağlarım.”

            17- Allame Meclisi “Bihar-ul Envar” adlı kitabında şöyle nakletmiştir:

            “Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a), kızı Hz. Fatıma’ya (s.a) oğlu Hz. Hüseyin’in (a.s) şehid edileceğini bildirince, Hz. Fatıma (s.a) şiddetle ağlar ve der ki; “Babacığım, bu ne zaman gerçekleşecek?” Hz. Resulullah (s.a.a) “Benim, senin ve Ali’nin (hayatta) olmadığı bir zamanda.” buyurur. Hz. Fatıma’nın (s.a) ağlaması şiddetlenir ve der ki; “Peki kim O’na matem tutar?” Hz. Resulullah (s.a.a) buyurur ki:

            “Ya Fatıma, ümmetimin kadınları Ehl-i Beyt’imin kadınlarına ve erkekleri de Ehl-i Beyt’imin erkeklerine ağlarlar. Nesiller boyu her sene ve her asırda matem tutarlar. Kıyamet olduğunda ise sen kadınlara, ben de erkeklere şefaat ederim. Onlardan herkim Hüseyin’in (a.s) musibetlerine ağlamışsa, elinden tutar ve onu cennete götürürüz.”

            Daha sonra Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:

            “Ya Fatıma, kıyamet günü bütün gözler ağlayacaktır; Hüseyin’in musibetlerine ağlayan göz hariç; o göz sevinçli olur ve cennet nimetleri ile müjdelenir.”

            18- Şeyh Keşşi “Rical” adlı kitabında Zeyd-i Şahham’dan şöyle rivayet etmiştir:

            “Bir gün biz Kufe’li olan bir cemaatle birlikte İmam Cafer Sadık’ın (a.s) huzurundaydık. O sırada İmam’ın ashabından olan Cafer ibn-i Affan içeriye girdi. İmam Cafer Sadık (a.s), onu saygı ile yanına oturttu ve sonra “Ey Cafer,” dedi. O “Evet, sana feda olayım.” diyerek karşılık verdi. İmam Sadık, “Ben senin İmam Hüseyin (a.s) hakkında şiir ve mersiyeler okuduğunu ve bu işte başarılı olduğunu duydum.” Cafer “Evet ey kurban olduğum, duyduğunuz doğrudur.” dedi. İmam Sadık (a.s): “Öyle ise oku.” dedi.

            Cafer ibn-i Affan okumaya başladı; İmam Cafer Sadık (a.s) ve o mecliste bulunanlar ağlamağa başladılar. İmam Cafer Sadık (a.s) o kadar ağladı ki, mübarek göz yaşları yüzüne ve sakalına aktı. Daha sonra Cafer’e dönerek şöyle buyurdu:

            “Ey Cafer, Allah’a and olsun ki, Mukarreb (Allah’a en yakın) melekler buradaydılar; bizim gibi onlar da senin İmam Hüseyin (a.s) hakkında okuduğun sözleri (ağıtı) dinlediler ve bizden daha fazla ağladılar.

            Ey Cafer, Allah-u Teâla, (mersiye okuduğun için) cenneti bütün nimetleri ile baştan başa sana farz kıldı ve senin günahlarını bağışladı.”

            Sonra İmam (a.s) “Ey Cafer,” dedi “daha da artırayım mı?” Cafer, “Evet efendim” dedi. İmam Sadık (a.s) buyurdu ki:

            “Her kim İmam Hüseyin (a.s) hakkında şiir okur, ağlar ve başkalarını da ağlatırsa, Allah Teâla bundan dolayı cenneti ona hak kılar ve onu bağışlar.”

            19- Davud Riggi diyor ki:

            “İmam Cafer Sadık’ın (a.s) huzurunda idim. Su istedi, getirildiğinde, suyu içtikten sonra gözleri yaşardı ve ağladı. Sonra bana şöyle buyurdu:

            “Ey Davud, Allah (c.c) Hüseyin’in (a.s) kâtiline lanet etsin. Her kim su içtiğinde İmam Hüseyin’i hatırlar ve O’nun kâtiline lanet okursa, Allah-u Teâla ona (mükâfat olarak) yüzbin sevap yazar, yüzbin günahını affeder, onun makamını yüzbin derece yükseltir ve o, gerçekten Allah yolunda yüzbin köle azad etmiş gibi olur; (her kalbin ateş içinde olduğu günde) Allah onun kalbini serinlikle dolu bir halde haşreder.”

            20- Muaviyet-ibn-i Vaheb, İmam Cafer Sadık’ın (a.s) namazdan sonra şöyle dua ettiğini naklediyor:

            “Allah’ım, Eba Abdillah-il Hüseyin’in kabrine yönelen yüzlere (ve yüzlerini o kabre sürenlere) kendin rahmeyle. Bize acıyıp, gözlerinden yaş akıtan gözlere acı. Bizim için tutuşup yanan ve hüzünlenen kalpleri esirge. Bizim yolumuzda edilen feryat ve sızlamalara merhamet et.”

            21- Hz. İmam Rıza (a.s), Muharrem ayının ilk gününde yanına gelen Reyyan ibn-i Şebib’e şöyle buyurdu:

            “Ey Şebib oğlu, cahiliye arapları bile Muharrem ayının Hürrmetini gözetir ve bu ayda savaş ve zulmü yasak bilirlerdi. Oysa bu ümmet, ne bu ayın ve ne de kendi peygamberlerinin Hürrmetini gözettiler. Onlar bu ayda Peygamber’in (s.a.a) soyundan olan birisini öldürdüler ve bu aileye mensup kadınları esir aldılar, varlıklarını yağmaladılar. Allah, bu günahlarını affetmesin!.

            Ey Şebib oğlu, birine ağlayacak olursan Ali ibn-i Ebi Talib oğlu Hüseyin’e (a.s) ağla! Onun başını bir koçu keser gibi kestiler ve bunun yanısıra ailesinden dünyada benzerleri olmayan on sekiz yiğidi de öldürdüler. Yedi kat gök ve yer onun ölümüne ağladı. Dört bin melek gökten ona yardım etmek için izin istediler, ama yere inince (ilahî takdir gereği) Hz. Hüseyin’in şehit edildiğini gördüler.

            Bu melekler, Hz. Mehdi’nin (a.f) kıyamına kadar perişan, toz-toprak içinde mahzun bir halde Hz. Hüseyin’in türbesi etrafında bulunacaklar. Bunlar Hz. Mehdi (a.f) kıyam edince, onun ashabı arasında yer alırlar. Bunların şiarları “Ya le sarat-il Hüseyin” (Hüseyin’in kanının dâvacıları) olacaktır.

            Ey Şebib oğlu, babam babasından, o da büyük babasından rivayet etmiştir ki: “Hz. Hüseyin şehit olduğunda, gökten kan ve kırmızı toprak yağdı.”

            Ey Şebib oğlu, Hz. Hüseyin’e (a.s) gözünün yaşı yanaklarına dökülecek şekilde ağlarsan, Allah senin ister büyük olsun ister küçük, ister az olsun ister çok bütün günahlarını bağışlar.

            Ey Şebib oğlu, eğer Allah’ın huzuruna hiç bir günahın olmadan çıkmak istiyorsan, Hz. Hüseyin’in (a.s) kabrini ziyaret eyle.

            Ey Şebib oğlu, Peygamber-i Ekrem’le (s.a.a) birlikte cennet odalarına yerleşmek istiyorsan, Hz. Hüseyin’in kâtillerine lanet oku.

            Ey Şebib oğlu, İmam Hüseyin’le (a.s) birlikte şehit düşenlerin sevabı kadar sevab elde etmek istiyorsan, Hz. Hüseyin’i (a.s) hatırladığında “Keşke ben de onlarla birlikte olsaydım da yüce makama erişseydim.” de.

            Ey Şebib oğlu, cennetin yüce derecelerinde bizimle birlikte olmak istiyorsan, bizim üzüntümüzle sen de mahzun ol, sevincimizle sen de sevin ve bizim velayetimize sarıl (bizi kendine veli ve imam bil). Zira birisi gönlünü bir taşa bile kaptırırsa, Allah-u Teâla onu kıyamet günü o taşla birlikte haşreder.”

            22- Hz. İmam Cafer Sadık’ın (a.s) ashabından olan Abdullah ibn-i Fazl şöyle rivayet ediyor:

            “İmam Cafer Sadık’a (a.s) dedim ki:

            “Niçin Aşura günü; musibet, ağlama sızlama ve üzüntü günü oldu da Resulullah’ın (s.a.a) Allah’ın

            rahmetine kavuştuğu gün, Hz. Fatıma’nın (a.s) şehadete erdiği gün, Hz. Ali’nin (a.s) şehid edildiği gün ve Hz. Hasan’ın (a.s) şehadetiyle sonuçlanan zehirlendiği gün böyle olmadı?”

            İmam Sadık (a.s) cevapta şöyle buyurdu: “Hüseyin’in (a.s) şehid edildiği günün musibeti, (saydığın) diğer günlerden daha büyüktür. Çünkü Allah’ın en üstün kulları olan “Ashab-ı Kisâ” bu beş zattan ibaretti.

            Resulullah (s.a.a) vefat ettiğinde, halkın acılarını paylaşıp teselli bulabilecekleri ve baş vurabilecekleri dört zat kalmıştı. Böylece birisi Allah’ın rahmetine kavuşsa dahi bir diğerinin hayatta olması herkes için teselli kaynağıydı.

            Fakat Hz. Hüseyin (a.s) katledildiğinde, halkın acılarını dindirecek ‘Ashab-ı Kisâ’dan hiç kimse kalmamıştı. Bu yüzden onun gitmesi hepsinin gitmesi, nitekim kalması da onların hepsinin kalması demekti. İşte bunun içindir ki Eba Abdillah-il Hüseyin’in (a.s) şehid edildiği günün musibeti, diğerlerinin musibetinden daha büyük ve daha ağırdır.”

            23- İmam Ali Rıza (a.s):

            “Her kim Aşura gününü kendine musibet, hüzün ve ağlama günü edinirse, Allah (c.c) kıyamet gününü ona neşe ve sevinç günü kılar. Her kim Aşura günü (yas tutma amacıyla) kazancı (çalışmayı) terkederse, onun

            dünya ve ahiret hacetleri ile ilgili duaları kabul olur. Her kim Aşura gününü musibetle, hüzünle ve ağlamakla geçirirse, Allah-u Teâla kıyamet gününü onun için kurtuluş, sevinç günü kılar ve bizi cennetlerde görmekle gözü aydınlanır.

            Ve Her kim Aşura gününü bereket (bayram) günü bilir ve evinde herhangi birşey biriktirir ve evine bir şey alırsa, Allah biriktirdiği şeyi ona mübarek kılmaz ve kıyamet günü ise Yezid, Ubeydullah ibn-i Ziyad ve Ömer ibn-i Sa’d (Allah’ın laneti onlara olsun) ile mahşere getirir ve cehennemin en alt tabakasında ona yer verir.”

            24- İbn-i Abbas rivayet etmiştir ki:

            “Hz. Ali (a.s), Resulullah’a (s.a.a); “Ya Resulallah, sen Akil’i seviyor musun?” dedi. O da “Evet, ben onu iki açıdan seviyorum.” dedi “Biri onun kendisi için, biri de Ebu Talib’in onu sevdiği için. Onun oğlu, senin oğlunun muhabbeti üzere şehid olacaktır. Mü’minlerin gözleri onun (Hüseyin) için yaşaracak ve mukarreb melekler ona salat ve selam gönderecektir.”

            Sonra Resulullah (s.a.a), gözlerinin yaşı göğsüne dökülecek şekilde ağladı. Daha sonra “Yakınlarımın benden sonra uğrayacakları eziyet ve zulümleri Allah’a şikayet ederim.” dedi.”

            25- Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s), Aşura günü Hz. Hüseyin’in (a.s) ziyaretine gidemeyenlere şöyle emir buyurdu:

            “İmam Hüseyin (a.s) için yaslı olsunlar, ağlasınlar ve ev halkına da İmam’a ağlamalarını emretsinler. Evlerinde matem (yas) meclisi düzenleyip, O’nun musibetine duydukları üzüntüyü izhar etsinler. Ağlayarak birbirleriyle evlerde görüşsünler; İmam Hüseyin’in (a.s) musibetlerinden dolayı birbirlerine başsağlığı vererek şöyle desinler:

            “Allah Teâla, Hüseyin’in musibetlerini anıp hüzünlendiğimizden dolayı bizlere büyük sevaplar versin. Bizi ve sizi, Al-i Muhammed’den olan İmam Mehdi’nin beraberliğinde, Hüseyin’in kanının intikam alıcılarından karar versin.”

            Aşura günü herhangi bir (maddî) ihtiyacı karşılamak amacıyla dışarı çıkmamaya çalışsınlar, çünkü o gün uğursuz bir gündür ve mü’min bir kimse o günde hâcetine nail olmaz. Eğer bir şey kazanırsa da onun için mübarek olmaz ve onda hiç bir hayır görmez. Zira Aşura günü (alış-veriş yoluyla) evi için bir şey biriktirenin biriktirdiği şey, kendisine ve ailesine mübarek ve bereketli olmaz.”

            26- Hz. İmam Cafer Sadık (a.s):

            “Hz. İmam Zeyn-ul Abidin (a.s) kırk yıl babası (İmam Hüseyin’e) ağladı. Bu müddet içerisinde

            gündüzleri oruç tutar, geceleri de ibadetle geçirirdi. İftar vakti kendisine yemek getirildiğinde ve buyurun yeyin denildiğinde, ağlar ve şöyle buyururdu: “Resulullah’ın oğlu açken katledildi, Resulullah’ın oğlu susuzken şehid edildi.” Bu sözü tekrarlayıp ağlardı öyle ki, yemek ve içecekler gözyaşıyla karışırdı. O, Allah’ın rahmetine kavuşuncaya kadar hep böyle yaşadı.”

            “...Bir defasında hizmetçilerinden biri İmam’ın haline dayanamayıp “Canım size feda olsun ey Resulullah’ın evladı, (ağlamayın) sağlığınızın tehlikeye girmesinden korkuyorum” dedi. İmam ona buyurdu ki:

            “Hz. Yakub peygamber idi, on iki oğlundan birisi (Hz. Yusuf) kayboldu. Onun hayatta olduğunu bildiği halde hasretine dayanamayıp o kadar ağladı ki, gözlerine ak indi. Ben ise babamın, kardeşimin, amcamın ve ailemden olan on yedi (bazı nakillere göre de on sekiz) kişinin etrafımda katledilmiş cesetlerini gördüm. Benim gamım, üzüntüm nasıl son bulabilir. (Onları kaybettiğim andan itibaren devamlı elimde olmaksızın göz yaşlarım akmaya başlar.)”

            27- İmam Cafer Sadık (a.s):

            “Yahya ibn-i Zekeriyya’nın kâtili haramzade idi. İmam Hüseyin’in katili de haramzade idi. Gökyüzü yalnız Hz. Yahya ve Hz. Hüseyin’in şehadetine ağladı.”

            28- Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a):

            “Hz. Musa’nın Allah’tan irtihal eden kardeşi Harun’un bağışlanmasını istemesi üzerine, vahiy geldi ki;

            “Ey Musa, alemin yaratılışından sonuna kadar kimin bağışlanmasını istersen icabet ederim, Hüseyin’in katili hariç; ondan intikam alacağım.”

            29- Durr-üs Semin adlı Tefsir kitabının sahibi “Bunun üzerine Adem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı...” (Bakara/37) ayetiyle ilgili olarak şöyle bir rivayet nakletmiştir:

            “Hz. Adem (a.s) Arş’ın üzerine baktı, Resulullah ve Ehl-i Beyt’in mübarek isimlerinin orada yazılı olduğunu gördü. Cebrâil ona (o isimlerle Allah’a tövbe etmesini) telkin etti ve böyle demesini emretti:

            “Ya Hamîd-u bi hagg-i Muhammed, Ya Aliyy-u bi hagg-i Ali, Ya Fatir-u bi hagg-i Fatıma, Ya Muhsin-u bi hagg-il Hasan-i ve’l Hüseyin ve minke’l ihsan.”

            (Ey hamd ve senâya en çok layık olan ve çok övülen Hâmid, Muhammed hakkı için. Ey her şeyiyle yüce olan Aliyy, Ali hakkı için. Ey mahlukatı yokluk karanlıklarından varlık nuruna çıkaran Fâtır, Fatıma hakkı için. Ey yaratıklarına lütuf ve ihsanda bulunan Muhsin, Hasan ve Hüseyin hakkı için (sana yalvarıyor ve beni bağışlamanı istiyorum. Çünkü) ihsan ve lütuf kaynağı yalnızca sensin.)

            Cebrâil Hüseyin (a.s) adını anınca, Hz. Adem’in gözlerinden yaşlar aktı, kalbi hüzünle doldu. Cebrâil’e “Ey kardeşim Cebrâil, beşincisinin adını anmakla kalbimin hüzünlenmesinin ve göz yaşımın akmasının sebebi nedir?” diye sorunca, Cebrâil “Senin bu oğlunun musibeti o kadar büyüktür ki, diğer musibetler onun yanında küçük kalır.” dedi. “O nasıl bir musibettir?” diye sorunca da, Cebrâil Hz. Adem’e şöyle dedi: “O, gurbette hiç bir yardımcısı olmadan yalnız başına kaldığında, susuz bir halde öldürülecektir... Koyun kesilir gibi başını ensesinden kesecek, onun ve ashabının başlarını şehir şehir dolandıracaklar. Allah’ın ilminde bu, böyle geçmiştir.” Ardından her ikisi de Hz. Hüseyin (a.s) ve yarenlerinin musibetlerine, çocuğu ölmüş anne gibi ağladılar.”

            30- Hz. Musa Kelim (a.s) Tur dağında Allah’la münâ-caat ederken dedi ki:

            “Allah’ım, niye son peygamberin ümmetini diğer ümmetlere üstün kıldın?” Ona şöyle cevap verildi: “Onlarda bulunan on hasletten dolayı.” Musa (a.s) dedi ki: “O on haslet hangileridir (bileyim de) İsrâiloğullarına onları yerine getirmeleri için hatırlatmada bulunayım?” Nida geldi: “O on haslet bunlardan ibarettir: Namaz, oruç, zekât, hacc, cihad, Cuma namazı, cemaat namazı, Kur’an-ı Kerim, ilim ve Aşura.” Hz. Musa "Ya Rabbi, Aşura nedir?” diye sorunca, Allah-u Teâla buyurdu ki:

            “Aşura, son Peygamber Hz. Muhammed’in torunu için ağlama ve kendini ağlayanlara benzetme günüdür; Mustafa’nın oğlunun musibetleri için ağıt okuma ve yas tutma günüdür. Ey Musa, her kim bu günde göz yaşı döker, ağlayanlara katılır veya yas tutanlardan olursa, onun için cenneti kesinleştiririm. Bu günde Peygamberin torununa olan sevgisinden dolayı herhangi bir harcamada bulunan kimsenin malını bereketlendirir, harcadığı bir dirheme karşılık yetmiş dirhem ona veririm, cenneti onun yeri kılar ve onu kendi (özel) affımla bağışlarım. İzzet ve celâlime andolsun ki, Aşura günü veya başka bir günde ihlasla bir damla göz yaşı döken bütün kadın ve erkeğe, yüz şehidin sevabını veririm.”

            31- İmam Cafer Sadık (a.s):

            “Allah bizim şiilerimizi esirgesin. Allah’a andolsun ki bizim şiamız gerçek müminlerdir. Allah’a andolsun ki onlar, devamlı bizim musibetlerimizle kederlenip üzüntü duyduklarından, bizimle musibetlerimizde ortakdırlar.”

            32- Halid-i Rib’î, Ka’b’ın şöyle dediğini nakletmiştir:

            Hz. İbrahim Halil (a.s), Hz. İmam Hüseyin’in (a.s) kâtiline lanet okuyan ilk kimselerdendi. Bu ameli yapmayı kendi çocuklarına da emretti ve onlardan bu ameli yapacaklarına dair söz aldı. Ondan sonra Hz. Musa Kelim (a.s) de böyle yaptı ve

            kendi ümmetini buna davet etti. Sonra Hz. Davud (a.s) böyle yaptı ve İsrâiloğullarına (Yezid’e lanet etmelerini) emretti. Daha sonra Hz. İsa Mesih (a.s) böyle yaptı ve ümmetine şöyle buyurdu:

            “Ey İsrâiloğulları, Hz. Hüseyin’in kâtiline lanet okuyun. Eğer Hüseyin’in (a.s) yaşadığı zamanda olursanız, ondan yardımınızı esirgemeyin. Zira onun yanında şehid düşen, peygamberlerin yanında şehid düşmüş gibidir. Ona gönül veren ve her türlü zorluğa katlanan şehitleri görür gibiyim.”

            Allah tarafından gönderilen bütün elçiler Kerbela’yı ziyaret etmiş, orada durmuş ve “Sen mukaddes bir mekânsın ve sende parlak bir ay defnedilecektir.” diye söylemişlerdir.

            33- İmam Cafer Sadık (a.s):

            “İmam Hüseyin’in (a.s) kabri, cennet bahçelerinden bir bahçedir; gönderilen her peygamber ve Allah’a yakın her melek, Allah’tan onun kabrini ziyaret etme dileğinde bulunur. (Melekler gök aleminden gruplar halinde Hz. Hüseyin’in (a.s) mezarını ziyaret etmek için yeryüzüne inerler) bir grup indi mi, diğer bir grup göğe çıkar.”

            34- İmam Cafer Sadık (a.s):

            “Hz. Hüseyin’i (a.s) en azından yılda bir defa ziyaret edin. Kim Hz. Hüseyin’in hakkına ârif olarak

            (onun imamet ve velayet makamını bilerek) ve hakkını inkar etmeden ziyaretine giderse, bunun cennetten başka bir karşılığı olmaz, ona bol rızık verilir ve hemen bir kurtuluş kapısı yüzüne açılır.

            Allah, dört bin meleği Hz. Hüseyin’in (a.s) kabri için görevlendirmiştir. Onlar Hz. Hüseyin’e ağlar ve onu ziyaretçilerini evlerine kadar uğurlarlar. Ziyaretçi hastaladığında, ziyaretine giderler, öldüğünde ise, yanında bulunup ona Allah’tan bağış ve rahmet dileğinde bulunurlar.”

            35- Hz. İmam Cafer Sadık (a.s):

            “Kıyamet günü, Hz. Hüseyin ibn-i Ali’nin (a.s) ziyaretçilerinden olmayı istemeyen bir kimse kalmaz. Zira herkes Hüseyin’in ziyaretçilerine verilen mükâfatları ve Allah katında olan üstünlüklerini görür.”

            36- İmam Cafer Sadık (a.s):

            “Kerbela sahibi olan Hüseyin (a.s) mihnet, üzüntü ve kederle mazlum ve susuz bir şekilde öldürüldü. Hüseyin’in (a.s) kapısına gelip orada dua ederek Hüseyin’i (a.s) vesile kılmakla Allah’a yakınlaşan bir mihletlinin, kederlinin, günahkârın, susuzun ve dertlinin üzüntüsünü gidermek, isteğini vermek, günahını bağışlamak, ömrünü uzatmak ve rızkını bol kılmak Allah Teâla’ya daha layıktır. Öyleyse ibret alın

            ey basiret sahipleri. ”

            37- İmam Cafer Sadık (a.s):

            “Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a), bir gün Hz. İmam Hüseyin’i (a.s) kucağına almış ve onu güldürüyordu. Resulullah’ın zevcesi olan Ayşe dedi ki: “Bu çocuğu ne kadar da seviyorsun, şaşıyorum doğrusu!” Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu : “Vay olsun sana, nasıl onu sevmem ve ona ilgi duymam? O benim kalbimin meyvesi ve gözümün nurudur. Bil ki, ümmetim onu öldürecektir. Her kim ölümünden sonra onu ziyaret ederse, Allah-u Teâla benim yapmış olduğum hac amellerimden bir hac sevabı ona yazar.”

            Ayşe şaşkınlıkla, “Senin yapmış olduğun haclardan bir hac sevabı mı?” diye sorunca, Resulullah (s.a.a) “Yaptığım haclardan iki hac sevabı” buyurdu. Ayşe “İki hac mı?” diye sorunca, Resulullah “Evet, hatta dört hac” buyurdu. Böylece Ayşe hep şaşkınlığını dile getiriyor, Resulullah (s.a.a) da artırıyordu. Bu durum Resul-i Ekrem’in (s.a.a) hac ve ümrelerinden sayısı yetmişe varıncaya kadar devam etti.”

            38- İmam Cafer Sadık (a.s):

            “Cennette Hz. Peygamber (s.a.a), Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma (a.s) ile komşu olmak isteyen, Hz. Hüseyin’in (a.s) ziyaretini terketmemelidir.”

            39- İbn-i Abbas şöyle rivayet etmiştir:

            “Hz. Ali (a.s) Sıffin savaşına gittiğinde ben de onunla birlikteydim. Fırat nehri yanında bulunan Neyneva’ya vardığımızda durdu ve yüksek sesle “Ey İbn-i Abbas, burayı tanıyor musun?” diye buyurdu. Ben “Hayır tanımıyorum ey Emir-el Mü’minin” dediğimde, şöyle buyurdu: “Eğer burayı tanısaydın benim gibi ağlamadan geçmezdin.”

            Hz. Ali (a.s) bunu dedikten sonra ağlamaya başladı, öyle ki sakalı ıslandı ve göz yaşı göğsüne doğru akmaya başladı. Durumu böyle görünce, bizler de o hazretle birlikte ağladık. Daha sonra Hz. Ali (a.s) ağlar bir şekilde şu sözleri dile getirdi:

            “Ah, ah! Benimle Ebu Süfyan oğullarının ne ilişiği vardır. Benimle küfür velilerinin ve Şeytan partisinin (grubunun) ne ilişiği vardır. Sabret ve sabırlı ol ey Eba Abdillah! Senin onlardan çektiklerinin aynısıyla baban da karşılaşmıştır.”

            40- İmam Cafer Sadık (a.s):

            “Bir gün Hz. Hüseyin (a.s), İmam Hasan’ı (a.s) ziyaret etmek amacıyla kardeşinin evine gitti. Kardeşine baktığında, ağlamaya başladı. Hz. Hasan (a.s) kardeşine “Ne oldu, niçin ağlıyorsun?” diye sorunca, İmam Hüseyin (a.s) şöyle dedi: “Sana yapılan zülme, başına getirilenlere ağlıyorum.”

            Hz. Hasan (a.s) ise “Bana yapılan ancak ölümüme

            sebep olan zehirin verilmesidir.” dedi “Ama (bunu bil ki) senin günün gibi hiçbir gün yoktur ey Eba Abdillah! Ceddimiz Hz. Muhammed’in (s.a.a) ümmetinden olup, İslam dinine mensup olduklarını sanan otuz bin kişinin seni öldürmek, Hürrmetini ayaklar altına almak, çocuklarınla kadınlarını esir almak ve malını yağmalmak için saldırdıkları gün daha da ağırdır. İşte bu zaman Beni Ümeyye lanetlenecek, yer, gök ve dünyada bulunan her şey sana ağlayacaktır.”

            KAYNAKLAR

            1- Bihar-ul Envar, c.44, s.257

            2- Emaliy-i Şeyh Saduk, s.115

            3- Cami-u Ehadis-iş Şia, c.12, s.556

            4- Bihar-ul Envar, c.44, s.304

            5- Vesail-uş Şia, c.1, s.469

            6- Gurer-ül Hikem ve Durer-ül Kelim, c.1, s.235, Bihar-ul Envar, c.44, s.287

            7- Bihar-ul Envar, c.44, s.290

            8- Emaliy-i Şeyh Müfid, s.338

            9- Cami-u Ehadis-iş Şia, c.12, s.554

            10- Bihar-ul Envar, c.44, s.278

            11- El Gadir, c.2, s.202

            12- Sevab-ul A’mal. s.339, Kamil-uz Ziyaret, s.100

            13- Emaliy-i Şeyh Saduk, s.111, Bihar-ul Envar, c.44, s.283

            14- Bihar-ul Envar, c.44, s.280

            15- Usul-i Kafi, c.1, s.465

            16- Bihar-ul Envar, c.45, s.65

            17- Bihar-ul Envar, c.44, s.292

            18- Rical-i Keşşi, c.2, s.574-575

            19- Bihar-ul Envar, c.44, s.303, El Avalim, c.17, s.602

            20- Bihar-ul Envar, c.101, s.8

            21- Bihar-ul Envar, c.44, s.285-286, Emaliy-i Şeyh Saduk, s.112, Cami-u Ehadis-iş Şia, c.12, s.549

            22- İlel-uş Şerayi’, c. 2, s.145, Bihar-ul Envar, c.44, s.269

            23- Bihar-ul Envar, c.44, s.284, Emaliy-i Şeyh Saduk, s.112

            24- Bihar-ul Envar, c.44, s.287, Emaliy-i Şeyh Saduk, s.128

            25- Kamil-uz Ziyaret, s.175, Bihar-ul Envar, c.101, s.290

            26- Bihar-ul Envar, c.46, s.108, Maktel-ul Mukarrem, s.477

            27- Nefes-ul Mehmum, s.18, Kurb-ul İsnad-i Himyerî, Bihar-ul Envar, c.44, s.302

            28- Uyun-u Ahbar-ır Rıza, c.2, s.51, Bihar-ul Envar, c.44, s.300

            29- Durr-üs Semin, Bakara suresinin 37. ayetinin tefsiri, Bihar-ul Envar, c.44, s.245

            30- Mecmau’l Bahreyn, c.3, s.405-406, Müstedrek-u Vesail-iş Şia, c.10, s.318

            31- El Luhuf-u Ela Katle’t Tufuf, s.139

            32- Bihar-ul Envar, c.44, s.301-302

            33- Bihar-ul Envar, c.101, s.106

            34- Sevab-ul A’mal, s.318-319, Menakıb-u İbn-i Şehr Aşub, c.4, s.128, Bihar-ul Envar, c.101, s.2

            35- Sevab-ul A’mal, s.312

            36- Sevab-ul A’mal, s.321

            37- Menakıb-u İbn-i Şehr Aşub, c.4, s.128

            38- Sevab-ul A’mal, s.313

            39- Emaliy-i Şeyh Saduk, s.111

            40- Emaliy-i Şeyh Tusî, Menakıb-u İbn-i Şehr Aşub, c.4, s.86, Bihar-ul Envar, c.45, s.218
            __________________

            Yorum


              #7
              Ynt: ALLAH RASULÜ HÜSEYİN'İNE AĞLIYOR



              Selam olsun seyyidi şuheda'ya İmam Ali(as) efendimizin yiğit ve kahraman evlatlarına...

              Allah sizden razı olsun segaleyn kardeşim...

              Yorum


                #8
                Ynt: ALLAH RASULÜ HÜSEYİN'İNE AĞLIYOR

                Rabbim sizdende razi olsun.

                Yorum

                YUKARI ÇIK
                Çalışıyor...
                X