Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Mutlak Adalet Temsilcisi: Hüseyin (as)

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Mutlak Adalet Temsilcisi: Hüseyin (as)



    Hüccet-ul İslam vel-Müslimin Hacı Şeyh Selahattin Özgündüz'ün 10 Muharrem 2007'de çekilen ve TRT'de yayınlanan; "Her Yer Kerbela" kod adlı belgesel de III. İmam Seyyid eş-Şüheda Hz. Hüseyin (as) efendimiz ile ilgili sorulara cevapları:

    Kaç kişi vardı ki Hüseyin’in (as) safında?

    Bin üç yüz kişi olduğu söylenir. III. İmam Seyyid eş-Şüheda Hz. Hüseyin (as) efendimiz hepsini dağıttı. Kalanlar zorla kaldı. “Bin defa ölüp dirilsek; senden yine ayrılmayız!” deyip ısrarla kalanlar oldu. Yoksa hepsine “Bunların derdi benimledir” dedi. Son anı bile yani bıraksalar yine kan kaybı sureci ölecek o an bile Allah Resulü'nün (sav) olan bağını hatırlatarak yine yardım talebi bulunmuyor. Yanlıştan dönmesini istiyor insanların ve savaşmamak için, kan dökülmemesi için de elinden geleni yapıyor. Bütün önerileri, imkanları zorluyor. Mesela Medine’de bu teklif kendine geldiğinde Mekke’ye gitmiştir, cahiliye dönemi bile orada kan dökmek yasaktı. Mekke’ye iltica etmiş adeta. Ama orada da Yezid’in (la) terör çetesi rahat bırakmamış. Oradan da kan dökülmesin diye çıkmıştır. Ha, o sırada kendisine Kufe’den mektuplar gelmişti. Oraya gitmeyi tercih etti, çünkü çağrılmadığı yere gidip kimsenin başına bela olmak istemedi. Oraya gelirken yolda onların döndüğünü öğreniyor. Kufe üzerinden Kerbela Çölü’ne gidiyor. Kerbela, bütün kaynakların gösterdiği, Allah Resulü'nün (sav) ve I. İmam Emir'ul Mu'minin Hz. Ali (as) efendimizin de bildirmiş olduğu gibi, taktir-i ilay-i dir ve Hüseyin’in -as- mirası, kurbangahı olmuştur. Bu herhangi bir isyan değildir. Tarih'te birçok kalkışma olmuştur. İstibdat'a karşı hareketler olmuştur, savaşlar olmuştur. Neden Hüseyin’inki -as- böyle kalıcı, zinde ve diridir? Çünkü Kur'an-i Kerim zindedir, eskimiyor. Muhammed-i bir duruştu, ilkeli bir duruştu Hüseyin’inki -as-. Hareket'in başladığı an dan şehadetine kadar ilke den sapmamış, ilkeli duruş, ilkeyle mukayyet duruş, haklı başlayıp haklı devam ettirip, haklı sürdürüp, haklı bitirme… Ve en küçük bir haksızlığın işin içine katılmasına izin vermemiş, hatta kendisiyle gelenlere “Boynunda kul hakkı olanlar katılmasın bana”, yani “Ben zulme karşı adaletin savaşını verirken, kendisi zalim olan birisinin bu harekete katılmasını istemiyorum.” demiştir.

    Hüseyin (as), bir yön ile mutlak adalet savaşçısı ve kurbanı o hal de?

    Evet… Babası da, Ali -as- da bu ilke uğruna şehit olmuştu. Adaletin savaşını verirken, kendisi adil değilse bunu nasıl gerçekleştirecek? Başkasının hakkı boynunda ise, sen de kendi çapında bir zalimsin demektir. Yanıma gelsin de kim gelirse gelsin anlayışı değil bu. Adaletin zulme karşı savaşıdır madem, mutlak adalet, mutlak haklılık, hak o ölçünün muhafaza edilmesine azami dikkati göstermiştir. Kalıcı kılan en önemli boyutu bu. Tabii ki ölüme gidiyorken yüzlerce kilometrelik yola ailesini de yanına götürmesinin de ayrıca anlamı vardı. Çünkü, eğer onları götürmeseydi bu sefer tarihe bir şahit lazım, bir tarih, bir vakanuvistlik lazım. Bu işi Yezid’in -la- tarafına bırakacak olsaydı o zaman çarpıtılacaktı. Kerbela destanı gelecek kuşaklara ve o günkü Müslümanlara doğru aktarılmayacaktı. Tanıklarını yanında götürdü. Ali kızı Zeyneb’i -sa- yanında götürmesinin, üç yaşındaki kızını yanında götürmesinin, eşini yanında götürmesinin altında yatan sebep, tarihin doğru tanıklarını yani düşmanın, zalimin çarpıtmasına müsaade etmemek. Tabii ki bu “Eğer bu dünyanın en mükemmel medeniyeti, Muhammed’in -sav- dini İslam benim kanım dökülmeden ayakta durmayacaksa, öyleyse can feda. Kılıçlar, alın beni.” İnsanlığa doğmuş bu emsalsiz, kusursuz medeniyeti korumak için kendini feda etti. Dolayısıyla insanlığa, insanlığın kurtuluşuna, özgürlüğe, adalete, ilkeye, Kuran’a, İslam’a kendisini feda etti. Kendisini feda etmekle kalmadı, en yakınları, en sevdikleri, kardeşleri, oğulları, şehitlerin yaklaşık yirmisi kendi ailesinden. Kardeşleri, kardeş oğulları, kendi oğulları… Bu her adamın işi değil. Bu ölüm den sonra onlar esir alınacaktı. Şehir şehir dolaştırılacaktı. Onlar tarihe şahitlik edecekler, vaka doğru bir şekilde insanlığa, tarihe aktaracakları ama bunun için de büyük musibetlere göğüs germek, belalara göğüs germek gerekirdi. Bunun hepsini kendini ailesi üzerinde toplayarak kabullenmiştir. Onun için Hüseyin’e -as- borcu vardır. Minnet, şükran borcu vardır. Hakikaten eğer Hüseyin’in -as- o şahane duruşu olmasaydı. Yezid -la- cahiliye dönemini yeniden hortlatacaktı. Dolayısıyla İslam’ı yaşattı, korudu. Emevi saltanatı da bin aydan fazla sürmedi. Selam olsun Hüseyin’e -as- ve şahsında bütün şehitlerimize. Çanakkale’ye kadar, günümüze kadar ilkeleri uğruna, özgürlük ve adalet uğruna can vermiş şehitlerimizin cümlesine selam olsun diyorum.
    Tevekkülle elde edilen sırlar; bir tek yakîn haddini bilenlere mahsustur.

    Hakikî Şialarımız da yakîn sınırını koruyanlardır, ki onlardan «Allah'ın varlığı sayesinde hiçbir şeyden korkmamaları»nı bekleriz!


    İmam Cafer-i Sadık (a.s)

    #2
    Mutlak Adalet Temsilcisi: Hüseyin (as)



    Hüccet-ul İslam vel-Müslimin Hacı Şeyh Selahattin Özgündüz'ün 10 Muharrem 2007'de çekilen ve TRT'de yayınlanan; "Her Yer Kerbela" kod adlı belgesel de III. İmam Seyyid eş-Şüheda Hz. Hüseyin (as) efendimiz ile ilgili sorulara cevapları:

    Yezid (la) kim idi, nasıl bir kişilik idi?

    Fasık birisi idi. Sarhoş, berduş, ayyaş birisi idi. Böyle birinin ümmet-i İslam’ın başına musallat olmasını Müslümanlar içine sindiremiyordu. Yezid -la-, Hüseyin’den -as- biat ve onay alırsa, artık bu ortadan kalkacağı hesabı hakim idi. Eğer kendisine Hüseyin -as- biat ederse, Hüseyin -as- Kur'an-ı Kerim, Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed -sav- efendimizi, Ali -as- efendimizi, Fatıma -sa- annemizi, Ehl-i Beyt’i -as- temsil ediyor; artık kimse karşı çıkamaz. Yanı sıra Abdullah ibn Ömer de biat ederse, Ebubekir’in oğlu da biat ederse, Abdullah bin Zübeyr de biat ederse artık Yezid’e -la- kimse karşı çıkamaz ve hiç kimsenin itirazı olmazdı. Bu açıdan Hüseyin’in -as- biatına çok önem veriyordu. Ve ne yazık ki tercihinde, yani biat alam noktasındaki tercihinde bütün Müslümanların yüreğini yaralayan bir yol seçti. Hüseyin -as- ya biat edecek ya kellesi kesilecekti. Ya kelle ya biat istiyor. Hüseyin -as- de aynı sebeple biattan imtina ediyor. Yezid’in -la- meşum icraatına halife adına biat etmiş olacak, yani Kur'an-ı Kerim onaylamış olacak.

    Öyle olunca da İslam’ın şah damarı kesilmiş oluacak…

    Evet, barış, adalet ve rahmet dini olan İslam, İslam icin tek yetkili kişi tarafından istibdad eline teslim edilecek, istibdat İslam diye yutturulacak, zulüm düzeni İslam diye yutturulacak… Tabii Hüseyin’in -as- onayıyla. Hüseyin -as- sadece Hüseyin -as- değil; Fatıma -sa- annemizi, Ali -as- efendimizi, Allah Resulü'nün (sav), Kur'an-ı Kerim temsil ediyor. Yezid’in -la- zulüm düzeni meşruiyet kazanacak. Böyle bir din bitmiştir zaten. Yezid’in -la- zulüm ve istibdat misyonuna biat ederse, deyim yerindeyse İslam’ın fatihasını okumak lazım. İslam biter. Hüseyin’in -as- mezhebinden bahsettik. Beri taraftaki soysuz bir insan, Hind’nin -la- çocuğu, Muaviye’nin -la- çocuğu, Allah Resulü'nün (sav) dünyanın en çorak çöl de oluşturduğu en mükemmel medeniyete karşı oldum olası savaş veren bir geleneğin çocuğu. Allah Resulü'nün (sav) gelmiş, Medine’de mükemmel bir medeniyet oluşturmak istiyor. Orada da boğmaya ya çalışıyor. İşte Hendek, işte Uhud, işte Bedir. Bedr-i Suğra, Bedr-i Kübra, bunca savaşlar… Allah Resulü'nün (sav) inşa etmek istediği medeniyeti yok edip şirk düzenini, cahiliye dönemini yeniden hortlamak istiyor bu aile; Hz. Hamza’nın -ra- ciğerini yiyen kadının torunu ve kendisi de Hüseyin’in -as- şehadeti sonraki şiirlerinden de açıkça anlaşıldığı üzere o günlerin özleminde ve Allah Resulü'nün (sav) Bedir’deki dedelerinin intikamını alma peşinde. “Ne vahyi?” diyor, “Allah Resulü (sav) bir oyun çıkardı ve krallığı ele geçirdi” gibi sözler telaffuz ediyor. “Çanağın dibindeki eski şarabı ben O’nun cennetine, hurisine değişmem” diyen bir anlayış karşısında, yani imanı olmayan, ihlasi olmayan, ahrete inanmayan, Bedir’deki müşrik dedelerinin intikamını Muhammed Mustafa’dan -sav- alma peşinde olan ve cahiliyeyi yeniden hortlatma emelini taşıyan bir zihniyet var karşı tarafta. Hüseyin -as- buyuruyor: “Bu soysuz beni iki şey arasında tercih etmeye zorluyor. Ya kılıçla doğranmak ya da zillet, alçalmak. Çünkü insanlığa Allah’ın -cc- lütfu ve aleme rahmet olan Muhammed-i Risaleti kendi elimle yok etmemi istiyor benden.” Çünkü Yezid’e -la- uzatacağı eli aslında, İslam’ın şah damarını kesen kılıca uzatmış olacak. “Alçaklık da, zillet de bizden uzaktır. Allah -cc- bunu bize men etmiştir. Allah’ın Resulü -sav-, Mü'minler ve bizi kucağında besleyen, yetiştiren, terbiye eden analarımız bizi bundan men etmiştir. Zilletle yaşamaktansa izzetli ölümü tercih etmemizi bize öğütlemiştir” diyor. Hüseyin -as- tercihini ikincisinden yana, yani İslam’ı öldürerek alçakça yaşamaktansa; İslam’a kurban olarak izzetli ölümü, daha doğrusu ölümü yenerek ebedi dirilişi seçiyor. “Onlara ölü demeyin, onlar Allah -cc- katında rızıklandırılmaktadırlar” sırrına ulaşıyor. Ve hareketinin başından sonuna kadar Mü'minler ateş'ten bir ortama sürüklenmesin diye çölü seçmiştir ve etrafındakilere “Bunların derdi benimle, siz gidin” demiştir.
    Tevekkülle elde edilen sırlar; bir tek yakîn haddini bilenlere mahsustur.

    Hakikî Şialarımız da yakîn sınırını koruyanlardır, ki onlardan «Allah'ın varlığı sayesinde hiçbir şeyden korkmamaları»nı bekleriz!


    İmam Cafer-i Sadık (a.s)

    Yorum


      #3
      Mutlak Adalet Temsilcisi: Hüseyin (as)



      Hüccet-ul İslam vel-Müslimin Hacı Şeyh Selahattin Özgündüz'ün 10 Muharrem 2007'de çekilen ve TRT'de yayınlanan; "Her Yer Kerbela" kod adlı belgesel de III. İmam Seyyid eş-Şüheda Hz. Hüseyin (as) efendimiz ile ilgili sorulara cevapları:

      Hüseyin -as- kim idir, onun manevi kişiliği için neler söylenebilir?

      Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed -sav- efendimiz şöyle buyurmuştur: “Yeryüzü itibari en hayırlı aile Haşimi ailesidir.” Değil mi ki, kainat Muhammed’in -sav- yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır, kainat O’nun -sav- nurundan yaratılmıştır. Adem -as- var olmadan O’nun -sav- nuru vardı. Ve Adem (as) tövbesi Muhammed -sav-, Ali -as-, Fatıma -sa-, Hasan -as- ve Hüseyin’i -as- tevessül ederek kabul edilmiştir. Bu perspektif de baktığımızda Hüseyin -as-, Muhammed’in -sav- oğlu Fatıma’nın -sa-, Ali’nin -as- batını itibari ve sulbün gelme Muhammed’in oğludur. "Allah -cc- her peygamber soyunu kendi sulbü, benim soyumu ise Ali’nin -as- sulbü karar kılmıştır” buyuruyor Resul-i Ekrem -sav-. Ve Hüseyin -as- aba'dır. Al-i aba'nın, Kur'an-ı Kerim referans olduğu beş kişinin beşincisidir. Ve en sona kalan tek kişi olmuştur. Bir rivayet de şöyle denir. “Yer yüzü şu an da ondan, yani Hüseyin’den -as- daha fazla sevilen yoktur. Gök alemi icinde Hüseyin’den -as- daha fazla sevilen birisi yoktur.”Ve Allah Resulü'nün (sav) Ali -as- efendimiz için de buyurmuştur: “O ben den, ben ondanım.” Mezhebi anla mda Hüseyin -as- için o ben den demesi doğru. Tamam, o onun soyu, kızının oğlu. Fakat “Ben de ondanım” dan ne anlamamız lazım? Veya Ali -as- için o ben den ama O’nun soyundan değil, amcaoğlu. Ben de ondanım. Allah Resulü (sav) nasıl Ali’den -as-? Bu mezhebi anlamda değildir. Şiddet-i ittisal denir buna. Yani onun yaptığı benim yaptığım. O neyse ben o. Ben neysem o’dur. Nitekim başka bir rivayet de buyuruyor: “Bütün insanlar farklı mayalar, farklı ağaçlar şeklinde de gelmiştir, biz, yani Ehl-i Beyt -as- bir ağaçtanız, bir mayadanız, bir hamurdanız, bir nurdanız.” Bu boyutuyla bakmanız lazım, ki Adem (as) bile bunlara tevessül etmiştir. İmam Suyuti tefsiri yolu ile buna açıklık getirmiştir. Hüseyin -as-, dediğim gibi Resul-i Ekrem’in -sav- kucağına doğmuş, Fatıma'tuz Betul Zehra’dan -sa- doğmuş, Ali’den -as- doğmuş İslam’ın kucağına doğmuş ve Kuran’ın indiği evde büyümüş, terbiye olmuş. Kur'an- i Kerim temsil eden, sünnet-i temsil eden, Allah Resulü'nü -sav- temsil eden, Ali’yi -as-, Fatıma’yı -sa-, Hasan’ı -as- temsil eden bir insan. Onların temsilciliğinin ötesin de kendisi onlardan birisi. Bunlar Muhammed Mustafa -sav- oğlu olduğu için değil sadece. Kendisi bir zat-a layık, insan-ı kamil'dir. Haşim-i Hanedan, en şerif hanedan'dır. En hayırlı hanedan'dır. Şecere-i mübareke'dir. Ve doğduğu gün bütün Medine bayram etmişti. Çocukluğunda Allah Resulü'nün (sav) onu ne kadar çok sevdiğini hepimiz biliyoruz.

      Hasan -as- ve Hüseyin -as- efendilerimizin bir kaybolma hikayesi var…

      Evet, o çok hikmet dolu bir hadise'dir. Bir gün Fatıma -sa- annemiz gelerek Allah Resulü'nün (sav) üzgün bir hal de; “ Hasan -as- ile Hüseyin -as- kaybolmuşlar” diye dert yandığında, Allah Resulü'nün (sav) “Korkma, Allah -cc- onları korur” buyurdu, ama bütün Medine seferber oldu. Sonunda Beni Neccar ahırlığı civari buldular. İkisi de uyuyor orada. Bir melek kanadının birini döşek, bir kanadını yorgan etmiş onlara. Allah Resulü'nün (sav) uyandırmaya kıyamıyor, bir onu öpüyor, bir bunu öpüyor ta uyanana kadar. Uyandığında her birini bir omzuna alıyor. Getiriyorken Ebubekir, “Ya Allah Resulü (sav), hiç değilse birisini biz taşısak?” buyuruyor. “Hayır, ikisini de ben taşıyacağım.” Ebubekir diyor ki: “Ne muhteşem binektir, sizin bineğiniz, Resul –i Ekrem -sav- kainatın efendisi, sizi taşıyor.” Bu anlam da Allah Resulü (sav) şöyle buyuruyor: “Ama onlar da çok muhteşem binenlerdir.”

      Bayram namazındaki yedi tekbirin de Hüseyin’le -as- ilgisi var sanırım…

      Doğrudur… Namaz da secde de iken Hüseyin -as- omzuna çıkmış. Allah Resulü (sav) secde'den kıyıp kalkamıyor. Secde o kadar uzuyor ki, sahabeler Allah Resulü'nün (sav) başına bir şey mi geldi diye endişeye kapılıp kimisi secde'den kalkıyor. Bir bakıyorlar ki Hüseyin -as- omzunda, kıyıp indiremiyor onu. Hüseyin -as- omzundan inene kadar secdeden kalkmıyor. Bir gün de bayram namazında geliyor Allah Resulü (sav) tekbir getirirken Hüseyin -as- de getiriyor. Daha yeni dili açılıyor. Çocukların en tatlı dönemi ya. Kelimeleri tam söylemiyor. Hüseyin de O’nunla beraber tekbir getiriyor, ama cümleyi tam getiremiyor. Allah Resulü (sav) yedi defa tekbiri tekrarlıyor, Hüseyin -as- tam diyene kadar. Onun için yedi kere tekbir getirmek oradan kalmış bir sünnet'tir.
      Tevekkülle elde edilen sırlar; bir tek yakîn haddini bilenlere mahsustur.

      Hakikî Şialarımız da yakîn sınırını koruyanlardır, ki onlardan «Allah'ın varlığı sayesinde hiçbir şeyden korkmamaları»nı bekleriz!


      İmam Cafer-i Sadık (a.s)

      Yorum


        #4
        Mutlak Adalet Temsilcisi: Hüseyin (as)

        Alimlerimizin bu ilim ve irfan aynı zamanda kıyam ruhu ve mazlumiyet dolu açıklamaları şiayı özgür kalplerde öylesine güzel bir tahta taşımaktadır ki dünyanın hiç bir ideolojisi hiç bir inanç sistemi böyle bir makama ulaşamamaktadır..

        Alimlerimizden Allah razı olsun onların ilimlerinin yolumuzu aydınlatmasından bizi ve ilimlerini uzak etmesin..

        Yorum

        YUKARI ÇIK
        Çalışıyor...
        X