Öncelikle bu “Yiğitlik ve Şehadet” Ayı olan Muharrem ayındaki ezadarlığınızı kabul olmasını Cenab-ı Hakk’tan diler ve dökülen göz yaşlarının da Kerbela Şehitleri’nin şefaatine nail olmamıza vesile olmasını niyaz ederim.
Bundan tam 1364 yıl öncesi bir olayı bugün konuşuyor veya zihnimizde kısmen de olsa canlandırmaya çalışıyoruz. Bir çoğumuz geçen bu 1364 yıllık süreye aldanarak ilk etapta bir tarihi olayla karşı karşıya olunduğu yanılgısına düşmekte. Tarih, geçmişte yaşanmış, tespit edilmiş ve kanıtlana bilinen bilgilerle olayların yazılıp muhafaza edildiği bir bilim dalıdır. Ancak burada bir ayrım yapma zorunluluğu doğmakta; kimi olaylar vardır ki geçmişte yani meydana geldiği tarihte kalır,18.Ağustos depreminde 30 bin kişinin hayatını kaybetmesi gibi. Ancak birde insan toplumuyla birlikte yaşayan tarihi olaylar vardır ki canlılığını hiçbir zaman yitirmezler; Kerbela Kıyamı gibi.
Eğer bizler bugün tam 1364 yıl sonra Kerbela Kıyamı’nı tarihte yaşanmış bir savaş veya iki farklı görüşün çatışması olarak algılarsak bu bizim İmam Huseyin’in kıyamının felsefesini anlayamamış olduğumuzu gösterir.
Bu yazıda İmam Huseyin’in kıyamının felsefesini aktarma niyetinde değiliz, bu konuda bir çok değerli Üstadın eserleri var. Ancak bu çalışmayla, bu kıyamın içerisinde geçen olayların sadece bir kesitini alıp günümüz insanların anlayış ve bakış açısıyla bir karşılaştırma yapmaya çalışacağız.
Kufe halkının İmam’ın Kıyamına tavrı ve günümüz insanın Kufelilere bakış açısındaki yanılgıları.
İmam’ın kıyamının nasıl başladığı ve hangi zorluklardan dolayı yapıldığını Ehlibeyt dostları bir ömür boyu dinleyip veya okumaktadırlar. Ve şüphesiz Kerbela kıyamında “Kufelilerin” çok büyük bir rol oynadıkları da iyi biliniyor bunun için Kufeliler konusu üzerinde biraz durarak tarihi bazı bilgileri sizlere aktarmak istiyoruz.
İmam Huseyin Medine’de Yezid’e biat etmeyerek Mekke’ye doğru hareket eder. Ve Kufe halkı İmam’ın Yezide biat etmediğini, onların baskısından ve zulmünden kurtulmak için de Mekke’ye göç ettiğini duyunca İmam Huseyin’i Kufe’ye davet ediyorlar.
Kufe o dönem stratejik olarak hem Mekke hem de Medine’den daha öncül bir konuma sahipti, çünkü bu bölge Emevi Saltanatının merkezi olan Şam’ın karşısında İslam ordusunun en büyük merkezi ve bölgelerinden sayılıyordu[1].
Bundan tam 1364 yıl öncesi bir olayı bugün konuşuyor veya zihnimizde kısmen de olsa canlandırmaya çalışıyoruz. Bir çoğumuz geçen bu 1364 yıllık süreye aldanarak ilk etapta bir tarihi olayla karşı karşıya olunduğu yanılgısına düşmekte. Tarih, geçmişte yaşanmış, tespit edilmiş ve kanıtlana bilinen bilgilerle olayların yazılıp muhafaza edildiği bir bilim dalıdır. Ancak burada bir ayrım yapma zorunluluğu doğmakta; kimi olaylar vardır ki geçmişte yani meydana geldiği tarihte kalır,18.Ağustos depreminde 30 bin kişinin hayatını kaybetmesi gibi. Ancak birde insan toplumuyla birlikte yaşayan tarihi olaylar vardır ki canlılığını hiçbir zaman yitirmezler; Kerbela Kıyamı gibi.
Eğer bizler bugün tam 1364 yıl sonra Kerbela Kıyamı’nı tarihte yaşanmış bir savaş veya iki farklı görüşün çatışması olarak algılarsak bu bizim İmam Huseyin’in kıyamının felsefesini anlayamamış olduğumuzu gösterir.
Bu yazıda İmam Huseyin’in kıyamının felsefesini aktarma niyetinde değiliz, bu konuda bir çok değerli Üstadın eserleri var. Ancak bu çalışmayla, bu kıyamın içerisinde geçen olayların sadece bir kesitini alıp günümüz insanların anlayış ve bakış açısıyla bir karşılaştırma yapmaya çalışacağız.
Kufe halkının İmam’ın Kıyamına tavrı ve günümüz insanın Kufelilere bakış açısındaki yanılgıları.
İmam’ın kıyamının nasıl başladığı ve hangi zorluklardan dolayı yapıldığını Ehlibeyt dostları bir ömür boyu dinleyip veya okumaktadırlar. Ve şüphesiz Kerbela kıyamında “Kufelilerin” çok büyük bir rol oynadıkları da iyi biliniyor bunun için Kufeliler konusu üzerinde biraz durarak tarihi bazı bilgileri sizlere aktarmak istiyoruz.
İmam Huseyin Medine’de Yezid’e biat etmeyerek Mekke’ye doğru hareket eder. Ve Kufe halkı İmam’ın Yezide biat etmediğini, onların baskısından ve zulmünden kurtulmak için de Mekke’ye göç ettiğini duyunca İmam Huseyin’i Kufe’ye davet ediyorlar.
Kufe o dönem stratejik olarak hem Mekke hem de Medine’den daha öncül bir konuma sahipti, çünkü bu bölge Emevi Saltanatının merkezi olan Şam’ın karşısında İslam ordusunun en büyük merkezi ve bölgelerinden sayılıyordu[1].
Yorum