Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

ZUHUR ZAMANI

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: ZUHUR ZAMANI

    Kuran’da mustaz’af, müstekbirler karşısında zikredilmiştir. Bu yüzden bu ikisini birlikte ele almamız gerekiyor. Kuran’da müstekbirler için bir takım özellikler zikredilmiştir. Müstekbirlerden biri olan Firavun hakkında şöyle denilmektedir:

    "Gerçek şu ki Firavun yeryüzünde büyüklenmiş ve oranın halkını bir takım fırkalara ayırarak bölmüştü. Onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı." (Kasas/4)

    Bu ayette Firavun için üç alamet zikredilmiştir:

    1- İstikbar ve büyüklenmek

    2- İnsanlar arasında ihtilaf ve tefrika çıkarmak

    3- Fesat ve bozgunculuk

    Başka bir ayette şöyle geçmektedir: "Çünkü Firavun gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı." (Yunus/83)

    Bu ayette israf ve ölçüyü taşırmak da müstekbirlerin sıfatlarından biri sayılmaktadır. Diğer bir ayette ise: "Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar fasık bir kavimdi." (Zuhruf/54)

    Bu ayette de insanları küçümsemek müstekbirlerin sıfatlarından biri sayılmış ve bunun da insanların boyun eğme ve itaat nedenlerinden biri olduğu söylenmiştir.

    Başka bir ayette şöyle buyurmaktadır: "Karun’u, Firavun’u ve Haman’ı da (yıkıma uğrattık.) Andolsun Musa onlara apaçık delillerle gelmişti. Ancak onlar yeryüzünde büyüklendiler." (Ankebut/39)

    Yorum


      #17
      Ynt: ZUHUR ZAMANI

      Bu ayette ise hakkı kabul etmemek istikbarın alametlerinden biri sayılmıştır. Başka bir ayetteyse şöyle buyurmuştur:

      "Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) içlerinden iman edip de onlarca zayıf bırakılanlara (mustaz’aflara) dediler ki: "Salih’in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyormusunuz?" Onlar: "Biz, gerçekten onunla gönderilene inananlarız." dediler. Büyüklük taslayanlar (müstekbirler de şöyle) dedi: "Biz de gerçekten sizin inandığınızı tanımayanlarız." (A’raf/75-76)

      Başka bir ayette küfür ve şirki yaymak müstekbirlerin alametlerinden biri sayılmıştır. "Za’fa uğratılanlar da büyüklük taslayanlara: "Hayır siz gece-gündüz hileli düzenler (kurup) bizim Allah’ı inkar etmemizi ve O’na eşler koşmamızı emrediyordunuz" dediler." (Sebe/33)

      Görüldüğü gibi mezkur ayetlerde müstekbirler için tam yedi özellik sayılmaktadır:

      1- Büyüklenme ve istikbar

      2- İhtilaf ve tefrika çıkarmak

      3- İsraf

      4- Tahkir ve küçümsemek

      5- İfsad ve bozgunculuk

      6- Hakkı kabullenmemek

      7- Küfür ve fesadı yaymak

      Yorum


        #18
        Ynt: ZUHUR ZAMANI

        Bu ayetlerin genelinden de anlaşıldığı üzere müstekbirler haksız yere kendilerinin diğerlerinden üstün olduğunu iddia ederek şöyle derler: "Biz siyasetçi, işbilir ve akıllı kimseleriz. Sizin çıkarınızı sizlerden daha iyi biliyoruz. Sizin aklınız kendi maslahatlarınızı anlayacak durumda değildir. Bizlere itaat edin ki saadet ehli olasınız." İstikbarın önemli özelliklerinden biri ihtilaf ve tefrika çıkarmaktır. Renk, soy din, mezheb dil, kavim, milliyet, ülke, şehir, memleket, vilayet vb. yüzlerce ihtilaf sebebi olan etkenler nedeniyle insanlar arasında ihtilaf ve tefrika çıkarmaktadırlar. Halka egemen olabilmek için küfür, şirk fesad ve günahları yayarlar, bu vesileyle yönetim merkezlerini kendi ellerine alır, mallarına el koyar ve servetleri keyfi bir şekilde harcarlar; ülkeyi savunmak bahanesiyle ordu ve silah temin ederler, güya asayiş ve ihtiyaçların temini için kendi lehlerine bir takım adli ve idari teşkilatlar kurar ve beytulmalı istedikleri şekilde har vurup harman savururlar, istediklerine bağışta bulunurlar. Gerçekte ise onlar yalancılardır, kendi hakimiyetlerini sürdürmekten başka amaçları yoktur. Müstekbirler gerçekte büyük değillerdir, güçleri yoktur. Yalan ve hilelerle halkın gücünü kendi güçleri olarak kullanır ve onları tahkir ederler.

        Buradan mustaz'afın manası da anlaşılmaktadır: Mustaz'af zayıf ve güçsüz demek değildir. Mustaz'af, aslında müstekbirlerin telkinleri, hilekarlıkları ve yalancı propogandaları sebebiyle asıl gücünü unutmuş, kulluk ve zillete düşmüş kimse demektir. Gerçek güç bizzat halkındır. Yer, su, hava doğal kaynaklar, iş gücü, ilim sanat ve buluş gücü hep halka aittir. Ordunun gücü adalet ve idari güç… hepsi halkındır. İlim, buluş ve sanayi gücü de milletin fertlerine aittir. O halde toplumsal kudretin kaynağı bizzat halktır. Eğer halkın işbirliği ve yardımı olmazsa zorba yöneticilerin ne güçleri vardır? Ama müstekbirler hile, yalan ve propogandalar vasıtasıyla halkı kendi kimliğinden uzaklaştırmış ve zayıf düşürmüştür. Onları kendileri vasıtasıyla ezmekte ve sömürmektedirler, müstekbirler azınlıktır, ama tarih boyunca halkları cahil ve zayıf düşürmeye çalışmış buna dayanarakta onlara hakimiyet kurmuşlardır.

        İlahi peygamberler bu zayıf düşürülen halkları uyandırmakla görevlendirilmişlerdi. Böylece onları kendi fıtri ve ilahi güçlerinden haberdar ederek özgürlüğe kavuşturmak istiyorlardı. Peygamberler daima müstekbirleri ifşa etmek, onların yalancı güç ve kudretlerini yok etmek için çalıştılar, mustaz'afları müstekbir ve tağutların yalancı kudretleri karşısında kıyam etmeye ve sömürgecilik bağlarını parçalayıp koparmaya teşvik ettiler.

        Hz. İbrahim (a.s) Nemrud adlı tağuta karşı kıyam etti, Hz. Musa (a.s) Firavun’a karşı kıyam etti, Hz. İsa (a.s) asrının zalim ve zorbaları karşısında kıyam ederek mahrumları kurtarmaya çalıştı.

        Yorum


          #19
          Ynt: ZUHUR ZAMANI

          Hz. Muhammed (s.a.a) de Ebu Cehil, Ebu Süfyan, Ebu Leheb, Kayser ve Kisralar karşısında kıyam etti ve mustaz'afları kurtarmak için cihada koyuldu. Peygamberler müstekbirlerin aksine hep halkı uyandırmaya çalışmışlardır. Şirk, putperestlik ve fesatla savaşmış, halkı tevhid ve vahdete davet etmiş, zulüm ve zorbalığa karşı çıkmışlardır. Nitekim Allah Teala da Kuran’da şöyle buyurmaktadır:

          "Andolsun biz her ümmete: Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir peygamber gönderdik." (Nahl/36)

          Kuran şöyle buyurmaktadır: "Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa o sapasağlam bir kulpa yapışmıştır." (Bakara/256)

          Kuran mustaz'afları kurtarmak için cihad etmeyi de Müslümanların görevlerinden biri olarak kabul etmekte ve şöyle buyurmaktadır: "Size ne oluyor ki Allah yolunda ve: "Rabbimiz bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu, sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen mustaz'afi erkekler, kadınlar ve çocukların adına savaşmıyorsunuz? İman edenler Allah yolunda savaşırlar küfredenler de tağutun yolunda savaşırlar. Öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz şeytanın hileli düzeni pek zayıftır." (Nisa/75-76)

          Yorum


            #20
            Ynt: ZUHUR ZAMANI

            Buraya kadar ki bahsimiz neticesinde şu dört mesele ispat edilmiş oldu:

            1- Halka hükümet eden müstekbirler azınlıktır, hakiki bir güçleri yoktur. Onlar sadece Allah'ın mustaz’aflara vermiş olduğu güc kullanmakta ve onları zayıf düşürmektedirler.

            2- Mustaz’aflar halkın çoğunluğu olup Allah'ın verdiği gerçek kudretin sahibleridir. Onlar zayıf ve güçsüz değillerdir; müstekbirlerin telkinleri vasıtasıyla kendilerini zayıf sanmaktadırlar.

            3- Mustaz'afların talihsizliğinin en önemli etkeni onların zayıf oldukları duygusuna kapılmalarıdır. Onlar müstekbirleri güçlü sandıkları için onların oyuncağı olmaktadırlar. Onlara itaat ederek her türlü mahrumiyet ve zillete razı olmaktadırlar. Ve muhalefet etmeye cesaret edemezler. Mustaz'af halkın en zor ve tedavisi imkansız hastalığı kendi büyük güçlerini unutmaları ve müstekbirlerin yalancı güçleri karşısında kömpleksedüşmeleridir. Böylece sömürü ve zorbalığa kapı aralamakta ve tağutlara kendi elleriyle teslim olmaktadırlar.

            4- Mustaz'af ve mahrum halkın tek kurtuluş yolu kaybettikleri güçlü ve büyük şahsiyetlerine yeniden kavuşmalarıdır. Genel bir inkılab ve saldırı ile tüm esaret bağlarını koparmalı ve müstekbirlerin hakimiyetini temelden kazımalıdırlar. Bu mümkün bir şeydir. Eğer bilginler, kaşifler, işçiler, memurlar, ordu mensupları, çiftçiler, zanaatkarlar diğer meslek sahipleri kendilerine gelir ve güçlerinin farkına varırlarsa müstekbirlerin hükümeti bir anda kendiliğinden yıkılır. Eğer tüm güçler, beyinler, ordular ve silahlar mustaz'aflar için çalışır ve bu yolda seferber olursa artık müstekbirlerin ne gücü kalır ki?

            Bu gerçi zordur, ama mümkündür. Kuran da böyle aydın bir çağı müjdeleyerek şöyle buyurmaktadır:

            "Biz de istiyoruz ki yeryüzünde müstaz'aflara lütfedelim, onları önderler yapalım. Onları (ötekilerin mülküne) mirasçı kılalım. Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım…" (Kasas/5)

            Bu cihanşumul inkılab Hz. Mehdi, muzaffer ve fedakar ashabı tarafından gerçekleştirilecektir. Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s) bir hadiste şöyle buyurmaktadır: "Kâimimiz kıyam edince Allah Teala elini kullarının başının üzerine koyacak, böylece onların akılları başlarına gelip kendilerini toparlayacaklardır." [1]

            Kuran-ı Kerim’de de yer aldığı üzere bu büyük ve kapsamlı inkılab din adına ve ilahi kanunları icra etmek için gerçekleşecektir. Bunun rehberi de Hz. Mehdi’dir (a.s). Salih ve fedakar müminler de onun yanında yer alacak ve cihad edeceklerdir.

            Kuran şöyle buyurmaktadır: "Allah içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara şöyle vadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl "güç ve iktidar sahibi yaptıysak onları da yeryüzünde güç ve iktidar sahibi kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim ki bundan sonra küfre saparsa işte onlar fasık olandır." (Nur/55)

            Bazı hadislerde de yer aldığı üzere mezkur ayetten maksad Hz. Mehdi (a.s) ve ashabıdır. İslam dini onlar vasıtasıyla yayılacak ve tüm dinlere galib gelecektir. Kuran ve masumlardan nakledilen hadisler mustaz'afların gaflet uykusundan uyandıkları, büyük güçlerinin farkına vardıkları ve müstekbirlerin zayıflığının bilincine vardıkları bir günü müjdelemektedir. Hz. Mehdi (a.s)’ın rehberliği sayesinde herkes tevhid bayrağı altında toplanacak, iman gücüyle tek saf halinde müstekbirler karşısında kıyam edecektir. Cihanşumul bir hareket ile istikbar rejimlerine karşı saldırıya geçecek ve onları birbiri ardınca devirecektir. Küfür, şirk zulüm ve maddeciliğin kökten silinip atıldığı ilahi vaadlerin gerçekleştiği bir altın çağda her yeri adalet ve tevhid kuşatacaktır. Halk arasında ihtilaf kalkacak, ihtilaf nedenleri kökten kurutularak ve temelsiz sınırlar ortadan kaldırılacaktır. Tüm insanlar sulh, refah ve mutluluk içinde yaşayacaktır.


            --------------------------------------------------------------------------------

            [1] - Bihar, c.52, s.336.

            Yorum


              #21
              Ynt: ZUHUR ZAMANI

              NİÇİN HZ. MEHDİ (A.S) ZUHUR ETMİYOR?



              Küfür, zulüm ve maddeciliğin her yeri kapladığı bir çağda niçin Mehdi (a.s) zuhur etmemekte ve alemdeki kargaşalıklara son vermemektedir?

              Belirli hedef için başlatılan bir kıyam her açıdan elverişli bir ortam vücuda gelmedikçe zafere ulaşamaz. Başarının önemli şartlarından birisi halkın bu hareketi sahiplenmesi ve onu desteklemesidir. Aksi takdirde kıyam yenilgiye uğrar. Hz. Mehdi’nin (a.s) kıyamı da bu kaideye dahildir, zafere ulaşabilmesi için uygun şartların vücuda gelmesi gerekmektedir. Hz. Mehdi’nin (a.s) inkılabı yüzeysel ve basit bir hareket değildir. Cihanşumul ve kapsamlı bir inkılâptır ve çok yüce ilahî hedeflere sahiptir. Bu hedeflerin manaviyatla ilgili olanı bir yan, sirf insanlık toplumnun idaresiyle ilgili olan yanı bile akıl almaz derecede yüce ve idealdır. Ve bütün bunların gerçekleşmesi elbette insanlarda özel bir ortamın oluşmasını gerektirmektedir.

              Toplumsal ırk, ülke, dil, ve mezhebi ihtilafları ortadan kaldırmak ve bütün insanları barış ve mutluluk içinde yaşatacak bir nızam kurmak istemektedir. Bunun gerçekleşmesı için suyun kaynaktan temizlenmesi ve ihtilaf sebeplerini kökten yok edilmesi gerektir. Hz. Mehdi (a.s) küfür ve maddeciliği kökten kaldırmak, bütün insanları ilahi kanunlara davet etmek ve İslâm dinini dünyaya hâkim kılmak insâni sıfat ve faziletlerle güzel ahlak üzere kurulu salih cihanşumul bir toplum oluşturacaktır.

              Elbette böylesi konuları söylemek ve yazmak zor değildir. Ama bilimadamı ve araştırmacıların da bildiği gibi böyle cihanşumul ve derin bir inkılabın vücuda gelmesi kolay değildir. Gerekli şartlar oluşmadıkça böyle bir inkilâp da oluşamaz. Böyle bir inkılâp insanların bilinçtenmesine bağlıdır ve bütün insanlar özellikle de bu inkılabın öncüleri sayılan Müslümanlar tamamen hazırlıklı olmalıdırlar. Kuran-ı Kerim bu inkılabın ilk şartının selahiyet ve liyakat olduğunu açıklayarak şöyle buyurmaktadır:

              "Andolsun biz zikir’den sonra Zebur’da da "hiç şüphesiz yeryüzüne salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık."

              (Enbiya/105)

              Yorum


                #22
                Ynt: ZUHUR ZAMANI

                O halde insanlık kemale ulaşmadıkça ve hak hükümeti kabule hazır olmadıkça Mehdi (a.s) asla zuhur etmeyecektir. Fikrî olgunluk elbette ki aniden yani birden bire oluşan birşey değildir; nice zamanlar boyunca meydana gelen çeşitli tecrübe ve olaylar neticesinde gerçekleşmektedır. İnsanlar şu ülke, bu ülke diyerek hayali sınırlar yüzünden kim bilir daha ne kadar savaşıp kan dökecek, ama sonunda bu sınırların hayali ve boş şeyler olduğunu anlayacaklardır. Böylece ihtilaf sebebi olan hudutlardan vazgeçecek, bütün dünyayı bir ülke sayacak insanları bu ülkenin vatandaşı kabul edecek, iyi ve kötü günde ortak kadere sahip olduklarına inanacaklardır. İşte o zaman zenci-beyaz, sarı-kızıl, Asyalı-Afrikalı, Avrupalı-Amerikalı, şehirli-köylü, Arap ve Arap olmayan herkese bir gözle bakılacak.

                Bilimadamları genel refarm ve insanların mutluluğu için nice sıstemler oluşturup maddeler ekleyecek, bir müddet sonra ise onları lağvederek, yerine yeni kanunlar koyacaklardır. Ve sonunda bütün bunlardan bıkacak, beşeri fikirlerin ürünü olan bu kanunların zayıflığını anlayacak bu kanunlar vasıtasıyla yapmak istedikleri refarmlardan ümidini keserek yegane ıslah yolunun ilahi kanunları icra ederek peygamberlere uymak olduğunu itiraf edeceklerdir. İnsanoğlu henüz Allah’ın kanunları karşısında teslim olmaya hazır değildir. Bilimsel ilerlemeler ve buluşlar vasıtasıyla insanların saadetinin temin edilebileceği sanılmaktadır; bu sebeple beşer ilahi programlar ve maneviyat bir kenara bırakmış; dörtnala maddiyata doğru koşar olmuştur. Bu hevese kapılan insanlar sonunda çıkmaslarla karşılaşıp usanacaklardır. O zaman da ilim ve buluşların insanı fezaya uçurduğunu, yıldızlara boyun eğdirdiğini ve öldürücü silahları temin ettiğini ama hiçbir zaman dünyada ki sorunları çözemediğini, sömürgeciliği ortadan kaldıramadığını ve insanı ruhsal huzur ve saadete ulaştırmadığını itiraf edecektir.

                İnsanoğlu gördüğü her idareçi ve yönetimini kabul ettiği her nizamdan sürekli birtakım beklentileri olmuş, zulüm ve tecavüzleri önlemesini, insanların huzurunu temin etmesini istemiş ama bu arzusuna ulaşması ve umulan yönetim şekline kavuşması pek zor olmuştur.

                Her asırda yeni bir yönetim kurulmuş veya yeni bir yönetici iş başına gelmış ama bir müddet sonra durumun eskisi gibi olduğunu ve hiçbir şeyin farketmediğini görmüştür. Bundan sonra da belki de çeşitli hükümetler kurulacak, aldatıcı partiler meydana gelecek, sonunda salahiyetsiz oldukları ortaya çıkacaktır ve insanoğlu nihayet onlardan ümidini kesecek, ilahi nizama susayacak ve tevhid hükümetini kabule hazırlanacaktır. Hişam b. Salim İmam Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Halkın tüm kesimleri iktidara ulaşmadıkça Hz. Mehdi zuhur etmeyecektir." Böylece hiçkimse "eğer biz egemen olup hükümet kursaydık adaletli davranırdık" diyemeyecektir. [1]

                İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: "Bizim devletimiz en son devlettir. İktidar liyakati olan her hanedan bizden önce hükümet edecektir ki bizim hükümetimiz kurulduğunda "eğer hükümet etseydik bizde Al-i Muhammed -Muhammed soyu- gibi davranırdık" demesinler. "Akibet takva sahiplerinindir" ayetinin manası da budur." [2]

                Yorum


                  #23
                  Ynt: ZUHUR ZAMANI

                  Bu ifadelerden de anlaşıldığı gibi henüz insanlık tevhid hükümetini kabule hazırlıklı değildir. Ama sürekli bu büyük nimetten mahrum kalacak da değildir. Allah Tealâ tüm varlıkları kemaline ulaştıracaktır. İnsanoğlu yeryüzüne ayak bastığı günden beri saadetini temin eden adil bir nizamda yaşamayı arzulamış ve hep bunun için çalışmıştır. Sürekli can-u gönülden adalete dayalış salih bir toplum ve parlak bir çağı arzulamış ve tecavüz ve zulmün yok olmamasını ümit etmiştir. İnsanın bu isteği elbet boşuna değildir. Allah Teala’da insanı bu hedefe ulaşmaktan mahrum etmeyecektir. Şüphesiz birgün tüm insanlar kendine gelecek çeşitli hüküm, kanun ve maksatlardan ümidini kesecek, kendi elleriyle vücuda getirdikleri sorunlardan bıkacak ve her açıdan ilahi kanunlara yönelecektir. Sosyal sorunların çözümünün peygamberlerin ekolünde arayacak, iki değerli şeye muhtaç olduklarını anlayacaklardır: Birincisi açık, denenmemiş ve kamil ilahi nizam ve kanunlar, ikincisi ise ilahi program ve hükümleri icra etmekte yanlışlığa düşmeyen ve tüm insanlara eşit gözle bakan masum bir idareci! Allah Teala Hz. Mehdi (a.s)’ı böyle hassas bir zaman için bekletmiş ve İslam’ın kanun ve programlarının ilmini ona emanet bırakmıştır.

                  BAŞKA BİR NEDEN

                  Ehl-i Beyt (a.s)’ın rivayetlerinde zuhurun ertelenmesi için başka bir neden de zikredilmiştir. Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Allah Tealâ kafir ve münafıkların sulbünde imanlı insanların tohumunu gizlemiştir." Bu yüzden Hz. Ali (a.s) kafirleri rastgele öldürmekten imkan dahilinde sakınıyordu, onlardan mümin evlatlar dünyaya gelincede eline geçirdiğini öldürüyordu. Bizim kâimimiz de bu ilahi emanetler kafirlerin sulbünden çıkmadıkça zuhur etmeyecektir, daha sonra zuhur edecek ve kafirleri öldürecektir." [3]

                  İmam-ı Zaman (a.s) tüm kafirleri İslam’a çağıracak, kabul eden herkes ölümden kurtulacak ve her kim İslam’ı kabul etmezse öldürülecektir. Diğer taraftan tarih boyunca gördüğümüz gibi, kafir ve münafıklardan nice mümin insanlar vücuda gelmiştir. Asr-i saadetteki Müslümanlar da kafir babalardan vücuda gelmemişler miydi? Eğer Hz. Resulullah (s.a.a) Mekke’nin fethinde kafirlerin hepsini öldürseydi onların soyundan onca Müslüman dünyaya gelmezdi. Allah Teala lütfu gereği soyundan mümin insanlar dünyaya gelsin diye insanlara mühlet vermektedir. Madde alemi belirlenmiş bir sınır çerçevesinde mümin insanların meydana gelmesi için yaratılmıştır. İnsanlar ürün verdiği ve ondan mümin insanlar dünyaya geldiği sürece baki kalmalıdır. Bu durum insanların tevhidi nizam kabule hazır oldukları bir zamana kadar devam edecektir. İşte o zaman İmam-ı Zaman Hz. Mehdi (a.s) zuhur edecek, kafirlerin çoğu onun eliyle iman edecektir. İnsanlardan küfür ve maddeciliğinde ısrar edenler ise neslinden mümin kimseler vücuda gelmeyecek olanlardır.


                  --------------------------------------------------------------------------------

                  [1] - Bihar-ul Envar, c.52, s.244.

                  [2] - Bihar-ul Envar, c.52, s.332.

                  [3] - Isbat-ul Hudat, c.7, s.105.

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: ZUHUR ZAMANI

                    ZUHUR ZAMANI NASIL BİLİNİR


                    Bu noktada akla şöyle bir soru gelebilir: "İmam-ı Zaman Hz. Mehdi (a.s) zuhur zamanının geldiğini nasıl anlayacaktır? Eğer Allah’ın kendisine haber vereceğini söylerseniz; o halde kendisine vahyediliyor demektir ve dolayısıyla da imamla peygamber arasında hiç bir fark kalmaz."

                    Evvela imamet bahsinde yer alan rivayet ve burhanlardan da anlaşıldığı üzere İmam (a.s) da gayb alemi ile irtibat halindedir ve ihtiyaç anında bir takım hakikatleri gaybi yolla bilmektedir.

                    Bu yüzden Allah Teala zuhur anını ona ilhamla bildirebilir. Hz. Sadık (a.s) "Çünkü o boruya (sur’a) üfürüldüğü zaman" ayetinin tefsirinde şöyle buyurmaktadır: "Bizlerden biri muzaffer, [1] ve gizli bir imamdır. Allah Teala onu zahir kılmak istediğinde kalbinde bir etki yaratır ve o da böylece kıyam eder." [2]

                    Ebu Carud şöyle diyor: Hz. İmam Muhammed Bakır'a "Kurban olayım, bana Sahib-ul Emr hakkında bazı bilgiler ver." diye arzedince şöyle buyurdu: "Geceleyin ibadet ederken insanların -Allah’tan- en çok korkanı ve sabah vakti insanların en cesur ve korkusuzu olmaktadır; programı gece-gündüz kendisine vahyolmaktadır." İmam’a (a.s) "Kendisine vahiy mi olmaktadır?" diye sordum. şöyle buyurdu: "Vahiy olmakta ama bu Peygamber’e vahiy olan bir vahiy değildir. Belki Hz. Meryem, Hz. Musa’nın annesi ve balarısına edilen vahy gibidir. Ey Eba Carud Al-i Muhammed’in Kâim’i Allah katında Meryem, Musa’nın annesi ve bal arısından daha değerlidir." [3]

                    Bu ve benzeri hadislerden de anlaşılmaktadır ki İmam-i Zaman’a (a.s) da vahy ve ilham edilmektedir. Ama buna rağmen imam ve peygamber arasında büyük bir fark vardır. Zira peygamber teşri sahibidir. Ona şeriat kanunları vahyedilmektedir. Ama imama kanun ve hükümler vahyolmamaktadır. İmam kanun ve hükümlerin hafız ve koruyucusudur.

                    Ayrıca, Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) imamlar vasıtasıyla zuhur zamanını ona haber vermiş olabilir. Örneğin bir takım belirli olayları zuhur zamanının alametlerinden saymış olabilir. Böylece İmam-ı Zaman (a.s) da o alametlerin zuhurunu gözetlemektedir. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: "Mehdi’nin zuhur zamanı gelince Allah Teala onun kılıç ve bayrağını konuşturur ve onlar da "Ey Allah’ın dostu, kalk ve Allah’ın düşmanlarını öldür." derler". [4]

                    Mezkur ihtimali tüm imamların programının mühürlenmiş bir şekilde Allah Teala tarafından Hz. Peygamber-i Ekrem’e (s.a.a) nazıl olduğunu ve Peygamber’in (s.a.a) de bunu Ali b. Ebu Talib’e (a.s) teslim ettiğine bildiren rivayetler de bu konuyu desteklemektedir. Bu rivayetlere göre, Hz. Ali (a.s)'ın hilafeti zamanında kendi sayfasını açtı ve onunla amel etti. Daha sonra onu İmam Hasan’a (a.s) verdi, o da aynı şekilde yaptı. İmamlardan her biri kendi zamanında kendisi için yazılana amel etmişlerdir. Şu anda da İmam-ı Zaman’ın program listesi kendi elinde bulunmaktadır. [5]

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: ZUHUR ZAMANI

                      KlYAM İÇİN GEREKLİ HAZIRLIKLAR BİR GECEDE TAMAMLANIR

                      Ayrıca Ehl-i Beyt (a.s) hadislerinden de istifade edildiği üzere Hz. Mehdi’nin (a.s) zuhuru esnasında bir takım olaylar vuku bulacak ki bu olaylar İmam’ın ilerleme ve başarıya ulaşması için gerekli şartları hazırlayacaktır. Öyle ki bazı hadislerde yer aldığı üzere Allah'ın iradesiyle bir gecede işleri düzelecek ve kıyamın ön hazırlıkları tamamlanacaktır. Örneğin:

                      Abdulazim Haseni Hz. İmam Muhammed Taki'den (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Kâimimiz Mehdi'dir ki gaybet döneminde onun zuhurunu beklemek ve zuhur edince de ona itaat etmek gerekir. O benim üçüncü (göbekten) evladımdır. Muhammed’i (s.a.a) peygamber, bizleri de imam seçen Allah’a andolsun ki eğer dünyanın bir günlük ömrü de kalsa Allah Tealâ Mehdi’nin zuhuru için o günü uzatır. Hz. Mehdi kıyam edecek ve zulümle dolan yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Allah Teala onun işlerini bir gecede düzenler. Nitekim Kelimullah Hz. Musa’nın işini de bir gecede düzeltti. Musa eşi için ateş getirmeye gitti, ama risalet ve nübüvvet tacıyla geri döndü." Daha sonra İmam "Şiilerin en iyi amellerinden birisi kurtuluşu beklemektir." [6] diye buyurdu.

                      Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: "Vaadedilmiş Mehdi bizdendir. Allah Teala onun işlerini bir günde yoluna koyacaktır." [7]

                      Hz. Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Sahib-ul Emr’in doğumu insanlara gizli kalacaktır. Ta ki zuhur ettiğinde hiç kimsenin bey’atı boynunda kalmasın. Allah Tealâ onun işlerini bir gecede yoluna koyacaktır." [8]

                      İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurmuştur: "Dokuzuncu (göbekten) evladımda Yusuf ve Musa’nın birer sünneti vuku bulacaktır. Biz Ehl-i Beytin Kâimi odur. Allah Teala onun işlerini bir gecede yoluna koyacaktır." [9]


                      --------------------------------------------------------------------------------

                      [1] -Müddessir/8

                      [2] - Isbat-ul Hudat, c.6, s.364.

                      [3] - Isbat-ul Hudat, c.7, s.172, Bihar-ul Envar, c.52, s.389.

                      [4] - Bihar-ul Envar, c.52, s.311.

                      [5] - Usul-i Kafi, c.1, s.279.

                      [6] - Isbat-ul Hudat, c.6, s.420.

                      [7] - El- Havi lil Fetava, Siyuti, c.2, s.124.

                      [8] - Bihar, c.52, s.96.

                      [9] - Bihar, c.51, s.133.

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: ZUHUR ZAMANI

                        Sonuçta , kutlu müjde gerçekleşecek, ama nasıl ve nerede?

                        Rivayetlerin bildirdiğine göre zuhurun eşiğinde Mübarek Ramazan ayında gökten semavi bir ses çıkacak ve herkes bunu işitecek. Onun dostları, önceden belirlenmeyen bir gecede hareket edip, sabah erken vakitte Mekke’de hazır olacaklar ve Hazret’i görmek için hep bir ağızdan Hüseyin’i (as) anıp “Ya Lesarati’l-Hüseyn”(Ey Hüseyin’in kanını isteyen) şiarıyla koşuşacaklar.

                        İmam tarafından kendisine “Nefsi Zekiye” ismi verilen ve mesajı Mekke halkına duyurmakla görevli özgür bir adamı, kafirler Kâbe’nin yanı başında şehit edecekler.

                        Ehlibeyt’in haksızlığa uğradığını bütün insanlığa duyuracak.Bütün insanları, yeryüzünde adalet yönetimi kurmak için kendisini desteklemeye davet edecek.

                        Onun yanında yer alan yakın dostları ona biat (itaat sözü) verecekler.Bu harekete büyük bir topluluk destek verecek. Mekke’den başlayacak olan bu hareket on bin askere ulaşacak. Onun kıyamı silahlı olacaktır. “Kılıçla ayaklanma” şuna işarettir ki; onun işi bir duyuru veya kültürel bir hareket değildir. Aksine güç, silah ve adalet taraflarının desteğiyle insanların istediği “adaletli dünya arzusu”nu gerçekleştirmektir. Hicaz’a hakim olan yönetim yıkılacak. O bölge hızla İmam’ın (af) yönetimine girecek. İmam (af), Mekke ve çevresinin yönetimine dürüst bir adamı atayacak ve Medine’ye doğru yoluna devam edecek. Onun daha sonraki güzergahı Irak’tır.Kufe onun döneminde eski konumuna kavuşacak ve onun önemli karargahı ve hükümetinin merkezi olacaktır. Orada Cuma namazını kılacaktır. Gerçekten, Mehdi (af) devletinin başkenti ne görkemlidir! Ve İmam-ı Zaman (af) ile birlikte “Büyük Kufe Mescidi”nde namaz kılmak ne tatlıdır!

                        Sahtekar ve zalim Süfyani sultasını yıkmak ve Şam’ı mukaddes devriminin beşiği yapmak için hareketin bir sonraki adımı Şam yönüne doğru olacaktır.O zaman büyük bir ordu ile Kudüs ve Filistin’e yürüyecektir. “Mescid-i Aksa” da peygamberin emanetlerini ve hatıralarını açığa çıkarıp sunacak. Gerici Süfyani güçler, İmam’a (af) karşı çıktığında mağlup olacak ve İmam (af) zafer kazanmış olarak Filistin’e girecektir.

                        İşte orada İsa Mesih (as), İmam Mehdi’ye (af) biat etmek için gökyüzünden yere inecek. Hak cephesine ve İmam Mehdi’nin (af) dünya hareketine destek verecek.Onun dünya liderliğini pekiştirmek için Hazret’in (af) arkasında namaz kılacak. Bu tavır, dünya Hıristiyanlarının İmam-ı Zaman’ın (af) çağrısını kabul etmelerinde çok etkili olacaktır.

                        Adım adım İmam Mehdi’nin (af) hakimiyeti dünyaya yayılacak. Mısır’a yürüyecek, yeryüzünü adaletle tanıştıracaktır. Çin’i, İstanbul’u ve Roma’yı fethedecek. Kaleler ve surlar açılacak, Hakk’ın muhaliflerinin direnişi kırılacaktır.

                        Bütün bu aşamalarda Allah’ın melekleri özel yardımlarıyla Hazret’e (af) yardım edecek. İlahi yardımla Hazret-i Mehdi (af), tevhid ve adalet saçan devletinin temellerini bütün dünyaya sağlam olarak yerleştirecektir.Onun sömürgeci güçlere karşı gelişi ve devletinin özellikleri daha sonra anlatılacaktır.

                        Hiç şüphesiz, Hazret-i Mehdi (af) devleti dönemi, adaletin ve dinin yayıldığı, “Dünya Barışı”nın yerleştiği dönemdir. Zulüm görmüşler ve fakir bırakılmış olanlar kurtuluşa, özgürlüğe ve yeryüzü liderliğe erişecekler. Uzun gaybet döneminde kimse onu görmezken artık onu görmeyen göz kalmayacak. Herkes nerede olursa olsun onu görecek ve işitecektir. Onun güzel ismi ve etkili emirleri her tarafta etkin olacak.

                        Uzun bir zamandan sonra unutulmuş ve terkedilmiş olan hak ve adalet parlayacak. O kutlu gün ve o kutlu imam gelecektir.
                        Hz. Muhammed’in (saa) sünnetini canlandırmak güç bir iş olduğu halde Hazret-i Mehdi’nin (af) kıyamıyla bu gerçekleşecek. Bütün dünya onun emirlerine boyun eğecektir…Zaten ismi “Kaim” olana da bu yakışır.
                        “Ümit Sabahı” kitabından alıntıdır.
                        Yazar: Cevad Muhaddisi
                        Allahumme salli ala Muhammed’in ve Al-i Muhammed ve accil ferecehum vel an ada ehum.

                        Yorum

                        YUKARI ÇIK
                        Çalışıyor...
                        X